Arama

Türk - İslam Devletleri (İlk Müslüman Türk Devletleri)

Güncelleme: 11 Haziran 2012 Gösterim: 21.865 Cevap: 3
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
19 Ocak 2010       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Türk - İslam Devletleri
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Türk-İslam devletleri Türklerin İslamiyeti kabul ettikten sonra kurdukları devletlerdir. İtil Bulgarlarından sonra ilk Müslüman Türk devletleri, Karahanlılar, Gazneliler ve Selçuklular'dı. Karahanlılar, 944 yılında, Selçuklular, Türk-İslam devletlerinin en büyüklerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun, Kınık boyuna mensupturlar. 10. yüzyılın sonu ile 11. yüzyılın başlarında İslamı kabul ettiler.

Müslüman Türk Devletleri

İtil Bulgarlarından sonra ilk MüslümanTürk devletleri; Karahanlılar, Gazneliler ve Selçuklular'dı.
Karahanlılar, 944 yılında, İslamı resmî din olarak kabul etti. Karahanlılar arasında İslâm dîninin yayıcısı, Abdülkerim Satuk Buğra Han'ın oğlu Musa Baytaş oldu. Karahanlı hükümdarı, 999 senesinde, Abbâsî halifesi tarafından İslâm hükümdarı olarak tanındı. Hâkanlığın sınırları, Balasagun, Özkend ve havalisine, Tarım havzasının batı kısmına, Balkaş Gölüne, Hindukuş, Karakurum Dağları dolaylarına kadar yayıldı. Ülke, doğu ve batı diye ikiye ayrılmıştı. Doğu Karahanlılar 1090, Batı Karahanlılar ise 1089'da Selçuklulara bağlandılar. Karahanlılar devrinde, 200 000 çadır Türk halkı, İslâmı kabul etmiştir.
962 yılında Alptekin (Alb Tegin) adlı bir Türk kumandanı, Afganistan'ın Gazne şehrini zaptederek Gazneliler Devletini kurdu. 977'de devletin başına Sebük Tekin geçti. Sebük Tekin, iyi bir devlet adamı, mâhir bir kumandandı. Bütün Afganistan ile Horasan ve İran'ın doğu kısımlarını idaresi altına aldı. Hindistan'a, zaferle neticelenen bir zafer düzenledi. Oğlu ve halefi olan Mahmud, yalnız Gazneli Devletinin değil Türk tarihinin de en büyük simalarından biridir. Hindistan'a onyedi defa sefer düzenleyerek büyük zaferler kazandı. Bu ülkede İslâmın köklü şekilde yerleşip gelişmesinde önemli rol oynadı.
Gazneli Mahmud, aynı zamanda, İran'ın orta eyaletleriyle Harezm topraklarını da ülkesine katarak zamanının en büyük hükümdarı oldu ve Abbâsî halifesinden ilk defa olarak, sultan ünvanını aldı. Gazneliler, 1040 yılından sonra Selçuklulara tâbi oldular. 1186 senesinde de Gûrlular tarafından tamamen ortadan kaldırıldılar.

10. asrın ikinci yarısında Seyhun nehri kıyısı ile bunun kuzeyinde yaşayan Oğuzlar, Semerkand ve Buhara taraflarına inmeye başlamışlardı. Buhara taraflarına inen Oğuzların başında, Kınık boyundan Selçuk Bey'in oğulları vardı.

Selçuk Bey'in torunlarından Tuğrul ve Çağrı beyler, çetin şartlar içinde Selçuklu Devletini kurdular. Tuğrul 1064 senesinde vefat ettiği zaman, kurduğu devletin sınırları Ceyhun'dan Fırat'a kadar uzanıyordu. Yerine geçen Alparslan, 1071'de Malazgirt ovasında Bizanslıları yenerek Anadolu'nun Türk ülkesi olmasını sağladı. Bu zaferden Anadolu'nun fethine Kutalmış Bey'in oğulları memur edildiler.

Kutalmışoğlu Süleyman Şah, büyük zaferler kazanarak Üsküdar'a kadar geldi ve İznik'i hükümet merkezi yaparak Türkiye Selçuklu Devletini kurdu. Süleyman Şah'tan sonra I. Kılıç Arslan, I. Mesud ve II. Kılıç Arslan Türkiye Selçuklu Devletinin başına geçtiler.

13. yüzyılda Moğol istilası, İran, Horasan ve Maveraünnehir taraflarında yaşayan âlimlerin hemen hepsinin Anadolu'ya gelmelerine sebep oldu. Bu istilâ Selçuklu Devletinin de ortadan kalkmasına yol açtı. Fakat çok geçmeden, yüksek yaylalarda yaşayan Türkmen beyleri, Anadolu'yu istilâcıların elinden kurtarmayı başardılar. Bu Türkmen beylerinden birisi de Osman Bey'di. 1299'dan itibaren gelişen Osmanlılar, mânevî yapısı ve teşkilatı bakımından Selçuklu Türklüğünden devraldığı birçok değerlerle cihanın en büyük devletlerinden birini kurmaya muvaffak olmuşlardır.

Söğüt'te kurulan Osmanlı Devleti, kısa zamanda Batı Anadolu'ya hakim olarak, 1356'da Rumeli'ye ayak bastı. Bu geçiş çok mütevazı başlamakla birlikte, şiddetli Haçlı mukabelesiyle karşılaşıldı. Fakat, üstün vasıflara sahip Osmanlılar, Haçlıları 1363'te, Edirne civarında Sırpsındığı mevkiinde, 1389'da Kosova'da ve 1396'da Niğbolu'da hezimete uğrattılar. Böylece devlet Rumeli'de sağlam bir şekilde yerleşti. Bu arada Anadolu'da yapılan ilhaklarla da genişledi ve Malatya'ya kadar uzandı. Niğbolu Zaferi, Türk ilerleyişini durdurmanın mümkün olmadığını Hristiyan Avrupalılara gösterdi. Hristiyan Batı âlemine galip gelen Osmanlılar'ın, doğuda Timur Han'a mağlup olması, Anadolu'daki birliği tekrar sarstı. Ancak Fetret Devrinde sarsıntı, Rumeli'den daha çok Anadolu'da meydana geldi.

Fetret Devrinden sonra devletin başına geçen ve "ikinci kurucu" olarak adlandırılan Çelebi Mehmed, Osmanlı Devletini tekrar canlandırdı. Oğlu II. Murad Han, 1444'te Varna ve 1448'de II. Kosova meydan savaşlarında, Haçlılara karşı yeni zaferler kazandı. Osmanlılar bu suretle Anadolu'da Türklüğün ve kendilerinden önceki diğer İslâm devletlerinin maddî ve manevî mirasını toplayarak, yeni bir medeniyet kurdular.

Türk tarihinde ilk defa olarak, Osmanlıların merkezî bir devlet sistemi olarak ortaya çıkması, büyük bir siyasî yenilik oldu. Gerçekte Osmanlı hanedanı, diğer Anadolu beyleri gibi, millî örf vr geleneklerini muhafaza ettiği halde, devletin bölünemez kutsal bir varlık olduğunu kavramış, şehzadelerin ve boy beylerinin siyasî hakimiyete ortak olmalarına imkân vermemiş ve bu sayede merkeziyetçi, sağlam, istikrarlı bir devlet ortaya çıkarmayı başarmıştı. Fatih Sultan Mehmed Han, Anadolu beylerinin ve kendi içinde gelişen devleti sarsıcı hanedanların geriye kalanlarını bertaraf ederek merkeziyetçi otoriteyi daha da sağlamlaştırdı. Daima devlet birliği şuuruna bağlanan Osmanlı inancı bakımından, Sultan İkinci Bayezid Han'ın; "Osmanlı Devleti öyle namuslu bir gelindir ki, iki kişinin talebine tahammül edemez" sözü anlamlıdır.

Müslümanların birliğini sağlamak ve Anadolu'dan Şiî-Sâfevî propagandasını kaldırmak isteyen Yavuz Sultan Selim Han, Şah İsmail üzerine sefer düzenledi. Şah İsmail'i saf dışı bıraktıktan sonra, yıldırım hızıyla Mısır ordularını 1516 Mercidabık ve 1517 Ridaniye zaferleriyle mağlup etti. Bu zaferlerden sonra bütün Arap ülkeleri Osmanlı hakimiyeti altına girdi. Yıldırım hızıyla, kıtaların fethini sekiz senelik saltanatına sıkıştıran bu büyük fatihin, cihan hakimiyeti girişimine ve Avrupa'yı fethetmeye kararlı olması tabîiydi. Fakat ecel onun dünyayı tek ve yüksek nizama kavuşturmasına fırsat vermedi.

Kanuni Sultan Süleyman'ın yarım asır süren saltanatı, Türk ve Osmanlı dünya barışı davâsının en yüksek ve kudretli devrini teşkil eder. Zamanında Türk ordusu, 1526'da mutlak bir zafer kazandı ve Orta Avrupa yolu Türklere açıldı. Artık Osmanlı ordusu Orta Avrupa'yı çiğniyor, Viyana'yı geride bırakarak, Gratz, Merburg, Gunis gibi birçok Alman kentini fethediyordu.

16. yüzyılın sonlarıyla 17. yüzyılda Osmanlı siyasî gücü gibi sosyal düzeni de kuvvetini sürdürmüştür. Devlet; liyakat, ahlâk, maddî ve manevî disiplin ve çalışma üzerine kurulmuştu. Osmanlılarda şahsî meziyet ve yetenekten başka bir şeye değer verilmezdi. Herkes, liyakat, bilgi, ahlâk ve seciyesine göre bir mevkiye tayin edilirdi. ahlâksız, bilgisiz ve tembel kişiler, hiçbir zaman yüksek mevkilere çıkamazdı. Osmanlıların başarısının ve dünyaya hakim olmalarının hikmeti buydu.

17. asrın ikinci yarısından sonra devletin siyasî ve askerî kudretinde zaaf başlamış, idarî ve ilmî müesseselerde bozukluklar meydana çıkmış, bunun neticesinde gerileme başlamıştır. Anadolu'da çıkan ve memleketi harap ve perişan eden kızlbaş teşvikli Celâlî ayaklanmalarını bastırmak için çok büyük gayretler sarfetmek ve uzun seneler uğraşmak gerekmiştir. Amerika'nın keşfinden sonra götürülen Afrikalı köleler, nice zulümlerle, Avrupalı zalimler için bol bol gümüş çıkardılar. Avrupa yoluyla Osmanlı ülkesine de bol miktarda giren gümüş, fiyatları altüst etti. Gümüş olan Osmanlı akçesinin değeri düştü. Devletin, düştüğü zor durumdan kurtarılması için zaman zaman hükümdar ve devlet adamlarının teşebbüsleri, olumlu neticeler verdiyse de, bilhassa yeniçerilerin çıkardığı isyanlar bunların devamlılığını baltaladı.

Türkler, 17. asırda da Avrupa'ya medeniyet verici durumdayken, 18. asırdan itibaren alıcı alıcı olmaya ve iktibaslar yapmaya mecbur bulunduklarını kabul etmişlerdir. 18. asrın başlarından itibaren tahta geçen padişahların hemen hepsi, bu gerilemenin farkına varmışlar, batıdan faydalanarak ıslahat yapmak istemişlerdir. Sultan II. Mahmud Han, yeni, düzenli bir ordu kurduğu gibi, hükümet teşkilat ve usullerinde değişiklik yapmıştır. Bu faydalı yenilik hareketleri yanında, siyasî bakımdan birçok felaket vuku buldu. Fransız İnkılabının ortaya attığı milliyetçilik fikirlerinin, Osmanlı ülkesinde ırkçılık şeklinde yayılması, dış tahrikli Sırp ve Yunan isyanları, Avrupa devletlerinin kendi çıkarları için olaylara müdahale ederek işi çıkmaza sokmaları, Rusya'nın emperyalist ve geleneksel siyasetine uygun olarak savaş açması, Mısır valisi Mehmed Ali Paşa'nın isyanları bu felaketlerin başlıcalarıdır.

Bütün bu karışıklıkların halli için çareler arayan Osmanlı padişahı II. Mahmud Han, Avrupa'daki teknik ilerlemeden istifade niyetiyle hocalar getirtti. İlk defa 1834 yılında Avrupa'ya öğrenci gönderdi. Avrupa başkentlerinde daimî büyükelçilikler kurdu. Fakat Avrupa'ya gönderilen bazı öğrenciler, fen alanındaki ilerlemeleri alacak yerde, Hristiyan Avrupalının köhneleşmiş ahlâkına talip oldular. Ahlâkî ve manevî değerlerini kaybederek Osmanlı ülkesine dönen bu öğrencilerin ilk işi, kendilerini para ve kadınla elde eden Osmanlı düşmanlarının çıkarları için çalışmalara başlamak oldu. İngilizler tarafından yetiştirilip mason yapılan Londra büyükelçisi Mustafa Reşid Paşa, II. Mahmud Han'ın vefatından sonra onaltı yaşında padişah olan Abdülmecid Hanı Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nun ilanına ikna etti.

Böylece 3 Kasım 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile, yeni düzene ait esaslar belirlendi. Osmanlının isteklerinden çok Avrupalıların arzularına uygun olarak hazırlanan bu fermanda, Türk ve Müslümanlardan çok, Hristiyan tebaanın çıkarı gözetilmişti. Tanzimat-ı Hayriye Fermanı denilerek yeni ve parlak bir devir açtığı iddia edilen bu fermanla Müslüman ve gayri müslim bütün tebaanın ırz, namus ve can güvenliğinin sağlanacağı vergi ve askerlik işlerinin düzenli bir usule bağlanacağı vaad ediliyor ve bu fermana dayanılarak çıkarılacak kanunlara saygı gösterileceği belirtiliyordu. Tanzimat döneminde hukuk, askerlik, eğitim öğretim ve yönetim alanlarında birçok değişiklikler yapıldı. Gülhane hattının eşitlik ilkesine rağmen, askerlik mükellefiyetine yalnız Müslüman tebaa tâbi kılınarak, gayri müslimler muaf tutuldu.

Fransız İnkılabı sonucu dünyaya yayılan milliyetçilik fikirleriyle, ülkede isyanlar çıktı. Neticede âsîlere idarî ayrıcalıklar ve özerklik verilmesi, Avrupa'ya ilim için giden gençlerin, Avrupa bilim ve siyaset adamlarının Türkiye ve Türkler hakkındaki olumlu ve olumsuz fikir ve kanaatlerini öğrenmeye başlamaları gibi bazı sebepler, Osmanlı Devleti içindeki çeşitli kavimlerin millî şuur ve millî devlet fikirlerini güçlendirmiş ve çözülme hareketleri başlamıştır. Bunun yanısıra, tebaanın önünde ve siyasî haklar konusundaki eşitliğini yeterli görmeyerek, meşrutî bir idarenin kurulması için mücadeleye girişen ve Osmanlı düşmanı devletler tarafından desteklenen Genç Osmanlılar'da iareye karşı hoşnutsuzluk başgösterdi. Genç Osmanlıların fikirlerini paylaşan Midhat Paşa, padişahın fikir ve icraatına muhalefet eden Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Rüştü Paşa, birlik olup Sultan Abdülaziz Hanı şehit ederek Beşinci Murad'ı tahta çıkardılar. Beşinci Murad Han, hastalığı sebebiyle üç ay sonra tahttan indirilerek, veliahd Abdülhamid, Ağustos 1876'da tahta çıkarıldı.

II. Abdülhamid Hanın tahta çıktığı 1876 yılı, Türk tarihinin gerçek dönüm noktalarından biri oldu. İçeride pek çok mesele vardı. Dışarıda ise Midhat Paşa'nın arzu ve isteğiyle, Rusya ile bir savaş yaklaşıyordu. Avrupa devletlerinin Osmanlı hakimiyetindeki Hristiyan tebaayı sürekli kışkırtmaları, özellikle Balkanlar'da birkaç eyaletin kan, ateş, isyan ve huzursuzluk içine düşmesine yol açtı. Malî durum bir hayli zayıflamış, Tanzimatla verilen tavizlerle Osmanlı sanayii ve ticareti çökertilmişti. Ayrıca devletin coğrafî durumu, yabancı istilâ ve müdahalelere açıktı. Türk olmayan eyaletler, Avrupa devletlerinde olduğu gibi, sömürge muamelesi görmediği, anavatanın birer parçası sayıldığı halde, dışa dayalı isyanlar durmak bilmiyordu. Devamlı dış baskılar ve bitip tükenmek bilmeyen savaşlar, devletin kalkınmasını engelliyordu. Avrupa devletlerinin, kendi çıkarları için tahrik ettikleri Ermenilerin özerklik elde etmek amacıyla ihtilalci komitalar kurarak ülkede olay çıkarmaya başlamaları, devlet için ayrı bir meşgale oldu. Ayrıca Bulgar, Yunan ve Sırp çetelerinin meydana getirdikleri olaylar, devleti uğraştırdığı gibi, yabancı müdahalelere de yol açtı.

Sultan İkinci Abdülhamid, batı devletleri ve Rusya'nın her türlü baskıları karşısında, devlet birliğini korumak için tek çıkar yolun, Müslüman tebaayı din bağıyla bütünleştirmek olduğunu düşünüyor ve bu birliğin yalnız Osmanlı ülkesinde değili diğer Müslümanlar arsında da kurulmasına çalışıyordu. Ülkenin ekonomik kalkınmasına çok önem verdi. Ulaştırma ve haberleşme alanlarında ıslahat, eğitim konusunda ciddî hamleler yaptı. İngiltere ve Fransa'nın dostluk ve yardımlarına güvenilmediğinden, Alman dostluğuna önem vererek denge sağlamaya çalıştı. Zamanla Sultan Abdülhamid idaresine karşı doğan muhalefet, Genç Türkler denilen kişiler tarafından ilerletilerek, İttihat ve Terakkî Cemiyeti adı altında siyasî bir teşkilat kuruldu. Bunların baskısıyla, 23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet rejimi, yeniden yürürlüğe konuldu. İttihatçıların tertibi ile, 31 Mart Vakası olarak bilinen bir ayaklanma çıkarıldı. Hadiseyle ilgisi olmadığı halde Padişah, bu bahaneyle tahttan indirilip, yerine Beşinci Mehmed Reşat çıkarıldı. İktidara cemiyet yanlısı devlet adamları getirildi ve o zamana kadar idarî işlere karışmayan İttihat ve Terakkî Cemiyeti, söz sahibi oldu. 1912'de başlayan Balkan Harbinde Osmanlı ordusunun yenilmesi üzerine, Enver Beyin başkanlığında küçük bir subay topluluğu, Ocak-1913'te Bâbıâli'yi basarak sadrazam Kâmil Paşa'yı istifaya zorladı. Böylece İttihat ve Terakkî Cemiyeti, devletin mukadderatını doğrudan eline aldı ve sonunda kötü bir âkıbete yol açtı.

Yeni iktidar zamanında felaketler birbirini takip etti ve devletin çöküşü hızlandı. Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve nihayet ittifak devletleri safında girilen I. Dünya Savaşı, devletin yıkılışının başlangıcı oldu. Savaş sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ile, Osmanlı Devleti baştan başa işgal edildi. Sultan Vahideddin, bölünmüş, parçalanmış, hattâ işgal edilmiş bir devletin başına geçti ve bütün imkânsızlıklara rağmen İstiklâl Mücadelesini başlattı. Mustafa Kemal Paşa liderliğinde gerçekleştirilen, şanlı Türk İstiklâl Savaşı sonunda, 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalandı. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi.

Bugün, Uzakdoğu'daki Sakalin Adlarından, Batıdaki Balkan Adacığına kadar iki Avrupa kıtası büyüklüğünde bir alanda yaşayan Türklerin çoğunluğu Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Çin ve İran hudutları içinde bulunmaktadır.

Türk Milletinin bağımsız millî devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bulunmaktadır.

Diğer taraftan, 19. yüzyılda Rus işgaline uğrayan Orta Asya Türk Birlikleri uzun yıllar bu devletin sömürüsü ve zulmü altında kaldıktan sonra, bağımsızlıklarını kazanmak için mücadeleye başlamışlar ve 1991'de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bunlar, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan cumhuriyetleridir.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
12 Şubat 2010       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
A. Türklerin İslamiyet'i Kabulü ve İslam Devletindeki Hizmetleri

Sponsorlu Bağlantılar
Talas Savaşı
(751; Araplar - Çinliler)
Doğudan batıya ilerleyen Çinliler ile , Ön-Asya' dan doğuya ilerleyen Araplar, Talas ırmağı kıyılarında savaştılar. Bu savaşta, Orta Asya'nın Çin egemenliğine girmesini istemeyen, Karluk ve Yağma Türkleri, Arapların yanına geçmişler ve savaşı Arapların kazanmasını sağlamışlardır.

Önemi
• Orta Asya'nın Çin egemenliğine girmesi engellenmiştir. ( Siyasi )
• Türkler, bu savaştan sonra guruplar halinde İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlardır. ( Karluklar ) ( Dini )
• Esir alınan Çinlilerden kağıt yapım tekniği öğrenilmiştir. ( Kültürel )
Türklerin İslamiyet'i Kabul Etme Nedenleri :
• İslamiyetteki tek tanrı ( Allah ) inancı ile Gök Tanrı inancı arasında pek fark bulmamaları
• Türk toplumunda bulunan Ozan ve Kam'lar ile İslam Evliyaları ve Dervişlerinin birbirine benzerlik göstermesi
• Cihad fikriyle, fetih fikrinin birbiriyle bağdaşması
• İslamiyet'in öngördüğü doğruluk, dürüstlük,temizlik,konukseverlik gibi ahlak kurallarının, Türk ahlak anlayışına uygun olması
• Ahiret inancı ve Kurban Kesme benzerlikleri
• Bilimsel ve Ticari ilişkilerin etkileri.
Türklerin İslam Dünyasındaki Etkinlikleri ve Hizmetleri
• Abbasiler döneminden başlayarak Türkler'in etkinlikleri artmıştır. Abbasilerde Türkleri devlet hizmetinde görevlendiren ilk halife "Mansur" dur.
• Harun Reşid döneminde Saray Muhafızları Türklerden oluşturulmuştur. Bizans sınır boylarında (Uc), Türklere görevler verilmiştir.
• Me'mun ve Mu'tasım dönemlerinde Türkler'in askeri etkinlikleri arttı. Mu'tasım döneminde Türkler için "Samerra" şehri kuruldu.
• Azerbaycan'da başlayan ve devleti (Abbasileri) tehdit eder hale gelen Babek isyanı, Mu'tasım döneminde Türkler tarafından bastırılmıştır.
• Büyük Selçuklular, Abbasi Halifesini Büveyhoğullarının baskısından kurtardılar.
• Batı'da Bizans ve Haçlılara karşı, doğuda Moğol tehlikesine karşı İslam dünyasını Türkler korumuşlardır.
• Değişik bölgelerde kurmuş oldukları devletler yoluyla İslamiyet'i batı ve doğu'da yaydılar.
• İslam uygarlığının gelişmesine büyük katkıda bulundular. (Farabi, İbn-i Sina, Biruni, Harezmi, İbn-i Türk önemli Türk Bilim adamlarıdır.)
• Eğitim ve Öğretim Kurumları açısından İslam dünyasının gelişmesini sağladılar (Nizamiye Medresesi)
• İslam Sanatına' da katkıda bulunmuşlardır.
Özetle
• İslamiyet'i her türlü iç ve dış tehlikelerden korumuşlardır.
• İslamiyet ' in yayılmasına ve bir dünya dini olmasına katkıda bulunmuşlardır.
• İslam dünyasına önemli devlet, bilim ve sanat adamları kazandırmışlardır.
• İslam Kültürünü geliştirerek batıya tanıtmışlardır. ( Büyük Selçuklular - Osmanlılar)
• Bugün, İslam bilim ve kültürünü laik devlet yapısı içerisinde geliştirmektedirler. (TC)


B. Türk-İslam Devletleri

1. TOLUNOĞULLARI (868 - 905)
• Merkez: Fustat (Mısır)
• Kurucu: Tolunoğlu Ahmet - (Mısır Valisi)
• Önemi: Mısır 'da kurulan ilk Türk-İslam devletidir.
• İç karışıklıklar sonucu, Abbasiler son vermiştir.


2. İHŞİDİLER (AKŞİTLER) (935 - 969)

• Merkez: Fustat (Mısır)
• Kurucu: Muhammed bin Toğaç
• Önemi: Mısır 'da kurulan ikinci Türk-İslam devletidir.
• Fatımiler devleti son vermiştir.
Not: Tolunoğulları ve Akşitlerin yönetici ve orduları Türk, halkı ise Araplardan oluşmaktaydı. Bu nedenle uzun ömürlü olamamışlardır.
Yorum: Bir bölgede etkin ve uzun ömürlü olabilmek için sadece yönetim ve askeri güç yeterli olamamaktadır. Halkın desteği alınmalıdır.

3. KARAHANLILAR (840 - 1212)

• Merkez: Balasagun
• Bilinen İlk Hükümdarları: Bilge Kül Kadır Han
• Önemi: İlk Türk - İslam devletidir.
• Karahanlılar devletini, Karluk - Yağma - Çiğil Türkleri kurmuştur.
• İslamiyet'i, Satuk Buğra Han zamanında kabul etmeye başladılar. İslamiyet'i kabul edince "Abdülkerim" ismini almıştır.
• Samanoğulları devletine son vererek Maveraünnehir bölgesine sahip oldular.
• Gazneliler devletiyle komşu olunca, onlarla mücadele etmeye başladılar. ( Sınırları genişletme mücadelesi)
• En parlak dönemlerini Yusuf Kadır Han zamanında yaşamışlardır.
• Yusuf Kadır Han'ın ölümünden sonra , taht kavgaları ve Gaznelilerle mücadele devleti yıpratmış, doğu ve batı olarak ikiye ayrılmışlardır. Doğunun merkezi Kaşgar, batının merkezi Semerkant olmuştur.
• Doğu Karahanlılara, Karahıtaylar ; Batı Karahanlılara Harzemşahlar son vermiştir.
Not: İslamiyet'i kabul etmelerine rağmen, öz kültürlerini korumuşlardır.

4. GAZNELİLER (963 - 1187)

• Merkez: Gazne (Doğu Afganistan)
• Kurucu: Alp Tigin
• Samanoğulları, Karahanlılar, Selçuklularla mücadele etmişlerdir.
• En parlak dönemlerini Sultan Mahmut zamanında yaşadılar. Sultan unvanını ilk kullanan hükümdar olan Gazneli Mahmut, Hindistan'a 17 sefer yapmış, kuzey bölümlerine İslamiyet'in girmesini sağlamıştır.
• Selçuklularla yaptıkları Nesa (1035), Serahs (1038), Dandanakan (1040) savaşlarını kaybettiler.
• Özellikle Dandanakan savaşından sonra zayıflamışlar ve yıkılış sürecine girmişlerdir.
• Gaznelilere, Afgan yerlilerinden olan " Gur " lar son vermiştir.

5. BÜYÜK SELÇUKLULAR VE BAĞLI DEVLETLER
Oğuzlar Türklerin en kalabalık ve tarihte en etkin rol oynayan koludur.
• Oğuzlara, Araplar Guz, Bizanslılar Uz, Ruslar Tork demişlerdir. Oğuzlara Müslüman olduktan sonra " Türkmen " (Yörük) denilmiştir.
• Oğuzlar, Bozoklar (Sağ Kol) ve Üçoklar (Sol Kol) olarak iki kola; Kollar ; Yıldızhan-Ayhan-Günhan (Bozoklar), Denizhan-Dağhan-Gökhan (Üçoklar) olarak 6 soya; soylar 4' er boya (toplam 24 boy) ayrılmıştır.

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ (1038 - 1157)
Önemleri
• Adını Selçuk Bey'den almış, devleti Tuğrul ve Çağrı Bey' ler kurmuştur.
• İslamiyet'i dış saldırılara karşı korumuşlar, İslam ülkelerini bir yönetim altında birleştirmişlerdir.
• Anadolu'nun Türkleşme sürecini başlatmışlardır.
• Türk - İslam kültürünü sentezlemişlerdir. ( Birleştirmişler, harmanlamışlardır)
• İslam uygarlığını geliştirmiş ve yaymışlardır.
• XI. yy.da doğuda Seyhun Irmağı, batıda Akdeniz ve Marmara , güneyde Mısır ve Basra Körfezi ' ne kadar sınırlarını genişletmişlerdir.
Devletin Kuruluşu
• Devlete ismini veren Selçuk Bey, Oğuzların Üçok kolunun Kınık boyundandır.
• Aşağı Seyhun ile Hazar denizi arasındaki geniş bozkırlarda yaşayan oğuzlar' da ordu komutanı ( Subaşı ) olarak görevli olan Selçuk Bey , Oğuz Yabgu'su ( Hükümdar ) ile anlaşmazlığa düşmüş ve çevresiyle birlikte Seyhun Irmağının aşağı ve doğusunda bulunan " Cent " şehrine yerleşmiştir. Oğuzlar devletine karşı, Samanoğulları' ndan yardım istemiş ve çevresiyle birlikte İslamiyet'i kabul etmiştir.
• Samanoğulları devletinin Karahanlı ve Gaznelilerle mücadelesi sonucu yıkılmasıyla, ve Selçuk Bey'in ölmesiyle dağılan oğuz boylarını Arslan Bey toparladı ise de, Gazneli Sultan Mahmut oğuzların kendisi için tehlikeli olduğunu anlamış ve Arslan bey ve ileri gelenleri tutuklatmıştır.
• Selçuk Bey 'in torunlarından Tuğrul ve Çağrı Bey kardeşler, Selçukluları yeniden toparlamayı ve devleti kurmayı başarmışlardır.
Tuğrul ve Çağrı Beyler Dönemi :
• Horasan bölgesi için, Gaznelilerle ; Nesa ( 1035 ) , Serahs ( 1038 ) , Dandanakan ( 1040 ) savaşlarını yapmışlardır.
• Tuğrul Bey, Nişabur'u Gaznelilerden alarak, kendisine merkez yapmış ve bağımsızlığını ilan etmiştir. ( 1038 )

Dandanakan Savaşı ( 1040 ) ( Büyük Selçuklular - Gazneliler ) :
Nedeni: Gazneliler' in Selçuklu gücünü Horasan'dan atmak istemesi
Önemi: Selçuklular , bu savaştan sonra sürekli gelişme aşamasına girerken, Gazneliler zayıflama ve yıkılış sürecine girmişlerdir.
• İran, Irak, Azerbaycan ele geçirilmiştir.
• Merkez Nişabur'dan Rey şehrine taşınmıştır.
• Oğuzların Anadolu'ya akınları Çağrı Bey'in keşif seferiyle başlar ( 1016 ). Anadolu' ya yapılan seferlerin artması üzerine, Pasinler savaşı yapılır.

Pasinler Savaşı ( 1048 ) ( Büyük Selçuklular - Bizans + Gürcü Kuvvetleri ) :
Nedeni:
Selçuklular' ın Anadolu'ya yönelik akınlarının artması
Bizans'ın, Türklerin Anadolu'ya girme girişimlerini durdurmak istemesi
Bizans'ın Anadolu otoritesini koruma isteği
Önemi: Türkler'in Anadolu'nun fethi için Bizans'la yaptıkları ilk büyük savaş ve kazandıkları ilk büyük zaferdir.
Not: Anadolu'nun fethinde üç önemli savaş görülür ; Pasinler - Malazgirt - Miryokefalon
* Pasinler Savaşı, Bizans'ın Anadolu'daki otoritesini sarsmıştır.
• Abbasi Halifesinin, Şii Büveyhoğulları'nın baskısı üzerine Tuğrul Bey'den yardım istemesiyle, Tuğrul bey iki defa Bağdat seferi düzenlemiş, Büveyhoğullarına son vermiştir. Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi tarafından doğu ve batının sultanı ilan edilmiştir.
Önemi: İslam dünyasının koruyuculuğu ve liderliği Selçuklulara geçmiştir.
• Tuğrul Bey döneminde ( 1040 - 1063 ), sınırların Ceyhun' dan Fırat'a kadar genişlediği ; devletin sağlam temeller üzerine oturtulduğu ; Anadolu yönünde gelişmelerin başladığı görülmektedir.

Alp Arslan Dönemi (1064 - 1072)
• Azerbaycan, Kafkasya ve Türkistan seferlerine çıktı.
• Döneminde komutanları tarafından doğu Anadolu'ya seferler düzenlenmiştir.
• Fatımi devletine son vermek ve Mısır'ı fethetmek için, Mısır seferine çıkmışken Bizans İmparatorunun Doğu Anadolu'ya doğru sefere çıkması üzerine geri döndü.


Malazgirt Savaşı (26 Ağustos 1071) (Büyük Selçuklular - Bizans)
Nedeni:
• Selçuklular'ın, kendilerine gelen göç dalgalarını yerleştirecek alan için Anadolu'ya yönelmeleri, Anadolu'yu yurt edinme isteği
• Bizans'ın, Anadolu'dan Türkleri çıkarma isteği.
Sonuçları:
• Anadolu kapıları Türklere açıldı. Bu savaştan sonra Türkler, yoğun olarak Anadolu'ya göç etmeye başladılar.
• Anadolu Türk Tarihi başladı, Anadolu'da ilk Türk beylikleri kuruldu.
• Hristiyan Bizans'ın İslam dünyası üzerindeki baskısı sona erdi.
• Türklerin batıya ilerleyişleri üzerine Bizans'ın Papa'dan yardım isteği, Haçlı Seferlerine sebep olmuştur.
Önemi: Türk milletine yeni bir yurt, yeni bir gelecek, yeni bir tarih hazırlayan önemli bir zaferdir.

Melikşah Dönemi (1072 - 1092)
• Büyük Selçukluların en geniş sınırlara ulaştığı, kültür ve uygarlık alanında en parlak düzeye ulaştığı dönemdir.
• Amcası Kavurd' un Sultanlığını tanımaması üzerine, mücadele etmiş ve onu öldürtmüştür.
• Karahanlı ve Gaznelilere egemenliğini kabul ettirdi.
• Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Tutak ve Artuk beyleri, Anadolu'nun fethiyle görevlendirmiştir.
• Suriye, Filistin ve Arabistan'da fetihler yapmıştır.
• Sultan Melikşah bütün müslüman ülkeleri yönetimi altına alma politikası izlemiştir.
• Dönemin en önemli iç olayı "Batınilik" propagandasıdır. Hasan Sabbah, Selçukluları içten parçalama ve yönetimi ele geçirmek için batınilik mezhebini yaygınlaştırmaya ve ileri gelen Türk yöneticilerini öldürtmeye başlamıştır.
• Nizamiye Medresesi bu dönemde önemli bir eğitim-öğretim kurumuna dönüşmüştür.
• Sultan Melikşah adına " Celali Takvimi " düzenlenmiştir.
Devletin Dağılışı :
• Melikşah'ın ölümünden sonra oğulları arasında taht kavgaları çıkması (Berkiyaruk-Mehmet-Mahmut-Sencer), devleti yıpratmıştır.
• Son selçuklu sultanı " Sencer " dir. Sencer'in , Katvan savaşında (1141) Karahıtay'lara yenilmesi ile devletin dağılış dönemi hızlandı.
• Sultan Sencer'in ölmesiyle Selçuklu Devleti parçalanmıştır. (1157)

Selçukluların Parçalanma Nedenleri:
• Veraset anlayışı. (Ülkenin, hükümdar ailesinin ortak malı sayılması)
• Yönetime küstürülen Oğuzların (Türkmenlerin) ayaklanmaları
• Haçlı Seferleri (Dolaylı)
• Doğudan gelen Moğol akınları
• Batınilerin çalışmaları. (Batınilik ; Şii mezhebinin radikal siyasi hareketinin doğurduğu hareket)
• Abbasi Halifelerinin egemenlik gücünü geri almak için yaptığı olumsuz çalışmalar
• Atabeylerin, merkezi otoritenin zayıflamasıyla, bağımsızlık ilanları


Büyük Selçuklu Devletine Bağlı Devletler
1. Horasan Selçukluları : Irak Selçukluları ortaya çıkınca Büyük Selçuklulara denilmiştir.
2. Irak Selçukluları (1119 - 1194):
• Kurucu : Mahmut
• Merkez : Merv
• Harzemşahlar son verdi.
3. Kirman Selçukluları (1048 - 1187):
• Kuruluş Bölgesi: İran
• Kurucu: Kavurd (Çağrı Bey'in oğlu)
• Oğuzlar son verdi.
4. Suriye Selçukluları (1069 - 1118):
• Merkez: Dımaşk (Şam)
• Kurucu: Tutuş (Alp Arslan' ın oğlu, Melikşah' ın kardeşi)
• Dımaşk ve Halep olarak iki kola ayrılmıştır.
• Halep koluna Artuklular son verdi. Dımaşk kolu iç karışıklıklar sonucu sona erdi.
5. Türkiye (Anadolu Selçukluları (1075 - 1308):
• Merkez: İznik - Konya
• Kurucu: Kutalmışoğlu Süleyman Şah
• 1243 Kösedağ savaşından sonra Moğollara bağlı duruma gelmişler, Sultan II.Mesut'un ölümüyle son bulmuşlardır.

Atabeylikler
Atabey: Selçuklu Şehzadelerini eğitmekle görevlendirilen kişi. (Osmanlılarda Lala )
• Merkezi Otoritenin zayıflamasıyla bulundukları bölgelerde bağımsızlıklarını ilan ettiler.

1. Salgurlular (Fars Atabeyliği) (İran) (1148 - 1286):

• Merkez: Şiraz
• Kurucu: Sungur
• İlhanlılar son verdi.
2. İldenizliler (Azerbaycan Atabeyliği) (1146 - 1225):
• Merkez: Tebriz
• Kurucu: Şemsettin İldeniz
• Harzemşahlar son verdi.
3. Beğteginoğulları (Erbil Atabeyliği) (1144 - 1232):
• Merkez: Erbil
• Kurucu: Beğ-Teginoğlu Ali
• Varisi olmadığı için, vasiyet gereği Abbasi Halifeliğine katıldı
4. Böriler (Şam Atabeyliği) (1128 - 1154):
• Merkez: Dımaşk (Şam)
• Kurucu: Böri
• Zengiler son verdi.
5. Zengiler (Musul Atabeyliği) (1127 - 1259):
Merkez: Musul
Kurucu: İmadeddin Zengi
İlhanlılar son verdi.
6. HARZEMŞAHLAR (1097 - 1231)
• Merkez: Gürgenç
• Kurucu: Atsız
• Ceyhun nehrinin doğduğu bölgenin iki tarafına Harzem ( Harezm ) denilmiştir.
• Harzemşahlar Moğollarla mücadele ederek yıpranmışlar, batıya çekilmişler, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından ortadan kaldırılmışlardır.
7. EYYUBİLER (1174 - 1250)
• Kuruluş Bölgesi : Mısır
• Kurucu : Selahattin Eyyubi
• Mısır 'da Fatımilere son vererek kuruldular.
• Selahattin Eyyubi , Filistin,Suriye,Irak'ı alarak Güneydoğu Anadolu' ya kadar sınırlarını genişletti.
• Hıttin (Hattin) savaşında (1187) Kudüs kralını yenilgiye uğratarak, Kudüs'ü ele geçirdi. * Üçüncü haçlı seferine sebep olmuştur.
• Eyyubiler ve Moğollar son verdi.
8. MEMLUKLAR (1250 - 1517)
• Kuruluş Bölgesi: Mısır
• Kurucu: Aybey
• Memluk (Kölemen): Eyyubilerin köle olarak alıp yetiştirdikleri Türk Gençlerinden oluşan askerlere verilen isim.Aybey bunlardan birisiydi.
• Moğollar ve Haçlılarla mücadele ettiler.
• Ayn-ı Calut savaşında Moğolları yenilgiye uğratarak, Suriye ve Mısır'a girmelerini engellediler.
• Sultan Baybars, Anadolu'ya yardım'a gelerek Moğolları yenilgiye uğrattı.
• Abbasi Halifeliğini Mısır'da sürdürme politikası izlediler. Amaç İslam dünyası liderliğidir.
• Osmanlılar'la özellikle Ramazanoğulları ve Dulkadıroğulları beyliklerini egemenlik altına alma mücadelesine girdiler.
• Fatih döneminde bozulan ilişkiler, II.Bayezıt döneminde savaşlara dönüştü.
• Yavuz Sultan Selim Mısır seferiyle, Mercidabık ve Ridaniye savaşları sonucu, Memluklar'a son verdi.

Alıntı

su meleği - avatarı
su meleği
Ziyaretçi
11 Nisan 2012       Mesaj #3
su meleği - avatarı
Ziyaretçi
İlk Türk İslam Devletleri
İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte millet olma sürecini tamamlayan Türkler kısa sürede islamiyeti bir "dünya dini" haline getirmiş,hakimiyeti altında olsun ya da olmasın tüm müslüman azınlıkları koruyup kollama görevini üstlenmişlerdir. Tarihte hiçbir millete nasip olmayacak kadar köklü ve güçlü imparatorluklar kuran Türk Milleti, bu gücünü hiç şüphesiz İslam dininden almıştır.
Türklerin İslamiyeti kabulünün en önemli sonucu, islam dinine girmeleriyle millet olma sürecini tamamlayan Türklerin kısa süre içerisinde islamiyeti bir "dünya dini" haline getirmeleri olmuştur

Türkleri islamiyete yakınlaştıran en önemli sebep, tevhid inancı olmuştur. Allah'ın birliği inancı Türklerde çok yaygın olan bir inançtı. Din adamlarını huzuruna çağıran Mengü Kağan, "biz tek Tanrı'nın varlığına, onun sayesinde yaşadığımıza ve onun emri ile öldüğümüze inanıyoruz" demişti. (Süleyman Kocabaş, Adil Türk İdaresi, s.15)

Türklerde Allah'ın birliği inancı "Kök Tengri" (Gök-Kainat Tanrısı) olarak isimlendirilmişti. Türklerin inançları ile islam inancı arasındaki benzerlik sadece bununla sınırlı değildi. İslamiyet öncesi Türkler ahiret gününe, öldükten sonra dirilmeye, kaza ve kadere inanırlar ve kurban keserlerdi. Zina ve eşcinsellik kesinlikle yasaktı ve hırsızlık ağır ceza ile cezalandırılırdı. (İ. Hami Danışmend, Türk Irkı Neden Müslüman Oldu, s.17) Türklerin islamiyeti kabul etmelerinde islam öncesi Türklerin inançları ile islamiyet arasındaki büyük benzerlikler önemli rol oynamıştır. Bu benzerlikleri kavradıkça islamiyete her geçen gün yakınlık duyan Türkler, Emevi Valisi'nin Horosan'da İslamiyeti yaymak için cami ve medrese açmasına hiçbir tepki göstermemiştir. Bu yakınlaşma süreci Arap Müslümanlarla Türklerin ortak düşmanları olan Çinlilere karşı omuz omuza mücadele etmesiyle doruk noktasına ulaşmıştır.


Dünya Tarihinin Dönüm Noktası

Türklerin İslam dini ve müslüman Araplarla tanışmasına vesile olan "Talas Savaşı"ndan Çin Ordusu karşısında zorlanan Müslümanların yardımına Türk süvarileri yetişmiştir. Savaşı izleyen Karluk beyinin emriyle savaş alanına giren Türk süvarileri karşısında neye uğradıklarını şaşıran Çinliler Talas Savaşı'nda yenilgiye uğramışlardır. Bu savaşın ardından islamiyet Maveraünnehr'de kalıcı hale gelmiş ve Türkler de uzun zaman Çin tehlikesinden kurtulmuşlardır.

Bölgeye adım atan Müslüman Araplar, Türklerin yüksek ahlaklarını, idarecilik ve savaştaki üstün meziyetlerini yakından tanıma imkanı bulmuşlardır. Bu savaş sonucunda, Türklerin islamiyete girmesiyle bu dinin kısa sürede bir "dünya dini" olacağı inancı doğmuştur. Türklerin müslüman Arapları, Arapların da Türkleri tanımasına neden olan "Talas Savaşı" dünya tarihi için bir dönüm noktası olmuştur.

Talas Savaşı'nın ardından kitleler halinde islam dinine geçen Türkler, iddia edilenlerin aksine hiçbir zorlama ile karşılaşmamışlardır:

"Türkler, İslamiyeti samimi olarak, kendi istekleriyle, hiçbir zorlama ve dış baskı olmaksızın kitle halinde kabul edince, tarihlerinin yeni bir devresine ayak basmış oluyorlardı… Türkler müslüman olmak suretiyle Türklüklerini kemale erdirmiş, adeta tamamlamışlardı."
(Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar, s.47)
Müslüman Olmayan Türklerin Akibeti
Türkler islamiyeti kabul etmeselerdi hiç şüphesiz tarihteki milletler mezarlığına gömülürlerdi. İslamiyeti kabul etmeden çeşitli uzakdoğu dinlerinin etkisi altında kalan Türkler, bu dinlerden olumsuz şekilde etkilenmiştir.
İslamiyeti kabul etmeyen Türk boyları, tarih boyunca milli kültürlerini kaybetmeye mahkum olmuşlardır. Nitekim Budizmi eden Tabgaçlar, Museviliği Hazarlar bugün Türklüklerini tamamen kaybetmişlerdir. Allah'ın insanlığa son mesajı olan Kuran'ın yolunu izleyen hiçbir boyu benliğini kaybetmemiştir.
Türklerin islamiyeti kabulünden çok önce M.S 375 yılında Avrupa'ya ayak basan ilk Türkler olarak tarihe geçen Hunlar, siyasi ve askeri açıdan uzun yıllar kendinden söz ettirmiş ancak çeşitli uzakdoğu dinlerinin etkisi altında kaldıkları için Türklüklerini kaybetmişlerdir. Büyük bir kısmı Hristiyanlaşan bu Hun Türkleri sosyal asimilasyona uğrayarak milli varlıklarını kaybetmişlerdir. Dün olduğu gibi bugün de Müslüman olmak ve islamiyetin gereklerine uygun bir yaşam sürmek Türk Milleti'nin varlık şartı olarak önemini korumaktadır. (Süleyman Kocabaş, Adil Türk İdaresi, s.17)

Türklerin İslam Dünyasındaki Liderliği

İslamiyeti kabul eden Türkler "İlahi Kelimetullah" davası uğruna tüm dünyaya Türk-İslam adalet ve hoşgörüsünü götürmekle kalmamış, hakimiyeti altında 30'dan fazla din ve ırktan insanı koruyup kollamayı kendisine vazife bilmiştir.

Türkler İslam dünyasının önderlik görevini ilk olarak Selçuklu Devleti zamanında kazanmışlardı. Selçuklu devleti ve onun mirası üzerine korulan Osmanlı Devleti , sınırları içerisinde olsun ya da olmasın islam ülkelerine yapılan saldırıları kendi ülkesine yapılan bir saldırı olarak kabul ediyordu. Yavuz Sultan Selim Mısır'da hüküm süren Memlüklü Devleti'ne son vermesi üzerine islam dünyasının önderliği manevi olarak da Türklere geçti ve tüm islam dünyasının başkenti İstanbul oldu.

Mısır'ın ardından Kuzey Afrika ülkeleri de birer birer Osmanlı sınırlarına dahil edildi. İspanyol işgaline uğrayan Cezayir'e çıkarma yapan Barbaros Hayrettin Paşa bölge halkının sevgi gösterileriyle karşılandı. Türklerin Cezayir'e adım atışıyla birlikte İspanyolların ve İspanyollarla işbirliği içerisinde bulunan Cezayirli yöneticilerin halka yapmış oldukları zulüm son buldu. Cezayir'le birlikte Tunus, Fas, Libya, Irak, Körfez Ülkeleri ve Yemen'de Osmanlı topraklarına dahil edildi.

Türkler hakimiyeti altındaki topraklarda hiçbir zaman emperyalist bir yaklaşım içerisinde olmadı. Özellikle halkı müslüman olan ülkelerdeki insanlar, her alanda Türklerle eşit haklara sahipti. Arap halkları İslamiyete yapmış oldukları hizmetlerden dolayı Osmanlı Sultanlarına ve Türklere büyük sempati duyuyorlar ve "kavmi necip" olarak isimlendiriyorlardı. 4. yüzyıl Türk idaresi altında yaşayan Araplar, her türlü iç ve dış saldırıya karşı güven içinde bir yaşam sürdüler.

19. asırda bölgedeki doğal kaynaklara göz diken Batı ülkelerinin kışkırtmalarıyla Arap ülkelerinde esen bağımsızlık rüzgarı iddia edilenin aksine huzur ve güven ortamı sağlamadı. "Türkler Arap ülkelerinde sömürgecidir" iddiasıyla Arapları kışkırtılan Batılı güçler, 2. Dünya Savaşı sonuna kadar bu ülkeleri emperyalist çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
11 Haziran 2012       Mesaj #4
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Türk-İslam Devletleri

1) Tolunoğulları (868-905)
Mısırda kurulan ilk bağımsız Türk-islam Devletidir. Devletin kurucusu Ahmet bin Tolundur (Tolunoğlu Ahmed). Abbasilerin Mısır valisi olan Ahmet 868 yılında bağımsızlığını ilan etti. Suriye, Filistin ve Bingaziyi ele geçirerek devletini güçlü bir duruma getirdi. 884 yılında ölümüyle yerine oğlu Humâraveyh geçti. Humâreveyhten sonra Ceyş, Harun ve Zeyban işbaşına gelen hükümdarlardır. iç karışıklardan yararlanan
Abbasiler merkezi Fustata girerek 905 yılında Tolunoğulları devletine son verdiler.

2) İhşidiler (935-969)
Mısırda kurulan ikinci Türk devletidir. ihşid unvanı devletin kurucusu Muhammed Ebu Bekire Abbasi Halifesi tarafından verilmiştir (Ihşid: Melikler-Meliki) Muhammed Mısırda vali iken bağımsızlığını ilan ederek ihşidiler devletini kurdu. Onun zamanında ordu güçlendirilerek Suriye, Filistin ve Hicaz ele geçirildi. Unucur (onuygur), Ali, Kafur ve Ahmet ihşidiler devletinin hükümdarlarındandır. 969 yılında Fatımiler bu devlete son verdiler.

3) Karahanlılar (840-1212)
İlk Müslüman Türk devleti olarak kabul edilen Karahanlılar Devletini Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri kurmuşlardır. ilk hükümdarları Bilge Kül Kadır Handır. Başkentleri Balasagundur. Karahanlıların en önemli dönemi 934 yılında başa geçen Abdülkerim Satuk Buğra Han zamanıdır. Bu hükümdarın Müslümanlığı kabul etmesiyle, devlete bağlı Türkler arasında islamiyet yayılmaya başladı. Böylece ilk Türk-islam devletinin kurucusu oldu. Buğrahan Ali, Nasr Ali ilig Han, Yusuf Kadır han Karahanlı hükümdarlarından bazılarıdır. Nasr Ali ilig Han döneminde Karahanlılar Gaznelilerle birlikte Samanoğulları Devletine tamamen son verdiler ve topraklarını paylaştılar. Karahanlılar Gaznelilerle yaptıkları mücadelede başarılı olamadılar. Yusuf Kadır Hanın ölümünden sonra oğulları arasında çıkan taht kavgalarından dolayı devlet doğu ve batı olarak ikiye ayrılmıştır. Doğu Karahanlılar ; Balasagun, Talas, Kaşgar, Tuzkent, Yarkent ve Hotan bölgelerine hakim olmuşlardır. Bu devlet önce Selçuklulara bağlandı sonra da Karahıtaylar tarafından ortadan kaldırıldı (1211). Merkezi Semerkant olan Batı Karahanlılar Maveraünnehir ve Fergana bölgelerine hakim olmuşlardır. Bir süre Karahıtaylara bağlı yaşadılar. 1212de de Harizmşahlar tarafından yıkıldılar.

4) Gazneliler (963-1187)
Devletin kurucusu Alp Tigin Samanoğullarının hizmetinde bulunmuş ve Horasan valiliği yapmıştır. Afganistandaki Gazne şehrine gelerek Gazneliler Devletini kurmuştur (963). Sebük Tekinin hükümdarlığı zamanında Toharistan ve Belucistan alınarak Hindistana inildi. Sebük Tekin ölünce yerine geçen oğlu ismailin hükümdarlığını büyük oğlu Mahmut tanımadı. 998 yılında hükümdar olan Sultan Mahmud zamanı (998-1030) Gaznelilerin en parlak dönemidir. 1001-1027 yılları arasında Hindistana 17 sefer düzenlendi ve bu bölgede islamiyetin yayılması sağlandı. Sultan Mahmut 1030 yılında ölünce yerine oğlu Mesud geçti. Bu dönemde Selçuklularla yapılan Dandanakan Savaşı (1040) devletin zayışamasına sebep oldu. 1041 yılında Sultan Mesutun öldürülmesinden sonra devlet iç karışıklıklara sürüklendi. (Muhammet, Mevdut, ibrahim hükümdarlık yapan isimlerden bazılarıdır). Hüsrev fiah zamanında devletin merkezi Gazneden Lahor şehrine nakledildi. Son hükümdar Hüsrev Melikin Gurlular tarafından tutsak edilmesiyle Gazneliler devleti son buldu(1187)

5) Büyük Selçuklular ve Bağlı Devletler
Büyük Selçuklu Devletini kuranlar Oğuzlardır. Bu devlet, adını Selçuk Beyden aldı. Selçuk Bey Oğuzların üçok kolunun Kınık boyundandır. Selçuk Bey Oğuz Yabgu Devletinde subaşı görevinde bulunmuştur. Yabguyla arası açılan Selçuk Bey Cend şehrine yerleşti. Burada Müslümanlığı kabul etti. Selçuk Beyin torunları olan Tuğrul ve Çağrı beyler Gazneli Mesud zamanında Nişabura girerek bağımsızlıklarını ilan
ettiler (1037). Gaznelilere karşı kazandıkları Dandanakan Zaferi ile (1040) Selçuklu Devletini kurdular. Tuğrul Bey Sultan oldu. Çağrı Bey orduların başına geçti. Dandanakan Zaferiyle islam dünyasında siyasi hakimiyet Selçuklulara geçmiştir. 1043 yılında Tuğrul bey başkenti Nişaburdan Reye taşıdı. 1048 yılında Bizansla yapılan Pasinler Savaşını Selçuklular kazandı (Bizansla yapılan ilk savaş). 1055 yılında Abbasi Halifesinin daveti üzerine Bağdata girerek onu, fiii Büveyhoğullarının baskısından kurtardı. Halife Tuğrul Beye Doğunun ve Batının Sultanı unvanını verdi. Böylece Selçukluların lider ve koruyucusu konumuna yükseldiler. 1057 yılında Tuğrul Bey Büveyhoğullarını tamamen ortadan kaldırdı. 1063 yılında Tuğrul Beyin ölümüyle yerine Çağrı Beyin oğlu Süleyman Beyin geçmesine karşı çıkan Çağrı Beyin diğer oğlu Alp Arslan 1064 yılında tahtı ele geçirdi. Sultan Alp Arslan zamanında bütün Azerbaycan, Kuzey Irak ve Suriye birer Türk yurdu haline geldi. 1071de Malazgirtte Bizansla yapılan savaşta Bizans mağlup edildi ve Anadolu kapıları Türklere açıldı. Melikşah zamanı (1072-1092) Selçuklu Devletinin en parlak zamanıdır. En geniş sınırlara bu zamanda ulaşıldı (Harita 5.5). Karahanlılar ve Gazneliler Selçuklulara tabi hale getirildi. Anadoluda Adalar Denizi ve Boğaziçine kadar olan yerler fethedildi. Melikşahın ölümünden Sultan Sencerin başa geçmesine kadar olan dönem Fetret Devri olarak bilinir. Bu dönemde Melikşahın oğulları; Berkyaruk, Mehmet Tapar, Mahmut ve Sencer arasında taht kavgaları yaşandı. Selçuklu Devletinin son büyük Sultanı Sencerdir. Sencerin 1141 Katvan Savaşında Karahıtaylara yenilmesi devletin zayışadığını açığa çıkardı. Sencer kendi soydaşları Oğuzlar üzerine fazla varınca, onlara esir düştü (1153).
Kurtuluşundan yedi ay kadar sonra öldü (1157). Büyük Selçuklu Devletide fiilen sona erdi. Fakat Selçuklu ailesinden olanların kurduğu devletler yaşamaya devam etti.

Bunların en önemlileri şunlardır:
  • Horasanda kurulan Horasan Selçukluları; Devletin başkenti Hemedandı. Harizmşahlar tarafından ortadan kaldırıldı.
  • İranda kurulan Kirman Selçuklulrı; Alp Arslanın yeğeni Kavund tarafından kuruldu. Oğuz saldırıları ve taht kavgalarıyla yıkıldı (1187).
  • Suriyede kurulan Suriye Selçukluları; 1069 yılında bugünkü Suriye, israil ve Ürdün toprakları üzerinde Atsız ve fiöklü beyler tarafından kuruldu.
  • Anadoluda Türkye Selçeuklu Devleti; Bu devlet ileriki bölümlerde anlatılacaktır)

Bu devletlerden başka Selçuklu ailesinden olmayan vali ve komutanlar da bağımsız devletler kurdular. Bunlara Atabeylikler adı verildi. Atabeyler, Selçuklu şehzadelerini eğiten, onların iyi bir devlet adamı ve komutan olmalarına yardımcı olan bilgili kişilerdi.
Atabeyliklerin başlıcaları şunlardır;
  • Musul ve Halepte Zengiler
  • İranın Fars bölgesinde Salgurlular
  • Fiam ve Çevresinde Börioğulları
  • Azerbaycanda İldenizliler

6) Harizmşahlar (Harizm fiahlar) (1097 - 1231)
Ceyhun ırmağının Aral gölüne döküldüğü delta bölgesine Harzem, bu bölgeye hakim olanlara Harizmşah denilmiştir. Harizmşahların atası Anuş Tigin Harzem valisi idi. Torunu Atsız Selçuklulara karşı bağımsızlık mücadelesinde bulunduysa da başarılı olamadı. Buna rağmen Atsız Harizmşahlar Devletinin kurucusu kabul edilmektedir. Atsızın oğlu il-Arslan zamanında Büyük Selçuklu Devleti yıkılınca (1157) Harizmşahlar bağımsız bir devlet oldular. Alâeddin Tekiş, Harizmşahların en güçlü hükümdarı oldu. Onun oğlu Alâeddin Muhammed döneminde Cengiz Han başkent Gürgenç dahil bütün Harezm şehirlerini aldı (1220). Muhammedin oğlu Celâleddin Harizmşah Tebrizi başkent yaptı. Türkiye Selçuklularına ait Ahlatı alması üzerine Türkiye Selçuklu Sultanı I. Alaeddin keykubat, Yassıçemen Savaşında (1230) Harizmşahları bozguna uğrattı. 1231 yılında Celâleddin Harzemşahın öldürülmesiyle bu devlet sona erdi.

7) Eyyûbiler (1174-1250)
Eyyûbiler, Mısırda Selâhaddin Eyyubî tarafından kurulan bir Türk devletidir. Selâhaddin Eyyûbî kısa zamanda Suriye ve Irakın kuzeyini ele geçirdi. Ününü Haçlılara karşı yürüttüğü mücadelen almıştır. Kudüs kralını Hıttin Savaşında yenerek (1187) Kudüsü ele geçirdi. Kudüsün Müslümanların eline geçmesi III. Haçlı Seferine sebep oldu. Selahaddin Eyyûbî, Nilden, Fırata kadar olan yerleri Türk egemenliği altında birleştirdi. Haçlıların bu bölgelere yerleşmelerine engel oldu. Selâhaddin Eyyûbi ölünce, iç çekişmeler yüzünden devlet zayışadı. Son Eyyûbi Sultanı Turan fiah Eyyûbi ordusundaki Türk Memlûk askerleri tarafından öldürüldü. Böylece Eyyûbi devleti sona erdi (1250)

8) Memlûkler (1250-1517)
Eyyûbilerden sonra Mısırda kurulan bir Türk devletidir. Bu devletin kurucusu Eyyûbi ordusunda komutan olan Aybektir. Memlûk Devleti iki ana bölümde incelenir. 1250-1382 yılları arasında Türk Memlûkleri, 1382-1517 yılları arasında da Çerkez Memlûkleri (Burci Memlûkler). Memlûkler, Mısır ve Suriye yi yönetimleri altına aldıktan sonra iranda ilhanlılar Devletini kurmuş olan Moğallarla ve Suriyedeki Haçlılarla savaştılar. Ayn-ı Calut Savaşında (1260) Moğollara ağır bir darbe indirerek Mısırı Moğal istilasından kurtardılar. Sultan Baybars Mısırda Abbasi halifeliğini yeniden canlandırdı. Anadolu Selçuklu Devletini Moğol baskısından kurtarmak için Anadoluya sefer yaptı. Moğolları Elbistan Savaşında bozguna uğrattı. Haçlılarla savaştı. Ondan sonraki hükümdarlar tarafından Haçlılar bütünüyle Suriyeden çıkartıldı. Memlûklerin Anadoluda yayılma siyaseti onları Osmanlılarla karşı karşıya getirdi. II. Bayezid zamanında Memlûklerle Osmanlılar arasında savaşlar oldu. Yavuz Sultan Selim, Memlûk ordusunu 1516da Mercidabık, 1517de Reydaniye (Ridaniye) savaşlarıyla yenilgiye uğrattı. Böylece Memlûk Devleti yıkıldı ve toprakları Osmanlı ülkesine katıldı.

In science we trust.

Benzer Konular

3 Ağustos 2017 / Ziyaretçi Cevaplanmış
5 Kasım 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
11 Ocak 2014 / kralbenim Cevaplanmış
25 Aralık 2008 / Ziyaretçi Soru-Cevap
5 Kasım 2016 / Misafir Cevaplanmış