SİS DAĞI- GELİNKAYA EFSANESİ
Sis Dağı, Doğu Karadeniz dağ sırasında yer alan, denizden yaklaşık 2.200 m yüksekliği olan bir dağdır. Giresun'un Görele ilçesinin 30 km güneyinde bulunan Sis Dağı, yörenin en yüksek dağıdır. Görele ve çevre ilçelerin halkı, yazları Sis Dağı yaylasına çıkıp, birkaç aylık burda kalırlar. Bu yaylada yaz aylarında kurulan ve halk arasındaki yaygın adıyla "Sis Pazarı" olan panayır, yakın çevrenin çok renkli bir festivali sayılır. Bu pazar-panayır, haftanın cumartesi günleri kurulur, tüm yaz boyunca sürer. Sis pazarında, türlü alış-verişin yanında, yenilip içilir, eğlenilir. Renkli yerel giysilerle genç kızlar, delikanlılar, davul-zurna ve kemençe eşliğinde horonlar oynar, folklor gösterileri yaparlar.
Görele yöresi folkloru, Sis Dağı'ndan derin izler taşımaktadır. Halkın sevinci, üzüntüsü, neşesi, tasası hep Sis Dağı ile doludur. Sis Dağı, yöre halkının dünyasında, en büyük dağdır. Hani ne derler, ' Başka büyük yok' tur. Sis Dağı'nın doruğundan, Karadeniz'i, Görele'yi, Giresun'u, hatta İstanbul'u ve dünyanın öte ucunu görebilirsiniz. Halkın inancı budur. Çevre halkının ezgileri, türküleri, deyiş ve ağıtları Sis Dağı ile doludur:
Sis Dağı beri bakar,
Suyu bulanık akar.
İki gözümün biri,
Dayma(daima) güzele bakar.
Oy Sis Dağı, Sis Dağı,
Ben yemem koyun yağı.
Kızlar benden istiyor,
Zülüfüne gülyağı.
Oy Sis Dağı, Sis Dağı,
Eritemedin karı.
Bu yıl da böyle geçsin,
Yüreğimin efk'rı.
Sis Dağı, çevre halkıyla nerdeyse bütünleşmiş, onların günlük yaşamının bir parçası durumuna gelmiştir. Halk söylenceleri, efsaneler de Sis Dağı'ndan izler taşır. Bunlardan birisi de "Gelinkaya Efsanesi"dir:
Gelinkaya, Sis Dağı'nın güneybatısında, Görele'nin 30 km güneyindedir. Kuşköy'ün doğusundaki yamaçlarda bulunan doğal bir engebedir. Bu doğal kaya- engebe, Sis Dağı'nın yamacına yaslanmış, 30-40 m yükseklikte ve bebeğini sırtında taşıyan bir kadın görünümündedir. Halk arasındaki yaygın söylencesi şöyledir:
Uzun mu uzun, ama çok çok uzun yıllar önce, güzel bir gelin varmış. Bu gelinin, çok sevdiği kocasıyla bir de çocuğu varmış. Karı kocayla birlikte oturan bir de yaşlı kaynana varmış. Bu ailenin geçimi, hayvancılığa dayalıymış, küçük baş, büyük baş hayvan besliyorlar, çobanlık yapıyorlarmış. Yaşlı kaynana, karı - koca - çocuk üçgeninden oluşan bu mutlu ailenin mutluluğunu gölgeliyormuş. Kaynana çok titiz, kavgacı, yüzü gülmez, gürültücü, sert ve geçimsiz birisiymiş. Cadaloz, yöresel deyişle 'acuze'nin tekiymiş. Hele hele genç gelinine karşı çok sert, kırıcı ve acımasızmış. Genç gelin, çoktan bu yaşlı acuzeyi terkedip gidermiş ya, ne var ki kocasını ve çocuğunu çok seviyormuş. Bu sevginin verdiği güçle, kaynanasının baskı ve işkencelerini göğüslemeye çalışıyormuş.
Günlerden bir gün, genç gelin, yanında çocuğuyla birlikte, Sis Dağı'nın yamaçlarına inekleri otlatmaya gitmiş. İneklerden biri, Sarıkız diye adlandırılan, çok hoyrat, dikbaşlı, ötekilere uymayan, onlardan ayrılıp ormanın derinliklerine giden bir hayvanmış. Genç gelin, bebeğini avutup emzirirken, Sarıkız kaşla göz arasında yok olmuş. Öteki sığırlardan ayrılıp, ormanın derinliklerinde yitip gitmiş. Gelin, neden sonra ineğin yokluğunu, yittiğini farketmiş, aramaya başlamış.
Genç gelin, Sarıkız'ı bulabilmek için Sis Dağı'nı dolanıp durmuş, her yanı aramış. Ama yok, yok, yok. Yer yarılmış da sanki Sarıkız onun içine girmiş, aramadık yer bırakmamış, ama yine yok. Akşam yaklaştıkça, gelinin yüreğini korkular daha çok sarmış. Hem de bu kez, iki kat korkmaya başlamış: eve gitse, ineksiz, Sarıkız'sız nasıl gidecek? Burda, ormanda kalsa, börtü böceğin, kurdun kuşun elinde nasıl kalacak? İşte böyle, iki katlı, iki yanlı korkular kaplamış körpecik yüreğini. Tanrının günü kendisiyle kavga, gürültü yapan kaynanaya yeni silahlar verecekti. İşte bu nedenle, gelinin yüreğinde kat kat korkular yığılmış. Öyle korkular yığılmış ki "Sis Dağı kadar." Eve gitmesi de , ormanda gecelemesi de olanaksızmış. Ne yapsın?
Umarsız, çıkar yol bulamayan genç gelin, çocuğu sırtında, bir süre daha ormanda dolanmış, aramış. Hiçbir şey, hiçbir iz bulamamış, ağlamış, gözyaşları akan derelere karışmış. Karanlık bir iyice bastırıp, gecenin yüreklere korku veren sessizliği çökmüş, her yanı kaplamış. Korku, nerdeyse elle tutulur olmuş, gelinin tüm dokularına işlemiş. Artık yapabileceği hiçbir şey yokmuş. Son bir çabayla, "Tanrım, ya beni kuş et uçur, ya da taş et dondur." Diye yakarmış. Gelinin yalvarışları kabul olunmuş, o anda taş olup donmuş, öylece, sırtındaki çocuğuyla kalakalmış.
İşte o gün bu gündür, Sis Dağı'nın yamacına yaslanmış olan Gelinkaya, sırtında çocuğuyla, gelip geçenlere, binlerce yıl ötesinden, kendi öyküsünü anlatıp durur.