Arama

Başkurt Türkleri

Güncelleme: 8 Ekim 2008 Gösterim: 8.781 Cevap: 0
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
8 Ekim 2008       Mesaj #1
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Başkurt Türklerinin Tarihi VIII. yüzyılda Başkurtlar, İdil ve Güney Ural bölgesinde yaşıyorlardı. Bu yüzyılda, Türk kökenli olan Başkurt Türkleri Bulgarların doğu komşularıydılar. VIII.-IX. yüzyıllarda, Ural’ın güneyi ile Batı Sibirya’yı içine alan geniş bir sahaya yayılan Başkurt Türkleri, burada Fin-Ugor halklarıyla temasta bulunmuşlardır (Kurat 1965: 99; 1992: 113). IX. yüzyılda bugün hâlâ yaşamakta oldukları Volga, Kama, Tobol ve Ural nehirleri arasında bulunan sahaya yerleşmişlerdir. X.-XIII. yüzyıllar arasında Volga-Kama Bulgarlarının etkisi altında kalan, daha sonra 1236 yılında Moğollar tarafından Altın Ordu’ya bağlanan Başkurtlara, Moğol hâkimiyeti süresince bazı Bulgar, Kıpçak ve Moğol kabileleri katılmıştır (Demir 2002: 73). XI. yüzyıla kadar Şamanist olan Başkurt Türkleri, Moğol hâkimiyetinden önce İslamiyet’i kabul etmeye başlamışlardır. Ancak 14. yüzyılın ilk yarısında Özbek Han (1313-1340) zamanında İslamiyet’i tam olarak kabul etmişlerdir (Demir 2002: 73). Altın Ordu devletinin 1481’de dağılmasından sonra, Başkurt Türkleri bu devletin mirasçıları arasında paylaştırılmış ve İdil, Kama nehirlerinin doğusunda yaşayan Başkurt Türkleri Şıbanoğulları (Sibirya Tura Hanlığı)’nın; İdil nehrinin batısında yaşayanlar da Kazan Hanlığı’nın hâkimiyetine verilmiştir. Güney ve güneydoğudaki Başkurtlar ise Nogay Mirzalarının hâkimiyeti altına girmiştir (Saray 1992: 130). Kısa süre sonra Şiban Tura Hanlığı, bütün Başkurt Türklerini hâkimiyeti altına almış ve XV. ve XVI. yüzyıllarda Başkurt ülkesini idare etmişlerdir (Togan 1993: 330). Altın Ordu devletinin dağılmasından sonra, Başkurt Türkleri her ne kadar bazı hanlıklara bağlı kalmışlarsa da kendilerinin düzenledikleri ve “yıyın” adını verdikleri kurultayda seçtikleri bir başbuğ ve on iki bey tarafından idare edilmişlerdir (İnan 1987: 384). 1552’de Kazan, 1556’da Astrahan’ın Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra Kazan Hanlığı ile işbirliği içinde olan Başkurtlar da Rusların saldırılarına uğramışlar ve 1557’de Başkurtlar Rus hâkimiyetine girmişlerdir. 1574’te de bugün hâlâ başkent olan Ufa şehri inşa edilmiştir (Kurat 1993: 225). Başkurtlar, Rusların topraklarını işgal etmelerinin üzerine zaman zaman ayaklanmışlardır. Rus karakollarına yapılan küçük çaplı baskınlar ve çete savaşları şeklinde başlayan mücadele, daha sonra ciddi bir mücadeleye dönüşmüştür. Başkurtlar, 1664’te Seyyid Batır önderliğinde ayaklanmışlardır. Bu ayaklanma, tarihte “Seyid Ayaklaması” olarak geçer. Üç yıl devam eden bu ayaklanmayı bastırmak için Ruslar çok uğraşmışlardır. Ayrıca, Başkurtlar 1662-1665 yılları arasında Köçüm Han’ın oğulları tarafından idare edilen Rus karşıtı savaşlarda da büyük gayret göstermişlerdir. Bu yıllarda, Başkurtlar Ruslara karşı her fırsatta isyanlar çıkarmışlardır. 1707’de I. Petro zamanında büyük bir ayaklanma çıkaran Başkurtlar başarısız olunca, 1709 yılında tekrar ayaklanmışlardır (Taymas 1988: 60-62). Başkurtlar, XVIII. yüzyılı ayaklanmalarla geçirmişlerdir. 1755 ve 1774’teki ayaklanmalar, Rusların lehine sonuçlanmış ve birçok Başkurt hayatını kaybetmiştir (Taymas 1988: 73-79; Özkan 1994: 10). 1905 Rus ihtilalinde, çok fazla rolleri olmayan ve ihtilalin sonuçlarından fazla etkilenmeyen Başkurtlar, 1917 İhtilalinden fazlasıyla etkilenmişlerdir. Bu ihtilal, Başkurtların uzun süredir hayalini kurdukları “ulusal devlet” düşüncelerini gerçekleştirmelerine imkân sağlamıştır. 1917 Temmuz- Ağustos aylarında Orenburg ve Ufa’da toplanan iki Başkurt Kurultayı, Başkurt Bölgesel Şurasını (Oblastnoye Shuro) seçmiştir. Bu şura, bağımsız bir cumhuriyetin kurulmasına karar vermiştir. Bütün bu çalışmaların ideolojik ve siyasi lideri Ahmet Zeki Velidi (Togan) olmuştur. 1917 ihtilalinden sonra, bu Başkurt şurası, Orenburg, Ufa, Samara, Perm gibi bölgelerin bağımsız birer eyalet olduklarını ve Başkurt Cumhuriyetine bağlandıklarını açıklamıştır. Bu karar, 17 Kasım 1917’de her yerde duyulmuş ve 22 Kasım 1917 tarihli Pravda gazetesinde haber olarak yayımlanmıştır. 8 Aralık 1917’de Başkurt Seçmen Kurultayı Orenburg’da gerçekleştirilmiş ve millî bir ordu ile Başkurdistan cumhuriyetinin kurulmasına karar verilmiştir. 23 Mart 1919’da, kurulan cumhuriyetler arasında, Moskova ile iki taraflı güç paylaşımına dayanarak kurulan tek cumhuriyet Başkurdistan cumhuriyeti olmuştur. Bir yıl sonra, 1920’de Rusya Merkezî İcra Komitesi Başkurdistan’ın siyasi muhtariyetinin fiilen ortadan kalktığını bildirmiş; bunun üzerine Zeki Velidî de ülkesinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Temmuz 1920’de Bolşevikler, Başkurtların mutlak azınlıkta olduğu yeni Başkurt yönetimini kurmuşlardır (Öner 1994: 67; Ilıshev 2002: 65). Yeni kurulan cumhuriyetin başkenti Ufa olmuştur. Başkurt Muhtar Cumhuriyeti’nin oluşumu, 1917 yılından başlayarak 1934 yılına kadar geçen süre içinde tamamlanmıştır (Tokatlı 2002: 85). 1990 yılına gelindiğinde Başkurdistan’da Meclis Başkanlığı ve daha sonra Başkanlık için sıkı çekişmelerin yaşandığı bir seçim yapılmıştır. Bu seçimde, Başkurdistan Yüksek Şurası çok partili sisteme dayanan yeni bir meclis oluşturmuş ve bu seçim sonrasında, Murtaza Rahimov iktidara gelmiştir. 1990’da Sovyetler Birliği’nin çöküşü, birçok demokratik reformların başlamasına neden olmuştur. 1992’de, Rusya’nın Tataristan ve Çeçenistan dışındaki bütün eski otonom cumhuriyetleri, Moskova’da Federal Anlaşma imzalamışlardır. Murtaza Rahimov, bu anlaşmayı, Rusya’nın otonomi ve geniş çaplı birçok yetki tanıması şartıyla imzalamıştır. Bu şartlar, Federal Anlaşmaya özel bir ek ile onaylanarak Boris Yeltsin ve Murtaza Rahimov tarafından imzalanmıştır. 11 Mayıs 2000’de, Rusya başkanı Vladimir Putin, Başkurdistan Devlet meclisi sözcüsü Konstantin Tolkaçev’e gönderdiği mektupta parlamentonun Cumhuriyet anayasası ve federal kanunlar ile uyumlu hâle getirilmesini önermiştir. 3 Kasım 2000’de Başkurdistan Devlet Meclisi “Başkurdistan Cumhuriyet Anayasasında Tadilata Giriş” başlıklı bir kanun çıkarmıştır. Bu kanun, anayasada yapılan yüzden fazla değişikliğin ilânını kararlaştırmıştır (Ilıshev 2002: 69). Başkurdistan bugün hâlâ Rusya Federasyonu içinde federe bir cumhuriyettir.
Başkurt Türkçesi ve Edebiyatı
Sponsorlu Bağlantılar

Başkurt Türkçesi:Tatar ve Kazak Türkçelerinin geçiş köprüsü hâlindeki Başkurt Türkçesi, şekil yapısı bakımından Tatar Türkçesi ile hemen hemen aynı özellikleri gösterirken ses bakımından ondan farklılaşmıştır. Tarihî yazı dilinden, kendisine has peltek ve sızıcı ünsüzlerle ayrılan Başkurt Türkçesinde, tıpkı Kazak Türkçesinde olduğu gibi, ileri derecede ünsüz uyumları görülür (Benzing 1959: 421-434). Başkurt Türkçesi alfabesinde 30 ünsüz, 10 ünlü harf vardır. Bu alfabedeki Ё, Ц, Щ, Ю, Я Kiril alfabesindeki çift seslerdir. Ayrıca yine bu alfabede Kiril alfabesinde bulunan Ь, Ъ şeklindeki inceltme ve kalınlaştırma işaretleri mevcuttur. Ünlü Başkurt dilcileri E. F. İşbirzin, J. G. Kiyekbayev, ve G. B. Hüseyinov’un Başkurt Türkçesinin tarihî gelişimi ile ilgili bazı görüşleri şu şekildedir:J. F. Kiyekbayev, Başkurt edebî dilinin tarihî gelişimini üç döneme ayırmıştır.1. XV.- XVI. yüzyıllardan başlayıp XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar olan dönem: Klasik halk şarkılarında, destanlarda, rivayetlerde, hikâyelerde ve halk edebiyatının diğer ürünlerinde görülen dil. Bu dönemde Başkurtların resmî yazı dili Ural-Volga (İdil) boyu Türkî dilidir. 2. XIX. yüzyılın ikinci yarısından 1917 Ekim ihtilaline kadar olan dönem: Başkurt dili esasında yazı dili oluşturma çalışmalarının başladığı dönem. Bu dönemin sonunda, XX. yüzyılın başından Ekim ihtilaline kadar Başkurtların resmî yazı dili olan Başkurt dilinin leksik, gramatik özellikleri de göz önünde bulundurularak, Eski Türk diline yakın olan eski Tatar dili kullanılmıştır. 3. Ekim devriminden sonraki ilk yıllardan (1919- 1922) başlayarak günümüze kadar gelen dönem: Yerel Başkurt ağızlarının esas alındığı edebî yazı dilinin meydana geldiği dönem (Kiyekbayev 1966: 53-55). G. B. Hüseyinov ise Başkurt edebî dilinin tarihî gelişimini iki devreye ayırır.1. XIII.-XIV. yüzyıllardan Ekim devrimine kadar olan dönem: Bu dönem kendi içinde ikiye ayrılır.a. XIII.-XIV. yüzyıllardan XIX. yüzyılın sonuna kadar olan dönem: Bu dönemde edebî dil olarak Kıpçak dili tesirindeki kabile dili esasında meydana gelen Ural-Volga (İdil) boyu Türkî dili kullanılmıştır. b. XIX. yüzyılın sonundan Ekim devrimine kadar olan dönem: Bu dönemde yazı dili olarak Tatar yazı dili kullanılmıştır. Ekim devriminden sonraki devir Başkurt milletinin millî edebî dili devridir. 2. 1919-1922 yıllarından başlayarak günümüze kadar gelen dönem (İşbirzin 1993: 8). E. F. İşbirzin’e göre Başkurt Türkçesi iki döneme ayrılır. 1. Millet olana kadar geçen dönem. XIII. yüzyıldan XIX. yüzyılın sonlarına kadar olan bu dönem dörde ayrılır:a. XIII. yüzyıldan XVI. yüzyılın ortalarına kadar olan dönem: Bu dönemde kendi sahip olduğu leksik-gramatik farklılıklarla beraber, Orta Asya Türkî diline yakın olan Ural-Volga (İdil) boyu Türkî dili kullanılmıştır. b. XVI. yüzyılın ortasından XVIII. yüzyıla kadarki dönem: Bu dönemde Ural- Volga (İdil) boyu Türkî dilinde, çoğunlukla resmî yazılar ve yıllık gibi edebî eserlerde, Kıpçak unsurları ile Rus dilinden giren unsurlar artmıştır. c. XIX. yüzyılın ilk yarısı: Bu dönemde, Ural-Volga (İdil) boyu Türkî dili içerisinde, dinî edebiyat gelişir. Edebî dilin, konuşma ve halk edebiyatı ürünlerinin dili ile ilişkisi gelişmeye başlamıştır. ç. XIX. yüzyılın ikinci yarısı: Bu dönemde edebiyat gelişmiştir. Ural-Volga (İdil) boyu Türkî dilinde Başkurt unsurları artmıştır. Edebî dilin yeni stilleri şekillenmeye başlamıştır.2. Başkurt millî edebî dili dönemi. Bu dönem de dörde ayrılır. a. XIX. yüzyılın sonundan Ekim devrimine kadarki dönem: Başkurt milletinin şekillenmesinin başladığı devirde, matbuatta Ural-Volga (İdil) boyu Türkî dilinin özelliklerini taşıyan Tatar dili kullanılmıştır. Bu dönemde, edebî dilde demokratikleşme süreci gelişmiş ve Başkurtça unsurlar artmıştır. b. 1920’li yıllarda canlı konuşma dili, Ural-Volga (İdil) boyu Türkî dili ve folklor dili tesiriyle bugünkü Başkurt edebî dili şekillenmeye başlamıştır.c. 1930-1940 yılları arası: Bu dönemde, bugünkü Başkurt edebî dili hızla gelişmiş ve mevcut edebî türler de kendini hissettirmiştir. Yeni Başkurt yazı dili ile edebiyatın her alanında eserler verilmeye başlanmıştır. ç. 1940’dan günümüze kadarki dönem: Bu dönemde, bugünkü Başkurt edebî dili yerleşmiş ve edebî dilin kuralları tespit edilmiştir. Başkurt edebî dilinin, Rus dili ve diğer halkların dili ile ilişkileri gelişmiştir (İşbirzin 1993: 8).Başkurt dili araştırmaları Ekim ihtilalinden önce başlamıştır. Başkurtların dili, edebiyatı ve tarihi ile ilgili bilgileri, aşağıdaki Rus oryantalistlerinin eserlerinde bulmak mümkündür: N.A. Aristov, A. Bessonov, M. İvanov, V. Katarinskiy, D. P. Nikolskiy, P. S. Palas, F. Rizaetdin, D. A. Hvalson, V.V. Radloff, N. F. Katanov vb. Başkurt dil bilimi Sovyet devrinde oluşmuştur. Başkurt dilini, her yönüyle araştırarak, dil bilimini bugünkü seviyeye getiren bilim adamları; N. K. Dmitriyev, Dc. G. Kiyekbayev, K. Z. Ahmerov, A. A. Yoldaşev, T. M. Garipov, N. H. İşbulatov, Z. G. Uraksin, S. F. Mircanova, N. H. Maksutova, E. F. İşbulatov ve G. Saytbattalov gibi isimlerdir. (Kaydarov, Ozarov: 1999: 179). İdil-Ural bölgesinde, XIII. yüzyılda teşekkül eden Batı Türkçesinden farklı olarak, eski yazı dili bazı değişiklerle olsa da devam etmiştir. İdil-Ural bölgesinde ve bütün Türkistan’da kullanılan bu dil “Türkî Til” dir (Ercilasun 1993: 68-69). Bu durum, 1552’de ilk önce Kazan’ın ve daha sonra sırayla diğer hanlıkların Rusların hâkimiyetine geçişiyle değişmeye başlamıştır. Ruslar ilk olarak, bilim adamları yoluyla her Türk boyunun konuşma dilini yazı dili hâline getirmek için uğraşmışlardır. Papaz ve misyoner İlminski, Tatar ve Kazak aydınlarını etkileyerek kendi boylarının dilinde gramer ve alfabeler, eserler yazdırmaya başlamıştır (Ercilasun 1993: 69). Ekim devrimine kadar, “Türkî Til” i kullanan birçok Türk halkı gibi Başkurtlar da Arap alfabesini kullanmışlardır (İşbirzin 1993: 205). Ekim ihtilaline kadar Başkurt alfabesi için Rus alfabesi esasında harfler düzenlenmiştir. 1907’de Başkurt bilim adamları bu konuda çalışmalar yapmıştır. A. Bessonov Bukvar dilya başkir adlı bir kitap yazmış ve burada 41 harfli Başkurt alfabesini teklif etmiştir. V. Katarinskiy de yine aynı isimdeki kitabında, Rus alfabesine Başkurt Türkçesinin seslerini eklemiştir. Aynı yıl, M. C. Kulayev Rus- Grek-Latin esaslı bir alfabeyi Başkurt alfabesi olarak kullanmaya başlamıştır. Bu alfabenin Başkurt Türkçesi için uygulanabilmesi bazı yeni harflerin eklenmesiyle mümkün olabilirdi. Bu eklemeler de yapılarak, bu alfabe 1912’de uygulamaya konulmuştur (İşbirzin 1993: 211; Tacemen 1994-29). XIX. yüzyılın ikinci yarısında bütün Türk çevrelerinde bir yenileşme dönemi başlamıştır. Osmanlı Türkleri, yüzyılın başlarından itibaren Batı medeniyetine doğru yönelmiş; bu arada da İdil-Ural bölgesinde din ve eğitim hayatında çeşitli reformlar yapılmaya başlanmıştır. Hem İdil-Ural sahasında hem de bütün Türk dünyasında başlayan yeni eğitim hareketine bağlı olarak “usul-ü cedid mektepleri” açılmış, bir yandan da “marifetçilik” hareketi sonucu, süreli gazete ve dergiler çıkmaya başlamıştır (Öner 1994: 69). Bu dönemlerde İsmail Gaspıralı, Kırım’da çıkardığı Tercüman gazetesinde “dilde, işte, fikirde birlik” düşüncesini benimsemiş ve çıkardığı gazete vasıtasıyla Türk dünyasında dil birliğini sağlamaya çalışmıştır (Ercilasun 1993: 71). Ancak, olumlu yöndeki bu gelişmeler, Bolşevik İhtilali nedeniyle tekrar geriye doğru gitmiştir. 1917 Bolşevik İhtilâlinden sonra İdil-Ural ve Türkistan’da yazı dilinin parçalanması hız kazanmıştır. Bilhassa, folklor ve halk edebiyatı bakımından zengin olan Başkurt Türkçesi, önceleri konuşma dili olarak kullanılmış, daha sonra 23 Mart 1919 tarihinde ilan edilen Başkurdistan Cumhuriyeti’nin yazı dili olarak kabul edilmiştir (Benzing 1959: 421-434). Yazı dili ile birlikte, Başkurdistan Halk Maarif Komiserliği bünyesindeki İlmî Merkezin yönlendirmesiyle Başkurt yazarlarından Seyit Remiyev yeni bir alfabe hazırlamıştır. Bu alfabede 33 harf bulunuyordu ve bunların 27’si ünsüz, 6’sı ünlüydü. Bu alfabe, 1923’te imla komisyonu tarafından kontrol edilmiş; 1924’ün Ocak ayında Başkurdistan yönetimi tarafından kabul edilerek Yaŋı Yul dergisinde yayımlanmıştır. Bu alfabe, bazı değişiklikler yapılarak Latin esaslı alfabenin kabul edilmesine kadar kullanılmıştır. Ancak, bu alfabenin eksiklerinin çok olması ve kullanımda sıkıntılar yaratması nedeniyle bir an önce Latin harflerine geçme çalışmaları başlamıştır. S. Sönçelev, G. Şönesi, E. Xeberi, S. Remiyev, G. Alparov yönetimindeki Yeni Alfabe Geçici Ülke Komitesi tarafından düzenlenen Latin esaslı Başkurt alfabesi, 1924 yılının Ekim ayında kabul edilmiştir. Bu alfabe, 24’ü ünsüz, 10’u ünlü 34 harften oluşuyordu. Ancak bir yıl sonra Yeni Alfabe Geçici Ülke Komitesi yerine, Yeni Alfabe Komitesi kurulmuştur. Bu komite, daha önce kabul edilen alfabe üzerinde bazı değişiklikler yaparak, 20 Mart 1925’te yapılan toplantıda, 36 harften meydana gelen alfabeyi hazırlamış ve bazı değişikliklerle bu alfabe Başkurt Aymağı dergisinde yayımlanmıştır. (İşbirzin 1993: 105).Mart 1926’da Bakü’de “I. Uluslar Arası Türkoloji Kongresi” toplanmıştır. Bu kongrenin en önemli konularından biri, Türk dünyasındaki yazı meselesiydi. Kongrede, Rus alfabesinin Türkçenin ses yapısını karşılayamadığına, Latin alfabesinin ise buna uygun olduğuna karar verilmiştir (Şimşir 1992: 117). Bu doğrultuda, bir yıl sonra 1927’de bütün Sovyetler Birliği Türk boyları temsilcileri yeniden bir araya gelerek, büyük ve küçük harfleri farklı olan 33 harflik ortak Türk alfabesini kabul etmişlerdir. Daha sonra bu alfabe esasında, Başkurt Türkçesinin kendine has sesleri eklenerek yeni Başkurt alfabesi düzenlenmiştir. Moskova Komisyonu tarafınca hazırlanan ve Rusya Maarif Komitesi tarafından da kabul edilen plana göre 1945 yılına kadar Latin alfabesine geçiş süreci tamamlanacaktı. Bu yeni alfabe, 7 Haziran 1928’de Başkurdistan İdare Komitesinin kararıyla Başkurdistan devletinin resmî alfabesi olarak kabul edilmiştir. 1932 yılından itibaren, Arap harfli eserlerin yayımlanması yasaklanmıştır (İşbirzin 1993: 210).Bütün bu gelişmeler olurken, Sovyetler Birliği, ülkenin tamamında ortak alfabe kullanımı bahanesiyle Rus alfabesine geçişi planlamaya başlamıştır. Türkiye’de de Latin harflerine geçiş, onları bu planlarını bir an evvel uygulamaya koymaya sevk etmiştir. 20 Aralık 1939’da, Başkurdistan hükümeti, Latin alfabesinden Rus alfabesine geçmeyi ve bu alfabe esasında hazırlanan imla kurallarını kabul etmeyi öngören bir karar imzalamıştır. Birtakım konferans ve çalışmalardan sonra, 15 Kasım 1941’de Başkurt Yüksek Şura Başkanlığı tarafından Başkurt Türkçesinin bugün hâlâ kullandığı alfabe kabul edilmiştir. 1950’de bu alfabeye, alıntı kelimelerde kullanılan /ë/ sesi eklenmiştir. 23 Kasım 1950’de yeni alfabe ve imla resmen kabul edilip yayımlanmıştır (İşbirzin 1993: 212). Bu alfabede 42 harf mevcuttur. Başkurt edebî dili, bütün bu gelişmelerden sonra hızla yoluna devam etmiş, ilk başta daha çok sözlü edebiyat ürünleriyle başlayan gelişme, Rus-Başkurt mücadelelerinin işlendiği hikâye, roman, piyes ve şiirlerle sürmüştür. Bu gelişme süreci bugün hâlâ devam etmekte; yeni sanat eserleri ortaya konulmaktadır.Başkurt Türkçesinin AğızlarıBaşkurt Türkçesinde ağız araştırmaları, bilimsel anlamda özellikle Başkurt yazı dilinin resmî olarak kabul edildiği dönemden sonra başlamıştır. 1928 yılında Başkurdistan SSSR İlimler Akademisinde, N. K. Dimitriyev başkanlığında bir heyet kurulmuştur. Bu heyet, ağız araştırmaları yapmakla görevlidir. Bu yıllardan itibaren, gerek bu şekilde kurulan heyetlerle, gerekse bireysel çalışmalarla Başkurt Türkçesi ağız araştırmaları gittikçe artmıştır. Başkurt ağızları ve bu ağızların tasnifi üzerine A.G. Bessenov, V.V. Katarinskiy, W. Radloff, N. Poppe, G. Devletşin, J. G. Kiyekbayev, N. H. Maksyutova, S.F Mircanova, T.G. Baişev, A. A. Yuldaşev, K. Z. Ehmer, T. M. Garipov, N. A. Baskakov vb. dilciler çeşitli araştırmalar yapmışlardır.Bütün bu araştırmacılar, Başkurt ağızlarını bazen benzer bazen de ayrı şekillerde tasnif etmişlerdir. A. G. Bessenov, V.V. Katarinskiy, W. Radloff, Başkurt ağızlarını iki ana gruba ayırmışlardır.
Bu ağızlar şunlardır:
1. Dağ ağzı
2. Ova (yalan) ağzı (İşbulatov 1962: 27).
G. Devletşin, Başkurt ağızlarını altı grupta incelemiştir. Bunlar; 1. Kıvakan ağzı, 2. Yurmatı ağzı, 3. Ay ağzı, 4. Halyot ağzı, 5. Tabın ağzı, 6. Dim ağzıdır. T. G. Baişev, K. Z. Ehmer, A. A. Yuldaşev ve T. M. Garipov, Başkurt ağızlarını genellikle birbirine benzer şekilde üçe ayırmışlardır: 1. Doğu ağızları, 2. Güney ağızları, 3. Batı ağızları. J. G. Kiyekbayev ile N. H. İşbulatov ve N. H. Maksyutova ise, Başkurt ağızlarını 2 gruba ayırmışlardır: 1. Doğu, 2. Güney. (Kiyekbayev 2004: 6; İşbulatov 1962: 29).
N. A. Baskakov, Başkurt Türkçesinin ağızlarını aşağıdaki 3 ayrı grupta incelemiştir.
1. Kıvakan (Dağ) ağızları
2. Yurmatı (Bozkır) ağızları
3. Burzyan (Kuzeybatı) ağızları (1960: 162)
N. Poppe, Başkurt Türkçesinin ağızlarını 3 grupta ele almıştır: 1. Dağlık ağızlar (Kuzeydoğu ve güneydoğuda), 2. Bozkır ağızları (güneybatı ve merkez bölgelerde), 3. Kuzeybatı (1964: 3).
Bütün bu tasniflerde, bazen tamamen fonetik değişiklikler göz önünde bulundurulurken, bazen de ağızların coğrafî konumlara göre tasnif edildiği göze çarpmaktadır. Bu ağız çalışmaları arasında, Başkurt Türkçesinin ağızları tasnif edilmekle birlikte ağızların sözlüğü de düzenlenmiştir. Bunun iki güzel örneği, 1987’de N. H. Maksyutova tarafından yayımlanan Başkurt Hüyleşterinin Hüzligi ile U. F. Nezergulov’un başkanlığında 2002’de hazırlanan Başkurt Tilinin Diyalektarı Hüzligi adlı çalışmadır. Başkurt Türkçesinin ağızlarıyla ilgili çalışmalar bugün hem Başkurdistan’da hem de Türkiye’de devam etmektedir.

Başkurt Alfabesi

Baskurt Alfabe


Benzer Konular

4 Mart 2009 / ThinkerBeLL Türk ve İslam Dünyası
26 Aralık 2011 / ThinkerBeLL Türk ve İslam Dünyası
23 Şubat 2013 / Misafir Soru-Cevap
8 Ekim 2008 / Bia Türk ve İslam Dünyası