Arama

Lelegler

Güncelleme: 8 Kasım 2010 Gösterim: 4.238 Cevap: 3
Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
30 Ağustos 2008       Mesaj #1
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi
Antik çağlarda Ege'de "Karia" olarak adlandırılan bölge, Bodrum Yarımadası dahil, kabaca günümüzdeki Muğla ilini içine alan bir bölgeydi. Batı Anadolu'da eski Yunanlılar'dan önce "Mis"ler, "Leleg"ler ve "Kar"lar oturuyorlardı. Misler Anadolu'nun kuzeybatısında, Karlar güneybatıda, Lelegler de Bodrum Yarımadası'nda yaşıyorlardı. Eski Yunan kaynaklarına göre bu iki halk, (Karlar ve Lelegler), Pelasg'larla birlikte Ege'nin en eski halkıydı. Daha sonraları Karia'mn kuzey kıyılarını İonlar, güney kıyılarını da Dorlar ele geçirmişlerdi.

Sponsorlu Bağlantılar
Lelegler hakkında bilgi veren ilk en önemli kaynak, ünlü tarihçi Herodot... Onun anlattığına göre, eski Yunanlılar Miletos'a ilk geldiklerinde burada Karialılar bulunuyordu. Giritliler, ona "Karialılar'm eskiden adalarda oturduğunu, destanlarda adı geçen Girit Kralı Minos'a bağlı bulunduklarını ve daha o zamanlarda bile 'Lelegler' diye anıldıklarını" kendi masalsı bilgilerinden aktarmışlardı. Tarihçinin Giritlilerin ağzından yaptığı bu aktarmanın önemi, daha sonra aynı bilgiyi Karialılar'm ağzından da yapmış olmasında yatıyordu. Herodot, yapıtında Lelegler'le Karialılar arasında hiçbir ayrım gözetmemişti. Üstelik yapıtının bir yerinde "Karialılar'a eskiden Leleg denildiğinden de söz etmişti...

Lelegler çok eski bir dönemde yaşadıkları için bunlar hakkındaki tüm veriler antik yazar ve tarihçilerin verdiği bilgilere dayanıyor. Günümüz kazılarında her ne kadar Miken ağırlıklı seramikler çıkıyorsa da, kimi uzmanlar Miletos'un da Lelegler tarafından kurulduğunu savunuyor. Bütün bunların yanında Lelegler'i ilginç yapan en önemli konu, kireçsiz ve harçsız yapılarının tüm izlerinin binlerce yıl sonra bile hala izlerinin sürülebiliyor olması... Günümüz batı kültürüne kaynaklık ettiği öne sürülen Eski Yunan uygarlığının tüm baskısına rağmen bunların silinememiş olduğu gözleniyor.

Lelegler hakkında ilk ve temel bilgileri veren Herodrot "Şu üç şeyi onlar bulmuşlar ve Yunanlılar da onlardan almışlardır" deyip başlıyor anlatmaya... "Savaş başlığının üzerine konan sorguç, kalkan üzerine işaretler kazımak bize onlardan geçmiştir. Kalkanı tutmak için kulp yapmak da yine onların buluşudur. O zamana kadar kalkan elle kulpundan tutulmaz, boyundan geçirilen bir kayışla sol omuz üstüne alınır ve böyle kullanılırdı..."

M.Ö. IV. yüzyıl, yarımadaya ve Lelegler'e büyük değişiklikler getirmiş, Karia bu sıralarda yeniden Pers denetimi altına girmişti. Bölge büyük Pers kralının atadığı bir "satrap" tarafından yönetiliyordu. Yüzyılın başlarında satrap olan Hektadomos, M.Ö. 377 yılında satraplığı oğlu ünlü Mausolos'a bırakmıştı. Mausolos da, o sırada küçük bir yerleşim yeri olan Halikarnassos'u askeri savunmaya uygun bulup, başkentini Mylasa'dan buraya taşıdı. Satrap, burada yeni ve büyük bir başkent kurmayı tasarlamaktaydı. Mausolos'un bu amaçla yaptığı işlerden biri de, komşu Leleg kasabasının halkını, kimi zaman zor kullanarak yeni başkente, yani Halikarnassos'a getirip büyük alana yerleştirmesiydi.

Bu olaydan sonra Lelegler'in sayısı yarımada üzerinde azalmaya başladı. Ancak Myndos ve Syangela varlıklarını sürdürdüler. Fakat Mausolos, bu iki kenti de daha büyük alanlarda yeniden kurdu. Böylece Myndos ile Syangela Mausolos'un yeni başkentine bağlanmamışlardı. Syangela giderek Thiangela'ya dönüştü ve Leleg özelliğini yitirdi. Böylelikle hemen tüm Karia Yunanlılaşarak bir Yunan ili durumuna geldi. Myndos'ta ise bir nüfus azalması sorunu yaşanıyordu. Kent nüfusu bir türlü beklenilen sayıya ulaşmamıştı. Söylentiye göre, bu sıralarda kenti ziyaret eden filozof Diogenes, kapıların kente oranla çok büyük olduğunu görerek, Myndoslular'a, "Kentin akıp gitmemesi için kapılarını kapalı tutmasını önermiş"ti...

Lelegler'in yanmada üzerinde çok sayıda yerleşmeleri vardı. Günümüzde, Bodrum Yarımadasının en batı ucunda bulunan Gümüşlük, bir zamanlar "Eski Myndos" adıyla anılan bir Leleg yerleşim yeriydi. Ancak, yapılarında harç kullanmadıkları için zaman içinde hemen tamamı yerle bir oldu. Sadece yanmada üzerinde bugün Lelegler'e ait dokuz büyük yerleşme kalıntısı bulunuyor.

M.Ö. 1500 ile M.Ö. 400 yıllarına kadar varlıklarını sürdüren bu toplumun bölgede kurduklan kentlerin adlan şöyleydi: Eski Myndos'tan başlamak üzere, yarımada üzerinde "Termera", "Uranium", "Telmissos", "Madnasa", "Side" ve "Pedasa"... Yarımadanın ya da bir başka deyişle, Bodrum'un (Halikarnassos) batısında da iki büyük kent kalıntısından da söz etmek mümkün... Bunlar da "Syangela" ile "Thiangela" adındaki kale kentler..

Fakat, bunlar birbirinin devamı gibiler. Ünlü coğrafyacı Strabon ise Bodrum Yarımadası'nda Lelegler'in 8 kent kurduğunu yazıyor. Plinius ise yarımadada Lelegler'e ait 6 kentin adını veriyor. Ancak, bu kale kentlerin dışında yarımadada çok sayıda küçük yerleşmeler ve yapılar da mevcut. Bu, kasaba ya da kale yerleşmesi şeklinde nitelendirilebilecek kentlerin "kurgan" ya da "birleşik yapılar" olarak adlandırılan ilginç mimari yapılar vardı.

Gümüşlük limanının önünde bulunan ve kenti doğal kale gibi örten küçük yarımadanın üzerindeki uzun sur kalıntısı arkeologlarca "Leleg Suru" olarak tanınıyor. Yerine göre yaklaşık 1-3 m. eninde ve 200 m. uzunluğundaki bu surun günümüzde çok az temel kalıntısı görülebiliyor. Yöreyi ayrıntılı bir biçimde araştıran George Bean'e bile, "Yarımadayı böylesine ikiye bölmenin anlamı neydi?" diye sordurtan bu dev duvarın, 3.500-4.000 yıl önce Lelegler tarafından, bugün bile sorun olan Kardak dahil tüm diğer Yunan Adalan'ndan gelecek bir tehlikeye karşı yapıldığına hiç kuşku yok...

Leleg mimarisiyle ilgili bir diğer ilgi çekici nokta da, tüm yerleşmelerin dağların en yüksek doruklarında kurulmuş olmaları ve bu yapıların genel planlarındaki ortak yöndü. Günümüzde ıssız ve uzak ören yerleri olarak bilinen bu yerleşim alanlarının tepe doruklarındaki konumlan, denizi ve çevre adalarını gözetlemede çok stratejik bir öneme sahipti. Kıyıları gözetleyen tüm Leleg kent ve kasabaları dumanla haberleşiyordu. Bugün kimi yaşlı yöre insanının yakın zamanlarda bile bu tepelerden dumanla haberleşildiğini hatırlaması, bu geleneğin binlerce yıldan günümüze aktarıldığını kanıtlıyor.

Günümüzü ilgilendiren bir başka ilginç yön ise, bu kalıntıların hiçbirinde Lelegler'e ait kazı çalışmasının yapılmamış olması... Lelegler hakkında bugüne kadar yapılan en kapsamlı yüzey araştırması, ünlü Alman arkeolog Dr. Wolfgang Radt'a ait... Uzun yıllardan beri Bergama kazısı başkanlığını yapan Dr. Radt, 1960'k yıllarda Bodrum Yarımadasının Lelegler'e ait önemli bir bölümünü mimari açıdan araştırmıştı. Doktora tezi kapsamında yaptığı çalışmasını da daha sonra Leleg mimarisiyle yapılmış en kapsamlı araştırma olarak yayımlamıştı.

Dr. Radt'a göre, Leleg mimarisi "arkaik ve bölgesel bir yapıda"... Yapıların ilginç bir yanı, taşların arasında hemen hiç harç kullanılmamış olması... Bu nedenle büyük taşların dışında kalan yapı elemanları, Diogenes'in dediği gibi adeta akıp gitmiş... Fakat Dr. Radt, "Bu arkaik ve primitif özellikli Leleg mimarisinde öyle bir yapı türü var ki, şimdiye kadar hiç bir mimari tarzda bulunmuyor" diyor... "Bunlar, dağların yüksek yamaçlarında inşa edilmiş yuvarlak ve çok amaçlı yapılar. İç içe iki surdan oluşan bu yapılar arasında yarıçapı 20 m. olanlar var. İç içe geçmiş surlar birbirlerine içteki bir noktadan değecek biçimde inşa edilmiş ve üstleri kapalı...

Burada çobanlar yaşıyor olmalı; ortadaki geniş avluda da hayvanlar... Ancak, yapının tamamının üstünün örtülü olup olmadığım bilemiyoruz. Belki belli bir yükseklikten sonra ağaçlarla örtüyorlardı. Hayvanlarını hem korsanlardan hem de kaplan gibi vahşi hayvanlardan korumak için bu yapıların duvarlarını çok kalın ve yüksek inşa ediyorlardı. Bunların çağlar içinde, M.Ö. 8-7 yüzyıldan başlayıp Roma dönemine kadar adım adım değişmeler gösterdiğine tanık oluyoruz. Özgün Leleg tipinde olanlar bütünüyle yuvarlak bir plan sergiliyor. Bölgenin Helenleşmesine paralel olarak, bu yapılarda köşeli ilaveler ve kulemsi görüntüler ortaya çıkıyor. Yani, bir tür evrimleşme başlıyor. Roma dönemine gelindiğinde ise bu özgün tip yapılar kendi özelliklerini iyice yitiriyorlar..."

Lelegler, Roma çağlarına doğru geldikçe, yalnız mimari açıdan değil, toplum olarak da giderek erimişler. İzleri neredeyse kaybolmak üzere bir Anadolu yerli halkı olan Lelegler'in özellikle de şimdiki Bodrum Yarımdası'nda yaşamaları ilginç .. Çünkü, günümüzde böylesine popüler olan bir bölgede binlerce yıl önce yaşamış eski bir halk karşısında, hem Bodrum meraklılarının hem de arkeologların ilgisiz kalması bir çeşit ihanet... İnsanınkendi geçmişine, kendi kültürüne,kendi geleceğine ihanet....

Mausolos'un kurduğu kent: Thiangela.

Bir dağ kenti olan Thiangela'nm güney tarafı daha az sarp olup saldırıya açıktı. Şehrin kuleli ana kapısı buradaydı ve bu yüzden sur yer yer kulelerle takviye edilmişti. Bu cephenin batı ucundaki tepeye dışında çok sayıda da, "çiftlik evi", dört kuleli, kare planlı bir hisar yapılmıştı. Bu hisar şehrin zayıf olan batı-güneybatı tarafını güven altına alıyor ve bu yüzdeki şehir kapısını da koruyordu.

Surların planı burada hilale benziyordu. Hisar da bu hilalin bir ucunda yükseliyordu. Hisara şehirden, dirsekli ve üzeri yalancı tonozla örtülü bir kapıdan giriliyordu. Güneydoğudaki kulenin yanında, sur duvarına açılan küçük bir kapı vardı. Bu kapıdan, hisarın önündeki kavisli iki siper duvarına ulaşmak ya da düşmana saldırmak mümkündü. Thiangela, Mausolos'un kurduğu bir kentti. Surların inşa tarihi kesinlikle 4. yüzyılınikinci çeyreği olarak kabul edilebilir. Kent, aynı yüzyılın sonunda, Karia'da bir krallık kurmaya kalkışan ve kendi adına sikke de basan Makedonyalı Eupolemos tarafından kuşatılmış ve şarta bağlı olarak teslim olmuştu.

Antik Çağ'ın NATO'su: Delos Birliği...

Hellespontos ve Bosphoros kıyılarının Persler tarafından ele geçirilmesinden sonra, Helen güçlerinin başkomutanı olan Sparta Kralı Pausanias'ın sert davranışları, bağlaşık devletleri ondan soğutmuş ve onlar da Atina çevresinde kümelenmişlerdi. Atina, başlangıçta gönüllü bir nitelik taşıyan bu birliğin önderi oldu. Birliğin üyelerine düşen yükümlülükleri, hangi kentin ne sayıda savaş gemisi sağlayacağını ya da ne tutarda yıllık gider katkısı ödeyeceğini saptadı. Toplanan paralar Delos Adası'nda toplanıyordu.

Daha sonra Atinalılar ilk olarak Miltiades oğlu Kimnon komutasında bir donanmayla, Thrakia-Make-donya sınırında, Strymon Çayı ağzındaki İran bağımlısı Eion kentini alıp (M.Ö. 475) halkını köleleştirdiler. Ege Denizi'nde Skyros ve Euboia (Eğriboz) Adası'ndaki Karystos kentini ele geçirdiler. Bu sırada Naxos Adası birlikten ayrılmak istedi, fakat adanın kenti Atina birliklerince kuşatıldı ve kent de birliğe tekrar geri dönmek zorunda kaldı. Bu olay, Delos Birliği'nin bir Atina bağımlıları topluluğuna dönüşmesinin ve gönüllü bağlaşıklar birliği olmaktan çıkışının başlangıcıydı (M.Ö. 467)...

Bu arada Leleg kentleri de bu Delos Birliği'nin üyesiydiler. Myndos kenti birliğe onikide bir talent haraç ödüyordu. Bu miktar Myndos'un küçük bir kasaba olduğunu gösteriyor. Pedasa kenti ise Delos Birliği'ne iki talent haraç ödemekteydi. Kıyıdaki Halikarnas sos'un 1.65 talent ödediği düşünülürse, dağlık Pedasa'nın ödediği miktar oldukça iyiydi. Termera kentinin ise birliğe ödediği iki buçuk talentlik haraç Mydos'un yükümlülüğünün tam 30 katıydı. Madnasa kenti ise, birliğe önceleri iki talentlik haraç ödemesine karşılık, sonraları bu haraç bir talente kadar düşürülmüştü.

Yarımadadaki bir diğer Leleg yerleşmesi Side, ya birliğin dikkatinden kaçmış olabileceği ya daçok küçük olduğu için haraç ödemiyordu. Uranium adındaki kent debirliğe bağlı olmasına karşın çok önemsiz bir haraç ödüyordu. Syangela ise Delos Birliği'ne, kendisine bağlı mynanda ile birlikte bir talent haraç ödüyordu.

Antik Çağ duvar örgü biçimleri

Balıksırtı duvar örgüsü: Küçük yassı taş bloklarının bir sıra sağa, bir sıra sola eğik olarak tabaka tabaka dizilmesiyle oluşan bir duvar örgüsü... Yaklaşık M.Ö. 3000 yıllarında harçsız örülmüş örnekleri görülür. Batı Anadolu'daki kazılarda toprak harçlı örneklerine de rastlanmıştır.

Bosaj duvar: Kenarları dikdörtgenler prizması biçiminde yontulmuş taş blokların ön yüzleri hafif dış bükey bırakılmış ve kaba ya da düz olarak işlenmiş duvar örgü biçimi...

Kyklop duvar: Düzgün olmayan büyük boyutlu taşlarla, harçsız olarak yapılmış duvar örme şekli...

Poligonal örgü: Düzensiz duvarlardır, ancak bu teknikle çeşitli irilikteki taşların birbirine uydurulması için çok işçilik gerekir. Daha çok teras ve sur duvarlarında görülür. Antik dönemden sonra kullanılmaz.

Psudo-İsodom: İnce ve kalın taş dizelerinin almaşık olarak kullanılmasıyla oluşturulmuş, harçsız Helenistik duvar örgüsü...

İsodom: Eş yükseklikte blok taş sıralarından oluşan harçsız Helenistik duvar örgüsü... Derz uyumu (duvarlarda iki öğenin arasındaki dıştan çizgi biçiminde gözüken birleşme yeri) olmayabilir ya da birleşme derzleri bir ara ile birbirlerini dikey olarak izleyebilir.


Kaynak

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mart 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Lelegler (1.Bölüm)


Sponsorlu Bağlantılar
karia07dv9 karia08tf1

Antik çağlarda Ege'de "Karia" olarak adlandırılan bölge, Bodrum Yarımadası dahil, kabaca günümüzdeki Muğla ilini içine alan bir bölgeydi. Batı Anadolu'da eski Yunanlılar'dan önce "Mis"ler, "Leleg"ler ve "Kar"lar oturuyorlardı. Misler Anadolu'nun kuzeybatısında, Karlar güneybatıda, Lelegler de Bodrum Yarımadası'nda yaşıyorlardı. Eski Yunan kaynaklarına göre bu iki halk, (Karlar ve Lelegler), Pelasg'larla birlikte Ege'nin en eski halkıydı. Daha sonraları Karia'mn kuzey kıyılarını İonlar, güney kıyılarını da Dorlar ele geçirmişlerdi.

Lelegler hakkında bilgi veren ilk en önemli kaynak, ünlü tarihçi Herodot... Onun anlattığına göre, eski Yunanlılar Miletos'a ilk geldiklerinde burada Karialılar bulunuyordu. Giritliler, ona "Karialılar'm eskiden adalarda oturduğunu, destanlarda adı geçen Girit Kralı Minos'a bağlı bulunduklarını ve daha o zamanlarda bile 'Lelegler' diye anıldıklarını" kendi masalsı bilgilerinden aktarmışlardı. Tarihçinin Giritlilerin ağzından yaptığı bu aktarmanın önemi, daha sonra aynı bilgiyi Karialılar'm ağzından da yapmış olmasında yatıyordu. Herodot, yapıtında Lelegler'le Karialılar arasında hiçbir ayrım gözetmemişti. Üstelik yapıtının bir yerinde "Karialılar'a eskiden Leleg denildiğinden de söz etmişti...

Lelegler çok eski bir dönemde yaşadıkları için bunlar hakkındaki tüm veriler antik yazar ve tarihçilerin verdiği bilgilere dayanıyor. Günümüz kazılarında her ne kadar Miken ağırlıklı seramikler çıkıyorsa da, kimi uzmanlar Miletos'un da Lelegler tarafından kurulduğunu savunuyor. Bütün bunların yanında Lelegler'i ilginç yapan en önemli konu, kireçsiz ve harçsız yapılarının tüm izlerinin binlerce yıl sonra bile hala izlerinin sürülebiliyor olması... Günümüz batı kültürüne kaynaklık ettiği öne sürülen Eski Yunan uygarlığının tüm baskısına rağmen bunların silinememiş olduğu gözleniyor.

Lelegler hakkında ilk ve temel bilgileri veren Herodrot "Şu üç şeyi onlar bulmuşlar ve Yunanlılar da onlardan almışlardır" deyip başlıyor anlatmaya... "Savaş başlığının üzerine konan sorguç, kalkan üzerine işaretler kazımak bize onlardan geçmiştir. Kalkanı tutmak için kulp yapmak da yine onların buluşudur. O zamana kadar kalkan elle kulpundan tutulmaz, boyundan geçirilen bir kayışla sol omuz üstüne alınır ve böyle kullanılırdı..."

karia05ho8 karia06jd7


M.Ö. IV. yüzyıl, yarımadaya ve Lelegler'e büyük değişiklikler getirmiş, Karia bu sıralarda yeniden Pers denetimi altına girmişti. Bölge büyük Pers kralının atadığı bir "satrap" tarafından yönetiliyordu. Yüzyılın başlarında satrap olan Hektadomos, M.Ö. 377 yılında satraplığı oğlu ünlü Mausolos'a bırakmıştı. Mausolos da, o sırada küçük bir yerleşim yeri olan Halikarnassos'u askeri savunmaya uygun bulup, başkentini Mylasa'dan buraya taşıdı. Satrap, burada yeni ve büyük bir başkent kurmayı tasarlamaktaydı. Mausolos'un bu amaçla yaptığı işlerden biri de, komşu Leleg kasabasının halkını, kimi zaman zor kullanarak yeni başkente, yani Halikarnassos'a getirip büyük alana yerleştirmesiydi.

Bu olaydan sonra Lelegler'in sayısı yarımada üzerinde azalmaya başladı. Ancak Myndos ve Syangela varlıklarını sürdürdüler. Fakat Mausolos, bu iki kenti de daha büyük alanlarda yeniden kurdu. Böylece Myndos ile Syangela Mausolos'un yeni başkentine bağlanmamışlardı. Syangela giderek Thiangela'ya dönüştü ve Leleg özelliğini yitirdi. Böylelikle hemen tüm Karia Yunanlılaşarak bir Yunan ili durumuna geldi. Myndos'ta ise bir nüfus azalması sorunu yaşanıyordu. Kent nüfusu bir türlü beklenilen sayıya ulaşmamıştı. Söylentiye göre, bu sıralarda kenti ziyaret eden filozof Diogenes, kapıların kente oranla çok büyük olduğunu görerek, Myndoslular'a, "Kentin akıp gitmemesi için kapılarını kapalı tutmasını önermiş"ti...

Lelegler'in yanmada üzerinde çok sayıda yerleşmeleri vardı. Günümüzde, Bodrum Yarımadasının en batı ucunda bulunan Gümüşlük, bir zamanlar "Eski Myndos" adıyla anılan bir Leleg yerleşim yeriydi. Ancak, yapılarında harç kullanmadıkları için zaman içinde hemen tamamı yerle bir oldu. Sadece yanmada üzerinde bugün Lelegler'e ait dokuz büyük yerleşme kalıntısı bulunuyor.

M.Ö. 1500 ile M.Ö. 400 yıllarına kadar varlıklarını sürdüren bu toplumun bölgede kurduklan kentlerin adlan şöyleydi: Eski Myndos'tan başlamak üzere, yarımada üzerinde "Termera", "Uranium", "Telmissos", "Madnasa", "Side" ve "Pedasa"... Yarımadanın ya da bir başka deyişle, Bodrum'un (Halikarnassos) batısında da iki büyük kent kalıntısından da söz etmek mümkün... Bunlar da "Syangela" ile "Thiangela" adındaki kale kentler..


Fakat, bunlar birbirinin devamı gibiler. Ünlü coğrafyacı Strabon ise Bodrum Yarımadası'nda Lelegler'in 8 kent kurduğunu yazıyor. Plinius ise yarımadada Lelegler'e ait 6 kentin adını veriyor. Ancak, bu kale kentlerin dışında yarımadada çok sayıda küçük yerleşmeler ve yapılar da mevcut. Bu, kasaba ya da kale yerleşmesi şeklinde nitelendirilebilecek kentlerin "kurgan" ya da "birleşik yapılar" olarak adlandırılan ilginç mimari yapılar vardı.


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mart 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Lelegler (2.Bölüm)



karia02pk6

Gümüşlük limanının önünde bulunan ve kenti doğal kale gibi örten küçük yarımadanın üzerindeki uzun sur kalıntısı arkeologlarca "Leleg Suru" olarak tanınıyor. Yerine göre yaklaşık 1-3 m. eninde ve 200 m. uzunluğundaki bu surun günümüzde çok az temel kalıntısı görülebiliyor. Yöreyi ayrıntılı bir biçimde araştıran George Bean'e bile, "Yarımadayı böylesine ikiye bölmenin anlamı neydi?" diye sordurtan bu dev duvarın, 3.500-4.000 yıl önce Lelegler tarafından, bugün bile sorun olan Kardak dahil tüm diğer Yunan Adalan'ndan gelecek bir tehlikeye karşı yapıldığına hiç kuşku yok...

Leleg mimarisiyle ilgili bir diğer ilgi çekici nokta da, tüm yerleşmelerin dağların en yüksek doruklarında kurulmuş olmaları ve bu yapıların genel planlarındaki ortak yöndü. Günümüzde ıssız ve uzak ören yerleri olarak bilinen bu yerleşim alanlarının tepe doruklarındaki konumlan, denizi ve çevre adalarını gözetlemede çok stratejik bir öneme sahipti. Kıyıları gözetleyen tüm Leleg kent ve kasabaları dumanla haberleşiyordu. Bugün kimi yaşlı yöre insanının yakın zamanlarda bile bu tepelerden dumanla haberleşildiğini hatırlaması, bu geleneğin binlerce yıldan günümüze aktarıldığını kanıtlıyor.

Günümüzü ilgilendiren bir başka ilginç yön ise, bu kalıntıların hiçbirinde Lelegler'e ait kazı çalışmasının yapılmamış olması... Lelegler hakkında bugüne kadar yapılan en kapsamlı yüzey araştırması, ünlü Alman arkeolog Dr. Wolfgang Radt'a ait... Uzun yıllardan beri Bergama kazısı başkanlığını yapan Dr. Radt, 1960'k yıllarda Bodrum Yarımadasının Lelegler'e ait önemli bir bölümünü mimari açıdan araştırmıştı. Doktora tezi kapsamında yaptığı çalışmasını da daha sonra Leleg mimarisiyle yapılmış en kapsamlı araştırma olarak yayımlamıştı.

Dr. Radt'a göre, Leleg mimarisi "arkaik ve bölgesel bir yapıda"... Yapıların ilginç bir yanı, taşların arasında hemen hiç harç kullanılmamış olması... Bu nedenle büyük taşların dışında kalan yapı elemanları, Diogenes'in dediği gibi adeta akıp gitmiş... Fakat Dr. Radt, "Bu arkaik ve primitif özellikli Leleg mimarisinde öyle bir yapı türü var ki, şimdiye kadar hiç bir mimari tarzda bulunmuyor" diyor... "Bunlar, dağların yüksek yamaçlarında inşa edilmiş yuvarlak ve çok amaçlı yapılar. İç içe iki surdan oluşan bu yapılar arasında yarıçapı 20 m. olanlar var. İç içe geçmiş surlar birbirlerine içteki bir noktadan değecek biçimde inşa edilmiş ve üstleri kapalı...

Burada çobanlar yaşıyor olmalı; ortadaki geniş avluda da hayvanlar... Ancak, yapının tamamının üstünün örtülü olup olmadığım bilemiyoruz. Belki belli bir yükseklikten sonra ağaçlarla örtüyorlardı. Hayvanlarını hem korsanlardan hem de kaplan gibi vahşi hayvanlardan korumak için bu yapıların duvarlarını çok kalın ve yüksek inşa ediyorlardı. Bunların çağlar içinde, M.Ö. 8-7 yüzyıldan başlayıp Roma dönemine kadar adım adım değişmeler gösterdiğine tanık oluyoruz. Özgün Leleg tipinde olanlar bütünüyle yuvarlak bir plan sergiliyor. Bölgenin Helenleşmesine paralel olarak, bu yapılarda köşeli ilaveler ve kulemsi görüntüler ortaya çıkıyor. Yani, bir tür evrimleşme başlıyor. Roma dönemine gelindiğinde ise bu özgün tip yapılar kendi özelliklerini iyice yitiriyorlar..."


karia03wg9

Lelegler, Roma çağlarına doğru geldikçe, yalnız mimari açıdan değil, toplum olarak da giderek erimişler. İzleri neredeyse kaybolmak üzere bir Anadolu yerli halkı olan Lelegler'in özellikle de şimdiki Bodrum Yarımdası'nda yaşamaları ilginç .. Çünkü, günümüzde böylesine popüler olan bir bölgede binlerce yıl önce yaşamış eski bir halk karşısında, hem Bodrum meraklılarının hem de arkeologların ilgisiz kalması bir çeşit ihanet... İnsanınkendi geçmişine, kendi kültürüne,kendi geleceğine ihanet....

Mausolos'un kurduğu kent: Thiangela.

Bir dağ kenti olan Thiangela'nm güney tarafı daha az sarp olup saldırıya açıktı. Şehrin kuleli ana kapısı buradaydı ve bu yüzden sur yer yer kulelerle takviye edilmişti. Bu cephenin batı ucundaki tepeye dışında çok sayıda da, "çiftlik evi", dört kuleli, kare planlı bir hisar yapılmıştı. Bu hisar şehrin zayıf olan batı-güneybatı tarafını güven altına alıyor ve bu yüzdeki şehir kapısını da koruyordu.

Surların planı burada hilale benziyordu. Hisar da bu hilalin bir ucunda yükseliyordu. Hisara şehirden, dirsekli ve üzeri yalancı tonozla örtülü bir kapıdan giriliyordu. Güneydoğudaki kulenin yanında, sur duvarına açılan küçük bir kapı vardı. Bu kapıdan, hisarın önündeki kavisli iki siper duvarına ulaşmak ya da düşmana saldırmak mümkündü. Thiangela, Mausolos'un kurduğu bir kentti. Surların inşa tarihi kesinlikle 4. yüzyılınikinci çeyreği olarak kabul edilebilir. Kent, aynı yüzyılın sonunda, Karia'da bir krallık kurmaya kalkışan ve kendi adına sikke de basan Makedonyalı Eupolemos tarafından kuşatılmış ve şarta bağlı olarak teslim olmuştu.

Antik Çağ'ın NATO'su: Delos Birliği...

Hellespontos ve Bosphoros kıyılarının Persler tarafından ele geçirilmesinden sonra, Helen güçlerinin başkomutanı olan Sparta Kralı Pausanias'ın sert davranışları, bağlaşık devletleri ondan soğutmuş ve onlar da Atina çevresinde kümelenmişlerdi. Atina, başlangıçta gönüllü bir nitelik taşıyan bu birliğin önderi oldu. Birliğin üyelerine düşen yükümlülükleri, hangi kentin ne sayıda savaş gemisi sağlayacağını ya da ne tutarda yıllık gider katkısı ödeyeceğini saptadı. Toplanan paralar Delos Adası'nda toplanıyordu.

Daha sonra Atinalılar ilk olarak Miltiades oğlu Kimnon komutasında bir donanmayla, Thrakia-Make-donya sınırında, Strymon Çayı ağzındaki İran bağımlısı Eion kentini alıp (M.Ö. 475) halkını köleleştirdiler. Ege Denizi'nde Skyros ve Euboia (Eğriboz) Adası'ndaki Karystos kentini ele geçirdiler. Bu sırada Naxos Adası birlikten ayrılmak istedi, fakat adanın kenti Atina birliklerince kuşatıldı ve kent de birliğe tekrar geri dönmek zorunda kaldı. Bu olay, Delos Birliği'nin bir Atina bağımlıları topluluğuna dönüşmesinin ve gönüllü bağlaşıklar birliği olmaktan çıkışının başlangıcıydı (M.Ö. 467)...

Bu arada Leleg kentleri de bu Delos Birliği'nin üyesiydiler. Myndos kenti birliğe onikide bir talent haraç ödüyordu. Bu miktar Myndos'un küçük bir kasaba olduğunu gösteriyor. Pedasa kenti ise Delos Birliği'ne iki talent haraç ödemekteydi. Kıyıdaki Halikarnas sos'un 1.65 talent ödediği düşünülürse, dağlık Pedasa'nın ödediği miktar oldukça iyiydi. Termera kentinin ise birliğe ödediği iki buçuk talentlik haraç Mydos'un yükümlülüğünün tam 30 katıydı. Madnasa kenti ise, birliğe önceleri iki talentlik haraç ödemesine karşılık, sonraları bu haraç bir talente kadar düşürülmüştü.

Yarımadadaki bir diğer Leleg yerleşmesi Side, ya birliğin dikkatinden kaçmış olabileceği ya daçok küçük olduğu için haraç ödemiyordu. Uranium adındaki kent debirliğe bağlı olmasına karşın çok önemsiz bir haraç ödüyordu. Syangela ise Delos Birliği'ne, kendisine bağlı mynanda ile birlikte bir talent haraç ödüyordu.

Antik Çağ duvar örgü biçimleri

Balıksırtı duvar örgüsü: Küçük yassı taş bloklarının bir sıra sağa, bir sıra sola eğik olarak tabaka tabaka dizilmesiyle oluşan bir duvar örgüsü... Yaklaşık M.Ö. 3000 yıllarında harçsız örülmüş örnekleri görülür. Batı Anadolu'daki kazılarda toprak harçlı örneklerine de rastlanmıştır.

Bosaj duvar: Kenarları dikdörtgenler prizması biçiminde yontulmuş taş blokların ön yüzleri hafif dış bükey bırakılmış ve kaba ya da düz olarak işlenmiş duvar örgü biçimi...

Kyklop duvar: Düzgün olmayan büyük boyutlu taşlarla, harçsız olarak yapılmış duvar örme şekli...

Poligonal örgü: Düzensiz duvarlardır, ancak bu teknikle çeşitli irilikteki taşların birbirine uydurulması için çok işçilik gerekir. Daha çok teras ve sur duvarlarında görülür. Antik dönemden sonra kullanılmaz.

Psudo-İsodom: İnce ve kalın taş dizelerinin almaşık olarak kullanılmasıyla oluşturulmuş, harçsız Helenistik duvar örgüsü...

İsodom: Eş yükseklikte blok taş sıralarından oluşan harçsız Helenistik duvar örgüsü... Derz uyumu (duvarlarda iki öğenin arasındaki dıştan çizgi biçiminde gözüken birleşme yeri) olmayabilir ya da birleşme derzleri bir ara ile birbirlerini dikey olarak izleyebilir.


snackbloot - avatarı
snackbloot
Ziyaretçi
8 Kasım 2010       Mesaj #4
snackbloot - avatarı
Ziyaretçi
Theangela, Bodrum-Mumcular-Milas-İzmir eski yolu üzerindeki Pinarlıbelen köyünün Etrim mahallesinin güneydoğusundaki 538 m. yüksekliğinde ve doğu-batı yönünde uzanan Kale Dağının doğu ucunda, Bodrum yarımadasının en eski yerleşik halkı olan Lelegler tarafından kurulmuştur. Kentin nekropolü daha aşağılardadır. Bu kısma, Pinarlıbelen köyünün mahallerinden bir diğeri olan Karanlık (adı neden Karanlık) mahallesinden ulaşmak daha kolaydır. Nekropol alanındaki bilinen mezarların hepsi açılmıştır.Theangela'nın kurulduğu bu dağın adına muhtemelen üzerindeki sur kalıntıları dolayısıyla Kale Dağı denilmiştir.
Theangela’nın kuruluşu ile ilgili yeterli bilgi bulunmamakla ve eski çağ tarihçilerinden bu konuda fazla bir şey öğrenilememekle birlikte kentin M.Ö. IV. yüzyılın ilk yarısında Kral Mousolos zamanında kurulduğu sanılmaktadır. Ve yeri yandaki fotoğrafta görülen Kale Dağının yeşil ile işaret edilen bölümündedir. Mavi ile işaret edilen yer de dağın en yüksek noktasıdır.
Pinarlıbelen-Etrim-Yalı Çiftlik istikametindeki yolun, Etrim-Yalı Çiftlik arasındaki bir noktasından sapan yoldan araçla da çıkılabilen, Gökova körfezi, Bodrum yarımadası ve Güvercinlik körfezine de hakim olan ve bu özelliği dolayısıyla yangın gözetleme istasyonu olarak da kullanılan dağa 1,5 – 2 saatlik bir yürüyüşten sonra ulaşmak da mümkün.
Dağın doğu ucundaki tepede surlarla bir kale kalıntısı bulunur. Kenti kuşatan bu duvarların kalınlığı 2 ile 3 m. arasında değişmektedir. Ayrıca duvarların sık aralıklardaki burçlarla desteklendiği anlaşılmaktadır. Surların içerisinde Stadion’a benzer bir kalıntı ile ev temellerine, kuyu ve sarnıç kalıntılarına rastlanmıştır. Bu çevrede çok bilinen antik kentlerde (Miletos, Efes, Alinda, İasos, Kaunos v.s.) olduğu kadar görsel açıdan zengin kent kalıntıları Theangela'da mevcut değildir, en azından toprak üstünde durum budur. Ancak çevreye hakim manzara ve buraya bir kent kurulmuş olduğunu görmek bile etkileyicidir. Bodrum yarımadasının en eski yerleşik halkı Lelegler'dir ve yarımada üzerindeki en eski kültür de onlara aittir. Bu bakımdan, herbir Leleg kenti ve bunlara ait en küçük bir kalıntı dahi oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalarda M.Ö. V.yüzyıla tarihlenen çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Nekropol alanındaki bir çok mezar ise açık durmaktadır. Kaçak olarak açılan mezarlarda bir şeyler bulundu mu, bulundu ise ne bulunduğu meçhul.
Theangela Antik Kentinden Fotoğraflar
(Fotoğrafları çeken : Erdal VURAN )

Theangela20025

Theangela20028

Theangela20029

Theangela20042

Theangela20040

Theangela20041

Theangela20058

Theangela20055

Theangela20054

Theangela 20050

Theangela20035

Theangela20061

Theangela20066

THEANGELA – DAĞLARIN DORUKLARINDA BİR KARTAL YUVASI
Halikarnassos Yarımadası üzerinde bilinen sekiz tane Leleg şehri vardı ve bunlardan sadece bir tanesi Halikarnassos’un doğusunda idi: Syangela. M.Ö.4. yüzyılda Satrap Maussollos Karia’nın başkentini Mylasa’dan Halikarnassos’a taşıdığı zaman bu şehirlerden altısının halkını da mecburi göçe tabi tutmuştu. Sadece iki şehir Myndos (Gümüşlük) ve Syangela (Alazeytin) bundan ayrı tutulmuştu. Elbette bu, bu iki şehrin dokunulmazlığı olduğunu göstermez. Bu şehirlerden Syangela, muhtemelen Persler tarafından tahrip edilmişti ve Maussollos tarafından daha sonra yeniden ve daha büyük olarak bulunduğu yerden 5 km daha güney batıda Theangela adıyla kuruldu.
Maussollos Karia Satrapı olduğunda Karia’yı hayranı olduğu Helen kültürünün etkisiyle Helenleştirmeye aşladığında işe önce Halikarnassos’un imarı ve halkından başladı.Yukarıda da bahsettiğimiz gibi diğer şehirlerin halklarını buraya getirmişti.Bu Helenleştirme hareketi çerçevesinde bugün Alazeytin’de yer alan Syangela şehrinin de yeri değiştirilmiş ve Theangela ismiyle Etrim köyü yakınlarında yeniden kurulmuştur(M.Ö.4.yy birinci yarısı).Yeni şehrin ismi de eski isminin Helenleştirilmiş şeklidir. İlk şehrin ana tanrıçayı işaret eden ve kutsal anlamına gelen SUWA, değiştirilmiş,yerine yunanca tanrıça anlamında THEA kelimesi konmuştur.
Theangela Mumcular-Bodrum yolu üzerindeki Pınarlıbelen köyünün Etrim Mahallesi yakınında (Bodrum’dan 15 km güney batıda) Kale Dağı’nın zirvelerinde yer almaktadır.
M.Ö.4. yüzyılda (Maussollos zamanında) Syangela, Pigres adında biri tarafından yönetilmekteydi (Atina Tribut listelerinde bu kralın adı geçmektedir). Kayıtlarda da bu isme bir nesil veya biraz daha önceleri de rastlarız. Pigres isimli biri M.Ö 480 yılında Pers kralı Xerxes’in donanmasında kaptan olarak görev yapmış ve Salamis deniz savaşına katılmıştır. Bu kişi de Syangela’daki aynı isimli ********n bir ferdi olabilir.
Ayrıca M.Ö. 500 yıllarında Syangela’da basılmış olan bazı gümüş sikkelerin üzerinde de bu isme rastlanır. İlk kurulan şehir olan Syangela, Çiftlik Belediyesi sınırları içindeki Alazeytin yakınlarında Kaplan Dağı üzerinde yer alır. Şehir, aralarında harç kullanılmamış kuru duvarlardan oluşan surlarla çevrilidir ve pek çok yerde kulelerle takviye edilmiştir. Surların içinde özellikle yuvarlak binalar dikkati çeker. Çevrede arkaik ve klasik çağlara ait keramikler ve ufak idoller bulunmuştur.
Theangela’nın üzerinde yer aldığı plato uzun ve dardır ve üç adet tepe ihtiva eder. Şehir doğudan batıya 1300 m uzunluktadır. Genişliği ise en geniş yerinde 250 metreye yaklaşır. Şehri çevreleyen ve 2-3 metre kalınlığındaki duvarlar hemen hemen şehrin her tarafında takip edilebilmektedir. Şehri çevreleyen surlar farklı yapım teknikleri gösterirler. Bazı yerlerde Leleg tarzı duvarlara rastlanır.
Öyle görülüyor ki, Maussollos tarafından kurulan yeni şehir, Theangela yeterli ilgiyi görmemiş ve buraya yerleşenlerin sayısı oldukça düşük olmuştur. Bu yüzden şehrin ortasında kuzey güney istikametinde yapılan bir duvar ile şehir ikiye bölünmüştür. Yapı kalıntıları büyük bir çoğunlukla şehrin batı tarafında yer alan kısımdadır. Bu da şehrin tahmin edildiği gibi nüfusunun az olduğunu göstermektedir. Şehrin batı bölümünde yer alan binaları isimlendirmek hayli güçtür.
Şehrin ana giriş kapısı batı uçtaki tepenin yakınlarında ve şehrin güney duvarı üzerindedir. Buradan başlayan bir ana cadde doğuya doğru gider. Şehrin üzerinde yer aldığı her üç tepe de surlarla çevrilmiştir. Ancak sadece batıda yer alan kalenin köşelerinde kuleler vardır.
Son yıllarda kaçak kazıların çokça yapıldığı Theangela’da pek çok yeni bina ortaya çıkartılmıştır. Bunlardan blok taşlardan yapılmış olan bir tanesinin cephesinde iki adet pilaster vardır (templum in antis tarzı) ve taş işçiliği mükemmeldir.
Doğudaki tepenin batı yamaçlarında dikkati çekici bir mezar yapısı yer almaktadır. Bu mezar yapısının içinde bazı kemikler ve geç 5. yüzyıl keramikleri bulunmuştur. Mezarın üstü bindirme tekniği ile yapılmış ve sivri bir yalancı kubbe ile örtülüdür. Bu mezar büyük bir ihtimalle M.Ö.427 yılında ölmüş olan şehrin yöneticisi Pigres’e aittir.
Aslında bu tarihlerde burada bir şehir yoktu ancak buna mukabil burada M.Ö.6. yüzyıla tarihlenen bir arkaik Kore torsosu (heykelin gövde kısmı) bulunmuştur (şimdi Londra British Museum’da sergilenmekte). Büyük bir ihtimalle daha önceki devirlerde burada bir Athena kutsal alanı bulunmaktaydı.
M.Ö.377-353 tarihleri arasında yaşamış olan Maussollos tarafından Theangela şehri kurulmadan önce muhtemelen burada Troezen’den gelenlerin, Dorların, kurmuş olduğu bir koloni vardı.
Bugüne dek Theangela’da sistematik kazılar yapılmamıştır. En kapsamlı araştırma 60’lı yıllarda Prof.Wolfgang Radt tarafından yapılmış olandır. Şehrin kalıntıları görsel açıdan pek fazla etkileyici değildir, birkaç sarnıç, evler ve mezar kalıntılarının dışında 50 metre uzunluğunda stadiona benzer fakat oturma kademeleri olmayan bir yapı dikkati çeker. Bu yapı eğer stadion olarak kabul edilirse(ki normal uzunluğun dörtte biri uzunluktadır) herhalde yalnız atletizm çalışmaları için kullanılmış olmalıdır. Şehirde tiyatro binasına da rastlanılmamıştır(bu husus tüm Leleg şehirleri için de geçerlidir).
Ortadaki tepenin eteklerinde yer alan bina belki bir devlet binasıdır. Şehrin içersinde halen sağlam vaziyette pek çok sarnıç vardır. Bu sarnıçlar bugün bile hala kullanılabilir vaziyettedir ve içleri su doludur. Tepede yer alan sarnıçtan bugün yaz aylarında buraya yerleşen ormancılar (yangın gözetleme kulesindeki) su ihtiyaçlarını gidermektedirler.
Şehir surları üzerinde ikisi kuzey duvarı, ikisi güney duvarında olmak üzere dört adet kapı vardır. Ancak şehrin konumu ve çevreye hâkimiyeti ve manzarası etkileyicidir.
Bir yazıttan öğrendiğimize göre M.Ö. 4. yüzyıl sonlarına doğru buralarda hüküm süren Eupolemos Theangela’yı kuşatır fakat şehri surlarını aşıp da zaptedemez. Ancak buna rağmen şehri alır. Şehir halkı bir şartla teslim olur; şehir halkına ve onun müttefiklerine bir zarar verilmeyecektir.
Önceleri Theangela’nın M.Ö.2. yüz yılda bağımsızlığını kaybettiği ve Halikarnassos’la birleştiği kabul edilmekteydi. Ancak Roma İmparatorluk erken çağında hala bağımsızlığını koruduğuna dair bazı izler vardır. Enteresan olan Theangela’nın hiç para basmamış olduğudur.
Theangela geçmişte şimdiki Çiftlik’ten Mumcular ve Karaova’ya kadar olan geniş topraklara hükmetmekteydi ve antik çağlarda arıcılık ve balıyla ünlü idi.
Bugün ulaşımı ve korunması hayli zor olan bu gizemli kent maalesef eski eser soyguncuları tarafından sıkça ziyaret edilmektedir. Define arayıcıları araştırmacılardan önce keşfettikleri bu antik kenti talan ederlerken aynı zamanda tahrip de etmektedirler. Açıkça görülen bu tahribat ne yazık ki önlenememektedir. Kale Dağı’nın tepesinde yer alan bir yandan Gökova körfezini, diğer yandan Güvercinlik koyunu gören muhteşem bir manzaraya sahip bu Leleg şehrini daha fazla tahrip olmadan görmenizi tavsiye ederim.

Yukarıdaki THEANGELA - Dağların Doruklarında Bir Kartal Yuvası başlıklı yazı; Bodrum Ticaret Odası Yayını olan, "BOD®UM MAVİ" derginin 22. sayısından, A.Rasim Özgürel'in aynı başlıklı yazısından alınmıştır.

LELEGLER
Antik kaynaklarda Lelegler diye bahsedilenler, Bodrum yarımadasının en eski yerleşik halkıdır.Bu yarımada üzerindeki en eski kültür de onlara aittir. Lelegler 19.yüzyılın sonlarından itibaren bazı araştırmacıların dikkatini çekmişlerse de en kapsamlı araştırma 1960'lı yıllarda Dr. Wolfgang Radt tarafından yapılmıştır. Herşeye rağmen Leleglerin yaşadığı bölgelerde kapsamlı kazılar yapılmadığından, Batı Anadolu'nun bu en eski halkının tarihi, kültürü, yaşam tarzı ve alışkanlıkları hakkındaki bilgilerimiz maalesef hala bir sır perdesinin ardında kalmaktan kurtulamıyor. Oysa biz 21.yüzyıl Bodrum'luları için onlar çok önemlidir, çünkü yukarıda söylediğimiz gibi onlar bu topraklar halkıdır ve de bizim geçmişimizdir.
Antik kaynaklar yarımada üzerinde kurulmuş olan Leleg şehirlerinin; Myndos(eski), Pedesa, Termera, Telmissos, Madnasa, Syangela, Theangela, Side ve Uranium olduğunu yazarlar. Bu şehirlerin dikkat edilecek ortak yanları, yükseklerde dağların tepelerinde kurulmuş olmaları ve mimari tarzlarıdır ki, mimarlık litaratürüne "Leleg tarzı" diye geçmiştir. Şehirlerin yükseklerde kurulmuş ve kalın surlarla çevrilmiş olmaları bize Yunanistan'daki Miken yerleşim yerlerini hatırlatır.
Kimdir bu Lelegler? Bu konuda kesin hiçbir bilgi yoktur. Bizlere bıraktıkları; şehirleri, işte o kadar. Pek az küçük buluntu, pek az yazıt (geç devirlere ait) o da Kar lisanında. Başka birşey yok, sadece efsaneler, söylentiler. Onlara ilk kez Homeros'un İliadaMsn Star destanında rastlıyoruz;
İliada 9,152 de
Pedesos, bağları bol bir şehir, deniz kıyısında ve Pylos'a yakın
İliada 1,426
Eumedes'in oğlu karşılık verdi dedi ki Dinle bak, anlatayım sana dosdoğrusunu kıyılara yakın Karialılar, kıvrık ağızlı Paionlar var bir de Lelegler, Kaukonlar.
Tanrısal Pelasglar İliada 21,86 Lykialı Laakon Achileus'a yalvarışı arasında;
Altes kralıdır savaşsever Leleglerin
Satnioeis kıyısına yakın Pedasos'u tutardı elinde
İliada 6,35
Elastos güzel akan Satnioeis ırmağı kıyılarında
Sarp Pedasos'da otururdu
Ancak Satnioeis nehri Troas bölgesindeki Tuzlu çay olduğuna göre M.Ö 1200'lü yıllarda, Lelegler Ege bölgesinin kuzeyinde yaşıyorlardı ve Troya savaşlarından sonra güneye göç ederek muhtemelen 1100'lerde Halikarnassos yarımadasına gelerek buralarda yerleşmişlerdir. Yine muhtemelen bu tarihlerde Yunanistan'dan göç eden Dor'lar da bu bölgeye gelmişler ve sahillerde yerleşmişlerdir ki bu yüzden de Lelegler dağlarda yerleşmeyi tercih etmiş olabilirler. Tarihte, Heredotos olsun, Strabon olsun veyahut yakın çağlarda Mansel, Cook, Bean ve Bradt gibi araştırmacı ve arkeologlar, Lelegleri hep Karialılar'la bir tutmuş, karıştırmış veya onları akraba olarak göstermişlerdir. Veyahut kesin bilgilere ulaşamadıklarından böyle olmasını istemişlerdir.(Kaldı ki bugün hala bu konu bir sis perdesi arkasında durmaktadır) Ancak her iki halkın da bizlere bıraktıklarına bakacak olursak, ki en önemlileri mimari yapıların kalıntılarıdır, birbirleriyle uyuştuklarını pek söyleyemeyiz.
Yunanlılar Ege'de kendilerinden önce bir takım kavimlerin var olduğunu biliyorlardı. Fakat Pelasg, Leleg veya Kar olarak isimlendirdikleri bu halklar hakkında pek fazla bilgileri de yoktu. Onlara göre Lelegler Yunanlılardan önce bu yerlerde yaşamış olan kavimlerdendi. Bu yüzden bir zamanlar Yunanistan'a Pelasgiye denmesinin nedeni budur. Yine bir söylenceye göre de Lelegler ile Pelasglar Yunanistan'ın mitolojik halkıdır. Ama onlar Yunanistan'da, Ege adalarında, Batı Anadolu'da hasılı her yerde vardırlar. Hatta bir aralar Milet şehrinin isminin Lelegies olduğundan bahsedilir. Büyük İskender'in Asya seferine katılmış olan Yunanlı tarihçi-yazar Kallisthenes (c.a. M.Ö.370-327) Mylasa (Milas) kentinin güneyinde Leleg şehirleri olduğundan bahsederek, bunlardan altısının Halikarnassos ile birlik olduğunu yazar. Ayrıca Leleglerin etnik ve sosyal yapıları bakımından Kar'lardan farklı olduklarından söz eder.Bizce Halikarnassos ile birlikte altı kent isminin verilmesinin nedeni Mausolos'un Halikarnassos'u Karia başkenti yapması ile ilgili olsa gerek. Halikarnassos kentinin nüfusunun bir başkent için az olduğunu gören Mausolos eski Myndos ve Syangela kentleri hariç diğer altı kentin halklarını göçe zorlayarak Halikarnassos'da iskana mecbur tutulmasıyla alakalıdır. Diğer taraftan Roma çağı tarihçileri Theangela'lı Philippos, Pulutarch hatta Eustathios Lelegleri, Kar'ların devlet kölesi olarak gösterir ve onların savaşçıları olarak bahsederler.(Aynı Spartalılar'ın Helotları gibi) Diğer taraftan Kallisthenes Leleglerin Anadolu kökenli olduklarını ve buradan Yunanistan'a göçtüklerini yazıyor. Araştırmacı ve dil bilimci Sevorkins, Leleg kelimesinin Anadolu'nun en eski dili olan Luvice LULAKİ kelimesinden geldiğini söyler.
Antik çağlarda Ege havzasında birbirinden farklı pek çok kavimin Leleg adını taşıdığını tarihçiler bize nakletmektedirler. Anadolu'da kuzeyden güneye doğru hareket ettikleri de yine antik yazarlarca anlatılmıştır. Arkeolojik buluntular da bunu destekler mahiyettedir.
Leleglerin, özellikle en güzel örneklerini Pedesa'da gördüğümüz mezar tümülüslerini Lydia'dan aldıkları ve Theangela'da bulunmuş volütlü sütun başlıkları da Aolis'ten getirdikleri, bu kavmin buralara gelmeden önce kuzey bölgelerinde yaşamış olduklarının işareti olarak kabul edilebilir.
Antik yazarlar her zaman Lelegler ile Karlar'ı karıştırmışlardır. Ya aynı kavim olduklarını söylemişler ya da akraba olduklarını. Bu iki toplum elbette birbirleriyle bağlantılıdır ancak, herhalde bu bir kan bağı değil, aynı coğrafyada yaşadıklarından olsa gerektir. Bu coğrafya tüm Bodrum yarımadasıdır. Ancak tüm Leleg yerleşmesi sadece bu yarımada üzerindeki şehirlerle sınırlı değildir, yarımadanın hinterlandında da Leleg yerleşim yerleri ve yapıları tespit edilmiştir. Milet'ten Ören'e (Keramos) kadar olan alan içerisinde pek çok yerde Leleglerin izlerine rastlanmaktadır.(Kalketon ve Hydai kentleri gibi), hatta Sedir adasında dahi. Ancak antik yazarlar işi o kadar abartırlar ki, Aphrodisias kentini kuranların dahi Lelegler olduğunu ileri sürerler. Hatta bu yüzden kentin ilk isminin Lelegonopolis olduğunu söylerler. Oysa ki bugüne kadar Aphrodisias'da yapılan kazı ve araştırmalarda Lelegler'e ait en ufak bir ize dahi rastlanmamıştır.
Leleglerin yarımada üzerinde kurdukları kentlerden kısaca bahsetmek gerekirse, görülür ki tüm bu kentlerin ortak özelliklerinin denizden uzak, yüksek tepeler üzerinde kurulmuş olmaları ve etraflarının "Leleg tarzı" denilen bir şekilde örülü surlarla çevrili olmasıdır.
Pedesa, bugünkü Konacık beldesinin sınırları içerisinde kalan Gökçeler mevkiinde oldukça geniş bir alana kurulmuştur. Kent yarımadayı güneyden kuzeye keserek Torba'nın arkasındaki tepelere kadar yayılır. Pek çok yapının yanı sıra surlar, Athena tapınağı ve mezarlar dikkati çeker.
Telmessos veya Telmissos diye bilinen ve muhtemelen bugünkü Gürece tepelerindeki kalıntılardır. Bu kentte bir Apollon kehanet merkezi bulunmaktaydı.
Termera, tarihçi Strabon'un tarifine göre Kos adasının karşısında Skandarion burnunun yukarısında yer alır. Muhtemelen bugün Aspat diye bilinen yörede Çıfıt Kalesi olarak adlandırılan yerdedir. Kent M.Ö. 6. yüzyılda para bastırmıştır.
Madnasa, yarımada üzerindeki önemli Leleg kentlerinden biridir.Tarihçi Plinius, Byzantionlu Stephanusve tarihçi Hekataios kentin Attika-DelosBirliğine iki talent vergi ödediğini yazarlar. Kent bugünkü Türkbükü ile aşağı Gölköy arasındaki tepelerin üzerindedir. Bugün kaya mezarları, surlardan bazı kısımlar ve yapı kalıntıları görülebilmektedir.
Side kentinden tarihte bir tek Plinius bahseder. Araştırmacı G.Bean, Stephanaos'da "Karia Kenti Sibda" diye bahsedilen yer ile aynı olduğunu yazar.Bu kentin adına Atina vergi listelerinde rastlanmaz. Kent, Gölköy ile Müsgebi arasındaki yol üzerinde bulunan Dağbelen yakınlarındaki Karadağ üzerinde yer alır. Bir iç kale ve bir dış kale tespit edilmiştir. İç kalede uzun bir yapı mevcuttur.
Uranium. Tarihçi Diadoros Syme (Simi) adasını işgal eden Karyalıların, daha sonra kuraklık nedeniyle burayı terk edip Uranium adında bir yere göç ettiklerini yazar. Kent, Attika-Delos deniz birliğine üyedir. Kentin yeri kesin değildir ama G.Bean muhtemelen Burgaz'daki kalıntıları işaret eder. Güzel bir tümülüs yapısı vardır.
Syangela, Halikarnassos'un doğusunda yer alır. Myndos ve Syangela halkları Maussollos tarafından Halikarnassos'a göçe zorlanmıştır. Syangela, Yalı beldesi sınırları içerisinde, Kızılağaç ile Çiftlik arasındaki Alazeytin mevkiinde yer alır. Kent, diğer tüm Leleg şehirlerinde olduğu gibi iç içe iki kaleden oluşur.
Theangela, Syangelanın doğusunda, Çiftlik'in kuzey-doğusundaki, Pınarlıbelen köyünün güneyindeki Kale Dağı üzerinde kurulmuştur. Bu kent, Syangela'ya göre daha büyük, daha güzel ve daha sağlam surlarla çevrili olarak inşa edilmiştir.Bu kentin halkı arıcılık ile uğraşır ve bal üretirmiş, bu bal antik dünyada pek ünlüymüş.
Myndos, bugün Gümüşlük olarak bilinen yerde yarımadanın ucunda yer alır. Kentin bugün görünen kalıntıları geç devirlere aittir ve Leleg kenti değildir. Ancak eski kentin yeri daha güneydoğudaki Bozdağ mevkiindedir. Myndos'da Uludağ Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof Dr. Mustafa Şahin başkanlığında kazılar kazılar yapılmaktadır ve tarihi aydınlatacak pek çok eser gün ışığına çıkartılmaktadır.(**)
İşte yukarıda kısaca ve genel olarak bahsettiğimiz gizemli halk Lelegler aslında ülkemizin kültür mozaiğinin geçmişten gelen önemli ve renkli taşlarından biridir. Bugüne dek derinlemesine hiçbir araştırmanın (1960'larda W.Radt'ın çalışması hariç) yapılmadığı ve bölgemizin geçmişini saklayan bu kültürü, bu halkı, bu kentleri artık gün ışığına çıkartmanın zamanı geldi de geçiyor galiba.
Msn StarHomeros, İliada. Türkçesi; A.Erhat-A.Kadir,Sander Yayınları, İstanbul 1967
(**) Leleg kentleri ile ilgili bu bilgiler; Bean, Georg E. KLEINASIEN III, jenseits des Maeander Karien mit dem Vilayet Muğla, H.E Günther Verlag, Stuttgart, 1974. isimli eserinden alınmıştır.
Yukarıdaki LELEGLER başlıklı yazı; Bodrum Ticaret Odası Yayını olan, "BOD®UM MAVİ" derginin 3. sayısından, A.Rasim Özgürel'in Kayıp Halk Lelegler isimli yazısından alınmıştır.


LELEGLER

1800’lü yıllardan itibaren oldukça ilgi uyandıran bu toplumla ilgili çeşitli çalışmalar yapılmıştır. 19.yy sonlarından itibaren Newton, Paton, Myres ve Judeich gibi araştırmacılar tarafından Karia Bölgesinde özellikle Leleg toplumu ve kültürel izlerine ait yapılan çalışmaları, 20.yy içinde bölgede uzun süreli araştırmalar yapmış olan Bean, Cook ve Radt gibi bilim adamları devam ettirmişlerdir . W. Radt tarafından hazırlanmış olan “Siedlungen und Bauten auf der Halbinsel von Halikarnassos” bu toplum ve onların maddi kalıntıları üzerinde hazırlanmış en kapsamlı yayın olarak dikkat çeker, ancak uzun süreli yüzey araştırmalarını temel almış olan bu çalışma sonunda bile, antik yerleşimlerde kazı yapılarak cevaplanamamış sorulara cevap aranması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Hellenlerce Leleges (Leleg’ler, Lelex’ler ya da Leleg’in halkı, Lelex’in halkı) olarak çağrılan insanlar, Karia’ da, Kar olarak anılan toplumun yanı sıra yerleşik bir halk olarak karşımıza çıkmaktadır. Leleg ismini açıklamak için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan en dikkat çekici olanı Luwice lulahi (barbar) ile bağdaştırılmasıdır . Antik kaynaklarda Leleg halkının varlığı Strabon dönemine değin izlenebilmesine rağmen Karia’da ya da başka bir yerde Karca olarak anılan dilin haricinde Leleg dilinde yazılmış herhangi bir yazıt bulunmamıştır. Bu durum Leleglerin de Karia diliyle konuştukları ve Karia yazısı kullandıkları şeklinde yorumlanmaktadır. Bununla birlikte ele geçmiş olan az sayıdaki Karca yazıtın henüz tam olarak okunmamış olması ilerde bu yazıtlarda Lelegler ile ilgili bilgilerin ortaya çıkarılması olasılığını da saklı tutmaktadır.
Homeros’un aktardığına göre Troia savaşı esnasında Karialılarla birlikte Troia yandaşı olan Leleg kavmi, kralları Altes önderliğinde Troia’nın güneyinde Satnioeis nehri kıyısındaki Pedasos şehrinde yaşıyorlardı. Troia savaşı sonrasında güneye inmişler ve geçtikleri yerlerde birçok iz bırakarak Karia Bölgesi’ndeki Halikarnassos civarına yerleşmişlerdir. Antik belgelerde Troia savaşı sırasında ve sonrasında Karlarla birlikte anılan Lelegler, Karia Bölgesi’nde bugünkü Bodrum Yarımadası’nda sekiz kent kurmuşlardı. Kurulan şehirlerden birisi de daha önce kuzeyde oturdukları Altes’in şehri Pedasos’un bir yansıması olarak Pedasa adını taşır.
Karialılar ve Lelegler her zaman birbirleriyle bağlantılıdırlar. Tarih geleneği onların hem Troas’da hem de Karia’da Karlar ile birlikte yaşamış olduğunu aktarır.

Leleg ve Kar toplumları hakkında verilen bilgilerde Lelegler ikinci planda gösterilir. Pausanias, Leleglerden “Karia soyunun bir bölümü” olarak bahseder. Strabon ise Leleglerin Karia’ya asker olarak hizmet ettiklerini, tüm Yunanistan’a dağılarak sonuçta soylarının yok olduğundan bahseder. Leleg kentleri arasında anılan Theangela antik kentinin yerlisi olan Philippos, Lelegleri, Karialıların köleleri olarak adlandırmakta ve onları Spartalı Helotlara veya Tessalia’lı Penestlere benzetmektedir. Nitekim Leleglerin kültürel açıdan da Karların gerisinde kalmış oldukları, Leleg olarak tanımlanan kalıntıların büyük oranda yaşam ve ölümle ilgili konut ve mezarlardan oluşmasından da anlaşılmaktadır .
Plinius’tan öğrendiğimize göre çeşitli söyleniş biçimleri olan Termera, Side, Madnasa, Pedasa, Uranium ve Telmessos diğer Leleg kentleridir. Genelde uzak ve ulaşılması güç alanlarda kurulmuş ve M.Ö.4.yüzyılda Maussollos tarafından halkı boşalttırılmış olan bu kentlerin kalıntıları modern yerleşmelere uzak olması sayesinde korunabilmiştir. Maussollos, Halikarnassos’u neredeyse tamamen yeni olarak Hellen tarzında ve içine zorla yerleştirdiği Leleg ahalisi ile kurmuştur.
Leleg halkının izlerine antik kaynaklar aracılığıyla Hellas anakarasında da rastlanılmaktadır. Strabon’un (8.VI.15) belirttiğine göre Yunanistan’da Argos ilinin kıyısındaki Epidauros ve Troizen kentleri Leleg yavru kentleriydi. Ayrıca İlyada’da geçen Troas Bölgesindeki Pedasos kentinin adaşı olan bir kentin de Peloponnesos’da Messenia Bölgesinin güneyinde konumlandığı aktarılmaktadır. Yine Naksos Adası’nın da eski halkının Lelegler olduğu söylenmektedir.
Tüm bu veriler incelendiğinde özetle Leleglerin Hellen çağı öncesine ait izler taşımış olduğunu söyleyebiliriz. Ancak gözden uzak tutulmamalıdır ki, Leleg halkı ile ilgili bir yazıt veya kıyaslama yapılabilecek diğer arkeolojik veriler bulunmadığı sürece bu halk hakkında somut bilgilere ulaşmamız olanaksızdır. Burada bir diğer olumsuzluk da Leleg yerleşimleri olarak bilinen kentlerde herhangi arkeolojik bir kazının bugüne değin yapılmamış olmasıdır. Daha çok antik kaynaklarda verilen bilgiler ve yüzey araştırmaları sonuçlarına dayandırılan verilerin kazı çalışmalarıyla desteklenmesi zorunluluktur. Bu nedenle Anadolu arkeolojisinde çözüm bekleyen diğer sorunlarla birlikte Leleglerle ilgili sorunların da aydınlatılması büyük önem taşımaktadır.

YUKARIDAKİ YAZI MUĞLA ÜNİVERSİTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜM BAŞKANI PROF.DR.ADNAN DİLER'DEN ALINMIŞTIR.