Arama

Şebnem Ferah

Güncelleme: 20 Kasım 2015 Gösterim: 140.536 Cevap: 28
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ocak 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Şebnem Ferah
12 Nisan 1972'de doğdu.
Sponsorlu Bağlantılar
Koç burcu
Şebnem Ferah ilkokulu Yalova'da okuduktan sonra Bursa Koleji'nde 7 sene yatılı ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde 2 sene ekonomi öğrenimi gördü.
1996 yılında ilk albümü Kadın'ı çıkaran sanatçı 1999 yılının yazında ikinci albümü olan Artık Kısa Cümleler Kuruyorum'u çıkarttı.
Aradaki üç sene içersinde aralarında Müzeyyen Senar, Sezen Aksu ve Haluk Levent gibi büyük sanatçıların albümlerine vokalleriyle katkıda bulundu.
Dinleyici kitlesini Lise ve Üniversite gençliği oluşturmaktadır.
En sevdiği yemekler : Yaprak dolması spagetti
Favori içeceği: Kola ve su

Favori restoranı: İskele balık restoranı

Favori tatil yeri: Bodrum

Ad:  sebnem13sn.jpg
Gösterim: 2556
Boyut:  32.3 KB
Şebnem 12 Nisan 1972'de Yalova'da doğdu. Evin en küçük çocuğuydu ve ona hep ya tiyatrocu ya da şarkıcı olacak gözüyle bakılıyordu çünkü ailesine gösteriler yapıp onları güldürmeye bayılıyordu. 5 yaşına geldiğinde en büyük hayali keman dersleri almaktı ama uygun bir öğretmen bulamadıklarından babası ona küçük bir keyboard aldı ve Şebnem de duyduğu her melodiyi çalmaya çalışarak kendi kendini eğitmeye başladı. İlkokul dönemlerinde ise Yalova'da ne kadar müzikal etkinlik ve kurs varsa hemen hepsine katıldı. Sabahları okuluna gidip; öğleden sonraları önlüğünü bile çıkarmadan sokaklarda oynayarak ilköğrenimini tamamladı ve kolej sınavlarına girip Bursa Koleji'nde yatılı öğrenci oldu.
Artık daha disiplinli bir hayatla karşı karşıyaydı ve okulu sosyal faaliyetler açısından pek zengin değildi. Bu yüzden derslerinin dışında zamanını paylaşacağı iyi bir arkadaşa ihtiyacı vardı ve işte o yıllarda müzik Şebnem'in hayatında hobi olmaktan çıkıp vazgeçilmez oldu.
Önce okulunun müzik grubunda sonra da çeşitli gruplarda solistlik yapmaya başladı. ''Gitar da çalabilsem keşke...'' deyip gitar dersleri almaya başladı. Çok hızlı öğreniyor ve öğrendiklerine yenilerini katmak için sevdiği şarkıların gitarlarını çalmaya çalışıyordu. Derken kendi grubunu kurmaya karar verdi. Bu grupta şarkı söyleyecek ve gitar çalacaktı. Fikirlerini, yakın hissettiği ve müzikle ilgilenen bazı arkadaşlarıyla paylaştı. İşte bir çok müzik dinleyicisinin hatırlayacağı Volvox böylece kurulmuş oldu. O dönemlerde kendi yaşındaki kız arkadaşlarının çoğu; ruj,oje gibi şeylerle ilgilenmeye başlamıştı. O ise gitar, gitar amfisi, kablo, distortion pedalı gibi şeylerle haşır neşirdi.
Şebnem o zamana kadar derslerinden hep yüksek notlar alırdı fakat birden bire eskiden 7, 8, 9, 10 aldığı derslerden; 0, 1, 2, gibi notlar almaya başladı. Okul idaresi; ailesini okula çağırıp çocuklarının müzik çalışmalarını derhal bırakması gerektiğini söylediler. Neyse ki Şebnem'in anne ve babası çocuklarının toparlanacağına inandıklarını söyleyerek; müziği Şebnem'in hayatından çıkarmak yerine kararı kendisine bıraktılar.
Şebnem, özel bir okulda okuduğunun bilincindeydi. Üniversite sınavları da yaklaşıyordu ve ailesini üzmek ya da hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu. ''Ben nasıl olsa bir şekilde müziğime devam ederim!'' deyip kendini üniversite sınavı sendromunun içine attı. Matematiği seviyordu; işletme, ekonomi gibi bölümlerin kendine uygun olduğuna inanıp tercihini bu yönde kullandı.
ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ-EKONOMİ BÖLÜMÜ'ne girdiğinde okulunu çok sevdi. Ama Volvox'taki bütün arkadaşları İstanbul'daydı ve bu yüzden biraz buruktu. Olsundu. Sabahları okuluna gidiyor; akşamları eve geldiğinde de her gün sevdiği bir albümü dinleyip gitarlarını ve vokallerini etüt ediyordu. Bu en az 4 saatini alıyordu ve geriye ders çalışacak zaman kalmıyordu. Şebnem ODTÜ'deki ilk yılını gayet iyi bir ortalamayla bitirdi. İkinci yıl başladığında ise okulunun müzik çalışmalarına engel olduğu düşüncesine kapıldı! Tüm zamanını müzikle geçirmek istiyordu. Ama ne yapacaktı? Okulu mu bırakacaktı???
Bunları düşündüğü zaman keyfi kaçıyordu, bu yüzden okuldaki ikinci yıl daha zor geçiyordu... Derken bir gece kararını verdi: İstanbul'a gidecek,arkadaşlarıyla bir araya gelip müzik yapacaktı. Karar verebildiği için içi rahattı ama ufak bir problem vardı. Şebnem'in annesi ve babası müzik çalışmalarına o güne dek hiç ses çıkarmamışlar hatta destek olmuşlardı. Annesini ikna edebileceğini biliyordu ama anlayışlı olduğu kadar otoriter de olan babasına bu durumu nasıl anlatacaktı? ''Babacım ben ODTÜ'yü bırakıp İstanbul'a yerleşmek istiyorum. Gitar çalıp şarkı söyleyeceğim. Ne olacağı belli olmaz, hiçbir garantiden sözedemem...'' mi diyecekti? Ne de olsa her anne, baba çocuğunun geleceğini garanti altına almak isterdi ve bunlar kulağa pek de sağlam gelmiyordu.
Aynı hafta sonu Şebnem düşüncelerini ailesi ile paylaştı. Tahmin ettiği gibi annesi konuya daha ılımlı yaklaştı. Şimdi babasının ağzından çıkan kelimeleri bekliyordu. Hoş... Bir kez kararını vermişti...
Şebnem'in babası o kadar değerli ve tatlı bir babaydı ki; ''insan ancak çok sevdiği şeyleri yaparsa mutlu ve başarılı olur...'' deyip kızına belki hayatı boyunca alacağı en kıymetli dersi verdi.
Şebnem hiç vakit kaybetmeden valizlerini toplayıp İstanbul'a geldi. Volvox'la çeşitli rock barlarda çalmaya başladılar. Kendine bir ev tuttu. Hem müzik yapıyordu; hem de kendi ayakları üzerinde duruyordu; çoook mutluydu. Bazen haftada 5 gece çalıyorlardı ama hiç sıkılmıyordu; ta ki kendi şarkılarını söylemek isteyene kadar...
Çocuk denebilecek yaşlarda kurulan Volvox'un her bir elemanı hayatına yön vermek durumundaydı çünkü aradan uzun zaman geçmiş; tercihleri, öncelikleri değişmişti. Bazıları müziğe devam etti; bazıları ise hayatlarında yeni sayfalar açtılar... Böylece her elemanı için inanılmaz bir tecrübe ve adeta okul olan Volvox dönemi kapanmış oldu..
İşte bundan sonra Şebnem evine kapanıp yazmakta olduğu şarkıları tamamladı ve ilk albümü KADIN'ı müzikseverlerin beğenisine sundu. KADIN; müzikal açıdan bir çok ilki bünyesinde barındırıyordu. Albüm kısa sürede geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı. Sahne performansı açısından zaten tecrübeli sayılabilecek Şebnem, bu başarısını albüm konserleriyle daha da büyüttü.
Sonraları; yeni şarkılar yapmaya başladı. Bu şarkılar Şebnem'in çıkaracağı ARTIK KISA CÜMLELER KURUYORUM ve PERDELER albümlerinin içeriğini oluşturacak; Şebnem popüler olmak için çabalamak yerine ilk albümünde tanışıp ilişki kurduğu dinleyici kitlesiyle büyümeyi deneyecekti. Bu tavrı zaman içinde Şebnem'in kendi kitlesini oluşturmasında etkili oldu. Sadece sevdiği işi yapmak niyetindeydi. Dinleyici kitlesinin beklentilerini karşılamaya çalışırken bir diğer taraftan da bunun kendi özgürlük alanını daraltmaması için uğraşıyordu, çünkü hep içinden geleni yapmak istiyordu ve bunun tüm olası sonuçlarıyla yüzleşmeye de hazırdı. Şebnem'in ülkemizdeki müzik endüstrisinin genel gerekliliklerinden farklı hatta aykırı yapısı; aynı zamanda besteciliği ve şarkıcılığı, yine zaman içinde sayısız başarılara imza atan ünlü prodüktör ARİF MARDİN'in bile dikkatini çekecek; bu gibi şeyler de Şebnem'e hiçbir şeyle kıyaslanmayacak kadar büyük mutluluk verecekti. Çünkü o manevi olarak tatmin olmadığı zaman gerisiyle hiç ilgilenmiyor, ancak içi rahatsa kendini başarılı hissediyordu.
Çok yakından takip edenler bileceklerdir; hayat Şebnem'e son yıllarda ailevi açıdan arka arkaya ağır tecrübeler de yaşattı. O da biraz yorgun olduğunu farkedip herşeye bir süre için ara verdi. Durdu. Olanı, biteni idrak edip sindirmeye çalıştı.
Zaman geçti... Yeniden gitarını aldı ve yeni şarkılar yazdı. Stüdyoya girip bu şarkıları arkadaşlarıyla birlikte kaydetti. Albümün adını KELİMELER YETSE... koydu. Artık daha sağlam, daha cesur hissediyordu. Heyecanını, inancını kaybetmeden müzik yapmaya devam edebildiği için kendini şanslı hissediyordu. Müziğin; müzisyenler ve dinleyiciler arasında bir çeşit AŞK ilişkisi olduğuna inanıp; aşkını taze tutmaya çalışan bir sevgili gibi hissediyordu...
Tutku dolu, değer veren...

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Blue Blood; 17 Temmuz 2007 22:30
semiramis_sem - avatarı
semiramis_sem
Ziyaretçi
26 Ocak 2006       Mesaj #2
semiramis_sem - avatarı
Ziyaretçi
KIRMIZI RUGAN AYAKKABILAR
'Kırmızı rugan ayakkabılı kız', bir tatil kasabasında doğmuştu.
Sponsorlu Bağlantılar
Ailesi Yalova'ya Üsküp'ten gelmişti. Tam bir sokak çocuğuydu, 'deli kız'… Dersleri de iyiydi ama, okul dönüşü önlüğü atıp top peşine koşanlardandı. Öğretmen olan babası bağlama, mandolin, piyano çalar, arada annesiyle düet yapıp Rumeli türküleri söylerlerdi.
Küçük Şebnem'i müzisyenliğe sevk eden, biraz da ailedeki müzik sevgisi oldu.
İlkokulu bitirince Bursa kolejine yatılı kaydoldu. 13 kızla bir arada kaldığı yatakhanesinde tek mutluluğu müzik dinlemekti. Ablası evde Abba dinlerdi. Okulda volkmeninin kulaklığında ise Bon Jovi gibi popüler rockçılar vardı. Artık kararını vermişti:

ŞARKI SÖYLEMEK İSTİYORDU
Lise 1'de Yalova'daki bir akrabasına bisikletini verdi, gitarını aldı. Şimdi deli gibi gitar çalıyor ve İngilizce şarkı sözleri yazıyordu.
Yatılı okuldan izinli olduğu Çarşambaları akustik gitar dersleri alıyor ve hafta sonları Yalova'daki odasında klasik gitarı ve küçük keyboard'uyla Scorpions'un Still Loving You'su gibi balatları çalmaya çalışıyordu. O yıllarda bir Londra gezisinde Soho'da bir müzik mağazasından Seth Riggs'in CD ve kitaplarını aldı. Riggs, Madonna'dan, Pavarotti'ye kadar pek çok müzisyen yetiştirmişti. Onun CD'lerinden gırtlağını nasıl kullanması gerektiğini öğrendi. Hâlâ her konser öncesi Seth Riggs'in CD'leri ile etüd yapmadan sahneye çıkmıyor.

VOLVOX DÖNEMİ
Lise 2'de Bursa'daki bir stüdyoda kiralık enstrümanlarla ilk grubunu kurdu:
Pegasus.
1987'de Bursa'da düzenlenen bir rock festivalinde ilk kez sahneye çıkıp şarkı söyledi. "Mükemmel bir histi."
Henüz 15 yaşındaydı.
Bir süre sonra Pegasus dağıldı. Şebnem, birlikte müzik yapacağı grupla arkadaş olmanın önemini keşfetmişti. O yüzden yeni grup için en yakınlarını topladı. Gitarcı Duygu, davulcu Gül, basçı Ebru bir de keyboard'cu bulup birleştiler. Bu, Türkiye'nin kadınlardan kurulu ilk rock grubuydu.
Aradıkları ismi biyoloji dersinde buldular:
Volvox (Latince 'ütün Sesler')

MUTSUZ SÖZLER
"Hafta sonları eve gittiğimde odama kapanıyor, yemek bile yemeden çalışıyordum. Kafamda bir şeyler çalıyor, içimden sesler geliyordu. Onları mırıldanarak teybe kaydediyordum. Notist değildim henüz, teyptekileri arkadaşlarımın anlayabileceği şifrelere döküyordum. Sonra gitarımla çalıp, üzerine İngilizce söz yazıyordum. Karanlık, mutsuz sözlerdi çoğu… Ya içimden öyle geliyordu, ya da dinlediğim yabancı parçalardan kulağıma yapışmış klişelerdi. Rock raconu öyleydi yani…"
"Yarınlar kadar yakın içimde fırtına
Bu dalgasız deniz durgun aldatır inanma
Yaslanıp gururumun kambur sırtına
Kendime rağmen durmam basar giderim"

ODTÜ ÖĞRENCİSİ
80'lerin sonunda ODTÜ Ekonomi'yi kazanıp ablasıyla birlikte "Çok mutlu zamanlarım geçti" dediği Ankara'ya yerleşti.
Artık yatılı okulun ancak volkmenle müzik dinleyebildiği kısıtlı ortamından kurtulmuş, teybinin sesini dilediği kadar açıp, gönlünce gitar çalabileceği bir mekâna ve sosyal faaliyeti yüksek bir okula kavuşmuştu.
Bu arada amatör gruplarda şarkıcılık yapan konservatuarlı Özlem Tekin'le tanışmış, onu da Volvox'a katmıştı.
Ama grubun diğer üyeleri İstanbul'daki üniversitelere gitmişti. Volvox 1,5 yıl hiçbir yerde çalamamış, dağılmaya yüz tutmuştu. Şebnem için karar vakti gelmişti:
Ekonomist olmak istemiyordu, oysa 'şarkıcılıkta yol katetmeye müsait olduğunun farkında'ydı.
"Hayır, sen hiç korkma/yarın senin yanında/yeniden koş yollarda/durma, durma!"
Kararını verdi. İkinci sınıfın sonunda ODTÜ'yü bırakıp, Ankara'ya 'emekliliğinde dönmek üzere' veda etti ve İstanbul'a, müziğin kollarına koştu.

KEMANCI DÖNEMİ
İstanbul barlarında rock furyası yeni başlamıştı. 18 yaşlarında dört kız, Sıraselviler'de Kemancı'da, Ortaköy'de Sis Bar'da, arada Ankara'da şimdiki Manhattan'da, A-Bar'da haftanın beş günü sabaha kadar çalıyorlardı. Yorgunluktan perişan, ama mutlulardı. Müzik yapıp kiralarını ödeyebiliyorlar, bir yandan da sahne performansını, disiplinini, 'dinleyiciyi ısıtmayı' öğreniyorlardı.
Ancak, iki yıl sonra bu tempodan yoruldular. Volvox, sekiz yaşına gelmişti. Sahnede aynı (cover) şarkıları söylemekten ne kendilerini yenileyebiliyor ne beste yapıp söz yazabiliyorlardı.
1994'te dağıldılar. Özlem Tekin ayrılıp bir albüm yaptı. Şebnem de 'artık kendi şarkısını söylemek istiyor'du.

SEZEN DEVREDE
Beklenen fırsat tam bu aşamada kapıyı çaldı.
Hazırladıkları İngilizce sözlü bir demo, TRT'de Kokteyl programında yayınlandı. O klipte gitar çalıp vokal yapan Şebnem, Sezen Aksu'nun dikkatini çekti. Sezen "Bulun bu kızı bana" dedi. Kız bulundu. Sezen'in albümünde vokalistlik yaptı. Lâkin o, rock yapmak istiyordu. İyi de nasıl?
Şebnem'in de okuduğu 'Lanet' gibi fotokopiyle çoğaltılan fanzinler aracılığıyla yeraltında üreyen bir rock kültürü varsa da, Türkçe rock bugünkü kadar popüler değildi.
O dönem iki gelişme rockçıların önünü açtı:
Biri Metallica'nın İstanbul'daki stadyum konserinde gördüğü muhteşem ilgiydi. Metallica'yı bile şaşırtan bu ilgi büyük bir potansiyelin işaretini verdi.
İkinci gelişme ise Batılı dev müzik firmalarının Türkiye pazarına girmesiydi.
Şebnem, tam bu gelişmelerin ortasında, hem de donanımını tamamlamış, çevre edinmiş olarak, çantasında bestelerle hazırdı.

İLK ALBÜM
Raks'ta Sezen Aksu ve Onno Tunç'a Deli Kızım Uyan'ı dinletti.
Bir gün odasına kapanıp yatağına oturmuş ve bu şarkıyı üç dakika içinde hem bestelemiş hem de sözünü yazmıştı. Gitarla en ilkel halinde çaldı:
"Deli kızım uyan/Söylenenler yalan/
Deli kızım uyan/bir tek sensin duyan."
Harikaydı. Sezen, Şebnem'i karşısına oturtup söz yazarken teknik anlamda nelere dikkat etmesi gerektiğini anlattı, birkaç müdahale yaptı; işte tamamdı. Hazır olan 4-5 şarkıya hiç dokunmadan albüme giriştiler.
"Benim müzikal anlamda aldığım ilk kıymetli hediyedir. Buna prestij albümü olarak bakıyorlardı. Ben iyi şarkı söylediğimi biliyordum.Yaptığım şeye inanıyor, güveniyordum. Ama satılır mı satılmaz mı, belli olmazdı. Yoktu hiç örneği. Benden biraz önce Özlem çıkmıştı ama benimki başka bir kulvardı. Hiç daha önce böyle bir şey yapılmamıştı, dolayısıyla maddi bir risk alıyorlardı."
Boşuna yaşanmamış
Çocukken harçlıklarından, sonraları konserden kalan zamanlarından kısıp çalıştıkları stüdyo emirlerindeydi artık…
İskender, Hakan, Demir, büyük bir şevk ve enerjiyle işe koyuldular. Beş ay gece gündüz çalıştılar. "Teknik anlamda da çok başarılı bir albüm oldu. İlk kez davul ve bas sesi duydu Türkiye…"
Sonuç, inanılmazdı:
Kadın, 400 bin sattı.
24 yaşında, hem de taviz vermeden hedefine ulaşmıştı Şebnem... Artık yolu açıktı. Altı yıl sonra dördüncü albümüne Deli Kızım Uyan'ın ikinci bölümünü şu sözlerle yazacaktı:
"Çok parçalandım/ parçalandıkça çoğaldım diye inanmazsam/
Nasıl yaşarım, nasıl yaşarım?
Hiçbir şey boşuna yaşanmamıştır diye inanmazsam/
Nasıl yaşarım, nasıl yaşarım?"


OLGUNLUĞA DAİR
"Acılardan öğrendim müziğe verdim"
Ablandan 11 ay sonra depremde babanı kaybettin. Uzun bir aradan sonra döndüğünde, sözlerin çok daha olgunlaşmış bir kadının sözleriydi.
Deprem sonrası bomboş geldi her şey... Hiçbir şey yapmak gelmedi içimden… Babam, hayatımın çok önemli bir karakteriydi. Depremde onunla birlikte mahallem de gitti. 'Ben hangi sokakta top oynuyordum' diye gidip bakmak istesem artık yok öyle bir şey. Böyle şeyler yaşadığında tabii müziğine de yansıyor bu... Bir süre sessiz durdum. 'Ne oluyor' diye anlamaya çalıştım. Ama müzik bunu atlatmama yardımcı oldu. Sonra onu bir şekilde üretime çevirebildim. Hatta, garip bir denge ama, müziğime, insanlığıma çok şey kattığını düşünüyorum. Acı, insana kısa zamanda çok şey öğretiyor.
"Sevgilim ve dostum; babam, oğlum…/ arkadaşım, aşkım; her şeyimdin sen" diyen sözlerle döndün. O deli kız, hızla büyümüştü sanki…
Çok hızlı olgunlaşıyor insan… Ve yalınlaşıyor. Ablamın hastalığı çok uzun sürdü. Evde kahkaha attığım zaman kendimi kötü hissederdim. Böyle bir gençlik dönemi yaşadığın zaman sorumluluk duygun o kadar ağır basıyor ki, içinden deli doluluk gelse de yapamıyorsun; bir tarafın hep nahoş bir şey düşünüyor. Ben yeni yeni 'Ya Şebocum gül biraz' diyorum kendi kendime. ..

Can DÜNDAR
semiramis_sem - avatarı
semiramis_sem
Ziyaretçi
26 Ocak 2006       Mesaj #3
semiramis_sem - avatarı
Ziyaretçi
80’ li yılların sonunda henüz yeterince erkek grubu yokken, biri Ankara’ lı Spinners(punk), biri de Bursa’ lı Volvox (heavy metal) olmak üzere tamamı kızlardan kurulu 2 guruba sahip olan Türk piyasası, her ne kadar her 2 gruba da gereken ilgiyi göstermemiş olsa da, bu gruplar kendi çabalarıyla konserler düzenlemiş ve demolar çıkartmışlardır
Bu gün içimizde küçük bir kitle Volvox’ dan haberi olmadan, bir kez dahi dinlemeden, Şebnem’ i Volvox’ u bırakıp Türkçe rock yapmakla suçluyor. E, suçlamayı yapanlara bakınca, suç da suç olmaktan çıkıyor. Volvox’ u yakından bilen ilk konserlerinden bar programlarına kadar takip eden ve dahası şebnemi o günlerden beri tanıyan biri olarak şebnemin kendine çizdiği yolu gayet haysiyetli ve doğru bulu yorum. Artık gereksiz küçük insan topluluklarına kendini uzun uzun anlatmak yerine kusa cümleler kurmak istemesini de gayet doğal buluyorum.
Ilık(ne ılığı düpedüz sıcak) bir haziran akşamı, yıllardır röportajlarda bir araya gelmeyen ÇAĞLAN- AYSIN-ZARİFE röportaj timi bir araya geliyor ve en güzel sorularını geçtiğimiz günlerde “artık kısa cümleler kuruyorum ”adlı albümünü çıkaran Şebnem Ferah’ a sormak üzere Şebnem’ in Arnavutköy' deki evinin kapısını çalıyor.
Şebnem küsel yemekleriyle bizi besledikten sonra, salataya sarımsak koyunca süper olduğundan, kendisinden, müzikten ve planlarından bahsediyor. Sonra dev ekranlı televizyonunun bulunduğu odaya geçiyoruz ve röportaj başlıyor.
PİYASA, İLK ALBÜMÜN “KADIN” I ÇIKARDIĞINDA NASILDI, BUGÜN NASIL?
Genel olarak müzik piyasası daha hareketliydi, sanırım daha çok albüm satılıyordu. Şu anda çok durgun olduğu söyleniyor. Ama bunun yapılan müzikle doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Yani insanların almaya değer görmedikleri bir şey çıkmıyorsa, tabii ki almayacaklardır. İyi albüm çıktığında satıyor. Sadece, bundan beş sene önce olduğu gibi çıkan her albüm satmıyor. Buda bence gayet yerinde bir gösterge, garip olan beş yıl önce çıkan her albümün 500 bin satmasıydı. O öyle bir dönemdi, geçti. Şimdi gerçekten kendine ait tarzı olan insanların albümleri tutmaya başladı.
PEKİ BU ALBÜMLE BİRLİKTE HAYATINDA DEĞİŞEN BİRŞEYLER OLDUMU?
Hayatımda çok bir şeyi değiştirmedi çünkü bu hep yapmak istediğim bir şey di. Bunu somut olarak yapmaya başladım, yani eskidende müzik yapıyordum, şimdi sadece bir tanede albümüm olmuş oldu. Aslında çok ciddi bir değişiklik çünkü elinde tutabileceğin bir şey oluyor. Hayatımı yaşamam açısından yada eskiden beri sahip olduğum birtakım fikirler açısından çok şey değişmedi. Daha doğrusu bende elimden geldiği kadar çok şeyi değiştirmemeye çalışıyorum. Çünkü beste yapmak için, söz yazmak için eskiden nasıl yaşıyorsam yine aynı şekilde yaşamak istiyorum.
İLK ALBÜMÜN KA SATMIŞTI
400 bini geçti. 40 bin civarında da CD
HANGİ PARÇANIN KLİBİYLE PATLADI ALBÜMÜN SATIŞI?
“Yağmurlar”la. Aslında herhangi bir parçanın klibiyle satışlar biranda 3 katına filan çıkmadı. İlk klip çıktığında hemen o hafta çok iyi bir satış grafiği başladı. Ama “yağmurlar” çıktığında onun iki katı oldu. O sıralarda zaten “bu aşk fazla sana” radyolarda en çok yayınlanan parça haline gelmişti. Ve bu albüm hala satılıyor. Zaman içinde çok satıldı ve sevildi, 3 yıl önce olmasına rağmen. Bazıları bir gecede meşhur olup, ertesi gün sokağa çıkamıyor. Ben hiç böyle bir şey yaşamadım. Benim albümümün satışını en çok etkileyen konserler oldu.
BEKLİYORMUYDUN BU KADAR ÇOK SATMAYI?
Sayı üzerinde düşünmemiştim ama açıkçası diğerlerinden ayrılacak bir albüm olacağını biliyordum. Kendimi bildim bileli hayatımın en büyük kısmını şarkıcılığa, şarkı sözü yazmaya ve beste yapmaya ayırdım. Daha az emek harcanarak yapılan başka albümlerle karşılaştırdığın zaman arada bir fark olması çok normal. Ayrıca çok samimi bir albüm yaptım. İstanbul”a geldiğimden beri bir takım albüm teklifleri alıyordum. Eğer acele edip onlardan birini kabul etseydim , istediğim müziği yapamama tehlikesi ile karsı karşıya kalabilirdim. Dolayısıyla da gerçekten içimden geldiği gibi yapma şansım olana kadar beklemeyi tercih ettim.
VOLVOX ZAMANI İNGİLİZCE ŞARKI SÖZLERİ DE YAZIYORDUN. ALBÜM İÇİNMİ TÜRKÇE YAZMAYA BAŞLADIN YOKSA BUNDAN ÖNCE TÜRKÇE”YE YÖNELMİŞMİYDİN
Ondan önce başlamıştım. Birçok insan bana “Güzel şeyler yapıyorsun ama yaptığın şeyi başkalarıyla paylaşma niyetin varsa Türkçe yapman çok daha akıllıca” diyordu. O zaman bana küfür gibi geliyordu bu. Geçmişi yabancı müzikle dolu olan bütün müzisyenler böyle bir dönem yaşarlar. Sonra öyle bir döneme giriyorsun ki
Türkiye de yaşayan insanların ingilizce yapması komik geliyor. Müziği ne için yaptığını kavraya bilmek hayatında her açıdan gelişmiş olmayı gerektiriyor. Eğer iletişim bunun büyük bir parçasıysa , hiç olmazsa yarısıysa o zaman Türkçe yapmak çok daha mantıklı geliyor...................................................................
Son düzenleyen Blue Blood; 30 Mart 2006 19:20
semiramis_sem - avatarı
semiramis_sem
Ziyaretçi
30 Ocak 2006       Mesaj #4
semiramis_sem - avatarı
Ziyaretçi
RÖPORTAJIN DEVAMI

İLK ALBÜM BU KADAR ÇOK SATMIŞKEN İKİNCİYİ YAYINLAMAK NASIL BİR BASKI YARATIYOR ÜSTÜNDE?

İkinci albüm insanlar tarafından ya kabul gördüğün ya da "bu o kadar iyi olmamış " dedirtirse kolayca unutabileceğin bir albüm statüsündedir. O açıdan önemsiyorum. Ama satış konusunda kaygım yok. İşin bana kalan kısmını ne kadar doğru yaptığımla çok daha fazla ilgileniyorum. Az satması, bu dönem o kadar insanla iletişim kurabilmişim anlamına gelecektir.
ŞU AÇIDAN SORMUŞTUM. AYNA KLİPLERİNDE SİGARA İÇMİYORMUŞ, ÇÜNKÜ NE KADAR İNSANI ETKİLEDİKLERİNİN FARKINDAYMIŞLAR. SEN DE BU KADAR ÇOK İNSANA ULUŞTIĞINDA BU TARZ ŞEYLER HİSSETTİN Mİ?
Hissediyorum, çünkü bir sürür insan senin yazdığın sözleri dinleyip kendine göre istediği payları çıkartıyor. Müzik böyle bir şey zaten. Benimde müziği konumundaydı. Daha önceden dinlerken kendi hissettiklerim daha ön planda olur. Yani acaba bunu yaparken ne demek istemiştir di ye düşünme devresine geçmem bayaa zaman alıyor. Dolayısıyla insanları etkileyebilecek , yönlendirebilecek , hele kötü yönlendirebilecek şeyleri yaparken hakkatten iki kere düşünüyorsun, hatta daha çok.
İLK ALBÜMÜNDEN DAHA ÇOK MU DÜŞÜNDÜN?
Yoo, ilk albümde de çok düşünmüştüm. İlk albümün en büyük amacı samimi bir müzisyen olduğumu insanlara göstermekti. Kendimi çok daha fazla durdurmayı sevmiyordum. Günlük hayatta da hoşuna gitmeyen bir şeyi birine söylemen gerekiyorsa onun kırılacağını bile bile artık söylemen gereken bir zaman gelir. Onun için ben hakkatten içimden geliyorsa yanlış olanları hiç kimseyi kırmadan söylemeyi tercih ediyorum. Kırmadan lafını albüme çevirecek olursak, birilerine kötü enerji yüklemeyi hakkaten istemem.
PEKİ İLK ALBÜMÜN "KADIN" DA ALBÜMÜN STÜDYO VE ÇIKIŞ AŞAMASINDA YAPACAKLARINLA İLGİLİ SANA KARIŞAN OLDU MU?
Asla. Bu kadar zaman albüm yapmak için beklememin sebebi tesadüf değildi. Ben doğru hissettiğim her şeyi nerede daha rahat yapabilirsem o zaman ve o insanlarla albüm yaparım diye düşünüyorum. Ne yaptığım müziğe, ne fotoğrafa, ne klibe ne de her hangi bir şeye karışıldı. İlk albüm için stüdyoda acaip uzun kaldık. Bunlar hep maddiyatla doğru orantılı şeyler. Bir şekilde bana güvendiler.
ALBÜMDEKİ 10 PARÇAYI KAÇ PARÇA ARASINDAN SEÇTİN?
Çok fazla parça arasından seçtiğimi söyleyemeyeceğim. Aklıma gelen her türlü fikri ya kaydettim ya da yazdım;
Ondan sonra oturup onların üzerinde çalıştım. Yani kafamdaki bir fikirle ilgili dört tane parça ya akıtmaya gayret ettim. Çünkü artık kendimi çok daha iyi tanıyorum, ne yapmak istediğimi iyi biliyorum.
PEPSİ KONSERLERİNİ NEDEN VE NASIL KABUL ETTİN? BU TÜR ORGANİZASYONLARDA ŞEHİR ŞEHİR DOLAŞILDIĞI İÇİN FAZLA MASRAF OLMAMASI AÇISINDAN KÖTÜ SES DÜZENİ KULLANILIR ÇOĞUNLUKLA. RİSKLİ DEĞİL MİYDİ?
Bana öneriyi getiren kişi Mavi sakal dan Murat Tümer di, yani tanıdığım biri. Maddi açıdan da beni rahatlatacak bir teklifti, aynı zamanda her açıdan profosyonel bir projeydi. Çok büyük yerlerde, çok büyük ses düzeniyle, süper ışıklarla konserler yaptık. Her yerde ve aynı sistemle sahneler kuruldu. Sadece şehirler değişti. Neticede de, bunun karşılığında benden istenen şey rol yapmam değil şarkı söylememdi. Kendi işimi yapacağım için kabul ettim.
SEN ÇOK BAĞIMSIZ, KİMSEYE TUTUNMADAN ORTAYA ÇIKTIN. AMA SONRA, BELKİ SERTAB"LA YAKINLAŞMANDAN, SEZEN AKSU"NUN KLANINA DAHİL OLMAYA BAŞLADIN GİBİ BİR GÖRÜNTÜ OLUŞTU. SEN BÖYLE BİR ŞEY HİSSETTİNMİ? YADA HİSSEDERSEN RAHATSIZ OLURMUSUN?
Sertab en sevdiğim arkadaşlarımdan biri. Albümüm çıkmadan önce de yakındık onunla. Sezen Aksu ise karma müzik"in ortaklarındandı, yani patronum konumundaydı. Daha önceden tanışıyorduk, ama aynı şirket içinde yer almaya başladığın andan itibaren daha da yakınlaşıyorsun. Zamanla sık sık fikir alış verişinde bulunduğum, arkadaşım gibi hissettiğim biri haline geldi.
27 yaşındayım ve hayatıma kimlerle nasıl paylaşacağıma az çok aklım eriyor. Hayatıma giren insanlardan hiçbir şekilde şikayetçi olamam. Ama insanların tek bir resme bakıp yargıya varması çok canımı sıkıyor.........................................................
Son düzenleyen semiramis_sem; 30 Ocak 2006 11:54
semiramis_sem - avatarı
semiramis_sem
Ziyaretçi
31 Ocak 2006       Mesaj #5
semiramis_sem - avatarı
Ziyaretçi
"ARTIK KISA CÜMLELER KURUYORUM" NASIL BİR SÜREÇTE ORTAYA ÇIKTI? NEDEN "KISA CÜMLELER" MESELA?

Hayatında bazen kontrol edemediğin, bazen kontrol edipte üstesinden gelemediğin değişiklikler oluyor; bazen de hiçbir şey olmuyor. Benimki her şeyin hat safhada değiştiği, kontrol edemediğim bir sürü değişikliğin olduğu bir dönemdi. Dolayısıyla hem susup kendimi dinlemeye, hem de oturup etrafımdaki insanların nasıl iletişim kurduğunu gözlemlemeye çok zaman ayırdım. Hayatım boyunca kendini seven, kendisiyle barışık insanlardan biri olmak istedim. Bunun için bilincimi, algılamamı yükseltecek her şeyi yapmaya gayret ettim. Böylece kendimi tanımaya ve kendimden mutlu olmaya başladığım bir döneme girdim. Albüm böyle bir süreçte oluştuğu için, elimden geldiğince bunları yansıtmaya çalıştım. "artık kısa cümleler kuruyorum" da bu süreci çok iyi ifade ediyormuş gibi geliyor bana. Yani artık kendimi anlatmam için cır cır konuşmam gerekmiyor. İnsanları dinlemeyi tercih ediyorum. Gerektiğinde de kendimi daha net ifade edebildiğimi düşünüyorum.


ALBÜMDE, SÖZ VE MELODİ OLARAK KENDİNE ÇOK YAKIN HİSSETTİĞİN, SENİ ÇOK İYİ İFADE EDEN BİR PARÇA VARMI?


"artık kısa cümleler kuruyorum" . sözlerini o kadar seviyorum ki, sırf gitarla çalmak, insanların evine gitmişimde orda çalıyormuşum gibi hissettirmek istedim. Ne hissediyorsam hepsini istedim. Ne hissediyorsam hepsinin anlatıyor bu şarkı. Geçen iki sene içinde gerçekten feleğin çemberinden geçtiğimi hissettiğim zamanlar oldu, ama hala hayatı seviyorum. Her şeye rağmen hayatta durmaya, üstelik zevk almaya çalışıyorum.


DİNLEDİĞİM KADARIYLA BU ALBÜMDE, TÜM ALBÜMÜ SIRTLAYACAK PİYASA BİR PARÇA YOK. BU BİLİNÇLİ BİR TERCİHMİ?


Tabii ki. Benim albüme koyduğum her parçanın içime sinmesi lazım. Yoksa rahat uyku uyuyamam ki o zaman. Ben ne kadar şöyle olmalı, böyle olmalı diye düşünmüyorum müzik yaparken. Benim kendim için inandığım, doğru olduğunu hissettiğim şeyler var. İnancımı bir an olsun kaybetmiyorum ve bana sanki içimden gelmeyen bir şeyi yaparsam insanlar bunu hemen fark edermiş ve iyice batarmış gibi geliyor. Yani bunu hiçbir zaman aklımdan bile geçirmem. Albümüm 3000 satsa bile geçirmem. Ben hissediyorsam insanlarla onu paylaşıyorum. Çok büyük satış rakamlarına ulaşmak için albüm üretmeye başlamıyorum. Müzik hapşırmak gibi bir şey, içinizden geldiğinde tutamıyorsunuz ki! Müzik yaptığım için albüm çıkarıyorum, albüm çıkarmak için müzik yapmıyorum. Dolayısıyla ne üretirsem onu sunmayı daha doğru buluyorum.


DİYELİMKİ BU ALBÜMDE SATIŞLARIN ÇOK DÜŞTÜ, AMA MÜZİK OTORİTERESİ OLARAK TANINAN BAZI İNSANLARDAN ÇOK İYİ TEPKİLER ALDIN.. NE HİSSEDERSİN. HANGİSİ DAHA ÖNEMLİ SENİN İÇİN


"bir albüm yaptım, müzisyenler çok beğendi ama halk beni anlamadı "diyenlerden olmak istemiyorum ve hiçbir zamanda olmayacağım. Böyle bir şey yok. Eğer böyle bir durumla karşılaşılıyorsa mutlaka yerlerde yanlış yapılmıştır. Çünkü müzik o kadar zor değil, üç dakika süren bir şey normalde beni nasıl etkiliyorsa bir başkasını da öyle etkilemesi lazım. Müziği sevmek için ciddi bir eğitime gerek yok. Duyguyla doğru orantılı ; sevmiyorsa sevmiyordur. Bu nedenle çok fazla promosyonun gerekliliğine de inanmıyorum. Üç günde, üç ayda yada üç haftada ulaşılabileceği kadar insana ulaşıyor zaten.


BU ALBÜM İÇİN NASIL BİR PROMOSYON STRATEJİSİ BELİRLEDİNİZ.


Okullar ve televizyon programları tatile giriyor. Zaten televizyonda playback yapmak ya da canlı çaldığımda onun çok kötü aktarılması hiç hoşuma gitmiyor. Bu yüzden gerçekten içim rahat kalabileceğim program sayısı çok az. Dolayısıyla daha çok klibi yayınlatmaya, konser vermeye ve yazılı basınla röportaj yapmaya yönelik bir promosyon olacak.


ALBÜMDE NEDEN GİTAR ÇALMADIN ?


Stüdyo gitaristi olmak çok başka bir şey. Sahnede çalabilirim ama stüdyoda çalmak için yıllarca stüdyo müzisyenliği yapmak gerek. Ayrıca, yanımda benden daha iyi yapabilecek biri varsa -ki demir çok iyi bir stüdyo gitaristi- o işi ona yaptırmak daha yaptırmak daha mantıklı geliyor bana. Neticede onlar genellikle benim yazdığım melodiler...............................
semiramis_sem - avatarı
semiramis_sem
Ziyaretçi
1 Şubat 2006       Mesaj #6
semiramis_sem - avatarı
Ziyaretçi
BU ALBÜMDE SESİN İLK ALBÜMDEKİNDEN DAHA FARKLI DUYULUYOR

İlk albümde herkes sesimin renginin farklı çıktığını söylüyordu. Aynı duyguyu bende yaşıyorum. Altyapı acayip doluydu; kesişen o kadar çok frekans vardı ki , kendi sesimi kendi duymak istediğim gibi duymuyordum. Bu albümde en çok önem verdiğimiz şeylerin başında, sesimi, boş bir odada nasıl duyuluyorsa o şekilde duyurmak geliyordu. Onun için de altyapı mümkün olduğunca sade tuttuk.


ON ŞARKIDAN SADECE BİRİNİN SÖZ MÜZİĞİ SAN AİT DEĞİL("YORGUN" KURBAN' DAN DENİZ YILMAZ' A AİT). BAŞKA BİRİNİN PARÇASINI SESLENDİRMEK, YANİ SADECE
YORUMCU OLMAK NASIL BİR DUYGUYDU SENİN İÇİN?


Parçayı dinletti, hoşuma gitti. Normalde birinden parça almak çok da yakın bir şey değil bana. Ama parçanın sözlerini ,müziğini çok sevdim. Bir parçaya bu şekilde hayat veriyorsun,artık o senin şarkın oluyor. Buda heyecan verici.


TÜRKİYE”DEKİ SANAT-SANATÇI KAVRAM KARMAŞASI YÜZÜNDEN KENDİNE SANATÇI DEMEYE ÇEKİNDİĞİN OLUYORMU?*


Oluyor oluyor!çoğu zaman bir sürü “sanatçıyla” ismimin aynı anda anılmasından rahatsız oluyorum. Bence bir şeyin ne kadar değer taşıdığını anlamak için biraz zaman tanımak gerekiyor. Sanatın ,içinde barındırdığı değerle ve tabii dolayısıyla da zamanla doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum.


VOLVOX ŞEBNEM’LE ŞEBNEM FERAH ARASINDA FARK VE DEĞİŞİKLİKLER VAR MI?

O zamanda duygularımla hareket eden biriydim. Ne yapmak istiyorsam onu yapmak için kendime şans tanımaya çalışıyordum, içinde bulunduğum koşullara rağmen . Şimdide aynı şekilde davranıyorum. Duygularıma, hissettiğim şeylere değer verip neyi doğru hissediyorsam onu yapmaya çalışıyorum. Çok şey değiştiğini söyleyemem. O zaman bile daha yeni gitar çalmaya çalışırken beste yapıp insanların onu beğenmesini seviyordum. Şimdide aynı şekilde. Birtakım şeylerde de tabii ki çok değişti. Çünkü bir defa büyüyorsun. Zaman içinde kendime vakit ayırmayı öğrendim çok. Ve kendimle baş başa kaldığımda da daha çok yakınlaştım her şeye.


İLK GRUP KURDUĞUN ZAMANIN GÖZLERİYLE BUGÜNÜN ŞEBNEM’İNE BAKABİLİYORMUSUN?


O zamanlar ben böyle bir şeyi hayal etmiyordum. Yani hayal etmiyorum derken, “şimdi gitar çalıyorum,çünkü 10 yıl sonra albümleri olan bir şarkıcı olacağım” şeklinde davranmıyordum. O zaman gitar çalmayım öğrenmek istiyordum ve gitar çalıyordum. Gitar çalmayı öğrenince parça yapmak istiyorsun. Parça yapınca birileriyle onu paylaşmak istiyorsun. Bunlar sıralanan sebepler ve sonuçlar. Bir şarkıcı olmak istediğimi biliyordum. Hayatımdaki en uzun vadeli plan ve yaptığım her şeyi bunun için yaptım. Kendimi ne şekilde besleyebiliyorsam o şekilde beslemeye çalıştım. Gitar çalmayı öğrenmem, küçükken piyano dersi almam ve müzik konusunda kendimi geliştirmeye çalışmamın altında hep bir gün iyi bir şarkıcı olmam sebebi yatıyordu. Dolayısıyla o günkü hayallerimle pek ters düşmüyor.


VOLVOX DÖNEMİNDE YAPTIĞIIN BESTELER VE ŞARKI SÖZLERİYLE BUGÜNKÜLER OLDUKÇA FARKLI. SEN BUNU NEYE BAĞLIYORSUN?


Çünkü o zaman 17 yaşındaydım. Şimdi 27 yaşındayım, tabii ki farklı olacak. Bu benim doğal kendi doğal gelişme sürecim ve bu bana normal geliyor. Bundan 10 yıl sonra bugünden farklı olmasını da aslında tercih ederim. Kendi içinde tutarlığa sahip olmasını ama büyüyorsam ve geliştiğime inanıyorsam da onları da gösterebilmeyi tercih ederim. O zaman ben duyduğum ve gördüğüm herşeyi yapmaya çalışıyordum.


MÜZİK KARİYERİNE BAŞLADIĞINDA VOLWOX'LA HANGİ NOKTAYA GELMEYİ PLANLIYORDUN?İLERİDE SOLO ÇALIŞMALAR YAPMAK AKLINDA VAR MIYDI?


Ya şunu hissediyordum; Volvox' la çalışırken üretim açısından her şeyi ben yapıyordum ki , bunun bu şekle gireceğine emindim. Ama volvox' ta çaldığım dönem hayatımın en zevkli dönemidir. Hayatta hiç bir şey bana daha büyük zevk vermedi. Dolayısıyla onlarla birlikte bir kariyer edinebilmeyi çok isterdim. Onun hala da çok özel bir grup olduğunu düşünüyorum. Volvox' u kurduğumuzda da biz 17 yaşında filandık. 23-24 yaşına geldiğinde bile hayata bakış açınla ilgili çok şey değişmiş oluyor. Başkası için o an okulu çok önemli oluyor, bir başkası için sevgilisi çok önemli olabiliyor. Bütün bunların çok erken yaşta birlikte müzik yapmaya başlayan bir grup için hala devam etmesi çok zor,çünkü kendin kendinle ilgili gerçeklerle de karşılaşıyorsun. Şimdi bir grup kuracak olsam nasıl insanlarla çalışmam gerektiğini biliyorum artık ama o zaman en yakınımda kim varsa onunla birlikte çalışıyorsun. Çok özlüyorum ama böyle sonuca ulaşacağı kesindi. Ben o süre içerisinde hayatımda müzik dışında hiçbir şeye yer vermedim. Hayatım müzik etrafında dönüyor.


DİKKATİMİ ÇEKEN ŞU:VOLVOX DAĞILMA AŞAMASINDA OLDUKÇA FAAL BİR GRUPTU. HATTA KASET YAPMA AŞAMASINA GELMİŞTİ. BU TEKLİF GRUP ELEMANLARINA CAZİP GELMEDİ Mİ?


Cazip gelmemek değil, bu sorumluluk olayı. Bugün konuştuğumuz her şeyi düşünün. Bu kadar şeyi 4 kişinin aynı oranda sorumluluk duygusuyla sahiplenmesi mümkün değil. Mesela benim açımdan bakacak olursak; ben müzikal olarak oluşturacağım herhangi bir şeyin başkaların benden daha az sorumluluk gösterdiği için zarar görmesine asla katlanamam. Mümkün değil, böyle bir şey yok. En çok bu yüzden solo albüm yapmaya karar verdim. Bir şey olacaksa hatasıyla sevabıyla benim olmalı. Başkasının yaptığı bir hatanın benim hayatıma etki etmesine hiç dayanamıyorum. En faal dediğin dönemde barda çalışıyorduk. Haftada 4, bazen 5 gece sahne alıyorduk ve bu yaratıcılığı öldürüyordu. Ben buna kendi adıma dur demek istedim. Bu noktadan sonra barda havaya şarkı söylemek insanı tatmin etmiyor. Ben artık kendi şarkılarımı söylemek istediğimden çok emindim.


SON ALBÜMÜN YAPIM AŞAMASINDA ETKİLENDİĞİN ŞARKICI VE GRUPLAR OLDUMU?


Benim son zamanlarda çok kendime yakın hissettiğim Skunk Anansie oldu. Ve kadının şarkıcılığından çok hoşlanıyorum. Alanis Morissette, Tori Amos ve Bjork gibi şarkıcıların da bireyselliğinden çok hoşlanıyorum.


HER KLİBİNDE FARKLI BİR YÖNETMENLE ÇALIŞIYORSUN. BUNUN SEBEBİ VAR MI, TOKSA TESADÜF MÜ?


Hayır, tesadüf değil. Meltem CUMBUL,Özlem TEKİN ve Sezen AKSU. Üçünün de görüntü kalitesini çok beğenmiştim. "Bugün"ün klibi için yapmak istediğim basit ama görüntü kalitesi çok yüksek bir şeydi. Dolayısıyla o ilk aklıma isimlerdendi. Diğerleri ise Umur TURAGAY (" Vazgeçmem Dünyadan") ve hazım BAŞARAN (" Yağmurlar") dı. Hazım' la tarihlerimiz uymadı ve o sırada Levent 'le tanıştım. Çalışırsak iyi bir sonuç çıkacağı hissine kapıldım. Bu elektrik meselesidir. Onun için denemek de istedim. Değişik insanlarla çalışmayı denemeyi seviyorum.


EN ÇOK HANGİ KLİBİNİN SONUCUNDAN MEMNUN KALDIN?


"Vazgeçtim Dünyadan", "Yağmurlar" VE "Bugün" arasında seçim yapamıyorum. Albüm çıktıktan çok sonra çekilmiş olan "Fırtına" ve Bu aşk fazla sana"nın klip bütçeleri daha azdı. O yönetmenler de ellerinden geleni yaptılar ve değerli olduklarını düşünüyorum. Ama fikir olarak da, seyrederken etkilendiğim de başta söylediğim klipler.


KENDİNİ NASIL KATEGORİZE EDİYORSUN?


Kendimi bir yere dahil etmek çok zor. Ama benim bir tarzım var. Yani kendime özgü bir tarzım olduğuna eminim. Duyulduğunda "bu Şebnem' in bestesi" denilebileceğine de eminim.


Çağlayan Tekin

Aysın Önen
Zarife Öztürk
Bu röportaj NON-SERVİYAM dergisinden alınmıştır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Şubat 2006       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BUKET DORAN

Boğaziçi Üniversitesi'nde okurken bass çalmaya merak sarmıştır ve "ain't non blondes" adlı gruplarıyla okul festivallerinde çalmıştır, ayrıca "dip not" olarak bu grubun solisti de Şebnem Ferah'ın eski vokalisti Kutsalmış..
Buket "Volvox" grubunun son basçısı aynı zamanda.. Ebru Bank gruptan ayrılınca yerine Buket'le çalmaya başlamışlar.. Volvox zamanından beri Şebnem Ferah ile birlikte çalmakta sahnede.. Ayrıca son 3 albümde yani, "Perdeler" , "Kelimeler Yetse" ve "Can Kırıkları" albümlerindeki basslar tamamen Buket'e aittir.. Aynı zamanda Şebnem'in menajerliğini yapmıştır..

OZAN TÜGEN

1976 Antalya doğumlu. Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü kompozisyon dalından mezun. Sertab Erener, Sezen Aksu, Emre Altuğ, Burak Kut, Serdar Şensezgin, Nazan Öncel gibi şarkıcıların canlı performansları ve albüm kayıtlarında klavyeci olarak çalıştı. Radyo/TV için jingle prodüksiyonlarında aranjörlük yaptı. Şebnem Ferah'ın 2001 tarihli "Perdeler" ve 2003 tarihli "Kelimeler Yetse" albümlerinde aranjörlük görevini üstlendi. 1997 senesinden bugüne Şebnem Ferah'a tüm sahne performanslarında klavyeci olarak eşlik ediyor..

METİN TÜRKCAN

1971 Karabük'te doğdu. İlk ve orta okulu Karabük'te, orta 3. sınıfı Kadıköy Anadolu'da okudu. İstanbul Üniversitesi Dericilik 2. sınıftan ayrıldı. 86'da "Metafor" grubunu kurdu. Bu gruptan sonra "Disgrace" diye bir grupta yer almıştır ve bu grupla birlikte "Discrazy" isimli bir albüm çıkartmışlardır.. Çok iyi bir rock gitaristidir..
"Pentagram"'ın "Trail Blazer" albümünde çalmıştır ve "Unspoken"'da uzun bi aradan sonra tekrar çalmıştır.. Geçtiğimiz yıl Alt Kemancı'da Pentagram'la birlikte uzun bir dönem sahne almışlardır ve ayrıca çeşitli yerlerde konserler vermişlerdir.. "Cherokee" adlı grupta da kısa süreli bi çalmışlığı vardır yanılmıyorsam (bu kısımdan emin olamadım )

Özlem Tekin'in "herkes şanslı doğmuyor" adlı şarkısınının muhteşem düzenlemesi de Metin Türkcan'a aittir..

AYKAN İLKAN

Aykan, "Kargo" grubunun ilk kadrosunda davul çalmaktaydı.. 94-95 yılları arasında "Mr. No" isimli yeni çıkış yapan grupta davul çalıyordu.. Ayrıca uzunca bir süre "Deniz Kızı" isimli grupla çeşitli barlarda da çalmışlığı vardır.. Kendisi "Pentagram"'ın solisti Murat İlkan'ın kardeşidir.. 97 yılından beri sahnede Şebnem Ferah'a eşlik etmektedir

CEREN TÜGEN
Son düzenleyen Jumong; 20 Kasım 2015 23:04
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
26 Mart 2006       Mesaj #8
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
12 Nisan 1972 yılında Yalova'da doğdu. Kırmızı elbiseler giyerek mahallede şarkılar söyleyen Şebnem Ferah'ın müziğe olan ilgisi küçük yaşlarda başlamış. Şebnem'in müzikle tanışmasında ailesinin çok büyük rolü olmuş. İlk okulda enstrüman ve solfej dersleri almaya başlamış. Şebnem'in ailesinde hemen hemen herkes müzikle içiçe ve evin her köşesinde enstrüman olduğu için müzik konusunda bilgili ve hazır olarak atılmış piyasaya.

İlk okul yıllarında mandolin kursu alan Şebnem okul orkestrasında da solistlik yapmış ve bugüne dek hayatını müzikle bağdaştırmış. Liseyi Bursa Gemlik'te "Özel Namık Sözeri Lisesinde" yatılı bir öğrenci olarak okumuş ve bu dönemler Şebnem'in kendisini tanımasına, tek başına ayakta kalmasına yardımcı olmuş.

Şebnem'in okul orkestralarında başlayan bu serüveni daha sonra küçük topluluklarla devam etmiş. Lise zamanlarında"Pegasus"adlı grubuyla beraber çalışan ama kafasında bir kız grubu hayali olan Şebnem, 80'lerin ortasında Bursa'da açılan bir stüdyo sayesinde Sedat abisiyle tanışmış ve bu hayalini 1988 yılında kurduğu "Volvox" grubuyla gerçekleştirmiştir. Müzik uğruna "Odtü Ekonomi" Bölümünü 2. sınıftan terk etmiş ve daha sonra İstanbul'a gelince "İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili Ve Edebiyatı" bölümüne kaydolmuş.

1994 yılında "Volvox" grubunun dağılması sonucu Şebnem Ferah bireysel çalışmalarına başlamış. Rahmetli sanatçımız Onno Tunç ve Sezen Aksu'nun keşfi sonucu Underground ortamdan daha Ferah bir ortama kavuşmuş.

Daha sonra "15 Kasım 1996 Cumartesi" günü "KADIN" adlı ilk solo albümünü çıkardı. İlk videosunu "Vazgeçtim Dünyadan" adlı parçasına çeken Şebnem, Rock müzik piyasasını yeni bir döneme soktu. Çıkışıyla büyük bir sansasyon yarattı. Gerek kaset satışları gerekse video klibiyle uzun süre listelerde bir numara olarak boy gösterdi. Daha sonraları "Yağmurlar", "Bu Aşk Fazla Sana" ve "Fırtına" adlı şarkılarına klip çekti. İlk konserini "04 Nisan 1997" de "İzmir Ege Üniversitesi" nde verdi ve büyük bir kalabalığa yaklaşık 6000 kişiye unutulmayacak dakikalar yaşattı. İzmir'deki konserin ardından Türkiye'nin çeşitli yerlerinde konserlerine devam etti ve bu konserlerin yanı sıra düzenli bar programları da yaptı.

Tabii ki Şebnem`in yaşadığı çok büyük acılar da oldu. 1998 yılında Ablası Aycan Ferah`ı yitirdi. Üzüntülü bir dönemin ardından 2.5 yıllık bir aradan sonra "24 Haziran 1999 Perşembe Günü" ikinci albümünün ilk klibi "Bugün" müzik kanallarında boy göstermeye başladı ve tarih "30 Haziran 1999 Çarşamba" yı gösterdiği zaman "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" adlı ikinci albümünü yine sansasyonlu bir şekilde bizlere sundu. İlk albümünde olduğu gibi ikinci albümünde de İskender Paydaş ve Pentagram ekibiyle çalışan Şebnem yine herkesi üzerine yoğunlaştırdı. Çok samimi sözlerin üzerine sarılmış etkileyici melodiler yine hafızamıza kazınacak ve aklımızdan asla silinmeyeceklerdi. Albümün ikinci videosu "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" şarkısına geldi, klibin yönetmenliğini Hakan Yonat yaptı. İkinci albümün ardından yine araya uzun bir stüdyo dönemi girdi.

Bu arada acılar Şebnem`in peşini bırakmadı. 1999 yılında meydana gelen 17 Ağustos depreminde Babası Ali Ferah`ı yitirdi. Acılarını hafifletmek ve yeni şarkılar üretmek için müziğe daha da sıkı sarılmayı tercih etti. Böylece "03 Ekim 2001" tarihinde "Perdeler" adlı üçüncü albümü yayınlandı ve yine büyük beğeni topladı. Bu sefer ki albümde Şebnem, İskender Paydaş ve Pentagram üyeleriyle değil de sahnede birlikte çaldığı müzisyenlerle çalışmıştı. Bu albümden ilk video, albümle aynı adı taşıyan "Perdeler" şarkısına çekildi. Klip, Türkiye standartlarının çok dışında ve oldukça güzel görüntüler barındırıyordu. Bu klipten kısa bir süre sonra "Sigara" şarkısı da, renkli camda boy göstermeye başladı.

İki yıl aradan sonra, tarih "12 Mayıs 2003 Pazartesi" yi gösterdiğinde, yeni albümünün ilk videosu "Ben Şarkımı Söylerken" müzik kanallarında dönmeye başladı. "15 Mayıs 2003 Perşembe Günü" "Kelimeler Yetse" adlı muhteşem bir albümle Şebnem tekrar aramıza dönmüş oldu. İlk klibiyle kendinden oldukça söz ettirmeyi ve yine yeniden gündeme oturmayı başardı. Röportajlar, Tv programları derken kendini yoğun bir temponun içinde bulan Şebnem, bu yoğun temponun arasında Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler ve Mayın Tarlası’na da klip çekti ve yeni albüm çalışmalarına başlayana dek Türkiye'nin bir çok şehrinde konserler verdi...

Sessiz sedasız geçen bir yılın ardından, “5 Temmuz 2005 Salı günü” bu defa Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde 5. albümü “Can Kırıkları”nı yayınlayarak yeniden piyasaya damgasını vuran Şebnem Ferah, ilk klibini de albümle aynı ismi taşıyan şarkısı “Can Kırıkları”na çekti. Son albümlerine oranla sert sounduyla dikkat çeken albümünün, 29 Temmuz 2005 günü Parkorman’da gerçekleşen gala konseriyle yeniden dinleyicilerine kavuşan Şebnem’in yeni albüm konserleri de bu sayede başlamış oldu. Çok geçmeden “Çakıl Taşları”na ikinci video klip geldi. Katıldığı programlarda birçok klip ve konser müjdesi veren Şebnem’in, konser maratonu halen devam etmekte...

Albümleri dışında da Şebnem Ferah’ı pek çok farklı çalışmada görmemiz mümkün. Kimi sanatçıya geri vokalleriyle, kimisiyle de düet yaparak onlara eşlik etmiştir. Bunun yanı sıra birçok film ve reklam müziğini de seslendirmiştir. Aynı zamanda diğer sanatçılarla beraber yardım konserleri vermek gibi pek çok faaliyette de bulunmuştur.

Kısacası Şebnem varolduğu günden bu yana bir çok eşsiz başarıya imza atmıştır.

Kendi ruhunun müziğini bulup, seçtiği yolda emin ve sağlam adımlarla yürümeyi başaran, içi doldurulmuş boş şarkıları değil hayatın gerçeklerini yansıtan şarkılarını, eşsiz sesini bizlere sunan ve en önemlisi dinleyenlerine Yüreğinin Tümünü açmaktan çekinmeyen, daima Samimi Duygularını paylaşan Gerçek Müzisyen Şebnem Ferah'a binlerce teşekkürler.


Diğer İnsanları Bilmiyoruz Ama Biz Büyüyoruz Seninle, Şarkılarınla, Müziğinle...
Son düzenleyen Jumong; 20 Kasım 2015 23:04
JeLiBoN - avatarı
JeLiBoN
Ziyaretçi
27 Nisan 2006       Mesaj #9
JeLiBoN - avatarı
Ziyaretçi
ŞEBNEM FERAH_MÜLTECİ
ben bir mülteciyim kendi yüregimden baska siginacak yerim yok yurdum yok ben bir mülteciyim yüregime sigindim burda savas ciksa bile ölen yok tüm hayallerin sonsuzluga ve sona erebildigi bir yerdeyim tüm niyetlerin bedenleri varmiscasina görülebildigi bir yerdeyim ben bir mülteciyim yüregimde yasiyorum esir degil kul hic degil kendimde yasiyorum ben bir mülteciyim burda aslinda sinir yok kazanmak kaybetmek yok bu gücten daha büyük güc yok artik eminim her sey icimde filizlenip istersem büyüyor bakmazsam cürüyor asil topugum askti baska yüreklerde mutlu olmadim yasayamadim oysa icimde ne ok var ne de atan ne yön ne arka ön ister yasa ister sön ben bir mülteciyim yüregimde yasiyorum esir degil kul hic degil kendimde yasiyorum ben bir mülteciyim burda aslinda sinir yok kazanmak kaybetmek yok bu gücten daha büyük güc yok ben bir mülteciyim kendi yüregimden baska siginacak yerim yok yurdum yok tüm kitaplarin arasinda kurutulup saklanan anilarla dolu bir yerdeyim tüm sözcüklerin cümlelerden kurtulmus gibi incitmeden özgür kalabildigi yerdeyim ben bir mülteciyim yüregimde yasiyorum esir degil kul hic degil kendimde yasiyorum ben bir mülteciyim burda aslinda sinir yok kazanmak kaybetmek yok bu gücten daha büyük güc yok
MaTTo - avatarı
MaTTo
Ziyaretçi
13 Şubat 2007       Mesaj #10
MaTTo - avatarı
Ziyaretçi
Şebnem Ferah

Benzer Konular

2 Ağustos 2009 / KisukE UraharA Müzik tr
11 Mart 2010 / _KleopatrA_ X-Sözlük
3 Şubat 2009 / Ziyaretçi Taslak Konular
7 Ocak 2010 / LaSalle X-Sözlük