Arama

Iğdır

Güncelleme: 4 Temmuz 2012 Gösterim: 14.848 Cevap: 10
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
18 Ekim 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Iğdır

Sponsorlu Bağlantılar
Iğdır Adının Kaynağı

Iğdır'ın adı; 24 Oğuz boyundan 21.sayılan İç-Oğuzlar Üç-Ok koluna mensup Oğuz Han'ın altı oğlundan biri olanCengiz ALP'ın en büyük oğlu olan 'Iğdır Bey' den gelmektedir. Bu boyun ilkbaşbuğ'u Iğdır Bey'dir. Iğdır, kelime olarak 'iyi, büyük, ulu, yiğit başkan vebahadır' gibi anlamlara gelmektedir.

igdir

Tarihçesi

Kars iline bağlı bir ilçe iken, ekonomik,sosyal ve coğrafi özellikleri dikkate alınarak, 27.05.1992 tarih ve 3806 sayılı kanunhükmünde kararname ile Türkiye'nin 76. ili olmuştur. Doğu Anadolu Bölgesinindoğusunda yer alan ilimizde, asırlar boyu birçok medeniyetin ve uygarlıkların hükümsürdüğü, bıraktıkları tarihi kalıntılardan anlaşılmaktadır. Günümüze kadar;Urartular, Sakalar, Moğollar, Sasaniler, Selçuklular, Karakoyunlular ve Osmanlıİmparatorluğu'nun kültürleri ilimizde hayat bulmuştur ve izleri hala yansımaktadır.14 Ekim 1920 tarihinde Kazım Karabekir komutasındaki ordumuz tarafından Ermeniişgalinden kurtarılarak anavatan topraklarına katılmıştır. ğdır ile ilgili olarakbugüne kadar yapılan çeşitli arkeolojik ve prehistorik (tarih öncesi) araştırmalar,bölgedeki yerleşmelerin insanlık tarihi kadar eski olduğunu, bölgenin bir çokmedeniyete ve uygarlığa beşiklik ettiğini ortaya koymaktadır. Iğdır Ovası'ndabulunan kara obsidiyen taş aletlerle, çakmak taşından yapılmış aletler, mezolitik(yontma taş) devrin bölgede de yaşandığını göstermektedir. Bölgenin ilk yerleşikkavmi, MÖ. 5000-4000 yıllarında Orta Asya'dan geldikleri kabul edilen, bugünküAzerbaycan, Sürmeli Çukuru ve Doğu Anadolu'da yerleştikleri sanılan HURRİLER'dir.Hurrilerden sonra, MÖ.. 3000-2000 yıllarında MİTANNİLER, ETİLER, ASURLAR,KİMMERLER, MEDLER, PERSLER, SÜMERLER ve SUBAİLER gibi kavimlerin Orta Asya'dan gelerekAğrı Dağı yamaçları, Aras Nehri Havzası ve Doğu Anadolu'da ikamet ettiklerisanılmaktadır. Bölge daha sonra sırasıyla; URARTULAR, İSKİTLER, SELEVKOSLULAR,ARSAKLILAR, SASANİLER, ARAPLAR, BİZANSLILAR, SELÇUKLULAR, MOĞOLLAR, ÇİNGİZLER,İLHANLILAR, CELAYIRLILAR, KARAKOYUNLULAR, AKKOYUNLULAR ve SAFEVİLER' İN elinegeçmiştir.Yavuz Sultan Selim'in 1514'te Çaldıran Savaşı'yla Safevileri yenmesiylebirlikte bölge de Osmanlı idaresine girmiştir. Osmanlıların 1583'te Revan'ı (Erivan)fetihlerinden sonra, bugünkü Iğdır, Tuzluca ve Aralık ilçelerinin idaresi"Aralık Kazası" adıyla Revan Eyaleti'ne bağlanmıştır. İranlılarlayapılan savaşlar sonunda imzalanan 1736 tarihli İstanbul Antlaşmasından sonra 1827'yekadar İRAN idaresinde kalan bölge, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı (93 harbi) sonunda 42yıl Rus işgaline maruz kalmıştır. 1917 Ekim Devriminden, Bolşevik İhtilali sonraiçine düştüğü siyasi bunalımdan kurtulamayan Rusya'nın diğer devletlerleBrest-Litovks muahedesini imzalamasıyla bölge, tekrar Türklere geçmişse de 30 Ekim1918 tarihli Mondros Mütarekesiyle Türk orduları bölgeden çekilince bölge Ermeniler'in mezalimine sahne olmuştur. Nihayet, 14 Kasım 1920'de 15. Kolordu Komutanı KazımKarabekir komutasındaki kahraman Türk ordusunca bozguna uğratılan Ermenilerin ArasNehri'nin kuzeyine püskürtülmesiyle birlikte, Iğdır ve çevresi de kesin olarakTürkiye'nin mukaddes topraklarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Nitekim,Iğdır'da 14 Kasım tarihleri ilin düşman işgalinden kurtarılışının yıldönümü olarak her yıl törenlerle kutlanmaktadır.


*
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen kompetankedi; 28 Mart 2008 15:33
RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
3 Temmuz 2007       Mesaj #2
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
GENEL BİLGİLER
Yüzölçümü: 3.539 km²
Sponsorlu Bağlantılar
Nüfus: 142.601 (1990)
İl Trafik No: 76
Türkiye’nin doğu sınırında yer alan Iğdır, efsanevi Ağrı Dağı ile görülmesi gereken bir ildir.
İLÇELER:
Iğdır (merkez), Aralık, Karakoyunlu, Tuzluca.
ezilecek Yerler
Soykırım Anıtı: Baharlı Mahallesi Çevre Yolu Kavşağı’ndadır.
Ziyaret Saatleri: 07:30 - 14:15
Ağrı Dağı: Türkiye’nin en yüksek dağı olup, İran ile Iğdır arasında sınır teşkil etmektedir. Yüksekliği 5165 metredir. Eski bir volkanik dağdır.

Harmandöven Kervansarayı: Eski ipek yolu Batum Tebriz Kervanyolu güzergahında, Selçuklular Dönemi’nde Sürmari Emiri Şerafettin Ejder Bey tarafından 12.yüzyılda yapılmıştır.
Koçbaşı Mezarlar: Koçbaşı mezarlar hemen hemen Iğdır Ovası’ndaki bütün mezarlıklarda bulunur. Karakoyunlular Dönemi’nden kalmıştır.
Aras Nehri: Aras Nehri kıyısında yine devletin desteği ve teşvikiyle turistik amaçlı konaklama, yeme-içme dinlenme ve eğlenme amaçlı yerler yapılabilir.
NE YENİR?
Bozbaş isimli kuzu inciğinden yapılan yemeği meşhurdur.

GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
27 Ağustos 2008       Mesaj #3
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Hayvancılık



Bölgede hayvancılık, tabii çevreşartlarının bir sonucu olarak iktisadî faaliyetler arasında çok önemli bir yeresahiptir. Gerçekten de, bölgede geniş alanlar kaplayan çayır ve otlak araziler,hayvancılık faaliyetleri için elverişli bir ortam oluşturur.
Bölgede çayır ve otlak alanlarının yüz ölçümü 146.026 hektarı bulmaktadır. Buda, yaklaşık 358.351 hektar kadar olan bölge yüz ölçümünün %40.75'inioluşturmaktadır.. Bölgede, genel olarak mera hayvancılığı besleme sistemiuygulanmaktadır. Dolayısıyla, mevcut hayvan sayısı içinde, et ve süt verimleridüşük olan yerli ırklar çoğunluktadır. İl genelinde bulunan 450.000 büyükbaş veküçükbaş hayvanın beslenmesinde esas olarak çayır ve otlak alanlardanyararlanılmaktadır, ancak, çayır ve otlak araziler, mevcut hayvan sayısıkarşısında çok yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle hayvan sayısı, arazilerin genişlikve kapasitelerini aşmayacak miktarda olmalı, diğer taraftan da mera alanlarını ıslahetmek suretiyle değerleri yükseltilmektedir. Ancak, bu şekilde hayvan ürünlerininkalitesini yükseltmek, aşırı otlatma yüzünden gittikçe değerden düşen meraları,verimsiz hale gelmekten kurtarmak mümkündür. Ayrıca bol ve ucuz yem temini, kredisağlanması, iklime ve şartlara uygun damızlıkların seçimi, hayvanyetiştiricilerinin organizasyonu, hayvansal ürünlerin değerlendirilmesinde ulaşımkolaylığının sağlanması ve bakıcılara gerekli pratik bilgilerin verilmesi gibitedbirlerin alınması, bölge hayvancılığında sorunların çözümüne katkıdabulunacaktır. Ancak, konunun bir başka ve en önemli yönü, ilimiz ve ülkemizgenelinde hayvan varlığında hızlı bir düşüşün görülmesidir. Gerçekten de,1992'de 836.926 olan ilimiz genelindeki büyük ve küçükbaş hayvan sayısı 1993'te777.352 adede, 2000 yılında ise, 449.039'a kadar gerilemiştir. Yani, oran olarak1992'den 2000'e hayvan varlığında yaklaşık % 46'lık bir azalma görülmüştür. Bugerilemenin en önemli sebepleri; bölgede cereyan eden terör olayları dolayısıylaçayır ve otlak araziler olarak kullanılan ve bölge hayvancılığında çok önemlibir yere sahip bulunan Büyük ve Küçük Ağrı Dağları ile diğer yüksek kesimlerinyasak bölge ilan edilerek yaylaya çıkışların durdurulmasıdır. Diğer önemli birsebep de terör olayları nedeniyle köyden şehre büyük göç olaylarınınyaşanmasıdır. Ülkemizde de, hayvan varlığında özellikle son 14 yıl içindehızlı bir düşüşün olduğunu görüyoruz.Nitekim, 1930'da ülkemizde sağılanhayvan sayısı 15.203.866 iken, 1950'de 23.305.526'ya, 1970'te 32.086.000'e ve 1982'de enyüksek değerine 38.821.140'a yükselmiştir. Ancak bu yıldan sonra hayvan sayısındasürekli bir düşüş görülerek 1985'te 35.910.152'ye, 1990'da 35.791.950'ye ve 1992'de34.326.980'e gerilemiştir. 1982 yılını baz alırsak, 1992 yılına kadar geçen 10yıllık zaman zarfında, ülkemizde hayvan varlığının %12 dolayında azaldığınıgörüyoruz. İlimiz genelindeki azalma %32 dolayında olduğuna göre, demek ki, ildekiazalma, ülke ortalamasının çok üstündedir. Bu nedenle hayvancılık sektöründezaman kaybetmeden acil tedbirlerin alınması zorunlu olarak görülmektedir.

Küçükbaş Hayvancılık :
Bölge hayvancılığında en fazla yetiştirilen tür, koyundur. Bu bakımdan bölge,koyun yetiştiriciliğine en uygun bölgelerden biridir. Bu da mera hayvancılığı içinen uygun türün koyun olmasından ileri gelmektedir.Bölgede, koyun yetiştirilmesinigüçleştiren en önemli sorun, yılın 3.5-6 aylık bir süresi boyunca arazinin karlaörtülü olması ve hayvanların ağıl veya komlarda hazır otla beslenmesizorunluluğudur. Iğdır ili ve çevresinde daha çok "Mor Karaman" cinsi koyunyetiştirilmektedir. Zaten Doğu Anadolu Bölgesi'nin iklim ve arazi yapısına en iyiadapte olmuş koyun ırkı Mor Karaman cinsidir. Bu cins koyunların canlı ağırlığı45-50 kg., yapağı verimi 1.0-1.5 kg., süt verimi ise 0.5-1 kg/gün arasındadır.Bölgede toplam koyun sayısı yıldan yıla değişmekle birlikte 350.000 ile 400.000arasında değiştiği tahmin edilmektedir. Örneğin; 1985 yılında 719.049 baş kadarolan koyun sayısı, 1986'da 593.150 adede düşmüştür. İlin 1992'deki koyun sayısıise 733.629 kadardır. Ancak, bu yıldan sonra bölgenin iki en önemli sorunu olan"terör ve göç" nedeniyle 1994 yılı itibariyle koyun varlığı 476.733adede, 1997 itibariyle de 355.365 adede kadar düşmüştür. Bölgede huzur ve güvenortamının sağlanmasıyla birlikte 2000 yılında bu sayı 373.249 adedeyükselmiştir.Bölgedeki hayvan varlığının artış ve azalışlarında daha öncebelirtilen nedenlerden farklı olarak, Mayıs-Haziran-Temmuz aylarında bölgeye düşenyağış miktarıyla ilişkili olduğunu da söylemek gerekir. Çünkü, çayır ve otlakarazilerdeki otların büyümesinde bu aylarda düşen yağış miktarı etkiliolmaktadır. Iğdır Ovası ve çevresinde yaz mevsimlerinin az yağışlı geçmesi,hayvanların beslenmesinde büyük güçlüklerle karşılaşılmasına ve dolayısıylahayvan satışlarının artmasına yol açar. Bu nedenle bazı yıllarda bölgedeki koyunsayısında, önemli miktarlarda azalmalar olmaktadır. Bu durum, başlıca iki şekildehayvancılığı etkilemektedir. Birincisi, çoğu hayvan yetiştiricilerinin kışlıkihtiyaçlarını karşılayacak miktarda kuru ot üretememeleri, ikincisi de, çayır veotlak alanların hayvan besleme kapasitelerinin büyük ölçüdezayıflamasıdır.Bölgede keçi yetiştiriciliği koyunculukla bir arada yürütülür.Genellikle her koyun sürüsünde 5-10 tane de keçi bulunur. Bölgenin toplam keçivarlığı 25.000 ile 50.000 arasında değişmektedir. Çadır yapımında kılındanyararlanmak için bölgede önemli ölçüde kıl keçisi yetiştirilir. Kıl keçisiyetiştiriciliğini teşvik eden bir diğer faktör de, bu hayvanların süt verimlerininkoyunlara oranla daha fazla olmasıdır. Gerçekten bölgede, bir koyun günde ortalama0.5-1 kg. kadar süt verirken, keçiden yaklaşık 1.5 kg. kadar süt elde edilmektedir.Bölgede, yaylacılık faaliyetleriyle geçinen oymakların yaşadığı köylerde, kılkeçisi sayısı belirgin bir şekilde artmaktadır. Kuşkusu/ bu durum keçinin,bölgenin dağlık ve engebeli yörelerine çok iyi uyum sağlayan bir hayvan türüolmasından kaynaklanmaktadır denilebilir. Buna karşılık keçi beslemeye elverişligeniş çayır ve otlak arazilere sahip olmayan ve daha çok ekme-dikme şeklindekitarımsal faaliyetlerin önem kazandığı ova köylerinde keçi yetiştiriciliği,ekonomik anlamda pek önem taşımaz.

Büyükbaş Hayvancılık :
Iğdır Ovası ve çevresinde küçükbaş hayvancılık kadar büyükbaş hayvancılıkda önemli bir yere sahiptir. Bölgenin büyükbaş hayvan varlığı 1997'de 59.388 başkadardır. Büyükbaş hayvan olarak; inek, öküz, manda gibi türler görülür.Bölgede, büyük ölçüde mera hayvancılığı yapılmaktadır. Bunun yanında, besihayvancılığı da giderek önem kazanmaktadır. Bu amaçla, özellikle son yıllardabölge köylerinde modern besi ahırlarının yapılmaya başlandığı gözlenmektedir.Iğdır Ovası ve çevresinin toplam sığır varlığı 56.000-66.000 arasındadeğişmektedir. Örneğin; 1985'te 65.524 baş, 1987'de 61.702 baş, 1988'de 59.568 baş,1992'de 51.799 baş ve 1997'de 59.388 baş kadardır. Bölgede egemen olan sığır ırkıDoğu Anadolu Bölgesi'nin en yaygın ırkı olan "Doğu Kırmızısı SığırIrkı"dır. Bu ırk da, iyi beslendiği takdirde ineklerin canlı ağırlığı350-400 kg.'ı, boğaların ise 500 kg.'ı bulabilmektedir. Ancak bölgede özel birbesicilik programı uygulanmadığı için bu değerler daha küçük olmaktadır. Buırkın et verimi ortalaması 180 kg. kadardır. İneklerin süt verimi ise günde 3-4 kg.kadardır. Bölgenin sığır sayısının tür bileşimi gözden geçirildiğinde en çokinek varlığının bulunduğu görülür. Onu sırasıyla dana, boğa ve öküz izler.Bölge sığır yetiştiriciliğinde süt sığırcılığı önemli bir yer tutar. Ancaksüt verimi ticarete yönelik olmaktan çok, ailelerin kendi ihtiyaçlarını karşılamaamacına yöneliktir. Çünkü, bölgede bu gibi hayvansal ürünlerin pazarlamaimkânlarının kısıtlı olması, ticarete yönelik üretim yapmayı büyük ölçüdegüçleştirmektedir. Öte yandan, bölgede sığır yetiştiriciliğinde manda türü degörülmektedir. Sığırlar tür grubunda yer alan manda; eti, sütü, derisi veözellikle gücünden faydalanmak için yetiştirilir. Ancak bölgede daha ziyade sütüiçin manda beslenmektedir. Çünkü manda, ineğe göre hem daha fazla hem daha uzun birsüre süt vermekte ve ineğe göre et verim ortalaması yüksek olmakla birlikte, ineksütüne göre sütündeki yağ oranı daha fazladır. Iğdır ilinin toplam mandavarlığı yıllara göre 2.000 ile 7.000 adet arasında değişmektedir. Bölgedebeslenen başlıca yük ve çeki hayvanlarını at ve eşek oluşturur. Deveyetiştiriciliği zamanla önemini kaybetmiş olup, 1987 yılında son devenin dekesilmesiyle bölgede bu hayvanın nesli tükenmiştir. Iğdır Ovası'nın güneyindekidağlık kesimlerde yer alan köylerde, at ve eşek sayısı çok belirgin bir şekildeartmaktadır. Bu yörede, özellikle yaz mevsiminde tarımsal ekonomik faaliyetlerincanlılık kazanmasına bağlı olarak, ulaşımda da yoğunluk görülmektedir. Ancakyeryüzü şekilleri, ulaşımda motorlu araçların kullanılmasını engellediğindendolayı, insan ve yük taşıması, büyük ölçüde at ve eşek gibi çeki hayvanlarıile sağlanmaktadır

Kümes Hayvancılığı :
Iğdır Ovası ve çevresinde kümes hayvancılığında; tavuk, hindi, ördek ve kaz gibiçeşitli kümes hayvanları beslense de bunların en önemlisi tavukyetiştiriciliğidir. Ancak bölgede, tavuk da yeterince gelişmemiştir. Çok eskidenberi sürdürülen bu faaliyet, ilkel me-todlarla ve ilkel ırklarla daha çok ailetavukçuluğu şeklinde sürdürülmektedir. Aile başına tavuk sayısı 5-10 adedi pekgeçmez. İlde büyük hacimli tavuk çiftlikleri bulunmamaktadır. 1992 yılında 119.953adet olan kümes hayvanları sayısı 2000 yılında 87.431 adet olarak tespitedilmiştir. Kümes hayvancılığında en büyük pay, 166.700 adet (%90) ile tavuk vehoroz sayısına aittir.Bölgede yumurta üretiminin yılda 18.100.000 adet kadar olduğutahmin edilmektedir. Bölgede hindi, ördek ve kaz yetiştiriciliği de pekgelişmemiştir.
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
7 Eylül 2008       Mesaj #4
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Eğitim ve Öğretim Durumu

1) Genel Bilgiler :


İLÇE ADI
OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENİ
SINIF ÖĞRETMENİ
BRANŞ ÖĞRETMENİ
TOPLAM

MERKEZ
31
485
384
900

ARALIK
3
96
37
136

KARAKOYUNLU
2
67
45
114

TUZLUCA
2
145
41
188

TOPLAM
38
793
507
1338

İl Genelinde Öğretmen Durumu

2. Okul Öncesi Eğitim :


Okul öncesi eğitim, 4-5 yaş grubu çocuklarına hizmet veren onları ilköğretimehazırlayan okulların bünyesinde veya bağımsız olarak yürütülen kurumlardır.Iğdır ilinde Anaokulu olarak sadece Kız Meslek Lisesi bünyesinde teorik ve uygulamalıolarak yürütülmektedir. Okulların bir kısmının bünyesinde ise sadece Anasınıfları mevcuttur.
İldeki Ana Okulu ve Ana Sınıfları:
a) Kız Meslek Lisesi bünyesinde uygulamalı ve teorik olarak Ana Okulu,
b) Merkez Cumhuriyet İlkokulu bünyesinde Ana Sınıfı,
c) Merkez Hürriyet İlköğretim Okulu bünyesinde Ana Sınıfı,
d) Merkez Mehmet Akif İlköğretim Okulu bünyesinde Ana Sınıfı,
e) Merkez Yüzbaşı Abdurrah-man Özalp İlköğretim Okulu bünyesinde Ana Sınıfı,

3.İlköğretim :
İl'de, 2001-2002 eğitim ve öğretim yılı itibariyle ilköğretim kurumları olarak168 ilköğretim okulu bulunmaktadır. Bu okullarda 793 sınıf öğretmeni görevyaparken 36.803 dolayında öğrenci öğrenim görmektedir.

4. Lise ve Dengi Eğitim :
Iğdır ilinde, 2001-2002 eğitim ve öğretim döneminde 6 genel lise ve 4 mesleki-tekniklise mevcut olup, bu okullarda 205 branş öğretmeni görev yaparken 4.733 dolayındaöğrenci öğrenim görmektedir.
İl Merkezindeki ilk lise 1965'te açılan Iğdır Lisesi olup, açıldığı yıldan1996-1997 eğitim ve öğretim yılı sonuna kadar 8.251 öğrenci mezun etmiştir. Dahasonraki yıllarda 1987'de Atatürk Lisesi, 1976'da EML, 1977'de Kız Meslek Lisesi ve1990'da da Ticaret Meslek Lisesi açılmıştır.

5.Yükseköğretim :
İlde, Kars Kafkas Üniversitesi'ne bağlı olarak 1995-1996 öğretim yılında İşletmebölümü ile öğretime başlayan Iğdır Meslek Yüksekokulu, 1996-1997 öğretimdöneminde Muhasebe, 1998-1999 öğretim döneminde Muhasebe, 1998-1999 öğretimdöneminde de Turizm ve Otelcilik, İthalat ve İhracat, Pazarlama, BilgisayarProgramcılığı bölümlerini açarak öğrenci sayısını 500 dolayınayükseltmiştir.
Eğitim ve öğretim faaliyetlerini Iğdır Valiliği tarafından tahsis edilen 500 m2, ve4 katlı okul binasında sürdüren Meslek Yüksekokulunun, halen 2000'nin üzerindekitabı mevcut olup, Okul kütüphanesi kurma çalışmaları devam etmektedir.
Yüksekokulun, eğitim binasının yanında 200 m2 üzerine kurulmuş her biri 80 m2' lik10 daireli lojmanı da bulunmaktadır.
Ayrıca; Iğdır Valiliği ve Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğünün işbirliği ile,Yükseköğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlü-ğü'ne bağlı olarak 500kişilik yurt yapımı projesi için 20 dönümlük arazi tahsis işlemleri tamamlanarakinşaatına başlanılmış ve %70 fiziki gerçekleşme sağlanmıştır.

6.Halk Eğitim Merkezleri :
Yaygın eğitimin özel amacı, milli eğitim genel amaçlarına ve temel ilkelerine uygunolarak, örgün eğitim sistemine hiç girmemiş yahut, herhangi bir kademesinde bulunanveya bu kademeden çıkmış vatandaşlara, örgün eğitimin yanında veya dışında;eksik eğitimlerini tamamlamak için sürekli eğitim imkanları hazırlamak, topluyaşama, dayanışma, yardımlaşma, birlikte çalışma ve örgütlenme anlayışı vealışkanlıkları kazandırmak, boş zamanlarını iyi bir şekilde değerlendirmeimkanı hazırlamaktır.
Yaygın eğitimin en çok uygulandığı kurumların başında halk eğitim merkezlerigelir. Iğdır il merkezindeki halk eğitim merkezinin kendi hizmet binası mevcut olup,ilçelerdeki halk eğitim merkezleri geçici binalarda faaliyetlerini sürdürmektedirler.İl'de; il merkezi ve üç ilçesinde birer adet olmak üzere 4 adet halk eğitim merkezibulunmaktadır.

7.Çıraklık Eğitim Merkezi :
Endüstri Meslek Lisesi bünyesinde 1993 yılında açılmış olup 27 meslek dalındaustalık ve kalfalık belgesi vermektedir.

8.Sağlık Eğitim Merkezi :
Devlet Hastanesi lojmanlarında çalışmalarını sürdüren Sağlık Eğitim Merkezi,2287 sayılı yasanın 9. maddesi ile 1739 sayılı yasanın 56. maddeleri doğrultusunda1992 yılında Iğdır'ın il olmasıyla birlikte İl Milli Eğitim Müdürlüğübünyesinde kurulmuş ve eğitim camiasına hizmet vermektedir.

9.Rehberlik Araştırma Merkezi :
İl Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde, Milli Eğitim Bakanlığı' Özel EğitimRehberlik ve Araştırma Hizmetleri Genel Müdürlü-ğü'nün 16/11/1992 gün ve 3545sayılı olurlarıyla kurularak faaliyetlerine başlamıştır. Rehberlik AraştırmaMerkezi, özel eğitime muhtaç çocukların seçimleri, mesleki rehabilitasyon, bakım,eğitim ve öğretimleriyle ilgili çalışmalar yapmaktadır.

10.Eğitim Araçları Merkezi :
1992-1993 eğitim ve öğretim döneminde faaliyete geçmiş olup, okulların araç vemalzeme donanımlarının yanında fenni araç-gereç ve malzemelerin kullanılmasıkonusunda da kurslar düzenlenmektedir.

11.Öğretmen Evi :
Öğretmen evi, 24 Kasım 1994'te hizmete girmiş olup, 64 yatak kapasiteli otel bölümüile lokantası, oturma salonu ve lobileri bulunmaktadır.

12.Özel Sürücü Kursları :
İl merkezinde üç adet motorlu taşıtlar sürücü kursu mevcuttur. Özel Silopi MTSK,1989'da kurulmuş olup, B, C, E bölümlerinde kurs ve sertifika vermektedir. 1989-1997döneminde sertifika verdiği kursiyer sayısı 4.751'dir.Özel Yılmaz MTSK, 1990'dakurulmuş olup B,C,E,F,G,A ve H sertifika sınıflarımevcuttur.1990-1997 dönemindesertifika verdiği kursiyer sayısı 2722'dir.
Özel Yeşil Iğdır Sürücü Kursu, 1997'de kurulmuş olup, B ve E sınıflarındasertifika vermektedir. Milli Eğitim Bakanlığı'nınilimizdeki taşra teşkilatı olarak hizmet vermekte olan İl Milli EğitimMüdürlüğü, 3 ilçede de teşkilatlanmış olup, bünyesinde 168İlkokul-İlköğretim Okulu, 10 adet lise ve dengi okul, 4 Halk Eğitim Merkezi, lÇıraklık Eğitim Merkezi, l Sağlık Eğitim Merkezi, l Eğitim Araçları Merkezi, lRehberlik Araştırma Merkezi, ve l Yayınevi bulunmaktadır.Okur-yazar oranının %95dolayında olduğu Iğdır İlinde ilkokul 1928, Ortaokul 1936, Lise 1965, Kız MeslekLisesi 1977, Endüstri Meslek Lisesi 1976 ve Ticaret Meslek Lisesi 1990'da ilk kez olarakaçılmışlardır.Bölgede ilk olarak, 1928 yılında Aralık ve Karakoyunluİlkokulları eğitim ve öğretime başlamış olup, diğer okullar, daha sonrakiyıllarda kademeli olarak açılmışlardır. 1930-1940 döneminde 7, 1950-1960 döneminde12, 1960-1970 döneminde 29,1970-1980 döneminde 19 ve 1980-1985 döneminde de 5 köyilkokula kavuşturulmuştur. Mezra ilkokulları ise 1981-1987 dönemindeaçılmıştır.Iğdır İl merkezinde bulunan ilkokul-ilköğretim okullarındanKurtuluş 1932, İnönü 1937, Cumhuriyet 1961, Atatürk 1967, Hürriyet 1969, YeniMahalle 1978, Kazım Karabekir 1985, Yüzbaşı Abdurrahman Özalp 1986 ve Fatih İlkokulu1992 yılında eğitim ve öğretime açılmıştır. Bölgede eğitim ve öğretimebaşlama tarihi nispeten yeni olup, köy okullarının yaklaşık %70'i, 1960 yılındansonra açılmıştır.Bölgede cereyan eden yoğun terör olayları dolayısıyla1994-1995 döneminde 86, 1995-1996 döneminde de 70 okul eğitim ve öğretimeaçılamamış olup, Iğdır İl merkezine kırsal alandan yoğun göç nedeniyleöğrenci sayılarında önemli artışlar olmuş, sınıf mevcutları normalin çoküstüne çıkmış ve okulların büyük çoğunluğunda ikili öğretime geçilmiştir.Bu durum tabiatıyla eğitimin seviye ve kalitesinin düşmesine neden olmuştur. Halbuki,1961 tarih ve 222 sayılı ilköğretim yasasına göre öğretmen başına düşmesigereken maksimum öğrenci sayısı 40 dolayında olması gerekirdi.İlde; 2001-2002eğitim ve öğretim yılı döneminde 168 ilköğretim okulu, 6 genel lise, 4mesleki-teknik lise olmak üzere toplam 178 okul bulunmaktadır. Aynı dönemde öğrenimgören toplam öğrenci sayısı 41.536 civarında olduğuna göre okul başına 233dolayında öğrenci düşmektedir. Bunların dışında ilde bir de KafkasÜniversitesi'ne bağlı Meslek Yüksek Okulu bulunmaktadır.İl genelindeki öğretmensayıları Tablo-1'de görülmektedir.
burkiye - avatarı
burkiye
Ziyaretçi
25 Ekim 2008       Mesaj #5
burkiye - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye Eski Dünya karalari olan Asya, Avrupa ve Afrika'nin birbirine en çok yaklastigi sahada, Atlas Okyanusu'ndan, bu büyük kara kütlesinin içerlerine dogru 3 000 km boyunca sokulmus bulunan Akdeniz havzasi içinde yer alir. Kabaca paraleller dogrultusunda uzanan Türkiye, dogudaki Asya'dan, batidaki Avrupa'dan sayilan iki parçadan meydana gelir. Kuzeyde ve güneyde yüksek kenar daglarla (Güneyde Toroslar, kuzeyde ise Karadeniz Daglari) çevrilmis, kabaca dikdörtgen biçimli kütlevi bir kara parçasi olarak Asya'nin gövdesinden Avrupa'ya dogru uzanan Anadolu'nun, Asya'nin geri kalan büyük kismindan (Asia major) farkli, ileri bir kültür alani olmasi nedeni ile Küçük Asya (Asia minor) olarak adlandirilmistir. Kabaca üçgene benzetilen Trakya ise Avrupa kitasinda yer alan topraklarimizdir. Balkan yarimadasindan Anadolu'ya dogru huni biçiminde sokulan bu sahaya eskiden Paseli ve Rumeli adi verilirdi.

Hem bir Asya, hem bir Avrupa ülkesi olarak Türkiye 814 578 km²'lik yüz ölçümü ile (Izdüsüm alani ise 779 452 km² dir.), Iran disinda bütün komsularindan ve Rusya Federasyonu disinda Avrupa ülkelerinin her birinden daha genis yer kaplar. Bu alansal genislik ve dogu-bati sinirlari arasinda 1 600 kilometreyi asan, kuzey-güney dogrultusunda 475-650 kilometre arasinda degisen büyük mesafeler, konum, relief ve iklim özelliklerinin etkileri ile birlikte, ülke sinirlari içinde farkli cografi bölgelerin meydana gelmis olmasina yol açan baslica sebeplerden biridir
Biçim bakimindan Türkiye topraklari, paraleller dogrultusunda uzanan bir dikdörtgene benzer. Bu dikdörtgen kabaca 42° (Sinop'ta Inceburun 42° 06') ve 36° (Hatay'da Topraktutan (Beysun) köyü civari 35° 51') kuzey paralelleri ile sinirlanir. Bu konumuna göre Türkiye, termik bakimdan orta kusagin daha sicak olan güney yarisinda, yer yuvar üzerinde birçok kurak ve yarikurak ülkelerin siralandigi subtropikal bölgededir. Fakat Dogu Akdeniz havzalari arasindaki konumu ve yüksek engebeleri sayesinde, kurak subtropikal alanlardan çok daha bol yagis alarak ayrilir. Ülkenin en bati (Gökçe adada Avlaka burnu 25° 40' E) ve en dogu (Küçük Agri'nin dogusu 44° 48') arasinda yaklasik 19 derecelik bir boylam farki vardir. Dogu ve bati sinirlari arasindaki mesafe, Türkiye'yi ortalayan 39° paraleli boyunca 1650 kilometreyi bulur. Ülkenin dogu ve bati bölgeleri arasindaki bagintiyi ve kaynasmayi yüzyillar boyunca güçlestirmis ve geciktirmis olan bu uzun mesafe, ayni zamanda Türkiye'nin dogu ve bati sinirlari arasinda 76 dakikalik yerel saat farkina da yol açar.


TÜRKIYENIN FIZIKI COGRAFYASI


Alp Orojenik kusagi içerisinde yer alan Türkiye, 1 132 m'lik ortalama yüksekligi ile oldukça yüksek bir ülkedir. Rusya Platformu ile Arabistan blogu arasinda sikisarak yükselen Anadolu'nun kuzeyinde Karadeniz Daglari, güneyinde ise Toros Daglari uzanmaktadir. Oldukça engebeli bir yapiya sahip olan Türkiye'de ovalarin kapladigi alanlar çok azdir. Iç bölgelerdeki ovalar genellikle daglar arasindaki tektonik depresyonlar arasinda sikismisken, kiyi bölgelerinde ise delta ve kiyi ovasi seklinde görülmektedirler. Iç Anadolu Bölgesi'ndeki platolar genellikle neojen kireç taslari ile kapli iken, Dogu Anadolu'daki platolarimiz ise Volkanik malzemelerden olusmaktadir.

Neojen'de baslayan volkanik aktiviteler, Kuvaterner'de de devam etmis ve özellikle Iç Anadolu ile Dogu Anadolu bölgelerinde volkanik daglarin olusmasina yol açmistir. Ülkemizdeki en genç volkanik püskürmeler Ege Bölgesi'nde Kula çevresi ile Akdeniz Bölgesi'nde Ceyhan ve Hassa çevresinde görülmektedir.

Türkiye'de yer kabugunu sekillendiren en önemli unsur akarsulardir. Diger sekillendirici gücü olusturan yer alti sulari, dalga ve akintilar, rüzgarlar ve buzullar ise dar sahalarda etkili olmaktadir. Yer alti sularinin etkisiyle olusmus olan karstik sekillere çogunlukla Akdeniz ve Iç Anadolu bölgelerindeki kireç taslarinin yaygin oldugu sahalarda rastlanmaktadir. Dalga ve akintilar ise kiyilarimizin sekillenmesinde rol oynamaktadirlar. Rüzgarlar sinirli olarak Konya-Karapinar çevresinde etkili olmuslardir. Buzullarin asindirma etkileri ise ülkemiz daglarinin yüksek kesimlerinde etkili olmus ve olmaktadir.

Neotektonik safhada meydana gelen büyük ölçüdeki deformasyonlar, yerkabugunun isoztatik dengeden uzak olmasi ve hala daha devam eden kompresyonal kuvvetler Türkiye'nin aktif bir deprem alani olmasinin baslica nedenidir. Ülkemiz aktif bir deprem sahasi olmasina ragmen maalesef ülkemizde halen bir deprem bilinci gelisememistir. Son örnegini 17 Agustos 1999 yilinda Marmara Depremi ile yasadigimiz gibi her depremde büyük can ve mal kaybina ugramaktayiz.

Ülkemizin bulundugu sahada meydana gelen düsey ve yatay hareketler akarsu sebekesini de etkilemistir. Türkiye'nin bulundugu sahanin kubbelesmesi ve çevre sahalarin torbalasarak çökmesi sonucu eski drenaj kanallari birçok yerde terkedilmis ve merkezden çevredeki çukur alanlara (Karadeniz, Ege, Akdeniz, Hazar ve Mezopotamya) yönelen akarsulardan olusan, ana çizgileri ile isinsal karakter gösteren bir drenaj görüntüsü ortaya çikmis, Dogu Anadolu bu suretle çevredeki ülkelerin su deposu haline gelmistir. Kurulu veya yeni kurulan sebekenin, özellikle kenar daglar üzerindeki kesimleri araliklarla devam eden yükselmeler sirasinda yer yer antesedant, yer yerde sürempoze olarak temele gömülmüs, bazi akarsular ise, Kuzey Anadolu fay zonu boyunca oldugu gibi ötelenmelere ugramistir. Taban seviyesi ile aradaki seviye farkinin artmasi çevredeki akarsularin daha hizla asindirmasina ve gerilere dogru sokulmasina yol açmis ve bunun sonucunda meydana gelen bazi kapmalarla drenaj ana çizgileri ile bugünkü görünümünü kazanmistir.

Türkiye gene olarak Akdeniz makroklimasi içerisinde bulunmaktadir. Ancak yer sekillerine bagli olarak kisa mesafede çok çesitli iklim tipleri görülmektedir. Güneyinde Eski Dünya karalarinin çöl kusagi, kuzeyinde ise Dogu Avrupa'nin yarikurak stepleri yayilir. Türkiye'nin Eski Dünya Karalari ortasinda ve bu iki kurak iklim alani arasinda yer almasina ragmen, daha farkli ve daha yagisli bir ülke olarak ayrilmasinin baslica sebebi, Akdeniz'in uzantisi olan ve Akdeniz iklim etkilerinin doguya dogru sokulmasina imkan veren denizlerle çevrilmis bulunmasi ve yüksek reliyefidir. Böyle olmasaydi bütün Türkiye'nin, ayni enlemlerdeki bazi ülkeler gibi yari-çöller ve steplerle kapli bir kurak iklim alani olmasi gerekirdi. Fakat bölgelerin cografi özellikleri önemli degisikliklere yol açar ve Akdeniz makroklimasi çerçevesi içinde bölgesel iklim tiplerinin ortaya çikmasina neden olur. Uzun süreler boyunca Türkiye genelinde ortalama sicaklik sartlan ancak bir iki dereceyi geçmeyen dar sinirlari içinde oynamistir. Buna karsilik Türkiye'de iklimin baslica özelliklerinden biri, önemli ölçülere varan yagis oynakligi ve zaman zaman meydana gelen siddetli kurakliklardir.

Azonal ve intrazonaller bir yana birakilirsa, zonal topraklar bitki örtüsü ve iklim sartlarina uygun bir yayilis gösterirler. Ülkenin kuzey ve güney kiyi bölgeleri boyunca kuvvetle yikanarak podsollasmaya ugramis, bazi yörelerde lateritik özellikler de gösteren topraklardan olusan bir serit uzanir. Daha az yagisli ve kislari daha soguk iç kesimlere dogru hafifçe podsollasmis, orta derecede asit kahverengi orman topraklarina geçilir. Daha içerlerde ise, artan kuraklik nedeni ile kalsifikasyon pedojenezde ön plana geçer. Bunun sonucunda, Iç Anadolu'nun en az yagisli orta kesimindeki serozyom alanini kabaca konsantrik kusaklar halinde kusakta ve merkeze yaklastikça giderek daha yüksek alkalinite gösteren pedokaller (kahverengi ve kizil kahverengi yari-kurak bölge topraklari) yer alir.

Türkiye'nin bitki örtüsünün dagilisi; iklime, özellikle yagis ve sicaklik sartlarina baglidir. Karadeniz kiyilari boyunca nemcil türlerden olusan gür ormanlar, onlarin güneyinde siddetli kis soguklarina dayanikli kuru ormanlar, Akdeniz ve Ege kiyilarinda ise Akdeniz ikliminin uzun yaz kurakligina uymus karakteristik formasyonlari genisligi yer yer degisen birer serit halinde uzanirlar. Artan kurakliga bagli olarak iç kesimlere dogru ve Güneydogu Anadolu'da dogal orman alanlarindan önce agaçli steplere ve daha sonra da steplere geçilir. Ormanin üst siniri da, tipki daimi kar siniri gibi, kontinentalitenin etkisi altinda kenar bölgelerden (2 000-2 200 m) içerlere ve doguya dogru yükselir ve Dogu Anadolu'da 2 800 metreye kadar çikar.

Türkiye topraklari, bugün oldugu gibi bütün tarih boyunca, kuzeyi ve güneyi, dogusu ve batisindaki farkli kültürlerin karsilastigi, bunlar arasinda temasin saglandigi, birlestirici, kaynastirici bir geçis alani, bir pota rolü oynamistir. Dünyanin belki baska hiç bir ülkesine bu ölçüde nasip olmayan bu seçkin rol, her seyden önce cografi konumun bir sonucudur. Bu rol, ülke reliefinin dogal ulasim ve ticaret yollarinin bütün tarih boyunca güzergahlarini belirleyen genel uzantisi nedeni ile daha çok dogu ve bati dogrultusunda etkili olmus, dogu ve bati kültürleri burada karsilasmis, dogu ve bati toplumlarini niteleyen terimler (Asya ve Avrupa) burada dogmustur. Türkiye'nin çogu kez Asya ve Avrupa arasindaki köprü olarak tanimlanmasinin sebebi budur. Buna karsilik ülke konumu, biçimi ve arizali reliefi nedeni ile kuzeyindeki ve güneyindeki farkli kültür alemlerinin temasini güçlestiren, meridyonal dogrultuda yayilmalarini engelleyen bir set rolü oynamistir. Bu alemler arasindaki temas ancak ülkenin kuzeybatisinda, setin alçaldigi alandaki Bogazlar ve Marmara üzerinden saglanmis ve sinirli ölçüde kalmistir. Ilk Çagda Karadeniz'e sokulan maceraperest Yunanli gemiciler, Karadeniz'in kuzey kiyilarindan tahil, post ve esir yükleyen Roma gemileri, Orta Çagin beli kiliçli Venedik ve Ceneviz tacirleri hep bu yolu izleyerek kuzeye sokulabilmislerdin, Bu yolun en önemli kesimi kuskusuz. batidan ve dogudan gelen yollarin, Karadeniz'e açilan deniz yolu ile kesistigi Istanbul Bogazi'dir. Bogazin girisinde kurulan Istanbul bu müstesna konumu sayesinde daha Roma ve Bizans devirlerinde dünyanin dört bucagindan gelen mallarin satisa sunuldugu, islendigi ve ihraç edildigi büyük bir ticaret, sanayi, kültür ve siyaset merkezi olmustu, Istanbul Bogazinin, Karadeniz aleminin Akdeniz alemine açildigi yegane kapi olmasi, bir yandan ona sahip olan devletin gücünü ve önemini artirirken, bir yandan da tarih boyunca bu kapiya sahip olmak ihtirasini körüklemistir.

Türkiye'nin relief özelliklerinin etkileri aslinda çok daha çesitlidir. Bu etkiler bu topraklar üzerinde yerlesmis toplumlarin yasami, politik ve sosyal özellikleri ve kültürel gelismelerinde de kendini gösterir. Örnegin kuzey ve güney kiyi bölgelerinin iç kesimlerden, iç kesimlerin ve kiyi bölgelerinin de birbirinden asilmasi güç topografik engellerle ayrilmis bulunmasi, bunlardan her birinin yüzyillar boyunca ayri bölmeler halinde kalmasi daha antik çagda farkli isimlerle adlandirilan ve kültür bakimindan da farklilik gösteren tarihi cografya bölgelerinin (Pontus, Likya, Karya, Kapadokya, Pamfilya, Kilikya, Paflogonya, Lidya, Frigya) olusmasina yol açmistir. Genel olarak egimlerin kuvvetli olmasi ve arazinin çogu yerde derin vadilerle yarilmis bulunmasinin da önemli sonuçlari vardir. Arastirmalarin ortaya koyduguna göre egim bakimindan tarima elverisli sayilan topraklar ülke yüzölçümünün ancak 1/5 kadarini olusturur. Ayni sebeple genis alanlar kuvvetli bir toprak erozyonuna maruzdur ve asinan topraklarin birikmesi sonucunda kiyi çizgisinde önemli degisiklikler olmus, bazi antik çag limanlari (örnegin Efes ve Milet) ve nehir limanlari (Tarsus), liman olmak fonksiyonlarini kaybetmis, bazi körfezler kapanmis (antik Latmos körfezi, bugünkü Bafa gölü), bazi adalar karanin içerlerinde kalmistir. Kirsal ve kentsel yerlesmelerin dagilisi düzeni de, tipki yol güzergahlari gibi, bütün tarih boyuncu ülkenin relief sartlarina bagli kalmistir.

Fiziki ortam sartlari beseri görünümü daha birçok yollardan etkiler. Tarim ürünlerinin cografi dagilisi ve verimliligi, daha yüksek sicaklik isteyen ticari ürünlerin yetistirildigi kenar bölgeler ile, tahilin ve siddetli kisa dayanikli diger ürünlerin yetistirildigi ve hayvanciligin yer yer tarimdan daha önemli oldugu karasal iç kesimler arasindaki farklilasma temelde bölgesel iklim ayriliklarindan ileri gelir. Ülkenin birçok bölgelerinde duyulan sulama ihtiyaci siddetli yaz kurakliginin, Dogu Anadolu'da antik çagdan beri yari yariya topraga gömülü olarak yapilan evler siddetli kis soguklarinin, genis alanlarda yüzyillardan beri uygulanan transhümans ve Dogu Anadolu'da hala daha yaygin olan göçebelik, bazi müelliflerin iddia ettikleri gibi etnik kaynakli bir yasam tarzi degil, fakat yükselti farklarina bagli olarak iklim ve vejetasyonda meydana gelen mevsimlik degisikliklere uyumun sonucudur.

Fiziki ortamin beseri görünüm üzerindeki dogrudan ve dolayli etkileri aslinda yukarida sayilanlardan çok daha fazladir. Bu etkiler, teknolojinin yüksek bir düzeye eristigi günümüzde de, Türkiye'de bölgesel ve yöresel cografi görünümler arasindaki farklarin temelinde yatan ve bir kisim izleri maziden miras kalan esas faktör olarak hala daha büyük rol oynamaktadir.




KONUMU
Türkiye 36°-42° kuzey paralelleri ile 26°-45° dogu meridyenleri arasinda yer alir. Uç noktalar ise, güneyde Hatay ilinde Topraktutan köyü, kuzeyde Sinop ilinde Inceburun, batida Çanakkale ilinde Gökçeada’nin Avlaka Burnu, doguda ise Türkiye-Iran-Azerbaycan sinirlarinin kavsak noktasidir.

YÜZÖLÇÜMÜ
Anadolu Yarimadasi: 759.752 km², Trakya Yarimadasi : 23.825 km², Toplam : 783.577 km²

DAGLAR ve YÜKSEKLIKLERI
Agri (Agri - 5.137 m), Ulu Doruk (Hakkari- 4.135 m), Cilo ( Hakkari- 4.116 m), Süphan (Bitlis- 4.058 m), Kaçkar (Rize- 3.932 m)

AKARSULAR ve UZUNLUKLARI
Kizilirmak (1.355 km), Firat (971 km), Sakarya (824 km), Aras (548 km), Dicle (523 km)

GÖLLER ve YÜZÖLÇÜMLERI
Van (Van-Bitlis- 3.713 km² ), Tuz (Konya-Aksaray- 1.500 km²), Beysehir (Konya-Isparta- 656 km²), Egirdir (Isparta- 468 km²), Aksehir (Konya-Afyon- 353 km²)

ADALAR ve YÜZÖLÇÜMLERI
Gökçeada (Çanakkale- 279 km²), Marmara (Balikesir- 117 km²), Bozcaada (Çanakkale- 36 km²), Uzunada (Izmir- 25 km²), Alibey (Balikesir- 23 km²)

IKLIMI
En yüksek yillik ortalama sicaklik 21.3°C (Hatay - Iskenderun-1962), en düsük yillik ortalama sicaklik 1.8°C (Sarikamis-1972), yillik en yüksek toplam yagis 4045.3 mm (Rize - 1931), yillik en düsük toplam yagis 114.5 mm (Igdir - 1970), günlük en yüksek yagis 469.9 mm (Antalya - Kemer 11 Aralik 1971), en yüksek kar kalinligi 525 cm (Bitlis-1954), en yüksek basinç 1045.2 mb (Zonguldak - Eregli- 1973), en düsük basinç 745.3 mb (Adana - Yumurtalik-1974), en yüksek rüzgar hizi 176 km/saat (Tokat- 1978)

BÖLGELER
Alani en büyük bölge ( Dogu Anadolu), Alani en küçük bölge (Güneydogu Anadolu) En yüksek bölge (Dogu Anadolu), En alçak bölge (Marmara), En uzun kiyilara sahip bölge (Ege), En fazla yagis alan bölge (Karadeniz), En az yagis alan bölge (Iç Anadolu), Yazin en sicak bölge (Güneydogu Anadolu), Kisin en ilik bölge (Akdeniz), En soguk bölge (Dogu Anadolu), Orman varligi en zengin bölge (Karadeniz), Orman varligi en fakir bölge (Güneydogu Anadolu), Güneslenme süresi en kisa bölge (Karadeniz), Güneslenme süresi en uzun bölge (Güneydogu Anadolu), Heyelanin en çok görüldügü bölge (Karadeniz), Volkanizmanin en etkin oldugu bölge (Dogu Anadolu), Seraciligiin en fazla yetistigi bölge (Akdeniz), Nüfusu en kalabalik bölge (Marmara), Nüfusu en az olan bölge (Dogu Anadolu), Iklim çesitliligi en fazla olan bölge (Marmara) Enerji tüketimi en fazla olan bölge (Marmara), Maden zenginlikleri en fazla olan bölge (Dogu Anadolu)

NÜFUSU
Nüfusu (2000 nüfus sayimina göre Türkiye’nin nüfusu 67.844.903’tür), nüfus artis hizi (binde 18), il sayisi (81), ilçe sayisi (850), en kalabalik nüfuslu il ( 2000 sayimina göre 10.033.478 kisi ile Istanbul’dur), en az nüfuslu il (2000 sayimina göre 93.584 kisi ile Tunceli’dir).

TÜRKIYE'NIN KENTLERI
En genis alana sahip kent (38.257 km² ile Konya’dir), en küçük alana sahip kent (839 km² ile Yalova’dir), en fazla ilçeye sahip kent (32 ilçe ile Istanbul’dur), en az ilçeye sahip kent (2 ilçe ile Bayburt’tur), en kuzeyde yer alan kent (42 Kuzey enlemindeki Sinop’tur), en güneyde yer alan kent (36 Kuzey enlemindeki Hatay’dir), en batida yer alan kent (26 Dogu boylamindaki Çanakkale’dir), en doguda yer alan kent ( 45 Dogu boylamindaki Igdir’dir), en yagisli kent (2400 mm’lik yillik yagisi ile Rize’dir), nüfus yogunlugu en fazla olan kent (Km² ye 1629 kisi ile Istanbul’dur), nüfus yogunlugu en az olan kent (Km²ye 18 kisi Ardahan’dir) en uzun kiyilara sahip kent ( 1180 km’lik kiyi kiyi uzunlugu ile Mugla’dir), don olayinin en çok görüldügü kent (181 gün ile Erzurum’dur)</DIV>

İlçelere göre şehir ve köy nüfusları





İl
İlçe
Toplam
Şehir
Köy

Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
Erkek
Kadın
Denizli
Merkez
494.961
248.813
246.148
323.151
161.875
161.276
171.810
86.938
84.872

Acıpayam
58.687
29.448
29.239
12.002
6.026
5.976
46.685
23.422
23.263

Akköy
5.225
2.613
2.612
2.583
1.296
1.287
2.642
1.317
1.325

Babadağ
7.950
3.978
3.972
4.408
2.197
2.211
3.542
1.781
1.761

Baklan
6.913
3.394
3.519
2.108
1.025
1.083
4.805
2.369
2.436

Bekilli
8.691
4.135
4.556
3.505
1.663
1.842
5.186
2.472
2.714

Beyağaç
7.122
3.596
3.526
2.520
1.281
1.239
4.602
2.315
2.287

Bozkurt
11.834
5.825
6.009
4.517
2.209
2.308
7.317
3.616
3.701

Buldan
27.380
13.407
13.973
15.066
7.349
7.717
12.314
6.058
6.256

Çal
24.157
11.880
12.277
3.629
1.803
1.826
20.528
10.077
10.451

Çameli
20.953
10.608
10.345
2.962
1.497
1.465
17.991
9.111
8.880

Çardak
9.372
4.762
4.610
4.450
2.290
2.160
4.922
2.472
2.450

Çivril
61.301
30.204
31.097
14.618
7.207
7.411
46.683
22.997
23.686

Güney
12.422
6.098
6.324
6.207
3.054
3.153
6.215
3.044
3.171

Honaz
28.941
14.980
13.961
9.239
4.626
4.613
19.702
10.354
9.348

Kale
22.542
11.271
11.271
7.713
3.840
3.873
14.829
7.431
7.398

Sarayköy
30.028
14.989
15.039
18.370
9.209
9.161
11.658
5.780
5.878

Serinhisar
15.371
7.551
7.820
10.699
5.321
5.378
4.672
2.230
2.442

Tavas
53.475
26.204
27.271
13.000
6.401
6.599
40.475
19.803
20.672

Toplam
907.325
453.756
453.569
460.747
230.169
230.578
446.578
223.587
222.991
Son düzenleyen burkiye; 25 Ekim 2008 13:10 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
1 Ocak 2010       Mesaj #6
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Iğdır ili ülkenin en doğu bölümünü oluşturmaktadır. Kars ilinin ilçesi iken 1992 yılında il olmuştur. Üç ülke ile sınır olan Iğdır ili Ağrı Dağınada komşudur. Iğdırda gezilecek yerler arasında başta Ağrı Dağı gelmektedir. Ağrı Dağı ülkenin en yüksek dağıdır. Onun dışında Karakale Harabesi, Selçuklu Kervansarayı, Iğdır Kalesi, Koç Başı Mezarları, Tuz Mağaraları, Leylek Heykeli, Iğdır Ovası gezilecek yerler arasındadır.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
24 Ocak 2010       Mesaj #7
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Iğdır

776pxidrdistricts
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
10 Kasım 2010       Mesaj #8
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Iğdır (il)
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Iğdır ili, Türkiye Cumhuriyeti'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde ve Türkiye'nin en doğusunda yer alan bir ildir.

Doğu Anadolu Bölgesi'nin Erzurum - Kars Bölümü'nde yer almaktadır. 27 Mayıs 1992 tarihinde Kars ili'nden ayrılarak Türkiye'nin 76. ili olmuştur. 4 ilçe, 8 belediye ve 157 köyden oluşur. Merkez ilçesi dışında 3 tane daha ilçesi vardır. TBMM'ye her seçimde 2 delege göndermektedir. AzerbaycanNahcıvan), İran ve Ermenistan sınır komşularıdır. Halkın geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır.

Ekonomi

Tarım


250px IC49FdC4B1r Beet

Iğdır Şeker Pancarı

Eskiden kervan yolları üzerinde önemli bir durak olan Iğdır ilinde, ekonomi büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Aras Nehri'nin suladığı ova, Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki en önemli bitkisel üretim alanlarından biridir. Iğdır, bahçeden bahçeye geçiş yapan evleri ile ünlüdür. Bu bahçelerde kayısı ve elma ağaçları vardır.

Tarım için elverişli olup şeker pancarı, pamuk, karpuz, domates gibi çeşitli meyve ve sebzelerKazım Karabekir Tarım İşletmesi Dil Ovası kısmındadır. Bölgede ilk kez Urartular döneminde tarım başlamıştır. Geçmişte ovada yetiştirilen dut ağacının sayısının giderek azalması ipek böceği yetiştiriciliğini zamanla ortadan kaldırmıştır. Ovada önemini kaybeden bir diğer ürün olan çeltik ise 1970'li yıllara kadar yetiştirilmiş ama sıtma olaylarının artmasından dolayı terk edilmiştir. Iğdır Ovası'nda çeşitli bitkilerin yetiştirilmesine yönelik denemelere işgal yılları sırasında Ruslar tarafından başlanmıştır. Ovada şeker pancarı üretimi, Erzurum Şeker Fabrikası'nın 1956'da kurulmasından sonra başlamıştır. Ancak ovada üretilen şeker pancarının şeker oranı düşüktür. Bunun nedenleri; toprakların yoğun olarak kullanılması sonucu potasyum eksikliğinin artması, pancar yapraklarının Ağustos ayında kuruyup yeniden yaprak vermesi, pancar ekiminin seyrek olarak yapılması, söküm dönemindeki olumsuz hava koşulları, pancar yapraklarının söküm öncesinde otlatılması ve söküme yakın bilinçsizce su verilmesidir. Ekonomik değeri yüksek olan bitkilerin ekilmesinin yanı sıra hayvancılığın geliştirilmesi çalışmaları da işgal yıllarına rastlar. Hayvan soylarının iyileştirilmesi ve mandıraların kuruluşu yine aynı dönemde gerçekleşmiştir. I. Dünya Savaşı'nın ardından Rus işgalinin kalkmasıyla pazarla bağlantısı kesilen yörenin ekonomik yaşamı 1950'lere dek süren durgunluğa girdi. 1950 yılından sonra Aras Irmağının sulamada kullanılmasıyla ürünlerde büyük çeşitlilik sağlandı.

250px IC49FdC4B1r Melon

Iğdır Kavunu

Yıllık yağış tutarının azlığına, yağış rejiminin düzensizliği ve buharlaşma miktarının fazlalığı da eklenirse ovadaki tarımda sulamanın ne derece önemli bir paya sahip olduğunu görülür. Sulamanın daha kapsamlı yapılabilmesi için Iğdır Ovası, Batı Iğdır Ovası ve Doğu Iğdır Ovası olmak üzere iki bölüme ayrıldı ve böylece sulama projeleri başlatılmış oldu.

İlde tarihin eski devirlerinden beri pamuk tarımı yapılmaktadır. Bunu mümkün kılan temel faktör, bölge ikliminin çevresine göre bir mikroiklim bölgesi yaratmasıdır. Pamuk yetiştirilmesi için gereken sıcaklık 20 °C'dir. Ancak bu sıcaklık, Iğdır Ovası'nın yıllık sıcaklık ortalamasından biraz düşük de olsa yaz aylarındaki yüksek sıcaklık ortalamaları pamuk için elverişli bir ortam yaratmaktadır. Cumhuriyet döneminde ovada pamuk ekim alanları giderek genişleyerek; 1935'te 650 hektarı, 1940'ta 700 hektarı, 1950'de ise 4,500 hektarı bulduktan sonra inişli çıkışlı bir grafik izlemiştir. 1960'ta 1,800 hektar, 1970'te 6,800 hektar, 1980'de 3,410 hektar, 1992'de 3,438 hektar ve 1997'de 970 hektar olarak gerçekleşmiştir. Ancak özellikle 2000'li yıllardan sonra pamuk yetiştirilmesi neredeyse sona ermiştir. Çünkü; az olsa da değişen iklim koşulları ürünün kalitesini düşürmüş ve zaten az olan çiftçi gelirini iyice azaltmıştır. Bu nedenle çiftçiler pamuk yerine şeker pancarı, meyve ve sebze yetiştirmeye başlamıştır. Ayrıca son yıllarda şeker pancarında görülen rekolte kaybından dolayı devlet desteği ile Ziraat Bankası, çiftçilere şeker pancarı yerine ayçiçeği ekmesi için kredi vermeye başlamıştır.

250px IC49FdC4B1r Peach

Iğdır Şeftalisi

Ovadaki toplam meyve bahçesi arazisinin 1,525 hektarı(%74) kayısı, 332 hektarı(%16.1) elma, 128 hektarı(%6.2) şeftali, 35 hektarı(%1.7) armut, 10 hektarı(%0.5) diğer meyveler ve 31 hektarı(%1.5) bağ tarımı arazilerinden oluşmaktadır. Yörede elma üretimi, sulamalı tarım yapma imkânlarının mevcut olduğu Batı Iğdır Ovası'nda yoğunluk kazanmıştır. Ovada şeftali yetiştirme faaliyetleri giderek artmaktadır. Nitekim, 1978'de 26,000 kadar olan şeftali ağacı sayısı, 1997'de 41,850'ye yükselmiştir. Ovada kayısı, şeftali ve elma dışındaki meyveler daha çok yöre halkının temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğundan bölge ekonomisinde pek önemli bir yer tutmaz. Ovada birçok sebzenin yetiştirilmesine karşılık dağlık yörede sadece patates tarımı yapılmaktadır. İlde mevcut olan 77,900 hektar dolayındaki tarım arazisinin yaklaşık 3,000 hektarı sebze üretimine ayrılmıştır.

Ovadaki toplam sebze bahçesi arazisinin 850 hektarı karpuz, 800 hektarı domates, 285 hektarı kavun ve 225 hektarı da salatalık arazilerinden oluşmaktadır. Ayrıca ovada üretilen domatesin ve karpuzun önemli bir kısmı Kars, Ardahan, Ağrı, Bitlis, Muş, Van ve Erzurum gibi illere pazarlanmaktadır. Ovada üretilen sebzelerden kavun, karpuz ve domates dışındaki sebzeler daha çok yöre halkının temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğundan bölge ekonomisinde pek önemli bir yer tutmaz. Bunun dışında, soğan, patlıcan, biber, lahana, turp ve fasulye gibi sebzelerin de üretimi yapılmaktadır.
İldeki tahıl tarımında yıllara göre büyük dalgalanmalar görülür. Bu durumda yağışların düzensiz olması etkilidir. Çünkü tarım arazisinin %28'sinde ancak kuru tarım yapılmaktadır. Tahıl tarımında 1. sırada yer tutan buğdayı; arpa, mısır ve çeltik izler. Tahıl arazilerinin yaklaşık %32'sini kaplayan arpa, verim bakımından buğdaydan biraz düşüktür. Ayrıca arpa, buğdayın yetişemediği yüksekliklerde de yetişebildiğinden bölgenin yüksek dağlık kesimlerinde buğdayın yerine arpa tercih edilmektedir. Bu tercihte dağlık kesimlerde hayvancılığın daha önemli bir yere sahip olması etkilidir. Arpanın dışında tahıl ürünleri olup ilin tahıl arazilerinin sadece %9'luk bir kısmında yetiştirilen mısır ve çeltik, daha çok yöre halkının temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğundan bölge ekonomisinde pek önemli bir yer tutmaz.

Bölgede 2000 yılı itibariyle 16,500 dolayında çiftçi ailesi bulunmaktadır. Bölge çiftçilerinin ancak yarıya yakını toprak sahibidir. 2005 yılı verilerine göre il halkının %68'i tarım sektöründe, &'sı hizmet sektöründe, %2'si sanayiide ve %4'ü de diğer sektörlerde istihdam edilmektedir.

Iğdır İli Arazi Dağılımı


250px IC49FdC4B1r Apricot

Iğdır Kayısısı (Şalağı)

Iğdır Kayısısı (Şalağı), dünyaca ünlü olan ve sadece Iğdır yöresi ile Kağızman'da yetişen bu kayısı türünün şekli eliptik olup simetrik bir yapıya sahiptir. Çekirdekleri uzun şeritli ve tatlı olduğundan kuruyemiş olarak tüketilebilir. Erkenci bir çeşit olduğundan Haziran ayının son haftasında olgunlaşmaya başlar. Iğdır'ın en yaygın kayısı türü olan Şalak çeşidinin birçok faydası olduğu bilinmektedir.

Hayvancılık


250px IC49FdC4B1r Koyunu

Iğdır'ın "Mor Karaman" cinsi koyunu


Canlı hayvan ticaretine yönelik olarak çok sayıda koyun yetiştirilir. Bu yüzden koyunculuksığırcılık ikinci plandadır. Koyun sürüleri, yazın yaylalardaki sulak çayırlara çıkarılarak otlatılır. Şekerpancarı üretimi yaygınlaştıktan sonra sığır besiciliği gelişti. Hayvanlardan sağılan sütlerin değerlendirildiği mandıralarda tereyağı ve kaşar peyniri üretilir.

Hayvancılıkta birinci sırayı koyun alır. Onu sırasıyla keçi, sığır-manda ve kümes hayvanları izler. Bölgede bulunan çayırlar, küçükbaş ve büyükbaş hayvanlara yeterli gelmemektedir. Bu yüzden hayvan yemleri, hayvancılıkta önem teşkil eder. Yapılan bir araştırmada koyun ve sığır yetiştiriciliğinin Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu tespit edilmiştir.
Bölgede en çok yetiştirilen hayvan olan koyunun yetiştirilmesini güçleştiren en önemli sorun, yılın 4-6 aylık süresi boyunca arazinin karla örtülü kalması sonucu hayvanların ağıl veya komlarda beslenmesi zorunluluğudur. İl çevresinde özellikle "Mor Karaman" cinsi koyun yetiştirilmektedir. Bölgedeki koyun sayısı yıldan yıla değişiklik gösterse de son yıllarda azalma eğilimindedir. Bölgede keçi yetiştiriciliği koyunculukla bir arada yürütülmektedir. Genellikle ortalama bir koyun sürüsünde 5-10 tane keçi bulunur. Bölgenin toplam keçi varlığı 25,000-50,000 arasında sürekli değiştirmektedir. Yayla hayatında çadır yapımında kılından yararlanmak için yaylalarda önemli ölçüde kıl keçisi yetiştirilir. Kıl keçisi yetiştiriciliğini teşvik eden diğer bir faktör de, bu hayvanların süt verimlerinin koyunlara oranlara daha çok olmasıdır. Gerçekten bölgede; bir günde bir koyun ortalama 0.5-1 kg arası süt verirken ,bir keçiden yaklaşık 1.5 kg kadar süt çıkar. Ayrıca keçi, dağlık kesimlerde en ulaşılmaz otlara bile ulaşabilmektedir. Bu yüzden yayla halkında keçinin önemi, ova halkına göre daha fazladır.Manda yetiştiriciliği gitgide azalmaktadır.

Ovada büyükbaş hayvancılıkta küçükbaş hayvancılık kadar büyük bir öneme sahiptir. Bölgede büyük ölçüde mera hayvancılığı yapılmaktadır. Bunun yanında, besi hayvancılığı da giderek önem kazanmıştır. Ayrıca bölgede süt verimi yüksek olduğu için az da olsa manda beslenir. Çünkü manda ineğe göre daha uzun süre ve miktarda süt verir ve et verim ortalaması inekten daha fazladır. İlin toplam manda varlığı 2,000-7,000 arasında değişmektedir. Ayrıca bölgede yük çekmek için beslenmekte olan az sayıda at, eşek ve deve vardır. Ancak 1987'den sonra deve önemini kaybettiği için ilde deve nesli tükenmiştir.

Ovadaki kümes hayvancılığında baş sırayı tavuk alır. Onu hindi, ördek ve kaz gibi çeşitli kümes hayvanları takip eder. Çok eskiden beri sürdürülen bu faaliyet, ilkel metotlarla ve ilkel ırklarla daha çok aile tavukçuluğu şeklinde sürdürülmektedir. 2006 yılında bölgeyi etkisi altına alan kuş gribi salgınına kadar aile başına 5-10 adet tavuk düşüyordu. Kümes hayvanlarının %90'lık bir kısmı tavuklardan oluşuyordu. 2006 yılının başlarında ilde ele geçirilen kümes hayvanlarının %98'inden fazlası imha edilerek bölge halkına hayvanların değeri ödenmiştir.

Iğdır Ovası ve çevresi arıcılık bakımından son derece elverişli şartlara sahip olmasına rağmen arıcılık faaliyetleri yeterince gelişmemiştir. 2000 verilerine göre en çok kovan 7,249 ile Tuzluca ilçesinde bulunmaktadır. Onu 642 kovanla merkez ilçe, 193 kovanla Aralık ilçesi ve 154 kovanla Karakoyunlu izlemektedir. Bölgenin başlıca arı ırkı; "Kafkas Arı Irkı"dır. Kovan başına 20-25 kg bal üretimi düşmektedir.

Sanayi

İlin bir tane Organize Sanayi Bölgesi vardır. Kentte TMO'ya ait silolar ve SEK'e bağlı Kars Sek Mama İşletmesi'nin bir süt toplama merkezi bulunmaktadır. Başlıca sanayi kuruluşları, dokuma sanayi kolunda çalışan küçük ölçekli işyerleridir.

250px Kiti Hidroelektrik Santrali28229

Kiti Hidroelektrik Santralinin İçinden görünüm

İlde sanayi tesisleri, genel olarak tarımsal üretimden sağlanan hammadde kaynaklarına dayanılarak kurulmuştur. Un, bisküvi, çikolata, tuz ve yem fabrikası ile tuğla fabrikası bulunmaktadır. Genelde bu tesisler, küçük sanayi iş yerlerinden oluşan ve çalıştırdığı işgücü sayısı 5-10 civarında olan ve hammaddenin bol olduğu aylara göre faaliyetlerini devam ettiren tesislerdir. Üretim, çoğunlukla mevsimlik işçilerle sağlanır. İldeki Bisküvi ve Çikolata Fabrikaları'nda çalışan kişi sayısı 155'tir. İlde 150 kişiden daha az personel istihdam eden küçük ve orta ölçekli işletmelerin sektörlere göre dağılımı incelendiğinde; çalışan sayısı bakımından en yoğun sektörlerin inşaat malzemeleri ve gıda sanayi olduğu görülmektedir.

Iğdır Küçük Sanayi Sitesi'nde 317 adet iş yeri mevcut olup, faal olan bu iş yerlerinde halen 550 civarı kişi çalışmaktadır.

İlde anayasanın 1163 sayılı kanununa göre kurulmuş kooperatif sayısı 33 adet olup, bunun 3 adedi "Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi", 7'si yapı, 1'i tüketim ve 22 adedi de motorlu taşıtlar kooperatifleridir. İlde Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği'ne bağlı toplam 7 adet meslek odası bulunmaktadır.

250px Kiti Hidroelektrik Santrali

Kiti Hidroelektrik Santrali

Merkez ilçeye bağlı Çalpala Köyü yakınlarında Kiti Hidroelektrik Santrali bulunmaktadır. Bu santral, 1961 yılında kurulup 1966 yılında faaliyete geçmiştir. 2 tane tribünü bulunmaktadır. Yıllık ortalama enerji kapasitesi 6 GWh 'dır.

İlde 2009 yılında faaliyete geçen meyve püresi ve salça üretimi yapan bir fabrika mevcuttur. Kurulan ikinci faberika ise, 2010 yılında hizmete giren "Araslar Konsantre Meyve Suyu Fabrikası"dır. Bu fabrikada elma, kayısı, şeftali, vişne, kiraz ve havuç gibi ürünler işlenmektedir. Ayrıca, ilde ilk salça ve meyve konsantre fabrikası "UNIT Salça ve Meyve Konsantre Fabrikası" adı altında Eylül 2010'da açılmıştır.

Madencilik

Iğdır ili yeraltı kaynakları bakımından zengin değildir. Tuzluca ilçesinde bulunan kaya tuzuAralık ilçesi ile Suveren Köyü arasında Ponza Taşı (Suyun yüzeyinde durabilen ve hamamlarda sırt keselemek için kullanılan delikli ve süngerimsi taş) madenine rastlanır. Tuzluca ilçesinde bulunan tuz yataklarının rezervi yaklaşık 800 milyon ton olup, %98 oranında NaCl içermektedir. Tuzluca Tuz Fabrikası, aylık 100-120 ton arasında tuz üretim yapabilecek kapasitededir.

Ayrıca Nahçıvan'a olan sınır kapısının Iğdır ekonomisine olan katkısı büyüktür fakat buradaki sınır kapısında ticaret çeşitliliği, tam sınır kapısının şehrin gelişimini büyük oranda hızlandırdığı dönemlerde sınırlandırılmıştır. Bu sınırlamada yöre halkının Nahçivan'dan devamlı olarak kaçak mazot getirmesi etkilidir.

Ticaret

Tarım ve hayvancılık, 1992 yılına kadar bölgenin en önemli iktisadî faaliyet kolları durumunda olmuştur. Ancak, bu tarihten sonra gerek PKK'nın eylemlerinin yoğunluk kazanması, gerekse Dilucu gümrük kapısının açılmasıyla birlikte tarım ve hayvancılık, hızla önemini kaybederken, ticaret, cazibesi artan bir sektör haline gelmiştir.

Bölgede, tarım ve hayvancılığı ikinci plana iten en önemli sebepler olarak; bölge hayvancılığında çok önemli bir yere sahip bulunan ve çayır-mera arazileri olarak kullanılan Büyük ve Küçük Ağrı Dağları ile diğer yüksek kesimlerin PKK'nın üssü kurmasından dolayı yasak bölge ilan edilerek yaylaya çıkışların durdurulması, silahlı çatışmalar nedeniyle köyden şehre büyük göç olaylarının yaşanması, et ithaline izin verilerek yerli üreticinin yeterince desteklenmemesi ve Dilucu gümrük kapısının açılmasıyla birlikte dış ticaretin ağırlık kazanması gibi nedenler gösterilebilir. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile olan coğrafi ve siyasi konumu da dikkate alınarak 20.05.1992 tarih ve 92/3065 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla Dilucu Sınır Kapısı'ndan sınır ticaretine izin verilmiştir. 2008 yılında Dilucu Sınır Kapısı'ndan gerçekleştirilen ihracat tutarı 52,436,442 Dolar, ithalat tutarı ise 4,209,171 Dolar olarak gerçekleşmiştir. Iğdır'ın Aralık ilçesi sınırları içerisinde bulunan Boralan Sınır Kapısı yeterince kullanılamamaktadır. Ermenistan'la olan ve KLarakoyunlu ilçesinde bulunan Alican Sınır Kapısı ise 1993 yılındaki Karabağ Savaşı ve akabindeki Hocalı Katliamı'ndan ötürü süresiz olarak kapatılmıştır.

Ticaret hayatını olumsuz yönde etkileyen en önemli nedenler arasında, bölgenin sınırda yer alması, önemli tüketim merkezlerine uzak olması, işlek karayolları üzerinde bulunmaması, şehirleşme olgusunun zayıf olması ve sanayinin gelişmemiş olması yer almaktadır.

Coğrafya

İklim ve bitki örtüsü


250px Aras Nehri

Iğdır'dan Aras Nehri'nin görünüşü



Iğdır'ın iklimi Doğu Anadolu tipi Karasal İklimi'dir. Iğdır ilinin ovalık kesimleri, Doğu Anadolu Bölgesi'nin öteki kesimlerinde görülen şiddetli kara ikliminden fazlaca etkilenmez. Bunun en önemli nedeni çevresinde bulunan Ağrı Dağı gibi yüksek alanlara göre alçakta olmasıdır. Kuytu konumuyla lokalklima oluşturan Iğdır Ovası'nda yer alan Iğdır kentinde yıllık ortalama sıcaklık 11,6 °C'dir. Oysa yalnızca 170 km uzaklıktaki Kars'ta bu ortalama 4,2 °C'dir. Ovada kışlar, Erzurum-Kars yaylasına göre daha yumuşak, yazlar ise daha uzun ve sıcak geçer. Kentte kışın -30 °C'ye kadar düşen ve yazın da 41 °C'yi aşan hava sıcaklıklarına rastlanır. Kuytuluğu yüzünden ülkemizin en az yağış alan yörelerimizden biridir. Özellikle yarı kurak iklime sahip olması bitki örtüsü Doğu Anadolu'nun tipik bitkisel örtüsü olan bozkır olmasına yol açmıştır. Orman açısından ülkemizin en yoksul bölgelerinden biridir.

250px Karasu River from Igdir

Iğdır'dan Karasu Nehri'nin görünüşü



Orman örtüsü bakımından fakir olmasının nedeni, topraklarının Azonal (Taşınmış) Toprak grubuna girmesidir. Kireç oranı nispeten yüksek olan bu topraklarda alkalik oranı fazladır. Bu yüzden ovada genellikle tuzcul bitkiler görülür.

Bölgede, donlu günler sayısı, Kasım ve Mart aylarında 14 günü aşarken Aralık, Ocak ve Şubat aylarında 24 günün üzerine çıkmaktadır. Bu yüzden don olaylarına kış mevsiminde sıkça rastlandığı görülür. Nisan ve Ekim aylarında ise don olaylarına daha seyrek rastlanır.
Iğdır Rasat İstasyonu'nun 23 yıllık verilerine göre, bölgede yıllık ortalama basınç, 916 minibardır. Bölgede en fazla batı kaynaklı rüzgarlar esmektedir. Bunları, kuzeyden esenler takip etmektedir. Nisan ayından itibaren bölgeyi etkisi altına alan ve yaz mevsimi boyunca sık esmeleri ile dikkat çeken kuzey, doğu, batı ve güney yönlü yağışsız sıcak hava dalgaları mutlak yaz kuraklığına neden olmaktadır.

Iğdır Rasat İstasyonu'nun 16 yıllık ölçüm sonuçlarına göre, bölgede havanın yıllık ortalama bağıl nem değeri %63'ü bulmaktadır. Bağıl nem oranı, yıl içinde en yüksek değerini Aralık ayında (%73), en düşük değerini de Temmuz ayında (%53) ulaşmaktadır. Yıllık toplam 98.8 açık güne sahip bulunan Iğdır'da, bu gibi günlerin yıl içinde en çok görüldüğü ay Ağustos (16.3 gün), en az görüldüğü ay ise Nisan'dır (4 gün). Bölgede açık günler en fazla Haziran ile Ekim arasındaki aylarda görülür. Buna karşılık yılda 65.8 günü bulan kapalı havalar, 10 günün üzerindeki ortalamasıyla en çok Aralık, Ocak ve Şubat aylarında görülmektedir.

Iğdır Ovası, tarih öncesi çağlardan bu yana önemli bir yerleşim merkezi olduğundan, kültürel faaliyetler doğal vejetasyonu önemli ölçüde değiştirmiş ve ovanın geniş bir bölümü tarım alanı haline getirmiştir. Ovanın sulanabilen kısımlarında, genellikle endüstri bitkileri yetiştiriciliği ile meyvecilik faaliyetleri ön plandadır.

Nüfus yapısı

Kâzım Karabekir anılarında, 18 Mayıs 1920'de Iğdır'a ayak bastığında merkezde 400 civarı ev bulunduğunu belirtir. Cumhuriyet Dönemi'nin ilk nüfus sayımı yapılan 1927 yılında 3,716 olan merkez ilçe nüfusu, 1940'ta 9,465'i bulmuş ancak II. Dünya Savaşı'nın olumsuz etkileri nedeniyle 1950'de 7,826'ya düşmüştür. 1956 yılından itibaren Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün başlattığı sulama projeleri sonucu artan tarımsal etkinlikler şehir merkezinde nüfusun artmasına yol açmıştır. Bu yüzden ilk kez 1960'ta 10,000'i aşan şehir merkezinin nüfusu, 1970'te 21,420'ye, 1975'te 29,542'ye yükselmiştir. Ancak 12 Eylül 1980 öncesinde yaşanan olaylardan dolayı 1980'de yeniden 24,352'ye düşen nüfus, bu dönemden sonra hızla artmaya başlamış ve 1985'te 29,460'a, 1990'da 35,858'e, 1997'de 45,941'e ve 2000'de 59,900'e, 2007 senesinde de 75,927'e yükselmiştir. Şehrin genel nüfusu ise 2000 sayımlarına göre 168,634'tür. Türkiye İstatistik Kurumu'na göre 2007 nüfusu 181,866'dır. İl merkezi son yıllarda Tuzluca ilçesinden küçük bir göç almıştır. İldeki nüfus artış hızı ise %42.2'dir. Nüfusun yaklaşık %25'i tarım, %23'ü hayvancılık, % 33'ü ticaret ve sanayi ve %19'u da diğer sektörlerde çalışmaktadır.

Şehrin en büyük nüfus yapısını Azeriler, Türkler ve KürtlerAzeri Lehçesi ve Kürtçe kullanılmaktadır.

Iğdır´da nüfusun %50,93 ü erkek, %49,17 si kadındır ve nüfusun %41'i 0-14 yaş grubuna, %54'ü 15-64 yaş grubuna, kalan %5'i de 65 yaş üstü gruba girer.

İlin kentleşme oranı artış eğilimi göstersede bu oran Türkiye geneli kentleşme oranından düşüktür. 19902000 sayımlarında kırsal alanlarda %51,72'ye gerilerken kentsel alanlarda yaşayanların oranı ise %48,28'e çıkmıştır. Bu oran %65 olan Türkiye ortalamasının altında kalmıştır. Kilometrekareye düşen insan sayısı kent merkezinde 72 iken, il genelinde 47'dir. İlde bulunan 157 köyden 109'unun nüfusu 500'ün altında olup köylerin çoğu oldukça düşük nüfusa sahiptir. sayımlarına göre il nüfusunun %61'i kırsal, %39'u kentsel alanda yaşamaktaydı.

Kültür/Sanat

Iğdır il genelinde merkez ilçe, Aralık, Tuzluca, Karakoyunlu ilçesi ve Melekli beldesinde toplam 5 adet Halk Kütüphanesi mevcut olup, bu kütüphanelerde toplam 20.165 adet kitap ve süreli yayın bulunmaktadır. Ancak, çocuk kütüphanesi, gezici kütüphane, müze, konservatuvar, opera, bale, orkestra, sanat galerisi, fuar, panayır, tiyatro ve sinema gibi kültürel birim ve etkinlikler bulunmamaktadır.

Kültürel ve doğal zenginlikler


250px Meteor Deep from Igdir

Iğdır sınırındaki Meteor Çukuru

  • Meteor (Göktaşı) Çukuru :
İl merkezinden yaklaşık 42 km uzaklıkta Karakoyunlu'ya bağlı Korhan Yaylası sınırları içerisinde yer alan bu çukur 1892'de bir göktaşının düşmesiyle meydana gelmiş büyük bir çukurdur. Dünyada büyüklük ve derinlik açısından Arizona'da bulunan Barringer Krateri'nden sonra 2. sırada gelir. Genişliği 35 metre, derinliği ise yaklaşık 60 metredir. Çukurun etrafında bir çok işlenmiş taşa da rastlamak mümkündür. Zengin doğa manzarasıyla ve dünyanın hiçbir yerinde rastlanılamayacak çiçek florasıyla bir renk cümbüşü olan bu yer aynı anda üç devleti görme imkânı sağlayan bir kavşakta bulunmaktadır.
  • Karakale Harabesi :
Iğdır Ovası'nın batısında, Ermenistan sınırında, savunmaya elverişli olarak UrartularOrta Çağ'a ait bir yerleşim özelliği taşımaktadır. Çalpala Köyü'nün 2 km. batısındadır. zamanında inşa edilmiştir. Bölgenin en eski yerleşim kalesi olup

250px IC49FdC4B1r SoykC4B1rC4B1m AnC4B1t MC3BCzesinden

Soykırım Anıt-Müze'den bir Ermeni silahı



  • Selçuklu (Harmandöven) Kervansarayı :
Iğdır İl Merkezi'ni Asma Köyü'ne bağlayan yolun 25. kilometresinde bulunan kervansaray 12. yüzyıl Selçuklu taş işlemeciliğinin en güzel eserlerinden biridir. 1986 yılında koruma altına alınmıştır. Ancak hala harabe halindedir.
  • Kültepe Mezarlığı :
Melekli Beldesi yakınlarındadır. 1913 yılında yapılan kazılarda Urartular'a ait bir mezarlık keşfedilmiştir. Ayrıca süs eşyaları, silahlar ve mühürler de bulunmuştur.
  • Köroğlu Kalesi:
Tuzluca ilçesinin Gaziler köyünün 10 km güneyinde sert kayalık üzerine kurulmuş olan bir kaledir. Köroğlu, bu kaleyi gözetleme kulesi olarak kullanırdı. Aras Nehri'nin geçtiği boğazı korumak amacıyla yapılmıştır.

250px YenidoC49Fan KC3B6yC3BC

Ahura Harabeleri'nin uzaktan görünüşü

  • Ahura Harabeleri:
Aralık ilçe merkezine 18 km uzaklıktaki Ahura, Büyük Ağrı Dağı'nın kuzey yamaçları üzerindeki Yakup Vadisi'nde bulunmaktadır. 1,750 metrede bulunan harabe, M.Ö. 2. yüzyılda Artaksiyalı Krallığı zamanında kurulmuş bir yerleşim yeridir. Yerleşme 1930 yılındaki Ağrı Dağı Ayaklanması'na kadar bu adla anılmış, 1965 yılında Yenidoğan olarak ismi değiştirilmiştir.
  • Kümbet :
Iğdır'ın Çakırtaş köyünde bulunmakta olan bu eser Selçuklular tarafından yapılmıştır. Ancak anılan kümbetin bakımsızlıktan bazı yerleri önemli ölçüde tahrip olmuştur.

250px Tuzluca Tuzmadenleri

Tuzluca'daki Tuz Mağaraları

  • Tuzluca Tuz Mağaraları :
Tuz mağaraları Tuzluca ilçesinde bulunmaktadır. 55 dönümlük bir araziyi kaplamaktadır. Türkiye'nin 100 yıllık tuz ihtiyacını karşılayacak kapasitededir. Tünellerde bulunan havanın bir çok solunum yolu hastalığına iyi geldiği bilinmektedir. Günlük 60 ton tuz üretilmektedir. Ancak tam kapasite çalışırsa 200 ton tuz da üretebilir.
  • Iğdır Korganı (Kalesi) :
Kale Ağrı Dağı'nın savunmaya elverişli sarp kayalarında kervan ticaretini kontrol altında tutmak için Oğuz Türkleri tarafından 11. yüzyılda Iğdır il merkezine 36 km uzaklıkta kurulmuştur. Yapılan restorasyona rağmen yer yer bir kale harabesini anımsatmaktadır.
  • Koç Başlı Mezarlar :
Hemen hemen Iğdır Ovası'ndaki bütün eski mezarlıklarda bulunan koç başlı mezarlar, Iğdır'da kalıcı bir medeniyet izi bırakan Karakoyunlular döneminden kalmadır. Bu mezar taşları Karakoyunlulara göre yiğit ve kahraman olan kişiler ile genç yaşta ölen gençlerin mezarlarına dikilirdi. Bu gelenek Karakoyunlular'a Orta Asya Türk Kültürü'nden gelmiştir. Çünkü Karakoyunlular konar-göçer bir topluluktu ve Karakoyunluların iktisadi yapısı sadece hayvancılığa dayanıyordu.
Ayrıca Iğdır'da Karakoyunlular ile ilgili 2 isim yerleşim birimlerine verilmiştir. Bunlardan biri Karakoyunlu ilçesi, diğeri ise merkez ilçeye bağlı Kuzugüden Köyü'dür. Iğdır'da bulunan Koç başlı mezar taşları Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nca 1991 senesinde koruma altına alınmıştır.
En çok başlı mezar heykeli bulunduran köyler; Aşağıerhacı, Bayraktutan, Çakırtaş, Küllük, Yaycı köyleridir.
  • Ermeniler Tarafından Katledilen Şehit Türkler Anıt ve Müzesi :

250px IC49FdC4B1r SoykC4B1rC4B1m AnC4B1t MC3BCzesinden

Ermeniler Tarafından Katledilen Şehit Türkler Anıt ve Müzesi

Iğdır´ı sembolize eden Leylek heykeli Bu anıt 1915-1920 tarihleri arasında bölgede yaşayan Ermeni saldırıları sembolize etmektedir ve ilgili belgeler bulundurulmaktadır. Her ay 4.000 civarında ziyaretçi müzeyi gezmektedir.350 m² kapalı Müze 2 havuz ve 36 m yüksekliğinde 5 adet kılıçtan oluşmaktadır. Etrafı yeşil alan ve park olarak inşa edilmektedir. Toplam 14.000 m² alanı kapsamaktadır. Yerden yüksekliği 43,5 metredir. Dolayısıyla Türkiye'nin en yüksek anıtıdır. Yapımına 1 Ağustos 1997 tarihinde başlanmış ve 5 Ekim 1999 tarihinde hizmete girmiştir. Anıt inşaatında Türkiye'nin farklı illerinden getirilen mermerler kullanılmıştır. Ancak taşların eskimesi üzerine restorasyona tabi tutularak 2005 yılında yeniden ziyaretçilere ücretsiz olarak açılmıştır. Müzede Ermenilerin toplu öldürmesini ispatlayan ve Sözde Ermeni Soykırımı'nı reddeden belgeler ve eşyalar vardır. Müze girişinin sağ tarafındaki odada katliamlara ait fotoğraflar, sol tarafındaki odada ise soykırım araştırmaları için bir kütüphane bulunmaktadır. Müzede 570 adet kitap, 260 adet resim (cinayet resimleri), 1973-1985 yılları arasında Ermeni terör örgütü ASALA tarafından öldürülen diplomatların fotoğrafları korunmaktadır. Müzenin giriş kapısı Selçuklu geleneklerine göre yapılmıştır. Anıt, üçgen arazinin odak noktasında yükselmektedir. Suni bir tepenin ortasında konuşlandırılan 5 kılıcın da eğri uçları yukarıda birleşerek kubbe şeklini almaktadır. Bu haliyle Selçuklu türbelerini andırmaktadır.
  • Leylek Heykeli :
Iğdır şehir merkezinin girişinde bulunan devasa iki leyleğin bulunduğu heykel; leyleklerin Iğdır'ın sembollerinden biri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Turizm


200px XN Ciconia ciconia 86

Iğdır'ın sembolü olan leylek

Bölgede kendine has özellikleri olan Iğdır, Doğu Anadolu'nun Çukurova´sı olarak anılmaktadır. Tarihi, kültürü, folkloru, doğa güzellikleri ve özel iklim özelliği ile dört mevsimi bir günde yaşatan ve üç ülke ile sınır olan yakın zamanda bölgenin turizm merkezi olan ilin ayrı bir güzelliği de, ovasındaki meyve bahçeleri, pamuk tarlaları yamaçlarındaki kır çiçekleri, yaylalar, doğal su kaynakları ve ile hayat veren Aras Nehri ile Ağrı Dağı kentin turizm potansiyelini ortaya koyar. Ayrıca Ağrı Dağı, Iğdır'ın her noktasından görülebilmektedir.

Kentte dini günler olan Nevruz Bayramı ve Muharrem ayı ile 14 Kasım´da ilin düşman işgalinden kurtuluşunda çeşitli etkinlikler düzenlenir. Ayrıca Iğdır´da başta Kayısı Festivali, Korhan Yaylası Festivali ve Geleneksel Ağrı Dağı Festivali olmak üzere bir çok festival düzenlenmektedir.

Gelenek ve Görenekler

  • Evlenme: Evlenmede bazı devreler vardır. Bu devreler; kız beğenme, elçi gitme, söz kesme ve belge takma, nişan ve düğündür.
  • Kız Beğenme: Evlenme çağına gelen gençler ailenin iznini aldıktan sonra düğün vb. gibi yerlerde kız beğenirler.
  • Elçi Gitme: Erkek tarafı kız ailesince de beğenilirse kız tarafına hatırı sayılır kişilerle elçi gönderilir. Kız evine giden elçiler Allah'ın emrini alarak kızın rızası alınıp kız babasından istenir.
  • Söz Kesme ve Belge Takma: Kız tarafından söz alınınca erkek tarafı birkaç gün sonra söz kesmek için kız evine gider. Erkek tarafı bu gidişinde şeker, kolonya götürerek oradakilere ikram eder. Kız tarafına verilecek başlık ve altın gibi diğer şeyler kesin karara bağlanır. Daha sonra hayır dualarla kızın parmağına belge yüzüğü takılır.
  • Nişan: Kararlaştırılan günde nişan töreni yapılır. Nişan törenini bazı aileler çalgısız yemekli yaparlar. Bazı aileler ise çalgılı yaparlar. Düğünün bir safhasında kıza yüzük takılır. Erkek ailesi tarafından altın ve bilezikleri takılırken kız ve oğlanın yakın akrabaları ve komşuları da hediyelerini verirler.
  • Düğün: Nişandan sonra düğün günü her iki aile tarafından kararlaştırılır. Düğünden bir-iki gün önce düğün hazırlıklarına başlanır. Her iki aile alışveriş için pazara çıkar ve alınan eşyalar genellikle gelin ve gelin akrabalarına alınır. Bunun yanında söz kesme esnasında taahhüt edilen eşyalar alınır. Düğün töreninin yapıldığı günün ertesi gelinin duvağına gidilir. Burada da kızın ve erkeğin akrabaları çeşitli hediyeler verirler.
  • Koç Katımı: Bu yörenin en eski geleneklerinden biridir. Bu adet koyun sürüleri olanlar arasında yapılır. Ekim ayının son haftasında yapılan bu törende koçlar renk renk boyanır, çeşitli meyve (elma vs.) ve şekerlemelerle süslenir. Koç katımı günü bayram havasında yaşanır. Koçlar sürünün içerisine bırakılır.
  • Kirvelik: Kirvelik, Oğuz Türkleri'nden kalmış bir gelenektir. Ayrıca, Müslümanlar için de çocukları sünnet ettirmek İslam dininin gereklerindendir. Kirveleri çocuk sahipleri seçerler. Eskiden olduğu gibi bugün de kirveliğe çok büyük önem verilir. Şöyle ki kirve, kirve kızını alamaz. Bazı aileler sünnet yaparken aynen düğünde olduğu gibi çalgılı ve eğlenceli yaparlar. Bazı aileler ise yemekli yaparlar. Çocuklara sünnet olduktan sonra davetliler ve yakınları tarafından para ve çeşitli hediyeler verilir. Ayrıca, iki gün sonra da külden çıkarma yapılır.
  • Bayram Görmeleri: Bayram günleri akrabalar dostlar birbirlerini ziyaret ederler. Yörede Nevruz Bayramı'na da ayrıca büyük önem verilir. Bu bayramda da dost, akraba ve hasta ziyaretine gidilir, hal ve hatır sorulur.
Muharrem Ayı Etkinlikleri

İl halkının Azeri kökenli olanları için Azerbaycanlılar gibi Şiiliğin Caferi koluna mensuptur. Bu yüzden Kerbela Olayı özellikle Şiilerde büyük yasa yol açmıştır. Iğdır ve çevresinde Muharremaşure, 9. gününe de taşura denir. Yas, ilk 10 günde belirgin bir biçimde tutulur. Muharrem'in birinci günü, Kerbela Yası'nın birinci günüdür. Camilerde ve evlerde mersiyeler okunur. Mersiyeye gelmek sevap sayılır.
ayının ilk gününden başlayan 60 günlük yas tutma döneminde; azeri kökenli vatandaşlarda eğlenmek, kız alıp vermek, düğün yapmak ve buna benzer hayır işlerinin yapılmamasına özen gösterilir. Muharrem ayının 10. gününe
9. gün olarak adlandırılan Taşura 'da; yemek ve ihsan verilir, traş olunmaz, banyo yapılmaz, kana kana su içilmez, çamaşır yıkanmaz. Her caminin bir destesi oluşturulur. Bu desteler, köy köy dolaşarak zinciri vücuduna vurarak Şahsey tepinir. 10. gün olan Aşure'de şii imamlarından biri olan Ali oğlu Hüseyin'in öldürülmesi dolayısıyla en büyük yas tutulur. Bu günde genellikle herkes siyah giyinir. Desteler, oldukça coşkulu bir şekilde zincir vurur. 10. günün öğle vaktine kadar bu törenler yapılır. Aşure gününde Iğdır'da her yer kapalıdır. Hatta Caferi Mezhebi´ne bağlı olmayanlar bile bu geleneğe uyup iş yerlerini açmazlar, törenlere katılırlar. Muharrem ayı boyunca camiler dolup taşar. Camilerde Kur'an'dan ayetler okunur ve hocalar halka Kerbela Olayı'nı anlatır.

Nevruz Bayramı Kutlamaları

Nevruz, Iğdır halkında tabiatın uyanış duygusunu canlandırır ve büyük coşku yaratır. Iğdır'da 21 Mart'ta kutlanan Nevruz Bayramı'nda yapılan etkinlikler:
  • Evler ve bahçeler yeniden temizlenir, boya-badana yapılır. Halı ve kilimler yıkanır.
  • Aile fertleri imkânlar ölçüsünde bayramlıklar alır ve giyinir.
  • 21 Mart'tan 3 hafta önce buğday ekilir ve Nevruz günü yeşil halde toplanarak aşurede kullanılır.
  • Yeddi-Levin denilen ve en az 7 çeşitten oluşan çerez ve meyve hazırlanır.
  • Fakir ve yoksullara yardım edilir.
  • Küs olanlar barıştırılır.
  • Hasta ziyaretlerine gidilir.
  • Baca baca yapılır (Ateş yakılıp üstünden atlanır).
  • Kapılara gizlice kulak asılır.
  • Yumurtalar kırmızıya boyanır ve tokuşturulur.
  • Kapılara şal asılır.
  • Çeşitli eğlenceler düzenlenir.
  • Kabir ziyaretleri yapılır.
  • Nişanlı kıza Nevruz hediyesi götürülür.
  • Küfür edilmez, dedikodu yapılmaz ve kavga edilmez.
  • Tatlı yapılıp, dağıtılır.
  • Korkak olarak bilinen insanların üzerine su dökülür.
Halk Oyunları

200px GaytaC49FC4B1 Oyunu

Gaytağı Oyunu



Kafkas Oyunları'ndan özellikle Azeri Oyunları, bütün canlılığı ile Iğdır, Kars ve Ardahan başta olmak üzere Türkiye'nin birçok ilinde oynanmaktadır. Iğdır halkı ile Azerilerin halk kültürü bakımından yüksek derecede benzer olması bu iki halkın halk oyunlarının da yüksek derecede benzer olmasını sağlamıştır. Bu oyunlarda; kahramanlık, asalet, yardım severlik, vatan sevgisi, aşk, tabiat sevgisi gibi konular işlenmiştir. Bu oyunların tamamı veya en az biri ikisi her Iğdır'lı tarafından oynanabilinmektedir. Bu sayede kuşaktan kuşağa aktarılabilmektedir. Bu oyunlar genellikle; düğünlerde, sünnetlerde veya sevinçli günlerde oynanır.

Iğdır Yöresi Halk Oyunları'nda Çalınan Müzik Aletleri:
  • Garmon, Davul, Goşa Nağara, Tar, Kemençe,
  • Balaban, Tulum, Tütek, Klarnet, Zurna
El Sanatları

Iğdır ve yöresinde el sanatlarında büyük bir canlılık göze çarpmaktadır. Köylerde özel kök boyanın kullanıldığı yün veya pamuktan birbirinden güzel halı, kilim, halça (bir tür kilim) örülmektedir. Bunların üzerinde genellikle Karabağ ve Kafkas motifleri görülmektedir. Bölgede bilhassa kış aylarının vazgeçilmez giyeceklerinden olan yün çoraplar da önemli bir yere sahiptir. Bunların üzerinde birbirinden farklı hayvan ve bitki motifleri görülmektedir.

Yöresel Yemekleri

Yöreye ait pek çok lezzetli yemekler bulunur. Bunlardan bazıları şunlardır:
  • Taş Köfte, Yoğurt Çorbası (Şorbası), Bozbaş, Tavuk Çorbası, Kavurma, Gaygana
  • Ayranaşı, Sabahaşı, Helise, Tandır Şiş, Ekşili, Yağ Çorbası (Şorbası), Cılvır
  • Omacaşı, Sütlü Pilav, Tapan, Fetir, Omaç Helvası, Kaysafa, Lepeli Etli Pilav, Erişte
  • Kuymak, Hasıda, Kete, Kelecoş, Patlıcan Reçeli, Nabat ve Kavut.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
kelly kelly - avatarı
kelly kelly
Ziyaretçi
10 Kasım 2010       Mesaj #9
kelly kelly - avatarı
Ziyaretçi
paylaşım için teşekkürler







A$k herşeyi affeder mi ?
Dersin zamanla geçer mi ?
Güzel günlerin hatrına ,
Aşk herşeyi affeder mi ?
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
10 Kasım 2010       Mesaj #10
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Iğdır Örf-Adet-Gelenek ve Görenekleri

Örf-adet, gelenek ve görenekler, toplumun bütün geçmişinin ortaya çıkardığı ve yılların süzgecinden geçerek, toplumu temsil eden ve ona yaşama şevki veren, dinamizm kazandıran değerlerdir. İşte, Iğdır ve çevresinde de bu değerler çok güzel ve özüne uygun olarak kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Çocuğun doğumundan evlenmesine ve daha sonraki faaliyetlerine kadar birbirinden güzel adetler ard arda uygulanmaktadır.

On Dökme :
Çocuğun doğumundan, on gün geçtikten sonra, anne ve çocuk banyo ettirilerek, temizlenmeleri sağlanır. Bu günde yakınları çeşitli hediyelerle çocuğu görmeye gelirler. Halk arasında on dökme olarak bilinen bu gün yalnız bayanların katıldığı şenlikli bir ortam içerisinde geçer. Çocuğun kısa bir süre sonra kopan göbeği özenle alınarak, ileride çocuğun olması istenen mesleğin icra edildiği yerlere gömülür. Çocuğun göbeği nereye gömülmüşse, ileride o işi yapacağına inanılmaktadır.



Kız Beğenme :
Iğdır ve yöresinde evlenme ile ilgili adetler de çok görkemlidir. Çeşitli vesilelerle (düğünlerde, bayram ziyaretlerinde, pazarda vs.) kızı, gören ve beğenen gençler, evlenme isteklerini ailelerine çeşitli yollarla duyururlar. Direkt olarak anneye ve babaya söylenmesi hoş karşılanmaz. Bunun için çeşitli simgeler veya aracılar kullanılmaktadır. Oğullarının bu isteğini öğrenen aile büyükleri kısa ve titiz bir araştırmadan sonra kızı ve ailesini beğenirlerse, kıza elçi gitmeye karar verirler.


Kız İsteme, Nişan :
Erkek tarafı, kız evine hatırı sayılır kimselerle elçi gider. Kız evine giden elçiler Allahın emrini anarak, kızı babasından isterler. Kız tarafından olumlu cevap alınınca hazırlıklar yapılıp birkaç gün içerisinde kız evine akrabalar, komşular ve yakınlarla birlikte gidilerek söz kesilir. Erkek tarafı bu gidişte bulunanlara ikram edilmek üzere tatlı başta olmak üzere, bir çok malzeme götürürler. Burada kız tarafına verilecekse başlık, altın v.s. gibi çeyiz ile ilgili işler karara bağlanır. Daha sonra hayır dualarla kızın parmağına belge (söz) yüzüğü takılır. Söz kesimini müteakiben, daha sonra kararlaştırılan bir günde nişan töreni yapılır. Nişan törenini bazı aileler çalgısız ve yemekli yaparken, bazı ailelerde çalgılı yapmaktadır. Törenin belli bir yerinde davetlilerin huzurunda, hatırı sayılır bir kişi tarafından nişanlılara yüzükleri dualar ve alkışlar arasında takılır. Bu arada törene gelenler de çeşitli hediyeler takdim ederler.
Nişandan sonra düğüne kadar, bayramlarda, çilelerde, sair özel günlerde mutlaka gelinin ziyaretine erkeğin yakınları çeşitli hediyelerle giderler. Görüş adı verilen bu ziyaretlerde Honça tabir edilen ve en önde giden tepsi içerisinde, üzeri kapalı hediyenin çok büyük bir önemi vardır.


Düğün :
Nişanın yapılmasından sonra, her iki ailede uygun olan bir zamanda düğün tarihi kararlaştırılır. Düğün vakti geldiğinde her iki aile yapılan hazırlıkları bir daha gözden geçirir varsa eksiklikler giderilir. Düğünler genellikle diğer safhalara nazaran daha görkemli olmaktadır. Eskiden üç gece, üç gündüz olarak yapılan düğünlerde, davul, zurna, mey, kabık hamame, akardion gibi çalgılar kullanılmaktadır. Bu düğünlerde, cambaz, güreş, at yarışı gibi bir çok etkinlik icra edilmekteydi. Ancak, her safhada olduğu gibi günümüzde bu adetlerde de büyük değişiklikler olmaktadır.


Kirvelik :
Kirvelik, Iğdır ve yöresinde önemli bir olgudur. Eski Türklerde de kirveliğe benzer bazı adetler görülse de, esas önemini islamiyetle birlikte kazanmıştır. Sünnet ettirilecek çocuğun kirvesi büyük bir özen ve dikkatle seçilir. Zira kirve olunduktan sonra her iki tarafta birbirlerini kendi ailelerinin içerisinde mütaala eder. Acısıyla, tatlısıyla, her zaman kirveler birbirlerinin yanındadırlar. Bu iş o kadar önem kazanmıştır ki, kirve, kirvenin kızını almaz, şeklinde bir adette geliştirilmiştir. Bazı aileler sünnet yaparken, aynen düğünde olduğu gibi çalgılı ve eğlenceli yaparlar. Genellikle, sünnetle birlikte geniş bir davetli topluluğuna yemek ikram edilir. Çocuklar sünnet olduktan sonra davetliler ve yakınları tarafından para ve çeşitli hediyeler verilir. Ayrıca iki gün sonra da külden çıkarma yapılır.


Asker Uğurlama:
Türk töresinin gereği olarak Iğdır ve civarında da askerliğe büyük bir önem verilmektedir. Askerlik çağına gelen her Iğdırlı erkek severek ve büyük bir şevkle askerlik hizmetine koşmaktadır. Asker uğurlamaları ise buna paralel olarak çok neşeli ve eğlenceli olur. Askere gidecek gençler, bir-iki ay öncesinden komşu, akraba ve arkadaşları tarafından eğlendirilir, yemek davetlerine çağrılır, çeşitli hediyeler verilir. Askerliğe gidileceği gün davullu, zurnalı bir şölene dönüşmekte ve bu eğlencenin sonunda asker adayları dualar ve kahramanlık türküleri ile vatani görevlerine uğurlanırlar. Asker dönüşlerinde yine ailesi, yakınları tarafından ziyaret edilerek göz aydınlığı verilir.


Koç Katımı :
Türk kültüründe önemli bir yeri olan hayvancılık, koç katımı törenleriyle önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Iğdır ve yöresinde eskiden beri süre gelen bu adet genellikle koyun sürüleri olanlar arasında yapılır. Ekim ayının son haftasında yapılan bu törende, koçlar rengarenk boyanır, çeşitli meyve (elma, armut v.s.) ve şekerlemelerle süslenir. Çobana çeşitli hediyeler alınır. Koç katım günü bir bayram havasında koçlar sürünün içerisine bırakılır.


Hıdır-Ellez (Hıdır-İlyas)
Küçük çilenin bitimine doğru evlerde bir hazırlıktır başlar. Herkes, 'Gavıt' yapmak için can atar. Çocuklar, büyükler bu gavıt denen macunu lezzetle yerler. Gavıt, bir tepsi içine konularak yanına bir tas su, bir tarak, bir ayna, bir şişe kolonya ve bu tepsinin üstüne de kırmızı bir örtü örterek, sessiz ve sedasız bir yere koyarlar. Böyle, sessiz ve sedasız bir yere konmasının sebebi, Hızır peygamberin gelme ihtimali içindir. İnanışa göre, Hızır peygamber gelip, o kırmızı örtüyü açarak gavıt yedikten sonra, su içecek ve aynaya bakarak ta saçını tarayıp, atıyla çıkıp gidecektir. Atının ayak izlerine rastlanabilinirmiş. İşte o zaman bu izler, Hızır Peygamber'in geldiğine delâletmiş. Ayrıca, gavıtda el izi varsa, bu olayı bütünüyle doğruluyor.
Bununla ilgili şöyle bir inanış daha vardır. Hıdır ve Ellez adında iki kardeş Allah'ın çok sevdiği kullardan imiş. Bunlar, Allah'tan darda kalanların yardımına yetişmeleri için izin istemişler ve istenilen bu izin de verilmiştir. Onların bu iki adını halk, bir ad şeklinde telaffuz ederek, Hıdır-Ellez demişlerdir. Bundan maksat aynı zamanda da Hızır Peygamberdir. Bunların her ikisi de, (Gerek iki kardeş, gerek Hızır Peygamber olsun) her tehlikeli anda olan iyi insanların yardımına koşup, onu, düştüğü tehlikeden kurtarırmış.
Hızır'ı tanımak için de eline bakmak lâzımmış. Eğer böyle bir sıkışık anda seni kurtaran adam, ortadan kaybolmadan elinde bir kemik görürsen, bil ki Hızır'dır. Bu anda farkında olup, yalnız bir dilek dilersen Allah katında kabul olunurmuş. Birden çok dilek kabul olunmazmış. Hızır, şubat ayının soğuk ve fırtınalı günlerinde atına binerek, dolaşıp, her sıkıntıya düşenin yardımına koşarmış. Hızır'ı daima atı ile birlikte anarlar. Hızır'ın attan inmesi şubat ayının yirmisine en yakın olan cuma gününe denk gelirmiş. İşte o cuma gecesi ve gündüzüne ait bazı inanışlar vardır.
Bu gün oruç tutan genç, gece rüyasında onunla konuşan kızı alırmış. Genç kızlar o günkü cuma gecesi tuzlu ekmek yiyerek çok susamış vaziyette uyurlar. Rüyalarında kendilerine hangi erkek su verdiyse onunla evleneceklerine inanırlar. Daha başka bir inanışa göre, evlilik çağındaki gençler, bu tuzlu ekmekten (koka) yüksekçe bir yere koyarlar. O ekmeği, gelip götüren kuşun gittiği istikametten gelen birisi ile evleneceklerine inanırlar. Hızır, aynı zamanda yazın geleceğine de işarettir. Halk, şöyle söyler:

Hıdır-nebi, Hıdır-ellez
Çiçeklendi geldi yaz.


Çarşamba Gelenekleri
En eski Türk inanç sisteminin bakiyesi olarak Nes, yani uğursuzdur.Bu inanıştan çeşitli çarşamba adetleri doğmuştur; Gara Çarşanba, Kül Çarşanba, Gül Çarşanba, Gözel Çarşanba, Su Çerçenbesi, Yel Çerçenbesi, Evvel Çerçenbesi, Ahir Çerçenbe gibi. Bunlardan bu yörelerde ahir çarşanbaya önem verilir. Ahir çarşanba;
21 Marttan önceki Salıyı, Çarşambaya bağlayan geceye Ahir Çarşamba; yılın ahir tek günü denir. Bu gece evlerde ve mahallelerde öbek öbek ateş yakılır. Kızların bu gece
bahtlarının açılacağına inanılır:
Gızlar diyer atıl matıl çarşanba
Ayna tekin bahtım açıl çarşanba
gibi deyişleri tekrarlayarak eğlenirler.


Yeddi Levin
Yedi çeşit demektir. Bayramın en önemli etkinliklerindendir. Bu gece her evde meyve ve yemiş harmanlaması yapılır: kuru üzüm, kuru incir, fındık, fıstık, ceviz, lokum, ama boyanmış yumurta mutlaka bu çeşitlerin içinde bulunur. Çeşit listesinin uzunluğu veya kısalığı, hiç şüphesiz ailenin ekonomik gücü ile orantılıdır. Bu meyve ve yemiş harmanlaması, evin büyüğü tarafınfdan hakça pay edilir. Bu pay etmede yaşa, oğlana, kıza hatta doğmamış fakat doğmak üzere olanlara, uzaktaki akrabalara bile dikkat edilir. Ev halkı bunları tatlı tatlı yiyip, tatlı tatlı konuşurlar. Çünkü, bu gece evler de dinlenilmektedir. Bu da bir gelenektir.


Kulak Asmak / Gapı Pusmak / Niyet Tutmak
Bu gece Yeddi Levin in yenildiği gecedir. Evlere gelinerek gizlice içeride ne konuşulduğu dinlenir. Özellikle evlenecek yaştaki erkek veya kızlar, önceden niyet tutarak, akraba veya komşuların kapı veya pencerelerinin arkasında dinlemeye koyulurlar. Olumlu konuşmalar duyarlarsa niyetlerinin tutacağına inanırlar.Bu herkes tarafından bilindiği için bazen sürprizle de karşılaşabilirler.


YÖRESEL YEMEKLER:

Çorbalar


KATIĞAŞI
KELECOŞ
AYRANAŞI
HÖRRE
SÜT HÖRRESİ
SABAHAŞI
HELİSE
PERZANA



Etli Yemekler


TAŞ KÖFTE
TAVUK ŞORVA
TANDIR ŞİŞ
EKŞİLİ
SAKATATLAR
İŞKEMBE KAVURMA
CIZDIK



PAÇA Kurubaklagiller
1. BOZBAŞ



Sebze Yemekleri
1. YAĞ ŞORVASI



ETLİ DOLMALAR
1. ETLİ SARMA



YABANİ BİTKİLER
1. CILVIR
2. SALMANCA
3. OMACAŞI



Tahıllar
a. PİLAVLAR
1. EKŞİLİ PİLAV
2. KURU ÜZÜMLÜ PİLAV
3. KEKLİK ETLİ LEPELİ PİLAV
4. SÜTLÜ PİLAV



BULGUR YEMEKLERİ
1. BÖRÜLCELİ BULGUR
2. EVELİKLİ BULGUR



Tatlılar


1. FETİR
2. KUYMAK
3. OMAÇ HELVASI
4. KAVUT
5. KAYSAFA


YÖRESEL GİYİM:
Yöremizdeki kadın ve erkek giysilerinin günümüze kadar gelenekselliğini korumuş amaç bozulmadan değişmeyi de başarmış bir geçmişi bulunmaktadır. Azerbaycan ve Kafkasya kültürlerinin güçlü etkisi her alanda olduğu gibi giyside de kendini gösterir. Özellikle Kafkasya kültüründe güçlü coğrafya ve iklim faktörü çok etkilidir. Bunda dini ve ahlaki değerlerinde izlerini bulmak mümkün olmaktadır.


Hem kadın, hem erkek giyim kuşamında detaylara inildikçe Anadolu yerleşik kültürlerinin etkileri ile karşılaşırız. Mesela; Anadolu'da yaygın olarak kullanılan kuşak ya da kemerin Iğdır kültüründe de değişik türlerini görebiliyoruz. Başlıklarda da Anadolu ve Azerbaycan coğrafyasının ortak izleri sentezlenmiştir.

Giyim kuşama etki eden elbette bazı faktörler daha ekleyebiliriz. Hatta bunları kadın erkek şeklinde tasnif edeceğimiz gibi kız-gelin, yaşlı-genç diye de sınıflandırmak mümkündür. Giyim kuşamdaki değişimler yukarıda da belirtildiği gibi geleneksel öze dokunmamıştır. Bazı parçalar stilize edilerek daha kullanışlı hale getirilmişler, bazılarına hiç dokunulmamış, bazılarında ise; kumaşın türü ve rengi değişiklikler göstermiş olabilir. Bu ve benzeri ayrıntılara parça parça incelerken yer verilecek veya açıklama getirilecektir

KADIN (BAYAN) GİYSİLERİ

PUŞU (PÜŞÜ-ÇALMA-YAYLIĞ): Kızlarda veya gelinlerde sıkça kullanılır. Hızma veya sade bir başörtüsüdür. Renkli ipliklerle işleme veya oya da yapılır. Süs faktörü gelini kızdan ayırır. Genelde kızlarda çalma kullanılmaz. Bu örtü örgüler, saçın üzerine örtüleceği gibi bazen Kofi (araşqın) üzerine de yaşmak şeklinde bağlanabilir. Genç kızlarda ise, son yıllarda stilize edilerek ve genelde gelinliğe özentinin bir parçası olarak yapay (metalik süslemeli) taşla kullanılır. Bunda saçlar toplanmış olur; yaylık ya dikilerek ya da tokalarla tespit edilir. Oyunların rahat sergilenişi ve zor figürlerinin daha kolay yapılabilmesi avantajını sağladığı için, taç son zamanlarda daha çok kullanılır.

Yaşmak türü bağlamak daha çok gelinlerde ve giderek yaşlılardan ağırlık kazanır. Kumaşın türü değeri varlık nedenidir. Düğünde-dernekte hayırlı işlerde en pahalısı kullanılır.

ARAŞKIN (KOFİ-BAŞLIK): Anadolu'da da çok yaygındır bir mukavva veya karton parçasının başın yapısına göre yapıştırılarak kısa konik-silindir şeklinde yapılır. Kumaşla kaplanır. Alın kısmına altın ve diğer ziynet eşyaları takılarak süslenir. Gelinler uzun ve enli bir örtü ile çene altından gelecek şekilde baş üstünden dolanacak Kofi'yi kapatırlar. Ama ziynetlerini gösterirler. Kofi'nin kaplandığı kumaşın rengi altın-gümüş gibi değerli tabuları daha kolay gösterecek renkten seçilir.

Araşkın daha ziyade yerleşik kültüre özgüdür. Azerbaycan menşe-ili kültürde taç ve işlemeli tül daha yaygın kullanılır. Iğdır'da her ikisi de tercihe göre kullanılmaktadır.


BOĞAZALTI (ÇENELİK): Bir santimetre kadar eni olan bir bezden ibarettir. Birkaç kat yapılarak sıkıca dikilir, çene altından geçirilerek genellikle kofiye bağlanır. Kofiyi tutturmak içindir. Pek yaygın olmamakla beraber gelin ve yaşlılar arasında daha yaygındır.

ÇUHA: Kadife ve değerli kumaştan yapılır. Yakasızdır. Bedeni sarar. Kalçaya kadar sıkıdır. Etek kısmı çok boldur. Genel olarak kırmızı kadife yaygındır. Erkeklerde arkalık denilen aksesuarla aynı değerlendirilir. Ancak arkalık sadece aksesuardır. Görseldir. Ama çuha elbisedir. Bordo ve mavi olanları da görülür.
Önü açıktır, kopçalarla kapatılır, düğmede dikilebilir. Gümüş egremen veya beyaz şerit konulur. Egremen üzerine biraz büyükçe gümüş halka ve pullardan oluşan özellik de gösterirdi hatta bazı yörelerimizde fındık büyüklüğünde küçük (gor-pul) güllerde takılırdı. Bu da yürüdükçe ve hareket ettikçe ses çıkarırdı.


KEMER: Genelde gümüş kemerler hem bölgenin, hem de yöremizin yaygın aksesuarıdır. Bele bağlanır. Sallama kemer döşeme, gümüş kemer, döşeme altın kemer gibi çeşitleri de vardır. Ekonomik güce göre, kumaştan yani kadife veya ipek kemerde çokça kullanılmıştır. Sallama kemerde kayışın veya ketenden yapılmış kemerin üzerine gümüş levha erkler dizilir. Bunlar yürünürken sallanırlar ya ses çıkarır veya parıldaması için kullanılır. Döşeme gümüş kemerde ise, kemerin üzerine gümüş levhalar-pullar bazen de altın dizilirdi. Kemerler hem beli sıkıca kavrayarak giysileri tespit eder, hem de güzel bir görünüm sağlardı. Yöremiz kadınları özgü olan bu kemerlerin başka yörelerde değişik türleri de görülebilir.

ÇARIK (YEMENİ): Yöremiz kadınlarının ayaklarına giydiği eski giysi çarıktır. Bütün Anadolu'da olduğu gibi Iğdır'da da çarık en eski ayakkabıdır. Ancak bu yerleşik kültürde hâkimdir. Göçebe kültürlerle (Azerbaycan ve Kafkasya) yemeni ve diğer deri menşe ili ayakkabılar da ilimize girmiştir. Sovyet Rusya hâkimiyeti zamanında Azerbaycan ve Kafkasya kadınlarında yaygın olarak çarık ve yemeninden stilize edilmiş olarak pisi, giyilmişse de bu bale ve balerin kültürünün bir ihtiyacından doğmuştur. Günlük hayatta kullanılırlığı olmadığı için Iğdır'da yaygın ve hâkim olan yemeni ve çarıktır. Halk oyunlarında daha yaygın olan yemeni ve türleri kullanılır.

ŞALVAR: Etek veya üç etek altına giyilen fazla bol olmayan, ancak vücut hatlarını da yapışmayan bir görünüm arz eder. Paçaları lastikli olanı olduğu gibi, ilikli kumaştan yapılanlar asıl otantik olanlarıdır. Halk oyunları ve günlük yaşamda eteğin altında rahatlık veren ve tamamlayıcı bir giysidir. Genellikle ipek ekonomik duruma göre de ketenden yapılırdı. Fazla göz alıcı renkler tercih edilmez. Genel de beyaz ve türevi renkler kullanılır

GÖMLEK: Genel olarak pamuklu kumaş veya ipekten yapılan ve çuha (cepken-yelek) altına giyilen bir iş giysisidir. Günlük hayatta Iğdır'ın çok sıcak olması nedeni ile pamuklu olanlar kullanılırdı.
Özel günlerde ise; İpekten yapılanlar tercih edilirdi. Yakası genel de hâkim yaka veya (V) yaka tabir edilen türden alırdı. (V) yakayı genç kızlar tercih eder. Çünkü boğaz altına altın, gümüş gibi gerdanlık veya başka takılar takılırdı. Dik görünümlü hâkim yaka daha çok kışlık olarak kullanılırdı. Gelin veya kadınlar giyerler.


ERKEK GİYSİLERİ

KALPAK-PAPAX: Yalnız Iğdır'a ait Azerbaycan veya Kafkasya menşeli bir başlıktır. Oğlak veya kuzu derisinden yapılır. Dağıstan tipleri biraz daha tüylüdür, yani kılları uzun bırakılmıştır.
Orta Asya'daki börkün coğrafyaya uyarlanmış şeklidir. Börk üçgen ya da konik görünümlüdür. Kalpak ise silindirik yapıdadır. Derinin iç kısmı tabak edilmiştir. Ani hareketlerde düşmemesi için çene altından belli-belirsiz kaytan denilen bir deri iple bağlanır. Yörede iki türlü kalpak kullanılır. Uzun tüylü olanlar genelde beyaz kuzu derisinden yapılır. Kısa tüylü olanlar oğlak derisinden yapılır.


ŞALVAR: Buna aynı zamanda pantolon külot, paça pantolon denildiği de olur. Orijinal olanı sıkı paçalı şalvardır. Paçalar dize kadar dar ve bacağa yapışık olurlar. Çivekiler içine rahat girebilirsin diye. Şalvarın basen kısmı oldukça rahat ve bol olmalıdır. Bu da Kafkasya ve Azerbaycan coğrafyasında at çok önemlidir. Ata rahat binebilmek ve her türlü akrobatik hareketi rahatça yapabilmek için. Şalvar genellikle siyah veya başka türlü koyu renkli kumaştan yapılır.

CEPKEN (ÇUHA): En üstteki giysidir. Topuklara kadar olanları Kafkasya ve Dağıstan yöresi savaşçılarının kullandığıdır. Her türlü hava şartlarına karşı koruyucudur. Boyları kısa olanlar yani diz üstü veya diz hizasında olanlar. Azerbaycan yöresi veya Nahçıvan'da kullanılır. Her iki bol olanları Iğdır'da kullanılsa da halk oyunlarında diz hizasında olanlar kullanılır. Hareket kolaylığı sağlar. Genelde şalvarla aynı renk ve kalitedeki kumaştan yapılır. Etek kısmı geniştir. Kol ağızlarında genellikle ya parlak astarlı ve geniş ya da sutaşı işlemeli olabilir. Çuhanın göğüs kısmında veznelik vardır, buna fişeklik de denilmektedir.

KEMER-KUŞAK (KURŞAK): Yünlü şaldan yapılır bele bağlanır. Kuşak üzerinde bağlı olduğu kısımda Serhatlı vardır. Bir çeşit cep gibidir. Tütün tabakası gibi şeyleri koymak için kullanılır. Üste bağlanan kemer ise, genelde kalın deri sığır veya manda gönünden yapılır.

KAMA: Kemere sokulur Kafkasya yiğitlerinin vazgeçilmez savaş malzemelerinden biridir. Her iki yanı keskin ve sivri uçludur. Genellikle gümüş süslemeli kın içinde bulundurulur.

GÖMLEK (ÜST GÖMLEĞİ): Yakası uzunca önden sedef düğmeli kollarda da aynı düğmeler vardır. Önceden ipek veya parlak kumaştan yapılır. Şimdi ketenden yapılanlar daha yaygındır. Kollar çuhadan çıkar ve bileklere kadar uzanır. Yöremizde halk oyunları topluluklarının aksesuarlarından biridir.

CİVEKİ-SARIK-YEMENİ: Dar ve diz üstüne kadar uzanan çizmedir. Yumuşak deriden yapılmıştır. Kafkasya'daki çizmeler kösele topuk ve tabanlı çivili ve hatta mahmuzlu da olurdu. Çünkü sert tabiat ve kış şartlarının üstesinden ancak böyle çizmelerle gelinirdi. Körüklü olanları da vardır ancak pek kullanılmaz. Altlıksız ve yumuşak altlıklı olanlar yalnız halk oyunlarına uyarlanmıştır. Yöremizde hala zevk için ve aksesuar olarak kullanılmaktadır.

ARKALIK: Yakası dikçe ve birkaç santim yüksekçe boğazdan itibaren çapraz bağlarla bağlanır; göbek hizasında durur. Göbekten aşağı diz nizasına kadar etekler açılır. Her iki yanlarda etek körüğünün ağzından itibaren iç kısma gelecek şekilde torba biçimli cepler yapılır. Arkalığa Dağıstan ve Kafkasya coğrafyasında sırtı koruyacak şekilde kalın deri astarlı keçeden zırh görevi yapacak kalın bir kısım da dikilirdi. Bu insanları hem soğuktan, hem de savaşlarda ok ve kılıç darbelerinden kısmen de olsa korumak için yapılırdı. Arkalığın alternatifi olan qazekidir. Kazeki, yakasız, göğsü açık, kısa etekli ve işlemelidir.

SARIK: İpek, keten veya pamuktan el dokuma tezgâhlarında yapılır. Kalpak yerine kullanılır. Bazen puşu veya bir çeşit vala ya da çit de olabilir. Bu bez tahminen 10-15 metredir. Rengi beyaz veya açık başka tonda da olabilir. Keçeden yapılarına az benzese de börk denilir.

YELEK: Daha çok Azerbaycan menşelidir. Azerbaycan ve yöremizde yaşlı ve orta yaşlı erkekler giyerler. Kırk düğme de denir. Önden çapraz ve sıkı düğmelenir. Vücudu iyice sıkar.

ÇORAPLAR: Yün veya pamuktan yapılır. Diz hizasına kadar çıkar. Üzerleri işlemeli veya sade olabilir. Çorap yerine ayağı bilekten kavrayan tozluk da giyilir. Tozluk çarık ve yemeni üstüne çekilir. Padış denilen türleri de kullanılır

HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Iğdır ve yöresi diğer sahalarda olduğu gibi halk oyunlarında da büyük bir zenginliğe sahiptir. Bunlar genellikle bayan ile erkeklerin birlikte veya ayrı ayrı oynadıkları birbirinden güzel oyunlardan oluşmuştur. Çalgı olarak; garmon, tar, na-ğara (davul), ney, zurna v.s. gibi aletler kullanılmaktadır.


Bu oyunlarda kahramanlık, asalet, yardım severlik, vatan sevgisi, aşk, tabiat sevgisi gibi birçok öğe işlenmektedir. Bu oyunlardan bazılarının adı şöyledir; Karabağ, Sarı Çiçek, Hançer Barı, Tello, Köroğlu, Azerbaycan, Çay Reksi, Kızlar Nöbeti, Gazağı, Gökmil, Gelgel, Gemeri Reksi, Hoşgelişler Ola, Bülbülün, Iğdır Reksi, Terekeme, Kıskanç, Naz Eyleme, Sarı Burma, Ondört Şeyh Şâmil v.s. gibi.

NELERİ İLE ÜNLÜ:
Pamuk Üretimi, Cennet Yeşili


İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
24 Oğuz boyundan 21.ncisi sayılan İç-Oğuzlar-Üç-Ok kolunun ve Oğuz Han''ın altı oğlundan biri olan Cengiz Alp''in en büyük oğlu olan "Iğdır Beğ" den gelmektedir. Bu boyun ilk başbuğu Iğdır Beğ''dir. Iğdır''ın kelime olarak manası "iyi, büyük, yiğit başkan, ünlü ve sahip" gibi anlamlara, Yazıcıoğlu ve Resid-Üd-Din''e göre ise "iyi, ulu, bahadır" manalarına gelmektedir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

18 Ocak 2013 / HANDSOME Türkiye Coğrafyası