Arama

Kanser - Sayfa 2

Güncelleme: 5 Aralık 2018 Gösterim: 73.049 Cevap: 35
SaglikON2 - avatarı
SaglikON2
Ziyaretçi
21 Mart 2012       Mesaj #11
SaglikON2 - avatarı
Ziyaretçi
Dünyada her yıl 12 milyon kişi kansere yakalanırken, 7.6 milyon kişi de yaşamını yitiriyor. 2030'da 26 milyon yeni kanser vakası olacağı, 17 milyon kişinin de öleceği tahmin ediliyor.

Sponsorlu Bağlantılar
Hastalıkta yaş ortalaması 30’a kadar düştü ve gelecek neslin üreme sağlığı tehlikede. Çünkü kanser tedavisindeki kemoterapi ve radyoterapi süreci üreme organlarını da olumsuz yönde etkiliyor.
Özellikle kadınlarda daha sık rastlanan meme kanserinde yaş ortalaması 30’a kadar indi. Erkeklerde 20-40’li yaşlarda görülen testis kanseri de ürkütücü… Çevresel faktörler, sigara ve günümüz insanın alışkanları göz önüne alındığında kanserin her an kişinin yanıbaşında olduğu söylenebilir. Bu durum insan neslinin devamını tehlike altına alıyor.

Gelecek Neslin Üremesi Tehlike Altında
Kanser tedavisi sırasında uygulanan kemoterapi ve radyoterapi süreci hem kadın hem erkeğin üreme organlarına zarar veriyor. Özellikle radyoterapi gebelik şansını ortadan kaldırabilir, geri dönüşü olmayan hasarlar verebilir. Radyoterapi tedavisi süresince hastaya verilen radyasyon tüm organları olduğu gibi üreme organlarını da olumsuz etkiler, yumurtaları öldürür. Yumurtalar tedavi sonrasında tekrar kullanılamayacak şekilde hasar görür. Böylece yumurtlama işlemi ortadan kalkar ve yumurtalık işlevini kaybeder. Bu nedenle radyoterapi öncesinde uzman ve hastanın bilgili olup mutlaka ileriye dönük üreme fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için yumurta ve embriyo dondurulması işlemi tartışılmalıdır. Çünkü dondurulan yumurta ve embriyo radyoterapi sonrasında sağlıklı bebek şansının devamını sağlar. Aynı durum sperm için de geçerlidir. Yani kanser tanısı konulan erkek hastanın radyoterapi tedavisi öncesinde spermleri alınıp dondurulursa, tedavi bittiğinde baba olma şansı devam eder ki bu da erkekler için çok önemlidir.

Kemoterapi sonrasında gebelik şansı söz konusu yani tedavi sonrasında üreme fonksiyonları geri dönebilir. Kemoterapi amaç hızlı çoğalan hücreler üzerine etkili bir tedavi uygulamaktır. Üreme sağlığı radyoterapide olduğu gibi direk etkilenmez.

Anne-Baba Olma Yaşı Yükseliyor, Kanser Yaşı Düşüyor!
Yaş sınırı kanser vakalarında gittikçe düşerken gebelik ve çocuk sahibi olma yaşı yükseliyor. Kadınlarda meme kanserinde yaş ortalaması 30’a, erkeklerde testis kanseri 35’e kadar indi. Testis ve yumurtalık kanseri vakalarının çoğalması ve yaş ortalamasının gerilemesi üreme sağlığı açısında büyük risk teşkil ediyor.

Üreme Sağlığınızı Korumaya Alın
Çocuk isteyen herkes üreme sağlığını koruma altına almalıdır. Kemoterapi ve radyoterapinin yoğunluğuna bağlı olarak dondurma işlemi düşünülmelidir. Çiftlerin dondurma işlemini güvenilir merkezlerde yaptırmaları gerekir. Emdriyo, sperm ve yumurta hiçbir şekilde zarar görmeden saklanabilir.

Op. Dr. Süleyman Tosun
Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzm.

Son düzenleyen perlina; 16 Mart 2017 13:22
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
8 Nisan 2012       Mesaj #12
Avatarı yok
Yasaklı
Ad:  benler ve kanser.jpg
Gösterim: 645
Boyut:  61.8 KB

Kanserden Korunmak İçin Önemli Tavsiyeler


Sponsorlu Bağlantılar
ABD'deki Ulusal Kanser Enstitüsü'nün Nobel ödüllü Direktörü Harold Varmus, kanserden korunmak için tütün mamulleri kullanılmamasını, kilonun normal sınırlarda tutulmasını, aşırı güneş ışığına maruz kalınmamasını ve egzersiz yapılmasını önerdi.

Varmus, Bilkent Üniversitesi'nde genetik üzerine araştırmalar yürüten bilim insanlarını ziyaret etti. Kanserden korunma yollarının sorulması üzerine Varmus, kansere yakalanma riskini azaltmak için kaçınılması gereken durumlar olduğunu söyledi.

''Ancak ne yapılırsa yapılsın kanser olma riski taşınabileceğini bilmek önemlidir'' diyen Varmus, kanserin vücutta gelişen bir hastalık olduğunu, ancak riskin azaltılabileceğini vurguladı.

Varmus, kanseri önlemek için şu önerilerde bulundu:


''Birincisi; tütün mamulleri kullanmayın. Sigara içmek kansere yakalanma konusunda tek başına en büyük risk faktörüdür.
İkinci olarak, kilonuzu normal sınırlarda tutmaya çalışın. Aşırı kilolu olmak bazı kanser türleri için ciddi bir risk faktörüdür.
Üçüncüsü; aşırı güneş ışığına maruz kalmaktır. Çünkü güneş ışığı bazı cilt kanserlerine yol açabilir.
Dördüncüsü; egzersiz yapmaktır, çünkü egzersiz yapmak kilonuzu kontrol altında tutmaya yardımcı olur.''

Rutin taramaların kanserin erken teşhis edilmesine yardımcı olduğuna işaret eden Varmus, bu taramaların özellikle rahim ağzı, kolon, göğüs ve cilt kanserlerinde önem taşıdığını söyledi.

Çıkarımlarda Bulunmak Yanlış


Kansere yakalanmada stres ve akıl sağlığının risk faktörleri arasında düşünüldüğünü, ancak bu konuyla ilgili bilimsel verilerin çok zayıf olduğunu belirten Varmus, ''İnsanlar kansere bu tarz bir sebep bulmak istiyorlar ama her kanserin böyle bir sebebi olmayabilir. 'Evliliğim kötüydü, iş bulamadım, çok çalışıyordum' gibi sebeplerle 'kanser oldum' demek çok saçma. 'O bu sebeple kanser oldu, kötü şeyler yaşadı, ben bu tecrübeleri yaşamadım, o zaman kanser olmayacağım' diye bir çıkarımda bulunmak yanlıştır'' dedi.

Varmus, kansere yakalanmada genetik faktörlerin de önemli olduğunu ifade etti. Genetik faktörlerin sadece nadir görülen kanserlerde ölçülebildiğini anlatan Varmus, ''Ama genetik riskler vardır. Kötü genlere sahipseniz bunu değiştiremezsiniz, ama kendinizi korumak için bazı şeyler yapabilirsiniz. Bunun en iyi örneği, bazı kolon, göğüs ve yumurtalık kanserleridir ve korunmak için yapabileceğiniz şeyler vardır'' dedi.

Türk Araştırmacılarla Çalışıyoruz


Varmus, ABD ile Türkiye arasında kanser üzerine araştırma faaliyetlerinde işbirliğinin geliştirilmesine ilişkin de ''Her zaman herkesle işbirliği yapmak isteriz, işbirliği için kağıt imzalamaya gerek yok. Türk meslektaşlarımızla zaten birtakım ortak işler yapıyoruz. Toplantılar, projeler yapıyoruz. Dünyanın her yerinde bizimle çalışmak isteyen herkesi memnuniyetle kabul ederiz'' dedi.

Kanser tedavilerinin geleceğine ilişkin değerlendirmede bulunan Varmus, hedefe odaklı tedavi yöntemleri uygulandığını ifade ederek, ''Mükemmel değiller, bazıları çok işe yarıyor ve geleceğe dair bize büyük umutlar veriyor'' diye konuştu.


Kaynak : Ntvmsnbc (07 Nisan 2012,12:07)

Son düzenleyen perlina; 16 Mart 2017 14:32
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Mayıs 2012       Mesaj #13
Avatarı yok
Yasaklı

Sağlıklı Bir Hücrenin Kanserleşme Süreci


Tüm canlı organizmalarda genetik materyal olarak adlandırdığımız DNA molekülü ve bunun oluşturduğu kromozomlar üzerinde yer alan genlerin aktivasyon ve inaktivasyonlarında bir denge mevcuttur.

Karsinogenez, hücredeki genetik dengenin kimyasal ajanlar, bazı kanserojen virüsler, ultraviyole ışınları gibi çok farklı etkenler nedeniyle bozulmaya başlaması ile tetiklenmektedir.Organizmamızda 200 farklı tipte 100 trilyon hücre olduğu tahmin edilmekte ve bu hücrelerin büyük kısmı yaşamımız süresince bölünüp yeni hücrelerin oluşumuna katkı vermektedir.

Sağlıklı ve Kanserleşmiş Hücreler Arasındaki Temel Farklar


Sağlıklı bir hücrenin karsinogenez sürecine girmesi sonucu, öncelikle genetik yapısında değişimler meydana gelmekte ve genetik yapıdaki dengenin bozulması, hücrenin kullandığı metabolik yollarda rol alan enzimlerin miktarlarını dolayısı ile metabolik yolun oranlarını da değiştirmektedir.

Karsinogenez sürecinde hücrede yapısal bazı değişimler de izlenmektedir. Hücrenin düzgün olan kenarlarında kıvrıntılar, irileşme ve özellikle protein sentezinde rol alan organellerin sayısında artma bunların başında gelir.Kanserleşme sürecine giren hücrelerin önemli bir bölümü katlanarak bölünmekte ve hızla bulunduğu doku ya da organı işlevsiz hale getirerek organizmanın ölümüne yol açmaktadır.

Kaynak : Popüler Bilim (Mart 2012,Sayı:213)
Son düzenleyen perlina; 14 Mart 2017 16:05
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
24 Haziran 2012       Mesaj #14
Avatarı yok
Yasaklı

Reovirüs Kanseri Yok Ediyor


İngiliz bilim insanları, hafif nezle ve mide ağrılarına yol açan reovirüsün kanserle mücadelede etkili olabileceğini ortaya çıkardı.

İngiltere’deki Leeds Üniversitesi uzmanları genelde hafif nezle ve mide ağrılarına yol açan reovirüsün tümörleri küçülttüğünü saptadı.Reovirüs kanserli hücrelere evsahipliği yaparken vücudun bağışıklık sisteminin harekete geçmesini sağlıyor. Verilen bilgiye göre böylece vücut reovirüsle birlikte kanserli hücreleri yok ediyor.

Araştırmayı yöneten Profesör Alan Melcher, “Virüslerle tedavi, kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi müdahaleden çok daha kolay ve ekonomik” dedi. Virüs vücuda damar içine zerk edilerek veriliyor. Virüsler hemen kanserli hücrelere yerleşiyor.

Kaynak : Ntvmsnbc (18 Haziran 2012,10:11)
Son düzenleyen perlina; 14 Mart 2017 16:03
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
14 Temmuz 2012       Mesaj #15
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
SupplementaryVideo5

Kanser


Vücudun bir bölgesindeki hücrelerin gereksiz ve düzensiz olarak çoğalıp bölge dışına yayılmasından ileri gelen hastalıkların genel adı. Kanser belli bir hastalığı değil, çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan, aşırı hücre çoğalmaları ve doku büyümeleri biçiminde kendini belli eden çeşitli bozuklukları anlatır. Bu bozuklukların ortak özellikleri normal gelişme etkenlerine bağlı olmayan, hızca normal gelişmeden yüksek bir doku ve hücre artışı olması, bu artışın, kendisini başlatan etkinin ortadan kalkmasından sonra da sürmesi ve yayılma eğilimi göstermesidir.

Bu gelişme sonucunda vücutta ortaya çıkan bozukluklar, kısa ya da uzun bir sürenin sonunda organizmayı ölüme götürürler. Kanserin belirlenmesi; ya gözlem yoluyla (dıştan elle yoklayarak ya da aletle iç organları gözleyerek) ya da cerrahî yolla yapılır (biyopsi). İkincisi, kanserin kesin teşhisi için gereklidir. Bunun için kanserli bölgeden alınan parça, laboratuvar incelemesinden geçirilir. Kanserin belirtileri ise kesin değildir. Özellikle iç organlarda olanlar çoğu zaman başka hastalık belirtileriyle karışabilirler. Kanserin etkenleri de çok çeşitlidir. Bitkilerde kanser yapan, bakterilerdir. Hayvanlardaki kanser etmenleri küçük farklar dışında insanlarla aynıdır. İnsanlarda kansere neden olan etmenler ise üç gruba ayrılabilir: İyonlaştırıcı ışınımlar, çeşitli kimyasal maddeler (madensel yağlar, maden kömürü katranı, petrol türevleri, östrojenler vb.) ve virüsler. Kanser tedavisinde cerrahî müdahale, radyoterapi ve ilâçla tedaviye (salt kimyasal maddeler, hormonlar, antibiyotikler, aşılar ve serumlar kullanılarak yapılır) başvurulur. Kanser alanında yapılan çalışmaları birleştirmek amacıyla 1966'da Lyon'da Uluslararası Kanser Araştırma Enstitüsü kuruldu. Bununla birlikte kanser alanındaki çalışmalar henüz yeterli bir gelişme düzeyine varamamıştır.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen perlina; 16 Mart 2017 14:28
In science we trust.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
4 Ağustos 2012       Mesaj #16
Avatarı yok
Yasaklı

Kanser Araştırmalarında Çığır Açacak Keşif


Bilim insanları, kanserin de kendi kök hücreleri olduğunu doğruladı. Sağlıklı kök hücrelerine benzerlik gösteren kanser kök hücreleri, yeni tedavilerin kapısını aralayabilir.Araştırmacılar, tümörlerin tekrar ortaya çıkmasından tümörlerdeki hücrelerin sorumlu olduğunu ortaya çıkardı. "Nature" ve "Science" dergilerinde yayımlanan üç ayrı araştırma, tümörlerin yeniden ortaya çıkmasına kanserin kendi kök hücrelerinin neden olduğunu gösterdi.

Kanser araştırmalarındaki en önemli tartışmalardan birine son noktayı koyan keşfin, kanser tedavisinde ve hatta kansere çare bulunmasında önemli ilerlemelere yol açması bekleniyor. Daha önce kanserin kendi kök hücrelerine sahip olduğu doğrulanamamıştı.Doktorların çeşitli tedavi yöntemleri ile tümörü küçültmesine rağmen tümörlerin tekrar nasıl ortaya çıktığını araştıran bilim insanları, fareler üzerinde yaptıkları deneylerde tümörden geriye kalan ve kanserin kök hücreleri olarak bilinen birkaç hücrenin tümörün tedaviden sonra tekrar ortaya çıkmasına neden olduğunu ortaya çıkardı.

Kanser kök hücrelerinin özellikle beyin, mide ve deri tümörlerinin tekrar ortaya çıkmasına yol açtığını keşfeden bilim insanları, tümörün bir daha ortaya çıkmaması için tedavi sırasında bu kök hücrelerin hedef alınması gerektiğini belirtti. Araştırmalar, birbirinden bağımsız olarak Belçika, Hollanda ve ABD'de yapıldı.

Sağlıklı Kök Hücrelerine Benzerlik Gösteriyor


Araştırmalardan birine ev sahipliği yapan Brüksel Hür Üniversitesi'nden Prof. Cedric Blanpain, keşfin birçok kanser türünün tedavisinde yeni bir yaklaşıma yol açabileceğini söyledi.Prof. Blanpain, yeni ortaya çıkarılan kanser kök hücrelerinin vücuttaki dokuların gelişmesinden ve yenilenmesinden sorumlu olan sağlıklı kök hücrelerle büyük benzerlik gösterdiğini belirtti.

Kanser kök hücrelerini hedef alan herhangi bir tedavi yönteminin sağlıklı kök hücreleri de yok edebileceği uyarısında bulunan Prof. Blanpain, bundan sonraki amaçlarının normal ve kanser kök hücreleri arasındaki farklılıkları bulmak olduğunu ifade etti. Prof. Blanpain, "Böylece sadece kanser kök hücrelerini yok edecek, sağlıklı kök hücrelere zarar vermeyecek bir tedavi yöntemi bulabiliriz" dedi.Teksas Üniversitesi'nden Prof. Luis Parada ise artık kanser tedavisinde tümörleri küçültmek yerine kanser kök hücresini yok etmeyi amaçlayan bir yönteminin geliştirilmesi gerektiğine işaret etti.


Kaynak : AA / Nature - Science (02 Ağustos 2012,15:35)
Son düzenleyen perlina; 14 Mart 2017 16:01
SaglikON2 - avatarı
SaglikON2
Ziyaretçi
1 Nisan 2013       Mesaj #17
SaglikON2 - avatarı
Ziyaretçi

Kanser’ e Yakalandığınızda Ne Yapmanız Gerekir?

Kanser hastalığı konusunda halkın bilinçlendirilmesi için 57 yıl önce Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu’nun önerisi ile kabul edilen 1-7 Nisan “Kanser Savaş Haftası”’nda geçen sürede topluma yapılan açıklamalar maalesef değişmiyor: Kanserden korunmak için yapılması gerekenler… Peki kanser hastalığına yakalanıldığında ne yapmak gerekir? Ülkemizde her yıl 150 bin yeni kanser vakası teşhis ediliyor ve bu sayı her yıl %170 oranında artıyor. ÜRSAK -Üreme Sağlığını Koruma Derneği yetkilileri uyarıyor: “Kanser olduğunu öğrenen kişiler için zaman çok önemlidir. Umudumuz geleceğimizdir ve onu saklamayı unutmayın!

ÜRSAK- Üreme Sağlığını Koruma Derneği 1-7 Nisan “Kanser Savaş Haftası’nda bu yıl bir farkındalık oluşturarak; toplumda ve hekimler arasında kanserden korunun yerine kanser olduğunu öğrenen insanlara ne yapması gerektiği noktasında bilgi verilmesi konusunda öncü olma rolünü üstlendi. ÜRSAK Genel Sekreteri Doç. Dr. Ulun Uluğ konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu:

“Toplumumuzda kanser gittikçe yaygınlaşan ve maalesef gençleşen bir hastalık haline geldi. ACI TABLO: Sağlık Bakanlığı’nın 2010 Aralık ayı verilerine göre Türkiye’de kanserle yaşayan hasta sayısı yaklaşık 400 bin. Üstelik her yıl 150 bin yeni kanser vakası teşhis ediliyor. Bu sayı her yıl %170 oranında artıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün son verilerine göre dünyada her yıl 12.4 milyon yeni kanser vakası görülüyor. 25 milyon kanserli hasta ve 7.6 milyon da kansere bağlı ölüm ortaya çıkıyor.

ÜRSAK olarak bu yıl kanser konusunun basında ve toplumda farklı bir yönüyle masaya yatırılmasını amaçladık. Kanserle savaşırken üreme sağlığının da korunması gerekliliğinin gündeme getirilmelidir. Nüfus artışı konusunda da çağrıların yapıldığı bir dönemde gözden kaçan ve dikkate alınması gereken nokta; radyoterapi- kemoterapi sürecinde üreme sağlığı zarar görüyor. Oysa kanser hastalığın genç yaşlara inişi; üreme sağlının korunması gerekliliğinin hatırlanmasını zorunlu hale getirmiştir.

Ad:  meme-kanseri.jpg
Gösterim: 667
Boyut:  69.7 KB
Geleceğiniz ‘Umudunuz’ dur…

Modern tip sayesinde kanser %100 ölümcül hastalık olmaktan çıkartılırken, tedavisi sırasında kişinin üreme sağlığının korunmasının gözardı edilmesi kişinin kanser hastalığından kurtulduktan sonra kısırlık gibi çözümü imkansız bir soruna mahkum edilmesine sebep oluyor. Oysa ki; insanın varoluşundaki temellerden birisi yaşamak diğeri de üremektir.Kemoterapi ve radyoterapi öncesinde alınacak önlemle kişi kanserden kurtulduktan sonra anne-baba olma şansını da devam ettirebilir. Ayrıca yapılan araştırmalar hastanın anne-baba olabileceği şansının devam ettiğini bilmesinin iyileşme sürecini olumlu etkilediğini de ortaya koymuştur.

Sosyal sorumluluk projesi olarak toplumun üreme sağlığını korumayı üstlenen ÜRSAK (Üreme Sağlığını Koruma Derneği) ‘ın amacı; kanser tanısı almış üreme çağındaki kişilerin tedavisi sırasında ve sonrasında üreme fonksiyonlarında istenmeden gelişebilecek olumsuzlukların önüne geçmektir. Aynı zamanda, özellikle yaşamla mücadele eden azimli hastaların ileride onları bekleyen bir geleceklerinin olduğunu hatırlatmaktır. Dernek, hastaların bilinçlendirilmesi dışında tedavilerini üstlenen hekimleri bilgilendirme ve koordine etmek için de çaba sarf etmektedir.

Kanser hastaları, doğurganlıklarını korumak için çok kısa bir zaman dilimine sahiptir ve hastalar için bu zaman dilimi çok önemlidir. Çoğu hasta ameliyat ile tedavi arasında sadece 2 ila 6 haftalık boşluğa sahiptir. Bu boşluk üreme sağlığını korumak için uygundur. Kanser tedavisi görmeden üreme sağlığını koruma altına almak tedavi sırasında hastaya umut oluyor.

Üreme sağlığını koruyabilmek için uygulanan tedavi seçenekleri:
Erkek için:
Sperm Bankası: Sperm örneği analiz edilir, dondurulur ve gelecekte kullanılmak üzere saklanır.

Testis Dokusu Dondurulması: Sperm üretimini sağlayan testis dokusu hücrelerinin ameliyat ile alınır, analiz edilir, dondurulur ve saklanır.

Testisten Sperm Alınması: Ameliyat ile IVF tedavisinde kullanılabilecek sperm hücrelerinin bulunduğu testis dokuları bulunur, ileride kullanılmak üzere dondurulur.

Kadın için:
Embriyo Dondurma: Cerrahi prosedürle alınan yumurtalar laboratuvar ortamında sperm ile döllenerek embriyolar oluşturulur. Başarılı gelişim gösteren embriyolar, gelecekte kullanılmak üzere dondurularak saklanır.

Yumurta Dondurma: Cerrahi prosedürle alınan olgun kalitedeki yumurtalar gelecekte kullanılmak üzere dondurulup saklanır.

Yumurtalık Dokusu Dondurulması: Bir parçası yada tamamı, cerrahi yöntemle alınan yumurtalıktan, hormon üretimi olan hücrelerin ve olgunlaşmamış yumurtaların bulunduğu yumurtalık dokuları şeritlere ayrılarak dondurularak gelecekte kullanılmak üzere saklanır.

Yumurtalıkların Baskılanması: GnRH analogları kullanılarak kemoterapi sürecinde yumurtalıkların geçici olarak baskılanması.

Yumurtalık Transpozisyonu: Radyasyonun hasarını azaltmak amacıyla, cerrahi yöntemle yumurtalıkların karın boşluğunda yukarıya yada radyasyon bölgesinden uzağa transpozisyonunun yapılması.

Gelecekteki aile planlarını gerçekleştirmek için ÜRSAK kanserli hastaların yanında. Hastalara şunu hatırlatmak gerekir: kanserle savaşırken yarınınızı unutmayın…

Bilgi Ağı Kurmak Gerekiyor…
ÜRSAK’ın amacı kanserli hastaları ve hekimleri bilinçlendirmek ve kısa sürede üreme sağlıklarını korumak için tedaviye yönlendirmektir. Bunun içinde bu tedavileri yapan tüp bebek merkezleri, onkolog ve cerrahlar arasında işbirliğini sağlayacak network ağ sistemi kurmak gerekir. Bu iletişim ağı sayesinde hasta kendisine en yakın merkezi öğrenerek, üreme sağlığını koruma altına alabilecektir. Bunun en iyi örneği Almanya’dadır. Bu konuda batı ülkeleri bile zorlanmaktadır. Hastaların için zamanın çok değerli olduğunu unutmamak gerekir.

Üreme sağlığını koruyabilmek için uygulanan tedavi seçenekleri:
Erkek için:
Sperm Bankası: Sperm örneği analiz edilir, dondurulur ve gelecekte kullanılmak üzere saklanır.

Testis Dokusu Dondurulması: Sperm üretimini sağlayan testis dokusu hücrelerinin ameliyat ile alınır, analiz edilir, dondurulur ve saklanır.

Testisten Sperm Alınması: Ameliyat ile IVF tedavisinde kullanılabilecek sperm hücrelerinin bulunduğu testis dokuları bulunur, ileride kullanılmak üzere dondurulur.

Kadın için:
Embriyo Dondurma: Cerrahi prosedürle alınan yumurtalar laboratuvar ortamında sperm ile döllenerek embriyolar oluşturulur. Başarılı gelişim gösteren embriyolar, gelecekte kullanılmak üzere dondurularak saklanır.

Yumurta Dondurma: Cerrahi prosedürle alınan olgun kalitedeki yumurtalar gelecekte kullanılmak üzere dondurulup saklanır.

Yumurtalık Dokusu Dondurulması: Bir parçası yada tamamı, cerrahi yöntemle alınan yumurtalıktan, hormon üretimi olan hücrelerin ve olgunlaşmamış yumurtaların bulunduğu yumurtalık dokuları şeritlere ayrılarak dondurularak gelecekte kullanılmak üzere saklanır.
Yumurtalıkların Baskılanması: GnRH analogları kullanılarak kemoterapi sürecinde yumurtalıkların geçici olarak baskılanması.

Yumurtalık Transpozisyonu: Radyasyonun hasarını azaltmak amacıyla, cerrahi yöntemle yumurtalıkların karın boşluğunda yukarıya yada radyasyon bölgesinden uzağa transpozisyonunun yapılması.

Son düzenleyen perlina; 16 Mart 2017 14:30 Sebep: Sayfa düzeni verilip kaynak bilgisi eklendi.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Şubat 2016       Mesaj #18
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  kanser-gelisimi.jpg
Gösterim: 1177
Boyut:  54.0 KB

KANSER

a. (lat. cancer, yengeçten). Hücrelerin ve dokuların, organizma tarafından denetlenemeyerek anormal biçimde çoğalması ve çoğalan öğelerin genellikle bulundukları yerlerden başka yerlere yayılması sonucunda ortaya çıkan tüm lezyonların genel adı. (Bk. ansikl böl.)

—Patol. Kanser öncesi, çoğunlukla ardından kanser gelişen ya da kanserin belirmesinden önce görülen dermatoz. lezyon ya da hastalığa denir.

—Ted. Kanser ilacı. Kanserle savaşımda kullanılan her türlü araç ya da madde.

— Kanser hücrelerinin çoğalmasını önleyen ya da kanser hücrelerini öldüren madde (örneğin antimıtotikler).

—ANSİKL. “Kanser” sözcüğü bir hastalığı değil, bir durumu ifade eder. Çokhücreli bir organizmada, birtakım hücrelerin, dokular arasında yaşamla bağdaşık bir denge kurulmasını sağlayan düzenleme ve ayarlama mekanizmalarına uymaması yüzünden ortaya çıkan hastalıkların tü mü bu ad altında toplanır. Demek ki yaşam tarzına, hastanın bünyesine, kanserli hücrenin gelişme biçimine ya da tedaviyle eski duruma dönme olasılığına göre ne kadar çok etiyolojik etmen, doku sal yapı ve lezyon varsa bir o kadar da kanser türü vardır.

Kanserli hücre. Kansere özgü başlı ba şına hiçbir hücre bozukluğu olmadığı halde, birlikte görülen birtakım anomalilerin varlığına bakılarak kanser teşhisi konur.
Morfolojik bakımdan hücreler daha genç, çekirdek daha iri ve düzensiz kenarlı, mitozlar daha sık ve anormaldir; sıtoplazma çok bazofildir; mitokondri sayısı azdır. Son olarak, karyotip anomalilerine sık rastlanır.
Biyokimyasal alanda, değişiklik daha çok, ama urdan ura farklıdır. Bu değişiklikler en başta protein yapımındaki anomalilerdir: belli bir enzimin etkinliğinde artma ya da azalma; hekimin dolaylı yoldan biyokimyasal bir teşhis koymasını sağlayan dölütsel protein çeşitlerinin (alfa -föto-protein, karsino-embriyoner antijen) belirmesi ve üretilmesi; birtakım fizyolojik maddelerin (miyelom immünoglobülinleri; karsinoit urlardaki serotonin) anormal üretimi; hormon niteliği taşıyşn yanlış maddeler (kötücül hiperkaisemiye yol açan parathormon benzeri; bazı bronş urlarında görülen ve suyla birlikte zehirlenmeye yol açan antidiüretik hormon; poliglobüliye yol açan eritropoyetin). Bu yanlış salgılar çoğunlukla paraneoplazik sendromlar çerçevesinde ortaya çıkar ve bunların miktarı ölçülerek hastalık çok iyi izlenebilir.

Zar bakımından, kanserli hücrenin bölünerek çoğalma kapasitesi, sitoplazma zarındaki antijenlerin nicel ve nitel değişiklikleriyle belirlenir Böylece kanserli hücrelerin çoğalması artık organizma tarafından düzenlenmez. Çoğalma kendi başına. tedrici ve tersinmez olur ve tedavi edilmezse organizmayı ölüme götürür.

Kanserli doku. Kanserin “gizli yaşam" denilen kliniköncesi evresinden sonra (bu evre çok uzun sürer [atomik radyasyonlarda 6 seneden fazla] ve hasta sağlıklı görünür) kanserli dokunun oluşmasıyla klinik belirtiler ortaya çıkar.
Kanserli doku kütlesiyle, sürekli çoğalmasıyla, bulunduğu organın kapsülünü ya da çeperlerini sarmasıyla, bulunduğu yerden uzaklara göç ederek (kan yoluyla ya da çoğu zaman lenf sistemiyle) metastaz yapmasıyla, son olarak yapısındaki düzensizlikle ve işlev özgüllüğünün yok olmasıyla kanser olduğunu gösterir. Bunlar gibi birtakım karakterlere bakılarak kötücül urlar iyicil olanlarından ayırt edilebilir.

Kanserin teşhisi. Kanserli hastalıkların son derece çeşitli olması yüzünden kanserin belirtileri de çok fazla ve çeşitlidir (görülmedik ağrısız şişlik, anormal kanama ya da akıntı, deri ya da mukoza yarası, sindirim bozuklukları, vb.) ve ancak dokubilimsel teşhisle kanser olup olmadığı ve hücre tipi belirlenebilir.
Klinik muayene genellikle dolaylı belirtileri (uzun süreli ateş, zayıflamayla birlikte genel durumun bozulması), yerel belirtileri (ur çevresi enfiltrasyonu), bölgesel belirtileri (gangliyonlar) ve ikincil yerleşmelere ilişkin genel belirtileri (karaciğer, kemik, akciğer metastazları) ortaya çıkarır. Çok ender olarak klinik muayene, gözle görülebilen ya da yoklanınca ele gelen urları belirleyebilir ama çoğu zaman ur bu özellikleri taşımadığı için tamamlayıcı incelemelere gerek duyulur; radyografi, termografi, mamografi, skaner, ekografi, endoskopi. Bu yöntemler urun yerini belirlemeye yarar.

Biyolojik incelemeler, kanda alfa-föto-protein ya da karsino-embriyoner antijen bulunduğunu ortaya çıkarmaktan öte fazla bir bilgi sağlamaz.
Gerçekten, asıl yararlı muayeneler hücre ve doku incelemeleridir; gerek hücre incelemesi (ponksiyon ya da frotti), gerek doku incelemesi (biyopsi) teşhisi doğruladıktan başka, hangi tedavinin uygulanacağını ve hastalığın gidişini de saptamaya yarar Günümüzde erken teşhis üzerinde durulmakta ve kanserli dokuyu daha yayılmadan (O evresi) bulup ortaya çıkarmak amacıyla sistemli muayenenin gerekliliği vurgulanmaktadır (dölyatağı boynu kanseri için dölyolu frottisi yapılması, memelerdeki bir şişliğin vakit geçirmeden parça alınarak incelenmesi, vb.). Böylece, tüm incelemeler yapıldıktan sonra, uygulanacak tedavi ve tutulacak yol belirlenecek, bu yapılırken de, gerekli karşılaştırmaların yapılabilmesi ve uyulacak kuralların belirlenebilmesi için uluslararası T.N.M sınıflandırmasına dayanılacaktır.
T.N.M sistemi şunlara dayanır: tümörün, yani urun büyüklüğü ve dokusu; gangliyonların (nodüller) [N] durumu; metastazların varlığı.

Kanserleştirici etmenler ve mekanizmaları. Başlangıçta, kanserleştirici denilen birtakım etmenler, organizmadaki bir hücreyi kanserli hücreye dönüştürür; bu tersinmez evrede, organizmaya yabancılaşan hücre, kişinin bağışıklık sistemi sayesinde yok edilebilir.
ilerleme evresinde, organizmanın kabul ettiği kanserleşmiş hücre çoğalmaya başlar. Kanserleşmiş hücrenin organizma tarafından kabul edilmesi, kişinin hormon ve bağışıklık durumuna ve bu hücredeki zar anomalilerine bağlıdır.

Kanserleştirici etmenler. Kanserleştirici etmenler kimyasal, fiziksel, kalıtımsal ve virüs kökenli olabileceği gibi bağışıklık sisteminin iyi çalışmamasından da doğabilir. Asıl güçlük, bu etmenlerin çok karmaşık ve hayvanlarla yapılan deneylerin de tehlikeli olmasıdır (örneğin, bir virüs aşılayarak kanser yaratmak için belirli bazı genetik virüs döllerinin ilk rolü).

Kimyasal etmenler. Percival Scott'un, baca temizleyicilerinde erbezi torbası kanserlerinin, kurumdaki katran özütleriyle bağıntılı olarak daha çok olduğunu farket- tiği 1775 yılından beri araştırmalar gittikçe çoğaldı ve kimyasal maddelerin listesi hayli kabardı, ama tamamlanmadı. Bu kanserleştirici maddeler arasında sanayide kullanılan pek çok madde sayılabilir: antrasen türevi olarak çokhalkalı aromatik hidrokarbonlar, arsenik ve arsenik III oksitler, nikel tuzları (solunum yolları kanseri), amyant tuzları (plevra ve bronş kanseri), kadmiyum (prostat kanseri), karbon tetraklorür, vinilklorür, kloroform. Besinlere katılan kimyasal maddeler (boya maddeleri ve koruyucular) doğrudan doğruya kansere yol açabilir Pestisitlerin de (selenyum, arsenik, üretan türevleri, DDT, tiyoüre) kanserleştirici etkisi vardır. Tütünde yalnız gırtlak, yutak ve bronş kanserlerine değil, aynı zamanda yemekborusu ve idrar torbası kanserlerine de yol açan kanserleştirici etmenler bulunur. Bu kanserlere yakalanma olasılığı sürekli alkol kullanmayla artar.

Kimyasal kanserleştiriciler iki gruba ayrılır:
—doğrudan doğruya kanserleştirici olanlar; bunlar etki göstermek için önceden hiçbir metabolizma dönüşümünü gerektirmez;
—ve yukardakilerin tersine, dolaylı yoldan kanserleştirici etki gösterenler; etkili olabilmek için bunların yapısal değişikliğe uğramaları gerekir. Bu maddelerin, hücrelerin çoğalması için gerekli olan DNA’ nın bağlarını bozarak çekirdeği etkiledikleri sanılmaktadır. Ayrıca kanserleştirici maddeleri etkinleştirici birtakım maddeler daha vardır. Ama bunlar tam bilinmemektedir (kroton yağı).

Fiziksel etmenler. Bunlar en başta İyonlaştırıcı ışınlar (a [alfa], /3 [beta], X ve 7 [gama] ışınları) ve İyonlaştırıcı olmayan ışınlardır (güneşte uzun süre kalınca zarar veren morötesi ışınlar).
Bu etmenlerin etki mekanizması henüz varsayım aşamasındadır (kromozom kopmalarına neden olarak kanser yapıcı virüsler hücre dönüşümüne yol açabilirler).

• Virüs kökenli etmenler. Çürükçül bir organ olan virüs, hücrede asalak olarak yaşar ve gelişir. RNA ya da DNA’dan oluşan virüs, nükleik asidini konak hücrenin çekirdeğine geçirir ve kendi genetik şifresini ona aktarır. Böylece hücrenin normal işlevini ve kromozomların genetik etkinliğini bozar. Bu nedenle kanser yapıcı denilen bazı virüslerin hücre dönüşümü olgusunu indükledikleri, içine girdikleri hücrede latent kalabildikleri ya da elverişli hücrelerin içinde gelişebildikleri sanılmaktadır. Günümüzde hayvanlarda ur oluşumuna yol açan 150 kadar virüs bulundu ğu bilinmektedir. İnsanlar için eldeki veriler çok azdır: yalnız 4 virüs bulunabilmiştir: bunlardan ikisi herpes gurubundandır (Burkitt lenfomasına neden olan Epstein-Barr virüsü), öbürleri B ve C tipi onkor navirüslerdir (sarkoma, lösemi, göğüs kanserleri).

Genetik etmenler, insanda soydan geçme kanserlerin varlığı tanıtlanamamıştır, ama bazı urların kromozomlarda bozukluklara yol açtığı saptanmıştır.
Kalıtımla geçen kanserlere retinoblastom ve tiroit karsinomu örnek gösterilebilir. Ayrıca yine kalıtımla geçen ve kötücül urların ya da löseminin belirme riskini ar tiran, ama kanser kökenli olmayan hastalıklar da vardır. Bunlardan rektokolik polipoz, çok bezeli adenomatoz ve fakomatoz (kanser riski) başat yolla, kseroderma pigmentozum (kanser riski), Fanconi anemisi ve Bloom sendromu (lösemi riski) çekinik yolla geçer.

Buna karşın mongolizm (trizomi 21) gibi kromozom anomalilerine bağlı bazı hastalıklara yakalanmış olanların lösemiye tutulma olasılığı sağlıklı insanlara göre 20 kat daha fazladır. (Miyeloit lösemide görülen ve bu hastalığın yarattığı edinsel bir anomali olan Philadelphia kromozomunu bu kromozom anomalilerinden ayrı tutmak gerekir) [ KROMOZOM ] (Kalıtımla geçen bir kanserin belirme riskini önceden belirleme olanağı veren bir test ilk kez 1988 yılında ABD'de ortaya konmuştur.)

Kanserin tedavisi. Kanserin tedavisinden iyi sonuç alınması özellikle erken teşhise ve sık sık tarama yapılmasına bağlıdır. Belli başlı 4 tedavi yöntemi ayrı ayrı ya da birlikte uygulanır.
Kanserli dokunun, özellikle erken evresinde yerel olarak ya da tümüyle ameliyatla alınması en başta gelir.

Işın tedavisi (duruma göre radyoterapi, betatron, radyumterapi, kobaltoterapi ve kuriterapinin değişik türleri) yalnız başına ya da başka yöntemlerle birlikte uygulandığında özellikle bazı kanser türlerinin (Hodgkin hastalığı, prostat kanseri, gırtlak kanseri, vb.) tedavisinde oldukça başarılı sonuçlar sağlayabilir.

Kemoterapi (alkoilantlar, antimetabolitler, antibiyotikler, bitkisel alkaloitler, yapay kimyasal maddeler, vb.) henüz özgül hale getirilememiştir, ama araştırma çalışmaları her tip kansere (akut miyeloit lösemi, Hodgkin hastalığı, sarkoma, vb.) uygun özgül ilaçların bulunabileceğini göstermektedir.

Bağışıklık tedavisi birçok kanserle savaş merkezinde araştırılmakta olan bir yöntemdir. Bağışıklık yöntemi "edinik” olabilir (lenfosit verilmesi, kemik iliği nakli), “edilgin” olabilir (antikor verilmesi) "etkin" olabilir (BCG; ışınlanmış hücrelerle uyarma).
Kanser araştırma merkezi (Uluslararası), Fransa'nın girişimiyle 1965 yılında kurulan uluslararası kuruluş; merkezi Lyon’dadır. Dünya sağlık örgütü (merkezi Cenevre) ile işbirliği yaparak çalışır. Mali bakımdan özerktir. Kanser biliminde en yetkili kişilerden seçilmiş on iki üyeli bilimsel bir kurulu vardır. Kurucu beş ülkeye (Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya), merkezin stütüsü yürürlüğe girdikten sonra (11 eylül 1965), Rusya, Avustralya, Japonya, Belçika, Ftollanda, Kanada ve İsveç de katılmıştır.

Kanser araştırma ve savaş kurumu (Türk), türk sağlık derneği. Kamuya yararlı dernekler arasında yer alır. Kanser ile ilgili bilimsel araştırmalar yapmak, toplumu bu hastalık konusunda aydınlatmak, hastalığın erken teşhis edilmesini ve tedavisini sağlamak, yoksul kanserli hastalara yardım etmek, hastalık hakkında her türlü yayında bulunmak ve aynı doğrultuda faaliyet gösteren yabancı kurumlarla işbirliği yapmak amacıyla 1947 yılında kuruldu Kurumun merkezi Ankara'dadır. İzmir, Adana, Kayseri, Antalya ve Trabzon kentlerinde de şubeleri vardır. Kanser ve Türk Kanser haberleri adlı dergileri çıkarır.

Kanser derneği, İstanbul'da sağlık derneği. Kanser hastalığı ile savaş amacıyla kuruldu (1964). Kanserde erken teşhisin önemini göz önünde tutarak, poliklinik çalışmaların yanı sıra, bölgesel tarama çalışmaları da planladı. Özellikle yoksul kişilerin erken teşhis ve tedavilerini üstlenerek birçok ilde şubeler açtı. Daha sonra bu dernekler, merkezi İstanbul' da olan Kanser savaş federasyonu’nun yapısı içinde bir araya toplandı. Federasyon, merkezi Cenevre'de bulunan Union Internationale Contre le Cancer (Uluslararası kanserle mücadele birliği) tarafından tanınarak uluslararası bir kişilik kazandı. Federasyon, halka daha geniş hizmet götürebilmek için Türkiye Kanserle savaş vakfı'nı kurdu.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 16 Mart 2017 14:11
SİLENTİUM EST AURUM
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
14 Mart 2017       Mesaj #19
perlina - avatarı
Ziyaretçi

KANSER.

Özellikle gelişmiş ülkelerde çok yaygın olan ve her üç kişiden birinde görülen kanser tek bir hastalığın adı değildir. Çeşitli dokularda gelişen 200'den çok hastalık kanser adı altında toplanır. Bu hastalıkların ortak özelliği, başlangıçta sağlıklı olan hücrelerin vücudun denetiminden çıkarak aşırı biçimde çoğalmaya başlaması ve başka yerlerdeki organ ya da dokulara yayılmasıdır. Bu yayılma sürecine metastaz denir. Kanser adının kökeni ise "yengeç" anlamındaki Latince bir sözcüktür. Çünkü mikroskopla bakıldığında, kanserli hücrelerden çevre dokulara yayılan uzantılar yengeçlerin kıskaçlarını ve bacaklarını andırır.
Ad:  normal-ve-kanserli-hücre-cogalmasi.jpg
Gösterim: 1019
Boyut:  68.7 KB
Günümüzde kanserli hastaların hemen hemen yarısı tam anlamıyla iyileştirilebiliyor. Geri kalanların pek çoğu da hastalığın denetim altına alınmasından sonra yıllarca normal yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Bu başarıyı, özellikle 1960'lardan bu yana kanserin tanısında ve tedavisinde sağlanan büyük gelişmelere borçluyuz.

Kanser türlerinin çoğunda, aşırı derecede çoğalan hücrelerin yığışmasıyla ur (tümör) denen yumrular oluşur. Neyse ki bütün urlar kanser değildir. Bazıları zararsızdır; ama "iyi huylu" ya da eski terimiyle "selim" denen bu urların da tedavi edilmesi gerekir. Kanserleşme sonucunda gelişen "kötü huylu" ya da "habis" urlar ise her zaman zararlıdır.

Normal bir hücrenin nasıl olup da kanserli bir hücreye dönüştüğü henüz tam olarak bilinemiyor. Bulaşıcı bir hastalıkta, örneğin kızamıkta ya da suçiçeğinde olduğu gibi kansere "yakalanma" tehlikesi yoktur. Bu hastalıklar doğrudan doğruya hücrenin ve vücudun işleyişiyle ilgili bir sorundan kaynaklanır. Dokuların normal gelişme ve yenilenme süreci içinde hemen hemen bütün hücreler ikiye bölünerek çoğalır. Hücre bölünmesi özellikle büyüme çağında çok daha yoğundur. Vücut, genlerden aldığı bilgi ve komutlara uygun olarak büyüme etkenleri denen kimyasal maddeleri üretmeye başlar. Vücuttaki büyüme ve onarım etkinliklerini denetleyen bu maddelerdir. Kanserde bu denetleme sistemi ortadan kalktığı için, istenmeyen milyonlarca hücre yapılır. Eğer bu hücreler yok edilmezse kan ve lenf dolaşımıyla vücudun başka bölgelerine dağılıp beyin, akciğerler ve karaciğer gibi yaşamın odak noktalarına egemen olarak vücut işlevlerini engellemeye başlar.

Bilim adamları, denetleme sistemindeki bu bozukluğun nereden kaynaklandığını çok yakın yıllarda çözmeye başladılar. Görüldüğü kadarıyla, pek çok değişik etken böyle bir bozukluktan sorumlu olabilir. Örneğin tütündeki zehirli maddeler akciğer kanserine, güneş ışığındaki bazı morötesi ışınlar da deri kanserine yol açabiliyor. Yüksek dozda X ışınları ise birçok kanser türünün, örneğin löseminin (kan kanserinin) etkeni olarak görülüyor (bak. LÖSEMİ).

Kanser vücudun hemen her yerinde gelişebilir ve her yaş grubunda görülebilir. Ama daha çok bir orta yaş hastalığıdır ve gelişmiş ülkelerde en yaygını akciğer ve bağırsak kanserleri, kadınlarda meme kanseri, çocuklarda ise lösemidir.

Bazı kanserler, hazırlayıcı etkenlerden ka-çınmakla önlenebilir. Örneğin akciğer kanseri olanların en az yüzde 90'ı sigara ya da tütün içme alışkanlığındaki kişilerdir. (Bu nedenle, günümüzde sigara içenlerin sayısı giderek azalıyor.) Kanserin önlenmesinde beslenmenin de önemli bir rol oynadığı sanılıyor. Nitekim meyve ve sebze gibi bol selülozlu yiyeceklere ağırlık verip şekerli ve yağlı yiyeceklerden kaçınanlarda bağırsak kanseri daha az görülür.
Bütün kanser türlerinde hangi etkenlerin rol oynadığı şimdilik bilinmediği için hepsinde böyle bir korunma yönteminden söz edilemez. Ama erken tanı her zaman tedavinin başarı şansını artırır. Bunun için de sık sık sağlık kontrolünden geçmek ve en küçük bir kuşkuda doktora başvurmak gerekir.

Kanser tanısında yararlanılan pek çok yöntem vardır. Doktor hastayı iyice inceleyerek ele gelen anormal bir şişkinlik ya da sertlik olup olmadığını araştırır. İç organlarda gelişen bir uru görebilmek için röntgen filmi çektirebilir. Urun iyi ya da kötü huylu olduğunu anlayabilmek için de biyopsi denen basit bir ameliyatla urdan küçük bir doku örneği alarak mikroskopta inceleyebilir.

Kanser tedavisinde en çok uygulanan yöntem ameliyattır. Doktorlar, eğer olanak varsa kanserli dokuyu tümüyle almayı amaçlarlar. Ama bazı kanserlerde bu ya olanaksızdır ya da uru alırken çevre dokulara daha çok zarar verilebileceği için sakıncalıdır. Bu gibi durumlarda ışın tedavisi (radyoterapi) uygulanır. Bir X ışınları kaynağını tam urun bulunduğu yere yönelterek ya da radyoaktif bir maddeyi vücudun içine, kanserli dokunun yakınına yerleştirerek yapılan ışın tedavisi bazı kanser türlerinde çok etkilidir

Öte yandan bazı kanserlerde, özellikle lösemide, hücreleri yok ederek kanser oluşumunu durduran kimyasal maddelerin kullanıldığı ilaç tedavisi (kemoterapi) ile başarılı sonuçlar alınıyor. İlaç tedavisi bazen ameliyat ya da ışın tedavisinden önce uru küçültmek, bazen de bu tedavilerden sonra vücutta kalabilecek kanserli hücreleri yok etmek üzere tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olarak da uygulanır. Bu ilaçlar kan dolaşımına karışarak vücutta dolaştığı için, ameliyatla ya da ışın tedavisiyle ulaşılması güç olan dokulara da kolayca girebilir. Ne yazık ki, kanser önleyici ilaçların istenmeyen etkileri de vardır. Bu maddelerin kötü huylu ur hücrelerinin yanı sıra normal ve sağlıklı vücut hücrelerini de öldürmesi hasta için hoş olmayan sonuçlar doğurabilir. Ama uzmanlar hastayı bu sonuçlara önceden hazırlayarak ve hastalığının iyileşeceği ya da denetim altına alınacağı konusunda güvence vererek tedavinin yan etkilerini benimsemesini sağlayabilirler.

Son 10 yıl içinde kanser tedavisinde büyük başarılar elde edilmiştir. Örneğin, çok erken evrelerde tanı konulması koşuluyla erkeklerde erbezi urlarının yüzde 90'dan çoğu ve kadınlarda dölyatağı boynu kanserlerinin yüzde 100'ü tedavi edilebiliyor. Meme kanseri, lösemi ve Hodgkin hastalığının (lenf düğümleri kanseri) tedavisi de eskiye oranla çok daha başarılıdır.

Tedavi edilemeyen bazı kanser hastalarının bakımında ise en önemli nokta hastanın kendini daha iyi hissetmesini sağlamaktır. Kanserli hastaların çoğu hastalıkları ilerledikçe ağrı çekeceklerinden korkarlar. Oysa günümüzde çok güçlü ağrı kesici ilaçlarla bu sorun büyük ölçüde çözülmüştür. Bugün birçok ülkede tedavisi olanaksız kanserli hastaların ağrılardan ve rahatsız edici belirtilerden uzak, daha güvenli ve rahat yaşayabilecekleri özel bakım merkezleri vardır.

Kaynak: Temel Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 16 Mart 2017 14:05
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
16 Mart 2017       Mesaj #20
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  KANSERR.jpg
Gösterim: 571
Boyut:  41.7 KB

Kanser;

Kelime anlamı olarak kanser, bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla beliren kötü urlara denir. Genel anlamda ise kanser vücudumuzun çeşitli bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluşan 100'den fazla hastalık grubudur. Çok çeşitli kanser tipleri olmasına rağmen, hepsi anormal hücrelerin kontrol dışı çoğalması ile başlar. Tedavi edilmez ise ciddi rahatsızlıklara, hatta ölüme dahi neden olabilir.

Kanser (cancer) terimi, tıbbın babası olarak bilinen Yunan fizikçi Hippocrates (MÖ 460-370) tarafından oluşturulmuştur. Hippocrates carcinos ve carcinoma terimlerini ülser oluşturan ve ülser oluşturmayan tümörler için kullanmıştır.

Normal Bir Hücre Nasıl Kansere Dönüşür?


Bütün kanser tipleri vücudun temel yaşam ünitesi olan hücrelerimizden gelişirler. Kanseri anlamak için normal hücrelerin nasıl kansere dönüştüğünü bilmek faydalı olacaktır.
Vücudumuzdaki sağlıklı hücreler bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ancak, kas ve sinir hücrelerinde bu özellik bulunmaz. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar. Yaşamın ilk yıllarında hücreler daha hızlı bölünürken, erişkin yaşlarda bu hız yavaşlar. Fakat hücrelerin bu yetenekleri sınırlıdır, sonsuz bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir ne kadar bölüneceğini bilir ve gerektiğinde ölmesini de bilir. Buna apoptosis yani hücrenin programlı ölümü denir. Normalde vücudun sağlıklı ve düzgün çalışması için hücrelerin büyümesi, bölünmesi ve daha çok hücre üretmesine gereksinim vardır. Bazen buna rağmen süreç doğru yoldan sapar, yeni hücrelere gerek olmadan hücreler bölünmeye devam eder. Bilincini kaybetmiş kanser hücreleri, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar. Fazla hücrelerin kütleleri bir büyüklük veya tümör oluştururlar.

Hücrelerin merkezinde çekirdek içinde hücrenin ve organizmanın genetik bilgisinin saklandığı elektron mikroskopu ile de görüntülenebilen DNA olarak adlandırılan mikroskopik iplikçikler mevcuttur. DNA hücrenin normal fonksiyonlarını görmesi için gereklidir. Kanserli hücreler bu DNA iplikçiğindeki hasardan dolayı oluşur. Hücrenin normal yaşam siklusunda DNA hasarı olsa da hücre ya bunu onarır ya da ölür. Kanserli hücrelerde hasarlanmış DNA onarılamaz ve kontrolsüz çoğalma başlar. DNA çevresel etkenler (kimyasallar, virüsler, tütün ürünleri veya aşırı güneş ışını vs gibi) nedeniyle hasar görebilir.

Kanser hücreleri birikerek tümörleri oluştururlar. Tümörler iyi huylu veya kötü huylu olabilirler. İyi huylu tümörler kanser değildir. Bunlar sıklıkla alınırlar ve çoğu zaman tekrarlamazlar. İyi huylu tümörlerdeki hücreler vücudun diğer taraflarına yayılmazlar. En önemlisi iyi huylu tümörler nadiren hayatı tehdit ederler. Kötü huylu tümörler kanserdir. Kötü huylu tümörlerdeki hücreler anormaldirler ve kontrolsüz ve düzensiz bölünürler. Bu tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler ya da tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir.

Kanser Belirtileri Nelerdir?

Kanserin belirtilerini bilmek hastalığın erken teşhisi açısından önemlidir, ancak bu belirtilerin birine veya daha fazlasına sahip olmak kişinin kanser olduğu anlamına da gelmez.
Açıklanamayan kilo kaybı:Birçok kanserin; özellikle mide, pankreas, yemek borusu (ösefagus) kanseri ve akciğer kanseri gibi; ilk belirtisi açıklanamayan kilo kaybıdır.
  • Ateş: Kanserde sıklıkla görülür fakat genelde ileri evre kanserler ile birliktedir. Kan kanseri ve lenf bezi tümörlerinde ise başlangıç belirtisi olarak ortaya çıkabilir.
  • Halsizlik: Kan kanseri veya kansızlığa neden olabilen mide veya kalın bağırsak kanseri gibi kanserlerde erken ortaya çıkabilir. Halsizlik kanserin seyrini tahmin etme konusunda önemli bir bulgudur.
  • Ağrı: Kemik veya testis tümörlerinde ilk belirti olabilir ama genelde ileri evre kanserlerin bir belirtisidir.
  • Memede veya vücutta hissedilen kitleler: Özellikle meme, testis, lenf bezi veya yumuşak doku tümörleri cilt altında bir yumru veya şişlik ile hissedilebilir.
  • Cilt değişiklikleri: Cilt tümörleri haricinde iç organ tümörlerinde de görülebilir. Bazı kanserlerde sarılık, ciltte koyulaşma veya ciltte kızarıklık görülebilir.
  • Kanama: Olağan dışı kanama birçok kanserde erken veya geç dönemde ortaya çıkabilir. Balgamda kan görülmesi akciğer, dışkıda kan görülmesi kalın bağırsak, idrarda kan görülmesi idrar torbası (mesane), zamansız vajinal kanama ise rahim veya rahim ağzı (serviks) kanserinin belirtisi olabilir.
  • Dışkılama veya idrar yapma alışkanlığında değişiklik: Uzun süreli kabızlık, ishal veya dışkı boyutunda değişiklik kalın bağırsak kanserinin ilk belirtisi olabilir.İdrar yaparken sancı, idrarda kan görülmesi veya idrar yapma sıklığının değişmesi prostat veya idrar torbası (mesane) kanserinin ilk belirtileri olabilir.
  • Öksürük ve horlama: İnatçı ve geçmeyen öksürük akciğer kanserinin horlama ise gırtlak (larinks) kanserinin ilk belirtileri olabilir.
  • Ben ve siğillerdeki değişiklikler: Vücudumuzda yıllardır mevcut olan bir ben veya siğilde şekil, boyut veya renkte yeni ortaya çıkan bir değişiklik durumunda hemen bir doktora müracaat edilmelidir. Zira melanom denilen cilt tümörlerinde erken teşhis ile tedavi şansı artmaktadır.

Risk Faktörleri

Belli bir tür kansere yakalanma olasılığını artıran her şey risk faktörüdür.
Sigara, alkol vb. gibi risk faktörleri kontrol edilebilirken, yaş, genetik özellikler gibi bazı risk faktörleri de kontrol edilememektedir. Pek çok risk faktörünün direkt olarak hastalığa neden olup olmadığı bilinmemektedir. Risk faktörleri, doktorların kansere yakalanma olasılığı yüksek kişileri teşhis etmesinde yardımcıdır.
Risk faktörlerinin bilinmesi önemlidir.

Akrabalarında kanser öyküsü olan genç insanlar daha yüksek riske sahiptir. Örneğin anne veya kızkardeşinde meme kanseri öyküsü olan bir kadında, aile öyküsü olmayan kadına göre meme kanseri gelişme riski iki kat fazladır.

Kanser öyküsü olanların, daha erken dönemde ve daha sık aralıklarla tarama testlerinden geçmesi faydalı olacaktır. Bu kişilerde genetik testlerin yapılmasında önerilmektedir.

Risk faktörleri dört grupta toplanabilir.
  1. Davranışsal Risk Faktörleri: Sigara içmek, diyet, egzersiz ve alkol tüketimi gibi değiştirebileceğiniz risk faktörleridir.Sigarayı bırakmak veya düzenli egzersizlerle kansere yakalanma riskinizi azaltabilirsiniz.
  2. Biyolojik Risk Faktörleri:Yaş, cinsiyet ve ırk gibi fiziksel özelliklerdir. Fiziksel ve biyolojik özelliklerin, kanser için risk faktörü olup olmayacağı, kanserin tipine bağlıdır. Belli tip kanserler için risk oluşturabilecek biyolojik ve fiziksel özellikler şunlar olabilir.
    Cinsiyet: Bazı kanser türleri cinsiyetle ilişkilidir.Örneğin prostat bezi sadece erkeklerde olduğu için, prostat kanseri erkeklerde görülür. Meme kanseri hem kadın hem de erkeklerde görülebilir, ancak kadınların meme kanserine yakalanma riski daha yüksektir. Yaş: Pek çok kanser türü yaşlılarda ortaya çıkar. 50 yaşın üstündeki kişilerde kanser görülme riski daha yüksektir.
    Irk: Bazı ırklarda belli tip kanserler saha sık görülmektedir.Örneğin Amerikalı zencilerde prostat kanseri daha sık görülür.
    Cilt: Sarışınlarda cilt kanseri daha sık görülmektedir.
  3. Çevresel Risk Faktörleri: Yaşadığınız ya da çalıştığınız çevre koşulları kanser gelişimi için risk faktörü olabilir. Ev ya da iş yerinde bulunan bazı maddeler, kanser riskini artırır. Asbest, radon, hava kirliliği, UV radyasyon, sigaraya maruz kalma çevresel risk faktörlerindendir.Yine diyetle alınan bazı besinler kanser gelişim riskini artırırken, bazıları da koruyucu olabilmektedir.
  4. Genetik Risk Faktörleri:Genetik Risk Faktörleri, aileden kalıtımsal olarak geçen genlerle ilişkilidir.Aile üyelerinden birinde genç yaşta kanser teşhis edilen bireylerde, üç veya daha fazla kuşakta aynı tip kanser öyküsü bulunanlarda, anne veya baba tarafından üçten fazla kanser olgusu bulunan kişilerde ve aile bireylerinden birinde iki veya daha fazla farklı tip kanser bulunan bireylerde kanser gelişme riski yüksektir.
    Aile bireyleri arasından birden fazla kişide aynı tip kanser olsa bile bu kalıtımsal olmayabilir. Kanserin kalıtımsal olduğundan şüphe ediliyorsa genetik tarama testleri yapılmalıdır.

Sonuç

Modern tıptaki gelişmelere rağmen, dünyada ve ülkemizde ölüm nedenleri arasında halen ilk sıralarda yer almasından dolayı kanser önemli bir sağlık sorunudur. Tanısı ve tedavisi farklı uzmanlık dallarının işbirliğini gerektirmektedir. Kanserde erken tanı önemlidir. Türkiye'de özellikle meme, rahim ağzı (serviks) ve bağırsak kanserinin erken tanısı konusunda ulusal tarama programları mevcuttur.
Kanserden korunma kanserin tedavisinden daha önemli bir husustur. Korunmada, yukarıda anlatılan başta sigara ve alkol olmak üzere, kanser yapıcı çevresel etkenlerden uzak durmak önemlidir. Bunun dışında düzenli spor yapmak, aşırı güneşten ışığından sakınmak, özellikle meyve ve sebze ağırlıklı uygun bir diyet uygulamak ve doğal gıdalarla beslenmek kanser sıklığını azaltabilir.

Kaynak: kanser.gov.tr


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

25 Eylül 2007 / Demir YumruK Müslümanlık/İslamiyet
22 Mart 2017 / zz-zülal Cevaplanmış
12 Eylül 2013 / TheOne Genel Mesajlar
11 Aralık 2014 / Misafir Soru-Cevap
13 Şubat 2014 / ersen2619 Tıp Bilimleri