Arama

Suda Boğulmalarda İlk Yardım

Güncelleme: 21 Temmuz 2006 Gösterim: 3.415 Cevap: 1
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
18 Temmuz 2006       Mesaj #1
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Boğulma Nedir? Boğulmada Acil İlk Yardım
Yaşam için gerekli temiz havanın alınıp kirli hava olarak geri atılmasına SOLUNUM, çeşitli nedenlerle solunum durması haline de BOĞULMA denir.
Sponsorlu Bağlantılar

Suda Boğulma

Su altında havasız kalmaya bağlı olarak kişiler ölürler. Su altında kalan kişilerde vücut ısısı da düşebilir. Boğulmalarda su altında kalma süresi, travma, alkol veya uyuşturucu kullanımı ve varsa hastalıklar önem kazanabilir. Su altında 6 dakikadan fazla kalma genellikle beyni geriye dönüşümsüz etkiler.

Suda boğulmalarda İlk Yardım
Boyun travması yönünden dikkatli olmalıdır. Suni solunuma mümkün ise henüz sudayken başlanmalıdır.
  • Sudan çıkarılan şahsı sırt üstü yatırıp varsa üzerindeki giysilerin yakasını açın.
  • Ağız içi ve çevresindeki yabancı cisimleri temizleyin.
  • Hava yolunu açtıktan sonra hastaya yeterli solunumu yaptırmak ve suyun boşalmasını sağlamak için 5-6 kez suni solunum yaptırın..
  • Bundan sonra hastayı yüzüstü yatırın ve ellerinizi karnının altında kavuşturarak hastayı yukarı kaldırın. Böylece göğüs yükseltilmiş olacağından hava yollarındaki suyun boşalması sağlanacaktır. Ancak su boşaltma işlemi ile fazla uğraşmamak gerekir.
  • Eğer solunumla birlikte kalpte durmuşsa suni solunum ile birlikte kalp masajı da uygulanmalıdır.
  • Hasta kendi nefes almaya başlayıncaya veya tıbbi yardım gelinceye kadar suni solunum ve kalp masajına devam edilir.
  • Hasta kendi nefes almaya başlamışsa onu sabit yan yatış pozisyonuna alın
  • Vücut ısısını yükseltmek için battaniyeye sarılmalı ve ısıtılmalıdır.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
21 Temmuz 2006       Mesaj #2
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Suda Boğulma
Suda boğulmanın başlıca iki türü vardır

Sponsorlu Bağlantılar
1) Kuru boğulma: Suda boğulmaların % 20 kadarında akciğerlerde çok az sıvı bulunur. Bu kişilerde ani gırtlak spazmı nedeniyle gırtlak tamamen kapanır ve akciğerlere sıvı girmesi mümkün olmaz. Bu kişiler oksijensizlik nedeniyle kaybedilir.
2) Su yutarak boğulma: Suda boğulmaların % 80’inde akciğerlerde az miktarda veya onları tamamen dolduracak kadar çok su bulunabilir. Bu kişilerde yutulan suyun miktarı kadar cinsinin de büyük önemi vardır.
Tatlı suda boğumla tehlikesi geçirenlerde, akciğer hava keseciklerinin yüzey gerilimi azalır ve bunlar tamamen kapanırlar. Akciğerlere gelen kan temizlenmeden tekrar dolaşıma katılmış olur ki, bu da kanın oksijen basıncını düşürür. Akciğer hava keseciklerindeki tatlı su, yoğunluğu düşük olduğu için damarlar tarafından emilir ve böylece de damarlarda dolaşan kanın hacmi artar. Bu ise kalbin yetersizliğe düşmesine yol açar. Ayrıca, kana karışan tatlı su, alyuvarların şişip yırtılmalarına neden olur, dokulara oksijen taşınması daha da bozulur.
Tuzlu suda boğulma tehlikesi yaşayanlarda ise, sıvının sodyum klorür miktarı fazla olduğu için kan sıvısı damarlardan akciğer hava keseciklerine sızmaya başlar. Bu geçiş, kazazade kendine geldikten sonra da devam edebileceğinden tuzlu suda boğulma tehlikesi atlatanların en az 48 saat gözlem altında bulundurulmaları gerekir.
Akciğerlere giren suyun içinde bulunan tanecik ve mikropların da büyük önemi vardır. Sudaki çeşitli tanecikler, yosun parçacıkları küçük bronşları tıkayarak akciğer havalanmasının daha çok bozulmasına katkıda bulunabilirler. Mikroplar ise, kişi boğulmaktan kurtarılmış olsa bile ciddi akciğer enfeksiyonlarına neden olurlar.

Suyun ısısı
Akciğerlere giren sıvının ısısının da önemi büyüktür. Soğuk suda boğulma söz konusu ise, damarlar aniden yaygın olarak daralırlar. Damar direnci ve kan basıncı artar. Kalp bu basınç artışını karşılayacak güçte değilse, kişi, ani kalp yetersizliğinden kaybedilebilir.

Suda Boğulmakta Olanlara İlk Yardım
Suda boğulmakta olankişiye yapılması gereken ilk şey, can yeleği, can simidi... gibi batmaz bir cisim veya yüzme aracı atılmasıdır. Bunlar yoksa,uzun bir sopa, kayık küreği, ip... gibi araçlarla da yardım edilebilir.
Yüzerek can kurtarma yöntemlerini bilmeyen kişilerin suya atlayarak kazazedeyi kurtarmaya çalışmaları çok yanlıştır ve çoğu kez kurtarıcının da boğulması kaçınılmazdır.

Su yutmuş olan kişi sudan çıkarılır çıkarılmaz şunlar yapılmalıdır:
  • Ağzındaki takma dişler ve yabancı cisimler derhal çıkarılır
  • Başı iyice arkaya yatırılır, alt çenesi iki elle kavranıp aşağı ve geriye doğru çekilir. Ensenin altına katlanmış giysiler konabilir. Diğer el, kazazedenin alnına, işaret ve baş parmaklar burnu kapatacak biçimde yerleştirilir
  • Kurtarıcı derin bir nefes aldıktan sonra, dudaklarını kazazedenin dudaklarına bitiştirerek güçlü bir nefes verir (hayat öpücüğü). Soluk verdikten sonra kazazedenin soluk vermesini sağlamak için ağzı açık tutulur.
  • Bu işlem iki kere tekrarlandıktan sonra, göğüs kafesine bastırılarak kalp masajına başlanır.
  • Kurtarıcı kazazedenin yanıbaşında diz çökerek, bir el göğüs kemiğinin alt bölümüne, öteki elise bu elin sırtına yerleştirilir.
  • Göğüs kemiği üzerine omuzun ve vücudun ağırlığı gelecek ve 30-40 kg’lık bir güç oluşturacak şekilde bastırılıp, sonra hızla bırakılır.
  • Suda boğulma olaylarında çok önemli noktalar:
  • Akciğerlere dolan suyun boşaltılmasına çalışılarak zaman kaybedilmemeli ve derhal yapay solunum başlanılmalıdır. Hastayı baş aşağı getirerek çıkarılan suyun çoğu akciğerlerden değil mideden gelir.
  • Yapay solunum ve kalp masajı mümkünse iki ayrı kişi tarafından yapılmalı ve en az bir saat sürmelidir.
  • Dolaşım düzelmeden kazazedeyi hastaneye taşımak yanlıştır. Taşıma sırasında yapay solunum ve kalp masajı yapma imkanı varsa, hasta hemen hastaneye kaldırılması uygun olur.
  • Suya yüksekten düşenlerde karaciğer ve dalak yırtılmalarına bağlı gizli karın içi kanamalar olabileceği bilinmelidir.
  • Bilinci kapalı kişilerde yapay solunum sırasında mide içeriğinin akciğerlere kaçmamasına çok dikkat edilmelidir.
  • Kazazedeler çok iyi görünseler bile 48 saat gözlem altında bulundurulmalıdırlar. Bazılarında geç akciğer ödeme tablosu ortaya çıkabilmektedir. Öksürük, nefes darlığı olmayan, akciğer röntgeni ve kandaki oksijen basıncı normal olan kişiler evlerine gönderilebilir. Bunlarda, akciğer enfeksiyonu olasılığı nedeniyle ilerki günlerde akciğer röntgeni tekrar edilmelidir.
  • Vücut ısısı düşük olan kişiler derhal 40 derecelik sıcak su banyolarında veya battaniyelere sararak ısıtılmaya başlanmalıdır. Bunların vücut ısıları uzun makat termometreleri ile izlenmelidir.
  • Kısa süre içinde ortaya çıkan nörolojik belirtiler ve bozukluklar cok ciddi olup komaya kadar ilerleyebilir.
  • Asidozu önlemek için derhal sodyum bikarbonat verilmelidir, çünkü kanın asitlik derecesi hızla artabilmektedir.
  • Mümkün olur olmaz oksijen tedavisine başlanmalıdır.
Hastanede yapılması gerekenler
  • Şuuru kapalı hastalara derhal solunum yollarına tüp konmalı
  • EKG
  • Mide tüpü konarak mide boşaltılmalı
  • Rektal ısı izlenmeli
  • Kandaki oksijen ve karbondiksit basınçları ölçülmeli
  • Akciğer röntgeni çekilmeli
  • Kan kültürü yapılmalı
  • Mekanik solunuma geçilmeli

Suyla İlgili Tehlikeler
Her yıl ülkemizin yüzlerce vatandaşı, yaz aylarında ve özellikle ailece suda boğularak kaybedilmektedir.

Suyla ilgili tehlikeleri
1. Yüzme ilgili kazalar
2. Dalış sorunları
3. Sel, kaza, ihmal veya intiharlar sonucu suya düşmelere bağlı boğulmalar olarak üç kategoride ele alabiliriz. Son saydığımız neden grubunun, özellikle ülkemiz için oldukça önemli bir yere sahip olduğu kanısındayım. Aynı grupta ülkemizde çok sık karşılaşılmamakla beraber tekneler, sportif su araçları ve tehlikeli sualtı canlılarının neden olduğu yaralanmalar da unutulmamalıdır.

Solunumla İlgili Temel Bilgiler
Suyla ilgili tehlikelerde ana tema boğulma olduğundan, öncelikle boğulma mekanizmasını anlamak gerekir. Bunun için dilerseniz kısa bir anatomi ve fizyoloji turuna çıkalım.
Solunum sistemimiz; göğüs kafesimiz içerisinde yerleşimli akciğerlerimiz,ağız ve burundan başlayıp alveol adını verdiğimiz, en uç hava keseciklerinde son bulan hava yolları,karın ve göğüs boşluğunu birbirinden ayıran diyafram adı verilen çizgili kasın en önemli rolü üstlendiği esas ve kaburgalar arasında bulunan yardımcı solunum kasları ile tüm bu sistemleri koordine eden ve beyin sapında bulunan solunum merkezinden ibarettir.
Gırtlak veya diğer adıyla larenksin üst bölümündeki boğaz,ağız ve burunu içeren kısım üst solunum yollarını; larenks, trakea olarak da bilinen ana soluk borusu, sağ ve sol ana bronşlar, bronşiyol olarak adlandırılan daha ince hava yolları ve alveol olarak bilinen, gaz değişiminin yapıldığı hava keseciklerinden ibaret kısmı ise alt solunum yollarını oluşturur. Her iki akciğerde toplam olarak ortalama 700 milyon alveol bulunur ki bu alveollerin toplam yüzeyi ile bir basketbol sahasının dörtte biri kaplanabilir. Soluk verme sırasında birbirlerine yaklaşan nemli alveollerin yapışmasını, iç yüzeylerinde bulunan ve sürfaktan adı verilen madde engeller. Göğüs boşluğunun dış ortamla teması sadece trakea ile sağlanır. Yani Akciğerin bulunduğu göğüs boşluğunda hava yoktur,vakum vardır.
Dakika solunum sayımız 12-15 arasında değişir;kalp atım sayımız ise bunun yaklaşık 5 katı kadar olup, dakikada 60-75 arasındadır. Normal olarak soluduğumuz havanın deniz seviyesindeki basıncı 760 mmHg (milimetre-civa) olup; %79’unu Azot gazı (NO2), %21’ini Oksijen gazı (02) ve %1’ini ise başta Kükürtdioksit (SO2) olmak üzere diğer eser miktardaki gazlar oluşturur.
Soluk alıp-verme eylemimiz kısmen istemlidir. Soluk alıp-verme eylemimizi kısa bir süre için durdurabilir, derinliğini ve hızını artırabilir veya azaltabiliriz. Tabii ki solunumunuzu sonsuza dek durduramazsınız. Yarı otomatik olarak çalışan bu sisteminin kontrolünü, beyin sapının oldukça korunaklı bir bölgesinde bulunan Solunum Merkezi yapar. Atardamar kanındaki karbondioksit düzeyi solunum merkezinin esas uyaranıdır; Karbondioksit düzeyinin çok az artışı bile solunum hızını artırırken, karbondioksit düzeyinin azalışı ise solunum hızını yavaşlatır. Bunun içindir ki kafa travmalı hastalara, gerekmedikçe çok yüksek düzeylerde Oksijen vermemek gerekir. Profesyonel dalgıçların, suya dalmadan önce sık sık soluk alıp vererek kan karbondioksit düşürüp solunum merkezini kısmen yanıltarak, enstrüman kullanmaksızın su altında uzun bir süre kalabilmeleri de, karbondioksitin solunum regülasyonundaki önemini gösteren bir başka örnektir. Solunum merkezinin solunum regülasyonunu her bir solunumda bile değiştirebildiğini ve bu regülasyonda atardamar kanındaki Oksijen düzeyinin de önemli bir etken olduğu unutulmamalıdır.
Vücudumuzun bütün hücreleri temel enerji kaynağı olan Glukozu, Oksijenle beraber yakarak, Enerji, Karbondioksit ve Su açığa çıkarırlar
Glukoz + Oksijen--- Enerji + Karbondioksit + Su
Yukarıdaki formülle ifade etmeye çalıştığımız döngüye Metabolizma veya kısaca Yaşam Formülü denilebilir. Yukarıdaki denklemin bozulması yaşamla bağdaşmaz. Metabolizma sonucu açığa çıkan Karbondioksitin, hızlıca vücuttan uzaklaştırılıp, enerji elde edebilmek için Oksijenin hızlıca dokulara taşınması gerekir. İşte kanın şekilli elemanlarının çoğunluğunu oluşturan, Kırmızı Küre veya Eritrosit olarak adlandırılan ve disk şekilli, iki tarafı da içbükey olan kan hücreleri üzerindeki hemoglobin, bu işlemler için biçilmiş kaftandır. Tabii ki hemoglobinin kanımıza ve bayrağımıza kırmızı rengini vermek dışındaki en önemli görevi budur. Hemoglobinin Kandaki Karbondioksit düzeyi artınca veya Oksijen düzeyi düşünce, solunum merkezimizden verilen direktifle diyafram kası ve göğüs kafesimizdeki diğer esas ve yardımcı solunum kasları kasılarak, göğüs kafesimizde yaklaşık –6 mmHg’lik negatif basınç oluşturur. İçerisindeki bronşlar ve damarlar hariç tutulursa yapısında kas bulunmayan ve elastik yapıda olan Akciğerler, kendini saran zarlar arasındaki bu vakum etkisi yapan negatif basınç sayesinde yanlara ve aşağıya doğru genişleyerek, içerisine 760 mmHg atmosferik basınçtaki dış ortam havasını alır. Üst solunum yollarından alt solunum yollarına doğru hızla ilerleyen havanın yolculuğu, gaz değişiminin yapılacağı ve sayıları milyonlarca olan hava keseciklerinde yani alveollerde son bulur. Metabolizma sonucu açığa çıkan ve Kırmızı Kürelerdeki Hemoglobine bağlanan Karbondioksitin yolculuğu, dokular arasındaki kılcal toplardamardan başlayıp alveollerin etrafındaki kılcal atardamarda son bulur. İşte karbondioksitten zengin kan ile oksijenden zengin hava burada karşılaşırlar ve Pasif difüzyon kurallarına göre bu ince ve nemli zarlar üzerinden taraflar elinde çok olanı verir az olanı alır. Böylece kırmızı kürelerdeki Hemoglobine bağlanan Oksijenin yolculuğu, bu defa alveol etrafındaki kılcal toplardamarlardan başlayıp dokular arasındaki kılcal atardamarlarda son bulur. Bunu bizim nefes alıp vermemizin öyküsü olarak kabul ediniz. Akciğerler içerisindeki havanın basıncı nefes alırken 759 mmHg’ye düşerken, nefes verirken ise 761 mmHg’ye kadar yükselir. Nefes alma sırasında karın ön duvarı kaslarının gevşemesinin nedeni, bu esnada diyafram kasının aşağı doğru kasılıp karın içi basıncını artırmasının, karın içi organları üzerindeki etkilerini nötralize etmektir. Kılcal atardamarlardaki kan bütün oksijenini dokulara vermez. Bunun içindir ki verdiğimiz nefesteki havada % 16 Oksijen (O2), %5 Karbondioksit ve yine %79 Azot gazı (NO2) bulunur ve bu düzeydeki Oksijen suni solunum için yeterli olacaktır.

Benzer Konular

11 Ekim 2012 / lionhead Tıp Bilimleri
19 Temmuz 2006 / GusinapsE Tıp Bilimleri
15 Temmuz 2006 / Mystic@L Taslak Konular