Arama

Türk bilim adamlarının kimya bilimine yaptıkları katkılar nelerdir?

Güncelleme: 28 Ocak 2013 Gösterim: 5.194 Cevap: 7
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2013       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
türk kimyacılar ve kimyaya katkıları nelerdir

Sponsorlu Bağlantılar
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
28 Ocak 2013       Mesaj #2
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Amedeo Avogadro
Torino, İtalya’da, köklü ve asil bir aile olan Piedmont ailesinin bir üyesi olarak dünyaya geldi. 20 yaşında, kilise eğitimi bitirip çalışmaya başladı. Ancak kısa bir süre sonra kendini fizik ve matematik alanındaki çalışmalara adadı. 1809′da bu dalları, Vercelli’deki bir lisede (liceo) öğretmeye başladı. 1820′de, Turin Üniversitesi’nde fizik profesörü oldu.1821′deki Sardinia Kralı’na karşı olan ayaklanmalarda aktif rol aldı. Bunun sonucu olarak da 1823′te üniversitedeki görevinden alındı. Ancak Avogadro’nun da sahip olduğu fikirler zamanla – Savoy krallarının da katkılarıyla – daha kabullenilir oldu ve 1848′de Charles Albert, modern anayasayı açıklayınca Avogadro Turin’deki görevine geri getirildi. 20 yıl daha burda profesörlüğe devam etti. Çok düzgün ve dinine uygun bir hayat sürmüşe benzeyen Avogadro’nun özel hayatı ve politik yaşamı hakkında çok az şey bilinmektedir. Felicita Mazzé’yle evliydi ve altı çocukları oldu. Bazı tarihi çalışmalar, Sardinya’da, Charles Albert’ın modern anayasasıyla son anda önlenen bir ayaklanmayı maddi açıdan desteklediğini savunmaktadır. Ancak bu konuda çok az bilgi olduğundan, iddialar ancak kuşku olarak kalmıştır. Avogadro, istatistik, meteoroloji ve ölçü sistemlerinde önemli rollar oynamıştır. Aynı zamanda Halk Bilgilendirilmesi Kraliyet Üstün Konseyi’nin de bir üyesiydi. Avogadro’nun molarite ve moleküler ağırlık konusundaki çalışmalarının anısına, bir mol, Avogadro sayısı olarak adlandırılmıştır. Bunun değeri yaklaşık olarak 6.02214199 × 1023′tür. Johann Josef Loschmidt, Avogadro sayısını ilk hesaplayandır ki, sabit, hala Loschmidt sayısı olarak da anılır. Avogadro sayısı, genellikle kimyasal tepkimelerinin sonuçlarını ölçmede kullanılır ve kimyagerlerin, maddelerin tam olarak hangi oranda tepkimede bulunduklarını belirlemelerine yardımcı olur.
Sponsorlu Bağlantılar
== Çalışmaları ==
Vercelli’de kaldığı dönemde, defterine şöyle bir not düşmüştü:aynı hacimdeki gazlar, aynı sıcaklık ve basınç sağlandığı halde, aynı sayıda moleküle sahiptirler Bu not kimyanın geleceği için çok önemliydi; çünkü bugün Avogadro yasası olarak adlandırdığımız yasa bu hipotezi öne sürer. Bu notu, De Lamétherie’nin Journal de Physique, de Chimie et d’Histoire naturelle’e (Fizik, Kimya ve Doğa Tarihi Dergisi) yolladı ve 14 Temmuz, 1811′de, Essai d’une manière de déterminer les masses relatives des molecules élémentaires des corps, et les proportions selon lesquelles elles entrent dans ces combinaisons (Ana moleküllerin göreceli kütlelerini ve tepkimeye girdikleri oranları belirlemeye dair bir deneme) başlığıyla yayınlandı. Avogadro yasasına göre, değişik gazların aynı hacimlerinin kütlelerinin arasındaki ilişki, aralarındaki moleküler ağırlık farklarıyla doğrudan ilişkiliydi. Bu nedenle de değişik moleküler ağırlıkların gaz örneklerinin kütlelerinden hesaplanabileceğini söylemiştir. Avogadro, bu fikrini, Joseph Louis Gay-Lussac’ın 1808′te yayınladığı yasasının ardından öne sürmüştür. Avogadro’nun en zorlandığı şey, zamanın bilimadamlarının, atomlar ve moleküller hakkındaki kesin fikirlerinin tam oluşmamasıydı. Nitekim ki Avogadro’nun en büyük katkılarından biri, molekülle atom kavramlarını birbirinden ayırmada basit parçaların da moleküllerden oluştuğunu ve bunların atomlardan oluşabileceğini göstermesidir. Mesela, John Dalton bu olasılığı göz önünde bulundurmamıştır. Avogadro, aslında “atom” kelimesini kullanmamıştır; çünkü hem “atom”, hem de “molekül” kelimeleri aynı anlamda kullanılıyordu. Onun yerine, Avogadro, üç çeşit “molekül” olduğunu ve bunlardan birinin de “ana molekül” (bizim kullanımımızla “atom”) olduğunu savunmuştur. Aynı zamanda kütleyle ağırlık kavramlarını ayırmaya özellikle önem vermiştir. Avogadro, 1814′te, Mémoire sur les masses relatives des molécules des corps simples, ou densités présumées de leur gaz, et sur la constitution de quelques-uns de leur composés, pour servir de suite à l’Essai sur le même sujet, publié dans le Journal de Physique, juillet 1811′u (Fizik Dergisi’nde 1811 Temmuz’unda yayınlanan aynı konudaki bir denemeyle uyuşması için moleküllerin göreceli kütleleri ya da gazların yoğunlukları ve oluşturdukları yapılar üzerine birkaç not) yayınladı. 1821′de, kısa süre arayla iki tane daha yayınladı: Nouvelles considérations sur la théorie des proportions déterminées dans les combinaisons, et sur la détermination des masses des molécules des corps (Tepkimelerdeki sabit oranlar teorisi ve molekül kütlelerinin belirlenmesi üzerine yeni değerlendirmeler) ve Mémoire sur la manière de ramener les composès organiques aux lois ordinaires des proportions déterminées (Organik yapıları, belirlenmiş oranlar yasasına göre geri getirme üzerine gözlem). 1841′de, tüm çalışmalarını tamamlayarak, dört cilt halinde, Fisica dei corpi ponderabili, ossia Trattato della costituzione materiale de’ corpi’de bastı.

Kaynak:
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
28 Ocak 2013       Mesaj #3
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
ALBERT EİNSTEİN(1879-1955)
Albert Einstein izafiyet teorisi ile anılır. Almanya da Ulm’de doğan Einsten okul günlerinde hiçte parlak bir öğrenci değildi.Boş zamanlarında keman çalardı.1890 yılında eğitimini İsviçre de bitirdi. Bern kentindeki bir patent birosuna yardımcı katip olarak girdi.
Yaptığı iş o kadar kolaydı ki kendi araştırmalarına vakit bulabildi.Labaratuarıda kendi beyniydi.Einstein bilimin temellerini sarsan kuramı geliştirmekte ilk adımları atmaya başladı..İşe varolduğu sanılan ışık hızı ile ilgili Michelson Moreley deneyi ve son derece ilginç olan olumsuz sonuçlarını yeniden gözden geçirmekle başladı. Uzay’ın yepyeni bir görüntüsünü ortaya koydu.
1925 yılında , “Özel Görecelik Kuramı”adını verdiği kuramını yayınladığında Newton devrinden o güne dek ulaşan zaman ve uzay kavramlarına 200 yıllık bir birikime karşı çıktı.
1915 yılında Genel Görecelik kuramı ile uzayın yapısını matematiksel tanımını verdi. Evrenin sürekli uzay ve zamandan oluştuğunu ve bu olgunun karmaşık dört boyutlu bir eğri biçiminde olduğunu ileri sürdü. Bu kavranması güç düşüncenin yol açtığı sonuç, ilk kez Newton un tanımladığı çekim gücünü, uzayın dokusu içindeki belirli bölgelerdeki eğriliğin yaratmasıydı. Bu eğriliğe de , uzaydaki yıldızlar ve gezegenler gibi büyük kütle birikimleri neden olmaktaydı.
Bu yeni kuram olağan üstü tartışmalara sebep oldu. Birçok bilim adamı çalışmaları anlamsız buldu.matematik açıdan izleyebilenler bile sağduyuya bu kadar ters düştüğü için sonuçları kabul etmeye yanaşmıyorlardı. Einstein in düşüncelerini yayınlaması tartışmalara yol açmış,1919 yılında ileri sürdüklerini kanıtlaması büyük olaylar yaratmıştı.
Einstein elinde olmadan ünlü bir kişi olmuştu.ilk çalışmasının basılmasından 9 yıl sonra 20 yıl görev yaptığı Berlin üniversitesinde fizik profesörü oldu.
1933 yılında Nazilerin yönetimi ele geçirdiklerinde, Einstein’in yurt dışında olmasından faydalanarak tüm varlığına el koydular ve onu Alman yurttaşlığından çıkardılar. ABD Einstein’e sahip çıktı.
Einstein Amerika’ya yerleştikten sonra Hitler tarafından, “Hiçbir Yahudi Görecelik Kuramı ortaya atamaz” sözleriyle yıpratılmaya uğraşıldı. Nazi diktatör saldırılarını daha ileriye götürerek, Einstein ‘in bu kuramları, kavramları ,düşünceleri I. Dünya savaşında ölen bir Alman subayından çaldığını ileri sürdü.
1939 yılında ABD’nin Almanların görecelik kuramından faydalanarak yapacakları bir bombadan korkmalarıyla birlikte karşıt silah hazırlamak için Einstein den rica ettilet. Korkunç bir Nazi hıncı olan Einstein bu ricayı kabul etti ve neyazık ki atom bombasını icat etmiş oldu. Olağan üstü engelleme çalışmalarına rağmen atom bombasını Hiroşima ve Nagazaki de kullanılmasını engelleyemedi.
Einstein son yıllarını yarı emekli olarak geçirdi. Ölümüne dek zekasına duyulan saygı ve olağan üsyü hümanistliğine duyulan sevgiyle dünyanın ençok hayranlık duyduğu bilim adamı olarak yaşadı.
Bu bilge insan 1955 yılında vefat etti.

Kaynak:
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
28 Ocak 2013       Mesaj #4
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
ERNEST O. LAWRENCE (1901 – 1958) Norveç soyundan gelen Ernest O. Lawrence, Amerika’da, Kuzey Dakota’daki Conton’da doğmuştu.Babasının okullara karşı çok yakın bir ilgisi vardı. Bu sayede Lawrence kitaplara yakın büyüdü ve kısa sürede radyo vericisi ve benzeri aletlerden yapmaktan hoşlanır olmaya başladı. Lawrence zeki ve başarılıydı, kamu okullarından sonra Yale Üniversitesinde öğrenimini tamamladı.Fizik için sezgisel duyuşlara sahipti, başarı için güçlü bir arzusu ve insanlarla iyi geçinebilme yeteneği vardı. Bilimciden çok mucit yanı ağır basıyordu. Birçok bilimci hatta kendi ışıma işliğindekiler bile, çekirdek fiziğini ve ivmelendiricileri Lawrence’den daha iyi bilirdi. Yinede buluşu dolayısıyla kendisinin kurup, büyük bir başarıyla yönettiği işliği eşsizdi. Yale Üniversitesinde parlak bir öğrenciydi. Genç yaşta profesör oldu. Yale’den Kaliforniya Üniversitesine geçti ve burada dergileri karıştırırken gördüğü bir şema ile altüst oldu, siklotron düşüncesini kavrayıvermişti. e/m özgün yüküne sahip bir parçacık eşbiçimli manyetik alanda ilk hızı kuvvet çizgilerine dik olarak hareket ettiğinde, w = eB / mc açısal frekanslı, yarı çapı r = mcv/eB olan çemberler çizer. Bir iyon kaynağını B manyetik alanı içine koyup, B’ye dik bir elektrik alanı da ekleyecek olursak, izleklerin çapı boyunca ve V = W/2π frekansıyla artan katlı ivmeleme elde ederiz. Elektrik alanı her kestiğinde, iyonlar enerji kazanır ve bu enerji kesişme sayısıyla katlanarak artar. Gereken özelliklere sahip bir elektrik alanı dik kenarları birbirine dönük D harfi biçiminde kutularla sağlanır.”D” ler, V frekansıyla değişen gerilim altında tutulur. Düzeneğin tümü de bir boşluk odası içine kapanmıştır. Bir iyon V gerilim farkına sahip D’ lerin arasından her geçişte eV’ lik enerji kazanır.İyonların yolu,başlangıç noktası iyon kaynağı olan bir sarmal biçimindedir. Yolun sonunda ise parçacıklar,havası boşaltılmış kutu içerisinden bir kanala doğru yönlendirilirler. Katlamalı ivmeleme nedeniyle, aygıt içindeki gerilim farkı aynı enerjiyi çizgisel ivmelendiriciler de kazanmak için gereken yanında çok küçük kalır. Böylece yüksek gerilimin getireceği güçlüklerden kaçınılmış, paha biçilmez bir yarar sağlanmış olur. Lawrence’in büyük paralara ve teknik yardıma gereksinimi vardı. Destek sağlamak amacıyla, en azından gençlik yıllarında zengin kişilere ve kuruluşlara yönelmişti. Amacı, siklotronun olası hekimlik uygulamalarını vurgulamaktı. Teknik yardımcılar toplarken, ulaşıcı heyecanı ve 1930’lardaki işsiz fizikçi sayısının çokluğu oldukça işine yaradı. Lawrence, yakındaki arkadaşlarına ya da uzak kurumlardaki tanımadığı bilimcilere makineyi kullanmaları konusunda ve siklotronla üretilmiş yapay ışıma etkin özdek sağlamakta oldukça cömert davranıyordu. Kendi siklotronunu yapmak isteyenlere makinenin ozalit kopyalarını vermeye her zaman hazırdı. İlk siklotron beş – on cm. çapındaydı. İçinde iyonların sarmallar çizerek döndüğü varsayılan camdan yapılmış boşluk odası avuç içine sığabiliyordu. Bir sonraki biraz daha büyüktü ve 1930’da başarıyla çalışmaya başlamıştı. Siklotron kullanarak ilk yapay bozulmaların elde edildiği 1932’de duyuruldu. Bir buçuk metrelik siklotron 1939’da yapıldı. Bu makinelerin her biri, önemli fizik ya da kimya araştırmalarında kullanılmıştı. Lawrence, siklotron verimliliğiyle çok ilgileniyordu. Öyle ki Curie ile Joliot’un yapay ışıma etkinliği bulmasından iki yıl kadar önce onların gözlediğinden binlerce kat daha büyük miktarda ışıma etkin maddeyi siklotronun da üretebiliyordu. Ne var ki ışıma etkinlikle çevrelendiğinin farkında değildi! (Amerika’nın krizde olduğu bir dönemde topladığı destekle ışıma işliğini yönetmeye devam etti. Sonraları Avrupa’nın büyük bir hızla yıkıma sürüklendiği dönemlerde, Lawrence; Büyük Britanya’nın ayakta kalması gerekliliğine inanıyordu. Avrupa’dan gelen fizikçiler çekirdek fiziğinin sözcülüğünü üstlenmişti ve atom bombasından bahsediyordu. Lawrence bu bilimkurgu gibi geliyordu. Ancak Pearl Harbor saldırısından sonra tutumu kökten değişikliğe uğradı. İşliğini savaşın hizmetine soktu. Uranyum eşil araştırmasının büyük önemine sahip olduğunu öğrenince, yüzlerce, dev gibi kütle tayfölçeni yapacaktı. Bu özel yöntemle ilk yapılanlardan biri olup Hiroşima’ya atılan bomba, Lawrence’in kütle tayfölçenine verilen adla “Calutron” lar kullanılıp ayrıştırılmış U235 içeriyordu. Lawrence savaştan sonra da çalışmalarına devam etti. Hidrojen bombası için çalıştı ancak başarılı olamadı, büyük miktarda paranın boşa harcanmasına sebep oldu. Ne var ki, daha sonra bu bomba başka bilim adamları tarafından yapılabildi ve Los Alamos işliğinde denendi. Ömrünün sonlarına doğru Lawrence bir renkli televizyon sistemi bulup geliştirdiyse de, endüstrinin dikkatini pek çekemedi. Kuşkusuz barışı içtenlikle istiyordu. Ama ne yazık ki, görüşleri güvenliği sarsan silahlanma yarışının daha da tırmanmasına yol açtı. Bir uzman olarak Cenova silahsızlanma konferansına katıldığı zaman, rahatsızlandı ve evine geri döndü. İki hafta sonunda geçirdiği ameliyat sonucu 27 Ağustos 1958’de öldü.

Kaynak:
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
28 Ocak 2013       Mesaj #5
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
SİR JAMES CHADWİCK(1891-1974)
İngiliz fizikçi 1891 yılında Manchester da doğdu. Manchester üniversitesinde ve Almanya da öğrenim gördü. I. Dünya savaşı sırasında Almanya da göz altına alındı.1919 yılında Cambridge’e dönünce nükleer fizik sorunları üzerine çalışmaya başladı. Çekirdeklerin yüklenmesi,elementlerin alfa ışınları aracılığıyla yapay olarak parçalanması vb. Cavendish labaratuvarı araştırma bölümü müdür yardımcısı oldu 1923 yılında. Liverpool üniversitesi fizik kürsüsünde ders verdi.
II. Dünya Savaşı’nda,Los Alomos’ta,İngiliz atom araştırmalarını yönetti.1923 yılına Döteryum’u gama ışınlarıyla parçalayarak nükleer fotoelektrik etkiyi buldu. Nötronun yapısını inceledi.1935 yılında Nobel fizik ödülünü aldı.
Sir James Chadwick 1974 yılında Cambridge’de vefat etti.

Kaynak:
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
28 Ocak 2013       Mesaj #6
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
LEO HENDRİK BAEKELAND(1863-1944) Sentetik bir plastik türü olan bakalit , ısı karşısında sertliğini koruyan ilk plastiktir ve günümüz plastik teknolojisinin temelini oluşturur. Bakaliti Belçikalı kimyacı Leo HENDRİK BAEKELAND Amerika’ya göç ettikten sonra bulmuştur. 19. yy’da organik kimyadaki gelişmeler bu bilim dalına bağlı olarak bir çok önemli çalışma alanı yaratmıştır. Bunların arasında , endüstride kullanılmaya hazır bir çok sentetik ürün geliştirilmiştir. İngiliz kimyacı Alexander Parkes yapay bir plastik malzeme geliştirmiştir. Bu madde sertleşebilen yumuşak bir maddedir. O sıralarda bilardo toplarının yapımında fildişinin yerine kullanılacak bir malzeme aranıyordu. Bulan ilk kişiye 2 milyon ödül verilecekti. John Wesley Hyatt karışımı meydana getiren maddelere daha fazla ısı verdi. Ve 2 milyonluk ödülü aldı. Bu maddye selüloit dedi. Selüloit oldukça çabuk alevlenme özelliği olduğundan daha iyi bir madde bulmak için çalışmaya başlanıldı. 1872 yılında Adolph Ven Baeyer araştırmalar yaptı. Fenolm ve çeşitli aldehitler üzerinde yaptığı araştırmalarda yoğun ve yapışkan bir maddenin çökeldiğini gördü. Bu maddenin işe yaramaz olduğunu düşünürken başkaları bu maddenin gerçekte sentetik bir reçine olduğunu bildiklerinden , kullanılabileceği bir yol aramaya başladılar . Leo Baekeland Amerika ‘da çalışmalara başlayana dek kimse bu işi başaramadı. Baekeland 1889 yılında Amerika’ya göç edene dek Belçikada Ghent üniverstesinde öğretim görevlisiydi. Amerika’ya gelince fotoğrafçılıkla ilgili araştırmalara katıldı ve Velox’ u keşfetti Velox, yapay ışık altında banyo yapılabilen bir fotoğraf kağıdı idi ve çok kısa sürede büyük ticari başarı sağladı.1899 yılında buluşu için aldığı patenti ve fabrikasını George Eastman ‘a , söylentiye göre, 250 milyon liraya sattı .
Baekeland tekrar araştırmalarına döndü yoğun basınç denediği maddesinde bulduğu maddenin hem yumuşak hem katı olarak kullanılabildiğini buldu. E lektriği iletmemesi evlerde kullanılabileceği fikrini getirdi bu yeni maddeye kendi adından gelen “Bakalit “ adını verdi. Bakalit birçok kullanım alanı buldu. Radyo,kültabası,mobilya gibi birçok ev aletinin yapımında kullanıldı.20. yüzyılın simgesi haline gelen plastik endüstrisinin başlangıç noktası oluşturdu.

Kaynak:
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
28 Ocak 2013       Mesaj #7
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
SİR WİLLİAM HENRY PERKİN (1838-1907)
William Perkin 1838 yılında İngiltere de doğdu.
William Perkin,1853 yılında,17 yaşında iken Kraliyet Kimya Koleji öğrencileri arasına katıldı. Hocası olan Hofmann onu labaratuvar asistanı yaptı. Bir yıl sonra Perkin,Hofmann’ın önerisi üzerine taşkömürü katranı yan ürünlerinden olan kinin’in sentezle elde edilme olasılığını araştırmak üzere çalışmaya başladı. Kendi araştırmaları sırasında yaptığı bir hata sonucu değişik bir sıvı elde etti. Bu sıvı morumsu bir renge sahipti ve o sıvıya alkol koymayı düşündü. Alkol konulan sıvı parlak mor bir renk aldı. Elde ettiği maddeyi boya olarak kullanılmasını deney için gönderdi. Deney onaylanınca patent almak üzere harekete geçti. 21 yaşından önce kimseye patent hakkı verilmediği için bir takım bürokratik sorunlar yaşadıysa da sonunda hakkını aldı. 1857yılında ilk anilin boyasını yapmasının ertesi yılı kolejden ayrıldı. Babası ve kardeşi Thomas’la birlikte,Middlesex,Horrow da kimyasal yapımıyla uğraşan bir fabrikada anilin üretimine geçtiler.23 yaşında büyük bir servete sahip oldu.
Perkin icadının 50. Yılı olması nedeniyle “sir” ünvanı aldı.
Perkin ‘in diğer icatları arasında tartarik asit ve “Perkin Etkisi”diye bilinen belli organik bileşimlerin atom yapılarını değiştirme yöntemi de bulunmaktadır. Günümüzde kullanılan 3500 sentetik boya Perkin’in girişiminin en güzel anıtıdır.

Kaynak:
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
28 Ocak 2013       Mesaj #8
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
İRĒNĒ CURİE – FRĒDĒRİC JOLİOT (1897 – 1956) – (1900 – 1958)
İrènè, Marie ve Pierre Curie’nin kızlarıydı ve annesine her yönden çok benzerdi. Bir grup aydın ve bilimci çocukları için özel bir okul kurmuşlardı ve bu okulda eğitim aldı. I. Dünya savaşı sırasında Marie, Fransız ordusu için bir radyoloji servisi kurmuş ve İrènè’yi asistan olarak yanına almıştı.
Frèdèric Joliot (1900 – 1958) Marie Curie’ye çok iyi bir arkadaşı tarafından yetenekleri yüzünden tavsiye edilmişti. İlk işlerinden biri, çok güçlü bir polonyum kaynağı hazırlamak ve arkasından bir sis odası yapmaktı. Bu işleri parlak bir başarıyla tamamladı. Bu arada İrènè ile 1927’de evlenmeyi başardı.
Joliotlar 1932’de büyük öneme sahip ilginç bir gözlem raporu yayımladılar. Işıma, bir parafin levhasından proton fırlatıyordu. Bunu da, iyonlaştırma odasına bağlı bir elektrometre yardımıyla keşfetmişlerdi, ama sonuç o denli önemliydi ki, hemen bir sis odası yardımıyla doğrulamaya çalıştılar ve 22 Şubat da bu iki gözlemin amaçlarını bastırdılar. Protonların çıkışı doğruydu, gama ışınları niçin proton çıkartacak kadar güçlüydü. Elektron için iyi bilindiği üzere, serbest bir parçacığın proton vuruşuyla ortaya çıkışı, compton etkisinin bir türüydü. Yine de bu tür compton etkilerinde elektronlar hafiftir ve kolaylıkla geri teperler ama protonlar 1836 kez daha ağırdırlar ve kolaylıkla geri tepmezler.
Curie ve Joliot gözlemlerini compton etkisi olarak yorumlamaya çalıştıklarında, özgün iki ölçüt ileri sürdüler; gelen “gama ışınlarının” sahip olması gereken enerji ve çarpışma kesiti. Bu ara kesit, elektron için bilinen bağıntıdan basit bir genelleştirmeyle hesaplandığında, beklenenden yaklaşık 3 milyon kez daha büyük çıkıyordu. Daha sonra bu parçacığı James Chadwick keşfetti ve adını “nötron” koydu. Böylece Curie ve Joliot büyük bir keşfi kaçırmış oldu. Ancak ikili çalışmalarına devam etti. Çok zeki ve gayretliydiler. Buna rağmen bir büyük keşfi daha kaçırdılar. Onlarla aynı yöntemi kullanarak çalışan Anderson ve öğrencileri “pozitron” u keşfetti.
İrènè Curie ve Joliot, pozitronları Anderson’dan daha önce polonyumla karıştırılmış berilyumun ışımasını incelerken sis odasında görmüşlerdi. Ne var ki, onları kaynaktan uzaklaşan pozitron değil, kaynağa doğru hareket eden elektronlar olarak yorumlamışlardı. Kuşkusuz bu elektronların nereden geldiği sorusu vardı…
Curie ve Joliot nötron gibi pozitronun keşfini de atlamışlardı. İsliklerindeki sis odasında yeniden çalışmaya başladılar ve berilyumlu pozitron kaynağından gelen sert gama ışınlarının özdekleştirme yoluyla elektron-pozitron çiftleri ürettiğini kanıtladılar. Daha sonra da çiftlerin yanı sıra tek pozitronlarıda fark ettiler, dikkat çekici olan ise tek pozitronların enerjilerinin kesintisiz değerlerde oluşuydu. Bu olayı incelemeyi sürdürdüler ve sonuçlarını içeren mektubu 1934’de Nature dergisinde yayınladılar. Buna göre, bir alüminyum borakpolonyum ışımasına tutulduğunda, pozitron yayılımı, etkin kaynak uzaklaştırdıktan sonra da devam etmiştir. Böylece yüzyılın en büyük buluşlarından birini yapmış oldular. Yapay ışıma etkinlik (radyoaktiflik) Nobel ödülünü kazandılar.
Joliotlar, zaman geçirmeden, genel ışıma kimyasal yöntemlerle yeni ışıma etkin özdek türlerinin kimyasal yapılarını irdelediler. Böylelikle ürettikleri çekirdek tepkimesinin:
13Al 27 + 2Hc4 = 15P30 + 0n1 olduğunu buldular.
Yapay ışıma etkinliğin keşfinin sonuçları muazzamdı. Ancak radyoaktif maddelerin insana verdiği zarar yine ortaya çıktı. Joliotlar, genç sayılabilecek yaşlarda hayata veda ettiler.
WİLHELM RÖNTGEN(1845-1923)
Alman fizikçi nin X ışınlarını buluşu,tıbbi teşhis ve tedavi yöntemlerinde devrim yarattı. Ayrıca,X ışınları bilim ve endüstri alanında son derece önemli bir çözümsel araç olmuştur.
Bir Alman kasabası olan Lennep’te dünyaya gelen Röntgen’in tek amacı bilimle uğraşmaktı. Bilimin günlük yaşama uygulanmasına bu uygulamanın tüm ulusların yararına olacağına ve bilimsel buluşların sonuçlarının tüm insanlığın malı olduğuna inanırdı.
Röntgen okuldan kovulduğu için,üniversiteye gidemiyordu. Zürih’teki teknik okula gitti ve mühendis olmak için çalışmalara başladı. Fakat August Kundt’un yanına asistan girince fiziğin çeşitli bölümlerini keşfetti ve kendini fizik çalışmalara verdi. Bir süre sonra Bavyera daki üniversitade göreve başladı.1900 yılında Münih üniversitesine geçti.1920 yılında emekli olana kadar burada kaldı.1895 yılında büyük buluşunu yaptı.
Katod ışınlarının özelliklerini inceliyordu. Katod ışınları, elektrik yükü boşaltma tüpündeki 2 elektrod arasından yüksek akım geçirildiğinde, eski uçlu elektrod da oluşuyordu. Röntgen , bu ışınların, belirli bazı kimyasallarda hafif bir ışık oluşturmalarıyla ilgileniyordu. Bu parlaklığı daha kolay gözleyebilmek için, labaratuvarını kararttı ve katod ışın tüpünü siyah bir karton içine aldı. Tüpü çalıştırdığında, odanın öbür ucundaki baryum platinsiyanit denilen kimyasalın kalıntılarının parlak bir ışık saçtığı biliniyordu. Ancak Röntgen, bu ışınların tüpü saran kartonu geçip çıkmalarının olanaksız olduğunu da biliyordu.
Olayı incelemeye karar vererek kimyasalı bir başka odaya götürdü. Ama, sonuç değişmedi. Deneyler sonucu bu bilinmeyen ışınların epey kalın kartondan hatta madeni levhalardan geçebildiğini gördü. Kaynağını bilemediği bu ışınlara XQ ışınları dedi.
1896 yılında X ışınları ile ilgili yaptığı açıklamada bir insanın elinin röntgenini gerçekleştirdi ve deney olumlu sonuçlanınca yumuşak dokudan geçebilen X ışınlar kemikler tarafından emiliyor ve kemiğin fotoğrafı açıkça çıktığını ortaya koydu. Çok kısa süre sonra da kemiğe saplanan bir kurşunun yerini tespit etti.
Aralarında Nobel ödülüde bulunan bir çok ödül aldı.ne yazık ki 1920 yılında Almanya’daki yüksek enflasyon yüzünden korkunç bir yoksullukla vefat etti.
MAX PLANCK : (1858 – 1947)
Planck; 18 Nisan 1858’de Almanya’da Kiel’de Protestan askerler ve hukukçular neslinden bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu. Babası seçkin bir hukuk profesörüydü. Orta öğrenimini Munıch’de Max Milian Jimnazyumunda tamamlayan Max, bilime gönül vermiş bir öğretmenin etkisinde fiziğe özel bir bilgiyle bağlanır; bir yanda da piyano dersleri alır. Fizik öğrenimi için üniversiteye başvurduğunda dönemin büyük fizikçisi Hermann ve Kırclioff gibi iki ünlüden ders aldı. Planck ısıldinamik ve tersinmezlik üzerine bir tez seçti ve derecesini 1879’da Münih’de aldı. İlk öğretim üyeliği memleketinde, Kiel’deydi. Kirclioff 1889’da öldüğünde yerine Boltzmann’ı Viyana’dan çağırıp Kırclioff’un yerini almasını istedi. Boltzmann’ı Viyana’dan çağırıp Kırclioff’un yerini almasını istedi. Boltzmann önce kabul ettiyse de sonra ret etti. Bunu üzerine Berlin üniversitesinden Planck’ı çağırdı. Planck’ın uzmanlık alanı “Termodinamik Teori” diye bilinen ısı bilimiydi. Yanan bir ampüle dokunulduğunda hemen algıladığı gibi ısı ile ışık birbirine ilişik olaylardır. Işık radyasyonu üzerine çalışırken bir sorunla karşılaşır. Yerleşik kuram ile deney sonuçları arasındaki tutarsızlık oldukça büyüktü. Sorun deneysel verilere dayalı hesaplamalarda bir hatadan kaynaklanmıyor idiyse yerleşik kuramın yetersizliği söz konusu olmalıydı. Planck’ın yetkin örnek olarak aldığı kara cisim üzerinde yürüttüğü kuramsal çalışması 1900’de yayımlanır. Çalışmanın dayandığı temel düşünce şuydu: Madde her biri kendine özgü titreşim frekansına sahip ve bu frekansla radyasyon salan vibratörlerden ibarettir. Bu düşüncenin yürürlükteki kurama ters düşen yanı yoktu. Ne var ki, Planck aynı zamanda vibratörlerin enerjiyi sürekli bir akıntı olarak değil bir dizi kesik fışkırmalarla saldığı görüşünü de ileri sürmekteydi. Bu demekti ki belli bir frekanstaki bir osilatörün saldığı veya aldığı enerji ancak tam birimler biçiminde olabilir. Çözüm arayışında başvurduğu istatiksel yöntemin de inceleme konusu ilişkilerin sayılabilir olmasını gerektirmesi, radyasyon enerjisinin bireysel bölümlerden oluştuğu varsayımını kaçınılmaz kılıyordu. Önerilen çözüm basitti: Gözlem sonuçlarıyla bağdaşmayan sürekli oluş varsayımından vazgeçmemeli. Ne var ki, şimdi oldukça açık ve mantıksal görünen bu çözümün o dönemde hemen benimsenmesi bir yana, akla yalınlığı bile kolayca düşünülemezdi. Yerleşik kuramı sorgulamak kolay değildi. Hele yeni bir kuram oluşturmak, üstün zeka ve hayal gücünün de ötesinde yüreklilik ister. Planck çözümüne deneysel verileri matematiksel olarak dile getiren masum bir formül gözüyle bakıyordu. Oysa “kuantum” dediği bir enerji paketi ile bir dalga frekansı arasındaki ilişkiyi belirleyen denklemi (E= h f) bilimde yeni bir devrimin temel taşıydı. (E: enerji, f:radyasyon frekansı, h: Planck sbt). Buna göre bir enerji kuantumu, dalga frekansıyla Planck değişmezinin çarpımına eşittir. Buna göre, bir enerji kuantumu, dalga frekansıyla Planck değişmezinin çarpımına eşittir. Planck’ın önerdiği hipotez başlangıçta hiç değilse ışığın dalga teorisine doğrudan bir tehlike oluşturmuyordu. Ama klasik fiziğin önemli bir ilkesi olan doğanın sürekliliği varsayımı sarsılmıştı. Çok geçmeden Einstein’in 1905’te ortaya koyduğu “Fotoelektrik Etki” diye bilinen teorisiyle ışık da kuantum teorisi kapsamına giren böylece ısı, ışık, elektromanyetizma v.b. radyasyon türlerinin tümünün kuanta biçiminde verilip alındığı hipotezi doğrulanmış olur. Işıma ve paketçilik çalışmalarıyla 1920’de Nobel ödülünü aldı. Zamanla en çok sayılan Alman fizikçi haline geldi. Rusya Bilimler akademisi sekreteri ve Alman biliminin en etkin temsilcilerindendi. Ne var ki özel yaşam, bilim hayatı kadar zor fakat mutlu değildi. İlk eşi 1909’da, 4 çocuğunun 3’ü I. Dünya savaşı sırasında öldü. Yeniden evlendi ve bir oğlu oldu. Hitler’in güç kazandığını gördü. Bir Alman milliyetçisiydi ve bu onu derinden etkiledi. Bu sırada şimdi Max Planck Enstitüsü adını taşıyan Kaiser Wilhelm Gesellschoft adlı önemli bir bilim kuruluşunda başkanlık yapmaktaydı. Ancak Nazilere karşı olması sebebiyle hayattaki tek oğlunu ve bir hava bombardımanı arkasından da evini kaybetti. Durumu öğrenen bir Alman fizikçi Amerikalılara ricada bulunarak, onu emin bir yer olan Göttingen’e götürülmesini rica etti. Max Planck ömrünün son demlerinde, Almanların bu barbar yüzüyle de tanıştı. 90’ıncı yaş günü için kutlama düşünülüyordu. Ancak O 4 Ekim 1947’de öldü.
MAX PLANCK : (1858 – 1947)
Planck; 18 Nisan 1858’de Almanya’da Kiel’de Protestan askerler ve hukukçular neslinden bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu. Babası seçkin bir hukuk profesörüydü. Orta öğrenimini Munıch’de Max Milian Jimnazyumunda tamamlayan Max, bilime gönül vermiş bir öğretmenin etkisinde fiziğe özel bir bilgiyle bağlanır; bir yanda da piyano dersleri alır. Fizik öğrenimi için üniversiteye başvurduğunda dönemin büyük fizikçisi Hermann ve Kırclioff gibi iki ünlüden ders aldı. Planck ısıldinamik ve tersinmezlik üzerine bir tez seçti ve derecesini 1879’da Münih’de aldı. İlk öğretim üyeliği memleketinde, Kiel’deydi. Kirclioff 1889’da öldüğünde yerine Boltzmann’ı Viyana’dan çağırıp Kırclioff’un yerini almasını istedi. Boltzmann’ı Viyana’dan çağırıp Kırclioff’un yerini almasını istedi. Boltzmann önce kabul ettiyse de sonra ret etti. Bunu üzerine Berlin üniversitesinden Planck’ı çağırdı. Planck’ın uzmanlık alanı “Termodinamik Teori” diye bilinen ısı bilimiydi. Yanan bir ampüle dokunulduğunda hemen algıladığı gibi ısı ile ışık birbirine ilişik olaylardır. Işık radyasyonu üzerine çalışırken bir sorunla karşılaşır. Yerleşik kuram ile deney sonuçları arasındaki tutarsızlık oldukça büyüktü. Sorun deneysel verilere dayalı hesaplamalarda bir hatadan kaynaklanmıyor idiyse yerleşik kuramın yetersizliği söz konusu olmalıydı. Planck’ın yetkin örnek olarak aldığı kara cisim üzerinde yürüttüğü kuramsal çalışması 1900’de yayımlanır. Çalışmanın dayandığı temel düşünce şuydu: Madde her biri kendine özgü titreşim frekansına sahip ve bu frekansla radyasyon salan vibratörlerden ibarettir. Bu düşüncenin yürürlükteki kurama ters düşen yanı yoktu. Ne var ki, Planck aynı zamanda vibratörlerin enerjiyi sürekli bir akıntı olarak değil bir dizi kesik fışkırmalarla saldığı görüşünü de ileri sürmekteydi. Bu demekti ki belli bir frekanstaki bir osilatörün saldığı veya aldığı enerji ancak tam birimler biçiminde olabilir. Çözüm arayışında başvurduğu istatiksel yöntemin de inceleme konusu ilişkilerin sayılabilir olmasını gerektirmesi, radyasyon enerjisinin bireysel bölümlerden oluştuğu varsayımını kaçınılmaz kılıyordu. Önerilen çözüm basitti: Gözlem sonuçlarıyla bağdaşmayan sürekli oluş varsayımından vazgeçmemeli. Ne var ki, şimdi oldukça açık ve mantıksal görünen bu çözümün o dönemde hemen benimsenmesi bir yana, akla yalınlığı bile kolayca düşünülemezdi. Yerleşik kuramı sorgulamak kolay değildi. Hele yeni bir kuram oluşturmak, üstün zeka ve hayal gücünün de ötesinde yüreklilik ister. Planck çözümüne deneysel verileri matematiksel olarak dile getiren masum bir formül gözüyle bakıyordu. Oysa “kuantum” dediği bir enerji paketi ile bir dalga frekansı arasındaki ilişkiyi belirleyen denklemi (E= h f) bilimde yeni bir devrimin temel taşıydı. (E: enerji, f:radyasyon frekansı, h: Planck sbt). Buna göre bir enerji kuantumu, dalga frekansıyla Planck değişmezinin çarpımına eşittir. Buna göre, bir enerji kuantumu, dalga frekansıyla Planck değişmezinin çarpımına eşittir. Planck’ın önerdiği hipotez başlangıçta hiç değilse ışığın dalga teorisine doğrudan bir tehlike oluşturmuyordu. Ama klasik fiziğin önemli bir ilkesi olan doğanın sürekliliği varsayımı sarsılmıştı. Çok geçmeden Einstein’in 1905’te ortaya koyduğu “Fotoelektrik Etki” diye bilinen teorisiyle ışık da kuantum teorisi kapsamına giren böylece ısı, ışık, elektromanyetizma v.b. radyasyon türlerinin tümünün kuanta biçiminde verilip alındığı hipotezi doğrulanmış olur. Işıma ve paketçilik çalışmalarıyla 1920’de Nobel ödülünü aldı. Zamanla en çok sayılan Alman fizikçi haline geldi. Rusya Bilimler akademisi sekreteri ve Alman biliminin en etkin temsilcilerindendi. Ne var ki özel yaşam, bilim hayatı kadar zor fakat mutlu değildi. İlk eşi 1909’da, 4 çocuğunun 3’ü I. Dünya savaşı sırasında öldü. Yeniden evlendi ve bir oğlu oldu. Hitler’in güç kazandığını gördü. Bir Alman milliyetçisiydi ve bu onu derinden etkiledi. Bu sırada şimdi Max Planck Enstitüsü adını taşıyan Kaiser Wilhelm Gesellschoft adlı önemli bir bilim kuruluşunda başkanlık yapmaktaydı. Ancak Nazilere karşı olması sebebiyle hayattaki tek oğlunu ve bir hava bombardımanı arkasından da evini kaybetti. Durumu öğrenen bir Alman fizikçi Amerikalılara ricada bulunarak, onu emin bir yer olan Göttingen’e götürülmesini rica etti. Max Planck ömrünün son demlerinde, Almanların bu barbar yüzüyle de tanıştı. 90’ıncı yaş günü için kutlama düşünülüyordu. Ancak O 4 Ekim 1947’de öldü.
HENRİ BECQUAREL (1852-1908)
Edmond Becquarel’in oğlu olarak dünyaya gelmiş ve Politeknik okulunda profesör olup babasının Myseè d’Historie Naturelle deki makamını devralmıştı.Yakamozlama ve floresans üzerine makaleler yayımlamıştı.İlk deneyleri olumsuz sonuçlar vermiştibiggrinenediği yakamozlanan ya da floresanslı maddeler X-ışınları yaymamıştı. Bu arada bir dergide bu konuyla ilgili okuduğu Poincare ‘nin bir makalesi üzerine deneylerine yeniden başladı.bu kez çalışmalarında uranil potasyum sülfatı denedi.Güneş ışığında fotoğraf filmi üzerinde iz bıraktığını gözlemledi.
Uranyum bileşikleri floresanlandığında gerçektende x-ışınları yayımlıyormuş gibi görünüyordu. Ancak birkaç hafta sonra Paris de hava değişti .Güneş yeterince uzun süre görünmemişti. Bu yüzden uranyum örneklerini yerinde ,sarmalanmış levhalar üzerinde bırakarak herşeyi karanlık bir çekmeceye koydu. Buna rağmen filmleri banyo ettiğinde “silüetler” gördü. Çok önemli birşeyler keşfetmiş olduğunu anlamıştı.Önceden güneşe gösterilmiş olsun ya da olmasın uranyum tuzu siyah kağıttan geçebilecek ışınlar yaymıştı.
Bu sırada Röntgen x-ışınları çok büyük bir coşku yaratmıştı ve bilim dünyası onunla ilgiliydi.Bilimciler “Becquarel’in ışınlarını “ daha çok keşfedenine bırakarak x-ışınları üzerine tartışmayı sürdürdüler .Becquarel uranyum tarafından yayılan ışınımı korunmuş fotoğraf levhalarını karartmakla kalmayıp, gazları iyonlaştırıp iletken kıldığını da bulmuştu.Bundan sonra bir örneğin “etkinliğini”ölçmek basitçe ürettiği iyonlaşmanın ölçülmesiyle mümkün olacaktı . Bu ölçüm için kullanılan aygıt altın yapraklı bir elektroskoptu.
Daha sonra da canla başla çalışarak bu yeni keşfi araştırmaya devam etti. Curielerle birlikte polonyum ve radyumun keşfinde bulundu. Ne var ki o zaman radyoaktif ışımanın etkileri bilinmiyordu. Becquarel Curielerle birlikte hazırladığı biraz radyumu yelek cebinde taşıyordu ve ilk yananlardan biri oldu 1908 de öldü.
HENRİ GWYN-JEFFREYS MOSELEY(1887-1915)
İngiliz fizikçi 1887 yılında Weymouth’da doğdu.
1910 yılında Manchester üniversitesin da okutman oldu. Radyoaktif çekirdeklerden yayılan b ve g ışınlarını inceledi. K.Fajansile birlikte kısa süreli radyoaktif maddelerin ortalama ömürlerini hesaplama olanağı veren bir yöntem buldu. Radyum B nin çok hafif bir X ışını yayımladığını ortaya koydu. B ve C radyumlarının b ve g yayımlamasının sonucu olan iyonlaşmayı ölçtü. 1912 yılında burs kazanınca kendini tümüyle araştırmalar verdi. X ışınlarının niteliğini belirlemek için çalışmalar ve deneyler yaptı. Bir elementin yayımladığı X ışınlarının temel frekansıyla elementin atom sayısı arasındaki bağlantıyı veren Moseley Yasası’ nı buldu.
Moseley 1915 yılında Gelibolu da vefat etti.
KİMYA BİLİMİNE KATKIDA BULUNAN GELMİŞ GEÇMİŞ EN ÜNLÜ BİLİM ADAMLARI

Joseph Black (1728-1799)
Joseph Black, 16 Nisan 1728′de Fransa’nın Bordeux kentinde doğmuş olan İngiliz kimyacı ve fizikçidir. “Sabit Hava” olarak adlandırdığı karbondioksit gazını tanımlamış, gizli ısı kavramını geliştirmiş ve bikarbonatları bulmuştur.
İskoç kökenli olmasına karşın Belfast’da doğmuş olan babası, Bordeux’da şarap ticaretiyle uğraşıyordu. İlköğrenimini Belfast’da tamamlayan Joseph, daha sonra Glasgow Üniversitesi’nde tıp ve doğa bilimleri öğrenimi gördü. Burada William Cullen’den kimya dersleri aldı. Cullen ile arasında kısa sürede öğretmen öğrenci bağını aşan bir profesör asistan ilişkisi kuruldu. Black, 1751′de tıp çalışmalarını tamamlamak üzere Edinburg’a geçti. 1756′da Glasgow’da kimya öğretmeni olarak Cullen’den boşalan yere atandı. Aynı zamanda anatomi profesörlüğüne getirildi ama bu görevin yerine tıp kürsüsüne geçmeyi yeğledi. Ayrıca hekim olarak da çalıştı.
Bilinen havadan ayrı bir gazın (Karbondioksit) bulunduğunu gösteren deneyleri, Lavosier’in buluşlarının ve modern kimyanın habercisiydi. 1756′da yayımlanan makalesinde zayıf alkalilerin (Karbonatlar), karbondioksit yitirdiklerinde yakıcı (güçlü alkali) özellik kazandıklarını; yeniden karbondioksit aldıklarında ise, yeniden zayıf alkali durumuna geldiklerini gösterdi.
Karbondioksit’in asit gibi etkide bulunduğunu, mayalanma (Fermantasyon), soluma ve odunkömürünün yanması sonucunda da elde edildiğini belirleyen Black, bu gazın havada da bulunması gerektiği sonucuna vardı.
Black’in Glasgow’daki çalışmaları, sonunda gizli ısı kavramını geliştirmesiyle sonuçlandı. Buzun erirken herhangi bir sıcaklık değişimi olmadan ısı aldığını fark etti ve bu ısının buz parçacıklarıyla birleşerek gizli hale geçtiğini öne sürdü. Bu varsayımın doğruluğunu nicel olarak 1761′de kanıtladı ve bu kuramı derslerinde aktarmaya başladı. Black’in bu konuda hiçbir ayrıntılı yayını bulunmamasına karşın, arkadaşı James Watt, yoğunlaştırıcı buhar makinesini geliştirirken kuşkusuz bu görüşlerden etkilenmişti.
Black, kütlesi eşit olan değişik cisimleri aynı sıcaklığa ulaştırmak için değişik miktarlarda ısı gerektiğini de saptadı ve böylece özgül ısı kuramına ulaştı.
Black’in dersleri, ölümünden (10 Kasım 1799, Edinburg-İngiltere) sonra kendi notlarına öğrencilerinin notları da eklenerek kaleme alındı ve hem arkadaşı hem de meslektaşı olan John Robinson tarafından biyografik bir önsözle birlikte “Lectures on The Elements of Chemistry, Delivered in The University of Edinburgh (Kimyanın Unsurları Üzerine Edinburg Üniversitesi’nde Verilen Dersler)” adıyla 1803′de yayımlandı.
Antoine Laurent Lavoisier (1743
1794)
Daha önceki deneysel çalışmalar bir tarafa kimyanın gerçek anlamda bilimsel nitelik kazanması Lavosier’in Kimya Bilimine Giriş adlı kitabı ile mümkün olmuştur.
Lavosier, bilim dünyasında ilk önce yanma olayına ilişkin geliştirdiği teoriye ün kazanır. Lavosier, araştırmalarına başladığında Kimya’da antik Yunanın maddeye ait dört element olan toprak,su, hava, ateş ile yanmaya ilişkin “Hogiston” kuramı geçerli idi: Bir tahta parçası yandığında duman-alev çıkarır, yanan nesne bir miktar kül bırakıp yok olur. Yanma, yanan maddenin “ateş maddesi” (phologistan) çıkarması demek. Geriye en az kül bırakan maddeler phologistan bakımından en zengin maddelerdir.
O zamana kadar yanma olayını açıklamadaki güçlüğün sebebi havadaki gazlara ilişkin bilgi eksikliğinden idi. Lavosier, kapalı bir kapta fosfor yakınca gazın ağırlığının değişmediğini, oysa havanın içeri girmesiyle beraber gazın ağırlığının arttığını saptamıştı. Ama bu gözlem, kuramsal ve doyurucu bir açıklama bekliyordu.
Priestley’in “yetkin gaz” dediği oksijenin gerçek önemini anlayan bilim adamı yine Lavoisier olmuştur. Priestley’in deneylerini tekrarlar. Bir önceki deneyini iletir: Yanmadan sonra oluşan civa oksidi (calx) tarttıktan sonra daha fazla ısıtır. Kora dönüşen kırmızı oksidin giderek yok olmaya yüz tuttuğunu geriye civa taneciğiyle bir miktar “elastik akacı” kaldığını saptar. Yetkin gaz denilen şey bu idi. Bu artığın ağırlığı ile civarın ilk aşamada ısıtılmasından azalan hava ağırlığının da eşit olduğunu gördü. Bunun anlamı: Yanma, yanan maddenin phologistan salmasıyla değil, oksijenle birleşmesiyle gerçekleşir.
Bu bağlamda Lavosier’in birşey keşfetmesinden bahsedilemez. Daha çok, başkalarının bulduğu nesne ve olguları açıklayan, kimyasal bileşime açıklık getiren bir kuram oluşturmak, nesneleri adlandırmada yeni bir sistem kurmasından bahsedilebilir.
Jön Jacob Berzelius (1779-1848)
Berzelius, çağdaş kimyanın öncülerinden sayılan bir bilim adamıdır. Kimyaya en önemli katkıları, atom ağırlıklarının belirlenmesi, çağdaş kimyasal simgeleri ve elektrokimya kuramını geliştirmesi, bir çok yeni elementi bulup ayırması, klasik çözümleme tekniklerine katkısı, terimlerini de kendisinin önerdiği izomerlik ve kataliz konusundaki araştırmalarıdır. Bilimde deneysel yaklaşımın en katı savunucularından olan Berzelius, her yeni kuramın, kimya alanındaki bütün bilgi birikimiyle uyumlu ve tutarlı olması gerektiğini savunmuştur.
Berzelius, daha çocukluk yıllarından başlayarak kimyaya büyük ilgi duymasına karşın Upsala Üniversitesi’ndeki tıp öğreniminde başarısızlığın eşiğine kadar geldi. Fizik derslerindeki üstün başarısı dışında en düşük notları alarak, 1802′de tıp doktorasını güçlükle tamamlayabildi ve Stockholm Üniversitesi’nde tıp, botanik ve eczacılık asistanı olarak çalışmaya başladı. 1807′de profesörlüğe getirildi. Ertesi yıl Stockholm Kraliyet Bilimler Akademisine seçildi. 1818′de de Akademi’nin daimi sekreteri oldu. 1815-1832 yılları arasında Stockholm’deki Karolinska Kraliyet Tıp ve Cerrahi Enstitüsü’nde Kimya profesörlüğü yapan Berzelius’a, 1835′te İsveç Kralı XIV.Karl tarafından “Baron” ünvanı verildi.
Berzelius, kimyasal bileşiklerin yapısını çözümlemeye 1807′de başladı. Öğretim görevinden arta kalan zamanlarında evinin mutfağında kurduğu laboratuvarın yetersiz olanaklarıyla ve kendi geliştirdiği tekniklerle çalışarak 10 yıl içinde 2000 kadar bileşiği inceledi. Bütün çalışmalarında katlı oranlar yasasını, atom kuramını, eşbiçimlilik (İzomorfizma) ilkelerini ve Gay-Lussac’ın birleşen hacimler yasasını dayanak noktası olarak alan Berzelius, bütün öbür elementlerin atom ağırlıklarının belirlenmesinde oksijenin atom ağırlığını temel birim olarak kabul etti. Bu çalışmalarının ürünü olan birleşen oranlar ve atom ağırlıkları tablosu 1818′de yayımlandı; 1926′da yeniden gözden geçirilerek, bugünkü değerlere çok yakın bir kesinliğe ulaştı.
Berzelius, elementlerin atom ağırlıklarını belirlerken bir yandan da çeşitli eriyiklerin elektroliziyle ilgili deneylere başladı. Bu çalışmaların sonucunda, bileşiklerin artı ve eksi elektrik yüklü iki ayrı bileşenden oluştuğunu öne süren Elekrokimyasal İkicilik (Dualizm) Kuramı’nı geliştirdi. Varsayımını, inorganik bileşiklerin yanı sıra organik bileşikleri de kapsayacak biçimde geliştirmeye çalışırken, Kimyasal Kök Kuramı’nın doğuşuna katkıda bulundu.
Berzelius, seryum (1803), selenyum (1817) ve toryum (1828) elementlerini buldu; silisyum (1823), zirkon (1824) ve titan (1825) elementlerini ayırdı; mineralleri kimyasal bir temele göre sınıflandırdı. Ayrıca tellür, vanadyum, molibden, tungsten, uranyum ve daha başka elementlerin bileşikleri üzerinde ayrıntılı çalışmalar yaptı. Kimya laboratuvarlarına su banyosu, kurutucu, yıkama şişesi, filtre kağıdı, kauçuk hortum ve üfleç tekniklerini kazandırarak ağırlıksal çözümlemenin temellerini attı.
Stockholm Akademisi’nin bülteni Transactions’da çoğu İsveç dilinde olmak üzere 250′den fazla özgün makalesi yayımlanan Berzelius’un kimya ve fizik bilimlerindeki gelişmelere ilişkin raporları ve beşinci baskısını yapan, bu arada Almanca ve Fransızca’ya da çevrilen kimya ders kitapları, o dönemde kimyanın gelişmesini büyük ölçüde etkilemiştir. Berzelius, 7 Ağustos 1848′de Stokholm’de hayata veda etmiştir.
Otto Hahn (1879-1968)
Otto Hahn, radyokimyacı Fritz Strassmann ile birlikte çekirdek bölünmesi (Fizyon) olayını keşfeden Alman kimyacıdır. 1944 yılında Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Hahn, 1966′da da Strassmann ve Lise Meitner ile birlikte Enrico Fermi Ödülü’nü paylaşmıştır.
Bir camcının oğlu olarak 8 Mart 1879′da Frankfurt’ta doğan Otto Hahn, ailesinin mimar olmasını istemesine karşın, Marburg Üniversitesi’nde kimya öğrenimi gördü. 1901′de doktora çalışmasını tamamladı. Bir yıllık askerlik görevinin ardından aynı üniversitede asistan olarak çalışmaya başladı.
1904′te İngilizce öğrenmek amacıyla Londra’ya gitti ve University College’da radyoaktivite konusunda araştırmalar yapan Sir William Ramsey’in yanında çalıştı. Ramsey’in kendisine araştırması için verdiği işlenmemiş Radyum üzerinde çalışırken, radyotoryum adını verdiği yeni bir radyoaktif madde buldu. Bu başarısından ve Ramsey’in övgülerinden cesaret alan Hahn, radyoaktiflik konusundaki çalışmalarını yoğunlaştırdı. Ramsey’in desteğiyle Berlin Üniversitesi’nde görevlendirildi ama yeni görevine başlamadan önce, radyoaktiflik konusunda daha fazla deneyim kazanmak amacıyla Montreal’de Ernest Rutherford’un yanında birkaç ay çalışmak üzere Kanada’ya gitti. 1906′da Almanya’ya dönüşünden kısa bir süre sonra Avusturyalı fizikçi Lise Meitner, Hahn’a katıldı ve iki bilimadamı birlikte çalışmaya başladılar. Beş yıl sonra Hahn ve Meitner, Berlin-Dahlen’de yeni kurulmuş olan Kaiser Wilhelm Kimya Enstitüsüne geçtiler. Hahn, enstitünün radyokimya bölümünün başına getirildi.
1913′te Stettin Kent Meclisi başkanın kızı Edith Junghans ile evlenen Hahn, ertesi yıl I.Dünya Savaşı nedeniyle askere alındı ve 1915′te Avrupa cephelerinin kimyasal savaş uzmanlığına getirildi.
Savaştan sonra Hahn ve Meitner, protaktinyum adını verdikleri yeni bir radyoaktif element bulduklarını açıkladılar. O güne değin hemen hemen tüm doğal radyoaktif elementler bulunduğundan, Hahn, bundan sonraki çalışmalarını, radyoaktif yöntemlerin kimya sorunlarına uygulanması alanında yoğunlaştırdı.
1934′te Hahn, en ağır doğal element olan uranyumun nötronlarla bombardıman edilmesi sonucunda birkaç radyoaktif ürünün oluştuğunu bulan İtalyan fizikçi Enrico Fermi’nin çalışmasıyla ilgilenmeye başladı. Fermi, bu ürünlerin uranyuma benzeyen yapay elementler olduğunu sanıyordu. Hahn ve Meitner, genç Strassmann’ın da yardımıyla, ilk bakışta Fermi’nin yorumuyla uyum içinde olan ama anlaşılması gitgide güçleşen sonuçlar elde ettiler. 1938′de Meitner’in Nazilerin Yahudiler üzerinde uyguladığı soykırımdan kurtulmak için Almanya’dan kaçmasına karşın, Hahn ve Strassmann, çalışmalarını sürdürdüler. İki bilim adamı, 1938′in sonunda önceki beklentinin tersine, uranyumun ürünlerinden birinin daha hafif olan radyoaktif baryum elementi olduğunu buldular ve bunun, uranyum atomunun daha hafif iki atoma bölündüğünü kanıtladığını anladılar. Hahn, bu çalışmanın bir dökümünün Lise Meitner’e gönderdi. Yeğeni Otto Frich ile birlikte çalışan Meitner, bu süreci tanımlayarak çekirdek bölünmesi olarak adlandırdı.
II.Dünya Savaşı başlamadan önce bilim adamları, bu buluşun yol açabileceği çok önemli sonuçları kavramışlardı; bu nedenle savaş sırasında Almanya’da çekirdek bölünmesinden askeri amaçlarla yararlanmanın yollarını aramak üzere bir grup kuruldu. Bu arada Hahn’ın da kendi araştırmalarını sürdürmesine izin verildi. Savaştan sonra öbür nükleer bilimadamlarıyla birlikte İngiltere’ye götürülen Hahn, 1944 Nobel Kimya Ödülü’nü kazandığını öğrendi, ama 1945′te Hiroşima’ya atom bombası atıldığını öğrenince derinden sarsıldı.
Almanya’ya dönüşünde eski Kaiser Wilhelm Derneği’nin (Günümüzde Max Planck Bilimi Geliştirme Derneği) başkanlığına getirilen Hahn, nükleer silahların daha fazla geliştirilmesine ve denenmesine karşı bir kampanya başlattı. Pek çok ünvanla onurlandırıldı. 1966′da Meitner ve Strassmann ile birlikte Enrico Fermi Ödülü’nü paylaştı. 1951 yılında Türkiye’de “Atom Enerjisi ve Atom Parçalanması” adıyla bir kitabı yayımlanmıştır. Hahn, 29 temmuz 1968′de Göttingen’de yaşama veda etti.
Çekirdek Bölünmesi: Ağır atom çekirdeklerinin, kendiliğinden veya nötronlarla reaksiyona girerek, toplam kütleleri reaksiyondan önceki kütleden daha az olan atom ve parçacıklara bölünmesi ve kaybolan kütlenin enerjiye dönüşmesidir.
Kimya Alanında Yapılan Çalışmalar Ve Bilim Adamları

Kimya Alanında Yapılan Çalışmalar Ve Bilim AdamlarıimagesKİMYA ALANINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR VE BİLİM ADAMLARI
1910
WALLACH, OTTO Almanya, Götingen Üniversitesi, d. 1847, ö. 1931:
Organik kimya ve kimya endüstrisine verdiği hizmetler ve alisiklik bileşikler alanındaki öncü nitelikte çalaışmaları için
1909
OSTWALD, WILHELM Almanya, Leipzig Üniversitesi, d. 1853 (Riga, o dönemde Rusya’da), ö. 1932:
Kataliz, kimyasal dengenin temel ilkeleri ve tepkime hızları konusundaki çalışmaları için
1908
RUTHERFORD, Lord ERNEST İngiltere, Victoria Üniversitesi, Manchester, d. 1871 (Nelson, New Zealand), ö. 1937:
Elementlerin ayrıştırılması ve radyoaktif maddelerin kimyası konusundaki araştırmaları için
1907
BUCHNER, EDUARD Almanya, Lvewirtschaftliche Hochschule, (Tarım Yüksek Okulu), Berlin, d. 1860, ö. 1917:
Biyokimya alanındaki araştırmaları ve hücresiz mayalanmayı buluşu için
1906
MOISSAN, HENRI Fransa, Sorbonne Üniversitesi, Paris, d. 1852, ö. 1907:
Flor elementine ilişkin araştırmaları, bu elementi ayrıştırışı ve adını taşıyan fırın ile ilgili çalışmaları için
1905
VON BAEYER, JOHANN
FRIEDRICH WILHELM ADOLF Almanya, Münih Üniversitesi, d. 1835, ö. 1917:
Organik boyalar ve hidroaromatik bileşikler konusundaki çalışmalarıyla organik kimya ve kimya endüstrisinin gelişmesine sağladığı üstün hizmetler için
1904
RAMSAY, Sir WILLIAM İngiltere, Londra Üniversitesi, d. 1852, ö. 1916:
Havadaki soy elementlerin keşfi ve bunların periyodik tablodaki yerlerini saptayışıyla verdiği üstün hizmetler için
1903
ARRHENIUS, SVANTE AUGUST İsveç, Stokholm Üniversitesi, d. 1859, ö. 1927:
Çözünmenin elektrolitik kuramını ortaya ko***** kimyanın gelişmesine sağladığı üstün hizmetler için
1902
FISCHER, HERMANN EMIL Almanya, Berlin Üniversitesi, d. 1852, ö. 1919:
Şeker ve purin senteziyle ilgili çalışmalarıyla verdiği üstün hizmetler için
1901
VAN’T HOFF, JACOBUS
HENRICUS Hollanda, Berlin Üniversitesi, Almanya, d. 1852, ö. 1911:
Kimyasal dinamiğin ve çözeltilerde ozmotik basınçların yasalarını bularak sağladığı üstün hizmetleri için
1920
NERNST, WALTHER HERMANN Almanya, Berlin Üniversitesi, d. 1864, ö. 1941:
Termokimya konusundaki çalışmaları için
1919
Ödül verilmedi.
1918
HABER, FRITZ Almanya, Kaiser-Wilhelm-Institut (şimdi: Fritz-Haber-Institut) für physikalische Chemie und Electrochemie, Berlin-Dahlem, d. 1868, ö. 1934:
Amonyağın, elementleri üzerinden sentezlenmesi için
1915
WILLSTATTER, RICHARD MARTIN Almanya, Münih Üniversitesi, d. 1872, ö. 1942:
Başta klorofil olmak üzere, bitki pigmentleri konusundaki çalışmaları için
1914
RICHARDS, THEODORE WILLIAM, A.B.D. Harvard Üniversitesi, Cambridge, MA, d. 1868, ö. 1928:
Çok sayıda kimyasal elementin atom ağırlıklarını duyarlı biçimde belirlediği için
1913
WERNER, ALFRED İsviçre, Zürih Üniversitesi, d. 1866 (Mulhouse, Alsace, o dönemde Almanya’da), ö. 1919:
Moleküllerdeki atom bağları üzerine yaptığı çalışmalarla önceki araştırmalara yeni ışıklar tuttuğu ve özellikle inorganik kimya dalında yeni alanlar açtığı için
1912
GRIGNARD, VICTOR Fransa, Nancy Üniversitesi, d. 1871, ö. 1935:
Son yıllarda organik kimyanın gelişimine önemli katkıları olan, Grignar ayıracı olarak anılan maddeyi keşfi için; ve
SABATIER, PAUL Fransa, Toulouse Üniversitesi, d. 1854, ö. 1941:
İyice parçalanmış metaller aracılığıyla organik bileşiklerin hidrojenlenmesi yöntemini bulduğu için
1911
CURIE, MARIE, nee SKLODOWSKA Fransa, Sorbonne Üniversitesi, Paris, d. 1867 (Varşova, Polonya), ö. 1934:
Radyumu ayrıştırarak radyum ve polonyum elementlarini keşfi, bu önemli element üzerinde yürüttüğü çalışmalarıyla kimyanın gelişmesine verdiği katkılar için
1910
WALLACH, OTTO Almanya, Götingen Üniversitesi, d. 1847, ö. 1931:
Organik kimya ve kimya endüstrisine verdiği hizmetler ve alisiklik bileşikler alanındaki öncü nitelikte çalaışmaları için
1930
FISCHER, HANS Almanya, Technische Hochschule (Teknoloji Enstitüsü), Münih, d. 1881, ö. 1945:
Hemin ve klorofilin bileşimi konusundaki araştırmaları ve özellikle hemini sentezleyişi için
1929
HARDEN, Sir ARTHUR İngiltere, Londra Üniversitesi, d. 1865, ö. 1940; ve
VON EULER-CHELPIN,
HANS KARL AUGUST SIMON İsveç, Stokholm Üniversitesi, d. 1873(Augsburg, Almanya), ö. 1964:
Şekerin fermentasyonu ve mayalama enzimleri üzerine araştırmaları için
1928
WINDAUS, ADOLF OTTO
REINHOLD Almanya, Götingen Üniversitesi, d. 1876, ö. 1959:
Sterollerin bileşimi ve vitaminlerle ilişkileri konusundaki çalışmalarıyla verdiği hizmetler için
1927
WIELAND, HEINRICH OTTO Almanya, Münih Üniversitesi, d. 1877, ö. 1957:
Safra asitleri ve ilgili maddelerin bileşimi üzerindeki araştırmaları için
1926
SVEDBERG, THE (THODOR) İsveç, Uppsala Üniversitesi, d. 1884, ö. 1971:
Dağılım sistemleri üzerindeki çalışmaları için
1925
ZSIGMONDY, RICHARD ADOLF Almanya, Götingen Üniversitesi, d. 1865 (Viyana, Avusturya), ö. 1929:
Asıltı çözeltilerinin heterojen yapılarını gösterdiği ve o günden sonra çağdaş asıltı kimyasını temelleri haline gelen, kullandığı yöntemleri için
1924
Ödül verilmedi
1923
PREGL, FRITZ Avusturya, Graz Üniversitesi, d. 1869, ö. 1930:
Organik maddelerin mikro analizi yöntemini bulduğu için
1922
ASTON, FRANCIS WILLIAM İngiltere, Cambridge Üniversitesi, d. 1877, ö. 1945:
Kendi kütle spektografıyla çok sayıda radyoaktif olmayan elementin izotoplarını bulduğu ve tüm-sayı kuramını ortaya koyduğu için
1921
SODDY, FREDERICK İngiltere, Oxford Üniversitesi, d. 1877, ö. 1956:
Radyoaktif maddelerin kimyası konusundaki bilgilerimize katkıları ve izotopların doğaları ve kökenleri üzerine incelemeleri için
1920
NERNST, WALTHER HERMANN Almanya, Berlin Üniversitesi, d. 1864, ö. 1941:
Termokimya konusundaki çalışmaları için
1940
Ödül verilmedi.
1939
BUTENNANDT, ADOLF FRIEDRICH JOHANN Almanya, Berlin Üniversitesi ve Kaiser-Wilhelm-Institut (şimdi Max-Planck- Institut) für Biochemie, Berlin-Dahlem, d. 1903, ö. 1995:
Cinsiyet hormonları üzerine çalışmaları için
RUZICKA LEOPOLD İsviçre, Eidgenössiche Technische Hochschule, (Federal Teknoloji Enstitüsü), Zürih, d. 1887 (Vukovar, o dönemde Avusturya-Macaristan’da), ö. 1976:
Polimetilenler ve yüksek terpenler konusundaki çalışmaları için
1938
KUHN, RICHARD Almanya, Heidelberg Üniversitesi ve Kaiser-Wilhelm-Institut (şimdi Max-Planck-Institut) für mezdizinische Forschung, Heideşberg, d. 1900 (Viyana, Avusturya), ö. 1967:
Karotenoidler ve vitaminler üzerine çalışmaları için
1937
HOWORTH, Sir WALTER NORMAN İngiltere, Birmingham Üniversitesi, d. 1883, ö. 1950:
Karbonhidratlar ve C vitamini konusundaki araştırmaları için
KARRER, PAUL İsviçre, Zürih Üniversitesi, d. 1889, ö. 1971:
Karotenoidler, flavinler, A ve B2 vitaminleri üzerine çalışmaları için
1936
DEBYE, PETRUS (PETER)
JOSEPHUS WILHELMUS Hollanda, Berlin Üniversitesi ve Kaiser-Wilhelm-Institut (şimdi Max-Planck- Institut) für Physik, Berlin-Dahlem, Almanya, d. 1884, ö. 1966:
Dipol momentleri, x-ışınları ve elektronların gazlarda kırınımı üzerine araştırmalarıyla, molekül yapısı konusundaki bilgilerimize yaptığı katkılar için
1935
JOLIOT, FREDERIC Fransa, Institut du Radium, Paris, d. 1900, ö. 1958; ve eşi
JOLIOT-CURIE, IRENE Fransa, Institut du Radium, Paris, d. 1897, ö. 1956:
Yeni radyoaktif elementler sentezledikleri için
1934
UREY, HAROLD CLAYTON A.B.D., Columbia Üniversitesi, New York, NY, d.1893, ö. 1981:
Ağır hidrojeni buluşu için
1933
Ödül verilmedi.
1932
LANGMUIR, IRVING, A.B.D. General Electric Co., Schenectady, NY, d. 1881, ö. 1957:
Yüzey kimyası konusunda buluşları ve araştırmaları için
1931
BOSCH, CARL Almanya, Heidelberg Üniversitesi ve I.G. Farbenindustrie A.G., Heidelberg, d. 1874, ö. 1940; ve
BERGIUS, FRIEDRICH Almanya, Heidelberg Üniversitesi ve I.G. Farbenindustrie A.G. Mannheim-Rheinau, d. 1884, ö. 1949:
Kimyada yüksek basınç yöntemlerinin keşfi ve geliştirilmesine yaptıkları katkılar için
1930
FISCHER, HANS Almanya, Technische Hochschule (Teknoloji Enstitüsü), Münih, d. 1881, ö. 1945:
Hemin ve klorofilin bileşimi konusundaki araştırmaları ve özellikle hemini sentezleyişi için
1950
DIELS, OTTO, PAUL HERMANN Almanya, Kiel Üniversitesi, d. 1876, ö. 1954; ve
ALDER, KURT, Almanya, Cologne Üniversitesi, d. 1902, ö. 1958:
Dien sentezini buluşları ve geliştirişleri için
1949
GIAUQUE, WILLIAM FRANCIS A.B.D., Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley, CA, d.1895, ö. 1982:
Kimyasal termodinamik alanına katkıları ve özellikle maddelerin olağanüstü düşük sıcaklıklardaki tavırları konusunda çalışmaları için
1948
TISELIUS, ARNE WILHELM KAURIN İsveç, Uppsala Üniversitesi, d. 1902, ö. 1971:
Elektroforez ve emilim analizi konusunda araştırmaları ve özellikle serum proteinlerinin karmaşık doğaları ile ilgili buluşları için
1947
ROBINSON, Sir ROBERT İngiltere, Oxford Üniversitesi, d. 1886, ö. 1975:
Biyolojik değer taşıyan bitkisel ürünler, özellikle alkoloidler üzerindeki çalışmaları için
1946
SUMNER, JAMES BATCHELLER A.B.D., Cornell Üniversitesi, Ithaca, NY, d. 1887, ö. 1955:
Enzimlerin kristalize edilebileceğini keşfi için
NORTHROP, JOHN HOWARD A.B.D., Rockefeller Institute for Medical Research, Princeton, NJ, d. 1891, ö. 1987; ve
STANLEY, WENDELL MEREDITH A.B.D., Rockefeller Institute for Medical Research, Princeton, NJ, d. 1904, ö.1971:
Enzimler ve virüs proteinlerini saflaştırabildikleri için
1945
VIRTANEN, ARTTURI ILMARI Finlandiya, Helsinki Üniversitesi, d. 1895, ö. 1973:
Tarım ve beslenme kimyası alanındaki buluşları, özellikle de yemler için koruyucu bir yöntem keşfi için
1944
HAHN, OTTO Almanyai Kaiser-Wilhelm-Institut, (şimdi Max-Planck Institut) für Chemie, Berlin-Dahlem, d. 1879, ö. 1968:
Ağır çekirdek fizyonunu keşfi için
1943
DE HEVESY, GEORGE Macaristan, Stokholm Üniversitesi, İsveç, d. 1885, ö. 1966:
İzotopların kimyasal süreçlerde işaretleyici olarak kullanılmaları konusundaki araştırmaları için
1942
Ödül verilmedi.
1960
LIBBY, WILLARD FRANK, A.B.D. Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles, CA, d. 1908, ö. 1980:
Arkeoloji, jeoloji, jeofizik ve bilimin diğer dallarında, yaş tayini için karbon 14 yönteminin kullanımın keşfettiği için
1959
HEYROVSKY, JAROSLAV Çekoslovakya, Çekoslovakya Bilimler Akademisi Polarografya Enstitüsü, Prog. D. 1890, ö. 1967:
Polarografik analiz yöntemlerini bulduğu ve geliştirdiği için
1958
SANGER, FREDERICK İngiltere, Cambridge Üniversitesi, d. 1918:
Proteinlerin, özellikle insülinin yapısı konusunda çalışmaları için
1957
TODD, Lord ALEXANDER R. İngiltere, Cambridge Üniversitesi, D. 1907, ö. 1997:
Nükleotitler ve nükleotit ko-enzimleri üzerine çalışmaları için
1956
HINSHELWOOD, Sir CYRIL NORMAN İngiltere, Oxford Üniversitesi, d. 1897, ö. 1967; ve
SEMENOV, NIKOLAY NIKOLAEVICH SSCB, SSCB Bilimler Akademisi, Kimyasal Fizik Enstitüsü, Moskova, d. 1896:
Kimyasal tepkimelerin mekanizması konusundaki araştırmaları için
1955
DU VIGNEAUD, VINCENT A.B.D., Cornell Üniversitesi, New York, NY, d. 1901, ö. 1978:
Biyokimyasal değer taşıyan kükürt bileşikleri üzerindeki çalışmaları, özellikle, bir polipeptit hormonunu ilk kez sentezlediği için
1954
PAULING, LINUS CARL A.B.D., Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü, Pasadena, CA, d. 1901, ö. 1994:
Kimyasal bağların doğası ve karmaşık maddelerin yapıların aydınlatılması alanında çalışmaları için
1953
STAUDINGER, HERMANN Almanya, University of Freiburg im Breisgau ve Staatliches Institut für makromolekulare Chemie, Freiburg in Br., d. 1881, ö. 1965:
Makromoleküler kimya alanındaki keşifleri için
1952
MARTINi ARCHER
JOHN PORTER İngiltere, Natıonal Institute for Medical Research, Londra, d. 1910; ve
SYNGE, RICHARD LAURENCE MILLINGTON İngiltere, Rowett Research Institute, Bucksburn (Scotland), d. 1914, ö. 1994:
Kromotagrafiyi buldukları için
1951
McMILLAN, EDWIN MATTISON A.B.D., Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley, CA, d. 1907, ö. 1991; ve
SEABORG, GLENN THEODORE A.B.D., Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley, CA, d. 1912:
Transuranyum elementleri kimyasındaki buluşları için
1950
DIELS, OTTO, PAUL HERMANN Almanya, Kiel Üniversitesi, d. 1876, ö. 1954; ve
ALDER, KURT, Almanya, Cologne Üniversitesi, d. 1902, ö. 1958:
Dien sentezini buluşları ve geliştirişleri için
1970
LELOIR, LUIS F. Arjantin, Institute for Biochemical Research, Buenos Aires, d. 1906, ö. 1987:
Şeker nükleotitlerini ve karbonhidrat biyosentezinde rollerini keşfettiği için
1969
BARTON, Sir DEREK H. R.İngiltere, Imperial College of Science ve Technology, Londra, d. 1918, ö. 1998; ve
HASSEL, ODD Norveç, Kjemisk Institutt, Oslo Üniversitesi, Oslo, d. 1897, ö. 1981:
Konformasyon kavramının ve kimyadaki uygulamasının gelişimine sağladığı katkılar için
1968
ONSAGER, LARS, A.B.D., Yale Üniversitesi, New Haven, CT, d. 1903 (Olso, Norveç), ö. 1976:
Tersinmez süreçlerin termodinamiğinin temellerini oluşturan, adının verildiği bağıntıları bulduğu için
1967
EIGEN, MANFRED Federal Almanya Cumhuriyeti, Max-Planck- Institut für Physikalische Chemie, Götingen, d. 1927;
NORRISH, RONALD
GEORGE WREYFORD İngiltere, Institute of Physical Chemistry, Cambridge, d. 1897, ö. 1978; ve
PORTER, Lord (GEORGE) İngiltere, The Royal Institution, Londra, d. 1920:
Çok kısa enerji pulsları aracılığıyla denge bozarak gerçekleştirilen olağanüstü hızlı kimyasal tepkimeler konusundaki çalışmaları için
1966
MULLUKEN, ROBERT S. A.B.D., Chicago Üniversitesi, Chicago, IL, d. 1896, ö. 1986:
Kimyasal bağlar ve moleküllerin elektronik yapıları konusunda moleküllerin elektronik yapıları konusunda moleküler yörünge yöntemiyle yaptığı temel nitelikte çalışmaları için
1965
WOODWARD, ROBERT BURNS A.B.D., Harvard Üniversitesi, Cambridge, MA, d. 1917, ö. 1979:
Organik sentez alanındaki üstün başarıları için
1964
HODGKIN, DOROTHY CROWFOOT İngiltere,Royal Society, Oxford Üniveristesi, Oxford, d. 1910, ö. 1994:
Önemli biyokimyasal maddelerin yapılarını x-ışını tekniğiyle saptadığı için
1963
ZIEGLER, KARL Almanya, Max-Planck-Institut für Kohlenforschung, Mülheim/Ruhr, d. 1898, ö. 1973; ve
NATTA, GIULLIO İtalya, Teknoloji enstitüsü, Milan, d. 1903, ö. 1979:
Kimya ve yüksek polimerlerin teknolojisi alanındaki buluşları için
1962
PERUTZ, MAX FERDINAND İngilter, Laboratort of Moleculer Biology, Cambridge, d. 1914 (Viyana, Avusturya); ve
KENDREW, Sir JOHN COWDERY İngiltere, Laboratory of Molecular Biology, Cambridge, d. 1917, ö. 1997:
Globular proteinlerin yapıları üzerine çalışmaları için
1961
CALVIN, MELVIN A.B.D., Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley, CA, d. 1911, ö.1997:
Bitkilerde karbondioksit asimilasyonu konusundaki araştırmaları için
1960
LIBBY, WILLARD FRANK, A.B.D. Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles, CA, d. 1908, ö. 1980:
Arkeoloji, jeoloji, jeofizik ve bilimin diğer dallarında, yaş tayini için karbon 14 yönteminin kullanımın keşfettiği için
1980
BERG, PAUL A.B.D., Stanford Üniversitesi, Stanford, CA, d. 1926:
Nükleik asitlerin biyokimyası, özellikle rekombinant DNA tekniği üzerine temel nitelikteki çalışmaları için
GILBERT, WALTER A.B.D., Biological Laboratories, Cambridge, MA, d. 1932; ve
SANGER, FREDERICK A.B.D., İngiltere, MRC Moleküler Biyoloji Laboratuarı, Cambridge, d. 1918:
Nükleik asitlerde baz diziliminin belirlenmesine katkıları için
1979
BROWN, HERBERT C. A.B.D., Purdue Üniversitesi, West Lafayette, IN, d. 1912 (Londra, İngiltere); ve
WITTIG, GEORG Federal Almanya Cumhuriyeti, Üniversitesi of Heidelberg, d. 1897, ö. 1987:
Organik sentezde önemli ayıraçlar olan bor ve fosfor bileşiklerini geliştirdikleri için
1978
MITCHELL, PETER D. İngiltere, Glynn Research Laboratories, Bodmin, d. 1920, ö. 1992:
Chemiosmotic kuramı formüle ederek, biyolojik enerji aktarımına yaptığı katkılar için
1977
PRIGOGINE, ILYA Belçika, Universite Libre de Bruxelles, Brüksel (Texas Üniversitesi, A.B.D.), d. 1917 (Moskova, Rusya):
Dengede olmayan sistemler termodinamiğine, özellikle dağınık yapılar kuramına katkıları için
1976
LIPSCOMB, WILLIAM N. A.B.D., Harvard Üniversitesi, Cambridge, MA, d. 1919:
Kimyasal bağların yapısına ilişkin üstün araştırmaları için
1975
CORNFORTH, Sir JOHN WARCUP Avustralya ve İngiltere, Sussex Üniversitesi, Brighton, d. 1917:
Enzimler tarafından katalize edilen tepkimelerin streokimyası üzerindeki çalışması için ve
PRELOG, VLADIMIR İsviçre, Eidgenössische Technische Hochschule, Zürih, d. 1906 , (Saraybosna), ö. 1998:
Organik moleküller ve tepkimelerinin stereokimyası üzerinde araştırmaları için
1974
FLORY, PAUL J. A.B.D., Stanford Üniversitesi, Stanford, CA, d. 1910, ö. 1985:
Makromoleküllerin fiziksel kimyası konusundaki temel nitelikte kuramsal ve deneysel çalışmaları için
1973
FISCHER, ERNST OTTO Federal Almanya Cumhuriyeti, Münih Teknik Üniversitesi, Münih, d. 1918; ve
WILKINSON, Sir GEOFFREY İngiltere, Imperial College, Londra, d. 1921, ö. 1997:
Svewich bileşikleri olarak anılan organometalik bileşiklerin kimyası konusunda bağımsız olarak gerçekleştirdikleri öncü nitelikte çalışmaları için
1972
ANFINSEN, CHRISTIAN B. A.B.D., Ulusal Sağlık Enstitüsü, Bethesda, MD, d. 1916, ö. 1995:
Ribonükleaz, özellikle de amino asit dizilimi ile ilişkisi üzerine çalışmaları için
MOORE, STANFORD A.B.D., Rockefeller Üniversitesi, New York, NY, d. 1913, ö. 1982;
STEIN, WILLIAM H. A.B.D., Rockefeller Üniversitesi, New York, NY, d. 1911, ö. 1980:
Ribonükleaz molekülünün etkin merkezinin, ribonükleaz molekülünün katalitik etkisi ve kimyasal yapısı arasındaki bağlantının anlaşılmasına üstün katkıları için
1971
HERZBERG, GERHARD Kanada, Kanada Ulusal Araştırma Konseyi, Ottava, d. 1904 (Hamburg, Almanya):
Moleküllerin, özellikle serbest radkallerin elektronik yapıları ve geometrileri hakkındaki bilgilerimize katkıları için
1970
LELOIR, LUIS F. Arjantin, Institute for Biochemical Research, Buenos Aires, d. 1906, ö. 1987:
Şeker nükleotitlerini ve karbonhidrat biyosentezinde rollerini keşfettiği için
1990
COREY, ELIAS JAMES A.B.D., Harvard Üniversitesi, Cambridge, MA, d. 1928:
Organik sentez kuramını ve metodolojisini geliştirdiği için
1989
ALTMAN, SIDNEY A.B.D. ve Kanada, Yale Üniversitesi, New Haven, CT, d. 1939; ve
CECH, THOMAS R. A.B.D., Colorado Üniversitesi, Boulder, CO, d. 1947:
RNA’nın katalitik özelliklerini keşfettikleri için
1988
DEISENHOFER, JOHANN Federal Almanya Cumhuriyeti, Howard Hughes Medical Onstitute ve Texas Üniversitesi, Southwestern Medical Center at Dallas, Biyokimya Bölümü, TX, A.B.D., d. 1943;
HUBER, ROBERT Federal Almanya Cumhuriyeti, Max-Planck-Institut für Biochemie, Martinsried, d. 1937, ve
MICHEL, HARTMUT Federal Almanya Cumhuriyeti, Max-Planck-Institut für Biophysik, frankfurt/Main, d. 1948:
Fotosentetik tepkime merkezinin üç boyutlu yapısını belirlediği için
1987
CRAM, DONALD J., A.B.D. Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles, CA, d. 1919;
LEHN, JEAN-MARIE, Fransa, Universite Lois Pateur, Strasbourg, ve College de Fransa, Paris, d. 1939; ve
PEDERSEN, NHARLES J. A.B.D., Du Pont, Wilmington, DE, d. 1904(Fulsan, Kore, Norveç vatandaşı olarak), ö. 1989:
Yüksek düzeyde yapıya özel seçicilikleri olan moleküller geliştirdikleri için
1986
HERSCHBACH, DUDLEY R. A.B.D., Harvard Üniversitesi, Cambridge, MA, d. 1932;
LEE, YUAN T. A.B.D., Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley, CA, d. 1936 (Hsinchu, Taiwan); ve
POLANYI, JOHN C. Kanada, Toronto Üniversitesi,Toronto, d. 1929:
Temel kimyasal süreçlerin dinamiği ile ilgili çalışmalara katkıları için
1985
HAUPTMAN, HERBERT A. A.B.D., The Medical Foundation of Buffalo, Buffalo, NY, d. 1917; ve
KARLE, JEROME, A.B.D. US Naval Research Laboratory, Washington, DC, d. 1918:
Kristal yapılarının belirlenişinde dolaysız yöntemlerin geliştirilmesindeki üstün başarıları için
1984
MERRIFIELD, ROBERT BRUCE A.B.D., Rockefeller Üniversitesi, New York, NY, d. 1921:
Katı bir matriste kimyasal sentezin metodolojisini geliştirdiği için
1983
TAUBE, HENRY A.B.D., Stanford Üniversitesi, Satnford, CA, d. 1915 (Saskatoon, Kanada):
Başta metal komplekslerinde olmak üzere, elektron transfer tepkimelerinin mekanizmaları konusundaki çalışmaları için
1982
KLUG, Sir AARON İngiltere, MRC Laboratory of Molecular Biology, Cambridge, d. 1926 (Litvanya):
Kristalografik elektron mikroskopunu geliştirdiği ve çekirdekteki asit-protein komplekslerinin yapısal çözümlemesini verdiği için
1981
FUKUI, KENICHI Japonya, Kyoto Üniversitesi, Kyoto, d. 1918, ö. 1998; ve
HOFFMANN, ROALD A.B.D., Cornell Üniversitesi, Ithaca, NY, d. 1937 (Zloczow, Polonya):
Kimyasal tepkimelerin akışıyla ilgili, bağımsız olarak geliştirdikleri kuramları için
1980
BERG, PAUL A.B.D., Stanford Üniversitesi, Stanford, CA, d. 1926:
Nükleik asitlerin biyokimyası, özellikle rekombinant DNA tekniği üzerine temel nitelikteki çalışmaları için
GILBERT, WALTER A.B.D., Biological Laboratories, Cambridge, MA, d. 1932; ve
SANGER, FREDERICK A.B.D., İngiltere, MRC Moleküler Biyoloji Laboratuarı, Cambridge, d. 1918:
Nükleik asitlerde baz diziliminin belirlenmesine katkıları için
2000
HOEGER, ALAN J. Kaliforniya Üniversitesi, Santa Barbara, California, ABD
DİARMİD, ALAN G. MAC Pensilvanya Üniversitesi, Philadelplia, ABD
SHIRAKAWA, HİDEKİ Tsukuba Üniverditesi, Japonya
İletken Polimerlerin Bulunması ve geliştirilmesi
1999
ZEWAİL, AHMET H. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü, ABD
Femtosaniye spektroskapi kullanarak kimyasal reaksiyonlarda geçiş durumları konusunda yaptığı çalışma
1998
KOHN, WALTER A.B.D., Kaliforniya Üniversitesi, Santa Barbara, CA, A.B.D., d. 1923; ve
POPLE, JOHN A. A.B.D., Northwestern Üniversitesi, Evanston, IL, A.S.A, d. 1925:
Walter Kohn’a yoğunluk fonksiyoneli kuramı bulduğu için, John Pople’a, kuantum kimyasında hesaplamalı yöntemleri geliştirdiği için
1997
BOYER, PAUL D. A.B.D., Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles, A.B.D., d. 1918; ve
WALKER, JOHN E. İngiltere, Medical Research Council Laboratory of Molecular Biology, Cambridge, United Kingdom, d. 1941;
Adenozin Trifosfat (ATP) sentezinin enzimatik mekanizmasını aydınlattıkları için; ve
SKOU, JENS C. Damimarka, Aarhus Üniversitesi, Danimarka, d. 1918:
İyon taşıma enzimi, Na+, K+-ATPazı’ı ilk kez bulduğu için
1996
CURL, ROBERT F. JR. A.B.D., Rice Üniversitesi, Houston, TX, A.B.D., d. 1933;
KROTO, Sir HAROLD W. İngiltere, Sussex Üniversitesi, Sussex, İngiltere, d. 1939; ve
SMALLEY, RICHARD E. A.B.D. Rice Üniversitesi, Houston, TX, A.B.D., d. 1943:
Fullerenleri keşfi için
1995
CRUTZEN, PAUL J. Hollanda, Max-Planck-Institute for Chemistry, Mainz, Almanya, d. 1933;
MOLINA, MARIO J. A.B.D., (Mexico City, Mexico) MIT, Cambridge, MA, A.B.D., d. 1943;
ROWLAND, F. SHERWOOD A.B.D., Kaliforniya Üniversitesi, Irvine, CA, A.B.D., d. 1927:
Atmosfer kimyasına, özellikle ozonun oluşumu ve parçalanması konusuna katkıları için
1994
OLAH, GEORGE A. A.B.D., Güney Kaliforniya Üniversitesi, CA, d. 1927 (Budapeşte, Macaristan):
Karbonlama kimyasına katkıları için
1993
DNA kimyası alanındaki katkıları için:
MULLIS, KARY B. A.B.D., La Jolla, CA, d. 1944:
Polimeraz zincirleme tepkimesi (PCR) yöntemini bulduğu için; ve
SMITH, MICHAEL Kanada, University of British Columbia, Vancouver, Kanada, d. 1932 (Blackpool, İngiltere):
Proteinlerle ilgili çalışmalarda oligonükleiotit bazlı, yer yönelimli mutajenezlerin kullanılmasına yaptığı katkıları için
1992
MARCUS, RUDOLPH A. A.B.D., Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü, Pasdena, CA, d. 1923 (Montreal, Kanada):
Kimyasal sistemlerde elektron transfer tepkimeleri kuramına katkıları için
1991
ERNST, RICHARD R. İsviçre, Eidgenössische Technische Hochschule Zürih, d. 1933:
Yüksek çözünürlükte nükleer manyetik rezonans (NMR) spektrografisinin geliştirilmesine katkıları için
1990
COREY, ELIAS JAMES A.B.D., Harvard Üniversitesi, Cambridge, MA, d. 1928:
Organik sentez kuramını ve metodolojisini geliştirdiği için


Kaynak:

Benzer Konular

17 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
5 Ocak 2014 / volkankız Soru-Cevap
10 Mart 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
5 Şubat 2013 / mhmmdcngz Soru-Cevap