Arama

Farabi, İbn-i Sina gibi düşünürlerin evrim teorisi hakkındaki görüşleri nedir?

Güncelleme: 29 Şubat 2016 Gösterim: 5.913 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Kasım 2011       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
merhaba ben farabi ibn-i sina gibi düşünürlerin evrim hakkındaki görüşlerini bilmek istiyorum yardımcı olur musunuz? (lütfen ilk çıkan sitelerden kopyala yapıştır yapmayın teşekkür ederim) Msn Happy
Sponsorlu Bağlantılar
Avatarı yok
OneNight
Yasaklı
29 Şubat 2016       Mesaj #2
Avatarı yok
Yasaklı
İslam düşünce tarihinin en büyük isimlerinden olan İbni Sina’nın bu seçkinliği, birçok yönden özgünlük taşıyan, ayrıntılı ve mükemmel bir sistemle sunulmuş felsefesinden ileri gelir. İbni Sina, ilahiyattan ahlak ve siyasete kadar felsefenin o dönemdeki bütün disiplinlerini ele almış; ayrıca başta tıp olmak üzere, pozitif bilimlerde de söz sahibi

Sponsorlu Bağlantılar
olmuştur. Helenistik dönemde yeniplatoncu bir kimliğe büründürülmüş olan Aristotelesçiliği, felsefe yöntem ve ölçüleri içinde kalarak İslami bir söylemle ortaya koymaya çalışmış; Gazali, Fahreddin Razi, İbni Teymiyye gibi İslam dünyasında çok etkin olan bilginlerin ağır eleştirilerine karşın «eş-Şeyhu’r-Reis » (baş üstat) ünvanını bütün dönemlerde korumuş; tıpta ise modem tıbbın doğuşuna kadar Doğu ve Batı’da otorite sayılmıştır.

İslam dünyasının baş üstadı.


İbni Sina, kendisinin yazdığı ve sadık öğrencisi Büczâni’nin tamamladığı hayat hikayesine göre Türkistan’da, Buhara yakınlarındaki Efşene’de bürokrat bir ailenin çocuğu olarak 980 yılında doğdu. Asıl adı Hüseyin, babasının adı Abdullah’tır. Ailesiyle birlikte Buhara’ya göçtü; burada okuma yazma, aritmetik, din bilgileri, mantık okudu. Hocalarından yalnızca Ebu Ali en-Natil ve İsmail ez-Zahid’in adları bilinmektedir. Ayrıca, kendi açıklamalarından, Hint aritmetiğinde usta bir esnaftan ve babasını İsmaililiğe kazandırmaya çalışan bir propagandacıdan da yararlandığı, felsefeye ilgisinin de o zamandan başladığı anlaşılmaktadır.

On yaşındayken Kur’an’ı ezberlediğini, Arap edebiyatında yetiştiğini, ilk öğreniminden sonra kendi çabasıyla fizik, metafizik ve tıpta uzmanlaştığını, on altı yaşındayken başka hekimlere danışmanlık yapacak düzeye ulaştığını belirtir. İbni Sina, birçok kez yeniden incelemesine karşın Aristoteles metafiziğini kavrayamadı. Şans eseri ele geçirdiği Farabi ’nin el-İbâne adlı eserini okuyunca bu sorunu da çözdü. Bilim amaçlı geziler yaptı. Cürcan’dayken, Batı’da yüzyıllar boyunca, Doğu’daysa bu yüzyılın başına kadar tıp incelemelerinde temel kaynak sayılan el-Kanun Fi’e-Tıb adlı eserini yazmaya başladı. Bir ara Hemedan’da vezirlik yaptı. Aynı görevi ikinci kez alınca bir yandan gün boyunca siyasal çalışmalar yaparken bir yandan da bütün gecelerini bilimsel çalışmalarla geçiriyordu. Olaylar onu başka şehirlere götürdü. lsfahan’dayken şehri ele geçiren Gazneli Mahmud’un oğlu Mesud’un askerleri tarafından evi yağmaladı. Bu olayda Kitabül İnsaf adlı felsefe ansiklopedisi de bir daha bulunmamak üzere kayboldu. İbni Sina’nın en son ve özgün felsefesini yansıttığı sanılan «Hikmetü’l-Meşrikıyye» (Doğu Felsefesi) de bu esede birlikte bilinmezliğe karıştı. İsfahan hükümdarının Hemedana düzenlediği bir sefere Ibni Sina da katıldı ve burada 57 yaşında öldü (1037). Doğumunun birinci yıldönümünde İran Ulusal Anıtlar Derneği, mezarı üzerine görkemli bir anıt yaptı.

Varlık felsefesi

İbni Sina’nın varlık felsefesinde Farabi’nin geniş ölçüde etkisi olmuştur. Farabi varlığı, önce zorunlu (vacip) ve zorunlu olmayan (mümkün) diye ikiye ayırmıştı. İbni Sina bu ikinci varlık tanımında bir değişiklik yaparak, onu kendiliğinde zorunlu olmayan, ancak varlık alanına çıkaran bakımından ve ona bağlı olarak zorunlu diye tanımladı. Çünkü eğer bir şey var olmuşsa artık onun olanaklı olduğundan söz edilemez. 0, var olduğu sürece bir gerçektir ve zorunlu olarak vardır. Ancak varlığı, kendi özünün bir gereği olmayıp onu var eden ve varlığını sürdüren sayesindedir. Böylece, yalnız Tanrı kendiliğinde zorunlu, öteki bütün varlıklarsa, nedenlerin nedeni olan Tanrı sayesinde zorunludurlar; yine sadece Tanrı nedensiz olup öteki tüm varlıklar nedenlidirler.

Yeniplatoncu varlık kuramı, genellikle peripotetikler olarak bilinen öteki İslam düşünürleri gibi İbni Sina’yı da etkilemiş ve türüm (sudur) kuramını o da benimsemiştir. Buna göre tüm varlıklar ve genelde yaratılış, Tanrı’nın kendini düşünmesinin, kendisi hakkındaki bilgisinin bir sonucudur. Aristoteles’den geldiği söylenen «Birden ancak bir çıkar» öncülü uyarınca Tanrı’nın kendisini düşünmesiyle O’ndan, kozmolojik bir varlık olan «ilk akıl» doğmuştur. Tanrı bir tek ve yalın (basit) olduğu için O’ndan çokluğun çıkması olanaksızdır. Oysa bu ilk akılda bir tür çokluk var-dır. Çünkü onda önce Tanrı’dan geldiği bilgisi, sonra da kendisi hakkındaki bilgisi bulunmaktadır. Böylece o, bir yönüyle tanrısal, öteki yönüyle yaratılmış bir varlıktır ve bu çeşitli yönleri bakımından kendisinden çeşitli varlıkların doğmasına elverişlidir. Bu yüzden ondan ikinci akıl, ilk gezegen ve onun nefsi (ruhu) doğmuş; bu ikinci akıldan sonra da benzer doğuş süreci onuncu akla kadar sürmüştür. «Etkin (faal) Akıl» da denilen onuncu akıl, ay feleğinin aklıdır. Bu akıldan başlayarak, artık doğuş süreci, bir bakıma, insan ruhlarının ve genel olarak ay-altı evrenin (dünya) çokluğuna dağılmıştır. Dünyadaki tüm oluşlar gibi tüm bilgilerin, anımsamaların kaynağı etkin akıldır; her şey ondan bir tecelli, ilham ve aydınlanmadır.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

21 Temmuz 2013 / ahmetseydi Akademik
8 Kasım 2008 / matemahot Cevaplanmış
14 Mart 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap