Arama

Düşük (Abortus)

Güncelleme: 27 Şubat 2013 Gösterim: 21.352 Cevap: 4
AeraCura - avatarı
AeraCura
Ziyaretçi
10 Ekim 2008       Mesaj #1
AeraCura - avatarı
Ziyaretçi
Düşük: Abortus
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Tanım:

Gebeliğin ilk 20 haftası içinde, 500 gramdan az embriyo veya fetüs ve eklerinin tamamının veya bir kısmının uterus kavitesi dışına atılması olayına abortus denilmektedir (1977 Dünya Sağlık Örgütü tanımlaması). Kısaca, 20. gebelik haftasından önce herhangi bir nedenle gebeliğin sonlanmasına abortus (düşük) adı verilir. İlk 12 hafta içinde oluşan düşükler erken düşük, 13.-20. haftalar arası oluşanlar da geç düşük adını alır.
veya başak bir tanımla Gebeliğin 20. haftası tamamlanmadan önce (ya da bebek 500 gramlık ağırlığa erişmeden önce) herhangi bir nedenle gebeliğin bitmesine düşük adı verilir.
Gebeliğin yasal sınırlar içerisinde istek üzerine aile planlaması amacıyla sonlandırılmasına yasal tahliye, başka bir nedenle (anne adayının sağlık durumunun gebeliğin devamına izin vermemesi, bebekte yaşamla bağdaşmayan anomaliler olması veya ölmüş olması) sonlandırılmasına ise tıbbi tahliye adı verilir.
Gebeliğin sağlıklı ilerleyebilmesi için birçok şart uygun olmalıdır. Tabii ki ilk şart bebeğin sağlıklı olmasıdır. Daha sonra bebeğin büyüme ve gelişmesini sürdürebileceği "yuva" konforlu, sağlıklı olmalıdır. Son olarak, zararlı dış etkenler ile karşılaşma önlenmelidir.
Bebeğin sağlıklı olması; genetik şifresinin normal olması, rahim içine düzgün bir şekilde yerleşmesine bağlıdır. Genetik şifre bozukluğu (kromozomal anormallik), erken gebelik kayıplarının önemli bir çoğunluğunun nedenidir. Bu durum, doğanın bir savunma mekanizması olarak da yorumlanabilir. Zaten yaşamla bağdaşmayacak sağlıksız gebelik ürünü, erken evrede kaybedilmektedir. Geç gebelik kayıpları ise genellikle, genetik bozukluktan ziyade rahim ve rahim kanalının yapısal bozukluklarına bağlıdır. Bu yapısal bozuklukların başlıcaları; servikal yetmezlik, rahim duvarı yapışıklıkları ve rahim içi anatomik bozukluklarıdır.

Anembriyonik gebelik
(Anembriyonik=embriyo olmayan yani "boş" gebelik; ingilizce=blighted ovum)
Yapılan ultrasonda gebelik haftasına göre embriyo görülmesi gerekirken, embriyonun görülememesi durumudur. Embriyonun abdominal (karından yapılan) ultrasonografide takriben 6 haftalıkken, vajinal ultrasonografide ise takriben 5.5 haftalıkken görülememesi durumunda anembriyonik gebelik düşünülür (Ancak gebelik haftası değerlendirmesi yapılırken son adet tarihi baz alındığında oluşabilecek hatalar nedeniyle (geç yumurtlama gibi), haftaya bağlı yorum çok dikkatli yapılmalıdır). Gebelik kesesi bu durumda haftasına uygun büyüklükte olabileceği gibi, normalden büyük ya da küçük olabilir. Embriyo gebeliğin erken aşamasında aşağıdaki anlatılacak nedenlerden birine bağlı olarak ölmüş ve rezorbe olarak ("eriyerek") görülmez hale gelmiş, ya da baştan beri hiç gelişmemiştir. Gebelik hormonları belli bir süre daha etkili olmaya devam eder ve belli bir süre sonra (ortalama 1 hafta içinde) gebeliğin düşükle sonuçlanması beklenir.
Anembriyonik gebelik tanısının kesin olduğu durumlarda tıbbi tahliye uygulanmalıdır. Şüphede kalınan durumlarda ikişer gün aralıklarla tercihan vajinal ultrasonografide gebelik kesesinin büyümesi izlenebilir ve /veya beta HCG değerlerinin normal artıp artmadığı araştırılabilir (beta HCG bu dönemde 48 saatte bir yaklaşık iki katına çıkar ve gebelik kesesi günde ortalama 1.2 milimetre büyür). Gebelik kesesinin büyümemesi, küçülmesi veya gerekenden yavaş büyümesi durumunda yine anembriyonik gebelik tanısı konarak gebelik sonlandırılmalıdır.
Geç gebelik kayıpları genellikle, genetik bozukluktan ziyade rahim ve rahim kanalının yapısal bozukluklarına bağlıdır. Bu yapısal bozuklukların başlıcaları; servikal yetmezlik, rahim duvarı yapışıklıkları ve rahim içi anatomik bozukluklarıdır.

Düşük neden olur?
Oosit (yumurta hücresi) döllendiği andan itibaren gebelik başlar. Döllenen yumurta hücresi Fallop tüpünde ilerleyerek uterus içine ulaşır ve burada en uygun yerde yerleşir. Bu yerleşme (implantasyon) sonrasında beta HCG salgısı başlar.
Doğanın en önemli görevlerinden biri yeryüzünün canlılara sunduğu sınırlı kaynaklarından en mükemmel olan canlıların faydalanmasını sağlamaktır. Bunun için de doğa(l) mekanizmalar yeni canlı oluşumunun her aşamasında ve hatta canlılar dünyaya geldikten sonra da hayatın her aşamasında devreye girerek tüm canlılar bir sınava tabi tutulur, "hatalı" olanlar ortadan kaldırılır ve kusursuz olanlara "yer açılır". "En mükemmel" olan burada genetik, yapısal ve işlevsel olarak en mükemmel olan anlamında kullanılmaktadır. Doğal seleksiyon (seçim) adı verilen bu fizyolojik mekanizma "hatalı" olan organizmaları bulur ve yukarıda anlattığımız gibi, mükemmel olanlarına yer açmak için bir anlamda kendi yaptığı hataları yokederek düzeltmeye çalışır. En dar anlamda bakıldığında "düşük" bu fizyolojik mekanizmanın dışavurumlarından biri olarak görülebilir.
Doğal seleksiyonun düşük eyleminde en önemli özelliklerinden biri en erken dönemlerde devreye girmesidir. Hata henüz büyük boyutlara ulaşılmadan bertaraf edildiğinde mekanizma daha iyi işler. Bu nedenle her ne kadar "düşük" terimini ilk 20 hafta içinde oluşan bir olay olarak tarif etmiş olsak da aslında düşükler en sık gebeliğin oluştuğu ilk günlerde oluşur ve önemli bir kısmı da henüz adet gecikmesi gibi gebelik belirtileri oluşmadan, yani kadın gebe olduğunu algılamadan meydana gelir. Döllendikten hemen sonra süreç işlemeye başlar ve döllenmiş olan ancak "kalitesi düşük" yumurta hücresi hemen yokedilmeye çalışır. Bu süreç o kadar hassas işler ki, bu aşamadan adet gecikmesi olan gebeliğin dördüncü haftasına kadar oluşmuş olan gebeliklerin yaklaşık %25'i düşükle sonuçlanır. Bu gerçeği beta HCG hormonu ölçüm yöntemleri geliştirildikten sonra anlamış bulunuyoruz. Yukarıda anlattığımız gibi implantasyon (uterus içinde yerleşme) oluştuktan hemen sonra başlayan beta HCG salgısı hassas laboratuar incelemeleriyle ölçülebilmekte ve kadında henüz adet gecikmesi olmadan beta HCG salgısının arttığının gözlenmesiyle gebelik tanısı kesin konabilmektedir (gebeliğin tanısı hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için tıklayın). Bu aşamada henüz biyolojik olarak gebelik başlamamış olduğundan ve kan biyokimyasına göre (yani beta HCG artışına göre ) gebelik tanısı konduğundan gebeliğe "kimyasal gebelik" adı verilir.
Doğal seleksiyonun diğer bir özelliği de hatalarını düzeltme yönündeki tutumunu "inatçı" bir şekilde devam ettirmesidir. Kadında adet gecikmesi olduktan sonra da takip devam eder ve tanısı konmuş gebeliklerin yaklaşık %15'i de gebeliğin ilerleyen haftalarında düşükle sonuçlanır. Yani bunun anlamı, oluşmuş gebeliklerin yaklaşık %40'ı düşükle sonuçlanmaktadır! Bu durum doğanın çok hata yapmasından değil, en ufak hataları bile "affetmemesinden" kaynaklanan bir durumdur.
Gebelik haftası ilerledikçe gebeliğin düşükle sonuçlanma olasılığı azalır. Zira doğal seleksiyon süreci "hatalı gebelikleri" sıklıkla erken gebelik haftalarında yakalar ve sonlandırır. Nitekim düşüklerin %80'i gebeliğin ilk 12 haftasında gerçekleşir ve bu haftadan sonra düşük riski giderek azalır. Yapılan bazı çalışmalar bebeğin ultrasonografide kalp atışlarının gözlenmesi durumunda düşük riskinin %3'e kadar düştüğünü göstermektedir.
Yukarıda anlattığımız bu doğal seleksiyon süreci elbette her düşüğün nedeni değildir. Özellikle tekrarlayıcı düşüklerin önemli bir kısmı, kadında varolan bazı yapısal kusurlara (uterus şekil bozuklukları gibi), hormonal dengesizliklere (polikistik over gibi, tiroid işlev bozuklukları gibi), kadında ve /veya erkekte varolan genetik bazı kusurlara bağlı (dengeli translokasyonlar gibi) olarak da oluşabilir. Aşağıda bu nedenlerin daha geniş bir listesini bulacaksınız.
Ancak şunu kesinlikle söyleyebiliriz:
Erken gebelikte ortaya çıkan düşüklerin %50'sinden fazlası bebekte tesadüfi olarak ortaya çıkan ve tekrarlayıcı özelliği bulunmayan kromozom anomalilerine bağlı meydana gelir. Düşük esnasında gebelik haftası ne kadar ufaksa nedenin böyle olma olasılığı o kadar yükselir. Bu yüzden de düşük, üreme çağında bulunan kadınların sıklıkla yaşadığı ve çoğunlukla tekrar etmeyen bir durum olarak kabul edilebilir.
Doğal seleksiyon elbette her üretim hatasını saptayamaz ve bazı gebelikler hatalı üretilmiş olmalarına karşın devam eder. Doğal seleksiyon süreci bu hataları gebeliğin ilerleyen haftalarında yakaladığında kendini geç düşükler ya da erken doğum, ölü doğum şeklinde belli edebilir. Esasen erken doğumların bir kısmının nedeni de budur.
Doğal seleksiyon hatalı üretimi doğuma kadar yakalayamadığında yeni doğan döneminde yakalayabilir. Yeni doğan ölümlerinin önemli nedenlerinden biri de anomalili doğmuş bebeklerdir.

Kimlerde düşük yapma riski daha yüksektir?
Anne (ve baba adayının) gebeliğin oluştuğu esnada yaşı ne kadar yüksekse ve kadının daha önceden yaşadığı gebelik sayısı ne kadar fazlaysa gebeliğin düşükle sonuçlanma riski de o kadar artar. Bu doğaldır, zira yaş arttıkça gamet hücrelerinde (kadınlarda yumurta hücresi, erkeklerde sperm) genetik bozukluklar meydana gelme olasılığı ve bu meydana gelen bozukluğun döllenmiş hücreye geçme olasılığı artar. 20 yaşından daha genç olan anne adaylarında düşük riski yaklaşık %10 iken (gebelik tanısı konulan gebeliklerin düşük oranı), 40 yaşından daha ileri yaşta olanlarda bu risk %30 civarındadır. Baba adayının yaşının 40'ın üzerinde olduğu gebeliklerde de düşük riski iki kat artar.
En önemli etken olan anne ve baba adayı yaşı dışında, anne adayında hormonal bazı hastalıklar (polikistik over, hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması)), kronik hastalıklar (özellikle kalp, karaciğer ve böbrek hastalıkları, bazı otoimmun hastalıklar, tüberküloz, kanser, ileri derecede kansızlık), jinekolojik hastalıklar (uterus şekil bozuklukları, uterusta yapışıklıklar, myomlar, tedavi edilmemiş bazı vajinit türleri, sigara ve alkol kullanımı ve mesleki olarak bazı maddelere sürekli maruz kalma da düşük oluşma riskini artırır.
Daha önceki gebeliklerinden biri düşükle sonuçlanmış olan anne adaylarında da yeni bir gebeliğin düşükle sonuçlanma riski hafifçe artar. Daha önce yapılan iki veya daha fazla düşükte ise önceden gerçekleşmiş düşük sayısı arttıkça yeni gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski artar. Her ne kadar düşük sayısı arttıkça yeni oluşan bir gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski yükselse de, istatistikler üç veya çok daha fazla sayıda düşük yapmış anne adaylarında bile sağlıklı bir bebek doğurma olasılığının %55 ile %75 arasında olduğunu göstermektedir.
Yeni doğum yapmış bir anne adayında doğumdan sonraki ilk üç ayda oluşan gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski nispeten yüksektir.

Düşük nasıl belirti verir?
Düşüğün "olmazsa olmaz" belirtisi kanamadır. Erken gebelik haftalarında kanamanın beraberinde ağrı olmayabilir ve "parça düşürme" de "parçaların" ufak olması nedeniyle algılanamayabilir.

Düşük tehdidi nedir?
Gebeliğin ilk yarısında kanama ya da kanlı akıntı olması durumunda yapılan jinekolojik muayenede kanamanın uterus dışında bir yerden gelmediğine emin olunduğunda düşük tehdidi tanısı konur. Bazı anne adaylarında basur kanaması, idrar yollarındaki kanama, ya da serviksteki bir hastalığa bağlı olarak özellikle cinsel ilişkiden sonra oluşan kanama da yetersiz bir değerlendirme sonucu düşük tehdidi sanılabilir. Bu nedenle "düşük tehdidi" tanısını hemen koymadan komple bir jinekolojik ve genital muayene ihmal edilmemelidir. Anne adaylarının çoğu bu muayeneye karşı isteksizdir. Ancak jinekolojik muayene ve/veya ultrasonun düşüğe neden olduğu konusunda bilimsel bir veri bulunmamaktadır. Gebeliğin erken dönemlerinde oluşan kanamanın diğer nedenlerini de asla gözardı etmemek gerekir. Bunlar arasında en önemlileri dış gebelik, mol gebeliği, selim ve habis tümörler, sindirim sisteminden veya idrar yollarından olan kanamalardır.
Beklenen adet döneminde oluşan kanama ("üstüne görme"), implantasyonda (beklenen adetten bir hafta önce) oluşan kanama, 8. hafta civarında plasentanın corpus luteum işlevlerini üzerine almasına bağlı oluşan kanama da sağlıklı seyreden bir gebelikte ender olarak görülen "lekelenmenin" nedeni olabilir.
Düşük tehdidi tüm gebeliklerin %20-25'inde görülen ve özellikle erken gebelik haftalarında %40-50 düşükle sonuçlanan bir durumdur. Düşük tehdidi kanaması genellikle hafiftir ancak günler hatta haftalar sürebilir. Kanama miktarı arttıkça düşük tehdididin düşükle sonuçlanma riski de artar. Gerçek bir düşük tehdidi geçiren anne adaylarında gebeliğin ilerleyen haftalarında da erken doğum, bebekte gelişme geriliği gibi normaldışı bir durum ortaya çıkma olasılığı nispeten artar. Bu nedenle bu tanıyı almış anne adaylarının gebelik döneminde ve doğumdan hemen sonraki dönemde daha sıkı takip edilmeleri uygundur.
Düşük tehdidi tanısı koyabilmek için jinekolojik muayenede serviksin kapalı olduğu gözlenmeli ve ultrasonda bebeğin kalp atışlarının olduğu gözlenmelidir. Bebeğin kalp atışlarının henüz ultrasonla gözlenemeyecek kadar ufak olduğu veya henüz embriyonun bile görülemediği erken gebelik haftalarında ise uterus içinde gebelik kesesinin düzgün yapısının devam ettiği gözlenmelidir.

Düşük tehdidi durumunda ne yapılmalıdır?
Düşük tehdidi tanısı konduğunda cinsel ilişki uterusta kasılmalara yolaçtığından yasaklanır. İstirahat edilmesi de dahil olmak üzere düşük tehdidinde alınan önlemlerin kesinlikle başarılı olduğu yönünde bilimsel veriler mevcut değildir. Progesteron tedavisi sık uygulanmasına karşın bunun da etkili olduğunu söylemek için elimizde yeterli bilimsel veri mevcut değildir. Hatta bazı çalışmalar bu tedavinini önlenmesi imkansız olan bir düşüğü geciktirdiğini göstermektedir.
Düşüklerden sonra mutlaka uygulanması gereken anti-D immunglobulin (Rhogam, yani "uyuşmazlık iğnesi") kan uyuşmazlığı olan çiftlerde ihmal edilmemelidir.

Gebeliğin sağlıklı olup olmadığını değerlendiren testler
Beta HCG
Beta-HCG, gebelik oluştuktan yaklaşık 6 gün sonra (gebelik ürünü endometriuma yerleştikten sonraki ilk saatlerde) kana geçmeye başlar. Hassas gebelik testleri, kanda beta HCG'yi henüz adet gecikmesi olmayan bir dönemde, son adet tarihinden sonraki 24. günde saptayabilirler. Beklenen adet geciktiğinde kanda beta HCG oranı yaklaşık 100-600 IU/l'dir. Bu seviye 8-10. haftalar arasında 100.000 IU/l'lik maksimum seviyeye ulaştıktan sonra giderek azalır ve 20. haftadan itibaren gebeliğin sonuna kadar 10.000'lik seviyede kalır.

Eczanelerde satılan testler güvenilir midir?
Bu testlerde iki sorun vardır: Öncelikle bu testler idrardaki beta HCG'yi saptadıklarından, kandaki beta HCG belli bir seviyeye ulaşıp idrara da yansıyana kadar, gebelik olmasına karşın negatif sonuç verebilirler. Testin hassasiyetine bağlı olarak, idrarda beta HCG saptanması, adet gecikmesinin bir hafta ile 10 gün sonrasına kadar gerçekleşmeyebilir.
Diğer bir sorun da LH adı verilen ve ovulasyonun yönetiminden sorumlu olan hormon yapısal olarak beta HCG'ye çok benzer ve özellikle eski teknolojiyle çalışan testler LH'yı beta HCG sanarak yanlış bir şekilde gebeliğin pozitif çıkmasını sağlayabilirler. Bu tür testler özellikle LH'nin yumurtlamadan önceki fizyolojik yükseldiği dönemde uygulandıklarında pozitif sonuç vererek yanıltabilirler. Bu yüzden piyasadan satın aldığınız testin özellikleri hakkında bilgi edinmeniz ve mümkün olan her durumda klinik veya hastanelerde kullanılan hassas testleri yaptırmanız daha uygundur.
Gebeliğin seyrinin sağlıklı olup olmadığı konusunda kanda seri beta HCG ölçümleri değerli bilgiler verir. Normal bir intrauterin (rahimiçi) gebelikte 48 saat arayla yapılan ölçümde (kural olmamakla beraber) beta HCG seviyesinin iki kat artması beklenir. Bu artış olmadığında veya düşüş gerçekleştiğinde dış gebelik veya bozulmuş gebelik söz konusu olabilir. Kesin tanı elbette klinik ve ultrasonografi bulgularıyla beraber konur.
Yine kandaki beta HCG seviyesi haftaya göre aşırı yüksek bulunduğunda (çoğul gebelikte olması gerekenden bile yüksek olduğunda) mol gebeliği veya Down sendromu gibi normaldışı bir durumdan şüphelenilebilir. Yine kesin tanı diğer tanı yöntemleri beraberce kullanılarak konur.

Ultrasonografi
Transvajinal ultrasonografi abdominal (karından yapılan) ultrasonografiye göre daha güvenilir bilgiler verir ve gebelik yapıları vajinal yolla bakıldığında abdominal yola göre bir hafta daha erken görülebilir.
Gebelik kesesi çapı, gebelik kesesinin düzenli olup olmaması, yolk sac (yolk sak okunur) adı verilen yapının büyüklüğü ve özellikleri, fetusun boyu ve kalp atışlarının gözlenip gözlenememesi, fetusun kalp atım sayısı gibi özellikler gebeliğin seyri hakkında değerli bilgiler verir. Bunların beraberce veya birbirini takipeden sırada değerlendirilmesi düşük riski olan anne adaylarında gebeliğin durumu hakkında iyi bir kılavuz olabilir.
Beta HCG değerinin 1500 IU/l olmasına karşın transvajinal ultrasonda gebelik kesesinin görülememesi, 6000 IU/l olmasına karşın transabdominal ultrasonda gebelik kesesinin görülememesi durumunda dış gebelik söz konusu olabilir.
Yine transvajinal ultrasonda gebelik kesesi 13 mm. ve daha büyük olmasına karşın yolk sac yapısının henüz gözlenememesi, kesenin 17 mm. ve daha büyük olmasına karşın embriyonun gözlenememiş olması gebeliğin sağlıklı olmadığını düşündürür.

Düşüğün tekrarlama riski nedir?
Bir kez düşük yapan kadının sonraki gebeliğinde tekrar düşük yapma riski %20'dir. Üç ve daha fazla sayıda düşük yapmış bir kadının ise yeni bir gebelikte tekrar düşük yapma riski yaklaşık %50'dir.
Her ne kadar düşük sayısı arttıkça yeni oluşan bir gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski yükselse de, istatistikler üç veya çok daha fazla sayıda düşük yapmış anne adaylarında bile sağlıklı bir bebek doğurma olasılığının %55 ile %75 arasında olduğunu göstermektedir.

Düşükten ne kadar sonra gebe kalınabilir?
Bir kez düşük yaşadıysanız, yaşadığınız düşük mol gebeliğine bağlı değildiyse, düşük sonrasında aşırı kanama, enfeksiyon gibi normal dışı bir durum söz konusu olmadıysa, tedavi gerektiren bir hastalığınız yoksa yaşadığınız düşük muhtemelen tekrarlayıcı özelliği yüksek olmayan bir düşüktür ve ileri inceleme gerektiren bir durum da değildir. Kendinizi psikolojik olarak yeni bir gebeliğe hazır hissettiğinizde yeniden gebe kalabilirsiniz.
Yukarıdakilerden daha farklı bir durumdaysanız (birden fazla düşük, mol gebeliği, düşük sonrası problem, kronik bir hastalığın varlığı gibi) doktorunuza danışmalı ve gerekli inceleme ve tedaviler sonrasında gebe kalmalısınız

Düşük hapı veya düşük iğnesi
"Gebeliği sonlandırılmak için kürtaj dışında bir yöntem yok mu?", "Düşük hapı ya da iğnesi yok mu?" ve buna benzer sorular e-posta, telefon ya da yüzyüze görüşmelerde en sık karşılaştığım soruların başında geliyor.
Sorunun cevabı EVET, düşük hapı var. Ancak bu hap ülkemizin de dahil olduğu pekçok ülkede satışta değil. Aslına bakalırsa hap uzun zamandır Fransa başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde, ve 2000 yılının sonlarından beri Amerika Birleşik Devletlerinde kullanılmasına rağmen güvenilirliği ve kullanım kolayılığı hala daha tartışmalı.

TARİHÇE
Gebeliği erken dönemlerde sonlandırıp düşüğe neden olduğu için düşük hapı olarak adlandırılan bu ilaç yaygın olarak RU486 olarak bilinmektedir. İlk kez Fransa'da Dr. Etienne-Emile Baulieu tarafından 1980 yılında geliştirilmiştir. RU486 adı etken maddeyi üreten ilaç firması olan Roussel-Uclaf'ın ilk harflerinden gelirken 486 ise madde ile ilgili seri numarasıdır. RU486 adı artık pek kullanılmamakta bunun yerine ilacın etken maddesinin adı olan mifepriston tercih edilmektedir.
Fransa ve Çin ilacın en fazla kullanıldığı ülkelerdir. Bunlar dışında 20'ye yakın ülkede kullanımı serbesttir. Ancak bu ilaç eczanelerden kolaylıkla temin edilebilecek bir ilaç değildir. Hemen her ülkede satışı ve kullanımında sınırlandırmalar bulunur ve sadece yetkili doktorlar tarafından verilir. Bazı ülkelerde kontrolü sağlayabilmek için her hapın üzerinde bir numara bulunur ve bu sayede hangi hapı hangi doktor ya da kliniğin satın aldığı bilinebilir.
Amerika Birleşik Devletleri mifepristonun kullanımına uzun yıllar onay vermemiştir. Bu kararda kürtaj karşıtı grupların çalışmaları büyük ölçüde etkili olmuştur. Hatta bu gruplar ilacı üreten firmanın 2. Dünya Savaşı'nda Hitler Almanya'sına ölüm gazlarını satan firmanın bir kolu olduğunu ve sadece bu nedenle bile kullanımına izin verilmemesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Kürtaj karşıtı grupların çalışmalarına rağmen yapılan uzun süreli klinik araştırmaların yanısıra kadın hakları savunucu grupların lobileri sonucu ülkenin ilaç ve gıda denetimi yapan ve bunların kullanılıp kullanılamayacağına karar veren en yetkili kuruluşu olan FDA (Food and Drug Administration) Eylül 2000'de ilacın ABD sınırları içinde belirli kurallar dahilinde kullanılmasına onay vermiştir.
Mifepriston ile ilgili düzinelerce bilimsel araştırma yapılmış olmasına karşın ilacın etkinliği ve güvenilirliği konusunda bilimsel arenada hala daha tartışmalar devam etmektedir.

DÜŞÜK HAPI NASIL ETKİ EDER?
Hamileliğin sağlıklı bir şekilde devam etmesi yumurtalıklardan salgılanan progesteron adı verilen hormona bağlıdır. Bu hormonun yokluğunda embryonun yerleştiği endometrium tabakası dökülür ve kanamayla atılır ve gebelik düşükle sonuçlanır. Mifepriston vücutta bulunan progesteronu bloke ederek etki gösteren sentetik bir anti-progesterondur. Mifepriston kullanıldığında sonuçta bir düşük olayı meydana gelir.
Tek başına kullanıldığında her zaman düşük gerçekleşmiyebilir. Tıpkı missed abortusta olduğu gibi bebek içeride ölür ancak rahim dışına atılamıyabilir. Bu durumda düşük hapının amacına ulaşabilmesi için rahim kasıcı başka ilaçlar ile birlikte kullanılması gerekir. Bu amaçla en sık, gerçekte bir ülser ilacı olan ancak ikinci etki olarak içerdiği prostoglandin nedeni ile rahim kasılmalarını başlatan başka bir ilaç kullanılır.

ETKİNLİĞİ NE KADAR?
Mifepriston tek başına kullanıldığında başarı şansı yani gebeliğin bir düşükle sonuçlanması olasılığı %60 civarındadır. Rahim kasılmalarını başlatan ilaçla birlikte kullanıldığında ise bu oran %92'ye çıkmaktadır. Ancak bu oranlar sadece 7 haftalığa kadar olan gebelikler için geçerlidir. Yapılan çalışmalar iki ilacın birarada kullanıldığı durumlarda 9. haftaya kadar kullanılabileceğini göstermektedir. Ancak bu haftalara ulaşıldığında kandaki progesteron seviyesi ilacın bloke edebileceğinden daha fazla olduğu için başarı şansı azalır.

NASIL KULLANILIYOR?
Mifepriston kullanımı korunmasız bir ilişki sonrası alınan haplar şeklinde uygulanan acil doğum kontrolü değildir. Ayrıca düşük hapı ile istenmeyen bir gebeliği sonlandırmak,ağrı kesici alıp başğarısını dindirmek kadar kolay bir işlem de değildir. Aslında ilacın kadınlar ve doktorlar arasında yaygın olarak tercih edilmemesinin temel nedeni de zahmetli olması ve işlemin uzun sürmesidir. İstenmeyen gebeliğin ilaç yardımı ile sonlandırılması 14 gün kadar sürebilir ve en az 3 kere doktor ziyareti yapılması gerekir. İşlemin 3 temel aşaması vardır.
İlk aşama kürtaj olmak isteyen kadının tam bir muayenesidir. Tıbbi özgeçmişinin irdelenmesi ve ilacın kullanımına engel bir durumun olamadığı anlaşıldıktan sonra jinekolojik muayene ve inceleme yapılarak dış gebelik olmadığı ve bebeğin 7 haftadan büyük olmadığı saptanır. Daha sonra kişiye uygulama şekli, olası yan etkileri konusunda bilgi verilir, işlemi ve potansiyel yan etkilerini anladığına, işlemin yapılmasına izin verdiğine ve gelmesi gereken günlerde kontrollere geleceğine dair yazılı bir form imzalatılır. Daha sonra hastaya 3 adet mifepriston hapı verilir. Kişi bu hapları doktorun gözetimi altında hemen yuttuktan sonra beklemeye başlır. Kişinin hapları alıp başka birisine vermemesi için doktorun gözü önünde yutması gerekir. Hastaların yaklaşık yarısında 24 saat içinde kanama başlar ve %3-6'sı ilk 48 saat içinde düşük yapar.
Kişi 48 saat sonra yeniden doktorunun yanına gider ve düşük olup olmadığı veya bebeğin hala daha canlı olup olmadığı incelenir. Eğer gebelik ürünü tamamen atılmadıysa düşüğün tamamlanması için gerekli olan prostoglandin hapı verilir. Rahim kasılmalarının neden olduğu ağrıların şiddetini azaltmak için ağrıkesiciler reçete edilebilir.Hasta daha sonra 4-6 saat kadar doktorun yanında bekler. Hastaların %90'ından fazlası bu süre içinde düşüğü gerçekleştirir. Dört altı saat içinde düşük olmayanlar ise evine gönderilir ve evde düşük yapması beklenir. Hastaya acil durumlarda ne yapması gerektiği konusunda bilgi verilir.
Yaklaşık 14 gün sonra hasta kontrole çağılırır. Bu kontrolde, düşüğün olup olmadığı, eğer olduysa içeride parça bulunup bulunmadığı, enfeksiyon ve kanama gibi komplikasyonların varlığı araştırılır. Eğer hala devam ediyorsa olası konjenital anomali riski nedeni ile gebeliğin kürtaj ile sonlandırılması önerilir. Komplikasyon varlığında uygun şekilde tedavi edilir.

YAN ETKİLER VE KOMPLİKASYONLAR
Yapılan çalışmalarda hastaların %99'unda aşağıdaki yan etkilerden biri ya da birden fazlasına rastlandığı gösterilmiştir.
Yan etki Görülme oranı %
. Karın ağrısı ve kramp 97
. Bulantı 67
. Başağrısı 32
. Kusma 34
. İshal 23
. Başdönmesi 12
. Halsizlik 9
. Bel ağrısı 9
. Kanama 7
. Ateş 4
. Viral enfeksiyon 4
Olguların büyük bir kısmında birden fazla yan etki görülmekte olup bu yan etkilerin %23'ü şiddetli olarak tanımlanmaktadır. Bu hastalardan bazılarının yan etkilerin tedavisi için hastaneye yatırılması gerekmiştir. Tıpkı kendiliğinden oluşan düşüklerde olduğu gibi mifepriston kullanımı ile gerçekleşen düşük de ağrılı bir olaydır.
Mifepriston kullanımına bağlı ölüm olguları bildirilmekle birlikte kontraendike olmayan hastalarda kullanıldığında yönteme bağlı ölüm oranı 200.000'de birdir. Bu oran kürtaj ile karşılaştırılabilecek düzeydedir. Ölümlerin ana nedeni aşırı miktarda kanama ve içeride parça kalması nedeni ile olan enfeksiyonlardır.
Dünya Sağlık Örgütünün araştırmasına göre RU486 kullanımı sonrası tam olmayan düşük gerçekleşmesi durumunda %30 olguda pelvik enfeksiyon ortaya çıkmaktadır. Bunun temel nedenlerinden birisi de ilacın bağışılık sistemini baskılayıcı özelliğidir.
Hastaların %9'unda kanama 30 günden uzun sürmektedir. %7 hastadada kanamayı kesmek için tıbbi tedavi uygulanması gerekirken daha az olguda kan nakli gerekli olmaktadır. Yaklaşık %8 hastada kan hemoglobin değeri %20 oranında düşmektedir.
Öte yandan düşüğü tamamlamak üzere verilen prostoglandin hapının üretici firması ilaç prospektusünde bu ilacin düşük yapmak için kullanılmaması gerektiğini belirten bir ibare bulundurmaktadır. Firma 23 Ağustos 2003 tarihinde tüm sağlık çalışanlarına gönderdiği bir mektupta söyle demektedir: "İlacın hamile kadınlarda üretim amacı dışında kullanımına bağlı olarak anne ve bebek ölümleri, cerrahi onarım gerektiren rahim delinmeleri ve yırtılmaları, histerektomi (rahimin alınması), salpingo-ooferektomi (tüp ve yumurtalıkların alınması), amniyon sıvı embolisi, aşırı vajinal kanama, içeride parça kalması, şok ve kasık ağrısı da dahil olmak üzere ciddi yan etkiler görülebilir. Firma ilacın ülser tedavisi dışında hamile kadınlarda düşük yaptırmak amacıyla kullanımını şiddetle onaylamamaktadır."

KİMLER KULLANAMAZ?
Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA) aşağıdaki durumların varlığında RU-486'nın kullanımını kesinlikle sakıncalı bulmaktadır:
. 7 haftadan büyük gebelikler
. Sprial varlığı
. Dış gebelik varlığı
. Böbrek üstü bezi ile ilgili patolojilerin varlığı
. Kanı sulandıran ilaçların kullanımı
. Kanama sorunu olması
. Steroid kullanımı
. İlaç kullanımını takiben 2. ve 3. aşamalarda kontrole gelme olanağının olmaması
. Acil müdahale edilebilecek olanakların olmaması
. Kullanılan ilaçlara karşı bilinen bir alerji olması
Öte yandan aşağıdaki durumların varlığında da risklerin yüksek olması nedeni ile mifepriston kullanılması önerilmez.
. 18 yaşından küçük olmak
. 35 yaşından büyük olmak
. Sigara içiyor olmak
. Astım hastalığı
. Glokom hastalığı
. Kalp kapakçık hastalığı
. Tansiyon düşüklüğü
. Orak hücreli anemi
. Karaciğer, akciğer ve böbrek hastalığı
. Damar tıkanıklığı
. Şeker hastalığı
. Kalp hastalığı
. Yüksek tansiyon
. Anemi
. Pelvik iltihabi hastalık varlığı
MİFEPRİSTON İLE DÜŞÜK GÜVENLİ MİDİR?
Tüm bu olası yan etkilerine ve pekçok kadında kullanımının sakıncalı olmasına rağmen uygun kişilerde ve kurallarına uygun şekilde kullanılığında mifepriston ile istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması güvenli bir yöntem olarak kabul edilmektedir.

UZUN DÖNEM ETKİLERİ NELERDİR?
1982 yılından beri yapılan klinik çalışmalarda mifepristona ait uzun dönemde olumsuz sayılabilecek bir etki saptanamamıştır. Ancak süre son derece kısa bir süredir ve uzun dönemde kesin olarak zararsızdır diyebilmek için daha fazla çalışmaya ve veriye gerek vardır.

DÜŞÜK HAPININ AVANTAJLARI NELERDİR?
. Cerrahi bir işlem gerektirmez
. Genel anesteziye ait riskleri taşımaz.
. Kürtaja ait komplikasyon risklerini taşımaz
. Gelişmekte olan ülkelerde uygun şartlarada yapılmayan kürtajlara bağlı ölüm ve komplikasyon riskini azaltır
DÜŞÜK HAPININ DEZAVANTAJLARI NELERDİR?
. Her kadın için uygun bir yöntem değildir. Gerçekte pek çok kadın bu ilacın kullanımı açısından kontraendikasyon grubuna girer
. İstenmeyen etkiler daha fazladır
. Normalde 10-15 dakika süren kürtaja göre genelde çok uzun zaman alır (yaklaşık 14 gün).
. Hastanın belirli aralıklarla doktora gitmesini gerektirir.
. Nispeten yeni bir yöntem olduğu için uzun dönem etkileri tam açık değildir.
. Hastaların yaklaşık %10'unda başarısız olduğu için yine bir kürtaj gerekir.
. İçeride parça kalma olasılığı kürtaja göre daha fazladır.
DÜŞÜK HAPI YAYGIN OLARAK KULLANILIYOR MU?
Düşük hapı olarak tanımlanan mifepriston kullanıma girdiği zamanlarda doğum kontrol hapından beri yapılan en önemli buluş olarak lanse edilmişti ve klasik kürtaja son vereceği öngörülmüştü. Oysa aradan geçen 20 yıla yakın sürede bu öngörü gerçekleşemedi. Avrupada 600.000, Çin'de 2.000.000'dan fazla kadın istemedikleri hamileliklerini bu yöntemle sonlandırmalarına karşın hala daha kürtaj eski önemini koruyor. Amerika Birleşik Devletlerinde ilacın kulllanıma girmesinin birinci yıldönümünde yapılan bir araştırmada jinekologların kürtaj isteyen hastaların sadece %6-12'sine bu yöntemi teklif ettikleri, kadınların ise sadece %3.5-4'ünün kendilerine önerilen yönteme onay verdiği ortaya çıktı.
Doktorların hapa sıcak bakmamalarının başta gelen nedeni hala daha yöntemin güvenilirliği hakkında duydukları endişe. Öte yandan sigorta sisteminin doktor hatalarında verdiği yüksek cezalardan duyulan korku da işin bir başka yönü. Düşüğün kürtaja göre çok daha uzun sürmesi ve daha yakın ve sık takip gerektirmesi de jinekologların mifepristona sempati duymamalarının bir diğer nedeni. Tedavi sırasında görülen az sayıda ölüm vakası nedeni ile üreten firmaların doktorlara gönderdiği ilaçların güvenli olduğu ancak çok dikkatli kullanılması gerektiği şeklindeki uyarı mektupları da jineklogların endişelerini arttıran bir başka faktör.
Kadınlar açısından bakıldında ise zaten psiklojik yönden travma yaratabilen gebeliği sonlandırma işleminin çok uzun ve zahmetli olması yöntemin bu kadar düşük oranda tercih edilmesinde en önemli etken. Bir başka önemli etken de tedavinin maliyeti. Kürtajın ortalama 300-400 dolara mal olduğu A.B.D.'de pekçok klinik ve doktor hap ile kürtaj için yaklaşık 100 dolarlık ek fatura çıkartıyor. Bazı merkezler ise kürtaj ile düşük hapı tedavisi arasında 2 kata ulaşan fiyat politikaları uyguluyor. Bu farkın nedeni daha fazla takip gerektirmesi ve malpraktis nedeni tazminat ödeme riskinin kürtaja göre daha yüksek oluşu.

ÜLKEMİZDE DURUM?
Türkiye'de şu anda mifepriston satışta değil. Üretici firmanın Türkiye'de de bu ilacı pazarlamak üzere Sağlık Bakanlığına ruhsat başvurusu yapıp yapmadığı konusunda ise bir bilgim yok. Kısacası bugün için ülkemizde istemedikleri bir hamileliği sonlandırmak isteyen kadınlar için tek yöntem kürtaj. Ülkemizde kürtaj son adet tarihinden itibaren 10. haftaya kadar serbest. Bu haftadan sonra ise ancak bebekte bir anomali saptandığında ya da hamileliğin devamının anne adayının hayatını tehlikeye soktuğu durumarda birden fazla doktorun kararı ile yapılabiliyor.


*****
KAYNAKLAR
  • World Health Organization, "Pregnancy Termination with Mifepristone and Gemeprost: A Multicenter Comparison Between Repeated Doses and a Single Dose of Mifepristone," Fertility and Sterility, 56:1, 1990, at 40.
  • A. Davis et al., "Bleeding Patterns After Early Abortion with Mifepristone and Misoprostol or Manual Vacuum Aspiration," Journal of the American Medical Women's Assn., Supplement 2000, 141, at 143.
  • Spitz IM, Bardin CW, Benton L, Robbins A. Early pregnancy termination with mifepristone and misoprostol in the United States. N Engl J Med. 1998 Apr 30;338(18):1241-7.
  • Letter from Michael Cullen, MD, Searle's U.S. Medical Director, dated August 23, 2000

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen ThinkerBeLL; 27 Şubat 2013 15:40
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
8 Haziran 2010       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Düşük ve Kadın Sağlığı

Sponsorlu Bağlantılar
Bebek sahibi olmak isteyip de adet kanaması geciken bir kadının aklına gelen ilk olasılık, doğal olarak hamileliktir. Hamile olduğunu öğrenen kadının ve eşinin sevinci, hayatlarındaki en önemli anlardan biridir. Bu mutluluk, doğumun gerçekleşip, aileye yeni bir bireyin katılmasıyla birlikte başka bir boyut kazanır. Ancak çiftlerin bir kısmı, ilk sevinci takiben büyük bir hayal kırıklığı ile yüz yüze kalabilir. Bu hayal kırıklığının sebebi, bebeğin kaybı ile sonuçlanan ‘düşük'tür.

Düşük, bir kadının yaşadığı en şiddetli travmalardan biridir. Konu hakkında yeterli bilgiye sahip olamama durumunda travmanın şiddetinin artacağı açıktır. Oysa düşük nedenleri ve gelecekte çocuk sahibi olma potansiyeli hakkında bilgi sahibi olan bir kadın, durumu çok daha kolay atlatabilir.

Düşük tanısı
Teknik olarak düşük (bilimsel adı ile abortus), 20. gebelik haftasından önce ya da bebek 500 gram ağırlığa ulaşmadan gebeliğin herhangi bir nedenle sonlanmasıdır. Düşük tanısı, klinik muayene ve ultrason incelemesi ile konur.

Düşük türleri
Erken düşük: Gebeliğin ilk 12 haftasında ortaya çıkan düşükleri tanımlar.
Geç düşük: Gebeliğin 12–20. haftaları arasında yaşanan düşüklerdir.
Spontan abortus: Dışarıdan herhangi bir müdahale olmadan gebeliğe ait dokunun rahim dışına atılmasıdır.
Abortus imminens: Düşük tehdidine denir. Gebeliğin ilk yarısında vajinal kanama varlığında düşük tehdidinden söz edilir. Kahverengi bir akıntıdan parlak kırmızıya kadar değişik şekillerde olabilir. Beraberinde kramp tarzında ağrı görülebilir.
Abortus insipiens: Kaçınılmaz düşük’e denir. Kanama ile birlikte rahim ağzında açılma ve ağrı gerçekleşir. Rahim ağzında açılma meydana geldiğinde, düşüğün gerçekleşmemesi neredeyse olanaksızdır. Tanı konulduğunda kürtaj ile gebeliğin kontrollü bir şekilde sonlandırılması gerekir.
Komplet abortus: Spontan abortusun türlerinden biridir. Komplet abortus durumunda gebeliğe ait dokuların hepsi kanama ve rahim kasılmaları ile birlikte vücut dışına atılır. Rahim içinde gebeliğe ait hiçbir doku kalmaz.
İnkomplet abortus: Düşüğün tam olarak gerçekleşememesidir. Kanama ile birlikte gebelik ile ilgili dokuların bir kısmı atılır ancak önemli bir kısmı rahim içinde kalır. Altı haftadan büyük gebeliklerde düşük sonrası içeride parça kalma olasılığı yüksek olduğundan her hastada kürtaj yapılarak, parça kalmadığından emin olunması gerekir.
Boş gebelik (blighted ovum: Bu durumda gebelik kesesini meydana getiren zar ve plasenta oluşurken bu yapıların içinde bir bebek bulunmaz. Halk arasında bu durum, su gebeliği olarak da adlandırılır.
Missed abortus: Embriyonun canlılığını kaybetmesine rağmen, bir kanama ve düşük olmaması durumunda Missed abortus’tan söz edilir. Gebeliğe ait dokunun atılmadan uzun süre vücutta kalması durumunda anne adayının hayatını tehdit edebilecek olumsuz etkiler gelişebilir.
Elektif abortus: Herhangi bir olumsuz etken olmamasına karşın anne ve baba adayının rızası ile gebeliğin sonlandırılmasıdır. Ülkemizde bu işlemin yasal sınırı 10. gebelik haftasıdır.
Biyokimyasal gebelik: Gebeliğin kanda yapılan incelemeler ile belirlenip, klinik olarak saptanabilecek aşamaya gelemeden sonlanmasıdır. Herhangi bir nedenle gebelik canlılığını yitirdiğinde, bazen adet kanamasında herhangi bir gecikme olmadan ya da 1-2 günlük gecikme sonrası kanama ile gebelik sona erer.
Habitüel abortus: Tekrarlayan düşükleri ifade eder. Art arda 3 ya da daha fazla gebeliğin düşük ile sonuçlanması durumudur.
Septik abortus (kriminal abortus): Düşüğün enfeksiyon ile komplike olmasıdır. En sık yasal olmayan şekilde uygunsuz kişi ve cisimler ile bebeği düşürmek için yapılan girişimlerden sonra görülür.

Düşük ne sıklıkta olur?
Bilimsel çalışmalarda rapor edilen düşük sıklığı %15–25 arasındadır. Klinik olarak saptanamayan gebelikler de yani biyokimyasal gebelikler de dahil edildiğinde, bu oran %50-65'e çıkar. Gebelik ilerledikçe düşük olasılığı da giderek azalır. Döllenme sonucu oluşan gebeliklerin yarısı daha rahim dokusu içine yerleşmeden ya da çok erken dönemde düşük ile sonuçlanır. Düşüklerin %80'inden fazlası ilk 13 haftada meydana gelir. Risk ilk 8 haftada en yüksek değerdedir. 8. haftayı geçtikten sonra düşük ihtimali azalır.

Düşük belirtileri
Düşüğün en önemli belirtisi, kanamadır. Kanama olmadan düşük olmaz. Bunun tek istisnası Missed abortus olup, tesadüfen ultrason incelemesinde saptanabilir. Vajinadan kanla birlikte doku gelmesi ile ağrı oluşumu diğer belirtilerdir. Ancak kan pıhtısı ile doku arasındaki ayrım dikkatli yapılmalıdır. Eğer mümkünse düşürülen parçalar muayeneye götürülmelidir.

Düşük yapan hastaya yaklaşım
Hamile bir kadında görülen vajinal kanama, acil değerlendirmeyi gerektirir. Hastadan detaylı bir öykü alınarak, gebelik yaşı hesap edilmeye çalışılır. Beraberinde ağrı ve parça düşme öyküsü araştırılır. Kan basıncı ve nabız gibi hayati belirtiler kaydedildikten sonra hasta muayene edilerek; kanamanın miktarı, rahim içinden gelip gelmediği, serviskte açıklık olup olmadığı ve vajina içinde gebeliğe ait parça bulunup bulunmadığı araştırılır. Ultrason incelemesi ile bebeğe ait kalp atımlarının varlığı kontrol edilir. Düşük tanısına ulaşıldıktan sonra hastanın durumuna göre kürtaj yapılıp yapılmayacağına karar verilir.
Bazen tam olmayan düşük ya da kürtaj sonrası içeride kalan ufak parçaların atılmasını kolaylaştırmak ya da kanamayı azaltmak amacıyla rahim kasılmasını sağlayan ilaçlar verilebilir.

Düşüğün komplikasyonları (olumsuz etkileri) var mıdır?

Tüm tıbbi durumlarda olduğu gibi düşük olgularında da bazı istenmeyen olaylarla karşılaşılabilir. Sevindirici olan düşüğe bağlı komplikasyon riskinin son derece az olmasıdır. Düşüğe bağlı en önemli komplikasyonlar, kanama ve enfeksiyondur. Düşük sırasında kanama çok hızlı ve fazla miktarda olabilir. Gebelik yaşı ne kadar ileri ise kanama miktarının da o oranda fazla olması beklenir. Benzer şekilde tam olmayan düşüklerde de içeride kalan parçalar nedeni ile fazla kanama görülebilir. Kanamanın aşırı olması ve geç müdahale edilmesi durumunda hayatı tehdit edebilecek ciddi sorunlar görülebilir. Kanamanın bir diğer komplikasyonu da anemidir. Fazla kanama varlığında damar yolu açılarak, sıvı hatta bazı durumlarda kan verilmesi gerekebilir.
Enfeksiyon açısından en büyük risk ise vücut içerisinde parça kalmasıdır. Canlılığını yitiren dokular, bakterilerin üremesi için ideal ortam yaratır. Rahim bu parçaları atmaya çalışırken oluşan kasılmalar, şiddetli kasık ağrısı olarak algılanır. Genelde parça düştükten sonra ağrı azalır ya da kaybolur. Enfeksiyon ciddi bir komplikasyondur. Özellikle kendi kendine düşük yapmak amacıyla vajina içine yabancı cisim sokan kadınlarda ortaya çıkan sepsis (kan enfeksiyonu) ülkemizdeki anne ölümlerinin en önemli sebeplerinden biridir. İçeride parça kaldığından şüphe edilen durumlarda, mutlaka antibiyotik tedavisi yapılmalıdır.

Genel olarak düşük nedenleri:
•Embriyoya ait kromozom anomalisi
•Çoğul gebelikler
•Teratojenik ya da mutajenik etkiler (ilaç, radyasyon vb.)
•Genetik (anne ya da babaya ait genetik bir bozukluk)
•Üreme sistemindeki yapısal anomaliler
•Doğumsal uterin anomaliler (septum vb.)
•Myomlar
•Servikal yetmezlik
•Annede görülen akut durumlar
•Korpus luteum yetmezliği
•Aktif enfeksiyonlar (rubella, sitomegalovirus, listeria, toksoplazma)
•Yüksek ateş
•Asherman sendromu
•Annede görülen kronik hastalıklar
•Polikistik over hastalığı
•Kontrolsüz şeker hastalığı
•Böbrek hastalığı
•Sistemik lupus (SLE)
•Tiroid hastalıkları
•Şiddetli hipertansiyon
•Antifosfolipid sendromu

Dış faktörler:
Sigara
Alkol
Uyuşturucu
Yüksek doz kafein

Düşükte yaş faktörü
Anne adayının yaşının artmasıyla birlikte üretilen yumurtaların kalitesinde de azalma görülür. Bunun anlamı, yumurtaların genetik yapısındaki bozulmadır. Bunun sonucunda embriyoda kromozom bozukluğu görülme olasılığı artar. Örneğin 20 yaşında bir kadın hamile kaldığında bunun düşükle sonuçlanma olasılığı %13 iken 42 yaşından sonra bu oran %50'ye çıkar.

Düşüğün tekrarlama olasılığı
Olguların çok büyük bir kısmında altta yatan neden sadece o gebelik ile ilgili olduğundan, tekrarlayan düşüklerin görülme olasılığı çok yüksek değildir. Yapılan istatistikler, her 36 kadından birinin iki kere arka arkaya sadece tesadüfen düşük yapabileceğini göstermektedir.

Düşük sonrası kürtaj
Çoğu zaman düşüğü takiben kürtaj yapılır. Vücut içerisinde parça kalıp kalmadığından emin olmak açısından kürtaj yararlı olur. Nadiren tam bir düşük varlığında, kanama kesilmişse ve ultrasonda içeride parça kaldığını düşündüren bulgular yoksa kütaj yapılmadan da hasta takip edilebilir.

Düşük sonrası kanama süresi
Kanama miktarı azalarak 7–10 gün kadar sürebilir. Kürtaj yapılmışsa genellikle 3-4 gün içerisinde kanama kesilir. Kanamanın 10 günden uzun sürmesi durumunda hastanın yeniden değerlendirilmesi gerekir. Bazı durumlarda kürtajı takiben hiç kanama olmayabilir. Kanama varlığında kötü bir kokunun olup olmaması önemlidir. Koku varlığı, rahim içi bir enfeksiyonu düşündürür.

Düşük sonrası adet görme süreci
Bir sonraki adet kanaması 4–6 hafta sonra olacaktır. Hamilelik öncesi adetlerin düzensiz olması durumunda ilk periyot daha geç olabilir.

Kan uyuşmazlığında ek önlem gerekir mi?
Altı haftadan küçük gebeliklerde ek bir tedavi gerekmez. Daha büyük gebeliklerde ise bebeğin Rh (+) olması durumunda anne adayında bağışıklık sistemini uyarabilecek kadar kırmızı kan hücresi teması olabilir. Düşük olan bebeğin kan grubunu saptamak mümkün olmayacağı için bu tür durumlarda koruyucu aşı yapılması gerekir. Gebeliğin 13 haftadan büyük olduğu durumlarda tıpkı doğumda olduğu gibi ilk 72 saat içinde 300 mikrogram koruyucu aşı yapılırken, 13 haftadan küçük gebeliklerde 50 mikrogram yapılması yeterlidir.

Yeniden denemeye ne zaman başlanabilir?
Bazı çiftler, düşük sonrası hemen yeni bir bebek için yeniden denemeye karar verirken; bazı çiftler de bu kaybın yarattığı psikolojik travmayı atlatmak için zamana gereksinim duyar. Bu olayda doğru karar yoktur. Yeniden deneme zamanına karar verirken tek etken, çiftlerin duygularıdır.

Hamilelik şansını artırmak için yapılabilecekler
Düşüklerin önemli bir kısmında yapılabilecek bir şey olmadığı gibi alınacak basit önlemler ve genel sağlığa gösterilecek özenle başarılı bir gebelik sağlanabilir. İdeal kiloya ulaşmak, sigara ve alkolü bırakmak gibi genel önlemler hem üreme sağlığı hem de ilerideki hamilelikler için yararlıdır.


"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
5 Temmuz 2011       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Düşük

Ceninin, yaşayabilecek duruma gelmeden, özellikle de gebeliğin 12. ve 28. haftaları arasında dölyatağı dışına atılması.

Düşüğün belirtileri, doğum ağrılarına benzer kasık ağrıları duyulması ve dölyolundan kan gelmesidir. Düşükler genellikle gebeliğin 6.-10. haftaları arasında gerçekleşir. Cenin dölyatağından ayrılır ve dışarı atılır.

Düşüğün en yaygın nedenleri; ceninin yapısındaki temel bir anomali, hormonal yapıdaki bozukluklar, anatomik ya da işlevsel anomaliler, hastalık ya da enfeksiyon, yumurta ya da sperma hücresindeki bozukluklar ve psikolojik nedenlerdir.

Gebeliğin üç değişik aşamasında, üç değişik düşük türü söz konusudur: Düşük tehdidi, önlenemez düşük ve tamamlanmış düşük. Düşük tehdidinin belirtileri, genellikle gebeliğin ilk birkaç haftasında ortaya çıkar. Ağrısız bir kanama görülür. Bu aşamada, düşüğün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kesin değildir ve vak'aların %80'i, düşük tehdidinin ortadan kalkmasıyla sonuçlanır. Ancak, eğer dölyatağı boynu açılmışsa, düşük, "önlenemez" olarak değerlendirilir. Tamamlanmış düşük durumunda ise dölyatağı, cenini ve sonu tümüyle dışarı atar.

Ceninin atılmasına karşın dölyatağında kimi dokular kalırsa, kürtaj yapılması gerekir. Kimi durumlarda da, cenin ölmesine karşın dışarıya atılmadan dölyatağında kalabilir. Cenin daha sonra dışarıya atılabilir ya da kürtaj yapılır. Düşük yapan bir kadın, en az dört ay, yeniden gebe kalmamalı, düşüğe yol açan neden, doktora başvurularak ortaya çıkarılmalıdır.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Gülgeceler - avatarı
Gülgeceler
Ziyaretçi
26 Şubat 2013       Mesaj #4
Gülgeceler - avatarı
Ziyaretçi
Hamilelikte Düşük Riskini Arttıran Bitkiler

Bazı hamileliklerde rastlanan tehlikeli bir durum olmasıyla beraber, anne ve baba adayları içinde son derece üzücüdür. Çoğu zaman psikolojik desteğe ihtiyaç duyulabilir.
hamile

Gebeliğin ilk üç ayında daha fazla görülen bu durum, genetik, kan uyuşmazlığı, bazı ilaçlar, kimyasal maddeler, radyasyon ve bebek gelişiminde önemli rolü olan plasentadaki anormallikler, annede olan; şeker, tiroit, hormonsal bozukluklar, rahimdeki yapısal bozukluklar ve en önemlisi de annenin içinde bulunduğu stres gibi sebepler, bebeğin düşmesine sebep olabilir.
Annenin bu dönemde aldığı besinlere de dikkat etmesi, kendisine ve bebeğine zarar verebilecek olanlardan uzak durması çok önemlidir. Bitkilerin faydası büyüktür. Hemen her hastalığa ilaç olarak bitkiler kullanılmaktadır. Fakat hamilelik önemli ve dikkat edilmesi gereken bir dönemdir. Normalde şifa kaynağı olan bir bitki hamilelikte size veya bebeğinize zarar verebilir. Dikkat edilmelidir.
Biberiye, aloe vera, fesleğen, adaçayı, düşük riskini arttıran bitkilerdir. Bunun yanı sıra; oğulotu, kediotu, freng maydanozu, melisa yaprağı, ginseng, lavanta, keten tohumu, yabanmersini, sinameki, karakafes otu, tan otu, sarı çiğdem, ökse otu, ada soğanı, ak diken kabuğu, melek otu hamilelikte zararlı olan, uzak durulması gereken bitkilerdir.


Kaynak

Gülgeceler - avatarı
Gülgeceler
Ziyaretçi
26 Şubat 2013       Mesaj #5
Gülgeceler - avatarı
Ziyaretçi
DÜŞÜK RİSKİNİ AZALTAN YÖNTEM: HASSAS SEVGİ GÖSTERİMİ
Bebeğini kucağına almayı hayal eden kadınların kabusu olan düşüğün tedavisinde psikolojik desteğin olumlu sonuçlar doğurduğunu söyleyen Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Sedat Kadanalı:
Tekrarlayan gebelik kaybı olan gebelere, ‘hassas sevgi gösterimi’ (Tender lovering care) adı verilen bir yöntemde, haftada bir ultrason ile bebekleri gösteriliyor. Anne- bebek arasındaki sevgi bağını güçlendiren bu yöntem tekrarlayan düşükleri azaltıyor
Heyecanla bebeğini kucağına almayı hayal eden anne adaylarının kabusu olan düşüklerin farklı nedenlerden kaynaklanabileceğini söyleyen Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Sedat Kadanalı; düşüklerin nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler verdi:

• Heyecanla doğacak bebeğini sevmeyi, okşamayı, büyütmeyi bekleyen anne adayı için düşük yapmak çok üzücü bir olaydır. Düşüklerin 2-3 defa peş peşe olması ise; anne adayını umutsuzluğa iter ve tüm gebeliklerinin düşükle sonuçlanacağı kaygısı artırabilir.
• Genetik sebepler, bebekte yapısal bozukluklar, endokrinolojik (hormonal) sebepler, bağışıklık sistemiyle ilgili problemler, pıhtılaşma sistemi bozuklukları, rahimle ilgili anormallikler, enfeksiyonlar ve bebeğe zararlı maddelerin yanlışlıkla alınması düşük sebepleri arasındadır.
• Düşüklerde en sık görülen genetik sebeplerdir. İlk üç ayda düşükle sonuçlanan gebeliklerde, yüzde 50-80 oranında fetuste (bebekte) genetik anormallikler saptanmıştır. Son yıllarda daha detaylı inceleme yapan CGH (comparative genetik hibridizasyon) yöntemi ile yapılan araştırmalarda; erken düşüklerde, genetik anomali oranının yüzde 90’lara kadar çıktığı görülmüştür.

SEVİNMENİZ BİLE GEREBİLİR!
• Bu bilgi ışığında, aslında bazı düşüklere üzülmek yerine sevinmek gerektiğini söyleyebiliriz. Her hamile kalan kadın, doğal olarak sağlıklı bir bebek hayal eder ve sakat bebek doğurmak istemez. Anne vücudu da aynı istekle çalışır ve sağlıksız gebeliği ya rahme kabul etmez ya da erken dönemde düşükle sonuçlanır; bunu doğal bir seçim mekanizması olarak kabul edebiliriz.
• Genel olarak bakıldığında tüm gebeliklerin yaklaşık yüzde 15’i düşükle sonlanır. Birkaç gün geçmesi ile ortaya çıkan, farkına varılmayan erken düşükler de hesaba katılırsa; düşük oranı tüm gebeliklerde yüzde 20-25’lere kadar çıkmaktadır. Ardı ardına iki veya üç kez düşük yapan kadınlarda ise; tekrarlayan gebelik kayıplarından bahsedilir ve bu olayın görülme ihtimali tüm toplumda yüzde 1-2 civarındadır. Yani bir kadının “ben hep böyle düşük mü yapacağım?” kaygısını büyütmemesi gerekir.

ÖNCE TEDAVİ SONRA GEBELİK
• Gebeliğin taşındığı rahmin doğumsal anomalileri (çift rahim, rahimde bölme olması, yarım rahim, rahmin şekil bozukluğu veya rahim ağzı yetmezliği), tekrarlayan gebelik kayıplarına yol açabilmektedir. Bu problemler, görüntüleme yöntemleri ile ortaya konmakta ve yapılan endoskopik ameliyatlar ile rahim gebeliği taşıyacak hale getirilebilmektedir. Rahim ağzı yetmezliğinde geç düşükler olmaktadır; bu durumda rahim ağzının gebeliğin 3-4. ayında basit bir operasyonla dikilmesi ile gebelik kayıpları önlenmektedir.
• Anne adayında olan endokrinolojik problemler; erken gebelikte salınan progesteron hormon eksikliği, süt hormonu (prolaktin) fazlalığı, troit bezi ile ilgili sorunlar, şeker hastalığı ve polikistik over hastalığı, düşük nedenlerinin yüzde 8-12’sini oluşturmaktadır. Hamile kadında ortaya çıkan pıhtılaşma bozuklukları, tekrarlayan düşüklere yol açmaktadır. Tanı konulduktan sonra ilaç veya gebelik boyu kullanılacak kanı sulandırıcı günlük enjeksiyonlar ile canlı ve sağlıklı doğumlar elde edilmektedir.

HASSAS SEVGİ GÖSTERİMİ YÖNTEMİ DÜŞÜĞÜ AZALTIYOR
• Tekrarlayan düşük yapan kadınlara sonraki gebeliklerinde verilen psikolojik desteğin, gebelik kayıplarını azalttığı görülmüştür. Örneğin; tekrarlayan gebelik kaybı olan gebelere, ‘hassas sevgi gösterimi’ (Tender lovering care) adı verilen bir teknik olumlu etkiler gösterebiliyor. ‘Hassas sevgi gösterimi’nde; haftada bir ultrasonografi ile anne karnında bebeklerinin gösterilerek, anne- bebek arası sevgi bağının kuvvetlendirilmesi yönteminin, düşükleri belirgin şekilde azalttığı bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir.

BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR
• Tekrarlayan düşük yapmış kadınlar iki gruba ayrılarak; bir gruba erken gebelik döneminde ultrasonografi ile bebekleri gösterilerek psikolojik destek verilmiş, diğer gruba ise normal gebelik takibi yapılmıştır. Bu bilimsel çalışmada ‘hassas sevgi gösterimi’ yöntemi uygulanan kadınların yüzde 86’sı düşük yapmadan sorunsuz doğum yapmış iken, normal takip olanların ancak yüzde 33’ü düşük yapmamıştır. Başka bir araştırmada ise; tekrarlayan düşük yapmış kadınlara ilk aylarda psikolojik ve tıbbi destek verilen grupta sağlıklı gebelik yüzde 51 olmuş iken, destek verilmeyen grupta yüzde 26 olarak bulunmuştur. Tekrarlayan düşük yapan kadınlarda farklı mekanizmaların bu olaya yol açtığı düşünüldüğünden bu kadınlarda sıra dışı yolların izlenmesi başarıyı artırmaktadır.

NORMAL GEBELİKLERDE GEREKSİZ
• Ultrason ses dalgası olduğundan, gebelikte bebeğin sağlığına zararı olmadığı gösterilmiştir. Ancak normal gebeliklerde çok sık ultrasona girmenin bir faydası olmadığı ve gerekli olduğu dönemlerde girilmesi, hekim işgücünün verimli kullanılması açısından değerlidir. Avrupa ve Amerika ülkelerinde gebelikte ultrasona gebeler daha seyrek gitmektedirler; hatta bu konuda çok daha tutucu olan İngiltere’de gebelikte ultrasona gerek var mı, varsa 1 veya en fazla 2 defa girmenin yeterli olduğu tartışılmaktadır. Burada öne sürülen düşünce, ultrasonun zararlı olduğu değil, iş gücünün verimli kullanılması ve gereksiz yapılan ultrason incelemelerin gebeliğin takibine fayda sağlamayacağı açısıdır. Normal gebelik için çok sık ultrasona girmenin gereksizliğine biz de katılıyoruz. Fakat tekrarlayan gebelik kayıplarında “hassas sevgi gösterimi” için sık ultrason kullanımı bu kapsamda değerlendirilmemelidir.

DÜŞÜĞE KARŞI SOSYAL VE PSİKOLOJİK DESTEK
• Gebelik öncesi yapılacak bir doktor değerlendirilmesi; annede düşüğe yol açacak olası faktörlerin belirlenmesi ve buna yönelik önlem alınması açsından değerlidir. İki veya üçten fazla düşük yapmış kadınlarda ise daha özel ve detaylı testler ile düşüğe yol açan nadir faktörler ortaya konarak tedavi edilmektedir. Bunların yanı sıra düşük yapan kadınlara verilecek olan sosyal ve psikolojik desteğin önemli olduğu açıktır. Ancak şunu da unutmamak gerekir; bir kısım düşük, tamamen vücudun sağlıklı gebeliği seçme mekanizmasıyla ilgili olup, bunları önlemek hem istenen bir durum değildir, hem de başarılı olmamaktadır.

HER KANAMA DÜŞÜK DEĞİL!
• Hamile kalan her kadın, düşük korkusunu yaşıyor ve gebeliğin kadın bedeninde oluşturduğu normal değişimleri yanlışlıkla düşük belirtisi olarak yorumlayarak endişelenebiliyor. Düşüğü veya düşük tehdidini düşündürecek belirtilerin başında; gebelik esnasında kanama olması ve bu kanamaya ağrıların daha doğrusu gelip geçen sancıların eşlik etmesi geliyor. Bu ağrıları çoğu kadınlar tarafından, “adet görecekmişim gibi belim ve kasıklarımda ağrı var” olarak tanımlamaktadır. Ancak şunu hemen vurgulamalıyız ki; her gebede rahmin hızla büyümesine bağlı olarak, erken gebelik döneminde kasık ağrısı olabilmektedir. Bu ağrılar, periyodik olmayan gerilme tarzında ağrılardır. Yine bazı gebelerde cinsel ilişki sonrası da kanama olabilmektedir, bu da düşükle karıştırılmamalıdır. Bebeğin erken dönemde annenin karnında ölmesi ile sonuçlanan düşüklerde ise bulantı, kusma ve memelerde gerginlik gibi gebelik belirtilerinin aniden kaybolması da düşüğü akla getirebilmektedir.

EN GÜVENİLİR İPUCU BEBEĞİN KALP ATIŞLARI
• Günümüzde ultrason incelemede görülen ipuçları, bazı gebeliklerin düşükle sonuçlanacağını öngörse de, bir gebeliğin düşükle sonuçlanacağını önceden gösteren bir yöntem yoktur. Ancak ultrason incelemesinde boş gebelik olması veya bebeğin kalbinin çalışmadığının görüldüğü durumlarda, kesin düşük olacağı söylenmektedir. Çoğu gebe kadının korkarak sorduğu “bu gebeliğimde düşük yapar mıyım?” sorusunu, normal ultrason bulguları olan bir gebelikte tahmin etmek mümkün değildir. Fakat bazı olumlu bilgiler vardır; mesela bebek kalp atışları görüldüğünde düşük riski yüzde 65 azalmıştır veya gebeliğin ilk 3 ayı dolduğunda düşük riskinin yüzde 90’ı kaybolmuştur gibi pozitif bilgiler verebilmekteyiz.



Benzer Konular

23 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Tıp Bilimleri
13 Kasım 2009 / _KleopatrA_ Rüya Tabirleri
26 Eylül 2008 / asla_asla_deme Fizik
6 Mart 2009 / Misafir X-Sözlük