Arama

Kastamonu - Sayfa 2

Güncelleme: 22 Eylül 2017 Gösterim: 22.787 Cevap: 14
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
20 Eylül 2017       Mesaj #11
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Ilgaz Dağı


Ad:  ılgaz kış.jpeg
Gösterim: 620
Boyut:  93.7 KB
Sponsorlu Bağlantılar

Ad:  ılgaz yaz.jpeg
Gösterim: 931
Boyut:  108.0 KB

perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
21 Eylül 2017       Mesaj #12
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  sarimsak.gif
Gösterim: 711
Boyut:  3.65 MB

KASTAMONU’DA SARIMSAK



Sponsorlu Bağlantılar
Taşköprü Sarımsağı Dünyada 1 Numara
Başka cins sarımsak örnekleriyle karşılaştırıldığında, üstün özellikler göstermektedir. Toprağından kaynaklı içerdiği demir, kükürt, magnezyum, potasyum ve aroma bakımından en yüksek değerlere sahiptir. Nitelik açısından dünyanın bir numaralı sarımsağı olarak kabul edilmektedir. Önemli bir antioksidan maddesi olan selenyum yeteri miktarda içermesi Taşköprü sarımsağını rakipsiz kılmaktadır.

a)Tarımı:
Sarımsak, baharı ılık ve rutubetli geçen geçit bölgelerini sevmektedir. Bu açıdan bakıldığında Kastamonu iklimi sarımsak tarımı için uygundur. Optimum sıcaklık isteği 15-20 0C dir. 25 0C’nin üstündeki sıcaklıklar gelişmeyi engeller. Uzun gün bitkisi olup kısa günlerde yumrunun gelişmesi engellenmektedir.

Toprak istekleri;
Süzek, milli-kumlu, orta ağırlıkta verimli toprakları tercih eder. Killi topraklardan hoşlanmaz. Böyle topraklarda başlarda çürüme görülür.
Sarımsak yetiştirilecek toprak diş dikime elverecek şekilde iyi işlenmelidir. Tarla sonbahar aylarında pullukla sürülmelidir. Daha sonra ikileme aletleri ile tarla dikime hazırlanır. Sarımsak dikimi hava şartlarına göre Kastamonu’da Şubat sonu ile Mart başı arasında yapılır. Çiftçi tohumluk ihtiyacını kendi ürettiği sarımsaklardan temin etmektedir. Dikim tek tek elle yapılmakta, üzeri toprakla örtülmektedir. Dikimde dekara 56 kg. diş, ayrılmamış baş olarak 100 kg. tohumluk kullanılmaktadır. Diş büyüklüğü ile baş büyüklüğü ve verim arasında doğru bir ilişki bulunması nedeniyle bir gramdan küçük dişler kullanılmamalıdır.

b)Gübreleme
: Dekara 4-5 ton yanmış çiftlik gübresi verilmelidir. Ekimden önce dekara 20-25 kg. saf fosfor hesabıyla 50-60 kg. Triple Süper Fosfat atılmalıdır. Azotlu gübrenin 1/3’ü ekimden evvel, !/3’ü 3-4 yaprak olunca, 1/3’ü de bundan 2-3 hafta sonra atılmalıdır. Dekara atılacak azotlu gübre miktarı saf azot hesabıyla 10-12 kg’dır. Buna göre %26’lık Kalsiyum Amonyum Nitrattan dekara üçe bölerek 40-50 kg. atılmalıdır.

c)Bakım: Sarımsaklar 5-6 cm. boylanınca birinci çapa yapılır. Sarımsaklar saçak köklü olduğundan derin çapalamadan kaçınılmalıdır. Birinci çapadan 2-3 hafta sonra ikinci çapa uygulanmalıdır.
Bölge çiftçisi sulama imkanı olduğu zaman sulama yapmaktadır. Bunun yanında susuz şartlarda da sarımsak tarımı yapılmaktadır. Sulu şartlarda sarımsak verimi 1200 kg/da. Çıkabilmekte, susuz şartlarda ise 500 kg/da düşebilmektedir.
Yaprakları sararmaya başlayan sarımsakların hasat zamanı geliyor demektir. Başların iyi teşekkül etmesi için, bitki yaprakları üzerinde boş fıçı gezdirilmeli veya üzerinde ayakla gezinilmelidir. Bu iş hasattan 2-3 hafta önce yapılmalıdır.

d) İl Ekonomisine Katkısı:
Kastamonu sarımsak üretiminde %12,7’lik payla Türkiye’de birinci sıradadır. Kastamonu ili üretim miktarı olarak Türkiye toplamının önemli bir kısmını oluşturmasının yanında, kaliteli, ihracata elverişli sarımsak üretmesi bakımından önemlidir.
Kastamonu’da ortalama olarak ekim olanı 7000 -15000 dekar arasında, üretimde 7000 -13000 ton arasında değişmektedir. Ortalama verim 800 kg. civarındadır. Sulu şartlarda verim 1200 kg’a çıkmakta, kurak şartlarda 500 kg’a. düşmektedir.

Kastamonu' da Tarım


Ülkemizde üretimi yapılan sarımsağın yaklaşık dörtte biri Kastamonu’dan karşılanmaktadır. Ayrıca üretilen sarımsağın diğer bölgelere göre tat ve lezzet açısından önemli avantajları da bulunur.

Kastamonu’da mısır, sarımsak ve yem bitkileri yetiştiriciliği yaygın olarak yapılmakla birlikte sarımsak, bölgenin en önemli tarımsal ürünleri arasında yer almaktadır.

Yine, bölgede yeterli niteliğe sahip tarım arazilerinin olmadığı alanlarda yem bitkileri, buğday ve baklagil gibi bitki türleri ile mera olarak kullanılan yerler bulunmaktadır.

Glayör, Kastamonu’da yetiştiriciliği yapılan en önemli çiçek türlerinden birisidir. İklimi ve yapısı gereği diğer pek çok ile göre Kastamonu kesme çiçek ve süs bitkileri yetiştiriciliği açısından elverişli şartlara sahiptir.
Derlemedir

Son düzenleyen perlina; 22 Eylül 2017 10:44
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
22 Eylül 2017       Mesaj #13
perlina - avatarı
Ziyaretçi
201587sepetcioglu?0
HALK MÜZİĞİ VE HALK OYUNLARI
İle göç olmadığından halk müziği ve geleneksel oyunlar yöre özelliklerini yansıtır. Oyunlar zeybek türündedir. Seyirlik oyunlar, çocuk oyunlarında da öbür illere göre çeşitlilik görülmez.

HALK MÜZİĞİ: Köklü bir müzik kültürü olan Kastamonu uzun havaların kuzeydeki son durağıdır.
İlde iki resmi derleme yapılmıştır. 1928'de İstanbul Belediye Konservatuvarı adına yapılan ilk derlemeyi Yusuf Ziya, Ekrem Besim, Muhittin Sadak ve Ferruh Arsunar gerçekleştirmiştir. 1948'de Ankara Devlet Konservatuvan'nca yapılan ikinci derlemede Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve teknisyen Rıza Yetişen yer almıştır.

Derlenen ezgiler üzerinde yapılan araştırma, yörede köklü bir müzik geleneği yaşandığını göstermektedir. İnsanî, Âşık Kemâli, Âşık Meydânı, Feyzi Berkıya, Kırnaoğlu, Âşık Hasan, Ozanoğlu, Yorgansız Hakkı gibi âşıkların yetişmiş olması da âşıklık geleneğinin sürdüğünü göstermektedir. Sazın, koşma, divan, satranç, kalenderi, semai, müstezat, destan gibi nazım türlerine eşlik etmesi şiire ayrı bir hava kazandırmaktadır.
Sözlü halk ezgilerinin konulan çeşitlidir. Bunlar arasında yiğitlemeler, koçaklamalar, gemici havaları, elpük koşması, yelpük koşma, topal koşma, zil havası, aşağı imaret, çırdak, yarım çırdak, dokumacı türküleri, düğün havaları, güzellemeler, esnaf türküleri, Çanakkale türküsü, kınalı keklik, kına havaları, meydan havaları vb sayılabilir. Bu türküler. Kerem, Kandilli Kerem, Kalenderi, Garip, Bozlak, Tatyan Kerem, Misket, Yahyalı Kerem ayaklarında çalınıp söylenmiştir.

Halk oyunları, zeybek ve kaşık oyunları türündedir. Davulla oynananlar da vardır. Karayılan bunların en bilinenidir. İnebolu dolayları gemici türküsünün özel bir oyunu da vardır. Tekneleri sahile çekme gösterisi olarak nitelendirilen bu oyunda küreğin suya değişi, suda devinimi ve kürek sesleri ritim ve ezgiyle verilir. Geleneksel el sanatlarından dokumacılık ve bakırcılık da türkü tere yansımıştır. Halı dokuma türküsünde tezgâh; demirci-bakırcı-kalaycı türküsünde ise çekiç sesleri ritmi oluşturur.
Kastamonu'da uzun havaların çoğu ritmik ezgiye bağlanır. Sepetçioğlu ve Yıldız bunlardandır.
Yörede en yaygın usuller 2 zamanlıdan başlar. 4-5 zamanlı ezgiler ve 9 zamanlı ezgilerin değişik tipleri görülür.
3 + 2 + 2 + 2 = 9 + 3 + 2 + 2 = 9, 2 + 2 + 3 + 2 = 9, 2 + 2 + 2 +3= 9
düzenleri yörede yaygındır.

Yörenin Ünlü Türküleri: İndim Dereye Beklerim, Evlerinin Önü Meşedir, Evlerinin Önü Tozluk, Evlerinin önü Nane, Kahvenin Önünde Beyler Bahçesi, Sepetçioğlu, Üç Kız İdik, Toprak Köprü, Şu Dere Aşmak İster, Turna, Çıkabilsem Şu Yokuşun Başına, Köprünün Altı Diken, Geyik, Sabahın Seher Vakti, Yüksek Minare, Çayır Çıktı, Çırdak, Konaklar Yaptırdım, İlgaz'ın Altı, Yeni Kapı, Mehmedim, Kara Koyun, Ayşe, Ocak
Başında Mana, Yel Eser, Hürmüz Gelin, Ördek İsen Göle Gel, Köroğlu, Aşağı İmaret, Topal Koşma, Elpük Yelpük Koşması, Yaş Nane, Varın Bakın, Bismillahi Başlayalım, Sisli Kaya, Çanakkale İçinde Vurdular Beni, Ziller Kismen Kızı, Tiridine, Gıydevanın Kızları, Demirciler, Üç Güzel Oturmuş, Beyler Bahçesi, Kınalı Keklik, Kara Koyun Yayılır, Gökçeoğlu yöreden derlenmiş türkülere, Yıldız, Bülbül, Dağlar da uzun havalara örnektir.

Halk Müziği Araçları: Tezeneli sazlardan meydan sazı. bağlama, cura yaygındır. Son zamanlarda tambura yanında "bulgari" denilen saz da çalınmaya başlamıştır. Türkiye Radyoları'nda divan sazını ilk çalan Kastamonulu sanatçı Âşık Mümin Meydani’dir. Yurttan Sesler Korosu'nun ilk bağlama sanatçısı İnebolulu Sarı Recep de yine bu yöredendir. Yaygın yaylı sazlar, kemane, kemence ve tırnak kemanesidir. Tırnak kemanesi Türk sanat müziğinde kullanılır. Üflemeli sazların başında zurna gelir. Dilli büyük kavallar, çoban düdükleri de yaygındır. Davul, tef, zil ve kaşık gibi vurmalı sazlar çalınır.
65404 kastamonuya ait calgi aletleri nelerdir calgilar

GELENEKSEL OYUNLAR: Kastamonu halk oyunları yalın görünümlüdür. Bunda kentin göç almaması ve çevre illerle ilişkisinin zayıf olması etkendir. Seyirlik oyunlar ve çocuk oyunları ise öbür illerdeki oyunlara benzer.
Geleneksel Halk Oyunları: Kastamonu ve yöresi zeybek bölgesidir. Kıyı kasabalarındaki oyunlar ise horon etkisindedir. Çevre köylerde davulla oynanan köçek havalarına merkezde rastlanmaz.

Zeybek: Kastamonu'da zeybek, düğün nişan törenlerinde, ulusal bayramlarda, eğlence günlerinde oynanır. Genellikle erkeklerin oyunlarına davul-zurna eşlik eder. Kıyı kasabalarında denize, donanmaya ilişkin sözlerle, devinimlerle oynanan oyunlar da vardır. Kastamonu ve çevresinde zeybeklerin sözlü bölümlerinde oynanmaz. Oyun aralarında davulcular ortaya çıkarak beceri gerektiren değişik devinimlerle tek kişilik gösteriler yaparlar. Bu gösteri oyuncuların dinlenmesine olanak sağlar. Davulcu yerini alırken oyuncular da yeni bir zeybeğe geçer.

Yöre zeybeklerinin en bilinenleri şunlardır: Aşağı tmaret. Ben Tefimi, Beyler Bahçesi, Bütün Çırdak (Çıtırdak, Çığır-dak). Yarım Çırdak, Çeliktendir, Qçekdağ, Dere Bekleyen, Erencik, Genç Osman, Hendek, Heyamola, Kara Kuzu Havası, Karanfil Oyunu, Kınalı Keklik, Mendan, Oturak Havası, Rakı İçtim, Sepetçioğlu, Topal Koşma, Kolbastı, vb.

Bunlardan bir bölümü şöyle oynanır:
Sepetçioğlu Zeybeği: Yörenin en yaygın zeybeğidir. 4-6 kişiyle oynanır. Tüm devinimler yiğitlik gösterisi biçimindedir. Birde öyküsü vardır:
Sepetçioğlu Osman Efe, Araç llçesi'nin Boyalı Bucağı'nda doğmuş, sepetçilikle geçinen bir Yörük gencidir. Bir anlatıya göre, Isfendiyaroğulları soyundan Hamza Bey, başka bir anlatıya göre Rüstem ya da Ali Bey, ağır vergilerle halkı ezmekte, haraca kesmektedir. Bir gün beyin adamları Sepetçioğlu Osman'dan bir haftada 100 sepet yapmasını isterler. Osman, bunun olanaksızlığını anlatırsa da dinletemez. Buyruğa karşı gelmiş sayılarak beye götürülür. Osman koltuğunun altına sakladığı saldırmayla (hançer) beyi öldürür. Yakalanıp zindana atılır. Bir yolunu bulup kaçar. Arac'ın Gülpü Dağı'na çıkar, beyin adamlarıyla tek başına savaşır. Beyin yerine geçen oğlu da halkı ezmektedir. Osman, köydeki sözlüsüyle evlenmiştir. Kastamonu Beyi, Osman'ın yaşlı annesini, karısını yakalatır. Osman gelip teslim olmazsa onları öldüreceğini duyurur. Gizlice beyin odasına giren Osman, kız kardeşini ve karısını kurtarıp dağa götürür. Beyin adamları ardındadır. Kuşatılan Sepetçioğlu, yiğitçe savaşırsa da anası ve karısıyla birlikte öldürülür.

Bir anlatıya göre ise, beyin kızını kaçırdığı için sarılıp, yaralanmıştır. Kız da isyancı sayılıp hapse atılmıştır. Osman yakalanarak, İstanbul'da yargılanmış ve idam edilmiştir. Başka bir anlatıdaysa Padişah'ın Sepetçioğlu'nu bağışladığı söylenir.

Oyunun tüm devinimleri, Kastamonu uşağının ağırbaşlılığını, uysallığını, yürek bütünlüğünü, kötülerle savaşımını, haksızlıklara karşı çıkarak ölümü bile göze almasını simgeler.
Oyun üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde türkü söylenerek yürünür. Sonra ağır, zaman zaman karşılıklı oyunlar oynanır. İkinci bölümde türkü sürerken oyun durur, sonra yeniden başlar. Bu bölümde diz kırmalar, sekmeler, el vuruşlar çoktur. Üçüncü bölüm yine türküyle başlar, karşılıklı el vurmalar, sekmeler, yerde yapılan devinimlerle sürer.

Oyunun türküsü şöyledir:
Sepetçioğlu bir ananın kuzusu
Hiç gitmiyor yüreğimden efem de sızusu vay vay
Böyleymiş alnımızın yazısu
Yassıl dağlar yassıl aslan efem de geliyo haydah
Gidelim Kışla önüne aşağı
Salıvermiş ince belden kuşağı
Yaman olur Kastamonu uşşağı
Yol verin efem dumanlı dağlar oy
Yaslan Sepetçioğlu dağlara yaslan
Laleli çimenli dağlara yaslan
Analar doğurmaz sen gibi aslan
Eğil dağlar eğil efem de geliyor haydah
Seslen Sepetçioğlu efece seslen
Laleli çimenli dağlara yaslan
Analar doğurmaz sen gibi aslan
Yassıl dağlar yassıl Osman efem de geliyor
vay vay (...)

Çırdak (Çıtırdak, Çığırdak):
Erkek oyunudur. Devinimler Sepetçioğlu Zeybeği'ne benzer. Türküsü de vardır. Küre ilçesinin Çırdak Köyü'ne yapılan bir baskın olayı üstüne yakılmıştır. Üç bölümden oluşan oyunun bolüm başlangıçları türkülüdür. Zeybeklere özgü sekmeler, el vurmalar, diz vurmalar, ortaya geliş gidişler biçiminde oynanır.

Türküsü şöyledir:

Şu Çırdaktan da baskun geliyor
Aman baskun da değil dostun geliyor
Kaygusuz avrat, hepdeyive kaygusuz avrat
Şu çırdaktan da gece meçe geçtim
Aman garlı buzlu sular mular içtim
Saygusuz yarim,hop deyiveıkaygusuz yarim
Nazlı yardan aman tez mi geçtin
Yuvarlağım toparlağım da kak gidiverdim
Cıvarayı feneri de yak gidiverelim
Kaygusuz yarim
Şu çardağın ekinleri
Aman top top olmuş da kakülleri
Saygusuz yarim hop deyive kaygusuz
… yarim

kastamonukultur.gov.tr
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
22 Eylül 2017       Mesaj #14
perlina - avatarı
Ziyaretçi
541362jpg?0

Kastamonu

’da binlerce yıllık bir kültür birikimi ve il sınırlarındaki coğrafi çeşitlilik yemek kültürünün zenginliğinde de kendisini oldukça göstermektedir. Yapılan derleme çalışmalarında Kastamonu’da 812 çeşit yemek tespit edilmiş ve bu yemeklerden yaklaşık olarak 500 adetinin Anadolu’nun diğer yörelerinde bilinmediği ortaya çıkmıştır.

Genel anlamda ekmekler, çorbalar, et yemekleri, hamurlu yemekler, sebze yemekleri, tatlılar ve içecekler olarak ana başlıkları olarak ayrılan Kastamonu mutfak kültürü içinde ayrıca sanayi bitkileri, şekercilik ve meyvacılık da oldukça ün kazanmıştır.

Kastamonu elması, sadece yöremizde bulunan üryani eriği, Tosya üzümü, İnebolu kestanesi, kirazı, Azdavay armudu, Araç ceviz ve kızılcığı, Taşköprü eriğinin yanında yine Taşköprü sarımsağı ve keten-keneviri, Tosya pirinçleri ile oldukça zengin bir yelpaze oluşturmaktadır.
541351jpg?0

Kastamonu Türkiye’de şekerciliğin yayılış merkezlerinden biri olarak ve Türk Lokumuna yeni bir aroma kazandırarak tüm dünyaya tanıtan Kastamonu Araç ilçemizden olan Hacı Bekir ürünleri, çekme helvamız ile de kendini ispatlamış bir kenttir.
Yemek kültürü denildiğinde akla gelen servis-saklama kapları, pişirme araçları açısından da zengindir Kastamonu. Özellikle Küre ilçemizde çıkarılan ve yaklaşık olarak 3500 yıldır işletile gelen bakır madenleri sayesinde yöreye özgü spesifik bir grup oluşturan bakır servis ve saklama kapları arasında sahan, ligenler, siniler gibi örnekler sergilerken, orman yoğunluğundan kaynaklanan pişirme araçlarındaki yaslağaç, bisleğeç, oklağaç gibi gereçlerde ahşap malzeme örneklerinin bir kısmını ortaya koymaktadır.

541384jpg?0
ETLİ EKMEK :

Malzemesi :
1 Kg. orta yağlı, iki kere çekilmiş dana kıyması, 2 Kg. un, iki büyük baş soğan, yarım demet maydanoz, 1 yumurta, karabiber, kimyon, tuz, 1 çay bardağı sıvı yağ.
Hazırlanışı :
Önce ekmeğin pişirileceği sac hazırlanır. Sacın üstü silinip altıda külle kaplanarak pişecek ekmeğin yanmaması sağlanır.
Etin hazırlanmasında, kıyılmış soğan, 1 yumurta, maydanoz ve baharatlar ve birazda su ilave edilerek macun kıvamında ekmek hamuruna sürülebilecek hale getirilir. Ekmeklik un, hamur teknesinde mayasız su ve tuz ile yoğrulur ve hamur haline getirilir. Hamur yaklaşık 30 cm. çapında yuvarlak bir biçimde ve 2-3 mm. kalınlığında açılır. Açılan bu hamurun yarısının içine daha önceden hazırlanan kıyma eklenir ve diğer yarısı ile bunun üzeri kapatılır. Hazırlanan bu ekmek sac üzerinde her iki tarafı da kızarıncaya kadar pişirilir ve servise sunulur. Arzu edilirse ekmeğin yanında, üryani hoşafı, pestil ezmesi, erik ekşisi, ayran gibi içeceklerde alınabilir.
Etli ekmeğin, patetesli, mantarlı, kesikli, yoğurtlu, cevizli, ıspanaklı gibi çeşitleri de yaygın olarak yapılır.


200513etliekmek?0
BANDUMA :
Malzemesi :
1 Kg.lık böreklik un, 150 gr. ceviz içi, yarım hindi, 50 gr. tereyağı, tuz.
Hazırlanışı :
İlk önce hindi pişirilerek suyu elde edilir. Sonra un su ve tuz ile yoğrulur. Bu hamur yufka haline getirilerek pişirilir. Ceviz içi ufalanarak bir tepsi içinde önceden kızartılmış tereyağı ile yağlanır. Pişirilen hamurlar yufka halinde iken rulo şeklinde kesilir ve hazırlanmış olan hindi suyuna bandırılarak bir tepsiye dizilir. Bu tepsideki hamurların üzerine hindi eti parçaları ve ufalanarak yağlanmış ceviz içi konur ve yine hindi suyu ilave edilerek ocakta altı kızarana kadar pişirilir. Ocaktan çıkınca eritilmiş tereyağı dökülerek servise hazır hale getirilir.

200505banduma?0

MIKLAMA :
Malzemesi :
½ kg.. orta yağlı kıyma, 3 adet soğan, 50 gr. yağ, 4 yumurta, yarım demet maydanoz, tuz.
Hazırlanışı :
Soğan iyice kavrulduktan sonra, kıyma, bu kavrulan soğanlar, maydanoz ve tuz ile birlikte yeniden kavrulur. Kavrulan bu kıymaya az su ilave edilerek kaynatılır ve pişen karışım bir sahana alınır. Üzerine yumurta kırılarak sahan hafif ateşte pişirilir. Pişen yumurtanın üzerine kızdırılmış tereyağı dökülür ve servise sunulur. Mıklamanın ıspanaklı, etli, patatesli, mantarlı, çökelekli gibi çeşitleri yapılabilmektedir.

PAÇA :
Malzemesi :
½ kg. patates, 3 yumurta,50 gr. nişasta, 50 gr. yoğurt, bir baş sarımsak, 50 gr.tereyağı.
Hazırlanışı :
Patatesler önce bir kapta haşlanır, Daha sonra bu patatesler ezilerek ayrı bir kapta yumurta içine bir kaşık nişasta, yoğurt ve sarımsak eklenerek çırpılır. Bu karışım daha sonra patatesler ile birleştirilerek ağır ateşte pişirilir.Bu karışım piştikten sonra üzerinde kızdırılmış tereyağı gezdirilir. Pişirme ocakta olabileceği gibi yayvan bir kap içerisine alınarak fırında da pişirilip, paçanın altının ve üstünün kızarması sağlanabilir ve üzerine maydanoz yaprakları eklenerek servise hazır hale getirilir.
Yine paçanın da kıymalı, kelleli, pirinçli gibi çeşitleri mevcuttur.

200517patates pacasijpg?0

EKŞİLİ PİLAV :

Malzemesi :
1 kg. siyez bulguru, ½ kg. yoğurt, 2 adet soğan, 1 demet nane, 1 demet dereotu, 1 demet maydanoz, ebegümeci, salça, karabiber, tuz.
Hazırlanışı :
İlk önce siyez bulguru haşlanır, haşlanmış olan bu bulgura ebegümeci ve yoğurt eklenerek kaynatılır ve karışım biraz koyulaşınca üzerine nane, maydanoz ve dereotu doğranılarak atılır. Ateşten alınıp biraz dinlendirilince kırmızı biber ve eritilmiş tereyağı ve eklenerek sulu bir pilav halinde servise alınır.

200515eksili pilav?0

ALA PİLAV :

Malzemeler :
½ kg. ince bulgur, ½ kg. mercimek, 3 yumurta, 3 adet kuru soğan, 50 gr. teryağı ve tuz.
Hazırlanışı :
Önce bulgur haşlanır, biraz haşlandıktan sonra bulgurun içine mercimek katılır ve suyunu tamamen çekene kadar ocakta ağır ateşte tutulur.Ayrı bir kapta ince kıyılmış soğan tereyağına atılır ve iyice kavrulur. Bu yağ pişen pilavın üzerine dökülür ve servis, pilav biraz dinlendirildikten sonra yanına taze soğan eklenerek yapılır.

ÇEKME HELVA :

Malzemesi :
Kadayıflık özü olmayan un, şeker, yağ, limon tuzu ve su.
Hazırlanışı :
Önce helvanın meyanesi hazırlanır. Yağ bir kazanda eritilir ve içine un konur. Bir saat kadar hafif ateşte un ve yağ iyice karıştırılarak kavrulur, ve daha sonra bir sini içinde soğumaya alınır. Diğer yanda toz şeker, limon tuzu ve su, akide kıvamına gelene kadar ocakta kaynatılır. Kaynayan bu karışım mermer tezgah üzerine alınır. Burada 20-25 cm. genişliğinde, bir karış kalınlığında bir alan kaplayacak şekilde düzenlenir. Karışım hafif soğuduğunda elle uzatılarak simit gibi halka şekline getirilir ve bu işlem sonrasında karışımın şekli beyaz bir renk alır. Halka şeklindeki bu şeker meyanenin içinde bulunduğu sini içine yerleştirilir. Halka 4-6 kişi tarafından çekilerek meyane sinisinin büyüklüğüne ulaştırılır. Halka ikiye katlanarak yeniden çekilir. İşlem şeker meyaneyi içine çekip, tel tel olana kadar devam ettirilir. Akide kaybolup tel tel ayrılınca mermere alınıp soğumaya bırakılır. Ilık bir sıcaklığa kavuşunca elle sıkıştırılarak un haline getirilip tepsilere basılır ve üzerine baskı uygulanarak iyice sıkışması sağlanır. Sonra bıçakla kesilerek servise sunulur.

SİMİT TİRİDİ :
541395jpg?0

Malzemesi:
Kastamonu simidi, kemik suyu, sarımsak, yoğurt, kavrulmuş kıyma, tereyağı.
Hazırlanışı :
Kastamonu simidi diğer yörelerden farklı olarak, böreklik un ile mayalanıp yoğrulduktan sonra, hamur simit halkası haline getirilir ve 10 dakika bekletilir. Dinlenmiş hamur, içinde elma pekmezinin kaynadığı suda haşlanır. Daha sonra fırınlanarak hazır hale getirilir. Simitler bir tabağa küçük parçalar halinde doğranır. Tencerede kaynatılmış olan kemik suyu bu simitlerin üzerine dökülür. Bunun üstüne sarımsaklı yoğurt ve onun üstüne de 6-7 saat süresince ağır ateşte kavrulmuş kıyma dökülür. En üste ise eritilmiş tereyağıdökülerek hazırlanmış olur.

PÜRYAN-KUYU KEBABI :
Hazırlanışı :
İlk önce tuğladan örülmüş 1- 1.5 metre derinliğinde ve ortalama 3 ila 5 koyun alabilecek çapta bir kuyu yapılır. Kuyunun duvarına çengeller asılır. Kuyu tabanına enkaz diye tabir edilen odunlar döşenerek ateş yakılır ve is çıkmayacak hale getirilir.
Yeni kesilmiş bir kuzu tamamen temizlenir ve bütün olarak kalacak şekilde boynundan kuyruk sokumuna kadar satırla ikiye ayrılarak közlerin üzerinde çengellere takılır. Bu arada közün üzerine bir boş tava konur. Bundaki amaç, pişecek olan kuzunun pişme sırasında çıkan yağlarının tava içinde toplanarak daha sonra yapılacak pilav için kullanılmasıdır. Kuyunun ağzı tahta bir kapakla kapatılır ve kuzunun kendi buharında pişebilmesi için çevresi tamamen çamur ile sıvanır. Yaklaşık iki saat piştikten sonra kuyudan çıkarılan kuzu parçalanır ve elle yenir.
179000biryan 1jpg?0179001biryan 2jpg?0

OĞMAÇ ÇORBASI :
Malzemesi :
Un, 1 yumurta, su, tereyağı, yoğurt, nane, kırmızı pul biber.
Hazırlanışı :
Tencerede su kaynatılır. Ayrı bir kapta un küçük topaklar halinde elle ovularak kaynayan suya azar azar bırakılır. Top olmaması için sürekli karıştırılır. Pişme kıvamına gelince su içine yoğurt ilave edilir. Ateşten alındıktan sonra üzerinde eritilmiş tereyağı gezdirilir ve en son kırmızı pul biber ve nane eklenerek hazır hale getirilir.

KÖLE HAMURU :
Malzemesi :
Un, su, yağ, pekmez.
Hazırlanışı :
Bir tencerede kaynayan suya az az un bırakılır ve devamlı olarak karıştırılarak koyu bir kıvama gelmesi sağlanır. Sonra bu koyu hamur bir kaşık ile tepsiye dizilir. Üzerine kızdırılmış tereyağı döküldükten sonra pekmeze bandırılarak yenir. Tepsiye alındıktan sonra pekmez ya da tatlı bir madde dökülmeden sade bir şekilde yenebileceği gibi sarımsaklı yoğurtla da yenebilir.

CIRIK TATLISI :
Malzemesi :
Maya, 50 gr. nişasta, su, yağ, şeker, 1 yumurta.
Hazırlanışı :
Ekmek hamuru mayası bir yumurta ve bir kaşık nişasta ile katı bir kıvama gelene kadar çırpılır ve sonra mayalanması için bir kaba alınarak ağzı kapatılır. Mayalanma gerçekleştiğinde hamur el ile sıkılarak baş parmak ve şehadet parmağı üzerinden çıkan hamur kaşıkla alınarak bir tavada kızarmakta olan yağ içersinde hafifçe kızartılır ve yağı süzülerek alınır. Biraz dinlendikten sonra ağda yapılmış şerbet dökülerek yenir.
200510cirik?0

ÜRYANİ ERİĞİ HOŞAFI :

Hazırlanışı :
Üryani eriği sadece bölgemizde yetişen bir erik türüdür. Ağustos ayı başlarında olgunlaşan erikler dallarından toplandıktan sonra dış kabukları soyularak güneşte kurumaya bırakılırlar.
Üryani eriği hoşafı, pişirilmeden önce erikler yarım saat kadar orta sıcaklıktaki bir su içerisinde bekletilirler. Erikler yumuşadıktan sonra ayrı bir kaptaki suya şeker ile birlikte atılarak yarım saat kadar kaynatılır. Soğuduktan sonra içime hazır olan hoşaf, özellikle mide ve bağırsak sorunlarının giderilmesine karşı birebir etkili olmaktadır.

Etsiz Sebze Yemekleri:
Bunların hemen hemen hepsi zeytinyağı veya diğer sıvı yağlarla pişirilir. Dolmalar (biber, patlıcan), sarmalar (yaprak, kelem, ispit, pancar, müsellim, yapraz), etli patates paçası oturtması barbunya fasulyesi gibi yemeklerdir. Zeytinyağlı yaprak sarması Kastamonu'da son yemek olarak yenir. Bu sebeple adı "karahaber"dir. Yemeğin, ziyafetin sona erdiğini bildirir. Sofraya konduğu zaman "karahaber geldi" derler. Dolma ve sarmaların içinde bulgur-pirinç karışımı tercih edilir.

Pilavlar:
En yaygın pilavlar anakız pilavı, ekşili pilav, bulgur ve pirinç pilavlarıdır. Piiavlar et, tavuk, hindi susuyla pişirildiği zaman geride kalan etler pilavın üzerine küçük parçalar halinde serpiştirilir, halkın deyişiyle ditilir. Anakız pilavı bulgur-pirinç, bulgur mercimek karışımı pilavdır.
Eskili pilav pişirilirken önce bulgur yıkanır. İnce doğranmış soğan, salça yağda öldürülür. Üzerine bulgur ve doğranmış ebegümeci dökülür, pişirilir. Biraz pişirildikten sonra ayran katılır. Dereotu, maydanoz tuz ilave edilerek pişirilmeye devam edilir. İyice pişip pilav haline geldikten sonra üzerine kırmızı biberli yağ dökülür veya sade olarak servis yapılır.

Yumurtalı Yemekler:
Çırpılmış yumurtaya batırılan ekmekler kızgın yağda kızartılır. Buna yörede "kaygana" denir.
İlin tanınmış yemeklerinden biri de mıklamalardır. Üzerinde yumurta kırılarak hafifçe pişilen yemeklerin genel adı "mıklama"dır. Kuşbaşı et, kıyma, sucuk, pastırma, ıspanak, patates, mantar, çökelek, soğan tepsi veya tavada pişirilip yemek haline getirildikten sonra üzerine kişi sayısınca yumurta kırılır. Bir kapakla kapatılarak hafifçe pişirilir. Yumurtaların katı pişmemesi gerekir. Kapak kaldırılarak tabaklara yumurta ve alımdaki yemek bölümünün servisi yapılır veya köylerde sofranın ortasına konularak yenmeye başlanır.

Hamurlu Yiyecekler:
Ekmekler:
Somun, serme, gözleme, hamurfu başlıca ekmeklerdir. Kastamonu 'lu hanımlar bayat ekmek veya sermeden tirit adı verilen bir yemek yapmaktadırlar. Tepsiye dizilen ekmek dilimleri veya serme parçalarının üzerine biraz su konur. Bir tavada hazırlanmış soğan, domates, yeşil biber, kıyma karışımı pişirilerek ekmeklerin üzerine yayılır. Tepsi ateşte biraz tutulduktan sonra tirit servisi yapılır. Tirite kıyma konulmayabilir. Üzerine sarımsaklı yoğurt koyan aileler vardır.

Çörekler:
Burmalı çörek, iç yağlı çörek, mısır çöreği, kete, kül çöreği, tarhanalı çörek en yaygın çöreklerdir.
Etli ekmek, böreklerin başında gelir. Alt-üst böreği, delioğlan sarığı, fincan böreği, küre böreği, lahana böreği, katmer, cizleme, ıspanakh-patatesli börek, su böreği ünlü börek çeşitleridir.

Diğer Hamurlu Yiyecekler:
Mantı, bandırma, sıkma, kesme, erişte. Erişte hamuruna ekşimik (çökelek) katılır, yoğrulur, açılıp içine ceviz konur, üzerine kızgın yağ dökülür. Buna haluçga denir.
Tatlılar: Türkiye'de şekerciliğin yaygınlaşması, Türk lokum ve akidelerinin dünyaca tanınması Araçlı şekerci Hacı Bekir ve müessesesi vasıtasıyla olmuştur. Küçük yaşta geldiği İstanbul'da şekerciliği öğrenen Araçlı Bekir, 1977'de Bahçekapı'da ilk dükkanını açmıştır. Hacca gidince Hacı Bekir olarak anılmıştır. Akide ve lokum yapımında büyük yenilikler yapmıştır. Araç'tan getirttiği akrabaları ve çırakları vasıtasıyla şekerciliğin sırlarını uzun müddet korumasını bilmiştir. Bugün Türkiye'deki şeker üreticisi ve satıcılarının önemli bir bölümünün Araçlı olmasının sebebi budur.

Göz göz tatlısı, avuz, şurra baklavası, tırtıl, sarığı burma, un helvası, pekmez helvası, kavut, kalbur tatlısı, yoğurt tatlısı, cınk, hasude (paluze), kabak tatlısı, çekme helva, gül baklava, köle hamuru, pelverde, reçel çeşitleri, su muhallebisi, sütlaç başlıca tatlılardır. Bunlar içinde çekme helva Kastamonu'ya özgü bir helvadır. Mudurnu'da "saray helvası". İzmit'te "pişmaniye" adıyla benzerleri üretilmektedir.

Kışlık Yiyecekler:
Salatalık, biber, gök domates, havuç, patlıcan, lahana, fasulyenin ayrı ayrı veya karışık turşuları yapılır.
Yörenin erik zenginliği pestil, marmelat, pelverde, hoşaf yapılarak değerlendirilir. Kızılcıklar, yabani armutlar kaynatılarak ekşi haline getirilir. Kuşburnular toplanır. Kışın suyu içilir. Üryani eriği, elma hoşafı meşhurdur. Elmasının pekmezi de aranır.
Taze fasulye, biber, patlıcan, kabak kurutulur. Etten kavurma yapılarak, küplerde saklanır. Kıyma pişirilip don yağında dondurulup teker halinde tavana asılarak saklanır. Aile ihtiyacı için pastırma sucuk da yapılır. Salçasını, reçelini, bulgurunu üreterek, eriştesini keserek aileler kışa hazır olur.

Özel Günlere Has Yiyecekler:
Lohusalara güçlenmesi, sütünün bol olması için sıcak hasude yedirilir. Düğünlerde ortalama 25 çeşit yemek hazırlanır. Yer sofralarında ortaya konularak bu yiyecekler yenir. Ölünün arkasından un helvası pişirilip dağıtılır. Ölü yemeği adıyla cenazenin kalktığı gün toplu yemek yenir. Kurban ve Ramazan bayramlarında, bayram namazından sonra mezarlık ziyaretleri yapılmaktadır.

DÖNER:
Bilindiği üzere döner kebap Türkiye’nin birçok İlinde yapılmaktadır. Avrupa’da da Türk mutfağının Baş yemeği haline gelmiştir.Kastamonu yiyecekleri ve içecekleri üzerine en geniş araştırmayı Kastamonulu hemşehrimiz, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme eski Genel Müdürü Nail TAN yapmış olup Genel Müdürlüğü döneminde yayınlamış olduğu Türk Halk Kültür Araştırmaları adlı kitabında , döner kebabına geniş yer vermiştir.

Nail TAN bu araştırmasında döner kebabından şöyle bahsetmektedir: Erzurum, Ankara, Bursa kebapları yanında Kastamonu’nun da döner kebabı ünlüdür. Kaynak kişinin verdiği bilgiye göre Kastamonu’da döner kebabı 150 yıl kadar önce Hamdi USTA yapmaya başlamıştır.

Hamdi Ustadan sonra, Raif GÜLSUNAR ve Şükrü GÜLSUNAR yapmıştır. Bu iki ustadan kebap yapmayı öğrenen Şükrü ALTINÖZ‘ün oğlu Nail ALTINÖZ halen kebap yapmaya devam etmektedir.Avrupada yayınlanan Metro Gastro adlı dergide de Kastamonu mutfağını konu almış bu sayısında özellikle 3. kuşak olarak bu mesleği devam ettiren Nail ALTINÖZ'e ve Kastamonu Döneri'ne geniş yer vermiştir.
kastamonukultur.gov.tr
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
22 Eylül 2017       Mesaj #15
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Tarihi Yerleri

Ad:  kastamonu.jpg
Gösterim: 374
Boyut:  138.8 KB
EV KAYA MEZARLARI
Kent merkezinin hemen güneyinde, Endüstri Meslek Lisesi altında bir ana kaya kütlesi yüzeyinde yer almaktadır. Alanda üçü anıtsal olmak üzere toplam 8 adet kaya mezarı bulunmaktadır. Anıtsal mezarların ikisi içerisindeki mezar odalarında ikişer adet ölü sediri yer alır. Alana ismini veren Evkaya Kaya Mezarı, sütunlu ön cephesi ve alınlığındaki “Potnea Theron” – “Hayvanlar Hakimesi Tanrıça” betimlemesi ile oldukça ilgi çekmektedir.
Mezarlar M.Ö. 7. yy. başlarında Frig kültür etkisi altında, bir kaya mezarından çok açık hava kutsal tapınım alanı olarak yapılmıştır.

ŞEHİT ŞERİFE BACI
İstiklal Savaşı’nın isimsiz kahramanlarından olan Şehit Şerife Bacı, Türk Kadınını ve Türk ******* kişiliğinde birleştiren müstesna bir kadındır.
1921–1922 kışı çetin olmuştur. Dondurucu soğuğa rağmen İnebolu’dan Ankara’ya cephane taşıyan kafilede bulunanlardan Şerife Bacı, çok zor şartlarda, şehrin kapısı sayılan Kışla önüne kadar gelebilmiş ve taşıdığı Millet Yükünü canı pahasına menziline ulaştırmış, ruhunu da orada teslim etmiştir. Bu hadise, Kastamonu halkının yüreğini derinden yaralamış, şahit olanları gözyaşlarına boğmuştur.
1921 yılı Aralık ayında aniden bastıran kar, yolları kapamış, cepheye giden taşıt kolları geceye kalmadan yakın köylere ve hanlara sığınmışlardı. O gece tipiye rağmen vatan aşkı ile yoluna devam ederek ancak Kastamonu Kışlası’nın önüne kadar gelebilen cephane yüklü kağnı arabasının acı manzarası, görenleri dehşete düşürmüştür. Hadisenin kışlaya haber verilmesi üzerine menzil mıntıka müfettişi Osman Bey derhal Devrekani’li Cemil ve Beşiktaş’lı Rıfat Çavuşu oraya göndermiştir.
Her nasılsa cephane kafilesinden ayrı kalmış genç kadının, cephane yüklü kağnısı ile yorgun ve bitkin bir halde ancak kışla önüne kadar gelebildiği ve şehre girmeden sabaha karşı donduğu anlaşılmıştır.
Kağnı arabasındaki kıymetli yükü korumak için üzerine yorganını örten bu genç kadının kollarını açarak yorganın üzerine kapanıp kaldığı görevliler tarafından görülmüştür.

Rıfat Çavuş öküzleri koşarken, Cemil Çavuş’da şehidin üzerindeki karları süpürmüş her ikiside göz yaşlarıyla, kollarından tutup kaldırılırken, yorganın altından ağlayan bir çocuk sesi gelince şaşırmışlardır. Şehit Anayı çekip hemen yorganı kaldırdıklarında, otlara sarılı top gülleri arasında gizlenmiş, çulların içinde kundaklı bir kız çocuğunun donmaktan kurtulduğunu hayretler içinde görmüşlerdir.

Maiyeti ile birlikte arabanın başına gelen kumandan Osman Bey, bu hazin tablo karşısında gözleri yaşararak; “Türk Kadını, Dünyada Emsali Bulunmayan Kahraman Bir Ana’dır. Öyle bir Anadır ki, tarihte nice kahramanlar cihangirler doğurmuştur. Arkadaşlar; Milli Mücadele’yi kazanacağımızın en büyük misali işte önümüzde. Biri ölü, biri diri yatıyor.” Diyebilmiş ve üzüntüsünden daha fazla konuşamamıştır.
Şehit Ana’nın hüviyetini tespite memur edilen ve Kastamonu muhitini iyi bilen Cemil Çavuş, Şehidin alaca önlüğünden ve başındaki benekli çarından köyünü keşfederek, hanları dolaşmış, Seydiler’li köylülerini bularak, getirip göstermiştir. Onlarda Şerife Bacı’yı tanımışlar, ağlamışlar ve Şehit Ana ile yavrusunu göğüslerine basarak köylerine götürmüşlerdir.

Şehit Şerife Bacı’nın kahraman Anadolu Türk Kadınının bir sembolü haline gelmesi, erkeği, kadını, genci ve yaşlısıyla İstiklal Savaşından en fazla şehit veren üç İlden biri olan Kastamonuluların, bu kahramanlığını ölümsüzleştirmek ve bunu gelecek kuşaklara aktarabilmek için Valilikçe İlimiz Cumhuriyet Alanında bronz bir Anıt yaptırılması kararlaştırılmıştır.
Yapımını Marmara Üniversitesi Heykeltıraşlık Bölümü Başkanı Prof. Tankut ÖKTEM’ in üstlendiği, 12 metre yükseklikte 10 metre eninde 24 metre boyundaki ( Türkiye’nin ikinci büyük anıtı) bu Anıtın açılışı 30.07.1990 tarihinde Başbakan Yıldırım AKBULUT tarafından yapılmıştır.

ATABEY GAZİ CAMİİ (KIRK DİREKLİ)
Kastamonu’da hüküm süren Atabey Muzaffereddin Yavlak Aslan Bey tarafından 13. Yüzyılın ikinci yarısında (1273) yapılmış olduğu düşünülen eser, şehrin bilinen en eski camisidir. Duvarları kesme ve moloz taştan oluşan yapının üzerini kırk direğe oturtulan ahşap tavan örtmektedir. . Bu nedenle halk tarafından “Kırk Direkli Camii” olarak anılır.
Kastamonu Kalesi’nin Bizanslılardan Cuma günü alındığı ve ilk Cuma namazının burada kılındığı tahmin edilmektedir. Bu tür camiiler Türk İslam geleneğinde “Fetih Camii” olarak isimlendirilir.
Cuma ve bayram namazlarında hutbe okumak için minbere kılıç ile çıkma geleneği devam etmektedir. Kastamonu’nun en eski camisi olan yapı 1800,1871 ve 2009 yıllarında onarılmıştır.

YILANLI KÜLLİYESİ
Pervaneoğulları Dönemi eserlerindendir. 671 / 1272 yılında Abdülkadir Geylani Hz. Nin 4. oğlu olan Abdülfettah Veli tarafından vücuda getirilmiştir. Küpçiğez Mahallesi Yılanlı Sokakta bulunan külliye; darü’ş-şifa, Cami, Türbe ve iki şadırvandan meydana gelmektedir.

Darü’ş-Şifa: Ali oğlu Süleyman’ ın oğlu Ali’ nin emriyle Yüksek Mühendis Küherbaş’ ın nezaretinde Kayserili Mimar Said tarafından 672 / 1273 yılında yaptırılmıştır. Asıl bina 1837 yılında yanmıştır. Günümüze sadece medhal (giriş kısmı) ulaşabilmiştir. O dönem Anadolusundaki 9 darüşşifadan birisi konumundadır. Ayrıca Kastamonu’ nun da en eski eserleri arasındadır.

Cami : Abdülfettah-ı Veli Efendi tarafından 671 / 1272 yılları civarında yaptırılmıştır. 1827 veya 1837 yılında vuku bulan yangından sonra ikinci defa yaptırılmıştır. 1935 yılında satışa çıkarılan camiler arasındadır. 1963 – 1954 yıllarında A. Hasip Yılanlıoğlu ve bazı hayırseverlerce yeniden ihya edilmiştir.Vakıflar adına tescilli olan cami ibadete açıktır.

Abdülfettah Veli Türbesi : 672/1273 yılında vefat eden Abdülfettah Veli Efendi ve (iki sanduka hariç) çocukları medfundur.

Şadırvanlar: İki adet şadırvan bulunmaktadır. 1800’lü yılların sonlarında çatıları var olan şadırvanlar, tamirler ve yer değiştirmeler esnasında kaldırılmıştır.Külliyenin yapılış tarihine yakın bir tarihte yapıldığı tahmin edilmektedir.

KASTAMONU KALESİ
Kale, Kastamonu'nun ana simgelerinden biri olarak kentin en yüksek noktasından şehrin bir tacı gibi durmaktadır.
Şehrin batısında bir ana kaya kütlesi üzerinde bulunan kale, M.S. 12. yy.da Komnenoslar tarafından yaptırılmıştır. Orijinal yapıdan günümüzde sadece iç kale kısmı ulaşmıştır. Kalenin dış surları 18. yy. sonlarında yok olmuştur.
Kalenin çeşitli dönemler içerisinde geçirmiş olduğu değişiklikler, bir Ortaçağ Bizans yapısından çok Türk mimarisini yansıtmasına neden olmuştur.
Kalenin şehirden yaklaşık 120 metre yüksekte oluşu; ulaşım yönünden oldukça kolay olması Kastamonuyu panaromik açıdan izlenebilecek en iyi yer konumunda bulunmasını sağlar. Kale içerisinde sarnıçlar, zindan, kaçış tünelleri ve “Bayraklı Sultan” olarak anılan türbe bulunmaktadır.

KASTAMONU HÜKUMET KONAĞI
Çevresindeki 19. yy. anıtsal kamu yapılarıyla birlikte geçmişe ait bir doku oluşturan yapı, 1902 yılında ulusal mimari yapının kurucularından Mimar Vedat Tek tarafından yapılmıştır.
Zemin üstüne 2 kat olarak yapılan bina, stil açısından batı klasizmi ile dış duvar süslemeleri ve pencere şekillerindeki Osmanlı oryantalizminin bir eklektizmini taşımaktadır. Yapı 110 senedir hem işlevini değiştirmeden hem de ciddi anlamda bir restorasyon geçirmeksizin günümüzde Kastamonu ile özdeşleşen sembollerden biri olarak varlığını sürdürmektedir.

SAAT KULESİ
Kastamonu Hükumet Konağı arkasında, Sarayüstü Tepesi'nde yer alan yapı şehrin önemli simgelerinden biridir.
Sultan II. Abdülhamid dönemi yapılarıyla çevrelenmiş olan Cumhuriyet Meydanının ve Kastamonu'nun tacı konumunda bulunan Saat Kulesi,1885 yılında vali Abdurrahman Paşa tarafından yaptırılmıştır. Diğer şehirlerde olduğu gibi çalar, büyük bir saatin Kastamonu'da da bulunması istenmiş ve İstanbul'a sipariş verilmiştir. O dönemde Sarayüstü mevkii olarak bilinen tepeye 13m yüksekliğindeki kule içerisine “Brunberger Fr.s/Strasburg 1885” imzalı saat yerleştirilerek törenle açılmıştır.

Halk arasında sürgün bir saat olduğuna dair yaşayan bir efsanesi de bulunmak tadır. Efsaneye göre, saat İstanbul Sarayburnu’nda bulunmakta iken zamansız çalan gongu, padişahın hamile cariyelerinden birinin çocuğunu düşürmesine neden olduğu için Kastamonu’ya sürgün edildiğine inanılmaktadır.
Saat kulesinde yudumlayacağınız bir bardak yorgunluk çayının tadı, Kastamonu’nun eşsiz manzarasıyla bütünleşecek ve aklınızdan hiç çıkmayacak anlar yaşatacaktır.

ŞEYH ŞABAN-I VELİ KÜLLİYESİ
Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli
Hz. Mevlana, Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayramı Veli ve XVI. Yüzyılda da Şeyh Şaban-ı Veli.
Anadolu’nun 4 muhafızı. Medeniyet coğrafyamızın birlik, dirlik ve huzur timsalleri. Milletleşmemizin kökleşmesi için ahlaki, insani ve medeni değerleri yaşayan, yaşatan beşer fedaileri.
Kastamonu’da doğan bu ilim ve irfan güneşi, doğu ve batı düşünce dünyasını, fikir dünyasını aydınlatmıştır. Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri (k.s.),irşad usülüne yeni metotlar kazandırarak, Pir makamına ulaşmış ve kırk yılı aşkın bir süre irşad görevini yerine getirdikten sonra 1568 yılında vefat etmiştir.
Üç yüz altmış halife yetiştirmiştir. İnsanları aydınlatmak için görevlendirilen Halveti- Şabaniye tarikatı halifeleri, Anadolu, Mısır, Hicaz, Pakistan, Kuzey Afrika, Balkanlar ve pek çok ülkede ilim ve irfan hizmetlerinde bulunmuşlardır.

Şeyh Şaban-ı Veli Vakıf Müzesi
Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli’nin yaşadığı döneme ait birçok eşya, yaklaşık bin yıllık Kur’an-ı Kerim ve ülkemizin en zengin halı kolleksiyonu bulunmaktadır.

Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi
Seyyid Sünneti Efendi tarafından 1490 yılından önce vücuda getirilmiştir. Külliye bünyesinde cami, türbe, dergâh, kütüphane, asa suyu ve şadırvan ile dergâh evleri mevcuttur. Vakıflar İdaresine tescillidir.

YAKUP AĞA KÜLLİYESİ
1547’de Kanuni Sultan Süleyman’ın hazine reisi Yakup Ağa tarafından yaptırılmıştır, medrese, imaret, misafirhane ve sıbyan mektebinden oluşur.
Cami; Yavuz Sultan Selim’in hocası Halimi Çelebi tarafından yaptırılmıştır. 1547’de Yakup Ağa tarafından onarılmış bugünkü halini almıştır. Kesme taştan yapılmıştır, kubbeler kurşunla örtülüdür. Yapılış tekniği dolayısıyla mimari kıymeti bulunduğu gibi medrese, imaret ve sıbyan mektebine sahip bir külliyede yer aldığı için de ayrıca değerlidir. Minaresi Cami’nin güneybatı köşesine inşa edilmiştir.
Caminin kapısı ahşap ve sedef işçiliği ile dikkat çekmektedir. Oyma sanatının en iyi örneklerinden biridir. Kapı kanatlarındaki panolarda;

“Bu Cami’nin kapısı her zaman sevinçle açılsın.” ve “Ben Allah’ın birliğine şahadet ederim.” yazıları bulunmaktadır.
İmarethane (Aşevi);külliyenin kuzey tarafında yer alır. Aşevi bitişiğinde önü revaklı üzeri kubbeli odalar ve misafirhane olarak kullanılmış beş kubbeli revaklar bulunur.
Yakup Ağa imaretinde, günün her saatinde sıcak çorba bulunduğu, bu imaret kapısının daima açık olduğu, zengin fakir ayrımı yapılmaksızın gelen her misafire ikram yapıldığı anlatılır. Ağa İmareti olarak anılmasının nedeni bu imaretin halk üzerinde bıraktığı olumlu etkidir.

Sıbyan Mektebi; beş ile on yaş arasındaki erkek ve kız çocuklarına din eğitimi verilen ve okuma yazma öğretilen sıbyan mektebi günümüzde el sanatları satış yeri olarak kullanılmaktadır.
Medrese; külliyenin diğer bir kısmını oluşturan medrese girişinde üzeri kubbeli odalar, güneyinde de tonoz örtülü odalar vardır. Osmanlı medreseleri arasında belirli bir plan tipine uymayan kendine özgü bir yapı şekli vardır.

İSMAİL BEY KÜLLİYESİ
Kent merkezinde İsmail Bey Mahallesi’nde yer alan külliye, üzerinde M.Ö. 7. yüzyıla ait iki adet kaya mezarına sahip Şahinşah Kayası üzerinde yer almaktadır.
Candaroğulları Beyliği’nin son hükümdarı İsmail Bey tarafından yaptırılan külliye içerisinde cami, türbe, medrese, han, hamam ve kütüphaneden oluşan beylikler devri sanatının en güzel örneklerini sergileyen yapılar topluluğu bulunmaktadır.
Döneminin bir ticaret ve ilim üssü olan, külliyenin içindeki deve hanı ve medrese, Kastamonu Valiliği tarafından yeniden düzenlenerek turizm amaçlı yöresel mutfak ve el zanaatları merkezi olarak kullanılmaktadır.

ŞEHİNŞAH KAYA MEZARI
Üzerinde Candaroğulları Beyliği dönemi (15. y.yıl) İsmail Bey Külliyesinin yer aldığı tabii kayalığın doğu cephesinde, iki kaya mezarı olarak oyulmuştur.
Roma Dönemine ait olan mezarın kesin tarihi bilinmemekte ise de M.S. 2. y.yılında yapılmış olabilir.

NASRULLAH CAMİİ VE ŞADIRVANI
Kent merkezinde yer alan cami, meydanı, şadırvanı, köprüsü ve bir de daha sonra eklenen medrese ile bir külliye görünümündedir.
II. Beyazıd döneminde 1506 yılında Nasrullah Kadı tarafından köprü ve şadırvan içindeki su havuzları ile birlikte yaptırılan cami, Kastamonu’nun en büyük camisidir. 1746 yılında genişletilmesine kadar 6 kubbeli bir yapıya sahip olan cami, bu çalışmayla 9 kubbeli bir hale gelmiştir. Cami içindeki hatlar ve süslemeler ise yine Kastamonulu ünlü hattat Ahmet Şevket Efendi tarafından yazılmıştır.
Milli Mücadele yıllarında, Anadolu’yu dolaşarak Kurtuluş Savaşı’na destek toplayan Milli Şair’imiz Mehmet Akif Ersoy, Nasrullah Camii’nde de vaaz vermiş ve aynı zamanda Milli Marş’ımız olan İstiklal Marşı TBMM’de kabulünden önce ilk defa burada okunmuştur.

Nasrullah Camii şadırvanı içindeki su havuzları 1506 yılında cami ile birlikte yapılırken, şadırvan kısmı ise iki kubbeli olarak 1752 yılında Bedii adlı bir hayırsever tarafından yaptırılmıştır.
Halk arasında yaşayan bir söylenceye göre, bu şadırvandan bir kez su içen kişi ömründe ya yedi kez Kastamonu’yu ziyaret etmekte ya da Kastamonu’ya yerleşmektedir.
Nasrullah Köprüsü, Nasrullah Kadı tarafından 1506 yılında inşa ettirilmiştir. Aslı 5 gözlü olarak bilinen köprünün bedeninin dış kaplama taşları kesme taştır. Üzerindeki yaya yolundaki kaplama taşları orijinalinde mermer kalitesinde sert-büyük taşlar iken önceki yıllarda sökülerek beton parke taşı ile kaplanmıştır. Şehrin sembol eserlerinden biri olarak yaşamaya devam etmektedir.

MÜNİRE MEDRESESİ EL SANATLARI ÇARŞISI
Nasrullah Camii arkasında yer alan medrese 1746 yılında Reisül Küttab Hacı Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Yapı 2001 yılında Kastamonu Valiliği’nin düzenlemeleri ile turizme açılmıştır.
Medrese içindeki 21 adet dükkânda, Kastamonu’ya ait her türlü geleneksel el zanaatı bulunabileceği gibi, yöreye ait şifalı bitkiler ve ürünlerden, Kastamonu yöresel mutfağına uzanan geniş bir gezi yapma imkânına da sahip olunabilmektedir.

LİVA PAŞA KONAĞI KASTAMONU ETNOGRAFYA MÜZESİ
1879-1881 yıllarında Mir Liva Sadık Paşa tarafından haremlik selamlıklı olarak bodrum artı üç katlı olarak yaptırılmış konak 1997 yılında etnografya müzesine dönüştürülmüştür.
Müzenin girişinde zemin katta Kastamonu’ya ait eski görüntülerin bulunduğu fotoğraflar yer alır. Kışlık kat olarak kullanılan orta katta Kastamonu el zanaatlarını yansıtan ahşap el oymacılığı eserleri, dokumacılık, semer ve koşum takımcılığı, baskıcılık, kunduracılık, urgancılık ve bakırcılık bölümleri bulunmaktadır.
Yazlık kat olarak kullanılan üst kat ise bir müze ev olarak düzenlenmiş, bir konağın içinde bulunan gelin odası, oturma odası, günlük odalar (kadın-erkek), misafir odası, başoda olarak hazırlanmıştır.

ARKEOLOJİ MÜZESİ
Kastamonu kent merkezinde yer alan müze binasının planını Mimar Kemaleddin Bey çizmiş ve 1917 yılında İttihat ve Terakki Kulübü olarak yapılmıştır. 1921 yılında İstiklal Mahkemesi için hizmet veren bina, 1945 yılına kadar Türk Ocağı, Halk Fıkrası ve Kastamonu Gençlik Teşkilatı binaları olarak da işlev görmüştür. 30 Ağustos 1925 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, İnebolu’dan sonra Şapka ve Kıyafet İnkılâbı’na ilişkin ikinci bir nutkunu da burada vermiştir.

1945-1952 yılları arasında arkeolojik eserlerin toplandığı bir depo iken, 1952 yılında bölge müzesi haline getirilmiştir. Kastamonu ve civarından toplanan birçok eser ile Kastamonu ilk çağ tarihine ışık tutan müzede çeşitli dönemlere ilişkin zengin eserler bulunmaktadır.

KASTAMONU VALİLİĞİ KENT TARİHİ MÜZESİ
Tarihi Kentler Birliği’nin 2002 Eylül ayında almış olduğu tavsiye kararı uyarınca, 29 Ekim 2002 tarihinde Türkiye’nin ilk Kent Tarihi Müzesi’ni Kastamonu Valiliği açmıştır.
Kastamonu Valiliği tarafından oluşturulan ve kendi formatında bir öncü olan müze, Hükümet Konağı’nın hemen altında yer almaktadır. Kastamonu’nun kentlileşme süreci içindeki gelişimlerini fotoğraf, grafik ve çeşitli objelerle ziyaretçilerine sunan müze, içerisinde 1904 yılına ait Anadolu’nun ilk el yapımı konsol piyanosu, Kastamonu Sana-i Nefise Mektebi’nde 1907 yılında dokunan 40 metrekarelik halı gibi nadir eserleri de sergilenmektedir.

OSMANLI SARAYI
Kent merkezinde, yine oldukça tarihi bir doku içinde yer alan yapı, 1922 yılında Kastamonu Belediye binası olarak 3 kat üzerinden kâgir olarak yapılmış, 1925 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün Kastamonu Belediyesi’ni ziyaretlerine ev sahipliği yapmış, günümüzde otel ve turizm amaçlı olarak kullanılmaktadır.

UNESCO DÜNYA MİRAS LİSTESİ ADAYI KASABA KÖYÜ MAHMUT BEY CAMİİ
İlin kuzeybatısında, kente 18 kilometre uzaklıkta Daday ilçemiz yolu üzerindeki Kasaba Köyü’nde yer alır.
1366 yılında Candaroğulları Beyliği hükümdarı Emir Mahmut Bey tarafından Cuma Camii olarak yaptırılmıştır. Dış duvarları moloz taştan yapılan caminin içi tamamen ahşap olup yalnızca mihrap kısmında alçı kullanılmıştır.

Caminin ahşap çatısı bindirme tekniğinde yapılmış ve hiç metal çivi ve herhangi bir aksam kullanılmamasıyla Türkiye’deki ender örneklerden biridir.
Caminin göz alıcı ve en önemli öğelerinden biri de Ankaralı Nakkaş Mahmut oğlu Abdullah tarafından yapılan kapısıdır. Türkiye’de çok az örneği bulunan bu kapının orijinali güvenlik nedeniyle Kastamonu Etnografya Müzesi Liva Paşa Konağı’nda bulunurken, orijinali yerine Kastamonu'nun en eski ahşap oymacılık ustalarından Hikmet DEĞİRMENCİOĞLU tarafından yapılan benzeri yerleştirilmiştir.
Cami içindeki tüm ahşap yüzeyler kökboyasıyla kalem işi süslenmiş ve tüm bu süslemeler hala orijinal haliyle durmaktadır.

UNESCO Dünya Miras Merkezince 15.04.2014 tarihinde yapılan değerlendirme sonucunda Kasaba Köyü Mahmutbey Camii Dünya Mirası Geçici Listesi'ne girmeye hak kazanmıştır.

TAŞKÖPRÜ KALEKAPI (DONALAR) KAYA MEZARI
Taşköprü’ye 17 km mesafedeki Donalar (Süleyman) Köyü’ndedir. Bu mezar ilk defa, Prof. R. Leonhard tarafından bulunmuştur. Köyde, Karadere denilen oldukça derin bir vadi vardır. Kaya mezarı bu kalenin çıkışında bulunan müstakil ve yüksek bir kayanın tasfiye olunan 10x15 metrelik kısmına oyulmuştur. Alınlığın düz hattı yoktur. Meyilli kirişler yirmi derecelik bir açı ile birleşmişler ve bu suretle kabartmaları çerçevelemişlerdir. Mezarın önünde iki sütunlu bir kiriş yeri vardır. Donalar Köyü Kaya Mezarı’nın önemli özelliklerinden biri de, alınlığın tepesindeki kartal, arslan, boğa ve öküz kabartmalarıdır. Bu kabartmaların ve mezarın, yapılan incelemeler sonucunda M.Ö. yedinci yüzyılda Paflagonyalılar tarafından yapıldığı zannedilmektedir.

PAFLAGONYA’NIN BAŞKENTİ POMPEİOPOLİS
Taşköprü’nün zengin kültür tarihi içinde odak noktayı günümüzde Zımbıllı Tepesi olarak anılan “Pompeiopolis Antik Kenti” oluşturmaktadır. Pompeiopolis, M.Ö. 65-64 yıllarında Amnias (Göksu) vadisinin doğu-batı geçiş yolu üzerinde, Roma ordusunun Pontus Kralı Mitridates’i yendiği yerde kurulmuştur. Benzersiz Roma şehirlerinden biri olan Pompeiopolis, arkeolojik değeri bulunan Paflagonya’ya başkentlik yapmıştır. Taşköprü Belediyesi’nin girişimleriyle Pompeiopolis’in gün ışığına çıkarılması için Almanya Münih Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü öğretim Üyesi Prof. Dr. Latife Summerer başkanlığında uluslararası bir kazı ekibi ise 2006 yılında çalışmalara başlamış bulunmaktadır.

M.Ö. 64 yılında Roma İmparatorluğu’nun idaresine geçmesiyle başkent olan Pompeiopolis’in kazı çalışmaları sonucu, Hitit, Frig, Sümer, Lidya, Pers, Pontus Rum, Roma ve Bizans uygarlıklarına ışık tutması beklenmektedir. Kazı çalışmalarına, Münih Teknik Üniversitesi, İsviçre Zürih Üniversitesi, İsviçre Basel Üniversitesi, Almanya Kiel Üniversitesi ve Mainz Üniversitelerinden arkeologlar, seramikçiler, mimarlar, jeoizikçiler, epigraflar ve mozaik uzmanları katılmaktadır.

9 sezondur devam eden kazı çalışmaları sonrasında ise Roma dönemine ait villa kalıntısı, kanalizasyon şebekesi, antik tiyatro, Augustus Tapınağı, Pazar yeri (Forum) gibi kalıntılara ulaşılmıştır.

KASTAMONU SİVİL MİMARLIK ÖRNEKLERİ VE KONAKLARI
Toplam 1433 adet sivil mimari örneğinin yaklaşık 600 adeti kent merkezinde bulunmaktadır. Kent merkezinden sonra konak yoğunluğu açısından sıralamada İnebolu ve Taşköprü ilçelerimiz gelmektedir. Kastamonu'da konaklar, diğer tarihi yapılarla birlikte şehrin kültürel kimliğinin korunmuşluk öğesi olarak göze çarpmaktadır.
Batı Karadeniz Bölgesi’nin tescilli sivil mimarlık yapı stokunun büyük bölümünü elinde tutan Kastamonu’da kent merkezinden sonra konak yoğunluğu açısından sıralamada İnebolu, Taşköprü ve Tosya ilçelerimiz gelmektedir. Kastamonu’da konaklar, diğer tarihi yapılarla birlikte şehrin kültürel kimliğinin korunmuşluk öğesi olarak göze çarpmaktadır.

Kastamonu’nun coğrafi yapısındaki değişik etmenlerden dolayı sivil mimarlık öğeleri de, içinde bulundukları yörenin beşeri coğrafyasına uygun olarak yapım tekniği ve tasarımlarında oldukça zengin bir çeşitlilik sunmaktadırlar. Özellikle kent merkezinde yer alan konakların en önemli özellikleri arasında ilk başta gelen unsur, her bir yapının ön cephelerinde farklı mimari tasarım ve estetik anlayışın hayata geçirilmiş olmasıdır.
Bu özellik Kastamonu’nun binlerce yıllık kültür birikiminin yanında, özellikle Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde bir idari merkez olması, ülkenin her yanından gelen yönetici, memur, asker, zanaatkâr ve tüccarların kendi kültürleri ile burada var olan kültürel alt yapının birleşmesinden doğan eklektizmi ile açıklanabilir.

Kastamonu konaklarındaki bir diğer önemli farklılık ise; diğer konakları ile ünlü kentlerle karşılaştırıldığında ortaya çıkmaktadır. Kastamonu’nun üç katlı konaklarında birinci kat, diğer kentlerde olduğu gibi sağır değil, birebir hayata açılan ve günlük yaşamın başladığı kat olmasıdır. İkinci katlar aile yaşamının ortak alanı iken, üçüncü katlar ise evin konukları için ayrılmış özel mekânlar olarak tasarlanmışlardır.
Sivil mimarlık yapılarının inşasındaki temel düşünce, komşunuzun güneşini, gölgesini ve manzarasını engellememek ile bulunduğu alanı en iyi şekilde değerlendirme düşüncesi, Kastamonu’da yer alan konaklarda en iyi şekliyle görülmektedir.

İNEBOLU EVLERİ VE KONAKLARI
Kastamonu coğrafyası üzerindeki konut çeşitliliğinde kendine özgülüğü ile dikkat. Çeken örneklerin başında sahil ilçemiz İnebolu Evleri yer alır.
Belli başlı özellikleri olan İnebolu Evlerinin, çatıları yöreye özgü arduaz (marla) taşı ile kaplanmıştır. Yapıların dış cepheleri aşı boyası ile boyanmış ve böylece kırmızı başta olmak zere mavi, beyaz gibi renklerle göz alıcı bir güzellik kazandırmışlardır.

Evlerin genellikle dik yamaçlara yapılmalarından dolayı ortaya çıkan seki farklılığında, ön cepheler iki katlı görünürken, arka cepheler konakların asıl yüksekliği olan dört katı da göstermektedir.
Konaklardaki ana yapı olan haremlik selamlık uygulamasından dolayı, içlerinde çift merdivenle üst katlara çıkılmakta, bunun yanında katlar birbirinden bağımsız bir şekilde ihtiyaçları karşılayacak bir biçimde apart tarzda yapılmışlardır. Bu yapı tipini Karadeniz sahilimiz boyunca İnebolu dışında, Abana, İlişi, Bozkurt ve Çatalzeytin gibi yerleşim yerlerinde de görmek mümkündür.

Benzer Konular

25 Aralık 2012 / _Yağmur_ Türkiye Coğrafyası