Arama

Özbekistan ve Özbekistan Tarihi - Sayfa 2

Güncelleme: 21 Mart 2019 Gösterim: 30.777 Cevap: 11
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Temmuz 2009       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Özbekler (Şeybaniler)

On dördüncü yüzyıldan itibaren Orta Asya’da hakimiyet kuran, bugün çoğunlukla Özbekistan Cumhuriyetinde yaşayan Türk boyu.
Ad:  Özbekistan Tarihi6.jpg
Gösterim: 327
Boyut:  65.1 KB

Sponsorlu Bağlantılar
Özbek halkının tarihinin ilk dönemlerine ait bilgi yoktur. Özbeklere bu ad, ilk olarak 1313-1340 yılları arasında hüküm süren, Altınordu Hükümdarı Gıyâseddin Muhammed Özbek tarafından verildi. Daha sonraları, 1412-1468 yılları arasında hüküm süren Ebü’l-Hayr’a bağlı Müslüman-Türklerin adı oldu.

Timur Han"ın 1405’te ölümünden sonra zayıflayan Timur İmparatorluğu parçalanmaya başladı. Bu sırada Aral Gölünün ve Seyhun Irmağının kuzeyindeki bölgede dağınık olarak yaşayan Özbekler, Ebü’l-Hayr’ın idaresinde toplanarak, 1428’de onu kendilerine han ilan ettiler. Kısa zamanda kuvvetlenip, çevredeki diğer boyları da hakimiyetleri altına aldılar. Timurlulardan, Harezm’i alıp, Urgenc’i zaptettiler. Siriderya (Seyhun) Irmağı kıyısındaki Sığnak, Arkuk, Suzak, Akkurgan, Özkent gibi şehirleri ülkelerine kattılar ve bunlardan Sığnak’ı başşehir yaptılar. Türkistan taraflarına seferler düzenledilerse de, Kalmuklara yenilerek Sığnak’a çekildiler. Özbeklerin bu zayıf durumundan istifade eden Karay ve Canibek adlı başbuğlar, Özbeklerden bir kısmını etraflarında toplayıp, Çağatay Hanı Esenboğa’ya başvurarak, kendilerine yurt vermesini istediler. Esenboğa, onları, Çağatay Moğol İmparatorluğunun sınır bölgelerine yerleştirdi. Canibek ve Karay’a tâbi olarak Özbeklerden ayrılan göçebe boylara, daha sonra Kazak veya Kırgız Kazakları adı verildi. Kırgız Kazaklarını yeniden hakimiyeti altına almaya çalışan Ebü’l-Hayr, 1468’de bir savaşta vefat etti. Ebü’l-Hayr’ın vefatından sonra, Özbekler, Çağatay Moğol hükümdarı Yunus Hana yenilerek dağıldılar. Yunus Han, Ebü’l-Hayr’ın oğlu Şah Budak’ı öldürttü. Dağınık halde bulunan Özbekler, bu hadise üzerine Şah Budak’ın oğlu Muhammed Şeybek’in (Şeybânî) etrafında tekrar toplanarak güneye doğru inmeye başladılar.

Bu tarihten itibaren Şeybânîler adıyla da anılan Özbekler, ilk zamanlar, Çağatay Hanı Mahmud Hanın himayesine girerek Türkistan’a yerleştiler. 1500 yılında Timuroğulları Devletindeki iç karışıklıktan yararlanarak, Buhara’yı zaptedip, Timur Hanedanına son verdiler. Mâverâünnehir tahtına, Muhammed Şeybânî geçti. Timur soyundan gelen Hüseyin Baykara’nın hüküm sürdüğü Harezm’i ve Hüseyin Safi’nin idare ettiği Hîve’yi de ele geçiren Özbekler, Çağatay Hükümdarı Yunus Hanın torunu Babür ile uğraştılar. Yapılan bir savaşta, Babür’ü mağlup ederek Taşkent’e çekilmek zorunda bıraktılar. Horasan tarafına da seferler düzenleyip, Belh ve Herat’ı ele geçirdiler. Çağatayların elinde bulunan Taşkent’i de zapteden Özbekler, Çağatay Hanı Mahmud Han ile kardeşi Ahmed Hanı esir aldılar. Böylece Türkistan, Mâverâünnehir, Fergana ve Horasan bölgelerine hakim olup, Orta Asya’nın en güçlü devleti hâline geldiler.

Özbekler, on altıncı yüzyıl boyunca İran’daki Şiî-Safevîler"le devamlı olarak savaştılar. Osmanlılar ve Hindistan’daki Babürlüler"le iyi münasebetler kurmaya çalıştılar. 17 ve 18. yüzyılın ortalarına kadar Astırhanlar Hanlığı"nın hakimiyeti altında kaldılar. 1740’ta, Nâdir Şah tarafından, Astırhanlar (Astrahan) Hanlığı yıkıldı.

Nâdir Şahın vefatından sonra, hakimiyet Canoğullarının yerine Mangıthanlar sülâlesine geçti. Canoğullarının hakimiyeti, 1860 yılına kadar devam etti. 1860’tan itibaren Türkistan içlerine doğru ilerleyen Rusların himayesinde, yarı bağımsız olarak devam eden Buhara Hanlığı"nın hakimiyetinde kalan Özbekler, Rusların baskısı altında yaşadılar. 1917’deki komünist ihtilalden sonra, Rus esaretine karşı harekete geçtiler. Buhara, 1920’de Ruslar tarafından tamamen işgal edilince, Mangıthanlar sülalesi de ortadan kalktı. Kadın-erkek, ihtiyar-çocuk demeden insanların kurşuna dizilmesi, cami ve mescitlerin kapatılıp din adamlarının şehit edilmesinden sonra, Buhara Halk Cumhuriyeti kuruldu. Bu cumhuriyet de 1924’te ortadan kaldırıldı.

Bugün Özbekler, 1991’de bağımsızlığını kazanan Özbekistan Cumhuriyeti"nde yaşamaktadırlar. 1984’te 17.5 milyon olan Özbekistan nüfusunun, 12 milyonu Özbeklerden meydana geliyordu. Ayrıca, Tacikistan’da 1 milyon, Türkmenistan’da 240 bin, Kırgızistan’da 450 bin, Kazakistan’da 2 milyon 400 bin kadar Özbek yaşamaktadır. Böylece Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki toplam Özbek sayısı, 16 milyonu bulmaktadır.
Son düzenleyen Safi; 26 Ekim 2016 19:07
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Eylül 2010       Mesaj #12
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Özbekistan Cumhuriyeti'nin Devlet Armasındaki Hüma Kuşu Tasviri
Ad:  kuşu.jpg
Gösterim: 396
Boyut:  71.8 KB

Kasım 1991 tarihinde kabul edilen "Özbekistan Cumhuriyeti'nin bayrağı"nda mavi, beyaz ve yeşil olmak üzere üç renk hâkimdir: En üstte gökyüzünü, suyu, enginliği, ebedîliği, iyiliği, doğruluğu, dürüstlüğü, sadakati simgeleyen ve Emir Timur tarafından kurulan devletin bayrağının da rengi olan mavi renk bulunmaktadır. Bu mavi zeminin sol tarafında beyaz bir hilâl ile on iki beyaz yıldıza yer verilmiştir. Hilâl, hem Özbekler'in dinlerine, törelerine, geleneklerine, göreneklerine bağlılıklarını hem de bağımsızlığını simgelemektedir. Bütün milletlerde olduğu gibi Özbekler'de de yıldız ilâhî, manevî bir anlam ifade etmektedir. Bayraktaki yıldızların on iki tane olması, Özbekler'in tarihiyle ilgili olmakla beraber, eski güneş takvimindeki ayları da simgelemektedir. Özbekistan Cumhuriyeti Bayrağı'ndaki beyaz renk, gönül temizliğini, masumiyeti, saflığı; yeşil renk ise, tabiatın dirilişini, canlanışını; ümidi, arzuyu, mutluluğu temsil etmektedir. Renkler arasındaki kırmızı çizgiler ise, kanı (hayatın ırmaklarını) sembolize eder .
Sponsorlu Bağlantılar

2 Temmuz 1992 tarihinde kabul edilen "Devlet Arması"nın da Özbekistan Cumhuriyeti'nin ve Özbekistan Türkleri'nin pek çok özelliğini yansıtır nitelikte hazırlanmış olduğu dikkati çeker.

Özbekistan Cumhuriyeti Devlet Gerbi (Arması), Özbekistan Anayasası'nda şu cümlelerle anlatılmaktadır: "Özbekistan Cumhuriyeti'nin Devlet Arması'nın tam ortasında geniş bir vadi üzerine doğan parlak bir güneş bulunmaktadır. Güneş tasvirinin sağ tarafında buğday başakları, sol tarafında ise pamuk dalları yer alır. Armanın üst kısmında Cumhuriyetin birlik ve bütünlüğünü simgeleyen sekizgen bir yıldız; bu sekizgen yıldız içinde de İslâmiyet'i sembolize eden hilâl ve beşgen yıldız bulunmaktadır. Armanın merkezinde ise, asaletin, cömertliğin ve fedakârlığın sembolü olan efsanevî Hûma kuşu, kanatları açık şekilde tasvir edilmiştir. Bütün bu tasvirler, sembollar halkımızın barış, huzur, mutluluk ve gelişme yolundaki arzularını, ümitlerini dile getirmektedir. Armanın alt kısmında (Hüma kuşunun koruması altında) temsilî Özbekistan Bayrağı bulunmaktadır. Bayrağı simgeleyen üç renkten ortadakinin (beyaz olanın) üzerine "Özbekistan" adı yazılmıştır".

Bilge kişiler tarafından hazırlandığı anlaşılan Özbekistan Cumhuriyeti Devlet Arması'nda hüma kuşu tasvirine yer verilişi, son derece anlamlı ve ilgi çekicidir. Zira hem İslâmiyet öncesinde hem de İslâmî dönemde Türk boyları arasında hüma (kumay, humay, huma) kuşunun iyiliğin, güzelliğin, dostluğun, barışın, cömertliğin, cesaretin, gücün, kudretin, egemenliğin, bahtın, devletin, mutluluğun, huzurun kimi zaman aracı, kimi zaman da kaynağı olduğuna inanılmıştır. Bu sebeple hüma kuşu, Türk kültür ve medeniyetinin sözlü ve yazılı kaynaklarında, sanat eserlerinde çok kullanılan tasvirlerden / motiflerden biri olmuştur.

Bir çok yönüyle Umay'ı hatırlatan; türü, şekli, özellikleri hakkında bugün de farklı görüşler ileri sürülen ancak Türk boyları arasında yüce değerlerin aracı, kaynağı olarak kabul edilen hüma kuşu, Köl Tigin'e ait olduğu kuvvetle muhtemel heykel başında da "ongun" olarak kullanılmıştır.

731 yılında savaş alanında ölen Köl Tigin için, ağabeyi Bilge Kağan 732 yılında Orhun Irmağı yakınlarında "anıt mezar" yaptırır. Döşemelerle kaplı "anıt mezar alanı" içinde mezar dışında, yazıt, insan, hayvan heykelleri, balballar ve sunak taşı bulunmaktadır.

Köl Tigin adına inşa ettirilen anıt mezar alanında, 1958 yılında Lumir Jisl başkanlığındaki Çekoslovak ve Moğol bilim adamları kazı yapmış; kazıda bugün nerede olduğu bilinmeyen KökTürk dönemine ait pek çok kıymetli eşya ile birlikte Köl Tigin'e ait olduğu sanılan bir de heykel başı gün ışığına çıkartılmıştır. Bulunduğunda iki parça halinde olan heykel başı, gerekli onarımdan sonra Ulaanbaatar'daki Tarih Enstitüsü'ne konulmuştur.

Mermerden yapılmış heykel başı üzerindeki ayrıntılar, bunun Köl Tigin'e ait olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Köl Tigin, söz konusu heykel başında, yüzü yuvarlak , gözleri hafif çekik , burnu hafif basık, elmacık kemikleri çıkık, ağzı küçük, dudakları dolgun, başına "ön tarafında hüma kuşu ongunu bulunan beş dilimli börk" giymiş şekilde tasvir edilmiştir.

KökTürkler, hüma kuşunun gökyüzünde yaşadığına, dilediği her yere ulaştığına, cesaretin, gücün, kudretin, egemenliğin, bahtın, devletin, bolluğun bereketin, güvenin, mutluluğun ve huzurun sembolü olduğuna inandıkları için onu "ongun" olarak kullanmışlar; Köl Tigin'e ait heykel başında da bu onguna yer vermişlerdir. Hüma kuşunun sonraki dönemlerde boyların, hanların, katunların ongunu olarak kullanılmasının, Özbekistan Cumhuriyeti'nin Devlet Arması'nda yer almasının temelinde de aynı inanış yatmaktadır .

Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla 31 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilân eden Özbekistan Cumhuriyeti, 18 Kasım 1991 tarihinde "Özbekistan Cumhuriyeti Bayrağı"nı, 2 Temmuz 1992 tarihinde de "Özbekistan Cumhuriyeti Devlet Arması"nı resmen kabul etmiştir.

Özbekistan Cumhuriyeti'nin ve Özbekistan Türkleri'nin pek çok özelliğini yansıtır nitelikte hazırlanmış olan Özbekistan Cumhuriyeti Devlet Arması'nda hüma kuşu ongunu'na yer verilmesi son derece anlamlı ve ilgi çekicidir. Zira Türk yaşayış ve inanışında, Türk kültür ve medeniyetinde ayrı bir yere ve öneme sahip olan hüma kuşu, Orhun'dan Türkistan'a, Türkistan'dan Anadolu'ya bütün Türk Dünyası'nın ortak ongunlarından biri olmuştur.
Son düzenleyen Safi; 26 Ekim 2016 19:18
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

22 Temmuz 2017 / Misafir Cevaplanmış
6 Ocak 2009 / Bia Türk ve İslam Dünyası
26 Ekim 2016 / xödew Cevaplanmış
2 Haziran 2008 / Bia Türk ve İslam Dünyası