Arama

Arjantin ve Arjantin Tarihi

Güncelleme: 8 Temmuz 2016 Gösterim: 26.782 Cevap: 7
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
3 Ekim 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı

Arjantin

Ad:  arjantin1.JPG
Gösterim: 3654
Boyut:  30.9 KB

İspanyolca resmî adı REPÜBLİCA ARGENTİNA
Sponsorlu Bağlantılar
Güney Amerika’da ülke.

Yüzölçümü 2.780.092 km2, nüfusu (1991) 32.470.000’dir. Başkenti Buenos Aires’tir. Arjantin Güney Amerika Kıtası’nın güney kesiminde. Oğlak Dönencesi’nden Antarktika’ya doğru uzanmış bir kamayı andıran Arjantin topraklan, 22°-52° güney enlemleri ile 54° - 74° batı boylamları arasında yer alır. Kuzeyden güneye uzunluğu 3.800 km, doğudan batıya en geniş yeri 1.423 km’dir. Güneyinde ve batısında Şili, kuzeyinde Bolivya ve Paraguay, kuzeydoğusunda Brezilya ve Uruguay yer alır. Güneydoğuda, Atlas Okyanusuna kıyısı 4.725 km’yi aşar. Batı ve güneybatısı And Dağları ile çevrilidir. 1820’den beri üzerinde Arjantin’in hak iddia etmesine ve 1982’de Arjantin ordusunun kısa süreli işgaline uğramasına karşın İngiltere’nin denetiminde bulunan Falkland Adaları (Malvinas Adaları), ülkenin en güney ucunun 515 km kuzeydoğusunda yer alır.

DOĞAL YAPI


YÜZEY ŞEKİLLERİ.


Değişken bir yüzey yapısı olan Arjantin, her biri kendi içinde farklılaşan dört ana bölgeye ayrılabilir: Kuzeydoğudaki astropik düzlükler, Pampa, Patagonya ve Andlar bölgesi.

Parana Irmağının ikiye ayırdığı astropik düzlüklerin, ırmağın doğusunda kalan kesimi Mesopotamia olarak bilinir. Bölgenin, Parana Irmağının kuzey ve batısında kalan kesimi ise, Gran Chaco’nun (avlanma bölgesi) Arjantin sınırları içindeki bölümünü oluşturur. Pilcomayo, Bermejo ve Dulce ırmaklarının suladığı bu bölge orman ve savanlarla kaplıdır. Buenos Aires’in kuzeyinde Uruguay ve Brezilya ile sınırlanan Mesopotamia bölgesi, küçük tepeler ile bataklık ve yağmur ormanlarından oluşur. Brezilya ile Paraguay arasına bir dil gibi sokulan Misiones eyaleti, astropik ormanlarla kaplı, kumtaşı ve bazalttan oluşan bir platodur. Yörenin en yüksek tepesi 1.029 m ile Victoria’dır.

Parana Irmağının batısı ile güneyinde kalan Pampa bölgesinin doğu sınırını, kuzeyde Rio de la Plata ile güneyde Colorado Irmağı arasında uzanan Atlas Okyanusu kıyıları çizer. Pampa, dünyanın en verimli tarım alanlarından biridir. Kumlu tepeler, verimli çayır alanları ve bataklıklı düzlüklerden oluşan Pampa bölgesi Salado, Carcaranâ ve Quinto ırmakları menderesler oluşturarak akar.

Rio de la Plata’nm, Arjantin’in dünya ticareti açısından en önemli giriş noktasını oluşturan geniş ağzı, yüksek otlarla örtülü bataklıklarla kaplıdır. Atlas Okyanusunun Buenos Aires’e yakın kıyılarında ise, üzerinde kum tepecikleri bulunan geniş kumsallar yer alır. Güneye, Colorado Irmağına doğru birkaç liman, sayfiye yeri ve köy bulunmasına karşın bu bölgede kıyıya ulaşım zordur.
Ad:  Arjantin_Fiziki_Haritas.jpg
Gösterim: 1539
Boyut:  195.4 KB
Colorado Irmağının güneyindeki toprakların büyük bölümünü içine alan Patagonya bölgesinin çorak bozkırları büyük koyun sürüleri için geniş otlaklar sağlar. Macellan Boğazına kadar uzanan, ırmak ve buzullarla aşınmış bu bölgede yükselti en çok 1.000 m’ye ulaşır. Colorado Irmağından Tierra del Fuego’ya (Ateş Toprakları) kadar inen Patagonya kıyıları, genellikle yarlar biçiminde denize uzanır.

Dünyanın en sarp yükseltilerinden bazıları, Arjantin’in tüm batı sınırını kaplayan Andlar bölgesinde yer alır. And Dağlarının ortalama yüksekliği 5.000-7.000 m arasında değişir. Ülkenin en yüksek noktası, 6.959 m ile Aconcagua Dağıdır. Zengin maden yataklarının bulunduğu bu bölgede, Punalar olarak bilinen, soğuk ve kurak bir çöl bölgesi yer alır. 39. paralelin güneyinde Tierra del Fuego’ya kadar uzanan görece alçak Patagonya Andları’nın yamaçları ise ormanlarla kaplıdır. Patagonya Andları çaprazlamasına vadiler, göller ve çayır alanları ile parçalanmıştır. Buzulların ve volkanik hareketlerin biçimlendirdiği oluşumlar yöreye egemendir. Andlar bölgesinde yer alan, jeolojik bakımdan hareketli San Juan eyaletinde 1944 ve 1977’de iki büyük deprem olmuştur.

Arjantin’in en büyük ırmak havzasını, üçte ikisi Uruguay, Brezilya, Paraguay ve Bolivya topraklarında kalan ve yaklaşık 5.000.000 km2’lik bir alanı akaçlayan Rio de la Plata oluşturur. Irmağın en önemli kolları, Parana, Uruguay, Iguazü (Iguaçu), Pilcomayo, Paraguay, Carcaranâ, Bermejo ve Salado’dur. Güney’deki Patagonya ırmakları, And Dağlarından çıkarak Atlas Okyanusuna ulaşır. Colorado (960 km), Negro (636 km) ve Chubut (810 km) ırmakları üzerinde sulama amaçlı barajlar bulunur. Pampa bölgesindeki Chiquita Gölü havzasını Dulce, Primero ve Segundo ırmakları sular. And Dağlarından doğan Desaguadero Irmağı ile kollarından, hem sulamada, hem hidroelektrik enerji üretiminde yararlanılır. And Dağlarından doğan bazı küçük akarsular ise, batıya yönelerek Şili topraklarından Büyük Okyanusa dökülür.

İKLİM


Arjantin, hemen bütünüyle güney yarıkürenin ılıman iklim kuşağında yer alır. Ülkenin kuzeydoğusunda nemli ve astropik iklim egemendir. Pampa bölgesinde iklim, enlem derecesine ve dağlarla okyanusa olan yakınlığa göre değişiklik gösterir. Güney bölgeleri genel olarak daha soğuktur. En güneydeki Tierra del Fuego’da mayıs- ağustos ayları sıcaklık ortalaması 2°C iken, ocak-şubat ayları ortalaması 9°C’dir. Kuzeydeki Chaco yöresinde ise aynı aylarda sıcaklık ortalaması sırasıyla 18° C ile 28DC’dir. En çok yağış alan yöre, Uruguay ve Parana ırmakları arasındaki Mesopota- mia’dır. Tierra del Fuego’nun güney ucunda ve Patagonya Andları’nın büyük bölümünde de bol yağış görülür. Buenos Aires eyaletinin yer aldığı nemli Pampa bölgesinde yıllık yağış, doğuda 990 mm’den Andlar’a yakın yörelerde 510 mm’ye kadar değişir. Gene de Arjantin topraklarının büyük bölümü kıraç ya da yarı-kıraçtır.

BİTKİ ÖRTÜSÜ VE HA YVAN VARLIĞI.


Ülkenin kuzeydoğu ucundaki astropik ormanlar, bambu ve palmiye gibi büyük ağaçlar bakımından zengindir. Chaco yöresinde de palmiye ve kaktüs türlerinin yanı sıra que- bracho denen ağaçlar bulunur. Kuzeyde tapir, jaguar, domuz, maymun, yılan türleri, timsah ve geyik yaşar. Ilıman Pampa yöresinde yerli türlerin yanında Avrupa’dan getirilen bitki ve hayvan türlerine de rastlanır. Pampa’da monte adıyla bilinen bodur ve odunsu bitkiler yetişir. Buralarda vaşak, puma, sansar, sürüngen türleri, geyik, kartal, yabandomuzu ve devekuşu yaşar. Güneydeki fundalık ve çayırlık Patagonya düzlüklerinde ise guanako (lamaların atası sayılan deve benzeri bir hayvan) ve değişik kuş türleri görülür. Güney Andlar’ m yaprakdöken ağaçlardan oluşan ormanlarında, hem dışarıdan getirilen, hem de yerli geyik türleri, yaban domuzu, puma ve vaşak bulunur. Andlar’ın dikenli fundalıklarla kaplı soğuk ve kurak yörelerinde ise guanako, vikunya, lama ve alpakanın yanı sıra puma, tilki, kartal, akbaba ve çinçilla türlerine rastlanır.

YERLEŞME DOKUSU.


19. yüzyıl ortalarına değin yoksul bir bölge olan Pampa, demiryolu yapımı, okyanus taşımacılığının artması ve Ingiliz sığırlarının yöreye getirilmesi ile gelişmeye başladı. Hayvancılık ve et ihracı, yabancı sermayeyi de bölgeye çekerek ülkenin başlıca zenginlik kaynağı oldu. Buenos Aires, Rosario, Cördoba, Mar del Plata ve Bahıa Blanca gibi önemli kentlerin yer aldığı bölgede, zengin çiftçilerin yanında refah düzeyi yüksek bir orta sınıf oluştu.

Parana ve Uruguay ırmakları arasında kalan kuzey düzlükleri, ülkenin koyun yetiştirilen başlıca yöresidir. Kuzeye doğru uzanan Misiones eyaleti Paraguay çayı (nıate), astropik meyveleri ve yağmur ormanları ile ünlüdür. Kuzeyde, Brezilya sınırında, bir dizi adanın üzerine 90 m yükseklikten dökülen ünlü Iguazü Çavlanı bulunur. 20. yüzyıla değin Yerlilerden ve Mestizolardan oluşan seyrek bir nüfus barındıran yöreye, II. Dünya Savaşı ertesinde Doğu Avrupa ve Almanya’dan yoğun göçler oldu. Almanlar, İsviçreliler, İtalyanlar, Fransızlar, Japonlar, Brezilyalılar, ParaguaylIlar ve Siyahlar yöreye yerleşti. Bu etnik gruplar bugün de kendi geleneklerini sürdürmektedir.

Bolivya, Brezilya ve Paraguay içlerine kadar yayılan Gran Chaco Ovasının nüfusu, geleneksel tarım yöntemlerini sürdüren Yerli kabileleri ile AvrupalIlardan oluşur. Baltakıran ağacından elde edilen tanen ekonomik bakımdan AvrupalIlara çekici gelmiştir. Doğu kesimindeki göçmenler, pamuk ve buğday ekiminin yanı sıra hayvancılık ve ormancılıkla da uğraşır. Kentler, ırmak boylarında ya da karayolları ile demiryolları üzerinde gelişme göstermiştir.

Andlar’ı aşarak Şili’den gelen İspanyolların yerleştiği ilk bölge Arjantin’in kuzeybatısı olmuştur. İnka kültürünün Yerliler arasında günümüzde de yaşadığı bu yörede, hayvancılığın yanında şekerkamışı, turunçgil ve tütün tarımı yapılır. Batıdaki dağların kurak kesimlerinde İspanyolların ve öteki AvrupalIların Yerlilerin elinden aldığı küçük vahalarda tarım ve sürü hayvancılığı gelişirken, dağ iklimi de önemli bir turizm etkinliğine yol açmıştır. Sömürge döneminde ekonomik ve siyasal açıdan Şili’ye daha yakın olan Cuyo bölgesi, 1884’te tamamlanan demiryolu ile gelişmeye başlamıştır. Sulama olanakları da bağcılık ve meyve üretiminin gelişmesine yol açmıştır. Yörenin petrol, bakır ve uranyum yatakları önemlidir. 1861’de bir depremle yıkılan en büyük kenti Mendoza sonradan yeniden kurulmuştur.

Eskiden yalnızca savaşçı Yerlilerin yaşadığı Patagonya’ya, 1879-83’te Yerlileri yok ederek yerleşen AvrupalIlar, yaylalarda koyun yetiştirmeye başladılar, ilk gelenler Galliler, İskoçlar, İngilizler ve Şilililerdi. Kuzey Patagonya vadilerinde bugün yaşayan küçük çiftçiler, sulama altındaki topraklarda sebze ve meyve üretimini sürdürmektedir. Atlas Okyanusu kıyısındaki Comodoro Rivadavia limanı, San Jorge Körfezi bitişiğindeki doğal gaz ve petrol çıkarımının merkezi durumundadır. Batıdaki dağlar ve göller, Güney Amerika’nın en gözde turistik bölgeleri arasındadır. 1980 nüfus verileri ile başlıca kentler, Buenos Aires (2.922.829), Cördoba (968.829), San Justo (946.715), Rosario (875.664), Moron (596.769), General Samaiento (499.648) ve La Plata’dır (454.884).

NÜFUS

Ad:  Arjantinde_nfus_younluu.jpg
Gösterim: 1386
Boyut:  82.9 KB

Dört yüzyılı aşkın süredir Avrupa’dan gelen göçler, Arjantin nüfusunun çoğunluğunu Avrupa kökenlilerin oluşturmasına yol açmıştır. Öteki Latin Amerika ülkelerinin tersine, Yerliler ile Mestizoların Arjantin nüfusundaki oranı günümüzde yüzde 2 dolayındadır. Sığır çobanlığı ile geçinen Mestizolarm 19. yüzyıl ortalarında yarı insan yarı at biçimindeki goşolarda (gaucho) efsaneleşen yaşantısı, Pampa’mn sömürgeleştirilmesi ile birlikte, günümüze ancak bir cesaret, özveri ve erdem simgesi olarak ulaşabilmiştir. 1870’ten sonra yoğunlaşan göçler kentleri tümüyle AvrupalIların yerleşme alanı haline getirmiş, 1857-1939 arasında Arjantin’e 3,5 milyon Avrupalı yerleşmiştir. Ülke dışında doğanların toplam nüfus içinde oram 1914’te yüzde 30’a ulaşmıştır. Öte yandan, 20. yüzyıl ortalarından başlayarak, kırsal alanlardan kentlere yönelen yeni bir göç dalgası ile Arjantin'e Şili, Bolivya, Paraguay, Brezilya ve Uruguay’dan da çok sayıda göçmen gelmiştir.

Bugün, Arjantin nüfusunun yüzde 86,2’si kentlerde yaşar. Yıllık nüfus artışı (1986-91) yüzde 1,4’tür. Nüfus yoğunluğu knr’de 11,7 kişidir. Doğum oranı (1990) binde 20, ölüm oranı binde 9’dur. Ortalama ömür erkeklerde 67 yıl, kadınlarda ise 74 yıldır. Buenos Aires kentinin nüfusu, büyük ölçüde İspanyol, Fransız, İngiliz, İtalyan ve Alman kökenlilerden oluşur. Arjantin’de yaşayan yaklaşık 500 bin Yahudinin dörtte üçü Buenos Aires’tedir. Alman kökenli nüfus ise 250 bin dolayındadır.

Ulusal dil, birçok değişik aksanla konuşulan İspanyolcadır. Ayrıca Bask dilinden Ukrayna diline kadar başka birçok dil ve lehçeye de rastlanır. Çeşitli Avrupa ve Afrika dillerinden alınmış sözcüklerden oluşan ve Lunfardo adı verilen bir dil, Buenos Aires’te düşük toplum kesimlerinde kullanılmaktadır. Bu dil, şarkılara ve tiyatro oyunlarına da girmiştir. Belli yörelerde bazı Yerli dilleri de varlığını sürdürmektedir.

Arjantin halkının büyük çoğunluğu, ülkenin resmî dini olan Katolikliğe bağlıdır. Protestanlar ve Rum Ortodoks Kilisesi’ne bağlı olanlar da vardır. Her mezhep, kendi kiliselerini, mezarlıklarını, hastanelerini ve sosyal merkezlerini kurmuştur. Bazı cemaat okulları varsa da eğitim büyük ölçüde devlet denetimindedir.

kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 8 Temmuz 2016 01:47
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ekim 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

EKONOMİ


Serbest pazar ekonomisinin yürürlükte olduğu Arjantin, Latin Amerika’nın en gelişmiş ve varlıklı ülkelerinden biridir. İmalat sanayisi ve tarım ekonominin başlıca sektörleridir. Ama, büyük ölçüde siyasal istikrarsızlık ve hızlı enflasyon nedeniyle 1970’lerin başından bu yana kişi başına ulusal gelir reel olarak gerilemiştir. 1989’da GSMH 68.780.000.000 dolar, kişi başına ulusal gelir ise 2.160 dolardı.
Sponsorlu Bağlantılar
  • GSYİH’de imalat sanayisinin payı (1989) yüzde 22;
  • tarımın payı yüzde 15;
  • ticaretin payı yüzde 13;
  • ulaştırma ve haberleşmenin payı yüzde 12;
  • kamu yönetimi, savunma ve hizmetlerin payı yüzde 19;
  • mali sektörün payı yüzde 8; madenciliğin payı yüzde 3’tür.
  • Toplam istihdamda (1980) kamu yönetimi ile savunma ve hizmetlerin payı yüzde 24;
  • imalat sanayisinin payı yüzde 20;
  • ticaretin payı yüzde 17;
  • tarımın payı yüzde 12;
  • inşaatın payı yüzde 10'dur.
Ad:  arjantin2.JPG
Gösterim: 1225
Boyut:  51.6 KB
Arjantin’in bir gelişmiş ülke mi, yoksa bir gelişmekte olan ülke mi olduğu tartışmalıdır. Örneğin, gelişmekte olan ülkeler gibi Arjantin’de de tarım ürünlerinin ihracat içinde önemli ağırlığı vardır; ama Arjantin’ in ihraç ürünleri, yün dışında, gelişmiş ülkelerin sanayilerine hammadde sağlamaya dönük değildir. Ilımlı kuşak ekonomilerine özgü ürünleri uluslararası pazarlara sunan Arjantin, dünyanın en büyük et, yün, şarap ve buğday üreticilerinden biridir. Ayrıca GSMH içinde dış ticaretin payı düşüktür. I. Dünya Savaşı’ndan başlayarak, 1929 Büyük Bunalımı ile II. Dünya Savaşı’ nın da etkisiyle dünya ticaretinde görülen daralmalar, Arjantin’de de iç pazar için üretim yapan bir tüketim malları sanayisinin gelişmesini sağlamıştır.

II. Dünya Savaşı sonundan 1980’lere değin Arjantin ekonomisinin belirgin özelliği, büyüme ve durgunluk dönemlerinin kısa aralıklarla birbirini izlemesidir. Hızlı bir ekonomik gelişme için gerekli temel öğelerin varlığına karşın ortaya çıkan bu durum, Arjantin ekonomisinin büyüme hızının genel olarak düşük kalmasına ve dünyadaki konumunun da görece bozulmasına yol açmıştır. Peron döneminden bu yana zaman zaman karşı yönde girişimlerde bulunulmakla birlikte, doğal kaynakların değerlendirilmesinde, ulaştırma hizmetlerinde ve ağır sanayinin geliştirilmesinde kamu kesimi önemli işlev görür. Bazı gözlemcilere göre, Arjantin ekonomisindeki sürekli ve yüksek enflasyonda, kamu harcamalarının yüksekliği başlıca etken olmuştur.

Yüksek enflasyon, Arjantin para biriminin 1970, 1983 ve 1985’te üç kez değiştirilmesine yol açmıştır. 1970’te yapılan ilk değişiklikle 1 yeni pesonun değeri 10 bin eski peso olarak belirlenmiştir. 1983’te peso argentino adıyla yeni bir para çıkarılmıştır. 14 Haziran 1985’te kabul edilen yeni para birimi ise, 1.000 yeni peso eşdeğeri olarak dolaşıma giren australdir. Yüksek enflasyonun bir sonucu da dış borç yükünün hızla artarak 50 milyar doların üstüne çıkması olmuştur.

DOĞAL KAYNAKLAR.


Arjantin, Meksika ve Venezuela ile birlikte Latin Amerika’nın en büyük petrol üreticilerinden biridir. Petrol ve doğal gaz gereksinmesini hemen tümüyle kendi kaynaklarından karşılar. Buna karşılık, varlığı belirlenmiş zengin kurşun, çinko, gümüş, altın, bakır, kalay, kobalt, bizmut, vanadyum, berilyum, tantal, manganez, tungsten ve uranyum yataklarından çok sınırlı yararlanılmaktadır. Sanayinin gereksinmelerini karşılamak için büyük miktarlarda demir ve kömür ithal edilir.

Petrol ve doğal gaz kaynakları kamu kuruluşlarının denetimindedir. Ama son yıllarda yabancı şirketlerin de petrol aramasına izin verilmektedir. Ülkenin kuzey, güney ve batı eyaletlerindeki doğal gaz yatakları yaygın bir boru hattı ağı ile sanayi merkezlerine bağlanmıştır.

Enerji üretimi, sanayinin gereksinmelerini karşılamaktan uzaktır. Irmakların geniş hidroelektrik potansiyeli yeterince değerlendirilemediği için oluşan darboğazlar, petrol ve doğal gaz üretimine ağırlık vererek aşılmaya çalışılmaktadır. Ama, İ970’lerde, su kaynaklarından sağlanan enerji de altı kat artırılmıştır. 1989’da 50,9 milyar kW/saat olan elektrik üretiminin yüzde 45’i termik, yüzde 44’ü hidroelektrik, yüzde 10’u ise nükleer kaynaklıydı. Latin Amerika’da nükleer enerji üretiminin en gelişmiş olduğu ülke Arjantin’dir. Enerji üretiminin gereksinmeleri karşılayabilecek düzeye getirilmesi için 1980’lerde yeni yatırımlara girişilmiştir.

TARIM.


Arjantin topraklarının ancak yüzde 13’ü tarıma elverişlidir; bunların da üçte biri işlenmektedir. Pampa’da daha çok dış pazar için ekilen buğday, mısır gibi tahıl ürünlerinin yanı sıra, kuzey bölgelerinde genellikle iç tüketime yönelik olarak soyafa- sulyesi, pamuk, ayçiçeği, keten tohumu, şekerkamışı, sebze ve meyve üretilir.

Hayvancılığın ihracattaki ağırlığı, Arjantin topraklarının yarıdan çoğunun otlaklara ayrılmasına yol açmıştır. Pampa’da, İngiliz tipi damızlıklara dayalı sığır yetiştiriciliği, Patagonya’da ise koyunculuk ağırlıktadır. Sığır eti üretiminde dünyada üçüncü
sırada yer alan Arjantin, ayrıca dünyanın önemli yün üreticileri arasındadır.
Ülkenin toplam yüzölçümünün yüzde 21,7’sini (1988) oluşturan ormanların üçte ikisi genişyapraklı, geri kalanı ise iğneyap- raklı ağaçlardan oluşur. Ağaç ürünlerine dayalı sanayi önemsizdir. En önemli orman ürünü, quebracho ağaçlarından çıkarılan tanen maddesidir.

Tarım ve balıkçılık, son dönemlerde ülkenin toplam üretimine oranla daha yavaş gelişme göstermiştir.Arjantin tarımının en belirgin özelliği, büyük çiftliklerin ağırlığıdır. Ekilen toprakların yüzde 75’i büyük çiftliklerce işlenir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra, özellikle Peron döneminde, hükümetlerin sanayiye ağırlık vermesine büyük çiftçilerin gösterdiği tepki yüzünden, tarımda üretkenlik düzeyi düşük kalmıştır. Gene de Arjantin, tarım makinesi ve gübre kullanımında komşularından daha ileridir.
Balıkçılık, günümüzde yeni yatırımlarla özendirilmektedir. Ama bu alanda ülke, Şili, Peru, Brezilya ve Ekvador’un gerisindedir.

SANAYİ.


Arjantin’de sanayinin gelişmesinde ilk atılanlar, birçok ürünün ithalinin daraldığı I. ve II. Dünya savaşları sırasında gerçekleşti. II. Dünya Savaşı ertesindeki sanayileşme politikaları sonucunda, dayanıklı tüketim mallarında olduğu kadar ara ve yatırım malları üretiminde de önemli gelişmeler sağlandı. İşlenmiş petrol ürünleri, demir, çelik, çimento, sanayi makineleri ve donanımı, otomotiv, elektrikli ev aletleri, vagon, gemi, ayrıca şarap, bira, sigara, şeker, işlenmiş deri, selüloz ve işlenmiş et ürünleri, bugün başlıca sanayi ürünleridir. 1960’lardan sonra Arjantin’in sanayi ürünleri ihracatı Latin Amerika çerçevesinde giderek önem kazanmıştır. Ama geri teknoloji ile çalışan ve ancak yüksek gümrük duvarları arkasında yaşayabilen küçük ölçekli kuruluşların yaygınlığı, sanayinin uluslararası rekabet gücünü düşürmektedir. Latin Amerika Entegrasyon Birliği’nin (LAIA) üyesi olan Arjantin, sanayileşmeyi yeni teknolojilere dayalı biçimde sürdürebilmek amacıyla, Brezilya ile işbirliğini geliştirmeye yönelik bir dizi anlaşmayı 1986’da imzalamıştır.

Sendikal mücadele geleneği güçlüdür. Çalışanların çok büyük bölümü sendika üyesidir. Peron döneminde güçlenen sendikalar, ekonomik politikaların oluşturulmasında da söz sahibi olmuş, askeri yönetim dönemlerinde ise sendikaların gücünün azaltılmasına çalışılmıştır. Sendikaların büyük çoğunluğu, işçi hakları konusunda hükümetle doğrudan pazarlık yapabilen tek bir konfederasyona (Genel İş Konfederasyonu-CGT) bağlıdır. Sendikalarla işverenler arasındaki toplu sözleşme görüşmeleri, genel olarak, işkolu düzeyinde temsil yetkisi olan sendikalar ve işveren örgütleri arasında yürütülür.

BANKACILIK VE TİCARET.


Gelişmiş bir sermaye piyasası ve bankacılık sistemi olan Arjantin’de, devlet bankalarının yanı sıra eyalet yönetimleri ve belediyelere ait bankalar ile yerli ve yabancı özel bankalar da etkinlik gösterir. 1935’te kurulmuş olan Merkez Bankası, para basma yetkisine sahip tek kuruluştur. Bankaların dışında, kısa vadeli kredi olanakları sağlayan özel finans kuruluşları (financieras) özellikle 1977-80 döneminde önem kazanmıştır. Ama çok yüksek faiz oranları, bu kuruluşların kısa sürede büyümesine, ardından da iflas etmesine yol açmıştır.

Dış borç ödemelerini gerçekleştirebilmek için ithalatın kısüması ve ihracatın özendirilmesi sonucunda, Arjantin’in dış ticareti 1980’lerde fazla vermektedir. 1980’lerin sonlarında tahıllar, sebze ve meyveler, petrol ve petrol ürünleri, hayvan yemleri, canlı hayvan, et ve et ürünleri, demir ve çelik, deri ve postlar ile deri ürünleri başlıca ihraç mallarıydı. Başlıca ihraç pazarları ise ABD, eski SSCB, Hollanda, Brezilya ve Japonya’ydı. Arjantin’in ithal ettiği başlıca mallar makineler ve ulaşım donanımı, kimyasal sanayi girdileri, petrol ve petrol ürünleri, demir döküm ve çelik ürünleri ile plastiklerdir. İthalatın çoğu ABD, Brezilya, Almanya ve Japonya’dan yapılır.

ULAŞTIRMA.


Arjantin’de ulaştırma sistemi, Buenos Aires’ten Pampa bölgesine uzanan denizyolu ağının kurulduğu 19. yüzyıl sonlarında gelişmeye başladı. Bu ağ, iç bölgelerde elde edilen ürünlerin Atlas Okyanusuna açılan liman kentlerine taşınması için kuruldu. 1988 verilerine göre Arjantin’de 35.000 km’ye ulaşan bir demiryolu ağı ile ancak dörtte biri asfaltlanmış, 210.000 km’yi aşkın bir karayolu ağı vardır. Ulaşımda büyük ırmaklardan da yararlanılır. Yedi büyük limanı bulunan ülkenin ticaret filosu, her biri 100 gros tonun üzerinde 479 (1990) gemiden oluşur. Petrol boru hatlarının uzunluğu 6.500 km, doğal gaz boru hatlarının uzunluğu 8.000 km’dir. 10 uluslararası havaalanı ile birlikte toplam 100 kadar havaalanı vardır. Bunların en önemlisi, Buenos Aires yakınlarındaki Ezeiza’dadır. Ayrıca, toplam 11.000 km uzunluğunda iç suyolu vardır.

YÖNETSEL VE TOPLUMSAL KOŞULLAR


Arjantin 22 eyalet, Tierra del Fuego ve federal başkentten oluşan bir cumhuriyettir. Uzun mücadeleler sonucunda ulaşılan federal yönetim biçiminin temelindeki 1853 Anayasası, ABD Anayasası örnek alınarak hazırlanmıştır. 1853 Anayasası’nda yapılan birçok değişikliğe karşın yönetim biçimi, en azından kâğıt üzerinde, cumhuriyetçi, temsili ve federal özelliklerini korumuştur. Yürütme erkini, 6 yıl için seçilen başkan ve yardımcısı kullanır. Silahlı kuvvetlerin de komutanı olan başkan, tüm mülki, askeri ve adli görevlileri atama yetkisini elinde tutar. Başkan yardımcısı aynı zamanda Senato başkamdir. Dönemini tamamlayan başkan yeniden aday olamaz.

Ulusal Kongre, her eyaletten ve başkentten gelen ve 9 yıl için seçilen ikişer temsilcinin oluşturduğu Senato ile, eyaletlerin nüfuslarına oranla temsil edildiği Millet Mecli- si’nden oluşur. Millet Meclisi üyeleri 4 yıl için seçilir. Her eyaletin, federal hükümet yapısını örnek alan bir hükümeti vardır. Başkentin ve Tierra del Fuego’nun valileri başkan tarafından atanır. Yargı sisteminin en üstünde, üyelerini başkanın, yaşam boyu hizmet etmek üzere seçtiği Yüksek Mahkeme bulunur.

Ülkede çok sayıda siyasal parti etkinliktedir. Bunların başlıcalarından olan Radikal Yurttaşlık Birliği ılımlı sol eğilimleri de olan bir merkez partisidir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Peronist partinin (Ulusal Adaletçi Hareket-MNJ) daha çok sendikalı işçiler ile radikal milliyetçilerden oluşan heterojen bir tabanı vardır. Demokratik Merkez Birliği ise sağcı partilerin bir koalisyonudur. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Arjantin’de iktidar mücadelesi, seçimlere katılmalarına izin verildiği sürece Radikallerle Peronistler arasında olmuştur. Bu dönemin önemli bir özelliği, seçimle işbaşına gelen tüm sivil yönetimlerin, askeri müdahalelerle devrilmesidir.

Arjantin’in siyasal yaşamında hep önemli rol oynamış olan silahlı kuvvetler, 1976’daki son askeri müdahale ertesinde saygınlığını büyük ölçüde yitirmiştir. 1976-83 döneminde ülkeyi yöneten askeri rejimin sorumluları, 1983’te seçimleri kazanan Radikal Yurt taşlık Birliği iktidarı tarafından, cinayet ve insan haklarını ihlal suçlarından mahkeme önüne çıkarılmış ve çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Muvazzaf personel sayısı (1991) 83 bindir. GSMH içinde askeri harcamaların oranı (1988) yüzde 3,1’dir.

EĞİTİM VE SOSYAL GÜVENLİK.


Arjantin, okul sayısı ve sosyal hizmetler bakımından Latin Amerika ülkeleri arasında başta gelir. İlköğretim zorunlu ve parasızdır. Orta ve yükseköğretim, ücretsiz devlet okullarının yanı sıra devletin para yardımında bulunduğu özel okullarca da yürütülür. On beş yaşın üzerine okuma-yazma oranı (1990) yüzde 95,3’tür. Yirmi beş yaşın üzerinde örgün eğitim görmemiş nüfus oranı (1980) yalnızca yüzde 6’dır. En eski üniversite, 1613’te kurulan Cördoba Üniversitesi’dir. Öteki önemli üniversiteler, Buenos Aires, La Plata, Rosario ve Tucumân’dadır.

Juan Peron döneminde geliştirilen sosyal güvenlik sistemi, çalışanlara sağlık ve gebelik yardımı, iş kazası tazminatı, işlerini yitirenlere kıdem tazminatı, emekli işçilere emekli aylığı, işsizlere aile yardımı, yaşlı ve yoksullara para yardımı getirmiştir. Halk sağlığının korunması amacıyla ulusal düzeyde olduğu kadar, eyaletlerin ve özel kuruluşların da önayak olduğu geniş bir hastane ve klinik ağı kurulmuştur. Doktor sayısı ve koruyucu sağlık hizmetlerinin düzeyi, kentlerde ve gelişkin yörelerde oldukça yüksektir. 333 kişiye bir hekim (1988), 206 kişiye bir yatak (1985) düşer. Çocuk ölüm oranı (1985-90) binde 38’dir. 1986-88 verileriyle, kişi başına kalori tüketimi 3.168’dir. Yüz yıl önce sayısız can alan kolera, sarıhumma ve verem gibi hastalıklar denetim altına alınarak yok edilmiştir.

Kırsal yörelerden kentlere akın eden işçilerin karşılaştığı konut sorunu önemini korumaktadır. Villas de miserias (sefalet mahalleleri) olarak bilinen, oluklu demir levhalardan yapılmış yıkık dökük barakalar kentlerin çevresini sarmış ve tüm önlemlere karşın, durumun daha da kötüleşmesinin önüne geçilememiştir.
1976-83 arasında askeri rejimin izlediği ekonomik politika sonucunda sosyal harcamalarda önemli kısıtlamalara gidilmesi, çalışanların yaşam düzeylerinin gerilemesine ve işsizlik oranının hızla artmasına yol açmıştır.

KÜLTÜR YAŞAMI.


Arjantin’de kültür yaşamı her zaman Avrupa’nın etkisi altında olmuştur. Çeşitli uluslardan göçmenler, İspanyol kültür mirasını benimserken, öteki Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi Arjantin’de de sanat ve kültür alanında Fransız etkisi ağırlık kazanmıştır. Sayısız müze ve konser salonu ile 100’ü aşkın sanat galerisi olan Buenos Aires, ülkenin kültür yaşamının merkezidir. Ülkedeki birçok büyük kent de kütüphaneleri, müzeleri, tiyatroları ve konser salonları ile bu zenginliği paylaşır. Kültür kurumlan içinde en ünlüsü, büyük ve güzel bir opera sarayı olan Buenos Aires’teki Teatro Colön'dur. Ülkede yaşayan çeşitli halkların bugün de süregelen gelenekleri, çeşitli şenliklerde yaşar.

Latin Amerika ülkeleri arasında en gelişmiş ve en boyutlu basın yaşamı Arjantin’dedir. Ülkede, toplam satışı 3 milyon dolayında olan 218 gazete yayımlanır (1986). 1976 müdahalesinden sonra basın özgürlüğüne getirilen ciddi kısıtlamalar, 1983’te sivil yönetime geçildikten sonra kaldırılmıştır. Arjantin’de 1,5 kişiye 1 radyo alıcısı (1990), 4,6 kişiye 1 televizyon alıcısı (1990), 8,7 kişiye 1 telefon (1988) düşer. TV istasyonları özel kuruluşlarca işletilir.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 8 Temmuz 2016 01:28
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
1 Kasım 2006       Mesaj #3
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi

TARİH


Rio de la Plata’ya ilk kez 1501-02’de Amerigo Vespucci’nin ayak bastığını öne sürenler olduğu kadar, bu sava karşı çıkan tarihçiler de vardır. Ama Vespucci’nin bölgeye düzenlediği yolculukların, İspanyolların güneyde bir boğaz aramasına önayak olduğu kesindir. Bu araştırmalar sonucunda 1516’da Juan Diaz de Solis, Rio de la Plata’ya, 1520’de ise Fernâo de Magalhâes (Macellan) kendi adını taşıyacak olan boğaza ulaştı. Ardından dikkatler bölgenin iç kesimlerine yöneldi. Portekiz’in Brezilya’da giderek artan bir varlık kazanmasından ürken İspanya, Peru’nun ele geçirilmesinden aldığı güçle 1535’te Pedro de Mendoza’yı Arjantin’e gönderdi. 1536’da Mendoza, bugün Buenos Aires olarak bilinen yerde ilk İspanyol kolonisini kurdu. Ama kentin önemli bir yerleşme durumuna gelmesi ancak 18. yüzyılda oldu. O tarihe değin, bugün Kuzey Arjantin olarak bilinen bölge ve Buenos Aires, daha çok Şili, Peru ve Paraguay gibi öteki İspanyol sömürgelerinden gelenlerin yerleştiği yerlerdi. İspanya’dan doğrudan göçün az olduğu bu dönem boyunca Arjantin topraklarında kurulan ilk yerleşmelerde, İspanyolların bölgeye getirdiği ırklara dayalı koyun, sığır ve at yetiştiriciliği, serf konumundaki Yerlilerin iş gücüne dayalı olarak patates ve mısır gibi kıtaya özgü ürünlerin tarımı yapılıyordu.
Ad:  arjantin3.JPG
Gösterim: 1102
Boyut:  58.1 KB

1776’ya değin Arjantin, Ispanya’ya bağlı Peru Genel Valiliğinin parçasıydı. Üç bü-yük kent Tucumân, Cördoba ve Buenos Aires, yörede birbiri ardından öncü konum üstlenerek bir topluluk bilincinin ilk tohumlarını attılar. İspanya, geleneksel düşmanı İngiltere’nin bağlaşığı olan Portekiz’in sömürgesi Brezilya’nın güçlenmesinden kaygı duyuyordu. Bu tehdide karşı koyabilmek için 1776’da La Plata Genel Valiliğini oluşturdu ve Buenos Aires yeni genel valiliğin başkenti oldu.

BAĞIMSIZLIK.


Arjantin topraklarında ilk bağımsızlık hareketi, 1808’de Napoleon’un İspanya’ya girmesi üzerine boy gösterdi. Napoleon’un tahttan indirdiği VII. Fernando’yu destekleyen Buenos Aires kent meclisi (cabildo) 1810’da Fernando’ya bağlılığını bildiren özerk bir hükümet kurdu. Ama 1814’te yeniden İspanya tahtına çıkan Fernando, kısa sürede ülke tarihinin en kötü krallarından biri olduğunu kanıtladı. 9 Temmuz 1816’da San Miguel de Tucumân’ da toplanan ve ülkenin büyük çoğunluğunu temsil eden bir meclis, Rio de la Plata Birleşik Eyaletleri adıyla Arjantin’in bağımsızlığını ilan etti. İspanya tahtından yana olanlara karşı yıllar süren mücadele, bu güçlerin merkezi Peru’nun 1824’te Simön Bohvar’ın önderliğinde bağımsızlığına kavuşması ile sona erdi. Bu arada 1814’te Paraguay’ın, 1825’te Bolivya’nın, 1828’de de Uruguay’ın bağımsız birer devlet olması ile Arjantin önemli topraklar yitirdi.

Arjantin’de ulusal iktidarın kimin elinde olacağı uzun süre belirlenemedi. On üç eyalet arasındaki çekişmelerden ve dış güçlerin çıkar çatışmalarından yararlanan Buenos Aires, ulusal düzeyde egemenliğini kabul ettirme yolunda önemli adımlar attı. Kralcılara karşı savaş döneminden kalan askeri örgütlenmeyi dağıtarak, hem dış güçlerin hem de toprak sahipleri ile tüccarların güvenini kazandı. Ulusal bir hükümet kurmak amacıyla ilk kurucu meclis Aralık 1824’te toplandı. Ama kurucu meclisin hazırladığı anayasa da, cumhurbaşkanlığına getirdiği Bernardino Rivadavia hükümeti de kısa ömürlü oldu. Brezilya ile 1825-27 savaşından dönen ordu, Uruguay’ın bağımsızlığını kazanmasına tepki göstererek Buenos Aires’te General Juan Lavalle’yi yönetime getirdi.

Ama Buenos Aires eyaletinin dış kesimlerinde çok geçmeden ayaklanmalar başgösterdi. Eyalet temsilcileri, Santa Fe’de, yerel çıkar gruplarının sözcüsü Juan Manuel de Rosas’ın önderliğinde toplandı. Rosas, Lavalle’in dağıttığı eski meclisi yeniden toplayarak, 5 Aralık 1829’da oybirliği ile başkan seçildi.

ROSAS DÖNEMİNDE KONFEDERASYON 1829-52.


Toprak sahipleri, ithalat-ihracatla uğraşan tüccarlar ve bu gruplarla bütünleşmiş olan İngiliz diplomatlar, Buenos Aires’ teki Rosas yönetimini destekledi. Rosas’ın ülke çapında yerleştirdiği federatif yapı, gerçekte Buenos Aires’in öteki eyaletler karşısındaki üstünlüğüne dayanıyordu. Çeşitli iç karışıklıklara, Ingiltere ve Fransa gibi ülkelerin askeri müdahale girişimlerine karşın Rosas, federasyon yönetimini yaklaşık 20 yıl sürdürdü. İçerdeki ayaklanma girişimlerine karşı acımasız, otoriter bir yönetim oluşturdu. Dış güçlerin müdahale girişimleri karşısında ise, yabancıların ekonomik imtiyazlarına dokunmayarak iktidarını korumaya çalıştı.

Brezilya’da 1835-45 arasında süren iç savaşın, bu ülkeyi etkisiz kılmasından da yararlanan Rosas yönetimi, Arjantin’i bölgede önemli bir askeri güç konumuna getirdi. Şili ve Bolivya sınıflarındaki bölgeler, Buenos Aires’in askeri denetimi altına sokuldu. Uruguay’ın yeniden ülke topraklarına katılmasına çalışıldı. Ama Brezilya’nın, iç savaştan sonra bölgede yeniden etkisini duyurması, hem bu girişimi başarısızlığa uğrattı, hem de Rosas yönetiminin sonunu getirdi. Brezilya ve Uruguay’dan destek alan bazı ordu birlikleri, Rosas’a bağlı kuvvetleri 1852’de Caseros savaşında yenilgiye uğrattı. Rosas, İngiltere’ye sığındı ve 1877’de ölene değin orada yaşadı.

Rosas döneminde, Arjantin toplumunda ve ekonomisinde önemli değişiklikler oldu. Uluslararası düzeyde yürürlükte olan serbest ticaret uygulamasından, en çok, Buenos Aires eyaletindeki sığır yetiştiricileri yararlandı. Askeri güç kullanılarak tüm ülkede Buenos Aires’in egemenliği sağlandı. Böylece ülke ölçeğinde de ticaret gelişti. Ama Rosas’ın devrilmesiyle Buenos Aires’ in öteki eyaletler üzerindeki üstünlüğü sona ermiş oluyordu.

ULUSAL BİRLİĞİN SAĞLANMASI 1852-80


Rosas’ın devrilmesinde önemli rol oynayan General Justo Jose de Urquiza’nın 1852’de Santa Fe’de topladığı kurucu meclise katılmayı Buenos Aires reddetti. Meclisin kabul ettiği yeni anayasa 25 Mayıs 1853’te yürürlüğe girdi ve yeni konfederasyonun ilk başkanlığına Urquiza seçildi. Buenos Aires, konfederasyona da katılmaya yanaşmayınca Parana ilk başkent oldu. Ülkenin gümrük gelirlerini elinde tutan Buenos Aires’in konfederasyonun dışında kalması, yeni devletin mali gücünü zayıflatıyordu. Urquiza yönetimi, 1859’da askeri güç kullanarak Buenos Aires’i denetim altına aldı. Ama Urquiza’nın başkanlık görevini Santiago Derqui’ye devretmesi, yeni bir iç savaşa yol açtı. Bu kez kazanan, Buenos Aires oldu. Derqui’nin yerine devlet başkanlığına Buenos Aires valisi Bartolome Mitre seçildi (1862) ve başkent, Buenos Aires’e taşındı.

Brezilya, Uruguay ve Arjantin’in oluşturduğu üçlü ittifak 1865’te Paraguay’a savaş açtı. 1870’e değin süren savaş, öncekilerin tersine, ülkenin dış ticaretinin gelişmesini engellemedi. 1860’lar ve 1870’lerde ülkeye Avrupa’dan yoğun bir yabancı sermaye akımı ve göç dalgası geldi. Demiryolu yapımı, et işleme ve dondurma tesislerinin kurulması, ekonomik gelişmeyi hızlandırdı. Paraguay savaşı, ordunun siyasal konumunu güçlendirmişti. Ordunun Mitre’ ye karşı tutum alması sonucunda, Rosas’ın sürgüne gönderdiği aydınlardan Faustino Sarmiento 1868’de başkan seçildi. Yeni başkan döneminde, dış kredilerin de desteğiyle ekonomik gelişme ve eğitimin yaygınlaştırılması yolunda önemli adımlar atıldı. 1874’te başkanlığa Nicolâs Avellaneda’nm seçilmesi, öteki eyaletlerin Buenos Aires’e karşı bir zaferiydi. Ama 1873’te Avrupa’da başlayan ekonomik bunalımın etkisi ile yabancı sermaye akımının duraklaması, ülkenin ekonomik durumunu olduğu kadar siyasal güç dengesini de etkiledi, mali sermayenin merkezi olan Buenos Aires’in federasyon içindeki konumunu da güçlendirdi.

Yerlilere karşı 1879’da açılan savaşı kazanarak Pampaların Avrupalı göçmenlerin yerleşimine açılmasını sağlayan General Julio Argentino Roca’nın 1880’de başkan seçilmesi, Arjantin’de yeni bir dönemin başlamasına yol açtı. Roca’nın adaylığına karşı Buenos Aires’te başlayan yeni bir ayaklanmanın ulusal ordu tarafından bastırılması, kentin federasyon içindeki konumunu kesin bir çözüme kavuşturdu. Böylece Buenos Aires, bir yandan federasyona bağlı bir eyalet haline geliyor, öbür yandan da ulusal başkent ilan ediliyordu, Eyaletin başkenti ise La Plata’ya taşınıyordu.

MUHAFAZAKÂR YÖNETİM 1880-1916.


Artık tüm ülke, büyük toprak sahipleri ile iş çevrelerinin desteğine dayanan Ulusal Özerklik Partisi’nin egemenliği altına girmişti. 1852’den, hatta bazı açılardan 1810’dan beri geçerli olan ihracata dayalı ekonomik gelişme politikası, Roca yönetimince de sürdürüldü. Tarım ve hayvancılığın yanı sıra, iç kesimlerin Buenos Aires’le bağlantısını sağlayan demiryollarına yönelik yabancı sermaye yatırımları, ekonomik büyümeyi sağladı. İngiliz sermayesinin etkinliği gitgide arttı. Göçler nedeniyle hızla artan ülke nüfusu 1869’da 2 milyondan, 1895’te 3.900.000’e, 1914’te 8 milyona ulaştı.

Ekonomik büyümenin yol açtığı enflasyon, Roca’nın ardılı Miguel Juârez Celman’ı anti-enflasyonist bir politika izlemeye zorladı. Ama Celman, daha süresi dolmadan 1890’da görevini yardımcısı Carlos Peliegrini’ye bırakarak çekilmek zorunda kaldı. Ekonomik bunalımı aşabilmek amacıyla, Arjantin’in dış borçları için moratoryum ilan etmesi konusunda yabancı alacaklılarla anlaşmaya varıldı. Arjantin, ayrıca para değerini istikrara kavuşturmayı ve altın standartma bağlamayı da kabul ediyordu.
Bunalım, muhafazakâr yönetime şiddetle karşı çıkan yeni bir siyasal partinin, Radikal Yurttaşlık Birliği’nin (UCR) doğmasına yol açtı. 1892’den sonra kısa aralıklarla değişen başkanlarm ardından 1898’de Roca ikinci kez başkan seçildi. Ama toplumsal hoşnutsuzluk giderek yaygınlaşıyordu.

Juan B. Justo tarafından 1896’da kurulan Sosyalist Parti ile anarşist hareket, sendikalar çevresinde etkili olmaya başladı. Jose Figueroa Alcorta (1906-1910) ve Roque Sâenz Pena (1910-14) yönetimleri bazı reform girişimlerinde bulundu. Sâenz Pena, 1912’de, bütün erkek yurttaşlara oy hakkı ve zorunluluğu getiren bir yasanın kongrece kabul edilmesini sağladı. Onun 1914’te ölümünden sonra, yeni seçim yasası ile iktidar yolu Radikallere açılmış oldu.

Bu demokratikleşme süreci, yalnızca I. Dünya Savaşı ile kesintiye uğrayan bir ekonomik büyüme dönemi ile de çakıştı. Daha çok büyük toprak sahipleri ile yabancı yatırımcıların yararlandığı bu büyüme sürecinde, kentli bir orta sınıf da doğmaya başladı. Ekonominin itici gücü hâlâ ihracattı; ama gıda, dokuma ve hafif metalürji gibi sanayi kollannda da önemli gelişmeler çağlandı.

RADİKAL YÖNETİM, 1916-30.


Genel oyla seçilen ilk başkan Hipolito Irigoyen (1916- 22) önderliğindeki Radikal cephe, değişik toplumsal kesimleri bir araya getirdi. Bu nedenle, ekonomik ve toplumsal reformları gerçekleştirmesi kolay değildi. Irigoyen, önce muhafazâkar yönetimden devraldığı siyasal düzenin aksaklıklarını düzeltmeye yöneldi. Bürokraside yapılan düzenlemeler, Radikallerin, tüm eyaletlerde seçimleri rahatça kazanabilmesini sağlayan bir yapı oluşturdu. Irigoyen, ayrıca işçi sendikalarının ılımlı kesimlerinin desteğini kazanan bir politika izledi.

Orta çiftçilerin örgütlenmesini özendirmenin yanı sıra, üniversitelerdeki muhafazakârların gücünü kırmak amacıyla, öğrencilerin de kısmen yönetime katılmasına olanak tanıyan bir üniversite reformunu yürürlüğe koydu. Kendisinden sonra Marcelo T. de Alvear’ m (1922-28) başkan seçilmesinde önemli rol oynayan Irigoyen, Alvear’ın giderek partinin tutucu kanadının önderliğini üstlenmesi üzerine 1928’de başkanlığa ikinci kez adaylığını koydu ve üçte iki çoğunlukla yeniden göreve geldi. Ama Irigoyen’in kurduğu parti örgütlenmesi, yerleşik çıkar gruplarının ve siyasal temsilcilerinin tepkisini çekiyordu. 1929 Büyük Bunalımı Arjantin ekonomisini de etkisi altına alınca, 6 Eylül 1930’da ordu Irigoyen yönetimine son verdi. Anayasal yönetim geleneği, ihracata dayalı ekonomik gelişme ve refah dönemi ile birlikte, böylece sona eriyordu.

1913-28 arasında Arjantin’in ihracatı iki katma çıkmış olmakla birlikte, dış ekonomik ilişkilerde zaten bazı sorunlar birikmişti. Ülkeye giren özel yabancı sermaye genellikle İngiltere kökenli olduğu halde Arjantin’in gereksindiği sanayi malları ile dış kredilerin kaynağı ABD idi. Buna karşılık ABD’nin, Arjantin’in ihraç ürünlerine sınırlamalar koyması, Irigoyen’in ABD karşıtı bir politika izleyerek Ingiltere ile ekonomik ilişkilerini geliştirmesine yol açmıştı. İngiltere’nin dünyadaki ekonomik durumunun görece zayıflaması, 1929 Bunalımı yaklaşırken Arjantin’in konumunu da güçleştiren etkenlerden biriydi.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 8 Temmuz 2016 01:28
CrasHofCinneT - avatarı
CrasHofCinneT
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
14 Eylül 2008       Mesaj #4
CrasHofCinneT - avatarı
VIP Pragmatist Çılgın Zat...

MUHAFAZAKÂRLARIN DÖNÜŞÜ 1930-43.


Askeri darbeden sonra devlet başkanı olan faşist eğilimli General Jose Felix Üriburu ile onun ardından seçimle işbaşına gelen Başkan General Augustin Pedro Justo (1932- 38) yönetimlerinin belirgin amacı, Radikalleri siyasal iktidardan uzak tutmaktı. 1933’te İngiltere ile yapılan Roca-Runciman Antlaşması, et ve buğday ihracatında Arjantin’e İngiltere pazarında belirli bir pay güvencesi sağladı. Karşılığında ise Arjantin, belirli ekonomik reformlar yapmayı ve İngiltere’nin Arjantin’deki ticari çıkarlarını korumayı üstleniyordu. Arjantin’in İngiltere’ye ekonomik bağımlılığını vurgulayan bu antlaşma, geniş tekpilere yol açtı. Öte yandan ithalata getirilen zorunlu kısıtlamalar sonucunda gelişme gösteren sanayileşme, sendikalı işçi sayısında ve kent nüfusunda da önemli bir artışa yol açıyordu.
Ad:  arjantin4.jpg
Gösterim: 1203
Boyut:  37.5 KB

Büyük Bunalım’ın da etkisiyle ekonomik konumu zayıflayan toprak sahibi kesimlerin başvurduğu kısıtlama ve hileler sonucunda 1937 ve 1940 başkanlık seçimlerini muhafazakârlar kazandı. Roberto Ortiz’in (1938- 40) sağlık nedenleriyle çekilmesinin ardından başkan seçilen Ramön S. Castillo (1940-43) II. Dünya Savaşı’nda Arjantin’in tarafsız kalacağını açıklamıştı. 1941’de ABD de savaşa girince Castillo, Arjantin’in tarafsız kalacağı konusunda Washington’u yeniden uyardı. Bu tutum, Castillo karşıtı muhafazakârlardan Komünist Partisi’ne kadar tüm muhalefeti Castillo’ya karşı birleştirdi. Muhalefeti sindirebilmek için sıkıyönetime başvuran Castillo, kendi savaş bakanı General Pedro P. Ramirez’in öncülüğündeki subaylar tarafından Haziran 1943’te başkanlıktan düşürüldü.

PERON DÖNEMİ 1943-55.


Askeri rejimin önünde ciddi sorunlar vardı. ABD-Brezilya yakınlaşması, Arjantin’in ABD ile ilişkilerini gerginleştirdiği gibi, tarafsızlık politikasından vazgeçilmesini de önlüyordu. İç politikada ise, temsili demokrasiye dönüş ile uzun süreli askeri diktatörlük arasında bir seçim yapmak zorunluydu. Askeri rejimin ilk devlet başkanı General Arturo Rawson, muhafazakâr siyasal yapıda radikal bir dönüşümden yana oldpğu ve tarafsızlık politikasından vazgeçerek, Birleşmiş Milletler’in oluşumuna katkıda bulunmayı yeğlediği için ancak iki gün görevde kalabildi. Buna karşılık tarafsızlık politikasını sürdüren yeni başkan General Ramirez’e karşı, milliyetçi sağ ile faşistler dışındaki tüm siyasal gruplar direnişe geçti. Bunun üzerine basma sansür kondu, siyasal partiler feshedildi ve okullarda dinsel eğitim zorunlu hale getirildi. Ama ABD’nin baskılan sonucunda Almanya ile diplomatik ilişkinin kesilmesi, subaylann tepkisine yol açtı. Bunun üzerine Ramirez, başkanlığı General Edelmiro J. Farrell’e (1944-46) bıraktı.

1943’te çalışma bakam olduktan sonra sendikaların giderek daha çok desteğini kazanan Albay Juan Peron, böylece küçük bir siyasal güç elde etmişti. 1945’e gelindiğinde, artık hem başkan yardımcısı, hem de savaş bakanıydı. Perön’un etkisiyle ülkede siyasal özgürlükler tanındı, üniversitelere özerklik verildi. Almanya’ya savaş ilan eden Arjantin, ardından BM’ye de katıldı. 1936’dan beri yasaklanmış olan Komünist Partisi dahil tüm siyasal partilere özgürlük tanınması ile gelişen demokratik ortam, muhafazakârların tepkisini çekti. Ama 9 Ekim 1945’te Perön’un tutuklanması, sendikalann halkın da desteğiyle büyük bir greve gitmesine yol açtı. Kısa süre sonra serbest bırakılan Peron, askeri rejimin seçim karan alması üzerine başkan adayı oldu. Sendikalann desteğine dayanarak kurduğu İşçi Partisi ile girdiği 1946 seçimlerinde, küçük bir çoğunlukla da olsa hem başkan seçildi, hem de Kongre’de çoğunluğu kazandı.

1951’de yapılan seçimlerde oylanm artırarak yeniden altı yıl için başkan seçildi. Yürütme erkinin yetkilerini artırdığı ölçüde otoriter bir nitelik kazanan Peron yönetimi, eğitim kurumlan ile yargı organlannda siyasal bir temizliğe girişti. 1949’a değin izlenen ekonomik politikalarla tarımdan sanayiye kaynak aktarılarak hızlı bir sanayileşme gerçekleştirildi, çalışanların gelir düzeyi yükseltildi. Ama dış ticaret hadlerinin Arjantin’in ihraç ürünlerinin aleyhine değişmesi ve enflasyonun yükselmesi, bu politikanın değiştirilmesine yol açtı. Enflasyonu önleme çabaları olumlu sonuç vermediyse de tarım kesimini hoşnut edecek bazı önlemler alındı, ücret sınırlamalarına gidildi. Perön’a kitle desteği sağlamada önemli rol oynayan karısı Eva Perön’un Temmuz 1952’de ölmesi ile birlikte, rejimin yalpalamaları daha da arttı. Ekonomik güçlükler, önceden şiddetle karşı çıkılan yabancı sermayeye umut bağlanmasına yol açarken, siyasal desteklerini birer birer yitirmeye başlayan Peron, önce kilise sonra da ordu ile karşı karşıya gelince, Eylül 1955’te askeri bir darbe ile düşürüldü ve ülkeden uzaklaştırıldı.

GEÇİŞ DÖNEMİ VE ASKERİ HÜKÜMETLER.


General Pedro Eugenio Aramburu’nun devlet başkanlığını (1955-58) üstlenmesinin ardından Peronist parti dağıtıldı ve sendikalar devlete bağımlı hale getirildi. Yeni askeri rejim, bir istikrar programı uygulayarak, özellikle kâr ve ücretleri kısıtlamayı denedi. Buna karşılık Peronistler, 1957 seçimlerinde seçmenlerin dörtte birine boş oy kullandırmayı başararak siyasal güçlerini kanıtladılar. 1958’de sivil yönetime dönüşü sağlayan başkanlık seçimlerinde ise siyasi hakları geri vereceğini vaat eden radikal aday Arturo Frondizi’yi desteklediler.

Başkanlık seçimlerini kazanan Frondizi (1958-62), uyguladığı ekonomik istikrar politikası ile tarım kesimini gözettiği ve yabancı sermaye yatırımlarını artırmayı hedeflediği için sendikaların desteğini yitirdi. Enflasyon ve ödemeler dengesi sorunlarına kalıcı çözümler getiremeyince iyice yıpranan Frondizi yönetimi, Peronistlerin desteğini yeniden elde etmek amacıyla 1962 yerel seçimlerine onların da katılmasına izin verdi. Peronistlerin bu seçimlerde kazandığı başarı, bardağı taşıran damla oldu; Frondizi askeri bir müdahale ile görevinden uzaklaştırıldı. Ama ordu, doğrudan iktidara el koymak yerine, Senato Başkanı Jose Maria Guido başkanlığında geçici bir yönetim oluşturdu. 1963’te yapılan seçimleri, beklenmedik biçimde, Halkın Radikallerinin adayı Arturo Illia (1963-66) kazandı. Illia, işçi sendikalarının denetimini yeniden eline geçiren Peronistleri bölerek etkisiz kılmaya çalıştı. Ama Haziran 1966’da Peronistlerin de desteklediği bir darbe ile ordu bu kez doğrudan iktidara el koydu.

Eski kara kuvvetleri komutanı General Juan Carlos Ongania’nın başkanlığında kurulan askeri yönetim, yüksek yargı organları ile üniversiteleri de kapsayan bir tasfiye ve baskı uygulamasına girişti. Ongania yönetiminin ekonomik istikrar programının öncekilerden farkı, tarım kesimi ile tarım ürünü ihracatçılarını vergilendirmeyi öngörmesiydi. Enflasyon oranını düşürmede ve ekonomik büyümeyi sağlamada başarılı olan bu politika, önemli sanayi merkezlerinden biri olan Cördoba’da işçilerle öğrencilerin 1969’da başlattığı direniş (Cordobazo) üzerine ekonomi bakanı Krieger Vasena’nın istifası ile yarıda kaldı. Askeri yönetim, alternatif bir ekonomik politika oluşturamazken, çeşitli örgütlerin yasadışı eylemleri yaygınlaştı. Artık iyice bölünmüş bulunan Peronistlerin de bir bölümü bu mücadeleyi yeğliyordu. Bu tür Peronist örgütlerden biri olan Montonerolar, ılımlı Peronist sendika önderlerinin yanı sıra, anayasal düzene dönüş için ılımlı Peronistlerle birlikte çaba gösteren eski başkan Aramburu’yu da kaçırarak öldürdüler. Bunun üzerine Ongania’yı görevden alan ordu Haziran 1970’te onun yerine General Roberto Marcelo Levingston’u getirdi. Ekonomik durumun yeniden kötüleşmesi ve Levingston’un siyasal tutumunun tepki uyandırması üzerine başkanlık görevi Mart 1971’de General Alejandro Agustin Lanusse’ye geçti.

Yeni askeri hükümet, temsili demokrasiye dönüş yollarını ararken, Peron da ikili bir stratejiyi başarıyla uyguladı. Bir yandan Peronist yeraltı örgütlerini destekler gözükür ve kimi sosyalist sloganları kullanırken öbür yandan da mülk sahibi sınıfları ürkütecek ekonomik politika önerilerini programına almayarak radikallerle uzlaşma yolları aradı. Sonunda askeri hükümet, Perön’un başkanlığa aday olmasını önleyen kısıtlamaları sürdürmekle birlikte, eski başkanın Kasım 1972’de sürgünden dönmesine ve Mart 1973’te de Peronist koalisyonun (Frente Justicialista de Liberaciön) bir seçim zaferi elde etmesine engel olamadı.

PERONİZMİN DÖNÜŞÜ.


Mayıs 1973’teki başkanlık seçimini kazanan Hector J. Campora’nın kısa süren yönetimi sırasında, Pe- ronistlerin sol kanadı, yeraltı örgütünü da- ğıtmaksızm durumunu güçlendirmişti. Campora tarafından sosyal güvenlik bakanlığına getirilmiş olan Perön’un özel kalem müdürü Jose Löpez Rega ile sendikaların üst yönetimi, Perön’un da desteğiyle sol kanata karşı şiddete dayalı bir mücadele başlattı. Temmuzda Campora’nın istifası ve yeni seçim kararının alınması ile, 18 yıl sonra Perön’a yeniden iktidar yolu açılmış oluyordu. Ekim 1973’te yapılan başkanlık seçimini kazanan Perön’un yeni başkan yardımcısı, ikinci karısı Maria Estela (Isabel) Martinez de Peron idi. Peron, eyalet yönetimlerinden ve üniversitelerden çok sayıda solcuyu tasfiye etti. Mayıs 1973’ten sonra duraklayan yasadışı eylemler, bu kez özellikle sağcı Arjantin Anti-Komünist İttifakı (AAA) adlı örgütün ortaya çıkmasıyla yeniden tırmanacaktı. Polis ve istihbarat örgütleri ile işbirliği yaptığı kanısı yaygın olan bu örgüt, çok sayıda siyaset adamı, öğrenci ve sendika liderini öldürecekti.

Perön’un ekonomik politikası, gelir dağılımında ücretliler lehine bazı değişiklikler öngörmekle birlikte, temel olarak enflasyonla mücadeleyi amaçlıyordu. Ama fiyat ve ücret artışlarını- kontrol altına almak amacıyla uygulamak istediği “toplumsal anlaşma” modeli başarılı olamadı. 1973-74 dünya petrol bunalımının ve İngiltere’nin AET’ye girmesinin de etkisiyle Avrupa’ya ihracat olanakları daralan Arjantin’in ödemeler dengesi giderek kötüleşti. Sendikaların da ekonomik politikaya tepkisi yoğunlaşıyordu. 1 Temmuz 1974’te Peron öldü. Başkanlığı devralan eşi Martinez de Peron, Lopez Rega ile işbirliğine girerek, yönetimin sağa kayışını hızlandırdı. Şiddetin giderek yaygınlaştığı bir ortamda, Lopez Rega’ nın, siyasal konumunu güçlendirmek amacıyla hem sendika liderleri arasında hem de ordu içinde bölünmeleri körüklemesi siyasal ortamı iyice gerginleştirdi. Martinez de Perön’un, Lopez Rega ve arkadaşlarını görevden uzaklaştırması da durumu yatıştırmaya yetmedi. 24 Mart 1976’da ordu bir kez daha yönetime el koydu.

ASKERİ YÖNETİMİN DÖNÜŞÜ.


Kuvvet komutanlarından oluşan üç kişilik cunta, General Jorge Rafael Videla’yı devlet başkanlığına getirdi. 1981’e değin işbaşında kalan Videla yönetimi döneminde binlerce Arjantinli tutuklandı, öldürüldü ya da kayboldu. Yılda yüzde 600 dolayında bir enflasyon oranı ve büyük bir dış ödeme açığı devralan askeri rejim, katı bir istikrar programına girişti.
Ödemeler dengesi sorunları, kısa vadeli dış krediler ile bir süre hafifletildi, ama enflasyonla mücadelede başarılı olunamadı. Dış ticaret ve faiz politikaları, birçok sanayi kuruluşunun iflasına ve işsizliğin artmasına yol açtı. Sendikal etkinliklerin yasaklandığı bir ortamda, gelir dağılımında ücretliler aleyhine ciddi bir bozulma gözlendi. Askeri rejim döneminde hızla artan dış borçlar 1980’lerde Arjantin ekonomisini yeni bir bunalıma soktu.

Videla’nın yerine Mart 1981’de devlet başkanı olan General Roberto Eduardo Viola, bir yumuşama politikası izleyerek, Martinez de Perön’un İspanya’ya sürgüne gitmesine izin verdi. Ama aynı yılın aralık ayında sağlık nedenlerini ileri sürerek görevi General Leopoldo Galtieri’ye devretti. Öte yandan askeri rejim, İngiltere’nin yönetimindeki Falkland Adaları ile Şili’nin de hak iddia ettiği, Beagle Boğazındaki üç ada üzerinde Arjantin’in tarihsel iddialarını 1977’den beri yeniden canlandırmıştı. Giderek kötüleşen ekonomik durumun rejime karşı muhalefeti körüklediği koşullarda, Galtieri yönetimi, 2 Nisan 1982’de Falkland Adalarına ve onların güneyindeki Güney Georgia Adasına asker çıkardı. Görüşmeler sonuç vermeyince, İngiltere’nin bölgeye gönderdiği kuvvetler ile Arjantin birlikleri arasında savaş başladı. İngiltere, 30 Nisan’ da Güney Georgia’yı, 14 Haziran’da da Falkland Adalarını geri aldı. Yenilgi üzerine Galtieri görevinden istifa etti. Kendi içindeki görüş ayrılıkları da belirginleşen askeri yönetimin başına, General Reynaldo Bignone getirildi. Gitgide artan muhalefet karşısında bir yıl içinde seçimlere gitme karan alındı. 30 Ekim 1983’te yapılan seçimlerde, askeri rejimle gizli pazarlığa girdikleri yolunda söylentiler dolayısıyla saygınlıklannı yitiren Peronistler başarılı olamadı. Seçimleri Radikaller kazandı, Raul Alfonsm devlet başkanı oldu.

SİVİL YÖNETİM.


Alfonsm yönetimi, hem ekonomik sorunlara çözüm getirebilmek, hem de askeri yönetimin sorumlularından hesap sorulmasını sağlamak amacıyla göreve başladı ve Videla, Viola ve Galtieri dahil cunta yöneticilerinin mahkeme önüne çıkartılmasını sağladı. 1985’te yapılan duruşmalar sonucunda, cunta liderleri ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Sivil yönetimin ordu üzerinde denetimini güçlendirmek amacıyla ordu üst kademelerinde değişiklikler yapıldı, askeri harcamalara kısıtlamalar getirildi. Askeri rejim dönemindeki baskı uygulamalarına son verilerek, üniversite özerkliği ve basın özgürlüğü yeniden sağlandı.

Uzun süre Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşmaya yanaşmayan Alfonsm yönetimi, 14 Haziran 1985’te Austral Planı adı verilen yeni bir ekonomik önlemler paketini uygulamaya koydu. Artık yılda yüzde 1000’i aşmış olan enflasyonu denetim altına alabilmek için kaçınılmaz görülen bu yeni istikrar programı, bazı özellikleri bakımından IMF programlarından daha katıydı. Fiyatlar ve ücretler süresiz donduruldu, sıkı para politikası uygulanmaya başlandı.

1989’da yapılan seçimlerde Radikal Yurttaşlık Birliği adayı Carlos Saül Menem başkan seçildi. Ama yasama organında çoğunluk Peronistlerin elindeydi. Yeni bir istikrar programı uygulamaya konduysa da ekonomideki kötüye gidiş durdurulamadı. İşçi ve işveren sendikalarının izlenen politikalara karşı muhalefeti gittikçe güçlendi. Aralık 1990’da çıkan bir askeri ayaklanma bastırıldı. Videla ve Viola gibi cunta dönemi sorumlularının aftan yararlanarak serbest bırakılmaları da kamuoyunun tepkisiyle karşılaştı. 1990’ların başında Arjantin ekonomisinin yüksek enflasyon ve ağır dış borç yükünden kaynaklanan sorunları sürüyordu.

Arjantin Doğa Bilimleri Müzesi


(Museo Argentino De Ciencias Naturales “Bernardino Rivadavia”), Buenos Aires’te ulusal müze. 1823’te kuruldu. Zooloji, botanik ve jeoloji bölümleri vardır.
İki milyona yakın parçanın sergilendiği müzede 500 bin ciltten fazla kitabın bulunduğu bir de kütüphane yer alır. Uzmanlık alanları arasında arkeoloji, botanik, çevrebilim, böcekbilim, hidrobiyoloji, mineraloji, paleontoloji ve zooloji sayılabilir.

Arjantin Genel İş Konfederasyonu


(Confederaciön General del Trabajo- CGT), Arjantin’deki en büyük işçi sendikaları konfederasyonu. Örgüte bağlı sendikalar Arjantin’deki tüm sanayi işçilerinin hemen hemen üçte ikisini bünyesinde barındırır.
CGT 1940’ların başında Juan Peron’u destekledi, daha sonra da tümüyle Peron’un denetimine girdi. 1955’te Peron’un devrilmesinden sonra hizip çatışmaları nedeniyle Peroncu hareket zayıfladıysa da CGT önderleri Peronculann başlıca dayanağı olmaya devam etti. 1955-61 arasında hükümetin müdahalesi ve Peroncu konfederasyon önderlerinin tutuklanması, Peroncu işçi hareketini birleşmeye yöneltti. 1963’teki CGT kongresinde konfederasyon yönetimi Peroncularla komünist olmayan bağımsız blok arasında eşit olarak bölüşüldü. Arjantin’deki askeri yönetim sırasında (1966-73) CGT, bazen birbiriyle çelişen ekonomik ve siyasal hedefler güttü. Bu durum, 1968’de konfederasyonun “katılımcı” ve “muhalefetçi” olarak iki kanada ayrılmasına yol açtı.

Arjantin Havzası


Arjantin’in tam doğusunda, Atlas Okyanusunun tabanında bulunan denizaltı havzası. En derin bölümleri olan batı ve güneybatı sınırlarına Arjantin Derin Deniz Düzlüğü denir. Burada en derin yer 6.212 m’dir. Havza, kuzeyde Rio Grande Sırtı, doğuda Orta Atlantik Sırtı, güneyde Falkland Sırtı ve batıda Güney Amerika kıta sahanlığı ile çevrilidir.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 8 Temmuz 2016 01:29
Ölmediğine sevindim, hala acı çekebiliyorsun...
CrasHofCinneT - avatarı
CrasHofCinneT
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
14 Eylül 2008       Mesaj #5
CrasHofCinneT - avatarı
VIP Pragmatist Çılgın Zat...

Arjantin

Ad:  arjantin5.jpg
Gösterim: 1291
Boyut:  66.0 KB
  • İspanyolca; Argentine,
  • Fransızca; Argentine,
  • İngilizce; Argentina
  • Güney Amerika'da devlet.
Batı ve güneyde Şili, kuzeyde Bolivya ve Paraguay, kuzeydoğuda Brezilya, Uruguay, doğuda Atlas Okyanusu ile sınırlıdır. Brezilya'dan sonra Güney Amerika'nın ikinci geniş ülkesidir. Başkenti Buenos Aires, yüzölçümü 2.780.092 km2, nüfusu 36.125.000 (1998). 1816 yılından beri bağımsız bir cumhuriyet olan Arjantin, 22 eyalet, 1 federal, 1 de doğrudan doğruya merkezden yönetilen araziden oluşan federal bir devlettir. Şili ile paylaşılan, karadan Macellan Boğazı ile ayrılmış Tierra del Fuego'da (Ateş Adası) bulunan Ushuaia, dünyanın en güneydeki kentidir.

Arjantin her ne kadar bütünüyle orta kuşakta kalırsa da, 22-55 güney paralelleri arasında ve 3.600 km. uzunlukta bir ülke olması nedeniyle iklimleri ve bunun sonucu olarak doğal koşulları farklı beş bölgeden oluşur. Parana-Uruguay ırmakları arasında kalan Büyük Irmaklar Bölgesi'ne, "Arjantin Mezopotamyası" denir. Su boldur, ülkenin tarıma, özellikle de şekerkamışı, pamuk, tütün, mate (amerikançayı) gibi subtropikal ürünlerin yetişmesine en elverişli yeridir. Parana'nın batısından And eteklerine kadar yayılan geniş Chaco Ovası, doğu kesimi dışında kuraktır. Şili sınırı boyunca kuzeyden güneye uzanan Andların doğuya, yani Arjantin'e bakan yamaçları ve son sıralarının önündeki ovalar, iklim ve bitki örtüsü bakımından kuzeyden güneye farklılık göstermekle beraber, genellikle kuraktır; sulama zorunluluğu vardır. Preandlar ile Atlas Okyanusu arasında (daha güney enlemlerde) yayılan ve ülkenin en yoğun hayvancılık alanı olan geniş ovalara, pampa adı verilir. Başlıca ekonomik etkinliği hayvancılık olan Patagonya ve daha güneyde kalan kutupaltı bölge, Güney Arjantin bölgesidir.

Arjantin, öteki Lâtin Amerika ülkelerinden bazı beşerî coğrafya özellikleriyle ayrılır. Beyaz nüfus oranı diğer Güney Amerika ülkelerine oranla en yüksektir (%65). Melezler, yerliler ve özellikle zencilerin sayısı azdır. Genişliğine göre az nüfuslu, tenha bir ülkedir. Avrupa kökenli göçler 1850'den itibaren artmaya başlamıştır (en yoğun göç akını 1901-1910 arasında oldu, 1850'de nüfus 800.000'di). İtalyan ve İspanyol kökenli nüfus başta gelir. Bunları, önem sırasıyla Fransızlar, Polonyalılar, Ruslar, Almanlar ve çoğu Osmanlı yönetimi döneminde göç etmiş Lübnanlılar izler. Ekonomisi, dış ticareti, bugün de tarım ve hayvan ürünlerine dayandığı hâlde kırsal nüfus, kentsel nüfusa oranla daha azdır. Buenos Aires 3.000.000'dan fazla nüfusuyla Lâtin Amerika'nın en kalabalık kentidir. Yakın çevresiyle birlikte nüfusu 10 milyonun üzerindedir. Bu da ülke nüfusunun üçte birini oluşturur. 20'ye yakın kentin nüfusları da 100-800 bin arasında değişir. Bunlar önem sırasıyla, Buenos Aires, Cordoba, Rosario, La Plata, Tucumán, Santa Fé, Parana, Sean Juan, Mendoza, Corrientes, Mar del Plata, Bahia Blanca, Resistencia, Comodoro Rivadavia'dır. Dışsatımlarında dondurulmuş et ve öteki hayvan ürünleriyle buğday, şarap vb. tarımsal ürünler baş yeri alır. Bununla beraber, Arjantin, Lâtin Amerika'nın en ileri sanayi ülkesidir.

Başlıca tarımsal ürünler tahıl (özellikle buğday ve mısır), şekerkamışı (yılda 1.5 milyon ton kadar şeker üretilir), pamuk, tütün, mate, yağlı tohumlar (dünyanın en önemli keten tohumu üreticisidir) ve meyvelerdir (üzüm ve özellikle yılda 2.481.000 ton şarap). Ülkenin geniş bölümü kuraktır ve tarım verimi düşüktür. Ancak "haciendas" denilen geniş çiftliklerde gerek tarım ve gerek hayvancılıkta ileri yöntemler uygulanır. Çok çeşitli olan yeraltı kaynakları ve imalat sanayii üretimlerinin çoğu ulusal tüketime yönelmiştir. Dokuma, şeker, un ve unlu maddeler, çelik, petrol ve metan gazı üretimleri dikkat çekici bir düzeydedir. Elektrik üretimi 30 milyar kws'ı bulmuştur. 300 yıl boyunca İspanyol sömürgesi olan Arjantin 1816'da bağımsızlığına kavuştu. Ekonomisi yabancı sermayeye dayalı olan ülkede toplumsal açıdan büyük eşitsizlikler vardır. Emekçi kesimin geliri son üç yılda yüzde 50 azalmıştır. Bu nedenle sürekli olarak siyasal bunalımlar baş göstermektedir. 1972-76 yıllarındaki kısa bir demokratik yönetimden sonra (Juan-Maria Peron dönemi), 1976'dan sonra uzun yıllar askerî bir cunta tarafından yönetildi.

Arjantin'den 500, İngiltere'den 13.000 km. uzaklıktaki Falkland Adaları, 1982 yılında Arjantin ile İngiltere arasında silâhlı bir çatışmaya yol açtı. 1832-1833 yıllarında İngiltere tarafından işgal edilen, 1842 yılında da Britanya'nın sömürgesi hâline getirilen Falkland üzerinde Arjantin de hak iddia etmekteydi. Arjantin 2.4.1982'de Falkland Adaları'na çıkartma yaptı. Bunun üzerine İngiltere "Falklandlıların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkını korumak üzere" Falkland'a bir donanma gönderdi. Bir ay kadar süren savaşın sonunda Arjantin birlikleri 14.6.1982'de İngiliz birliklerine teslim oldular. Savaş, Arjantin'de yeni bir rejim bunalımına yol açtı. General Galtiere görevden alınarak yerine General Reynaldo Bignone getirildi. Artan muhalefet karşısında 30 Ekim 1983'te seçime gidildi ve seçimleri Radikaller kazandı, Raul Alfonsin devlet başkanı oldu. Askerî yönetim, Bignone döneminde kabul edilen bir yasa ile dönemin sorumlularını güvence altına almıştı. Bu yasayı yürürlükten kaldıran Alfonsin yönetimi, cunta yöneticilerini mahkeme önüne çıkarttı.

Üniversite özerkliği ve basın özgürlüğü yeniden sağlandı. Uzun süre IMF ile anlaşmaya yanaşmayan Alfonsin yönetimi, yılda %1000'i aşan enflasyonu denetim altına alabilmek ve ekonomik istikrarı sağlamak için 14 Haziran 1985'te Austral Plânı adı altında yeni bir ekonomik önlemler paketini uygulamaya koydu. Aynı yıl para birimi değiştirilerek 1000 pesoya eşdeğerde "austral" para birimi kabul edildi. Arjantin'de, Alfonsin yönetimiyle demokrasiye geçildiyse de zaman zaman başarısız darbe girişimleri olmuştur. Mayıs 1989'da yapılan seçimlerde ise, Alfonsin cumhurbaşkanlığını oyların %47'sini alan Peronist aday Carlos Menem'e (El Turco) bıraktı. Kasım 1999'daki başkanlık seçimlerini Peron karşıtı muhalefet adayı Fernando Alvarez de la Rua kazandı.

MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Safi; 8 Temmuz 2016 01:29
Ölmediğine sevindim, hala acı çekebiliyorsun...
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Kasım 2008       Mesaj #6
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Arjantin Cumhuriyeti


Brezilya'dan sonra, Güney Amerika'nın ikinci büyük ülkesidir. Batıda And Dağları'ndan, doğuda Atlas Okyanusu'na kadar uzanır.

Sıcak olan kuzey eyaletlerinde pirinç, şekerkamışı, pamuk ve tropik ürünler yetişir. Ülkenin doğusundaki ve iç kesimlerindeki ovalar (bak. PAMPA) serin, sulak ve ağaçsızdır. Bu yüzden sığır yetiştiriciliği ve tahıl üretimi için elverişlidir. Batıda, Andlar'ın yakınındaki topraklar daha kuraktır. Ama dağlardan gelen derelerden yararlanarak toprak sulandı ğında üzüm, şeftali ve öteki meyveler yetiştirilir. Daha güneyde And Dağlan'nın yamaçlan arasında, merkezinde San Carlos de Bariloche kenti bulunan güzel bir göller bölgesi vardır. En güneydeki Patagonya hem kurak, hem de soğuk bir bölgedir, ama burada çok büyük koyun sürülerini besleyen otlaklar da vardır. Patagonya'nın kuzey bölgesindeki Rîo Negro Vadisi, ılıman bölge meyvelerinin yetiştirildiği önemli bir merkez olmuştur. Bu bölgede elma, armut ve erik yetiştirilir.

Üç büyük akarsu ülkeyi güneye ve doğuya doğru geçerek Atlas Okyanusu'na ulaşır. Bunların en büyüğü, Parana, Paraguay ve Uruguay ırmaklarının oluşturduğu kuzeydeki Rîo de la Plata akarsu ağıdır. Bu ırmakların oldukça büyük bir bölümünde ulaşım gemilerle sağlanır. Ayrı bir madde olarak okuyabileceğiniz, dorukları karla kaplı And Dağları batıdaki Şili sının boyunca güneye uzanır. Bu dağların bazı dorukları deniz düzeyinden 6.000 metreyi aşan yüksekliğe ulaşır.
Ad:  arjantin6.jpg
Gösterim: 1341
Boyut:  57.0 KB

Kıtanın en güney ucunda, ülkenin öteki bölümünden Macellan Boğazı'yla ayrılan Tierra del Fuego Adası vardır. Üçte biri Arjantin'e, üçte ikisi Şili'ye ait olan adada, sürekli sert rüzgârlar eser, iklim soğuk ve yağışlıdır. Doğuda, İngiltere'ye ait Falkland Adaları vardır. Arjantin, Malvine Adaları olarak adlandırdığı bu adalar üstünde hak iddia etmektedir.

Arjantin Cumhuriyeti'nin her bölgesinin, toprağın niteliğine ve iklime göre, kendine özgü bir doğa yaşamı ve bitki örtüsü vardır. Kuzeydoğudaki bataklıklarda ve tropikal yağmur ormanlarında uluyan maymun, tapir, dev kanncayiyen, jaguar, bataklık geyiği ve koypu gibi hayvanlar yaşar. Çayırlarla kaplı ovalarda armadiUolar, tilkiler, pumalar ve kokarcalar vardır. Arjantin'in kuşları arasında, bir tür akbaba olan dünyanın en büyük yırtıcı kuşu kondor, devekuşuna benzer hayvanlar ve yuvasını çamurdan yapan çömlekçikuşu bulunur. Ayrıca Güney Amerika'ya özgü bir timsah türü olan kay manlar, kaplumbağalar, kertenkeleler, küçük yılanlar ve büyük ırmaklarda balıkçılann peşine düştüğü çok güzel dorado balıklan da vardır.

Arjantinliler'in atalan çeşitli ülkelerden gelmiştir. Göçmenlerin çoğu 1858 ile 1930 yıllan arasında, İspanya ve İtalya'dan, bazılan ise Britanya Adalan'ndan, Avrupa ve Doğu Akdeniz ülkelerinden gelmişlerdir. Arjantin'de yaşayan Yerliler'in çoğu öldürülmüş ya da sürülmüştür; ama bugünkü Arjantin halkının bir bölümü Yerliler'in soyundan gelir. İngiliz kökenli Arjantinliler'in bir bölümünü ise, Patagonya'daki, Galce konuşan koyun yetiştiricileri oluşturur.

ARJANTİN'E İLİŞKİN BİLGİLER


  • RESMİ ADI: Arjantin Cumhuriyeti.
  • YÖNETİM BİÇİMİ: İki meclisli federal cumhuriyet.
  • YÜZÖLÇÜMÜ: 2.780.092 km2. ,
  • NÜFUS: 31.496.000 (1987).
  • BAŞKENT: Buenos Aires.
  • COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Kuzey ve Güney Amerika'nın en yüksek doruğu Aconcagua Dağı (6.959 metre); pampalar; kuzeyde ağaçlık Gran Chaco avlanma bölgesi; güneybatıdaki And gölleri bölgesi.
  • BAŞLICA SANAYİ: Donmuş et, un, dokuma, deri, kimyasal maddeler, motorlu araçlar, çelik.
  • BAŞLICA ÜRÜNLER: Buğday, mısır, süpürgedansı, yonca, sığır, koyun, pamuk, şekerkamışı, şarap, turunçgiller, petrol.
  • BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1980): Buenos Aires (2.922.829), Cördoba (968.829), Rosario (875.664), La Plata (454.884).
  • EĞİTİM: 6 ile 14 yaş arasındaki çocuklar için ilkokul eğitimi zorunludur.
Halkın çoğu Katolik'tir. Ülkenin dili İspanyolca'dır ama İtalyanca sözcükler de kullanılır. Nüfusun yüzde 90'ı okuma yazma bilir ama kırsal bölgelerde okul sayısı hâlâ çok azdır.
Arjantin'de en sevilen spor futboldur. Öteki eğlenceler arasında yüzme, kürek çekme ve yatçılık sayılabilir.

Siyasal ve ekonomik sorunlar nedeniyle 1989 Arjantin'in yakın tarihindeki en çalkantılı yıllardan biri oldu. Raûl Alfonsm'in partisi Radikal Yurttaşlık Birliği mayıstaki seçimleri yitirdi. Peronist eğilimli Ulusal Adaletçi Hareket'in adayı Carlos Saûl Menem oyların yüzde 47'sini alarak başkan seçildi. Menem hazırlattığı yeni ekonomik planı, iş çevrelerinin ve sendikaların da desteğini alarak hemen uygulamaya koydu. Falkland Adaları yüzünden İngiltere ile bozulan ilişkileri düzeltti; ticari ilişkileri canlandırdı. Bu olumlu gelişmeler Menem'e Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yeni bir kredi anlaşması yapma olanağı sağladı.
Başkan Menem, 1990 sonunda, halk arasında tepkiyle karşılanacağını bile bile, askeri yönetim dönemindeki insan haklan ihlalleriyle ilgili olarak suçlanan askerlerin çoğunu kapsayan bir genel af çıkarttı. Böylece ordudaki huzursuzluğu gidererek ordu üzerindeki etkisini güçlendirdi.

Yeni yönetimin başlangıçtaki basanlarına karşın, 1989 sonunda ekonomik sorunlar yeniden büyüdü. Artan hayat pahalılığı ancak 1990 ortalarına doğru denetim altına alınabildi. Ekonominin iyileşmesi Peronistler'e puan kazandırdı. Başkan Menem de popülerliğini korudu. Serbest piyasaya dayalı liberal politikalar izleyen Menem, özelleştirmelere ağırlık vererek devletin ekonomideki payını küçülttü. Bu yüzden sendikalan, memurlan ve bazı iş çevrelerini karşısına aldıysa da, hükümet devletin yapısında reform yapma karanndan geri adım atmadı. Ekim 1991'de birçok alanda devlet denetimini kaldıran geniş kapsamlı bir kararname yürürlüğe kondu. Böylece ülke içinde mal arzına ilişkin tüm kısıtlamalar kaldırılırken, dış ticaret de büyük ölçüde serbestleştirildi.

Çiftlikler ve Fabrikalar


Ülkenin zenginliği ve öteki ülkelere sattığı ürünlerin büyük bölümü, sığır yetiştiriciliğinden ve çiftçilikten sağlanır. Arjantin dünyada en fazla et, yün, buğday ve mısır ihraç eden ülkelerden biridir. Öteki önemli ürünler meyve, arpa, çavdar, pamuk, patates, pirinç, keten tohumu ve bundan çıkarılan beziryağıdır. İçilince serinleten bir tür yeşil çay olan yerbamate de yerel bir üründür. Üzüm ve öteki meyveler Andlar'ın eteklerinde yetiştirilir.

Arjantin'in güneyindeki ve kuzeybatısındaki petrol kuyuları ülkenin tüm yakıt gereksinimini karşılayacak kadar verimlidir. Sert odunlu ağaçlar bakımından zengin olan büyük ormanlar vardır. Kuzeyde yetişen ve derilerin işlenmesinde kullanılan tanen elde edilen bir ağaca odunu çok sert olduğu için "balta kıran" anlamında quebracho denir.
Arjantin'de insan sayısının iki katı kadar sığır bulunur. Bu kadar çok sığın bulunan bir ülkede büyük et paketleme fabrikalarının olması da doğaldır. Frigorifico adı verilen bu fabrikalarda et, dışarıya satılmak için hazırlanır. Frigorifico'lann yan ürünleri arasında donyağı, tutkal, gliserin ve gübre sayılabilir. Arjantin'de olağanüstü çok olan buğdayın öğütüldüğü değirmenler ve ılık kuzeyde yetiştirilen şekerkamışını işleyen fabrikalar da vardır.

Arjantin gereksinimi olan birçok malı kendi üretir. Bunlar arasında dokuma, yün, reyon (yapay ipek), pamuklu kumaş, çelik, cam, çimento, kâğıt, otomobil lastiği, sabun, ayakkabı, televizyon ve Öteki mallan üreten sanayiler vardır. Fabrikalarda kullanılan enerjinin çoğu petrolden elde edilir. Çünkü Arjantin'de kömür çok azdır. Hidroelektrik enerji kaynaklan da geliştirilmektedir. Motorlu taşıtlar ve kimyasal maddeler sanayileri Arjantin'deki iki önemli sanayi dalıdır.

Sanayi kuruluşlannın sayısı arttıkça halkın çoğu kırsal bölgelerden kentlere göç etmiştir. Bugün nüfusun dörtte üçü kent ve kasabalarda yaşar. Başkent Buenos Aires Güney Amerika'daki en büyük kentlerden biridir; Rio de la Plata halici üzerinde yer alır ve tüm demiryollannın birleştiği bir noktadır. Karayollan ağı da çok gelişmiştir. Başkentin yakınındaki La Plata'nın modern limanı çok işlektir; gemiler buradan Parana Irmağı'na girebilir; bazılan tahıl yüklemek için Rosario'ya ya da tahıl ve sığır almak için Santa Fe'ye gider. Güneydeki deniz üssü Bahîa Blanca en önemli limandır. Andlar'ın eteğindeki Mendoza bir şarap ve meyve sanayisi merkezi, tepeler arasında kurulmuş olan üniversite kenti Cördoba ise bir oto sanayisi merkezidir.

Tarih


Arjantin'e ilk gelen beyazlar İspanyollar'dı. 1516'da, gemisiyle Plata'nın geniş ağzına girdiğinde, burayı "Tatlısu Denizi" olarak adlandıran Juan Dıaz de Solîs, birkaç arkadaşıyla birlikte karaya çıktı ve İspanya kralı adına bu topraklara el koydu.
11 yıl sonra, ünlü Cenevizli kâşif John Cabot'un oğullarından biri olan Sebastian Cabot da gemisiyle Plata Irmağı'nın ağzına geldi. Bu çamurlu ve kahverengi ırmağa Rio de la Plata (Gümüş Irmak) adını verdi; çünküırmağın yukarı bölümünde var olması gereken çok miktardaki gümüş üzerine anlatılan birçok öykü duymuştu. Değerli madenler arayan İspanyollar, Peru'nun zenginliklerine ulaşabilmek için bu yöreden geçmek istiyorlardı; La Plata'nın ıssız vadilerinde yerleşim yeri kurmayı düşünmemişlerdi.

1536'da İspanya adına kâşif Pedro de Mendoza göçmenlerle birlikte Arjantin'e gelip bugünkü Buenos Aires'te ilk İspanyol kolonisini kurdu. Ama Yerliler'in birkaç kez buraya saldırması üzerine göçmenler sığırlanyla birlikte kasabayı bırakıp içerilere, bugün Paraguay'ın başkenti olan Asunciön'a gittiler. Buenos Aires kenti gerçek anlamda ancak 1580'de kurulabildi. Bu arada ilk göçmenlerin ırmak kıyısında bıraktıklan sığır ve atlar çoğalmıştı. Çağdaş Arjantin'in zenginliğini başlatan işte bunlar oldu. Sığır ve atlan toplayan ilk sığır çobanlan 19. yüzyılın ortalanna kadar başıboş dolaşarak yaşadılar. Çevresi çitlerle çevrili büyük çiftliklerin kurulmaya başlamasıyla birlikte sığır çobanlannm başıboş yaşamı da sona erdi.

İspanyol hükümetinin bu ilk kolonisine gereken ilgiyi göstermemesi üzerine criollo/ar'ın, yani Güney Amerika'da doğan İspanyol kökenlilerin hoşnutsuzluğu giderek arttı. 1808'de Napolyon, İspanya'yı işgal edip kralı hapsedince Arjantin'deki criollolar isyan etti. Buenos Aires'te bir konsey toplayıp İspanyol genel valisinin yetkilerini üzerlerine almaya ve cunta denilen bir yerel hükümet kurmaya karar verdiler. 25 Mayıs 1810'da genel vali istifa etti ve cunta iktidan aldı; yeni hükümet de ülkeyi hâlâ tutuklu İspanyol kralı adına yönetiyordu. Ama bugün, Arjantin halkı bu tarihi ülkelerinin bağımsızlık günü olarak kabul etmektedir.

Bundan sonra İspanyol ordulan birçok kez Peru'dan ülkeye girerek, İspanyol egemenliğini geri getirmek istediler ama criollolar, Jose de San Martin adında büyük bir askeri önder buldular. Arjantin'in ulusal kahramanı olan San Martin, İspanyol ordulan Peru ve Şili'den çıkanlmadan güvenlik içinde olamayacaklannın farkındaydı. 1817'de ünlü Andlar Ordusu'nu, bu çok büyük dağ engelini aşarak Şili'ye götürdü ve burayı İspanyol egemenliğinden kurtardı. Daha sonra İngiliz denizci Lord Cochrane'nin kurduğu donanmanın yardımıyla, adamlannı Peru'nun Büyük Okyanus kıyısındaki başkenti Lima'ya götürdü. Peru'nun özgürlüğe kavuşturulması görevini tamamlamayı bir başka büyük öndere, kuzeyden gelen Simön Bolîvar'a bıraktı {bak. Bolîvar, Sİmon). 1825'te Güney Amerika'mn tümü, İspanyol egemenliğinden kurtulmuştu.

Özgürlüğünü kazandıktan sonra Arjantin fırtınalı bir iç savaş dönemine girdi; eyaletlerdeki yerel önderler kendi başlanna buyruk davranmaya başladılar. Ülke neredeyse parçalanıyordu. 1829'da sığır çobanlannm önderlerinden Juan Manuel de Rosas, Buenos Aires eyaletinin valisi oldu ve yavaş yavaş öteki önderlerin güçlerini kırdı. Ne var ki, 1852'de onun devrilmesiyle başlayan daha da sert mücadele ve çatışmalar, 10 yıl sonra General Bartolome Mitre'nin başkan seçilmesine kadar sürdü. İyi bir askeri önder, aynı zamanda bir bilim ve devlet adamı olan Mitre ülkeyi tekrar birliğe kavuşturdu.

Arjantin'in katılmadığı


I. ve II. Dünya savaşlarından sonra, 1946'da Juan Domingo Peron başkan oldu ve çeşitli reformlar yaptı. Karısı Eva (ya da Evita) halk tarafından çok sevildi ve güç kazandı. Haklarını gözettiği işçilerce desteklenen Peron ülkeyi bir diktatör olarak yönetiyordu. 1955'te askeri bir darbeyle düşürüldü ve sürgüne yollandı. Perön'dan sonra birbirini izleyen hükümetler güçlü askeri önderlerin desteğine dayanarak yönetimlerini sürdürdüler.
1966'dan başlayarak Arjantin'i askeri cuntalar yönetti. 1973'te başkan seçilen Hector Campora, Perön'un sürgünden dönebilmesi ve yeniden hükümeti kurması için istifa etti. Ama Peron enflasyonu (aşırı fiyat artışlarını) durdurmayı başaramadı. Birkaç ay sonra ölünce yerine ikinci karısı Marıa Peron geçti. O da giderek gücünü yitirdi ve 1976'da gene askeri bir hükümet kuruldu.

1981'de başkan olan General Leopoldo Galtieri 1982'de Arjantin'i, Falkland Adalan yüzünden İngiltere ile savaşa sürükledi. Arjantin Falkland Adalan'nı işgal etti ama iki ay sonra İngiliz kuvvetleri adaları tekrar ele geçirdiler. 1983 seçimlerinde Arjantin, Raûl Alfonsîn'in yönetiminde sivil bir hükümete kavuştu.
Yakınında yağışlı (1 200 mm) ve genellikle yumuşak olan iklim iç kesimde karasal ve kuraktır. Yağışlar, yaz mevsimi boyunca giderek yoğunlaşır ve getirdikleri nem, hemen büyük bir buharlaşmaya uğrar. 600 mm eşyağış eğrisi, Bahia Blanca'dan Cördoba’ya kadar geniş bir yay çizer. Böylece, “yağışlı" Pampadan, “kurak" Pampa’ya geçilir.

Anlatılan bu koşullar nedeniyle, Arjantin’de orman azdır. Ülkenin büyük bölümü, çayırlar ve dikenli çalılıklarla kaplıdır. Ülkenin Patagonya’nın K.’inde kalan batı yarısı, ağaçsılardan ve. az çok dikenli, az yapraklı küçük ağaçsılardan oluşan seyrek bir bitki topluluğuyla (monte) örtülüdür. Patagonya çakılları arasında az miktarda çalılık ve bazı buğdaygiller tutunmuştur. Doğal halinde yüksek otlardan oluşan uçsuz bucaksız bir çayır ve kötü bir otlak olan Pampa, Avrupa'dan yeni ot türleri getirilmesiyle ve üçgül ile yoncanın yaygınlaşmasıyla değiştirilmiştir. Ağaç da dikilmiştir, ama gerçek ormanlar Güney Andlar’daki göller yönetim bölgesinde (arokarya ormanları) ve Ma cellan boğazı dolaylarında (kayın ormanları) yer alır. K.'de büyük tropikal orman, iki yerde Arjantin'e sokulur: Misiones'te ve Tucumân Andları’nın doğu yamaçlarında Orta Chaco'da, sert keresteli, kabukları tanen bakımından zengin türlerin ağır bastığı bir orman (quebrachos) yer alır.

yerleşme ve toprağın değerlendirilmesi


Arjantin'e insanların yerleşmesi, kuzey -batı’dan,Bolivya’daki yüksek yaylalardan ve madencilik bölgelerinden gelen ispanyollar'ın And dağeteğine inmeleriyle gerçekleşti. Bu ilk Arjantin, sözkonusu madencilik bölgelerinin tahıl, koyun ve yük hayvanları (özellikle katır) sağlayan bir uzantısı gibiydi. Atlas okyanusu cephesiyle uzun süre ilgilenilmedi. Dolayısıyla, kuzey-batı’da And eteklerinin tarım ve çobanlığa dayalı iktisadı XVIII. yy. ortasına kadar ağır bastı ve İspanyolların kurdukları kentler (sömürge döneminden kalma geleneklere bağlı ve canlı Arjantin’e [Buenos Aires limanı ve Pampa] doğru meydana gelen göçlere karşın hâlâ yoğun bir nüfus yaşar), günümüze kadar,melez Arjantin’in temelini oluşturdu.

XVIII. yy ’ın ikinci yarısında,kral naipliğinin kurularak (başkenti Buenos Aires’ ti), Buenos Aires limanının daha bağımsızlıktan önce Atlas okyanusu ticaretine açılmasıyla, Arjantin'in ağırlığı And dağlarından Plata halicine “kaymaya” başladı ve kesin dönemeç modern Arjantin' in tam anlamıyla oluştuğu XIX.yy.’ın son çeyreğinde aşıldı.

Bu gelişmede başlıca rolü, ispanyollar’ın fethi sırasında Pampa’da başıboş dolaşmaya bırakılan sığırların, ticari anlayışla yetiştirilmeye başlaması oynadı. Avrupa' ya XVIII. yy.'da deri, XIX. yy.’ın ilk yarısında kurutulmuş et satılırken, 1860'a doğru bu ürünlerin yerini koyun yünü aldı. Bu tarihten sonra, Pampa'daki çayırların sahipleri, Buenos Aires'de, zamanla da bütün Arjantin’de, liman işlerini elinde tutan yerli ve yabancı burjuvaziyle yakından ilişkili başlıca iktisadi ve siyasal güç haline geldi. Avrupa, kent pazarlan, sermayeleri, teknikleri, hatta insanlarıyla, 1880-1900 yıllarında Arjantinliler'in önce ülke topraklarının bütününe yerleşmelerini, sonra da bütün bu toprakların tamamını donatıp işletmelerini sağladı.

Ülke, 1929 büyük iktisadi bunalımına kadar, bütünüyle dışsatıma (Büyük Britanya’ya) dönük tarım ürünlerinin değerlendirilmesine dayanan, büyük bir refah dönemi yaşadı. Pampa'ya, hayvancılık yapılan çok büyük çiftlikler (estancia) halinde el kondu ve toprak sahipleri bu çiftliklere yerleştirdikleri yarıcılara önce buğday, keten, mısır ektirdiler sonra, sığırlar için yonca yetiştirilen geniş alanlar ayırdılar. Büyük çiftlikler, İngiliz kasaplarının dondurulmuş et gereksinimini karşılamaya başladı. Parana yakınındaki Rosario Santa Fe Pampa'sı bölgesinde ve kurak Pampa’nın birçok kesiminde, büyük toprak sahipleri, topraklarını parsellere ayırıp İtalya’dan, hatta Doğu Avrupa’dan gelen çiftçilere kiraladılar ya da ortak ektirdiler. Bu tek tip ürün yetiştirilen tarım alanları, 1930 yıllarına doğru, Arjantin'i, uluslararası ticarette başlıca buğday, mısır ve yağ çıkarılan keten satıcısı haline getirdi.

ülkenin kenar bölgeleri işletmeye açılarak, her birinde iç tüketime yönelik bir tarıma ağırlık verildi (yalnızca Patagonya bunun dışında kalarak koyun [yünleri yurt dışına satılıyordu] yetiştiren büyük şirketlere bırakıldı). Yarıtropikal kuzey-batı bölgesi şekerkamışı, Mendoza Andları dağ- eteği büyük sulama çalışmaları sayesinde üzüm, Negro ırmağının yukarı vadisi sulamayla meyve üretim bölgesi oldu; güney Chaco’da büyük şirketler quebracho ormanını yok ederek tanen elde ettiler;kurak kuşağın başladığı orta bölgede, Orta Avrupa’dan gelen göçmenler sayesinde pamuk ekimi gelişti.

Büyük iktisadi bunalım patlak verdiğinde, 7 milyon göçmenin (yarısı İtalyan, üçte biri İspanyol) geldiği Arjantin, beyazların yaşadığı "yeni" bir ülke haline geldi. Ülke ürünleri Pampa'daki sık demiryolu ağı ve kenar bölgelere giden kolları aracılığıyla, aşağı Parana kıyısındaki, Bahia Bianca'daki limanlara, özellikle de Buenos Aires limanına "akıtılıyordu". Nüfus, az sayıda büyük toprak sahibinin mülkiyetindeki kırsal kesimde toprak bulamadığından, akın akın kentlere göçmekteydi.

Kentleşmedeki bu gelişmeyi, iktisadi bunalım daha da artırdı; özellikle köyden kente göç olayının olağanüstü boyutlara ulaştığı Buenos Aires aşağı yukarı bomboş bir ülkede, dünyanın en büyük anakentlerinden biri haline geldi. Devlet, sanayinin (doğal olarak liman-kentlerde kuruldu) gelişmesini destekledi. 1947'den sonra, Peron’un başkanlığı döneminde devlet, kamu hizmetlerini ve büyük donatım çalışmalarını üstlendi, korporasyoncu bir sendika akımı ile ordunun denetimine verilen "ağır sanayi" kesimine dayanan ulusal özel kesim arasında işbirliğini destekledi.

Dış pazarların bulunmaması nedeniyle Pampa tarımı ikinci Dünya savaşı'nın sonuna kadar durakladı; oysa aynı dönemde, tarım dışındaki kesimlere sistemli biçimde aktarma yapma siyasetinin sürdürülmesi (tarım ürünlerine ısrarla düşük fiyat uygulanması bunu gösterir) sonucu açlık çeken Avrupa buğday ve et istemekteydi, iç pazara yönelik yeni ürünlerin (süt, yağ çıkarılan bitkiler) gelişmesine karşın, köyden kente göç dev boyutlara ulaştı. 1950’li yılların sonlarında bu büyük tarım ülkesi, yeni ülkelerin anglo-sakson tipi tarımındaki olağanüstü gelişmeler sonucu, dünya pazarlarında tam anlamıyla dışlandı. Yüzyılın başından kalma ortak donanımlar, özellikle demiryolu ve denizyolu taşımacılığı açısından eskimişti. Bununla birlikte, çeşitli hafif sanayi gelişirken, petrol ve demir-çelik sanayisi gibi birkaç önemli yeni kol kuruldu. Arjantin, uçsuz bucaksız toprakları bomboş bir ülkeyken, kentleşmiş bir ülke, hatta bir "kerit-ülke” haline geldi.

Tarımın modernleştirilmesi ve yetersiz işletme.


Arjantin denince Pampa, topraklarının verimliliği, etinin nitelfkiilıği.tahıllarının bolluğu ve gaucho efsanesi (günümüzde ücretle çalışan bir çoban haline gelmiş atlı özgür adam) akla gelir. Oysa günümüzde Pampa, traktörler, bankalar, otomobiller, tüccarlar ve kooperatifler ülkesidir. ABD’deki "Middle West" çiftçilerini örnek alan arjantinli çiftçiler de kentlileşmektedir. Özellikle de Pampa tarımı makineleşmekte, tekniklerini yenilemektedir, ama bu işte rakiplerine oranla on-yirmi yıl geri kalmıştır. 1976’dan bu yana askeri diktatörlüğün uyguladığı liberal ekonomi rejimi, ülkenin yeniden uluslararası pazarlara girmesini ve uluslararası fiyatlara uyarlanmasını sağlamıştır. Sanayi ülkelerinin isteklerini göz önünde tutan tarımcılar, Avrupa’da yetiştirilen hayvanlar için yemlik bitki tarımına ağırlık vermiştir: 3,5 Mt soya, 6,5 Mt sorgum, 9 Mt mısır, 1,5 Mt ayçiçeği küspesi. Buna karşılık yılda 5-10 Mtarasında üretilen buğday, artık dünya ticaretindeki önemini yitirmiştir. Bütünüyle ele alındığında, 1970-1980 yılları arasında tahıl üretimi değişmeden kalmış (20-25 Mt arasında), oysa yağ bitkileri üretimi, 1970’te 2 Mt’ken 1980’de6 Mt’u aşmıştır. Hayvancılığa gelince, gerek koyun (150 000 t yün), gerek sütdomuzu (yıllık kesim sayısı 2 500 000 başla sınırlıdır) açısından gelişme- mekte, sığır sürüsüyse(yaklş. 60 milyon baş) çok yavaş artmaktadır. Yalnızca Pampa’nın orta kesimindeki besicilik.

Gerçekten 1973 martında Perön, Adaletçi kurtuluş cephesi’nin oylarıyla cumhurbaşkanı seçildi, isabel Perön olarak tanınan üçüncü karısı Marla Estela Martlnez de Perön da cumhurbaşkanı yardımcısı oldu; ama siyasal ortam yoğun şiddet olayları yüzünden çok gergindi. Çok geçmeden Perön öldü (1974) ve karısı İsabel cumhurbaşkanı oldu. Rejimi sertleştirmesine karşın, iktisadi bunalım ve terörizmle yolsuzlukların yaygınlaşmasını önleyemeyince 1976’da ordu tarafından devrildi

General Videla başkanlığında, üç kuvvet (hava, deniz, kara) komutanının oluşturduğu bir askeri cunta, devrimci akımlara (Montonero'lar, Devrimci halk ordusu, vb.) ve içlerinde din adamlarının da yer aldığı her türlü muhalefete karşı çok sert bir baskı uygulamaya başladı ve toplumun tüm kesimlerinde bir tasfiye hareketine girişti. Birçok kişi işkence gördükten sonra öldürüldü ya da kayboldu. Çok büyük yabancı sermaye akını, fiyatların serbest bırakılması, ücretlerin dondurulması, iktisadi durumun düzelmesini sağladıysa da, iç tüketimde önemli bir düşüşe, küçük sanayinin gerilemesine ve toplumsal çatışmaların artmasına yol açtı.

Arjantin ulusal futbol takımının 1978’de Mundial'ı (dünya kupası) kazanması olayını cunta, iktidarını sağlamlaştırmak için kullanmaya çalışırken, insan haklan savunucuları aynı olayı, ülkenin siyasal gerçekleri üstüne bilgi toplama amacıyla açtıkları kampanyada kullandılar; ama pek önemli sonuçlar elde edemediler. Askerler o tarihten sonra, yoğun bir diplomatik çabaya girişerek, kapitalist ve sosyalist ülkelerde kabul gördüler; onlarla itkisadi anlaşmalar imzaladılar. Ama Ajrantin ile Şili’nin, iki ülkenin sınırını oluşturan Beagle kanalı ağzında yer alan üç adacık konusundaki anlaşmazlıkları 1 sürdü. 1981 ’de, general Videla’nın yerine general Roberto Viola getirildi; ama Viola aralık ayında cunta tarafından görevden alındı ve yerine kara kuvvetleri komutanı general Leopoldo Galtieri geçti.

2 nisan 1982’de Arjantin, uzun süredir hak iddia ettiği Malvinasjya da Falkland) adalarını işgal etti. Bunun üzerine İngiltere, Atlas okyanusu’nun güneyine güçlü bir deniz filosu gönderdi. 14 haziranda Ingilizler, adaların tümünü geri aldılar. Arjantin'de bu başarısızlık üstüne, general Galtieri görevden alınarak yerine general Reynaldo Bignone getirildi (22 haziran).

Falkland yenilgisi, iktisadi sorunlar, yasaklandığı halde sürdürülen grevler, halkın cunta yönetimine karşı gösterileri, askeri yönetimi demokrasiye dönmek zorunda bıraktı. Siyasi hükümlülerin serbest bırakılmasına başlandı. Askeri yönetim özel bir af yasası, çıkararak, teröre karşı savaş sırasında yasalara aykırı emir veren yetkililerle bu emirlere uyanların cezalandırılamayacaklarını kabul etti. Cunta dağılma kararı aldı (5 aralık 1982). Yedi yıllık cunta yönetimi sırasında kaybolanların sayısı 30 000'i buluyordu. 1982'nin son aylarında, içlerinde yüzlerce kişinin gömülü olduğu toplu mezarlar ortaya çıkarıldı. Askeri yönetimin, teröristlerin gömülü olduğunu ileri sürdüğü bu mezarlarda kafalarından kurşunlanmış 5 yaşından küçük çocuklar da bulunuyordu. 13’ü başkent Buenos Aires'te kurulan 37 toplama kampında, yasalara aykı rı olarak binlerce kişinin hapsedildiği ve işkence gördüğü açıklandı.

Bozulan iktisadı durumu düzeltebilmek için IMF ile anlaşma yolu arandı. 40 mil yon doları aşan dış borcun ödenebilmesi için IMF’den standby kredisi alındı, işsizlik oranı %18’e yükselirken, yıllık enflasyon % 353,5'i buluyordu (ağustos 1983).
Bu koşullar altında yapılan başkanlık seçimine 11 parti katıldı. Seçimi, oyların °/o 52'sini alan, Radikal yuıttaşlar partisi adayı Raül Alfonsln kazandı (30 ekim 1983). Alfonsln başkanlığa geçişi dolayısıyla verdiği söylevde programını açıkladı. Yolsuzluklar düzeninin sona erdiğini, uluslararası güçlerin baskılarının kabul edilemeyeceğini, insan haklarına saygı gösterileceğini, kaybolan kişilerin durumlarının açıklığa kavuşturulacağını, baskı düzeninin ortadan kaldırıldığını, sivillere karşı işlenecek suçların davalarına sivil mahkemelerin bakacağını açıkladı (10 aralık 1983). Alfonsln yönetiminden önce, orduda yeniden düzenlemelere gidildi. ‘Kara kuvvetlerinde generallerin sayısı 60’tan 18’e indirildi. Cuntanın çıkardığı özel af yasası kaldırıldı. 1976'dan sonra başa geçen üç cuntanın dokuz generali, özgürlükleri sınırlamak, işkence uygulatmak, hırsızlık, sahtecilik gibi suçlardan sivil mahkemede yargılandılar. Son başkan general Galtieri de general Bazilio Lamı Dozo ve amiral Jorge Isaac Anaya ile birlikte Falkland savaşı'nın yönetimiyle ilgili olarak mahkemeye çıkarıldılar. General Jorge Rafaela Videla (1976-1981 arası başkan) ve general Eduardo Massera, cinayet, sahtecilik ve rüşvet gibi suçlardan ömür boyu; general Roberta Viola (mart -aralık 1981 arası başkan) 17 yıl hapse mahkûm oldular (9 aralık 1985); general Galtieri ve cuntası aklandı. Şili ile anlaşmazlık konusu olan Beagle boğazı sorunu Vatikan'da, iki ülke dışişleri bakanlarının imzaladıkları antlaşmayla çözüldü (29 kasım 1984).

Cunta yönetiminden devralınan iktisadi durum Alfonsln yönetiminin en büyük sorunu oldu. Demokrasiye geçiş süreci içinde bulunan ülkede İMF'nin koşullarına uymanın güçlüğü belirtilerek, ülkenin iç sorunlarıyla ilgili ve ulusal egemenlikle bağdaşmayacak koşulların uygulanamayacağı IMF’ye bildirildi. IMF ücretlerin dondurulmasını isterken, yönetim enflasyon oranının % 6 üstünde ücret artımını kabul etti. Meksika, Brezilya, Venezuela ve ABD’den kredi alındı. Petrole, taşıma ücretlerine zam yapıldı. Enflasyon % 580'e yükseldi (1984). Rekor düzeyde olan 1983 ve 1984 hasatlarına karşın açlık yaygınlaştı. Nüfusun % 10’u yoksulluk sınırı altındaydı. Genel işçi konfederasyonu İMF'nin baskılarına karşı gösteriler düzenledi, iki kez genel greve gitti. Dokuz ay sûren görüşmeler sonunda IMF ile anlaşmaya varıldı. Plükümet 1985 -1989 yıllarını kapsayan beş yıllık iktisadi plan hazırladı. Başkan Alfonsln savaş ekonomisi uygulayacaklarını söyledi (1 mayıs 1985). Yıllık % 1010'u bulan enflasyon karşısında para birimi değiştirildi: 1000 pesoya eş değerde austral para birimi kabul edildi. Ücretler belirsiz bir süre için donduruldu (1 temmuz 19851. Bu önlemler enflasyonun aşağı çekilmesini sağladı. 1987 genel seçimlerinde peroncu parti ağır bastı ve bu partinin adayı Carlos Menem 1989 yılında yapılan seçimi kazanarak cumhurbaşkanı oldu.

Carlos Menem 3 aralık 1990 da meydana gelen bir askeri ayaklanma girişimini bastırdı. 6 aralık 1990'da ABD cumhurbaşkanı Bush’un Arjantin’i sürpriz ziyareti Menem’in iktidarını güçlendirdi ve 64 milyar doları bulan dış borçların ödenmesinde kolaylıklar sağlanmasına yol açtı. C Menemin 8 mayıs 1992'de başlayan Türkiye’yi üç günlük resmi ziyareti iki ülke arasındaki ilişkileri pekiştirdi.

"Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica"
Son düzenleyen Safi; 8 Temmuz 2016 01:33
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
3 Ekim 2015       Mesaj #7
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye

EDEBİYAT


Klasik üslubu benimseyen


(Oda al malestuoso rio Paranâ) şair Manuel Josö de Lavarden (1754-1809), tam anlamıyla Amerika’ya özgü ilk tiyatro yapıtını (Siripo, 1789) bağımsızlık arifesinde kaleme aldı. Arjantin'de romantizm, Rosas’ın diktatörlük yıllarına ve zorba yönetime karşı çıkan yazarların sürgünde oldukları döneme rastlar. “Sürgünler” adıyla anılan bu yazarlar arasında Chateaubriand'dan etkilenmiş olan Esteban Echeverrla (1805 -1851), Arjantin'de yazılan ilk romanın (Amalia, 1851-1855) yazarı Josö Mârmol (1818-1871), şair ve denemeci Juan Mana Gutierrez (1809-1878) ile, yazıları ulusal bilincin oluşmasına güçlü biçimde katkıda bulunan üç siyaset adamı,Juan Bautista Alberdi (1810-1884), Bartolomö Mitre (1821-1906) ve "sürgünler"in en ünlüsü Domingo Faustino Sarmiento (1811 -1888) anılabilir.
Ad:  arjantin7.jpg
Gösterim: 1106
Boyut:  62.0 KB

Şiirde, Hugo'dan izler taşıyan Olegario V Andrade (1839-1882) ve zarif dizeleriyle Carlos Guido y Spano (1827-1918) ön plana çıktılar. Aynı dönemde, La Plata yöresinde önce sözlü olarak başlayan, sonra yazılı olarak gelişen. goşo tipini işleyen ve goşoların renkli, canlı diliyle yazılmış, tadına doyum olmaz bir halk şiiri doğdu. Santos Vega adlı yapıtını yayımlamadan önce diktatör Rosas'a karşı acımasız yergiler yazan Hılarıo Ascâsubi'nın (1807-1875) başlattığı goşo şiirinin, aynı güzellikte bir örneğini de Estanislao del Campo (1834 1880) verdi: Fausto( 1866). Hiç kuşkusuz, türün en büyük ustası Jose Hernandez'dır (1834-1886); onun Martin Fıerro adlı şiiri, Pampa yı öven uzun bir destandır. Goşo türü daha sonra, şiirde Rafael Oblıga-do (1851-1920), romandaysa Eduardo Gutierrez (1853-1890) ile doruk noktasına ulaştı.

"1880 kuşağı" diye anılan yazarlar arasında (1880'de Arjantin federal bir devlet, Buenos Aires de bu devletin başkenti oldu), Miguel Canâ’yi (1851-1905), renkli konuşmalarla süslü uzun hikâyelerin yazarı Fray Mocho’yu (1858-1903), Arjantin edebiyatına natüralist romanı (Sin rumba) ve büyük kent temasını getiren Eugenio Cambaceres'in (1843-1888) yanı sıra, La gran aldea (1884) adlı yapıtıyla aynı temayı işleyen Lucio Vicente Lpez’i de (1848-1894) anmak gerekir. Fransız kökenli Paul Groussac (1848 -1929), yapıtlarında ruhsal çözümlemelere ağırlık verdi.

XX. yy.’ın başlarında, mizah dolu pikaresk romanlarıyla Roberto J. Payro (1867 -1928) öne çıkarken, natüralist tiyatro, amerikan oyun yazarlarının en büyüklerinden biri olan Uruguay asıllı Florencio Sânchez'in (1875-1910), ibsen tarzında yazdığı oyunlarla büyük başarı kazandı. Hızlı ekonomik gelişmenin ve Avrupa kaynaklı yoğun bir göç hareketinin gözlendiği bu dönemde Arjantin'de, Ruben Darto’nun da katıldığı, çağdaşçı akım (1893-1898) gelişti. Çağdaşçı akımın başlıca temsilcileri, bir parnasçı olarak kalan Leopoldo Dı'az (1862-1947) ve özellikle, şiir ve romanlarıyla etkisi büyük olan Leopoldo Lugones (1874-1938) oldu.

Enrique Rodriguez Larreta (1875- 1961), La gloria de Don RaPniro (1908) adlı yapıtıyla romana çağdaşçıların estetik anlayışını getirdi. Larreta, Felipe II dönemini canlandıran bu romandan sonra Zogoibı (1926) ile goşo temasına döndü. Los gauchos judios'da bir çiftçi yahudi topluluğunun yaşamını gerçekçi bir dille anlatan Alberto Gerchunoff ve El ingtes de los güesos’da (1924) yerel yaşamı büyük bir incelikle yakalayan romancı Benito Lynch (1880-1951), konu olarak kırsal kesimi ele aldılar. Buna karşılık, kent yaşamı Manuel Gâlvez (1882-1962) tarafından, döneminin toplumunu inceleyen bir yapıtla gözler önüne serildi. XX. yy. başlarının Buenos Aires'ine mizahçı bir gözle bakan Arturo Cancela'nın (1892 -1959) da konusu kent yaşamıydı; popüler yazar Hugo Wast (1883-1962) Arjantin’deki yaşamın değişik yönlerini ele aldı.

Çağdaşçı akıma karşı çıkan yeni şairler, şiiri daha yalın biçimlere yönelttiler. Bu yönelime uygun olarak, konuşma diliyle yazılmış güftelerden oluşan halk şarkısı tango yaygınlaştı. Buenos Aires'in yoksul kenar mahallelerinin duygusal ozanı ve Borges'in sonradan yaşamöyküsünü yazdığı Evaristo Carriego (1883-1912) [La canciön del barrio, 1913] çağdaşçılık akımından ilk uzaklaşanlardan biriydi. Onun gibi, Baldomero Fernândez Moreno (1886-1950) da yapmacıksız bir dille, başkentin günlük yaşamını, sokaklarını ve sıradan insanları anlattı. Enrique Banchs da (1888-1968) yalın ve süssüz bir dil kullanır ve klasiklerin üslubunu yeğlerken, onun gibi tarihçi ve denemeci olan Arturo Capdevila (1889-1967), bir dize ustası olarak hüzünlü bir şiir anlayışı geliştirdi (Melpömene, 1912). Alfonsina Storni (1892-1938), kadın şairler arasında seçkin bir yer edindi.

1920'ye doğru Arjantin edebiyatı, genç şairlerin öncüsü olarak benimsenen Jorge Luis Borges'in (1899-1986) ispanya' dan getirdiği ultraismo gibi öncü Avrupa akımlarının etkisiyle bir yenilenme dönemine girdi. Buenos Aires bu dönemde, Boedo adı verilen gruba bağlı yazarlarla, Martın Fierro dergisi (1924-1927) çevresinde toplanan ve estetik kaygılara öncelik veren Florida grubundan şairleri karşı karşıya getiren bir çatışma alanı durumuna geldi. Serbest şiiri ve eğretilemeyi öven martin lierrocular, aşırıcılık akımını hemen benimsediler. Aynı zamanda hem karamsar, hem mizahi yapıtlar veren Macedonia Fernândez (1874-1952) bir grup öncü şaire önderlik etti: Oliverio Girondo (1891-1967), RicardoE. Molinari (doğm. 1898), Eduardo Gonzâlez Lanuza (doğm. 1900), katoliklikten esinlenen Luıs Bernârdez (doğm. 1900), Carlos Mastronardi (1901 1976), Luis L. Franco (doğm. 1898), Roberto Ledesma (1901-1966) Norah Lange (doğm. 1906) ve eğretilemelerle yüklü lirik şiirleriyle belki de hepsinden usta olan Leopoldo Marechal (1900-1970). Şairler arasında, özellikle oyun yazarı olarak tanınan Conrado Nale Roxlo (1898-1971) ve kendisini ulusal gerçekliğin en bilinçli çözümleyicileri arasına sokan Radiografıa de la pampa (1932) adlı yapıtıyla güçlü bir denemeci olduğunu da kanıtlayan Ezequıel Martınez Estrada'nın da(1875-1965) adını anmak gerekir. Tanınmış bir yazarlar çevresinin en önemli kişisi olan ve kurduğu Sur (1931) adlı dergiyle yurttaşlarına dünya edebiyatını tanıtmaya çalışan yazar Victoria Ocampo (1893-1979), Arjantin' de düşünsel yaşamı canlandırdı.

Sonunda bir mit kahramanı haline gelen goşo, Ricardo Güiraldes'in (1886 -1927) Don Segundo Sombra (1926) adlı yapıtıyla romanda yeniden belirdi. Ama, köyden kente göçün doğurduğu ahlaki ve toplumsal sorunlardan ve şaşırtıcı bir büyüme gösteren kentlerde yalnız başına yaşayan insanın trajedisinden esinlenen romanların çerçevesini genellikle kentler, özellikle de Buenos Aires oluşturdu. Toplumsal içerikli bu kent edebiyatı, özellikle Boedo grubunun üyeleri tarafından işlendi: lumpen-proletaryanın romancısı Elıas Castelnuovo (doğm. 1893), yoksul çocukların yaşam koşullarını ele alan Alvaro Yunque (doğm. 1890), Leonidas Barletta (doğm. 1902) ve Dostoyevskiy'i anımsatan Roberto Arlt (1900-1942). Edebi bölgecilik akımının birçok yandaşı arasında, yapıtlarında ülkenin kuzeyini işleyen Juan Carlos Dâvalos (1887-1959) ve konusu Patagonya bölgesinde geçen Lago argentino (1948) adlı romanıyla Juan Goyanarte (1900-1967) yer aldı. Tiyatro alanında ise, özellikle, gerçekçi oyunlar yazan Samuel Eichelbaum (1894-1967) ön plana çıktı.

Perönculuk dönemine (1943-1955) damgasını vuran olay, rejim karşıtı yazarların ülke dışına göç etmeleridir. Bununla birlikte, edebiyat verimliliğini korudu. "1940 kuşağı”, kimi zaman da “yeniro- mantikler kuşağı" adı verilen genç şairler, biçime büyük önem verdiler: Vicente Barbieri (1903-1956), Mario Binetti (doğm. 1916), Daniel Devoto (doğm. 1916), Juan Rodolfo VVilcock (doğm. 1919), Câsar Fernândez Moreno (doğm. 1919), kuşağının en yetenekli şairlerinden biri olan Alberto Girri (doğm. 1918) gibi çok yalın bir üslupla yazan Eduardo Jonquiâres (doğm. 1918). Buna karşılık, zengin imgelerle dolu şatafatlı bir üsluba sahip Enrique Molina (doğm. 1910), en önemli arjantinli gerçeküstücüdür. Öte yandan, kentlerdeki sefalet, Buenos Aires'in orta sınıf mahalleleriyle gecekondu semtlerini konu edinen Bernardo Verbitsky'nin (doğm. 1907) [Villa miseria es tambiĞn America, 1957] ya da Roger Pla'nın (doğm. 1912) yazdığı türden nitelikli röportaj-romanları konu bakımından besledi.

Şair Leopoldo Marechal’in 1948'de yayımlanan büyük romanı Âdân Buenosayres, James Joyce'un Ulysses' iyle eşit değerde sayıldı. Fransız varoluşçuluğundan etkilenmiş üstün yetenekli iki yazarın, Eduardo Mallea (doğm. 1903) ile Ernesto Sâbato’nın (doğm. 1911) yapıtlarının çerçevesini yine kentler ve kent yaşamının sıkıntıları oluştururken, Manuel Mujica Laynez de (doğm. 1910) Proust’ un yapıtlarını andıran romanlarında soyluların Arjantin'ini yansıttı.

Fakat çağdaş Arjantin edebiyatının en özgün yanı, bilgiyi, hayali ve kendi kendini yıkan bir alayı büyüleyici bir biçimde birbirine karıştıran ve tümüyle kendisinemın gerçekleşmesini sağladı. Gerçeküstücülük, Mario Trejo ve Francisco Josâ Madariaga'nın yapıtlarıyla sürdürülürken, 1930 dolaylarında doğan genç kuşak yazarların birçoğu, örneğin Francisco Urondo. Alberto Vanasco, Julio Llinas, Roberto Juarroz, Juan Gelmân, aynı zamanda bir öykücü olan Juan Jos6 Hernândez, Noâ Jitrik ve çok tutulah şarkı ve çocuk kitapları yazan Elena Walsh gibi şairler, halk kültürüne, tangoya, Buenos Aires argosu "lunfardo' ya ve folklora derin bir ilgi duydular. Büyük bir canlılık görülen tiyatro alanında Osvaldo Dragün’u (doğm. 1929) anmak gerekir.
Romanda ise, büyük bir çeşitlilik göze çarpar. Hâctor A. Murena (1924-1975) kapalı ve kasvetli ve bir evren kurarken; Humberto Costantini, Dalmiro Sâenz, Pedro Orgambıde ve özellikle günümüz Arjantin gerçeği üzerine şiddet dolu romanların yazarı Davit Vinas (doğm. 1929) gibi yazarlar da çağlarının tanığı olmaya özen gösterdiler. Kimi yazarlar(Rodolfo Walsh, Juan Josâ Saer) toplumsal eleştiriye yönelirken, kimileri de (Antonio Di Benedetto) belirli bir nesnelciliği benimsedi. Höctor Biancotti (doğm. 1930) ise, fantastik edebiyatı sürdürdü. Bu dönemde, roman alanının ve üslubunun yeniden tanımlanmasına girişildi, Daniel Moyano ilk gençlik çağının romancısı olarak ortaya çıkarken Nestor Sânchez (doğm. 1935) romanlarında, daha çok iletişimsizliği işledi ve geleneksel anlatı dilini köktenci bir yaklaşımla eleştirdi. Manuel Puig (doğm. 1932) ise yadırgatıcı başlıklarla sunduğu romanlarında (Örümcek kadının öpücüğü) [El besode la mujer arana, 1979), iletişim araçlarının yarattığı ve tefrika romanların diliyle ya da sıradan piyasa filmlerinin diyaloglarıyla alay eden bir dünyanın karikatürünü çizdi.

ARKEOLOJİ VE GÜZEL SANATLAR


Arkeoloji.


Arjantin toprakları altı arkeolojik bölgeye ayrılabilir: Kuzey-Batı, Chaco-santiagueno, Orta-Batı, Orta Sı- erralar, Chaco'nun kıyı kesimi ve Pampa -Patagonya-Ateş ülkesi.
Ülkenin güneyinde ve doğusunda göçebe ve yarı göçebe kabileler üstünlük kurdular. Bunların bir bölümü XVI. yy.’da İspanyolların gelişleri sırasında bile avcılık ve balıkçılık yaparak geçiniyorlardı.
Kolomböncesi Arjantin el sanatlarının en dikkat çekici yapıtları Kuzey-Batı'da, sıradağlarının eteklerinde bulundu. Buna karşılık, burada Perü'daki saray ve tapınaklara benzer anıtsal yapılara rastlanılamadı.
Kuzey-Batı'nın ilk sakinleri, o sırada Arjantin topraklarının büyük bir bölümünde yaşayan öteki topluluklar gibi, teknik gelişim düzeyleri, özellikle taştan ve kemikten yaptıkları araç-gereçten anlaşılan, avcı ve toplayıcılardı. İntihuasi mağarasında bulunan Ayampita türü taş aletler çağımızdan altı bin yıl öncesine tarihlenmiştir.

İ.Û. 500 - İ.S. 650 yılları arasında, Con- dorhuası, CiOnaga, Alamito, T afi, Candelaria gibi, birçok kültür gelişti. Bu kültürlerde tarım ve hayvancılık uygulanıyor, keramik, dokuma ve maden kullanılıyordu. Alamito ve Tafı kültürleri, çok güzel bir taş heykel sanatı ortaya çıkardılar. Bu tür kırsal yerleşim alanlarında ölüler evlere, avlulara ya da büyük mezarlıklara gömülürdü. Çocuk ölüler çoğunlukla pişmiş toprak çömlekler içinde toprağa verilirdi.

Aguada- kültürü İ.S. 605-850 arasında gelişti.


850-1480 arasında kalan sürenin en belirgin özelliği, birbirinden değişik birçok bölgenin orlaya çıkışıdır. En iyi bilinen kültürler, Santa Mana ve Beldn kültürleridir. Bu dönemin sonuna doğru, çoğunlukla, surlarla koruma altına alınmış önemli yarı kentsel yerleşim merkezleri kuruldu. Surların yapılış tarzı ve mezarlarda bulunan ganimetlerin çokluğu, bu toplumlarda savaşa verilen önemi gösterir. 1480’e doğru, Tüpaç Yupanqui kuzey-batı bölgesini inka imparatorluğu'na kattı. Bu egemenlik, çok geçmeden ispanyollar' ın gelişiyle sona ermekle birlikte, bölgenin mimarlığı, keramikçiliği ve madenciliğinde derin izler bıraktı.

Mimarlık


ispanyollar'ın gelişinin ardından, Cizvitler Roma’daki Gesü kilisesi’nin üslubunu Paraguay sınırlarına değin yaydılar (S.lğnacio kilisesi nin kalıntıları). Andrea Blanqui ve Johann Krauss, bu dönemin en önemli mimarları olarak anılır. XX. yy. başlarında Buenos Aires'le yapılan Kongre sarayı ve Colön tiyatrosu, İtalyan Victor Meano’nun (1866-1927) yapıtlarıdır.

Heykel.


Heykel, her şeyden önce İspanyol din adamlarının yönetimi altındaki kızılderili sanatçıların uğraşı oldu: kızılderili Josö, Buenos Aires'teki Merced katedralinde bulunan Alçakgönüllülük ve sabrın İsa'sı (1780) adlı heykeli yaptı. XIX. yy.'da Manuel Aguirre'nin Düşünen adam'ı ve Lola Mora'nın çeşmesi gibi halka açık anıtlar çoğaldı Bunların en ünlülerini transız sanatçılar gerçekleştirdi: Rodin, başkan Sarmiento’nun, Bourdelle ise Alvear'ın heykellerini yaptı. XX yy.'ın başında iki gelenekçi sanatçı yetişti: Rogelio Yrurtia (1879-1950) ve Antonio Sibellino (1891-1960). Pablo Curatella Manes (1891-1962) ve Sesostris Vitullo adlı iki heykelci Bourdelle'in atölyesinde eğitim gördü. Madf (1946) adlı öncü topluluğun kurucularından olan Gyula Kosice (doğm. 1924) "hidrolik" heykellerin yaratıcısıdır Alicia Penalba 1948'de Paris'e yerleşti.

Resim.


XIX. yy.'da resim, İtalyan Carlos Enrlque Pellegrini (1800-1875), transız Jean-Philippe Goulu (1795-1855) ve Jean-Löon Palliöre (1823-1887) gibi çoğu yabancı sanatçılar tarafından geliştirildi. ilk gerçek arjantinli ressamlar portreci Carlos Morel (1813-1894) ile goşo tipini yücelten Prilidiano Pueyrredön’dur (1823-1870). XIX. yy.'ın sonunda Lucio Correa Morales (1852-1923) ve Martin Malharro (1865-1911) gibi bazı sanatçılar Avrupa'ya yerleştiler.

XX. yy.’ın en büyük ressamı Emilio Pettoruti'dir. Eugenio Daneri ve Miguel Victorica da (1884-1955)anılmalıdır. Aquiles Badı (1894), Höctor Basaldüa (1894). Lino E. Spilimbergo (1896-1964), Horacio Butler (1897), Râul Soldi (1905), Antonio Berni, Römulo Macciö (1931) ve kendini kinetik araştırmalara veren Julio Le Pare Avrupa’da yetiştiler ve değişik uluslararası öncü hareketlere bağlandılar. İnce bir işçiliği olan figüratif ressam Sergio de Castro (1922) da Paris'e yerleşti (1949)

Müzik.


Bölgelere göre büyük değişiklikler gösteren zengin folklorun temeli tüm Latin Amerika'da karşılaşılan belli başlı verilere dayanır: kızılderili katkısı (inkalar), İspanyol etkisi (XVI. yy.),zenci kölelerin (Arjantin tangolarını oluşturan elemanlar) ve avrupalı göçmenlerin gelişi. Tüm bu öğelere, lirizmi, çok sayıda şarkı ve dansın (tonada, gato, milonga, chamamf) kökeni olan, goşoların ilginç repertuvarını da katmak gerekir Bu şarkı ve danslara günümüzde bile çoğunlukla caja (davul), tinya (trampet),erke (bir tür dilli kaval),quena (kemik flüt), antara (panflüt) gibi yerli çalgılar eşlik eder.

Sömürge döneminde, Cizvitler sayesinde, dinsel anlayışta bir yüksek müzik gelişti (Louis Berge'r ve Joannes Vasaeusadlı rahipler, yerlilere gitar ve lavta çalmayı öğrettiler). XVII. yy.’da etkin olan Belçikalılar’dan sonra İtalyan klavsene! Domenico Zipoli (1688-1726), Arjantin müzik yaşamını canlandıran en önemli sanatçı oldu. Arjantin okulu, XIX. yy.’da Müzik akademisi'nin kurucusu Juan Pedro Esnaola (1808-1878) ve Alberlo Williams (1862-1952) sayesinde gelişmeye başladı. Besteci ve kuramcı olan Alberto Williams, 1893’te kuruluşundan başlayarak Buenos Aires konservatuvarı'nı yönetti, folklordan yararlanarak ulusal bir anlatım amaçlayan birçok öğrenci yetiştirdi. Böylece, yeniklasik anlayışta Celestiano Piaggio (1886-1931), Arturo Berutti (1862 1938), Ângel Lasala (doğm. 1914), yeniromantik anlayışta Juan Josö Castro (1895-1968), Costantino Gaito (1878 -1945), Juliân Aguirre (1868-1924) ya da izlenimci akımdan Carlos Löpez Buchardo (1881-1948) gibi besteciler ülkelerinin müziğini çeşitlendirdiler Günümüzde dünyanın sayılı merkezlerinden biri haline gelen Colön tiyatrosu' nun kuruluşuna (1908) kadar opera sanatı yalnızca gezici İtalyan topluluklarının gösterileriyle biliniyordu.

Ulusal müzik kurumu'nun kurulmasıyla (1915) başlayan, Renovaciön topluluğuyla (1929) hız kazanan bir gelişim sonucunda, çağdaş repertuvarın büyük bir bölümü Arjantin'e girdi ve besteciler yeni teknikler geliştirmek zorunda kaldılar. Müzik alanındaki etkinliklerin çeşitlilik gösterdiği Arjantin'de (çok sayıda senfoni orkestrası, müzikbilim araştırmaları bölümünün kurulması, Buenos Aires musical dergisi gibi yayınlar, folklor araştırmaları vb ), günümüzün en önde gelen müzikçileri Juan Carlos Paz, Alberto Ginastera ve Mauricio Kagel”dir.

Kaynak: MsXLabs.org & Büyük L.
Son düzenleyen Safi; 8 Temmuz 2016 01:35
🌘 🚀
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
8 Temmuz 2016       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Arjantin


Latin Amerika'nın en gelişmiş ülkesi olan Arjantin, 1945'ten sonra uzun bir gerileme dönemi yaşadı.
Yaklaşık 2,8 milyon km2 yüzölçümü bulunan bu geniş ülke, tropikal kuşaktan kutupaltı enlemlere kadar çok değişik manzaralar ve iklimler gösterir: kuzeyde astropikal kesimde Chaco Ovası, verimli Entre Rios Ovası ılıman bir bölge olan Pampa, Patagonya Yaylası ve Şili'yi Arjantin'den ayıran And Sıradağları bunlardan başlıcalarıdır.
Ad:  arjantin8.jpg
Gösterim: 1262
Boyut:  67.4 KB

İspanyol sömürgesi Arjantin topraklarının önce doğu bölümünden, Andlar'ın Altiplana Bölgesi'ni canlandırmak için faydalanıldı(16. ve 18.yy'larda); Arjantin, Rio de la Plata ve Buenos Aires'e ancak 19.yy'dan başlayarak yöneldi.

Aynı dönemde nüfus, Arjantin'i ibr Latin ülkesine dönüştürecek olan İspanyol ve İtalyan kökenli göçmenlerin gelişiyle arttı(1870-1930'da 4 milyon kişi).Nüfus artışı binde 15 oranında, Avrupa ülkeleri gibi, düşük olduğu için dengesiz dağılmış bulunan nüfus, Pampa ve Patagonya'daki boş ve geniş topraklara karşın, And vahaları(Cordoba, Tucuman) ve özellikle de Buenos Aires'te yoğunlaşır(7,950,000 nüfus [1991]).

Tarım uzun zaman ülkenin en önemli ekonomik sektörüydü.Günümüzdeyse faal nüfusun ancak %11'ini çalıştırmakta ve GSYİH'nin %13,2'sini sağlamaktadır(1991).İklime bağlı aksaklıklar ve dünya fiyatlarındaki düşüş kadar güçlü toprak oligarşisinin yetersiz yatırımları da sektördeki bunalımın sebepleri arasındadır.Bu yüzden üretim ve onunla birlikte ihracat çoğu kez durmuş, hatta gerilemiştir.Başlıca ürünler arasında mısır, pirinç, yağ çıkarılan bitkiler(soya, ayçiçeği) ve nihayet üzüm ve pamuk vardır.Hayvancılık önemli yer tutar: büyükbaş ve küçükbaş hayvanlardan deri ve et elde edilir; yaygın biçimde yapılan hayvancılık, randımanı ve ihracatı artırmaya yetmemiştir.

Sanayi alanında Arjantin, bazı kozlara sahip olmakla birlikte bu durumdan gerçek anlamda yarar sağlamayı başaramamış bir ülkedir.Nitelikli işgücüne, bol enerji ve maden kaynağına rağmen sanayileşme hâlâ yetersizdir.En önemli sanayi dalları tarıma dayalı gıda ürünleri imalatıyla tekstil ve 1970'ten beri demir-çelik sanayii ve büyük bir çeşitliliğe sahip makine imalatıdır.

Sorunlar çoktur: iletişim ağı ve limanlardaki donatım yetersizliği, Buenos Aires'in aşırı büyümesi, devletin koruması altındaki verimsiz sanyinin dünya ile rekabet edemeyecek durumda olması, tarımın yetersizliği bunlardan en önemlileridir.Şiddetli siyasal çalkantılara maruz kalan Arjantin, 1982'de İngiltere'ye karşı başlattığı Falkland Savaşı'nda küçültücü bir yenilgiye uğradı.Büyük rakamlara varan dış borçlar ve yüksek orandaki enflasyon ekonomik alandaki sorunların önemini göstermektedir.

Plaza de Mayo Anneleri


1976 ve 1982 yılları arasında, Arjantin'de darbe sonucu ülke yönetimini ele geçiren generaller, "Ulusal Uzlaşma Süreci" adı verilen, ve hapishaneye atılanlar hariç olmak üzere en az 30.000 insanın ortadan kaybedildiği bir döneme imza attılar. Ülkede herşey Hristiyan değerleri korumak ve komünizmi engellemek adı altında yasaklanmıştı, iki kişiden fazlasının yan yana gelmesi ve konuşması suçtu. Ancak 1977'de bir grup anne ve büyükanne hükümet binası önünde bulunan Plaza del Mayo'da (Mayıs Meydanı) herşeyi göze alarak biraraya gelmeye başladı. Kayıp olan oğullarını, kardeşlerini ve torunlarını seslerini hiç çıkarmadan sadece hükümet binasının karşısında durarak talep ediyorlardı. Sayıları giderek arttı, bir çok soruşturmaya ve dayağa maruz kaldılar, ancak başlarına beyaz başörtülerini takıp meydana çıkmaktan vazgeçmediler ve tüm dünya da onları bu şekilde tanıdı. Ülke normal yönetimine kavuştuktan sonra yapılan araştırmalar kayıpların çoktan öldüğünü ve cesetlerinin yokedildiğini ortaya çıkardı, ancak bu anneler generallerden hesap sorulması için eylemlerine devam ettiler.

Arjantin - Pampa Ovası


Arjantin'in önemli bölgelerinden birini oluşturan verimli ve çok geniş bir ovadır. And Dağları eteklerinin doğusunda ve Arjantin'in kuru, çalılık Gran Chaco böl­gesinin güneyinde uzanır. Pampa adı, Keçuva dilinde "ovalar" anlamına gelen pampa sözcü­günden kaynaklanır. Güney Amerika'daki başka benzer düzlüklere de pampa adı verilir.

Pampa kuzeyde Güney Amerika'nın iç bölümlerinden başlar, güneydeki sarp kıyılar­da son bulur. Güneydoğudan kuzeybatıya doğru giderek artan bir eğimle yükselen ve 450 metreye ulaşan Arjantin pampası yakla­şık 760.000 km2'lik bir alanı kaplar. Bölgenin derin, verimli toprakları And Dağları'nın doğu yamaçlarından inen akarsuların ve rüz­gârların sürüklediği topraklardan oluşmuştur.Pampa birbirinden farklı iki iklim bölgesine ayrılır. Batı kesimine kurak pampa, daha nemli olan doğu kesimine ise sulak pampa denir. Sulak pampa ülkenin er verimli tarım alanıdır.

Kuru ve sulak pampa topraklarının büyük bölümünün bitki örtüsünün önceleri bodur çalılar ve kaba otlardan oluştuğu sanılmakta­dır. 16. yüzyılda İspanyollar bugün Arjantin olarak bilinen topraklara ayak bastıklarında, Yerliler'in bu bitki örtüsünü avda ve savaşta kolaylık sağlamak amacıyla yaktıklarını gör­düler. Bu bölgede bitki örtüsünün sürekli olarak yakılması ve son 1.000-2.000 yılda düşen yağmur miktarının azalması, ağaçların seyrekleşerek otlakların genişlemesine yol açtı.

Yörenin asıl halkı olan Yerliler, Orta And yaylalarındaki İnka İmparatorluğu'nda yaşa­yan çiftçilerden farklı olarak, avcılık ve topla­yıcılıkla geçinen göçebelerdi. Kendilerine ye­tecek kadar ekip biçiyor, az sayıda evcil hayvan besliyorlardı. İspanyollar gelirken yanlarında, daha önce bölgede tanınmayan buğday, yulaf, sebze, meyve gibi bitkileri ve at, sığır, koyun, keçi, domuz, tavuk gibi evcil hayvanları getirdiler. Ellerinden kaçıp kurtu­lan sığır ve atlar açık çayırlarda kısa sürede çoğaldı. Bu sırada Yerliler de ata binmeyi öğrendi.

Yaklaşık 300 yıl boyunca İspanyol yerle­şimleri Buenos Aires'in çevresindeki küçük bir bölgede yoğunlaştı. Halkın başlıca uğraşı sığır yetiştiriciliğiydi; ana gelir kaynağı da post, et ve donyağı satışlarıydı. Sığırları gü­den ve İspanyollar'ın yerleştiği bölgenin öte­sindeki ıssız topraklarda YerlilerTe savaşan­lar, mestizo denen Yerli-beyaz karışımı me­lezler ve goşo adı verilen sığır çobanlarıydı.

19. yüzyılın ortasında pampa büyük bir dönüşüm geçirdi. 1879-84 savaşlarıyla geri püskürtülen Yerli kabileleri İspanyollar'a bo­yun eğdi. 1860'larda başlayan ve Arjantin yönetiminin de desteklediği yeni göç dalgasıy­la gelenler daha iyi ürün almak için yeni yöntemler geliştirdiler. Bunun yanı sıra de­miryolu yapımı, et işleme ve dondurma tesis­lerinin kurulması, Buenos Aires'te yapılan derin su limanı ekonomik gelişmeyi hızlan­dırdı.
Estancia adı verilen büyük sığır çiftlikleri­nin sahipleri, toprağı işlemek, yonca, keten ve mısır yetiştirmek için başta İtalyanlar olmak üzere göçmenleri çalıştırmaya başladı. Çevresi dikenli tellerle çevrilen bu çiftliklerde çalışan goşolar giderek ücretli işgücü durumu­na geldi; atların yerini de traktörler aldı. Günümüzde Buenos Aires gibi kentlerin çev­resinde yer alan çiftliklerde ve mandıralarda sebze yetiştirilir, süt ürünleri elde edilir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

8 Temmuz 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
8 Temmuz 2016 / Misafir Cevaplanmış
25 Mayıs 2015 / Misafir Cevaplanmış