Arama

Sanat ve Sosyoloji

Güncelleme: 15 Mart 2013 Gösterim: 8.437 Cevap: 1
KENCISii - avatarı
KENCISii
Ziyaretçi
20 Kasım 2007       Mesaj #1
KENCISii - avatarı
Ziyaretçi
Sanat ve Sosyoloji
Sanat eserleri sosyo-kültürel bir yapı içinde meydana geldiklerine göre sosyoloji ile yakından ilgili olmalıdır. Çünkü “her sanat eseri, mahiyeti icabı, imzasını taşıdığı sanatkarların şahsiyetinin de üstünde, bir harsın bir kültür çevresinin damgasını taşır. Yani sanat bir cemiyetin müşterek duygu ve düşüncelerinin, müşterek zevkinin ifadesidir. Bu husus aynı kültür çevresindeki eserlerin bir karakter benzerliği göstermelerini izah ettiği gibi, sanata kültür çevresini aksettiren bir vesika mahiyeti ve kıymeti de kazanmaktadır”. Dolayısıyla bir sanat eseri meydana geldiği sosyo-kültürel çevreden ayrı düşünülemez. Böyle kabul edilecek olursa, sanat eserleri arasındaki benzerlikler, aynilikler ve farklılıkları nasıl açıklayabiliriz? Bu nedenle her sanatçı, içinde yaşadığı sosyo-kültürel yapıya bağlıdır ve onunla olan ilişkisi inkar edilemez. Öyleyse bir sanat eseri ele alınırken önce onun hangi sosyo-kültürel yapı içinde oluştuğuna kim ya da kimler tarafından nerede ve ne zaman meydana getirildiğine bakmak gerekir. Çünkü sanatçının zihniyeti, etkileşim içinde olduğu sosyo – kültürel çevre ile o çevreyi oluşturan şartlar içinde oluşup-gelişir. Sanatçı bir bakıma çocuğun dil öğrenmesi gibi sanatıyla ilgili bazı bilgileri öğrenerek onları zihninde kodlar. Nasıl bir çocuk ihtiyaç hasıl olduğunda birtakım sesleri çıkarır ya da yeni kelimeler öğrenirse sanatçı da işini yaparken zihnindeki birtakım bilgileri kullanır ya da ihtiyaç duyduğunda o bilgeleri öğrenmeğe çalışır. Bu nedenle “dil, seslerin öykünülmesi, sanat ise dış nesnelerin öykülenmesidir”. Ancak bu öykünme birden bire ortaya çıkmaz mesela “...bir ressam kağıdı kalemi eline aldığı anda hemen resim yapamaz; bu iş çok daha önceden, birikimlerle zihinde oluşmuştur. İnsan zihni, yaşadığı süre içinde görsel deneylerin çevresinde olay ve eşyaların fotoğraflarını kaydeden bir arşiv gibidir”. Dolayısıyla sanat malzemeleri ve eserleri bilim ya da felsefe dünyasındaki bilgiler kadar önemlidirler. Öyleyse sanat ve sanatçılarla bilgi ve bilimsel bilgi arasında yakın ilişkiler vardır. Bu sebeple bir sosyal yapının zihniyet dünyasının ilk örneklerini, geleneksel sanatlar ile halk edebiyatında bulmak mümkündür. Çünkü bu bilgiler öteki sosyo-kültürel çevrelerin bilgileriyle en az etkileşim halinde olanlardır. Ayrıca kültürlerin en muhafazakar cephesini geleneksel tarafı teşkil eder. Burada iddia edilen fikrin doğruluğunu test edebilmek için sanırız bu çalışmadaki fotoğrafları çok basitçe karşılaştırmanız, yeterli bilgiler verecek seviyededir. Mesela Kazakistan’daki koç başlı mezar taşlarıyla Kars, Doğubeyazıt, Iğdır, Van, Ahlat, Bitlis ve Tunceli’deki ya da Altay dağlarında dokunan kilimler ile Hakkari, Adana, Ayvacık, Bergama, Sındırgı ve Şavaştepe’de dokunun halı ve kilimlerdeki aynilikler birer tesadüf eseri olamazlar. Kısaca sanatçı ile sanat eseri arasında nasıl bir ilişki varsa, sanat eseri ile sosyo-kültürel yapı arasında da o kadar bir ilişki vardır. Fakat bu ilişki genellikle sanat tarihçilerimiz tarafından ihmal edildiği için, Anadolu’da bulunan eski ve yeni bir takım sanat eserleri ile üzerlerindeki damgalar maalesef, genelde çok yakın ilgisi olmayan sosyal gruplara mal edilerek anlatılmaktadır.
Mesela özel bir televizyon kanalında tarihi turistik yerlerimiz hakkında yapılan bir programda konunun uzmanı olarak sunulan bir tarihçi şunları söylüyordu: “Selçuklular Anadolu’ya geldiklerinde mimarları ve ustaları olmadığı için Ermeni asıllı mimar ve ustaları kullandılar. Onlar da kendi üsluplarıyla kümbetler ve camiler yaptılar. Bu ilişkiyi Akdamar kilisesi ile Ahlat’taki kümbet mezarlarda açıkça görürüz”. İlk bakışta bu ifadeler doğrudur. Çünkü Akdamar kilisesi, Ahlat’taki Selçuklu kümbet mezarlarına nazaran tarihi önceliğe sahiptir. Ancak o tarihçi Issık Köl'den Aral’a oradan da Mangışlak’a (Hazar Denizi’nin ortasına düşen doğu kıyısınkaki İskit ve Teke Türkmenlerinin mezarları da olan tarihi bir yerleşim yeri) kadar olan bir alanı görseydi bu coğrafyadaki hakim mezar üslubunun kümbet tarzı, yani Ahlat kümbetleri gibi olduğunu görürdü. Bu bakımdan konu hakkında sağlıklı bilgilere ulaşabilmek için, karşılaştırmalı tekniğine baş vurarak, Anadolu’ya olan göçlerin tarihi seyrini ve yönlerini iyi bilmek gerekir. Mesela Anadolu’dan Altaylar’a göç olmuş mu dur? Olmamışsa iki bölge arasındaki fiziki mesafeye rağmen nasıl oluyor da bu insanlar aynı damgaları halılarına, kilimlerine, mezarlarına vb. etnografik eserlerine nakşedilebiliyorlar? Veya Anadolu’dan Altaylar’a göçler olmuşsa bunlar ne zaman ve hangi yoğunlukta olmuştur sorularının cevaplandırılması gerekmez mi?
Sponsorlu Bağlantılar
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
15 Mart 2013       Mesaj #2
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
Sosyoloji bakımından sanat nedir?

Sponsorlu Bağlantılar
Sanatın her toplumda varlığı,onu sosyolojik bir gerçek olarak görme zorunluluğu ortaya çıkarmıştır. Ve sanat sosyolojisi,sanatı,’bireysel duygululuk içinde tarihsel ve toplumsal gerçeğin anlatıldığı bir yol’ olarak ele almaktadır. Yani sanat,toplumsal bir olgudur,fakat bireysel bir duygululuk içinde,sanatçının duygululuğu içinde gerçekleşir. Bu bakımdan, gerçeği kavramanın bilimsel koşullarının başka,sanatsal koşulların başka olduğu hemen anlaşılmaktadır. Örneğin,bilimdeki nesnelliğin ilk kurallarından biri,bilim adamının tüm duygulardan mümkün olduğu kadar kurtulması,başka bir deyişle,konusuyla eklemlenmeme -siyken,sanatçının duygusu,sanatın ilk koşullarından biri olmaktadır.
Resim,heykel,mimarlık olarak sayabileceğimiz plastik sanatlar,sonuç olarak maddede fikirlerin-duyguların cisimleşmesidir.
Sanat sosyolojisi,sanatla sanatı yaratan toplumlar arasındaki ilişkileri incelemektedir;yani toplumsal yapıların değişmesinin,gelişmesinin,sanatta da –biçim ve cins olarak –nasıl benzer değişme ve gelişmeler yarattığını incelemektedir. Sanat sosyolojisi,aynı zamanda,hem grup olarak toplumda sanatçıların rolünü,hem de toplumdaki başka grupların sanat anlayışının emrindeki hizmetliler olarak sanatçıların rolünü açıklamaya çalışır. Sanatçılar,toplumdaki toplumsal dengelerin kimi zaman düzenleyicisi,kimi zaman değiştiricisi olarak görünmek -tedirler.
Çok genel bir tanım olarak sanatla sanatı yaratan toplumlar arasındaki ilişkileri incelediğini söylediğimiz sanat sosyolojisinde şu gözlem,çoğu sosyologun kanısı olmuştur:
“Toplumsal yaşantıyla sanatsal yaratma arasında ilişki olduğu bir gerçektir;fakat bu ilişki,toplumsal yaşantıyla dinsel yaşantı arasındaki ya da toplumsal yaşantıyla ahlak arasındaki ilişkiden daha azdır,daha az güçlüdür.”
Son zamanlarda,daha çok sanat sosyolojisindeki çalışmalarıyla dikkati çekmeye ve tanınmaya başlayan sosyolog Jean Duvignaud,gerek tarihsel evrim içinde,gerekse şimdi sanat üzerine yapılacak araştırmalarda sanatın,aşağıda sayılan biçimleriyle ele alınmasını önermektedir:
“-Kapalı bir grubun psikolojik ve sosyolojik yaşantısına katılım olarak sanat.
-Ayrıcalıklı kimselerin ya da din adamlarının hoşnutluğu ve eğlencesi olarak sanat.
-Bir din olarak sanat.
-Yaşantının süslenmesi ve güzelleşmesi olarak sanat.
-Grubun ya da toplumun geleneksel yaşantısına bir törel karşıtlık girişimi olarak sanat.
-Yitirilmiş bir duygu birliğinin özlemi olarak sanat.
-Bir törel,siyasal ve toplumsal isyan olarak sanat.
-Sanat sanat içindir tutumu.
-Yığın kültürünü amaçlayan sanat.
-Sanat anlatım uğruna yığın kültürünün belirleyiciliklerini belirleyicilikleri’ ni egemenliği altına almak ve onlardan yararlanmak isteyen sanattır.”
Kimi sosyologlar,müziğin,sanat sosyolojisi içine girmesini kabul etmemekte ve onun bir müzik sosyolojisi konusu olarak ayrıca incelenmesini önermektedirler.

kaynak: 100 soruda sosyoloji

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

10 Aralık 2007 / HayLaZ61 Turizm
19 Ağustos 2015 / Mystic@L Sosyoloji
20 Aralık 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
22 Mayıs 2008 / Bia Taslak Konular