Arama

Bütün Nedir?

Güncelleme: 30 Eylül 2016 Gösterim: 2.289 Cevap: 4
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Kasım 2012       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

BÜTÜN

Ad:  bütün.JPG
Gösterim: 338
Boyut:  19.5 KB

belgsz. sıf. (esk. türkç. bütmek, bitmek'den).
Sponsorlu Bağlantılar
1. Eksiksizlik, tamlık belirtir: Bütün gün yağmur yağdı. Bütün parasını harcamış. Bütün kent sise gömüldü. Bütün bir yazı çalışarak geçirdi.
2. Parçalanmamış, eksilmemiş şey için kullanılır; tam: Akşamdan bütün bir ekmek kaldı.
3. (Çoğul bir tamlananla) bir çokluğu oluşturan öğelerden hiçbirinin dışarıda kalmadığını belirtmek için kullanılır: Bütün ağaçlar çiçek açtı. Bütün insanlar ölümlüdür. Bütün mağazalar kapalıydı.
4. (Çoğul bir tamlananla) özetleyici bir açıklamayı vurgular: Onda bir öğretmende bulunması gereken sabır, bilgi sevecenlik gibi bütün nitelikler var. Bütün zor koşullara dayanıklı bir araç.
5. Yoğunluk, şiddet belirtir; olanca: Fırtına bütün hızıyla sürüyor.
6. Teklik belirtir; tek: Bütün sorun, olayın ne zaman olduğunu saptayabilmekte. Bu davranışının bütün nedeni bu mu?
7. Bozuk olmayan para için kullanılır: Bütün on binlik.
8. Bütün bütün, tamamen, tümüyle.

♦ a.
1. Tümü, tamamı ele alınan bölünebilir nesne: Parça bütün ilişkisi.
2. Bütünüyle, tamamen, eksiksiz olarak: Size bütünüyle katılıyorum. Kitap bütünüyle bu konuya ayrılmış.

Kaynak: Büyük Larousse

Son düzenleyen Safi; 30 Eylül 2016 10:50
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
_SoNBaHaR_ - avatarı
_SoNBaHaR_
VIP ButterfLy EffeCt
5 Kasım 2012       Mesaj #2
_SoNBaHaR_ - avatarı
VIP ButterfLy EffeCt
Eksiksiz, tam. Parçalanmamış. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi, tümü. Ufaklık olmayan (para). Olanca. Birlik, tamlık.
Sponsorlu Bağlantılar
Son düzenleyen Safi; 30 Eylül 2016 00:21
..Aşk Hiç Biter mi?...
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
30 Eylül 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM

BÜTÜNLEME


1. Bütünlemek eylemi, bütün durumuna getirme tamamlama; ikmal.
2. Bütünleme sınavı: Bütünlemede geçmek. Bütünleme sonuçları henüz asılmadı.
3. Bütünleme sınavı, bütünlemeye kalan öğrenciler için açılan sınav; ikmal imtihanı. ll Bütünlemeye kalmak, bir öğrenciden söz ederken, yarıyıl ya da öğretim yılı sonunda bir ya da daha çok dersten başarısız olmak; ikmale kalmak.

—Topogr. Arazide gerçekleştirilen ve fotogrametriyle elde edilen mikrofilm üzerine, havadan çekilen fotoğrafların sağlayamayacağı bilgileri (yer adları, yolların ulaşıma uygunluğu, orman içi yollar, vb.) aktarmaya yarayan işlem.

BÜTÜNLEMEK


1. Bir şeyi bütünlemek ya da birbirlerini bütünlemek, o şeyin ya da birbirlerinin eksikliklerini gidermek; tamamlamak.
2. Parayı bütünlemek, bozuk paralan bütün parayla değiştirmek, bütün para durumuna getirmek.
bütünlenmek edilg. f. Bütünlemek eylemine konu olmak; tamamlanmak

♦ bütünleşmek işt. f.
1. Bir şeyle bir kimseyle ya da birbirleriyle bir bütün oluşturmak, onunla ya da birbirleriyle uyum içinde olmak: Bu bölgede mimari üslup, doğal çevreyle olağanüstü biçimde bütünleşmişti.
2. Bir toplulukla bütünleşmek, bir kimseden söz ederken, bir toplulukla dayanışma içine girmek, onlarla birlik olmak; kaynaşmak: Halkla bütünleşen liderler

bütünletmek ettirg, f. Parayı bütünletmek, bozuk paraları bütün parayla değiştirtmek.

—Topogr. Bütünleme işlemini yapmak.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
30 Eylül 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

BÜTÜNLEŞME


a Bütünleşmek eylemi.
—ikt. Hammaddeden başlayarak, son ürünün ortaya çıkışına varıncaya değin gerçekleştirilmesi gereken tüm işlemlerin aynı üretim birimine bağlanması. (Bütünleşme, kısmi olabileceği gibi, bir ürünün üretilmesi, hatta piyasaya sürülmesi sürecinin hemen tümünü kapsayacak biçimde de olabilir. Merkezileşmenin bir yönü olup, uygulamada "düşey merkezileşme" ile hemen hemen eşdeğerlidir.)

—Psikan. VVİnnicott'a göre, ilkel ben’in, kendiliğinden olgunlaşma süreci. Bireysel varlığın sürekliliği olarak duyulan ve yaşanan birleştirici (tekleştirici) şelfin kurulmasını sağlar. (Yeterince iyi bir annenin, özellikle de holdıng'in sağladığı çevre, bu sürecin gelişmesini kolaylaştırır.)

—Tarıms. ikt. Tarımsal üretimle ilgili bir sanayi ya da ticaret firmasının, başka iktisadi birimlere, sözleşme temelinde, kendi ana faaliyetiyle bağlantılı üretim ve ticaret işlemleri yaptırarak, bu faaliyeti genişletmesi ve başka alanlarda sürdürmesi. (Bk. ansikl. böl.) ll Bütünleşme sözleşmesi, bir tarım üreticisi ile bir sanayi ya da ticaret işletmesi arasında varılan ve karşılıklı olarak mal ya da hizmet sağlanması zorunluluğunu içeren anlaşma.

—ANSİKL. Tarıms. ikt. Bütünleşme iki türlü olabilir: bir firma ile bir ticaret ağı arasında gerçekleştiği takdirde "ileriye doğru" bütünleşmeden, bir firma ile bir tarım üreticisi arasında olduğu takdirde "geriye doğru” bütünleşmeden söz edilir. Tarımı doğrudan doğruya etkileyen bu ikinci türdür. Firma (hayvan yemi imalatçısı, kesimevi, konserve fabrikası) tarım üreticileriyle tek tek ya da grup halinde sözleşmeler imzalar; bu sözleşmeler temelinde üreticilere, üretim faktörleri (damızlık hayvanlar, hayvan yemi, ıslah edilmiş tohumlar) ve belirli hizmetler (teknik danışmanlık, sağlık denetim ve bakımı) sağlamayı ve son ürünleri (tavuk, yumurta, dana, meyve, sebze) sözleşmede öngörülen bir taban fiyatından satın almayı taahhüt eder. Üretici de buna karşılık işgücünü, bilgisini ve donatımını (kümesler, ahırlar, toprak, makineler) sunmuş olur, ister özel işletmelerle, ister kooperatiflerle olsun sanayi ile kurulan bu sıkı bağlar çerçevesinde çiftçi, bir işletmenin yöneticisi olarak bağımsızlığını temelde yitirir ve üzerinde hiçbir biçimde etkili olamadığı bir iktisat siyasetine bağımlı hale gelir. Bu yüzden, bütünleşme, tarım işletmecilerinin üstü örtülü bir biçimde proleterleşmesine benzetilebilir. Bütünleşme, özellikle besi hayvancılığında (kümes hayvanlan, domuz, dana, süt danası) gelişmiş durumdadır.

BÜTÜNLEŞTİRME


a ikt. Bir işletmede, bir mal ya da hizmetin birden çok üretim aşamasını bir araya getirme. ll Bütünleştirilmiş devre, içinde toptancı bulunmayan ticari devre. ll Bütünleştirilmiş ticaret, bütün toptancılık ve perakendecilik görevlerini bir arada yürüten dağıtım biçimlerinin tümü. (Çok şubeli şirketler, büyük mağazalar, düşük fiyatlı mağazalar, tüketici kooperatifleri, kurumlaşmış gönüllü tüketici örgütlenmeleri, perakendecilerin kurduğu satın alma toplulukları, alım merkezleri, katalogla satış örgütleri.)

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
30 Eylül 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

BÜTÜNLÜK


a Bütün olma durumu; bir bütün oluşturan şeyin niteliği: Ulusun birlik ve bütünlüğüne yönelik tehditler. Yazıda bütünlüğü sağlamak.

—Fels. Pratik bütünlük, Sartre'da, diyalektik aklın incelediği, tarihsel oluş evresi. (Sartre, Critique de la raison dialectiguete [Diyalektik aklın eleştirisi], "bir pratik bütünlükler, yani, bütünselleşmenin uğrakları olarak bir diziler ve gruplar kuramı ortaya koymaya" çalışır.)


BÜTÜNSELLİK


a. Bütünsel olma durumu: Konuyu kendi bütünselliği içinde incelemek.

—Ed. Hem tematik hem de dilsel bir biçim olarak yapıtı bitmiş bir bütün olarak gören kavram. (Her öğe bütün tarafından belirlendiğinden ve bütünü belirlediğinden öğelerin eksiksiz olarak tümü karşılıklı bağıntılar içindedir.) [Bk. ansikl. böl.]

—Fels. Kant'ta, niceliğe bağlı olan ve birlik ile çokluğun bireşimini oluşturan anlık kategorisi. (Kant şöyle der: “Bütünsellik [alm. Allheit] birlik olarak düşünülmüş çokluktan başka şey değildir" [Kritik der reinen Vernunft (Salt aklın eleştirisi) 1,1, 1]). ll Hegel'de, en büyük kapsamında ve kendini kuran öğelerin iç dengesinde gelişmiş kavram. (Bk. ansikl. böl.) ll Gramsici ve özellikle Althusser gibi marxçılarda, altyapının, üstyapının, çelişkinin ve üstbelirlenimin oluşturduğu bütün.

—Ruhbil. Bütünsellik ilkesi, özellikle Gestalttheorıe'nin ve bu kurama yakın görüşleri benimseyen araştırıcıların dayandığı ilke. Buna göre, bütünün algılanması, parçaların algılanmasından daha önemlidir. (Bu ilke, kısaca şöyle açıklanabilir: "Bütün, parçaların toplamından daha fazla bir şeydir" ) ll Bütünsellik yasası, Höffding'in dile getirdiği çok eski bir "yasa". Buna göre, parçaya ilişkin her bilinç durumu, bütüne ilişkin bilinç durumunu anımsatma eğilimi gösterir. (Bu kavram, günümüzde, artık bu biçimiyle kullanılmamaktadır.)

—ANSİKL. Ed. Bütünsellik kavramı, yapıtı canlı bir varlık gibi ele alan organcılığa, dinimselciliğe ilişkin eğretilemelerden ve estetik bütünlüğün psikolojik güdülenimlerle yorumlanmasından kaçınarak yapıtın iç tutarlılığını saptamayı amaçlar. Bu amaç bizi ister istemez çoketkenli bir biçim anlayışına götürür. Bir bütün oluşturması bakımından, bir noktada durmuş, donup kalmış olarak görebileceğimiz bu biçim kendi iç düzeninin ayrıntılarında birçok yeni düzenlenme olanakları taşır. Bu olanakların her biri bütüne dönmemizi sağlamak koşuluyla aynı derecede geçerlidir. Bu durumda bütünsellik, gerçeklik (yapıt ortadadır, bir birimdir) ve deneyim (okuma romanı bütünleştirir) demektir, aynı zamanda da başvurulacak bir çeşit modeldir: yapıların dizgesine temel olan ve bu dizgenin, bu sistematiğin incelenmesini geçerli kılan, işte bu bütünselliktir. Biçimsel bağlılaşım, tanımlayamayacağı, hatta yaklaşamayacağı bir ufka bağımlılıktan kurtulamaz, dolayısıyla da, özellikle bir bütün oluşturan yapıtlar ele alındığında, bir başkalaşım bağlılaşımına dönüşür. Bu durumda, bütünsellik kavramı, yerini, daha önceki çeşitli yapıt düzenlemelerinin bir bütün içinde tekrar ele alınması diye tanımlayabileceğimiz bütünselleştirme kavramına bırakır. Michel Serrues'ın Zola ve Jules Verne üstüne incelemelerinde de görüldüğü gibi, kurulan bu son sistematikte ister istemez rastlantısal noktalar ve güzergâh oyunları yer alır.

—Fels Hegel şöyle der: "Mutlakın bilimi, kökü bakımından sistemdir; çünkü somut olarak doğru olan, ancak [...] bütünsellik (alm. Totalitât) olarak doğrudur” (Enzyklopâdie, 14). Dolayısıyla, "felsefenin her parçası, bir felsefi Bütün'dür"; ve bu parçaların sistem olarak zincirlenişi de bundan ötürüdür: “Tek bir çember, kendi başına bir bütünsellik olduğu için, kendi ortamının sınırlarını aşar ve sonra gelen bir küreyi kurar. Bu yüzden, Bütün, çemberlerden oluşan bir çember olarak ortaya çıkar. Bu çemberlerden her biri zorunlu bir uğraktır; öyle ki, çemberlerin kendi ortamlarının sistemi, tüm ide'yi meydana getirdiği gibi, ide de, özel (tikel) ortamların her birinde kendini bütünüyle gösterir" (ay. ypt„ 15).

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 30 Eylül 2016 10:38
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

15 Aralık 2015 / ByLloyd Soru-Cevap
11 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap
16 Ocak 2012 / sofya-pinar Soru-Cevap
17 Ocak 2008 / Cinnamon Taslak Konular