Arama

Fizik Tedavi

Güncelleme: 15 Mart 2012 Gösterim: 12.178 Cevap: 3
Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
14 Ağustos 2007       Mesaj #1
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
Ağrılarla Mücadele


Sponsorlu Bağlantılar

Hayatı bize zehir eden ağrılardan, doğru ilaçlar kullanarak kurtulmak mümkün. Ancak, çoğumuz yanlış ilaçlarla sağlığımızı tehlikeye atıyoruz. Doğru ilaç kullanılarak, ağrıların %85′ini kesmek mümkünken, yanlış kullanılan ilaçların başında ağrı kesiciler geliyor. Yapılan hatalarla ağrıdan kurtulmak amaçlanırken, zehirlenmeden böbrek yetmezliğine kadar birçok sağlık sorununa davetiye çıkarılıyor.
Çekilen ağrılar nedeniyle dünyada 700 milyon iş günü verimsiz hale geliyor. Modern tıp imkanları ağrılara çözüm bulurken yapılan araştırmalar ağrı gidermek için uyumayı tercih edenlerin bile olduğunu ortaya koyuyor.

İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Algoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serdar Erdine, ağrının kader olmadığına dikkat çekerek “Yeni yöntemler geliştiği için ağrı tedavisinde başarı %50′den %85′e kadar çıktı. Geçmişte ameliyatla hallolan birçok bel ağrısı günümüzde ameliyatsız, dışarıdan uygulanan yöntemlerle tedavi ediliyor” diye konuştu.
Erdine, hastaların, birçok yanlış tedavi yöntemlerine yöneldiğini belirterek, bel ağrılarını dindirmek için beline jilet attıran hastalar dahi olduğunu anlattı.
Ağrıdan şikayet eden hastaya, örneğin bel, boyun ağrıları çekenlere, ağrısız bir dönem sağlamanın tedavide önem kazandığını belirten Erdine, “Hastaya ağrısız dönem sağlayarak yapacağı egzersizlerle, hareketlerle vücudu toparlayacak vakti kazandırmayı amaçlıyoruz. Burada ekip çalışması önem kazanıyor. Ağrı uzmanları hastanın ağrısını kesiyor. Fizik tedavi uzmanlarına gönderiyor, tedavilerine devam ediyorlar” dedi.
Prof. Dr. Serdar Erdine, doktora muayene olmadan gelişigüzel ağrı kesici kullanmanın tehlikeli olduğuna dikkat çekerek, ortaya çıkabilecek sorunları şöyle sıraladı: İlaç bağımlılığı, ilaç zehirlenmeleri, karaciğer ve böbrek yetmezliği, ilaçların yan etkilerinde artış. “Türkiye’de ağrı kesici ilaç en çok, %84.3 oranıyla Kuzey Anadolu’da, en az %71.0 oranıyla Batı Anadolu’da kullanılıyor.
Ağrıyı Yenmenin Kuralları
Gerginlik nedeniyle ağrı çekiyorsa sorunuyla yüzleşmeli.
Ağrıyı beyninden uzaklaştırmalı.
Duygularını serbetçe ifade etmeli. Düşündüklerini anlatmalı.
Yaşama pozitif bakmalı.
Üretken olabileceği alanlara yönelmeli.
Ağrı Çekenlere Müjde
Ağrı tedavisi ile ilgili araştırmalar tüm dünyada ilgiyle izleniyor. Birçok ülkede araştırmalarını sürdüren bilimadamları her geçen gün yeni gelişmeler kaydediyor.
Türk Ağrı Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Erdine, umut verici çalışmaların, ağrı tedavisindeki başarı oranını arttıracağını söyledi.Yeni tedavi yöntemleri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Serdar Erdine, ağrı tedavisine ilişkin umut vaadeden bilimsel çalışmaları şöyle sıraladı:
Şu anda morfinlerin verilmesini sağlayan pompaların boyutu küçülecek. Hap büyüklüğünde pompalar kullanılacak.
Hap büyüklüğünde mikroçiplerle ilaçlar, elektriksel uyaranlar ağrılı bölgeye gönderilecek. Küçük cerrahi girişimlerle yerleştirilecek.
Kişide ağrı eşiğini belirleyen faktörlerden biri de genetik geçiş. Bu alandaki gelişmelerin tedavide yeni ufuklar açması bekleniyor.
Önümüzdeki 10-15 yıl içinde çıkacak morfinlerin ve ilaçların, alışkanlık veya yan etki yapmaması sağlanacak.
İlaç Yetmezse
Kanser, bazı bel ağrıları, boyun ağrıları, sinirlerin iltihaplanması sonucu ortaya çıkan ve damarlardan kaynaklanan ağrıların ilaçla tedavi edilmesi zorlaşıyor. Bu grupta yeralan hastalara farklı yöntemler kullanılıyor. Yeni yöntemlerle kanserli hastaların ağrılarını dindirilmesinde %95′e varan başarılar elde ediliyor.
Uygulanan Yöntemler
Sinirlerin çalışması değiştiriliyor: Ağrılı bölgeye giden sinirlerin çalıştırılması, etki biçimi değiştiriliyor. İlaçla tedavisi zor olan ağrılı hastaların ağrılı bölgeye giden sinirlerine uygulanıyor. Dışardan elektriksel uyaranlar göndererek, sinir dokusu farklı çalıştırılarak ağrı dindiriliyor.
Omurgaya pil takılıyor: Küçük cerrahi müdahalelerle, omuriliğe omurilik pilleri takılıyor. Pil, ağrı sinirlerinin çalışmasını engelleyerek ağrının ortaya çıkmasını önlüyor.
Pompa kullanılıyor: Özellikle kanser ağrılarının dindirilmesinde pompayla morfin verilmesi önemli bir gelişme. Morfin ağız ve diğer yolların dışında deri altına yerleştirilen pompa ile veriliyor. Bu pompayı hasta kendi de kullanabiliyor. Bu yöntemle ağızdan verilen morfin miktarının onda biri kadarını kullanarak ağrı dindirmede aynı başarı sağlanmış oluyor. Ağızdan morfin verildiğinde ortaya çıkan baş dönmesi, uyku hali gibi şikayetler ortadan kalkıyor. Hastalar pompayı nasıl kullanacağı konusunda eğitiliyor. Aletler hastanın morfini gereğinden fazla vermesini engelleyecek şekilde yapılıyor.
Ağrı sinirleri yakılıyor: Son yıllarda kanser ağrısında, bel ve boyun fıtıklarında, ağrı sinirlerini yakma yöntemi kullanılıyor. Radyofrekans denilen mikrodalgaya benzeyen akımlar gönderip, ağrılı bölgenin sinirlerini tahrip ederek ağrı dindiriliyor.
Psikiyatrist Gözüyle Ağrı
Ağrı ile duygusal yaşam arasında ilişki olduğuna dikkat çeken İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, “Ağrısı olan bir çocuğa annesinin ilgi göstermesi, ağrıyan yerini okşaması, çocuğun ağrı şiddetini azaltabiliyor” dedi.
Özkan, ağrıyla psikolojik durum arasındaki ilişkiyi şu sözlerle özetledi: “Birinci grupta, fiziksel hastalığın yanısıra psikolojik sorunların da olduğu görülür. Hasta depresyon geçiriyorsa ağrının şiddeti artacaktır. Depresyonun da tedavi edilmesi gerekir. İkinci grupta, psikomatik ağrılar yeralıyor. Yaşamı zorlayıcı olaylar, gerginlik nedeniyle baş, mide-bağırsak sistemi ağrıları ortaya çıkabiliyor. Üçüncü grupta tamamen psikolojik ağrılar görülüyor. Beden gerginliğini ağrı ile ifade ediyor.”


Aplastik anemi ve tedavisi


TANIM

Kemik iliğinin yeteri kadar periferik kan elamanlarını yapamamasıyla oluşan genel gidişi yavaş olan bir anemi tipidir. Pür eritrosit aplazisi, eritroid elemanların yapımının selektif yetersizliğine bağlıdır. Timoma ile birlikte olabilir. Konstitüsyonel (Fanconi) anemi, konjenital anomalilerle birliktedir.Aplastik anemi ilk olarak 1888 yılında Alman patolog Ehrlich tarafından kemik iliği yetmezliği sonucu ölen gebe bir kadın üzrinde çalışması
sonucunda tanımlanmıştır. 1904′de de ilk kez aplastik anemi terimi kullanılmaya başlanmıştır.
ETKİLENEN SİSTEM VE ORGANLAR
Hematolojik , Lenfatik , Bağışıklık Sistemleri
GENETİK
Konstitüsyonel Tip ; Otozomal Resesiftir.
İNSİDANS/PREVALANS
ABD’de her yıl 500 yeni vaka olmaktadır. Bir kaç kez de Asya’da oldukça sık rastlanmıştır.Fransa’da milyonda 1.5 olarak bildirilmektedir.
YAŞ VE CİNSİYET
Edinsel Tip ;Her yaşta olabilir. Konstitüsyonel Tip ; Çocukluk Çağı ve Gençlerde
Sıktır. Erkek ve kadın oranı eşittir.
BELİRTİLERİ

Nefes darlığı
Ekimoz
Peteşi
Yorgunluk
Yüksek Ateş
Kanama, Menoraji, Gaitada Gizli Kan, Melena, Epistaksis
Solukluk
Çarpıntı
Progresif halsizlik
Retinada alev biçimli kanamalar
Sistolik ejeksiyon üfürümü
Kilo kaybı
Hiperpigmentasyon ( Edinsel Tipte )
Konstitüsyonel
Kısa boy
Mikrosefali
Radius ve Elbaşparmak anomalileri
Renal anomaliler
Hipospadias
NEDENLERİ
İdiopatik ( % 50 )
Plöripotent Kök Hücrelerin zarar görmesi/tahribi
İmmunolojik zarar
Benzen, İnorganik arsenik gibi toksik maddelere maruz kalma
Enfeksiyöz Hepatit
Radyasyon tedavisi
İlaçlar- özellikle antibiyotikler, antikonvülsanlar, altın
Gebelik
Kalıtsal ( Konstitüsyonel )
RİSK FAKTÖRLERİ
Viral Hastalıklar
Toksinlere maruz kalma
Timus tümörleri ( Kırmızı Hücre Aplazisi)
AYIRICI TANI
Diğer pansitopeni nedenleri
Miyelodisplastik Hastalıklar
Akut Lösemi
Hairy Cell Lösemi
Sistemik Lupus Eritematosus
Dissemine Enfeksiyon
Hipersplenizm
Çocukluk Çağı Geçici Eritroblastopenisi
LABORATUVAR
Pansitopeni
Anemi
Lökopeni
Nötropeni
Trombositopeni
Kanama Zamanının Uzaması
Retikülositlerin Azalması
Transfüzyona bağlı olarak Serum Demirinin Artması
Total Demir Bağlama Kapasitesinin normal olması
Ortalama Eritrosit Hacminin (MCV > 104) sınıra yükselmesi
Hematüri
Fetal hemoglobin artışı ( Fanconi )
Özel durumlarda kromozomal kırılmaların artması ( Konstitüsyonel )
PATOLOJİK BULGULAR
Normokromik Eritrositler
Kemik iliği
Demir depoları artmıştır.
Selülarite azalmış (< % 10)
Megakaryositler azalmış
Miyelositler azalmış
Eritrosit prekürsörleri (öncülleri) azalmıştır.
YAPILABİLECEK DİĞER TESTLER
Kromozom kırılmaları ( Konstitüsyonel ); Fetal hemoglobin
RADYOLOJİ / GÖRÜNTÜLEME
Bilgisayarlı tomografi ; Timoma ile beraber eritrosit aplazisinden kuşkulanılıyorsa timüs bölgesine yönelik
Radius ve el başparmağının Radyolojisi ( Konstitüsyonel )
Ultrasonografi ; Böbreğe yönelik ( Konstitüsyonel )
TANISAL İŞLEMLER
Kemik İliği Biyopsisi
BAKIM / ÖNLEMLER
Özelleşmiş Merkezlerde ve Hastanede tedavi edilir.
Ciddi destekleyici önlemler
Oksijen tedavisi
İyi oral hijyen
Neden olan ajanlardan kaçınma
Tüm hastalara ve ailelerine İnsan Lökosit Antijen (HLA) Testi
Transfüzyon desteği
Ciddi aplastik anemili ve HLA- identik donorlü hastalara Kemik İliği Transplantasyonu.
Transplantasyon kısıtlamasının üst yaş sınırı 30′dan 55 yaşa değişkendir.
Uygun donör bulunmayan hastalara; İmmunosupressif tedavi: 5.Siklosporin, Kortikosteroidler, Antitimosit Globulin (ATG)
Diğer tedaviler başarısız olduğunda İlgisiz Donör Transplantları
Timoma için Timektomi
Daha az ciddi ise; Androjen tedavisi
Nötropenik Hastalar izole edilmelidir.
Dengeli beslenme enfeksiyonlara eğilimi azaltır.
Olası toksik ajanlardan kaçınmalıdır.
Radyasyon ile çalışıldığında güvenlik önlemleri kullanılmalıdır.
TEDAVİ
Antitimosit Globulin (ATG)
Bu , insan T hücrelerine karşı geliştirilmiş poliklonal antikor içeren at serumudur.Herhangi bir aşırı duyarlılığı saptamak için deri testi
yapılmalıdır.Yaşlı hastalara ve donör bulunamayan hastalara verilir. 500 ml İzotonik serum içinde dilüe ederek, 10-20 mg/kg dozunda, 4-6 saat süreyle
infüzyon şeklinde, takiben 8-14 gün boyunca ardarda verilir.Tek başına verilebileceği gibi kortikosteroidlerle kombine edilerek verilebilir.
Siklosporin
Başlangıçta 10 mg/kg , sonra 5-10 mg/kg/gün şeklinde azaltılarak verilir.Kan düzeyleri takip edilir, kullanılan ölçüm tekniğe göre normal değerler
değişir.2-3 aylık uygulama yeterli olabilir.
Diğer tedavi seçeneklerinin cevap vermediği ve daha az ciddi hastalığı olan hastalara yararlıdır.Oksimetalon- 1-2 mg/kg/gün, oral verilir.
Cevabın değerlendirilmesi için 2-3 aylık uygulama yeterlidir.
Prednison (Saf Eritrosit Aplazisinde)
İmmunosupresif tedaviye alınan ilk cevaplardan sonra nüksler oluşabilir. Büyüme
hormonu ve kemik iliği transplantasyonu da tedavi seçenekleri arasındadır.
Supportif tedavide;
eritrosit ve trombosit içeren kan transfüzyonları, enfeksiyon kontrolü için antibiyotikler ve demir birikimini önlemek üzere şelasyon tedavisi uygulanır.
PEDİATRİK
Saf Eritrosit Anemisi ( Diamond-Blackfan Anemisi ) ve Konstitüsyonel Anemi, çocuklukta sık görülür.
İdiyopatik Aplastik Anemi , adolesan çağda daha sıktır.
Çocuklarda, Sekonder Aplastik Anemi, iyonize radyasyona maruz kalmış veya sitotoksik kemoterapötik ajanlarla tedavi edilmiş olanlarda görülür.
YAŞLILARDA
Yaşlılar çok sayıda ilaca maruz kalmıştır ve dolayısıyla Sekonder Aplastik Anemiye daha açıktırlar.
GEBELERDE
Gebelik , Aplastik Anemi’ye neden olabilir.
KOMPLİKASYONLAR
Kanama
Enfeksiyon
Transfüzyon Hemosiderozu
Transfüzyon hepatiti
Kalp yetmezliği
Akut Lösemi
Neoplazi, konstitüsyonel anemiye neden olabilir.
HASTALIĞIN SEYRİ
Tedavi ve hastanın durumuna bağlıdır.
Aplastik Anemi yapabilen bazı ilaçlar ;
amfoterisin, sülfonamidler, fenasetin, trimetadion,klordiazepoksid , tolbutamid, tiourasil, karbamazepin, kloramfenikol, tetrasiklin , oksifenbutazon,arsenik, klorpromazin,
primetamin, karbimazol,asetazolamid, kolşisin, penisilin, aspirin,mefenitoin, bizmut, promazin, quinacrin,metimazol, klorotiazid, dinitrofenol, ristosetin,indometasin, fenitoin, altın, trifluoperazin,karbutamid, perklorat, klorfeniramin, streptomisin , fenilbutazon, primidon, meprobamat ,klorpropamid,
tiosiyanat, tripelenamin, benzen


Kas İskelet Sorunları

Tedavinin Hedefi
– Spina bifida olgularında hekimlerin hedefi çocuğa tutulum seviyesinin izin vereceği optimum mobiliteyi kazandırmak ve hastalığın neden olabileceği bir dizi komplikasyonu engellemektir.
– Çok sayıda ameliyatlar, uzun hastane yatışları, uzun süreli alçılamalar, komplike ortezleme ve rehabilitasyon işlemleri gerektiren tedavi sürecinin çocuğu aile ve toplumdan izole ederek psikososyal gelişimi inhibe etmesi riski her an hatırlanmalıdır.
– Olgunun tutulum seviyesine, ailenin ve çocuğun potansiyeline göre gerçekçi hedefler belirlenmeli, uzun dönem tedavi planları yapılmalı ve sebatla hasta takip edilmelidir.
– Bazı hastaların zamanla tekerlekli sandalye ile ambüle olmayı tercih edebileceği hatırda tutulmalı, çocukluk dönemindeki terapötik ambülasyonun genel büyüme gelişme ve sosyalleşme üzerindeki olumlu etkileri nedeni ile her hastada maksimum ambulasyonu sağlama konusunda gayret edilmelidir.
Tedavi sırasında :
1. Yatakta rahat bakılamayan hastanın bakımını kolaylaştırmak
2. Bakımı kolay ancak oturamayan hastada oturma dengesini sağlamak
3. Oturabilen hastanın daha iyi oturabilmesini ve ellerini kullanabilmesini sağlamak
4. İyi oturan hastanın ayağa kalkabilmesini sağlamak
5. Ayağa kalkabilen hastanın yürüyebilmesini sağlamak
6. Zor yürüyen hastanın iyi yürümesini sağlamak
7. İyi yürüyebilen hastanın pabuç giyme – nasırlaşma – ayak yarası vb. sorunlarını çözmek amaçlarıyla hasta değerlendirilmeli, kontraktürler, deformiteler ve instabiliteler saptanarak bunların her birine çözüm aranmalıdır.
Bölgelere Göre Sorunlar
– Omurga sorunlarının tedavisinde hedef oturmaya ve yürümeye engel olmayan dengeli bir postür elde etmektir.
– Kalça sorunlarının tedavisinde hedef fleksiyon postürüne gidişi ve tek taraflı çıkığın neden olabileceği pelvik oblikite ve bacak kısalığını engellemektir. Kalçada fleksiyon kontraktürü lomber hiperlordoz gelişimine neden olarak fleksiyon postürünü rijidleştirir. Fleksiyon postüründe ayakta durmak ve yürümek biomekanik yönden büyük enerji kayıpları gerektirir ve hastanın mobilizasyon potansiyelini minimuma indirir. Her olguda olanaklar dahilinde kalça ve dizde fleksiyon, ayakta ekin veya kalkaneus deformitesinin oluşması engellenerek çocuğa mobilizasyon için çok avantajlı olan ekstansiyon postürü kazandırılmalıdır. Ekstansiyon postüründeki çocuklar oturma ve yürüme sırasında ellerini serbest olarak kullanabilecekleri için psikososyal gelişmeleri ve gündelik yaşam aktivitelerinde avantaj kazanırlar. Kalçada çıkık tedavisi çok tartışmalıdır, birçok olguda çıkık ihmal edilebilir.


Kalça Protezi

Kalçadaki probleminiz hayat standartınızı istemediğiniz kadar düşürdüyse protez zamanınız geldi demektir. Buradan anlaşılacağı gibi ameliyat zamanlamasına doktor değil hasta karar verir.
En sık soru protez yapım yaşı ve ne kadar ömrü olduğudur. Burada hastanın kişisel özellikleri; yaş, cinsiyet, ağırlık ve hareket seviyesi belirleyicidir. İyi ellerde yapılması şartıyla tüm hastaların %98’inde protez 10 yıl dayanır. 65 yaş üzeri, kadın, 70 kg altı ve az hareketli kişilerde protezin ömrün kalan kısmında idare edebileceği söylenebilir. Genel olarak kalça protezi iyi ellerde yapıldığında 20 yıl civarında tamamen ağrısız ve kalça fonksiyonlarının tam olduğu bir yaşam süresi elde edilir.

Kalça protezinin iyi ellerde yapılması kadar ameliyathane ve ameliyat sonrası bakım hizmetleride çok önemlidir. Bu operasyonun en önemli komplikasyonu % 1-2 oranında enfeksiyondur.(en iyi ameliyathane şartlarında). Enfeksiyon gelişirse ek cerrahi prosedürler gerekebilir. İyi ameliyathane şartı dendiğinde enfeksiyon kontrolü çok iyi olan, “laminar air flow” lu ameliyathaneler anlaşılmaktadır. Damar ve sinir yaralanması riski neredeyse yoktur.
Operasyonda eklemin her iki yüzeyi plastik ve metal komponentlerle değiştirilir. Konulan parçaları yerinde tutmak üzere 2 yol mevcuttur.Bunlardan biri polimetimetakrilat adı verile çimento ile tespittir. Diğeri ise özel hazırlanan ve kemiğin gelişimine uygun olarak kemikle bütünleşen parçalardan oluşan protezlerdir. Bazı çimentosuz implantların yüzeylerinde yeni kemik oluşumunu sağlayabilecek biolojik olarak aktif olan maddeler de bulunmaktadır . İleri yaş ve ileri osteoporozu olanlar dışında günümüzde çimentosuz protezler tercih edilmektedir. (Dizin tersine) Çimentosuz protez sonrası belli süre koltuk değneği kullanılması gerekir.
Hastaların operasyonun ertesi günü yürümelerine, 2. gün tuvalete oturmalarına izin verilir. Dikişler ortalama 15 günde alınır ve sonrasında banyoya izin verilir. Hasta operasyonun ertesi gününden itibaren kalça ve diz bükme ve adele güçlendirme ekzersizlerine başlanır. Bu ekzersizler kalça fonksiyonlarının tamamen kazanılmasına kadar devam eder. Genellikle 6. haftada tüm kalça fonksiyonları geri döner. Kalçada protezin varlığını hastalar 3-6 ay hissedebilirlerse de yürüme ilk haftadan sonra ağrısızdır.


Kalça Kireçlenmesi

Kalça eklemi ağırlığınızı taşıdığı için aşınma ve bozulmaya en sık uğrayan eklemlerdendir. Bu durum tıpta osteoartrit, günlük kullanımda kireçlenme olarak adlandırılır ve kalçanın en sık rastlanılan hastalığıdır. Tüm eklemlerde olduğu gibi kalça ekleminin hem topu hem de yuvası kıkırdakla kaplıdır. Bu kıkırdak yapı bu iki kemiğin birbiri üzerinde ağrısız ve minimal sürtünme ile kaymasını sağlar.
Bu kıkırdağın bozulması, aşınması ve yer yer kaybolmasına osteoartrit veya kireçlenme denir. Anlaşılacağı üzere dışarıdan bir kireç toplanması söz konusu değildir. Böyle bir durumda ilk belirtiler sabah kalkıldığında kasıkta ve uyluk ön-iç tatafında ağrı ve rahatsızlık hissidir. Ağrı aktiviteyle artar, istirahatle azalır. Bu belirtiler kalça hastalıklarının bir çoğunda olabilir.

Tedavi edilmeyen osteoartritler yıllar içinde ilerleyerek ağrısız yürümeyi imkansız hale getirir. Bu kadar ilerlediğinde eklem etrafında kemik dikenler gelişir. Bu sırada kıkırdak tamamen aşınmış, eklemde kemik kemiğe sürter hale gelmiştir. Kalça hareketi neredeyse tamamen ortadan kalkabilir. Bu durumda gittikçe adelelerde de zayıflık ve yetmezlik oluşur.
Ailelerde bir yatkınlık görülebilir. Fakat gelişimi ileri yaşlarda şişman, kaza sonucu kıkırdağı yaralanmış kişilerde daha sıklıkla görülür.
Tanı klinik muayene ile ve direkt röntgen tetkikleri ile konur. Doktorunuz durumunuza göre size bir tedevi önerecektir.
Tıbbi (cerrahi olmayan) tedavi
Osteoartritin erken devrelerinde iseniz cerrahi olmayan tedaviler hastalığınızın ilerlemesini yavaşlatabilir.
Kalçanızı fazla kullanmaktan kaçınınız.
Düzenli fizik aktivite yapınız. Özellikle yüzme, su aerobiği, salon bisikleti adele kuvvetini korur ve eklem hareket açıklığının korunmasına yardımcı olur.
Anti-romatizmal, anti-enflamatuar ilaçlar kulanılabilir.
Geceleri yeterli derecede uyunmalıdır.
Fazla kilolar varsa erilmelidir
Baston kullanımı önerilir.
Cerrahi Tedavi
Erken yaşta gelişen osteoartrit gerçekten cerrahi açıdan zor bir problemdir. Erken dönemlerde kalça artroskopisi hastalığın gelişimini yavaşlatabilir. Kalça artroskopisi dünyada çok az merkezde yapılmakta olup halen gelişme aşamasındadır ve sınırlı müdahale imkanına sahiptir.
Protez öncesi cerrahilerden biri de osteotomilerdir. Osteotomi femur kemiğinin başının veya boynunun kesilerek yeniden yönlendirilmesidir. Bu yöntemle kalça eklemine binen yükler yeniden düzenlenmekte ve/veya eklemin sağlam yüzeyleri yük taşıyan bölgelere getirilmektedir. Bu yöntem total kalça protezlerindeki ilerlemeler nedeni ile popüleritesi azalmakla birlikte bazı vakalarda eşsiz olanaklar sağlayabilmektedir.
Kalça ekleminin femur başı bölümündeki küçük kıkırdak boşluklarında (özelllikle travmatik olanları) osteoatritin başlangıç dönemlerinde yapılan kıkırdak nakilleri kalça protezi gereksinimini ileri yaşlara erteleyebilmektedir. (bkz: Eğitim konuları - Eklem Kıkırdağı Sorunlarına Yeni Yaklaşımlar)
Kalça osteoartritinin radikal tedavisi total kalça protezidir.


Gut nasıl bir hastalıktır?

“Kralların hastalığı ve hastalıkların kralı” olarak bilinen gut hastalığının, en azından Hipokrat zamanından beri bir çok araştırmaya konu olduğu ve sayısız kişiyi etkilediği bilinmektedir.
Gut bazı eklemlerde ağrı, duyarlılık, kızarıklık, şişlik ve ısı artışı ile ani olarak gelişen, şiddetli ataklarla seyreden bir hastalıktır. Genellikle her seferinde bir eklemi etkiler ve bu eklem çoğunlukla ayak başparmak eklemi olmaktadır. Diz, dirsek ve el bileği gibi diğer eklemler de etkilenebilir. Ataklar çok hızlı olarak gelişir ve ilk atak genellikle gece olur. Tüm romatizma türleri içinde en ağrılı olanıdır. Ataklar şu nedenlerle gelişebilir:
Çok fazla alkol alımı
Çok sıkı diyet ve açlık
Bazı yiyeceklerin fazla yenmesi
Operasyon geçirme (diş çekimi gibi basit bir girişim bile neden olabilir)
Ani, şiddetli bir hastalık geçirme
Aşırı yorgunluk ve herhangi bir nedenle aşırı derecede endişelenme
Eklem travması, yaralanma
Kemoterapi uygulanması
Diüretik ilaçların alınması
(Diüretikler tansiyon yüksekliğinde kullanılan, vücuttan sıvı atılımını sağlayan ilaçlardır)

Unutmayınız !
Bir gut hastasıysanız ve küçük bir yaralanma, travmadan sonra ekleminizde çok ağrı olursa ve iyileşmesi umulandan uzun sürerse, bunun bir gut atağı olabileceğini düşünün.
Vücut sisteminizi rahatsız eden herhangi bir olay gut atağını başlatabilir. Akut atağın erken bulguları açısından tetikte olunuz; çünkü tedaviye ne kadar erken başlanırsa o kadar yararlı olur.
Gut hastalığının nedeni nedir?
Gut vücudumuzdaki ürik asit fazlalığından oluşur. Ürik asit sağlıklı kişilerin kanında da çeşitli kimyasal işlemler sonucunda bir yıkım ürünü olarak bulunur. Ancak ürik asidin fazlalılığı ya ürik asidin yapım fazlalığından, ya böbreklerden atımının az olmasından ya da vücutta ürik asit haline dönüşen pürinlerin bazı yiyeceklerle fazla miktarda alınmasından kaynaklanır. Kırmızı et, deniz ürünleri ve bakliyat pürin açısından zengindir. Alkollü içecekler de ürik asit seviyesini belirgin olarak artırır. Gut hastalığının fazla yeme ve içme nedeniyle ortaya çıktığı görüşü doğru değildir. Bazı yiyeceklerin fazla yenmesi ya da çok kilo alınması gut hastalarında atakları daha çok ortaya çıkarabilir.
Vücutta ürik asidin geçirdiği kimyasal işlemlere ait sorun ailelerde kalıtsal olarak geçebilir ya da başka bir hastalığın komplikasyonu olarak ortaya çıkabilir. Bu sorun, kişiye anne-babasından ya da büyükanne-dedelerinden geçiş yapar. Ancak çevresel faktörler de rol oynayabilir. Ayrıca ailenin her bireyinde gut atakları görülmez.
Zamanla, kanda ürik asit fazlalığı eklemler etrafında birikimlere yol açar. Sonuçta, ürik asit eklemler içinde dikiş iğnesine benzer kristaller oluşturur ki bu durum gut ataklarına neden olur. Bu kristaller sadece eklem içinde oluşmaz. Ürik asit aynı zamanda cilt altında, kulak memesinde tofüs olarak ve idrar yollarında böbrek taşları olarak karşımıza çıkabilir. Tofüs küçük, beyaz bir sivilceye benzer.
Uzun dönemdeki riskler nelerdir?
İlk gut atakları eklemlerde kalıcı hasara yol açmaz ve eklemleriniz tamamen normal olarak kalır. Ancak bir eklem sürekli bir şekilde gut ataklarına maruz kalırsa ki - bu durum artık yapılan tedaviler sonucunda çok nadirdir - o zaman ürik asit kristalleri ekleme zarar verir ve kronik artrit gelişebilir. Hafif olgularda ataklar çok nadirdir ve ataklar arasına yıllarla ölçülen süreler girer ve kalıcı bir hasar gelişmez.
Gut hastalığı şişmanlık, hipertansiyon, hiperlipidemi ve diabet hastalığı ile yakından ilişkilidir. Gut tedavi edilmezse, böbrek taşları oluşabilir.
Gut hastalığının tanısı nasıl konur?
Çeşitli romatizmal hastalıklar gut atağını taklit edebildikleri için ve tedavi de gut hastalığına özgü olduğu için doğru tanı çok önemlidir. Fizik muayene ve tıbbi öykü tanı için çok yararlıdır.
Doktorunuz aşağıdaki araştırmaların yapımasını isteyebilir:
Kan testi. Kandaki ürik asit miktarı ölçülür. Ancak bu sonuç yanıltıcı olabilir. Çünkü gut hastalarında ürik asit miktarı normal, hatta düşük düzeylerde olabilir. Aynı zamanda sağlıklı kişilerde, özellikle de şişmanlarda yüksek düzeyler saptanabilir.
Eklem sıvısının incelenmesi. Eklem içindeki sinovyal sıvı doktorunuz tarafından bir enjektör yardımıyla çekilebilir ve mikroskop altında ürat kristallerinin olup olmadığı araştırılabilir. Eğer bu kristaller saptanırsa, gut tanısı doğrulanır. Bu test özellikle gut hastalığı tipik olmayan şekilde başlarsa çok yararlıdır. Örneğin, gut hastalığı romatoid artrit gibi başka bir romatizmal hastalığı bazen taklit edebilir.
Eklemlerin direkt grafisinin (röntgen) çekilmesi. Doktorunuz isterse ekleminizin grafisi çekilebilir ancak genellikle sonuç normaldir ve tanıda yardımcı olmaz.
Unutmayınız !
Tekrarlayan gut atakları ekleminize hasar verebilir ve artrite neden olabilir. Modern tedavi yöntemleri artrit gelişimini engelleyebilir.
Gut hastalığı nasıl tedavi edilir?
Diyet
İlaçlar: Kolşisin, kortikosteroid, steroid olmayan antienflamatuvar ilaçlar, probenesid, sülfinpirazon
Cerrahi (çok nadir)
Akut gut atakları antienflamatuvar analjezik ilaçlarla tedavi edilir. Bu ilaçlar ağrıyı azaltır ve enflamasyonu geriletir. Bu ilaçların gut hastalığında kısa süreli kullanılmaları yeterli olduğundan genellikle önemli yan etkilere neden olmazlar ve iyi tolere edilirler. Ancak bazen hazımsızlık, mide ağrısı, bulantı, döküntü, baş ağrısı gelişebilir. Astım hastaları da bu ilaçları kullanırken dikkatli olmalıdır. Daha önce ülser geçiren kişiler mutlaka doktorlarını bu konuda uyarmalıdır; böylece doktorunuz zararlı olmayacak tedavi seçeneklerine yönelebilir. Aspirin ve aspirin kapsayan ilaçlardan akut ataklar sırasında mutlaka kaçınılmalıdır.
Akut atağın tedavisinde kullanılan bir diğer ilaç kolşisindir. Kolşisin çok etkin olmakla beraber sıklıkla bulantı, kusma ve ishal gelişimine neden olabilir. Bu ilacın damar yoluyla kullanımı bu yan etkilerin görülümünü azaltır. Doktorunuz eğer kolşisin vermeyi uygun görürse, ağrınız geçinceye kadar ya da ishal gibi yan etkiler gelişinceye kadar 2 saatte bir ilacınızı almayı önerecektir.
İlaçlarınızı atağın hemen başlangıcında almanız daha etkili olacaktır. Bu nedenle doktorunuzun önereceği ilaçları evde bulundurmanız ve atak geliştiğinde doktorunuzu görünceye kadar bunları almanız yararlı olacaktır.
Doktorunuzun önerilerine dikkatli ve tam olarak uymakla gut atağı çok hızlı ve başarılı olarak kontrol altına alınabilir. Ayak başparmağı gibi ağrılı bir eklemin korunması gereklidir. Kafes gibi bir yapının ayak üzerine yerleştirilmesi ve böylece eklemin battaniye, yorgan gibi ağırlıklardan korunması yararlı olacaktır.
Akut atak için önerilen ilaçların kan ürik asit düzeyleri üzerine etkisi yoktur. Diğer bir deyişle, bu ilaçlar yeni ataklar geçirmenizi ya da eklemlerde ürik asit birikimini engellemez . Bu nedenle eğer ataklarınız sıklaşırsa, tofüs/ böbrek taşı gelişirse ya da kan testlerinde ürik asit düzeyleri yüksek olarak saptanırsa, doktorunuz kan ürik asit düzeylerini düşürecek ilaçlar önerebilir. Bu yönde bir karar alınması, atağınız olsun veya olmasın her gün ilaç almanızı gerektirir. Bu amaçla önleyici tedavi olarak kullanılan çeşitli ilaçlar vardır. Örnek olarak vücutta ürik asit oluşumunu bloke eden allopürinol ve böbreklerden ürik asit atılımını sağlıyan probenesid verilebilir. İdrarınızdaki ürik asit miktarına bağlı olarak, bu iki tip ilaç arasından seçim yapılır. Doğru tedaviyle, gut hastalığı hemen hemen tüm olgularda çok iyi kontrol altına alınabilir.
Unutmayınız!
Önleyici tedavi yaşam boyu sürer.
Bol sıvı almalısınız.
Önleyici tedaviler yapılırken atak gelişirse, atak tedavisini ayrıca yapınız.
Diyet
Diyetin eskiden çok daha önemli olduğuna inanılıyordu; ancak etkili tedavilerin bulunmasından sonra bir çok gut hastası istediklerini yemeye ve içmeye başlamışlardır. Bazı yiyeceklerde hücre konsantrasyonu fazla olduğundan ve ürik asit de hücre yıkımı ile oluştuğundan karaciğer, böbrek gibi sakatatların tüketilmemesi uygun olur. Protein kapsayan yiyecekler (özellikle et) aşırıya kaçmadan yenmelidir; bu yiyeceklerin belli miktarlarda tüketilmesi zaten sadece gut hastaları için değil, herkes için yararlıdır. Eğer kilo fazlalığınız varsa, kilo vermeniz sadece kandaki ürat seviyesinin düşürülmesinde değil kalbiniz için de yararlı olacaktır. Ancak çok sıkı diyet ve açlık da atakları tetikleyebilir.
Alkol
Aşırı miktarda alkollü içecek alınması gut hastalığının nedeni değildir; ancak bir atağı tetikleyebilir. Hangi içeceklerin içilmesi, hangilerinin içilmemesi gerektiği üzerine çeşitli söylentiler vardır; bunları ciddiye almayınız. Ancak bazen hastalar belli tipte bir alkollü içeceğin ataklarını başlattığını belirtirler. Bu durumda, hastanın o tipte içeceği içmemesi önerilir.
BAZI SORULAR ve YANITLARI
Kadınlar gut hastalığına yakalanır mı?
Gut hastalığı açısından çoğunlukla 40 yaş üstündeki erkekler risk altındadır; ancak her yaşta etkilenim söz konusu olabilir. Çok nadiren menapoz sonrasındaki yaşlı kadınlarda gut hastalığı gelişebilir. Özellikle de tansiyon yüksekliği ya da kalp hastalığı tedavisinde önerilebilen diüretik ilaçları kullanan kadınlarda görülebilir. Bu ilaçlar ürik asidin vücutta depolanmasına neden olur. Genç kadınlarda gut hastalığı gelişimi çok nadirdir ve bu durumda özel incelemeler gerektirir.
Gut ciddi eklem hastalığına neden olur mu?
Sadece tedavinin yapılmaması durumunda olabilir. Başlangıçta ataklar akuttur, eklem normal durumuna döner. Ancak ürik asidin depolanması deformite ve özürlülük durumuna neden olabilir. İyi olan tarafı, bu durumun uygun tedaviyle önlenebilir olmasıdır.
Ürik asit eklemlerden başka yerlerde depolanır mı?
Diğer bölgelerde cilt altında, örneğin kulak üzerinde ve ellerde depolanabilir. Ayrıca iç organlarımızda özellikle böbreklerde depolanabilir. Bu nedenle gutlu bir hastayı değerlendirirken böbrek testlerine bakılması gerekmektedir. Bunun için idrar örneği vermeniz de gerekebilir.
Ürik asit düzeyini düşüren ilaçların uzun süreli alınması zararlı olabilir mi?
Bu ilaçlar oldukça güvenilirdir. Bazen ciltte döküntü ya da mide yanması nedeniyle bu ilaçların kesilmesi gerekebilir. Ancak bunun dışında hiçbir yan etki olmaksızın sürekli alınabilir.
Eklem hastalığına neden olabilen ürik asidden başka kristal tipleri var mıdır?
Özel tipte bir kalsiyum kristali de eklemler içinde ürik asit gibi depolanabilir. Guta benzer akut ataklar gelişebilir; ancak bu durumda ayak başparmağından ziyade diz eklemi etkilenir.
Gut sıklığı ülkeden ülkeye değişir mi?
Yüksek ürik asit düzeyine sahip bazı ırklar (örneğin Pasifik ülkeleri) bulunmaktadır; bu kişiler doğal olarak gut hastalığına daha fazla yatkındır. Gut hastalığına yakalanma oranları aynı ülkede bile değişik zamanlarda farklı olabilir. Örneğin İkinci Dünya Savaşı nedeniyle açlığın kol gezdiği ve yaşam koşullarının çok zor olduğu dönemlerde Avrupa ülkelerinde görülümü çok azalmıştır.

Alıntıdır-

Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 25 Aralık 2008 18:03
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
31 Temmuz 2011       Mesaj #2
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Fizik Tedavi
Sponsorlu Bağlantılar

Bazı hastalıkların su, elektrik, ısı gibi fiziksel etkenlerle iyileştirilmesi, fizyoterapi.

Bu yönteme daha çok ağrıların ve felçlerin iyileştirilmesi amacıyla başvurulur. Fiziksel araçlar kullanılarak uygulanır. Önceleri yalnızca kaplıca banyoları ve masaj biçiminde uygulanan bu yöntem, günümüzde daha çok röntgen, radyum ve morötesi ışınım tedavisi biçiminde uygulanmaktadır. Su tedavisi doktor denetiminde kaplıcalarda yapılır. Işık tedavisinde güneş banyosu uygulanır. Elektrik tedavisi felç vak'alarında kullanılır. Isı tedavisinde ise enfraruj ışınlar, kısa dalga ve sıcak kompresten yararlanılır. Beden hareketleri de fizik tedavinin bir parçasını oluşturur.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

GüNeSss - avatarı
GüNeSss
Ziyaretçi
29 Eylül 2011       Mesaj #3
GüNeSss - avatarı
Ziyaretçi
bos

Fizik Tedavi Nedir ?

Fizik Tedavi (Fiziksel Tıp ); ısı, elektrik akımları vb gibi fiziksel ajan ve tekniklerin yetersizlik ve bir dereceye kadar sakatlığın veya kas, iskelet sistemi ve sinir sisteminin fonksiyonel yetersizliklerinin tanı ve tedavisinde kullanılmasıdır
Fizik Tedavi Uzmanı Kimdir ve Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanlığı Nedir?
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon (FTR), ya da fiziyatri, geçici ya da kalıcı bir çok bozukluğa sebep olan sorunların-özellikle kas-iskelet, sinir, kalp damar, ve sistemleri- önlenmesi, teşhisi, ve tedavisi üzerinde yoğunlaşan tıp branşıdır. Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon tıp uzmanlık branşlarından biridir. Fizik tedavi uzmanı(fiziyatrist) fiziksel tıp ve rehabilitasyon branşında uzmanlık öğrenimi almış hekimdir. Fizik tedavi uzmanı olabilmek için 6 yıllık tıp eğitiminden sonra 5 yıllık fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanlık eğitimi almak gerekir. Bu uzmanlık eğitimi neredeyse tüm tıp fakültelerinde, devlet ve SSK hastanelerinde verilmektedir.
FTR Tanısı (Fiziyatrik Tanı)
Diğer uzmanlık dallarından farklı olarak, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon uzmanları her zaman doku düzeyinde oluşmuş ve başlangıçta hastalığın ortaya çıkmasına sebep olmuş hasarı ya da bozukluğu(impairment) iyileştirme çabasında olmayabilirler. Çünkü, birincil hasar sonucu ortaya çıkan özürlülük(disability) etkisi ile kişinin yapmak istediği ya da daha önce yaptığı işleri yerine getiremediği sorununu ortadan kaldırılması (rehabilite edilmesi) gereken temel sorun olarak görürler. Bu sorunların belirlenmesi ile ortaya çıkan tanı, fiziyatrik tanıdır.

Bir hastalık örneği ile bunu anlatmak gerekirse, akut bel fıtığı sonucu bel ağrısı olan hastanın istirahat ve anti-ödem tedavi ile ağrısını ortadan kaldırmak gerekir. Doku hasarı düzeyindeki tanı, yani bel fıtığı, rehabilite edilmesi gereken sorun değildir. Bu dönem sonunda tam geçmemiş ağrı yanında, kişinin mesleğini yerine getirememesi, hobilerinden ve cinsel hayatından uzak kalması, günlük aktivitelerde vücudunu zayıf ve dayanıksız hissetmesi rehabilite edilmesi gereken sorunlardır. Bunların kaynağı ve kas-iskelet sisteminin hangi yetersizliğinden kaynaklandığı her hastada farklıdır ve iyi bir değerlendirme ile ortaya çıkarılabilir. Bu amaca ulaşmak, her hastaya özgün bir tedavi programı yaratmakla olmaktadır. Hastaların çoğunda, başlangıçtaki nörolojik, ortopedik, ya da nöroşirürjik tanıya göre, yani fiziyatrik tanı olmadan, rehabilitasyon programı yaratmak mümkün olmaz. Bundan dolayı, FTR uzmanına gönderilmiş hastaların beklentilerinin aksine eksisksiz bir tedavi programı ortaya çıkarabilmek için yeniden değerlendirme ve FTR uzmanının muayenesi elzem olmaktadır.
Günümüzde FTR çok yönlü bir uzmanlık dalına dönüşmüştür. FTR uzmanları yataklı rehabilitasyon merkezlerinde, genel hastanelerde, ve ayaktan tedavi merkezlerinde çalışmaktadırlar. Son yıllarda, Türkiye'deki FTR branşı uygulamalarında ağrı tedavisi, spor hekimliği, omurilik yaralanmaları, travmatik beyin hasarı, damarsal beyin olayları, ve elektromiyografi üzerinde yoğunlaşma görülmektedir.
Tıp giderek daha sofistike bir meslek olmaya devam ederken, ve de tüm dünyada ortalama yaşam beklentisi artarken, sağlıklı olmanın amacı yeni bir temayı da içine almıştır: yaşam kalitesi. FTR'nin amacı hastaya optimal fonksiyonu geri kazandırmak olduğu için FTR uzmanlığı bazen yaşam kalitesi mesleği olarak da adlandırılmaktadır. Fiziyatristin görevi herhangi bir hastalık ya da yaralanmadan kaynaklanan ve herhangi bir organ ya da sistemi ilgilendiren özürlüğü tedavi etmektir.
Burada belirli bir organ ya da vücut bölgesine yoğunlaşmak yerine amaç, kişinin hayatının bölümlerini-medikal, toplumsal, duygusal, ve mesleki- tekrar eski yerine koymaktır. FTR uzmanları çok sayıda travmadan kaynaklanan büyük çaplı bir sakatlanma durumundan sporcularda sakatlık önlenmesine kadar geniş ve çeşitli yelpazede tıbbi hizmet verebilirler. Ancak yine de, FTR'nin temel ilgi alanları olduğu söylenebilir: beyin hasarı, yanık ehabilitasyonu, kalp-akciğer rehabilitasyonu, yaşlı rehabilitasyonu, endüstriyel rehabilitasyon, manüel tıp, myosafyal ağrı, osteoporoz, ağrı rehabilitasyonu, çocuk rehabilitasyonu, romatolojik rehabilitasyon, omurilik hasarı, spor hekimliği, inme ve nörolojik hastalıklar rehabilitasyonu.
Fiziksel sorunları olan hastaları tedavi ederken, fiziyatrist genellikle interdisipliner bir ekibin lideri olarak hizmet vermektedir. Bu ekip nörolog, psikiyatrist, ve ortopedist gibi tıp uzmanlarını, ve fizyoterapist, spor antrenörü, konuşma terapisti, mesleki danışman, ve psikolog gibi hekim olmayan sağlık profesyonellerinden oluşabilmektedir.
Böyle bir çalışmanın sonucu hasta için özel olarak tasarlanmış tedavi programının uygulanmasıdır.
FTR uzmanları ağrılı bel ya da omuzdan omurilik hasarına kadar geniş bir yelpazedeki hastaları tedavi ederler. Fizik tedavi uzmanlarının hastalarını genellikle artriti, tendoniti, akut ya da kronik her türlü ağrısı, işle ya da sporla ilgili bir sakatlanması olanlar oluşturur. Ayrıca, ileri fonksiyon kayıplarına sebep olan ciddi kas iskelet sistemi sorunları da fizik tedavi uzmanları tarafından tedavi edilir. Bu durumlar, doğumsal hareket bozukluğu olan bebeklerden inme sonrası hareket etmekte zorluk çeken yaşlılara kadar geniş bir yelpazedir.

kaynak
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Mart 2012       Mesaj #4
Avatarı yok
Yasaklı
Metal Kalça Protezleri Daha Riskli

120313 metallhlarge

İngiltere'de Bristol Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, tamamen metalden yapılan kalça protezlerinin, porselen ve plastik protezlere kıyasla daha erken bozulduğunu ortaya koydu.

Metal protez riskinin kadınlarda, gençlerde ve daha büyük protezlerde daha fazla olduğu belirtildi.Modern tıbbın en büyük başarılarından biri kabul edilen kalça protetezi hastalara tekrar hareket kabiliyeti kazandırırken ağrıları ortadan kaldırıyor.

Fakat tüm kalça protezlerinde, eklem yerlerinde gevşeme, kayma ve aşınma gibi sorunların yaşanması riski var. Kalça protezleri tamamen metal, tamamen porselen ve plastik üzerine metalden yapılıyor.Sonuçları tıp dergisi Lancet'ta yayımlanan araştırma kapsamında İngiltere'deki 402,051 protez ameliyatının sonucu incelendi.

Buna göre metal üzerine metal olan kalça protezlerinin yüzde 6,2'si beş yılda bozuldu. Plastik üzerine metal protezlerin yüzde 1,7'si, seramik üzerine seramik protezlerin de yüzde 2,3'ü sorun çıkardı.

Uzmanlar bu nedenle, doktorların metal kalça protezi kullanmamasını öneriyor.İngiltere'de iki hafta önce tıbbi malzemelerle ilgili düzenleme kurumu, tamamen metal protezli hastaların yılda bir kez kan testi yaptırması tavsiyesinde bulunmuştu.

Kopan minik metal parçalarının kana karışması riskinden söz edilmiş, bunun kas ve kemiklerin yanı sıra sinir dokularına zarar verebileceği belirtilmişti.


Kaynak : BBC / Lancet (13 Mart 2012,17:10)

Benzer Konular

6 Mayıs 2012 / PRF DR MEHMET SUCU Soru-Cevap
2 Eylül 2012 / Misafir Soru-Cevap