Arama

İlk çağ kentleri ile günümüz kentleri arasında ne gibi farklılıklar vardır?

Güncelleme: 9 Kasım 2012 Gösterim: 2.475 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Kasım 2012       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ilkçağ kentleriile günümüz kentlerin arasında ne gibi farklılıklar vardır? yardımcı olabilir misiniz lütfen
Sponsorlu Bağlantılar
SaKLI - avatarı
SaKLI
VIP VIP Üye
9 Kasım 2012       Mesaj #2
SaKLI - avatarı
VIP VIP Üye
KENTİN ORTAYA ÇIKIŞI
Günümüzde, kentlerin ortaya çıkışı konusunda farklı görüşler vardır. Egemen görüş, şehir uygarlığının birkaç bin yıl önceden Akdeniz - Ortadoğu havzasında, maden bilgisinin gelişmesi ve bazı coğrafi, ekonomik ve kültürel şartların bir araya gelmesi ile doğduğu ve şehir yönetim-lerinin ilk örneklerinin bu bölgede görüldüğü şeklindedir. Özellikle ilkçağların Mısır ve Mezopotamya bölgesinde kurulan şehirlerin idari-ekonomik yapısı uygarlık tarihinde en önemli aşamadır. Sjöberg’e göre; ilk kent yerleşimlerinin görüldüğü yerler Mezopotamya ve Meso-Amerika’da, İndüs ve Nil havzasında; önce Mezopotamya’da, M.Ö. 3500 – 4000 yılları arası sonra Mısır’da ve sonrada Çin’de ortaya çıkmıştır (1965: 24-26). İlk kent yerleşimlerinin farklı bölgelerde ortaya çıkmasının sebebi elverişli kültür, ekonomik ve uygun çevre şartlarıdır (İsbir, 1986: 9).
Sponsorlu Bağlantılar
Gordon Childe M.Ö. 3500-4000 yıllarında Mısır, Mezopotamya ve İndüs vadisinde ortaya çıkan değişiklikleri “kentsel devrim” olarak nitelendirmektedir. Childe’ye göre; bu bölgelerde, bu tarihlerde oluşan yapılar, basit çiftliklerden oluşan küçük topluluklar değil, çeşitli meslek ve sınıfları içeren kentlerdir. Kentlerin oluşabilmesi için gerekli olan altyapı karmaşık sosyal organizasyonlar ve artık değer, M.Ö. 3500 – 4000 yıllarında Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bölgede küçük yerleşimlerin kasaba ve kentlere dönüşmesine yol açmıştır.
İnsanlık kentlerin ortaya çıkması ile ilkellikten uygarlığa, düzensiz toplumdan düzenli topluma geçmiştir. Bu dönemlerde kenti karakterize eden değer politiktir. Kenti devlet yaratmış, devlet temellerini kent üzerine kurmuştur (Bumin, 1998: 26). Eskiçağda kent hem kurumsal ilişkilere hem de toprağın örgütlenmesine egemendi.

ANTİK KENT YÖNETİMİ

Site yönetimi milattan önce 1500–1000 yıllarında başlayıp Sümerler, İbraniler ve Babilliler gibi pek çok kavimde görülmesine rağmen eski Yunan siteleri, Batı’da kentlerin oluşmasının başlangıcı olarak kabul edilir. Batılı kaynaklarda kentin ilk ortaya çıktığı yapıya “Polis” adı verilir. Polis milattan önce sekizinci yüzyıldan birinci yüzyıla kadar Yunanistan’ın bazı kesimlerinde var olmuş bir toplum biçimidir. Ancak Polis kelimesi hem kent, hem de devlet anlamında kullanılır. Birçok araştırmacı ve bilim adamı tarafından Polis, kent devleti olarak adlandırılır. Antik kent olarak Polis, tarihte görülen diğer kentlerden sosyo-ekonomik ve siyasal yapısıyla ayrılır. Polis’in ortaya çıkmasından önce Suriye ve Fenike’nin elverişli doğa limanları üzerinde kurulan kıyı şehirlerinde ticaret ve bir ticaret sınıfı hatırı sayılır bir gelişme göstermiş, ancak Mısır ve Mezopotamya tipi toplumsal yapı ve bu yapıya özgün düşünce biçimlerinden tamamen kopmayı başaramamıştı . Oysa Polis bu kopuşu gerçekleştirmekle kalmamış, demokrasiye de beşiklik yapmıştır.
Radikal sosyo-ekonomik gelişmelerin sonucu olan Polis, uzun bir tarihsel sürecin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Girit’teki Mykene (Miken) uygarlığının M.Ö. yedinci yüzyılda Dor’lar tarafından yıkılması ile birlikte bu coğrafya bir karmaşa içine girdi. Bu karmaşa içinde çeşitli halklar gerek ticaretin hemen hemen tamamıyla ortadan kalkmış olmasıyla, gerek güvenlik gereksinimi nedeniyle kabile tipinde örgütlenmiş köyler kurdular. İşte Polis kabilelerin, bir başka deyişle köylerin birleşmesiyle oluşmuştur. Aristoteles de Polis’i klanların ve köylerin birliği olarak tanımlamak-tadır. Birçok kentin tarihsel çekirdeği Akropol denen ve çok yüksekte ya da erişilmez olmakla birlikte rahatlıkla savunulabilen bir tepeydi. Başlangıç-ta polis ile akropol sözcükleri aynı anlamı veriyordu . Akropol kente tepeden bakan bir kale, bir sığınak ve ilk zamanlarda kralların oturdukları yerdi. Kentin geriye kalan bölümü akropolün yamaçları çevresinde kümelenirdi. Kent bu akropolün çevresinde yayılmıştı.

Aristoteles’e göre, kentin oluşumu şöyledir; “Öncelikle bir başkası olmadan var olamayanlar birlik kurmalıdır, yani ırkın sürmesi için erkekle kadın. Bu ilişkiden ortaya çıkacak ilk şey ailedir. Ancak birçok aile birleştiğinde ve birlik gündelik gereksinimleri karşılanmaktan daha çoğunu amaçladığında oluşacak ilk toplum köydür. Birçok köy büyük ölçüde kendine yetecek kadar geniş, tek, eksiksiz bir topluluk olarak birleştiğinde yaşamın yalın gereksinimlerinden kaynaklanan ve iyi bir yaşam adına varlığını sürdüren kentler var olur”.


Köylerin kente dönüşmesinin temelinde ticaretin gelişmesi yatar. Paranın kullanımının yaygınlaşması pazar için üretimi artırmıştır. Alışverişlerin yapıldığı merkezi köyler, gerek şeflerin gerek zanaatkârlarının evlerini terk ederek pazarın yanında ev kurmalarının sonucunda bir pazar kasabasına dönüşmüştür. Zamanla kendi kendine yeterli olma özelliğini kaybeden köyler, kasabaya bağımlı hale geldiler ve kırsal bölgeyi hâkimiyeti altına sokan kasaba gelişerek kenti oluşturdu.

Antik kentin (Polis) temel özelliği etrafındaki kırsal kesim için yargısal, kültürel ve dinsel bir merkez oluşturması idi. Yargısal merkez, çevresi ile bir-likte kenti temsil ediyordu. Antik dünyada şehirlerin teşekkülü daima bir din merasimine bağlıdır ve bunun sonucudur. Eski Site’nin (şehir) esası dini olduğu gibi, idare edenleri de din adam-larıdır. Bu bağlamda Site; aile, curie (aile toplulukları) ve trıbulerin (curiele-rin birleşmesinden oluşan yapı) toplanmasından oluşmaktadır.

Yunan Siteleri küçük, kendine yeter ve her biri ayrı bir yılbaşı tarihi seçecek kadar özgürlüklerine düşkündüler. Aralarında ancak dışardan bir saldırı gelince birleşiyorlardı. Bunun dışında Siteler arasında her zaman rekabet ve savaşlar söz konusuydu.

Yunan uygarlığı, kenti, bütüncüllüğü ile insanoğluna yakışan ve hem kırsal alanla dengeli bir dış ilişki, hem de hesaplı, kontrollü iç ölçüm gerek-tiren ortak bir ufuk olarak yeniden keşfetmiştir. Yunan uygarlığında Polis, vatandaşlık nosyonu etrafında toplanmış karmaşık hiyerar-şik bir toplumdu. Hem merkezileşmiş bir idareye kamusal aidatlar ödememiş, hem de yaşamlarını sürdürmek için devlete dayanmamış olan yüzlerce bağımsız köylü hanesinden meydana gelmişti.
Yunan kentleri içinde üyelerin düzenli ve ortak yaşadıkları, vatandaş-ların eşit olduğu ve yönetime katıldığı topluluklardır. Bu kentler arasında demokrasiyi en çok düşünmüş ve yaşamış olanı Atina Sitesi idi.
Yunan siteleri bugünkü devlet dediğimiz kuruluşa yakın bir yapıya sahip olup, bugünkü kentlere ve devletlere nazaran çok daha küçük yerleşim birimleri idi. Yunan dünyasında Site; sosyal, siyasal, ekonomik ve askeri birliği ayrı ve bağımsız hukuki ve siyasi düzene sahip bir yapıyı ifade etmektedir. Yunan Sitelerinin demokratik düşüncenin ve kurum-ların oluşmasında katkıları azımsanamayacak ölçüdedir. Ancak Helenistik dönemin sonunda, milattan önce birinci yüzyılda, polis özelliğini ve kimliğini kaybetmeye başlamıştır. Polisin özelliğini kaybetmesi ile beraber kentsel gelişim sürecinde Roma Siteleri önemli bir yere sahiptir.

KENTİN BİÇİM DEĞİŞTİRMESİ

Üçüncü yüzyıldan itibaren yaşanan istilalar ve imparatorluğun güçten düşmesiyle kentlerin güvenliği azaldı. Yine de kentlerin, tehlikeye düşen sivil kurumların korunduğu tahkimli merkezler olarak hala büyük önemi vardı (Benevolo, 1995: 24). Bu dönemde kentler bir kriz içine girmişlerdi. Bu krizden çıkış için çeşitli çareler aranmaya başlamıştı.
Kentlerin içine düştüğü krize çare arayanlardan biri ve en ünlüsü Platon’dur. Platon Atina Sitesi’ni içine düştüğü krizden kurtarmak istemiştir. Platon’a göre; Sitenin yönetimi halka bırakılmaz. Platon “Devlet” adlı ünlü eserinde, “bir şehri ve insanların karakterlerini tuval diye alacaklar ve her şeyden önce tuvallerini tertemiz yapacaklar. Temiz bir tuval verilmedikçe veya tuvallerini kendileri temizlemedikçe bizimkiler bir şehrin ya da bireyin üstünde çalışmaya başlamayacaklar. “Mükemmel bir Site mümkündür, fakat bunu sağlayacak olan halk değil aklın doğru sesini işiten filozoftur. Filozof adil Site’yi ancak idealar dünyasını tanıyarak kuracaktır. Çöken dünyayı kurtarmanın değişmez şeylerin var olduğunu kanıtlamak ve onların düzenini bu dünyaya uygulamaktır. Değişim kötü, durulma tanrılıktır. Şehir ideasının tam bir kopyasını yapabilirse her türlü değişimi durdurabilir. Platon devlet ve kanunlar adlı eserinde tanrıların elini çekmesinden bu yana bir türlü düzene girmeyen Site’yi filozofa yeniden kurdurmaktadır. Platon ideal Site’sini küçük tutmaktadır. Yurttaşların sayısı 5040 ile sınırlanacaktır. Kent ülkenin ortasında kurulacak, kentin ortasında yuvarlak bir meydan ve bu meydanı çevreleyen tapınaklar bulunacaktır
Daha önce Roma İmparatorluğu tarafından korunan ve özgürce geli-şen kentler, çevrelerine surlar dikmek ve böylece güçlenip kendilerini savun-mak için sınırlarını seçmek zorunda kaldılar. Bu iş kentlerin küçülmesine, Roma öncesi surların birleştirilmesine neden oldu. Kent merkezlerinin çevre-sine büyük yapılar yapıldı. Üçüncü yüzyıl krizi1 her yerde kentleri etkiledi. Bu krizin oluşmasında önemli bir etken, kentlerin varlıklı yönetici gruplarının kentte oturan hemşerileriyle olan ilişkileriyle, toplumun kollektif yaşamındaki rollerine ilişkin taşıdıkları görüşün değişikliğe uğrama-sıdır. Site içinde seçkin sınıfın ayrıcalıkları gittikçe artmıştı ve servet dar bir kesimin elinde toplanmıştı. Kentin otoritesinin sarsılması ve Site’yi yönetenlerin kırsal alanlardan yaşanan kentlere göç sonu-cunda, azınlığa düşmeleri ile önemli değişiklikler ortaya çıktı
Dördüncü yüzyılda kentlerde sivil özerk yönetim kurumları gerilemiştir meclislerin gücü ve önemi giderek azalmaya başladı ve meclisler daha oligarşik hale geldiler. Bir zamanlar “kentin ruhu” olarak görülen meclisler, meclis üyelerinin artık gururla sergileyeceği veya ilgililerin sözünü edeceği bir şey olmaktan çıktı.

SONUÇ

Kentler, tarihsel süreçte insanların çeşitli gereksinimlerinin ürünü olarak sürekli bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme sürecinde hem insanlığın birikiminin gelecek kuşaklara taşıyıcısı, hem de taşıdığı uygarlık birikimi ile insanoğlunun geleceğini şekillendiren en önemli faktörlerden biri olmuştur. Bu nedenle uygarlığın doğuşu ile kentlerin ortaya çıkması arasında bir paralellik olduğu ifade edilmektedir.
Günümüzde kentler insanlık tarihinde önemli bir dönüşüme daha katkıda bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz küreselleşme sürecinin taşıyıcısı ve belirleyicisi, dünya üzerindeki kentsel yerleşimlerdir. Bu süreçte yerel birimler olarak kentler önemli işlevler yüklenmektedir. Özellikle büyük kentler bu süreçte önemli değişim ve dönüşüm mekânları haline gelmiştir.
Teknoloji ve iletişimde yaşanan baş döndürücü gelişmelerin sonucu olan küreselleşme ile birlikte ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bu dönüşüm sürecinde bir yandan ulus üstü kavram ve kurumlara vurgu yapılarak dünyanın bir “küresel köye” dönüşeceği ifade edilmekte, diğer taraftan yerel kültürlere, değerlere, hak ve özgürlüklere vurgu yapılmaktadır. Bu bir yandan uluslar arası kuruluşları, bölgesel ekonomik ve siyasi birlikleri (AB gibi) ve büyük sermaye şirketlerini ön plana çıkartırken, diğer taraftan yerelliğe yapılan vurgu sonucu yerel kültürleri, etnik kimlikleri, farklılık algılarını ortaya çıkaran bu süreçte özellikle bazı büyük ve ticarete uygun kentler devletlerden daha fazla ön plana çıkmaya başlamıştır. Dolayısı ile günümüz dünya ekonomik ve siyasal sistemini yönlendiren temel birimler kentlerdir. Dünyanın belli başlı kentlerinde alınan kararlar, tüm dünyayı etkilemektedir.
Günümüzde dünya ekonomisini ve siyasetini yönlendiren küreselleş-me, kentlerin anlamlarını ve işlevlerini de dönüşüme uğratmakta, kentler artık ulus devletlerin mülki sınırlarını aşan etkilere sahip kararların alındığı mekanlar olarak ön plana çıkmaktadır. Bu süreçte kentlerin anlam ve önemini kaybetmeyeceğini, hatta etkinliklerini daha da artıracaklarını ifade edebiliriz. Ancak kentlerin bu etkisi karşısında özellikle ulus devlet yapılanmasının ortadan kalkacağını söylemek yanlış olacaktır. Bu süreçte ulus devleti ifade eden kavramlarda aşınma yaşanacak, fakat ulus devlet yapıları dönüşüme uğrayarak varlığını sürdürmeye devam edecektir.

Kaynak : SAYIŞTAY DERGİSİ

..

Benzer Konular

12 Kasım 2012 / Misafir Soru-Cevap
5 Kasım 2016 / YURUKAFA Cevaplanmış
15 Şubat 2011 / Misafir Soru-Cevap
27 Ekim 2009 / Misafir Soru-Cevap
3 Ocak 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap