Arama

Yaşadığımız yöredeki insanların yaşayış biçimi, folklörü ve yemekleri nelerdir?

Güncelleme: 18 Şubat 2014 Gösterim: 25.388 Cevap: 20
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Şubat 2012       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen türkçe dersim için bu soruyu cevaplarsanız çok teşekkürler dilerim
biraz uzun olsun tabi yazarsanız
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mart 2012       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen hatay yöresine ait folklörünü koyunuz
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Kasım 2012       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen sorum hakkında bilgi verirseniz çok sevinirim
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Aralık 2012       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kahraman maraş yöresine ait yazı yazın
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Aralık 2012       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
türkçe dersi için yazın lütfen ama kocaeliiçin olsun
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
25 Aralık 2012       Mesaj #6
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Tek Marmara Bölgesini buldum.


YÖRESEL YEMEKLER

Yalova’da yerel mutfağa özgü yemekler arasında, Pavli (haşlanmış lahana yaprağı kökü), Papara (mısır unundan yapılan çorba), kara lahana yemeği, Luhu şuşkey (mısır ekmeği doğranmış lahana yemeği), Çirbuli (Kırmızı biberli yumurta), Lalanga (tavada yapılan ince hamur yemeği), Çubiyiş gayi (kestane yemeği) sayılabilir. Tatlılardan ise papa (süt ve un karışımı tatlı), Silohto (hamur tatlısı), Paponi (un ve şekerden yapılan tatlı), Meçavçevi tepsi (cevizli hamur tatlısı) Yalova’nın diğer lezzetlerindendir.

Yöre mutfağı, Yalova İli’nin çeşitli sosyal yapısı ve buraya göç ederek gelenlerin kendi kültürünü yaşatma isteği Yalova’da zengin bir mutfak kültürünün doğmasına yol açmıştır.

MİFLÖYLÜ YALOVA KEBABI

Malzemeler;

20 gr. Kaşar
150 gr. kemiksiz kuzu eti
1 adet orta boy domates
1 diş sarımsak
1 adet sivri biber
2 adet taze soğan
50 gr. soya sosu
2 adet defneyaprağı
60 gr. milföy hamuru
yeteri kadar tuz, kimyon, karabiber

YAPILIŞI

Kemiksiz kuzu eti jülyen doğranır. Teflon bir tavada yağsız sote edilir. Et suyu çekince tereyağı ilave edilir. Diğer malzemelerle ilave edilerek yavaş ateşte iyice demlendirilir. Milföy yuvarlak tabak biçiminde açılır, kıyısı kıvrılarak fırında pişirilir. Piştikten sonra servis tabağına alınarak sote yapılmış kebabımızı milföyün içine koyarak üzerine kaşar serpilip servis edilir.

YALOVA KÖFTESİ

Malzemeler;
400 gr. koyun kıyması
3 adet yumurta
1 kalın dilim bayat ekmek
2 orta boy soğan
Yarım su bardağı kaşar
2 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı karabiber
Yarım çay kaşığı Hindistan cevizi rendesi
4 çorba kaşığı sadeyağ veya margarin
½ bardak süt2 çorba kaşığı un
1 adet yeşil salata

YAPILIŞI

Uygun boyda bir kabın içine konulan kıyma, rendelenmiş soğan suyu, ekmek içi, tuz, karabiber, rendelenmiş Hindistan cevizi ve iki yumurtanın sarısı konularak iyice karıştırılır. Bu karışmış malzeme bir kere daha kıyma makinesinden çekilir. İri iri parçalara ayrılır. Yuvarlanır, ortası çukurlaştırılır. Yağlanmış tepsiye dizilir. Kıymanın çukur kısmına hazırlamış olduğumuz krema doldurulur orta hararetli fırında yarım saatten fazla pişirilir. Üstünün kızarması makbuldür.

Kremanın yapılması:
Ufak tencereye yağ konulur, eritilir. Az un eklenir, bir dakika kadar kavrulur. Süt ilave edilerek koyulaşıncaya kadar telle karıştırılır ve ateşten indirilerek, yumurta, tuz, rendelenmiş kaşar peyniri eklenir. Çok ince kıyılmış yeşil salata konularak itina ile karıştırılır.

TERMAL SARMA

Malzemeler;

120 gr. iki parçaya bölünmüş biftek
50 gr. margarin
100 gr. kuru soğan
30 gr. kültür mantarı
2 gr. karabiber
Yeteri kadar tuz

YAPILIŞI

Biftekler ince bir şekilde dövülür. Soğan ve mantar margarin ile sote edilir. Tuz ve karabiber ilave edilir. Dövülmüş bifteklere birer kaşık ilave edilerek sarılır. Kürdan ile tutturulur. Teflon tavada margarin ile kızartılır. Çukur bir kaba alınıp et kızarttığımız tavada sosu yapılır. Kızartılan bifteklerin üzerine ilave edilerek bir taşım kaynatılır. Servis tabağına alınarak yanında patates kroket, tereyağında domates soslu spagetti ile servis edilir.

TERMAL TATLISI

Malzemeler;
Krep hamuru için;
15gr. un
1 ad. yumurta
3 gr. çiçek yağı
1 gr. tuz
1 gr. şeker
İçi ve Sosu için;
50 gr. elma marmeladı
5 gr. kavrulmuş nüverde
50 gr. vişne reçeli
5 gr. nişasta
50 gr. Su

YAPILIŞI

Bir çukur kaba un, süt, yumurta, çiçek yağı, tuz ve şeker ilave edilerek krema kıvamı alacak şekilde karıştırılır. Teflon tavada pişirilir. Hazırlanan krep soğutularak üzerine elma marmeladı sürülür. Kavrulmuş nüverde fıstıklar kırılıp krepe serpilir. Rulo şeklinde sarılır. Çapraz bir şekilde kesilerek, kesik kısımları üste gelecek şekilde servis tabağına yerleştirilir. Vişne reçeli su ve nişasta kaynatılarak kreplerin üzerine ilave edilerek servise sunulur.

YAPRAK PİDESİ

Malzemeler;

Yoğurt 1 su bardağı
Soğan 1 bağ
Su 1 su bardağı
Mısır Unu 2 su bardağı
Asma Yaprağı 20 adet
Ayçiçeği yağı 1 çorba kaşığı
Nane ½ bağ tuz

YAPILIŞI

Yoğurdu su ve tuz ile çırparak karıştırıp ayranı hazırlayın (ayranın ekşi olması tercih edilir) Yaprakları yıkayıp süzdürün. Naneyi ince ince kıyın. Taze soğanları ayıklayıp ince ince doğrayın. Ayrana mısır ununu, tuzu, naneyi ve soğanı katıp karıştırarak bir harç hazırlayın. Bir tavayı ayçiçeği yağı ile yağlayın. Üzerine bir sıra yaprak dizin. Hazırladığınız harcı 2 cm. kalınlığı olacak biçimde altı iyice kızarıncaya kadar pişirin. Tavanın ağzına biraz daha geniş bir tabak kapatıp yaprak pidesini ters çevirin. Tavaya kaydırıp diğer yanına da kızartın. Ateşten alıp dilimleyerek servis yapın.

Kaynak ; Aytekin AYDIN
Kaynak ; Alıntı..

Marmara Evleri’nin özelliklerini yansıtabilen kentlerimizin başında İstanbul gelir. İki büyük imparatorluğun merkezi olarak kültür birikimlerini kuşaktan kuşağa aktarabilen İstanbul, son otuz yıl içinde pek çok değerini yitirmiş olmasına karşın yine de çok az kalan örnekleriyle tarihi kimliğini sürdürmektedir.(İstanbul/Edirne)

Marmara ve Trakya

Bursa, Edirne ve İstanbul gibi Osmanlı Devleti’nin üç başkentinin yeraldığı Marmara Bölgesi, Türkiye’nin klasikleşmesi ortamını hazırlamıştır. Bu kentlerin içinde Bursa, gelişim sürecindeki evrelerin en ağırlıklı bir noktasını oluşturmaktadır. Batı Trakya ve Balkanlardaki oluşuma örnek olan kent ise Edirne’dir. İstanbul, saraylardan kasırlara, yalılardan köşklere, ayrık evlerden bitişik evlere ve giderek Beyoğlu Yakası’ndaki ilk kargir apartmanlara kadar başkent olmanın sağladığı olanaklarla Türk evinin gelişimini doruğa ulaştıran çok önemli ve özel bir kenttir.

Bursa’ya yakınlığı nedeniyle Kütahya Evleri daha çok Marmara Evleri’nin özelliklerini taşımaktadır. Ahşap yapı strüktürü, bağdadi, sıva ve plan şemaları bakımından birbirine aşırı derecede benzeyen bu iki kent aynı yapı tarzının ortaya koyduğu benzerliklere rağmen detaylarında, yöresel çözümlerin getirdiği farklılıkları ortaya koyabilmektedir. Kütahya Evleri , Ege ve İç Anadolu sınırında bulunması nedeniyle kırsal kesimlerde İç Anadolu’ya , kentlerde ise Marmara Bölgesi Evlerine biraz daha yakındır.

İstanbul’un yakın çevresindeki yerleşmeler içinde Gebze ve İzmit evlerinin klasik üslup açısından önemli yerleri vardır. 17. ve 18. yy’dan kalma bu evler, son 20 yıl öncesine kadar ayakta kalmayı başarmış olmalarına rağmen bugün büyük bir bölümü yıkılmıştır. Bu evlerin arasında merkezi Orta Sofalı Konaklar bile bulunmaktaydı.

Marmara Bölgesi’nin tipik örneklerini veren Bursa kenti de son 20 yıl öncesine kadar 17. ve 18. yy. evlerini korumakta idi. Yeni imar faaliyetleri Bursa’ya büyük ölçüde zarar vermiştir. İstanbul’da varolmayan erken dönem Türk Evlerine Bursa’da rastlamak mümkündür. Özellikle dış sofalı/hayatlı tipler İstanbul’da çoktan varlığını yitirmiştir.

Marmara Bölgesi’nin batı kanadını oluşturan Tekirdağ ve Edirne büyük ve açık sofalı evler bakımından çok zengindir. Bugün artık bu iki kentte de Türk evinin klasik tipleri kalmamıştır. Açık sofalı örnekler tamamen tükenmiş, iç sofalılardan ancak son dönemlere ait bazı örnekler ayakta kalabilmiştir.

Bursa yakınlarındaki bir diğer yerleşme türleri kıyı kesimindeki köylerdir. Bu köylerde eskiden Rum azınlıklar yaşarlardı. Arsaları yetersiz olsa bile ev estetiğinden ödün vermeyen ustalar, Osmanlı yapı sanatını bu küçük köylerde de doruğa çıkarmayı başarmışlardır. (Zeytinbağ – Trilye/Bursa)

Bursa evleri

Bursa, Uludağ’ın eteklerindeki topografik yapısı, iklimi ve verimli topraklarıyla İ.Ö.7. yüzyıldan daha eskilere uzanan bir geçmişten, günümüze ulaşabilmiş bir kentsel yerleşmedir. Bursa tarihiyle ilgili en eski kalıntılar ise, ancak Bitinya, Roma ve Bizans dönemine tarihlendirilebilmektedir .

Bursa, verimli toprakları ve Uludağ eteklerindeki yoğun yeşil alanlarının yanı sıra hareketli topografyasıyla, kendine özgü siluet verebilmiş bir kenttir. Tepelere kurulan camiler ve aralarındaki yerleşme dokusu yeşille içiçedir. Bunu sağlayan arazinin yeraltı sularıdır. Evliya Çelebi bu verimli toprakların su sayesinde yeşili güçlü kıldığını “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” sözleriyle anlatmaktadır.

Bursa’yı gerçek kimliğine ulaştıran Osmanlılar olmuştur. Selçuklu döneminin kültürel yoğunluğunun bu bölgelere varamamış olması ve Osmanlı uç beyliğinin kısa sürede devlet olarak Bursa’ya ulaşması bu yörelerde Türk kültürünün hızla yaygınlaşması sonucunda gelişmiştir. bu nedenle Anadolu – Türk evinin en eski ve en özgün örneklerini son otuz yıl öncesine kadar Bursa’da bulmak mümkündü. bursa’da günümüze ulaşabilmiş evlerin büyük bir bölümü son dönemin orta ve dar gelirli ailelerine aittir. Bu nedenle küçük ve yalın örneklerdir. Çünkü varlıklı aileler son kırk yıl içinde evlerini yıkarak arsalarına imar planlarına göre apartmanlar yaptırmışlardır.

Fatih sultan Mehmet’in evi olarak bilinen Muradiye’deki evin 15. yüzyıldan çok 17.yüzyıla ait olduğu ileri sürülmektedir.

Bursa evleriyle ilgili örneklemeler için Y.Mimar Hüsrev Talya’nın verdiği bilgilere göre bir değerlendirme yapılacak olursa, 15. yüzyıla tarihlendirilebilen Somuncu Baba’nın kerpiç duvarlı eviyle Uftade Tekkesi bitişiğindeki 16. yüzyıl evi en eski Bursa evleridir. Muradiye’deki 17. yüzyıl eviyle birlikte üç örnek günümüze ulaşabilmiştir. İlk ikisinin önemli bir bölümü yıkılmış olduğundan o döneme ait kesin yargıya ulaşmak güçtür.

Bursa evlerinin büyük çoğunluğu 19. yüzyılın ikinci yarısıyla 20. yüzyıl başlarına tarihlendirilebilen yapılardır. 15. ve 16. yüzyıl evleri kerpiç olmasına rağmen sonları ahşap strüktürlü ve bağdadi sıvalı olmak üzere biçimlenmiştir. Asıl Bursa karakteri, ahşap malzemenin ağırlıklı olarka yapı bünyesine girmesiyle doğmuştur.

Diğer bölgelerde olduğu gibi Bursa evleri de çoğunlukla iki katlıdır. Üç katlı olan örneklere rastlanılmakta ise de sayıları azdır. En önemli kat her zaman evin en üst bölümüdür. Üç katlılarda ara kat kışlık olduğundan basık tavanlı ve küçük pencerelidir. Buradaki yaşam kışın olumsuz etkilerinden korunmak üzere geçicidir. Çünkü bahar ve yaz ayları hep en üst katta geçirilir.

19. yüzyıl öncesine kadar iklim koşullarının çok sert olmadığı kesimlerde dış sofalı evlerin Anadolu’da yayılmış olduğu kabul edilmektedir. Bursa evleri de 19. yüzyıl ortalarına kadar dış sofalı örneklerle gelişmiştir. Ancak pencere camlarının Anadolu’da da kullanılmaya başlanmasından sonra tamamen açık olan sofaların kapatılma eğilimi, soğuklardan korunabilmek amacıyla yaygınlaşmıştır.

En eski açık sofalı plan tiplerinde odaların sofadaki diziliş biçimlerine göre bir sınıflandırma yapılabilmektedir. I, L ve U biçiminde oluşan planlar içinde en çok kullanılan L planlarıdır. Bursa evlerinin açık sofalarının bir köşesinde çoğunlukla köşkler ve tahtlar bulunması, plan tipini L ye dönüştürmüştür. Oda sayılarının çoğalması evin yatayda büyümesini sağlamıştır. Bazen iki uçta köşe yapıldığından büyük evlerin planlanmasında U tipi tercih edilmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dış sofa iç sofaya dönüşmüş, özellikle Kamıyarık türü Bursa evlerinin alt katı kerpiç, kerpiç dolgulu ahşap, ya da taş duvarlarla inşa edilmiştir. Üst katları ise ahşap karkas ve sık olarak yanyana dizilmiş düşey dikmelerin eğimli olması, bazen motifler oluşturması, yapı estetiğine de farklı değer kazandırmıştır.

19. yüzyıldan sonra evlerin dış yüzleri tümüyle sıvandığından cephelerin karakteri oldukça değişmiştir. Buna rağmen yine de sınavın üzerine uygulanan boyaların renkleri Bursa evlerine daha değişik özellikler kazandırmıştır.

Bursa’da 18. yüzyılın ikinci yarısına kadar Türk evinin klasikleşmiş tipi ve üslubu egemen olmuştur. Daha sonra, barok üslubun etkileri İstanbul’dan Bursa’ya da sıçramıştır. Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi’nin sonuna kadar her tür gelişme, güçlü biçimde yansıma olanağı bulmuştur.

Bursa çevresinde topografik ve iklimsel özellikle birbirine benzemesine rağmen etnik çeşitliliğin ortaya koyduğu farklılıklar vardır. Ancak bu farklılıklar daha çok ev kullanımından kaynaklanan mekan örgütlenmesiyle ilgilidir. Etnik grupların üretim biçimi ve ilişkileri, sosyal yaşam içindeki gelenek ve görenekler, mekan kullanımını yakından ilgilendirmektedir.

Etnik farklılığın getirdiği mekan çözümleri için Bursa’nın çok yakınında ve doğusunda küçük bir Türkmen köyü olan Cumalıkızık ile yine aynı çevrede Bursa’nın batısında yer alan Zeytinbağ/Trilye kıyı köyü örneklemeye alınabilir.

Cumalıkızık köyü tarımsal üretime ve hayvancılığa dayalı bir köydür. Evler tarımsal alanlar küçülmemesi için birbirine çok yakın ve küçük bahçeli tutularak sık dokulu yerleşme oluşturulmuştur. Buna karşılık küçük de olsa bahçelerdeki ağaçlar evlerin yüksekliklerini aştığından ve bahçeler çeşitli yeşilliklerle bezenmiş olduğundan doğayla içiçedir. Cumalıkızık evleri, Bursa evlerinin temel özelliklerini taşımaktadır. Plan şemaları dış ve iç sofa olarak gelişmiş ancak Bursa evleri kadar ayrıntıları özen çözümlenmemiştir. Köy ve kent evlerindeki bu temel farklılık, gerçekte tüm bölgelerde kendini belli etmektedir.

Cumalıkızık köyünün tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlaması, alt katların ahır olarak düzenlenmesini zorunlu kılmıştır. Anadolu’nun çoğu köylerinde görülebilen bu çözüm hayvanları daha kolay besleyebilme ilkesinden kaynaklanmaktadır. Zeytinbağ ise, Rumlarla Türklerin birlikte yaşadığı, yaşayan grupların özelliklerinin evlerin tasarımına çok yönlü yansıdığı ilginç bir kıyı yerleşmesidir. Rumların başlıca geçim kaynakları ipekçilik ve balıkçılıktı. Zeytinbağ bugün Rumlarla bir zamanlar birlikte yaşamış ailelerin ikinci kuşak devamının yaşadığı küçük bir kasabadır. Artık ipekböcekçiliği yapılmamaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri ipek dokumacılığın devam etmeyişi ve pazarlama olanaklarının ortadan kalkmasıdır. Yoğun olarak zeytincilik yapılan yörede, Cumalıkızık’taki evlerin alt katlarındaki ahırların yerini zeytin depoları almıştır. İnsan yaşamına ayrılan üst katlara ise odalardan başka, ipek böcekçiliği yapılan dönemlerde kozalıklar ilave edilmiştir. Bu kozalıklar, ya odalardan birini bu işe ayırarak ya da yalnız bu amaç için ayrı bir mekan düzenlenerek oluşturulmuştur. Tasarımı açısından Bursa eviyle büyük bir benzerlik göstermesine karşılık, mekan örgütlenmesi ve işlevsel açıdan oldukça farklıdır.

Bursa ve çevresinde geleneksel yaşam biçiminin bazı uzantılarına halen rastlamak mümkündür. Bursa merkezindeki avlulu hanlar yine eskisi gibi işlev görmektedir. Eski mahallelerde aileler bahara doğru evlerini boyamakta, kapı önlerini süpürmektedir. Günlük ev işlerinin sona ermesiyle öğleden sonraları kapı önlerinde komşularla sohbet ederek geçirilmektedir. Baharlarda Uludağ yolu üzerinde ya da diğer mesire yerlerinde tatil günü geziler yapılmaktadır. Dini bayramlarda komşuluk ilişkileri artmakta büyüklerin elleri öpülmektedir.

Geleneksel yaşam biçiminin tümüyle devam etmesi, birçok koşulun değişmesi yüzünden artık olanak dışıdır. Kente göçlerle insanlar gelmekte, yerleşme sorunları doğmakta, bu nedenle yoğun yapılaşmaya açılan Bursa’nın yerleşim alanlarında tarihsel özelliklerle yüklü görkemli evler hızla tüketilmektedir.

Kaynak:
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
25 Aralık 2012       Mesaj #7
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Marmara Bölgesi Gelenek Ve Görenekleri

TEKİRDAĞ EVLENME TÖRENLERİ VE BUNLARA BAĞLI ADET VE İNANMALAR Evlenme törenleri bağlı bulunduğu kültür tipinin öngördüğü belirli kurallara ve kalıpla uydurularak gerçekleştirilir. Evlenme, tören, töre, adet, gelenek, görenek ve inanma bakımından zengin bir tablo çizer.
Marmara Bölgesi Gelenek Ve Görenekleri Evlilik Öncesi
Tekirdağ’da kızlar 17-18, erkekler askerlik dönüşü 22-23 yaşında evlenme çağına gelmiş olarak kabul edilirler. Evlilikte akraba olmaması şartı aranır. Evlenmede “sıra gütme” adı verilen bir tür sıra gözetimi vardır. Öncelikle abla ve ağabeylerin evlenmelerine dikkat edilir. Ancak önemli bir engel değildir.
Evlenme yaşına gelen gençler evlenme isteklerini evin büyüklerine söyleyemezler. Çeşitli yollara başvurarak bu dileklerini belli ederler. Bir kaçını şöylece sıralayabiliriz. Ayakkabıları ters çevirme, devamlı of çekme, süpürgenin üstüne oturma v.b.

Evlenme Aşamaları
Kız bakma – Kız Görme
Tekirdağ’da evlenme çağına gelen oğullarına önce beğendiği bir kız olup olmadığını sorar. Eğer oğlan kız beğenmeyi ailesine bırakırsa ailesi önce çevreden soruşturarak kız arar. Kız ararken kızda ve ailesinde ahlaki yapı, maddi durum, fiziki v.b. özellikleri arar. Oğlunun beğendiği bir kız varsa aynı özellikler soruşturularak araştırılır. Çevredeki evlenme törenleri kızlarla erkeklerin birbirlerini görüp tanışma ortamlarıdır. Eğer bir kıza karar verilirse kız evine görücü gönderilir.
Görücüler oğlanın annesi, teyzesi, halası, yengesi ve komşu kadınlardır. Kız evi bu ziyaretin nedenini sezer. Gelin adayı gelenleri güleryüzle karşılar. Teker teker ellerini öper. El öpme sırasında ve ziyaret boyunca kız belli edilmeden incelenir. Vücutça bir kusuru olup olmadığına dikkat edilir. Yürüyüşü, oturması, kalkması, davranışları gözlenir. Evin temizlik ve düzenine bakılır.
Kız beğenilmişse görücülerden yaşlı bir hanım, kızı beğendiklerini, uygun görürlerse kararlaştırılacak bir günde erkeklerin kızı istemeye gelip gelemeyeceklerini sorar. Kızın annesi ya da yakınlarından biri bu tekliften memnun kalmışsa “Mademki siz münasip gördünüz kısmetse olur, ama bir kere de erkeklere danışalım” der. Görücü misafirler uğurlanır.
Kız isteme – Söz Kesme
Kız evinde erkekler oğlanın mesleğini, iyi ve kötü alışkanlıklarını belli etmeden araştırırlar. İyi olduğuna kanaat getirilirse oğlan evine bir gün verirler. Kız istemek için oğlanın ailesinden, akrabalarından, iş arkadaşlarından çevrede saygınlığı ile tanınan kişilerden oluşan bir grupla kızı istemek üzere kız evine giderler.
Gelinlik kız her birinin elini öperek,”hoş geldiniz” der. Kadınlar bir daha da erkek misafirlerinin yanına çıkmazlar. Yalnız kız arada bir şeker, kolonya, çay, kahve v.b.ikram etmek üzere odaya girip çıkar. Gelinlik kızın üzerinde en güzel elbisesi vardır. Erkekler selamlaşıp hatır sorduktan sonra tanışırlar, sohbet ederler. Bir süre sonra sedirde oturan erkek evinden bir kişi ayağa kalkarak “haydin başlayalım” diyerek odanın ortasına gelir. Bunun üzerine kız evinden bir kişi kalkarak karşısına geçer. Bunlar kız ve erkek evinin en yakın akrabalarıdır. Önceden seçilirler. Bunlar, nişan, takı, karşılıklı hediyeler, eşyalar ve baba hakkı (başlık parası) konusunda konuşup anlaşırlar.
Baba hakkı son yıllarda çok azalmıştır. Baba hakkının temelinde ekonomi ve evlilik kurumuna saygı yatmaktadır. Baba hakkıyla kızın ailesine düğün masraflarına katkı, evlenme yoluyla evden ayrılan işgücünü ve ekonomik güçlüğü karşılamak amaçlamaktadır.
Kızın verilmesi kesinleşince söz kesilir. Kız evi söz bohçası verir. Düğün için kız tarafına, terlik, çorap, ayakkabı, tuvalet takımı, nişan elbisesi ve çeyiz eksiklerini tamamlamak için patiska v.b. verilir. Oğlan tarafı da evlerindeki kişi sayısı kadar, yakın akrabalar dahil bohça ister.
Söz kesiminde erkek tarafı kıza grep, çorap, elbiselik kumaş, terlik v.b.olan bohça verir. Kız tarafı da söz bohçasını, mendil, gömlek, kravat, çorap, v.b.söz kesti alameti olarak koyar. Bohçalar karşılıklı verilince söz kesilmiş olur. Odada bulunanlar kız ve oğlan babasını “Hayırlı uğurlu olsun “ v.b. şeklinde iyi dilek ve temennilerde bulunurlar. Kız tarafından birisi lokum ve şeker ikram eder. Müstakbel gelin odada bulunan herkesin elini öper, kızın eline bir miktar para verilir. Nişan günü tespit edilerek dağılırlar.
Nişan
Nişan evliliğe atılan ilk adımdır. Bu törenle kız ve oğlanın evlenme istekleri çevreye duyurulmuş olur. Nişan kız evinde yapılır. Nişan günü kız evi oğlan evi tarafından istenilen bohçaları yanında bir tepsi nişan tatlısını oğlan evine gönderir. Oğlan evi nişan tatlısını nişan alameti olarak konu komşu, akrabaya dağıtır. Kız ve oğlan tarafının ve köy halkının hazır bulunduğu bir bahçede nişan töreni yapılır. Yüzükler bu törende takılarak gençlerin nişanları ilan edilir. Köy halkı bu törenlere büyük ilgi gösterir. Daha sonra düğün günü kararlaştırılır.
Düğün
Düğünler bazen salı günü başlayıp pazar günü sona erer. Bu düğünler “perşembe düğünü” ve “pazar düğünü” olarak adlandırılır. Köylerde daha çok pazar düğünü yapılmaktadır. Düğüne cuma gecesi kız evinde, cumartesi günü oğlan evinde başlanır. Düğüne komşular, akrabalar ve köylüler katılır. Oğlan evine yakın bir yerde komşu evinde veya bir kahve ocağına giderek düğünü kutlarlar. çay kahve içilir.
Kadınlar hediyeleriyle birlikte düğün evine giderler. Kız evinde ve erkek evinde cümbüş vardır. Kızlar rengarenk elbiseleri pırıl pırıl parlayan oyalı grepleriyle maniler, türküler söyleyip oynarlar.
Köyde delikanlılar oynayan kızları 30-40 metre öteden seyrederler. Kızlara yaklaşıp laf atmak hoş karşılanmaz. Eğlenceler kızlarla delikanlıların karşılıklı bakışmaları, kızların delikanlıların imalı maniler söylemesiyle sürer.
Çeyiz Götürme – Çeyiz Gösterme
Kız evinin düğün tarihinden önce çeyiz adı verilen bir takım eşyaları hazırlayıp alması adettir. Düğünden bir müddet önce damat ve gelin kendi yakınlarından bir kaç kişiyle giyecek ve ev eşyası almak için alışverişe çıkarlar. Buna “ çeyiz düzme” denir.
Bu arada gelinlik alınır veya diktirilir. Kızın çeyizi tamamlanınca konu komşuya gösterilir. Çeyiz düğüne bir hafta kala veya alay gününde damat evine davul zurna eşliğinde bayrakla götürülür. Tekirdağ’da çeyiz taşınırken sandığın üzerine oturma adedi vardır. Bahşiş alınmadan kalkılmaz. Çeyiz oğlan evinde duvarlara asılır, masalar üzerinde sergilenir. Bu hazırlık tamamlanınca düğüne bir kaç gün kala adına “okuyucu” , “fike” veya “yiğitbaşı” adı verilen genellikle fakir ve dul bir kadın komşuları, hısım akrabayı ve diğer köylüleri tek tek gelin hamamı, hamam gecesi, ana kınası ve kız kınası için çağırır. Okuyucu kadının sepetinde yaşlılar için kına, gençler için kırmızı kurdeleyle bağlı tel bulunur. Köyün yaşlı kadınlarına birer fincan kına verir. Genç kızlar kız kınası için yapılacak olan peksimet yapımı için kız evine çağırır. Okuyucu kadına çağırdığı evlerden mendil, havlu, kumaş, para ve yiyecek gibi şeyler verir. Köy kahyası da muhtelif yerlerde bağırarak düğüne davet eder.
Gelin Hamamı
Köyün kadınları hamama çağırılır. Hamam parasını oğlan evi verir. Hamamda türküler söylenir, maniler atılır, tef eşliğinde oynanır. Gelinin arkadaşları gelinle oynarlar. Hamam sonrası kız evi yemek verir. Bu yemekte özellikle yufka böreği yapılır. Pirinç çorbası, dolma ve aşure v.b.ikram edilir.
Hamam Gecesi
Bu gece hamama gelen kadınlar arasında yapılan bir eğlencedir. Gelin kız en güzel elbisesini giyer. Genç kızlar darbuka çalar, mani söyler. Oynarken gelinin başına hamam tası konur. Bunun içine para atılır. Toplanan bu paralar tellaklara bahşiş olarak verilir.
Kına Gecesi (Ana Kınası)
Tekirdağ’da kına adedi çok yaygındır. Kına yakılırken gelinin ve güveyin avucuna konan para kısmet içindir. Onları ömür boyu kötülüklerden koruyacağına inanılır. Geline kına yakılırken başına al örtmesi al basmasından korunmak içindir. Kötülük ve dan korunmak için gelinin yüzü örtülür.
Tekirdağ’da genellikle cuma günü gecesi kız evinde ana kınasını kutlamak için toplanırlar. Konuklar gelin evinin en yakın komşuları, akrabalarıdır. Bazen kınaya oğlan tarafından kızlar da gelirler. Mevsim yazsa dışarıda, kışsa içeride toplanırlar. Gelin kına gecesinde gelinlik giymez. Ya nişan elbisesini yada başka bir elbise giyer. Gelin kızın başı mum çiçekleriyle süslenir. Bazen kına gecesi için ince çalgı tabir edilen keman, cümbüş, darbukadan oluşan çalgıcılar tutulur. Çalgıcı tutulmazsa kızların çaldığı darbuka eşliğinde, türküler söylenir, oyunlar oynanır.
Kına yakılmadan önce genç kızlar çeşitli kılıklara girerek oyun çıkarırlar. Mani atışırlar. Kına gecesinin son saatlerine doğru geline kına yakılır. Kına yakılacağı zaman gelini bir sandalyeye oturtup yüzünü kırmızı greple örterler. Gelin bu sırada ağlamaya başlar. Eğer ağlamazsa kınanır, ayıplanır. Gelinin kınasını yengeler yakar. Kına yakmadan önce gelinin omzuna bir mendil koyarlar. Gelinin ellerine ve ayaklarına kına yakarlar. Gelinin ellerini, gelinin çeyiz sandığından çıkarılan oyalı kına bezleriyle sararlar. Kına yakılırken kızlar kına vurma türküsünü söylerler. Eğer gelin uzak bir yere gidiyorsa kına yakılırken hasretliği, gurbetliği anlatan türküler söylenir. Gelini kına için bağlanmış elleriyle oynatırlar. Kına yakılırken para yapıştırırlar veya gelinin avucuna para koyarlar. Gelinin arkadaşları gelinin yanında kalarak, sabaha kadar eğlenirler, hiç uyumazlar.
Güneş doğmadan önce çalgılar alınarak, köy içinde yakın bir çeşmeye gidilir. Gelinin annesi ve babası genç kızlara gelinin kınasını yıkatırlar. Gelinin avucundan çıkan paraların bir kısmını arkadaşlarına verirler, bir kısmını ise gelinin sandığına ve damadın cebine kısmeti açılsın diye koyarlar.
Gelin Salınması ( Kız Kınası)
Oğlan evi cumartesi günü genç kızları sabahtan berbere götürür. Akşam için ince çalgı tutulur. öğleye kadar iş biter. Kızlar düğün evine dönerler. Cumartesi öğleden sonra oğlan tarafı kız evine gider. İki tarafın davetlileri bir araya gelir. Davetlilere akşam kız evinde yemek verilir. Bu sırada gelin salınması için davetliler toplanmıştır. Gelin o gece gelinlik giyer. Ağır bir müzik çalar. Bu müzik daha çok “kırmızı gül “ türküsüdür. Ortaya bir sandık, sandığın üzerinde içi su dolu bozuk paraların konduğu bir tas konur. Önde, başında yeşil bir başörtü bulunan gelin ve kollarında iki yenge, arkada ikişer ikişer grup olmuş kızlar tasın etrafında üç defa dönerler. Gelin üçüncü turun sonunda sandığa bir tekme vurur. Tas devrilir, bozuk paralar etrafa saçılır. Çocuklar bu paraları kapışırlar. Gelin önce yengelerin sonra davetlilerin elini öper.
Gelin Alayı
Pazar sabahı gelini almaya gidecek olan alay arabalarını oğlan tarafı hazırlar. Kız tarafı da kızın eşyalarını gönderme hazırlıkları yapar. Alay arabalarının üstleri renk renk kilimlerle sarılır. Arabalar kapalı hale getirilir. Gelinin bindiği araba en yakın komşusunun arabasıdır. Son zamanlarda bu arabaların yerine özel taksi, minibüs ve traktörler almıştır. Gelin arabasına güveyin komşuları, hala, teyze ve yenge gibi yakın akrabalarından biri biner. çalgıcılar öndedir. Bunların ardında gelin arabası ve diğer arabalar güle oynaya kız evine doğru yola çıkarlar.
Alaya atlarıyla katılan gençler gelin arabasının önünde dururlar. Mendil veya çevre isterler. Gençlerin bu arzuları gelinin bu iş için hazırlanmış bohçasından karşılanır. Alay köyün dışında uygun bir alanda durur. Çalgıcılar “koşu havası” çalmaya başlarlar. Atlı gençler at koşusuna geçerler. Koşu menzili 3-4 km.dir. Verilen işaret üzerine koşu başlar. Birinci gelen atlı gelinin arabasına gider, gelin alayının geldiğini müjdeleyen koşu yastığını alır ve damadın evine yollanır. Öte yandan bahçede tıraş edilmekte olan damadın sağdıcı koşuda birinci gelen atlının elinden bu yastığı alır. Hediyesini verir. Yastık uygun bir yere konur ve günün hatırası olarak saklanır.
Şimşir (Ahret Dalı)
Gelinin ahret kardeşi veya arkadaşları tarafından hazırlanır. Köylerde kızlar birbirleriyle ahret tutarlar. Bunlardan hangisi önce evlenirse ona ahreti veya ahretleri şimşir hazırlarlar. şimşire iğneden ipliğe ne varsa ondan konur (iğne, iplik, meyve, oyuncak, tarak v.b.). Bunlar bir çam dalına iplikle tutturulur. Dalın ucu toprakla dolu bir tenekeye veya saksıya yerleştirilir. Alay geleceğine yakın bütün davetliler çalgılar önde, gelin arkada ahretin evine gidilir. Orada bir saat oynadıktan sonra şimşir ve bohça alınarak eve gelinir. Buna karşılık oğlan evinde ahretliğe çamaşır ve elbiselik verilir. Delikanlılar tarafından alayın geldiği haber verilir. Gelini içeriye sokarlar.
Telli Horoz
Köyün gençleri gelin alayı gelmeden önce çalgıcılarla birlikte sabah ezanı okunduğu zaman oynayarak oğlan evine giderler. Oğlan evinde damadı ve damadın yakın arkadaşlarını birer birer uyandırırlar. Bahçede oynarlar, eğlenirler.
Buradaki eğlenceler bitince yeniden çalgılarla birlikte kız evine gidilir. Kız evi köy gençlerine ya bir bilezik veya bir elbise asar. Tekrar oynanır. Gelin, erkek tarafından gelenlerin ellerini öper. Her elini öptüren para verir. Gelinin yengesi de birer havlu verir. Köyün gençlerine büyük bir tepside, bütün her tarafı telle sarılmış bir pişmiş horoz, yanında çeşitli içkiler, peksimet denilen ufak kurabiye gibi şeyler verirler. Telli horozu yiyen içkileri içen gençler coşarlar, oynarlar ve silah atarlar.
Çömlek Kırma
Gelin alayı kız evine gelince önce gelin çıkartılmaz. Gelinin arkadaşları türkü söyleyerek gelini kaynananın yanına getirirler. Kaynana bu kızlara para verir. Kızlar gelini kaynananın önüne getirerek bırakırlar. Gelin kaynanasının ve akrabaların ellerini öper. Gelinle kaynana oynarken aralarında çömlek kırar.
Toprak Bastı
Oğlan tarafı gelin almağa gittiği zaman kız tarafının bayrağı ve çalgıları oğlan tarafının bayrağı ve çalgılarıyla birleşerek toplanırlar. Gençlerle konuşulur, anlaşılır. Bir miktar para ile mendil, çevre, havlu v.b. verilir.
Gelin İndirme
Alay koşudan sonra yavaş yavaş köy içine girmeğe başlar. Alayın köye dönüşü ağır yapılır ve nihayet oğlan evine gelinir. Gelin arabası avluya çekilir. Diğer arabalardakiler, davetliler daha önceden yerlerini almışlardır. Oğlan damatlık elbiselerini giymiş hazır beklemektedir. Gelin arabadan indirilir. Başı al bir greple örtülüdür. Damat, tıraşında bulunan arkadaşlarının ardından odasına çıkar.Damadın çeyiz odasını terk etmesinden sonra gelin içeriden çıkartılır.Bir sandalye üzerine çıkarılarak hazır bulunanlara gösterilir.
Gerdek
Damat yumruklanarak gerdeğe sokulur ve topluluk dağılır. Düğün sona erer.
Düğün Sonrası
Gelin Paçası
Düğünün ertesi gün düzenlenen törene Tekirdağ’da “Gelin Paçası” adı verilir. Gelin paçası kadın ve kızlar arasında yapılır. Bu günde gelinin gelin gittiği evin erkeklerinin karıları dallı giyerler. Diğer kadınlar normal giysiler içerisindedir. Kadınlar çeşitli oyunlar oynarlar, mani türkü söylerler, eğlenirler.
Düğün Tatlısı
Düğünden bir hafta sonra kız evi baklava, revani v.s.tatlılar yapar. Gelinle damat çağrılır. Bunların yanısıra kız ve oğlan evinden davetliler çağrılır. Yemekten sonra gençler bir odada, yaşlılar bir odada toplanır, kendi aralarında eğlenirler.

Marmara Bölgesi, Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesinden biridir. Balkan Yarımadası ile Anadolu arasında köprü niteliği ile Avrupa ve Asya’yı birbirine bağladığı söylenebilir. Yaklaşık 67.000 km²’lik bir yüzölçüme sahip olup Türkiye’nin %8,6′sına karşı gelir.

Marmara Bölgesinde sanayi, ticaret, turizm ve tarım gelişmiştir. Bölgedeki en gelişmiş sanayi İstanbul-Bursa-Kocaeli şehirlerinde olmakla birlikte bölgenin diğer yörelerinde de yaygın sanayi faaliyetleri vardır. Başlıca sanayi ürünleri olarak; işlenmiş gıda, dokuma, hazır giyim, çimento, kâğıt, petrokimya ürünleri, beyaz eşya sayılabilir.

Ekili alanların yaklaşık yarısı buğday olup buğdayı şekerpancarı, mısır ve ayçiçeği izler. Bölge, Türkiye’nin ayçiçeği üretiminin yaklaşık %73′ünü, mısır üretiminin ise yaklaşık %30′unu gerçekleştirir. Bağcılık da hayli gelişmiş olup Tekirdağ, Şarköy, Mürefte, Avşa ve Bozcaada üzüm ve şarapları meşhurdur.

Yedi coğrafi bölge içinde yükseltisi en az olan bölgedir. Ekili-dikili arazi oranı %30′dur. Ormanlık alan oranı %11,5′tur. Kümes hayvancılığı ve ipek böcekçiliği yaygındır. Nüfus ve nüfus yoğunluğu, göç olma nedeniyle çok yüksektir. Enerji tüketimi ve turizm gelirleri en yüksek bölgedir.
İstanbul, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Yalova, Kocaeli tamamen bölge sınırları içinde; Sakarya ve Bilecik’in Karadeniz Bölgesi’nde oprakları olup; Bursa ve Balıkesir’in Ege Bölgesi’nde de toprakları vardır. Çanakkale ilinin topraklarının çok büyük bir bölümü Marmara Bölgesi içinde olup sadece Edremit Körfezi çevresindeki yerleşim yerleri Ege Bölgesi sınırları içinde kalır.
Marmara bölgesi’nin en büyük kenti İstanbul’dur.

Yüzölçümü ve nüfusuyla özgür en küçük olan Marmara Bölgesi kenti , Yalova kentidir .En yoğun nüfus buralardadır.Kütahya’nın Domaniç ilçesi diye tabir edilen kuzey bölümü de Marmara bölgesi’ndedir.
İstanbul, Marmara bölgesinin yoğun nüfuslu olmasında önemli bir rol oynar.

İl merkezleri baz alındığında Marmara Bölgesinde yer alan iller şunlardır.
İstanbul
Edirne
Kırklareli
Tekirdağ
Çanakkale
Kocaeli
Yalova
Sakarya
Bilecik
Bursa
Balıkesir
Kısmen Düzce de Marmara’da yer alır.

Marmara Denizi’ne Kıyısı Bulunan İller
İstanbul
Tekirdağ
Çanakkale
Balıkesir
Bursa
Yalova
Kocaeli

Marmara Denizi’ne Kıyısı Bulunmayan İller
Kırklareli
Edirne
Sakarya
Bilecik (Bilecik’in hiçbir denize kıyısı yoktur)

Marmara Bölgesi’nin, yine bölge bazında olan 3 komşusu vardır. Güneyde Ege Bölgesi, doğuda Karadeniz Bölgesi ve güneydoğuda İç Anadolu Bölgesi karadan bölgeyi kuşatmıştır. Bölgenin adını aldığı Marmara Denizi haricinde;
İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli, Kocaeli ve Sakarya illeri aracılığı ile Karadeniz’e; Çanakkale, Edirne ve Balıkesir illeri aracılığı ile de Ege Denizi’ne kıyısı vardır.

Kaynak:
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Şubat 2013       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

lütfen türkçe dersim için bu soruyu cevaplarsanız çok teşekkürler dilerim
biraz uzun olsun tabi yazarsanız

??
Son düzenleyen _VICTORY_; 12 Şubat 2013 09:32
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Şubat 2013       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

lütfen türkçe dersim için bu soruyu cevaplarsanız çok teşekkürler dilerim
biraz uzun olsun tabi yazarsanız

yaşadığın yer neresi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Şubat 2013       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen ama lütfen soruyu cevaplayın türkçe dersim icin lazım hem niye soru var cevap yok açılarmısınız

Benzer Konular

25 Kasım 2016 / MS.MERWE Cevaplanmış
19 Nisan 2015 / Misafir Soru-Cevap
25 Kasım 2016 / Misafir Cevaplanmış
21 Mart 2013 / -winx- Soru-Cevap
11 Şubat 2013 / Misafir Soru-Cevap