Tarihi Yerleri
EV KAYA MEZARLARI
Kent merkezinin hemen güneyinde, Endüstri Meslek Lisesi altında bir ana kaya kütlesi yüzeyinde yer almaktadır. Alanda üçü anıtsal olmak üzere toplam 8 adet kaya mezarı bulunmaktadır. Anıtsal mezarların ikisi içerisindeki mezar odalarında ikişer adet ölü sediri yer alır. Alana ismini veren Evkaya Kaya Mezarı, sütunlu ön cephesi ve alınlığındaki “Potnea Theron” – “Hayvanlar Hakimesi Tanrıça” betimlemesi ile oldukça ilgi çekmektedir.
Mezarlar M.Ö. 7. yy. başlarında Frig kültür etkisi altında, bir kaya mezarından çok açık hava kutsal tapınım alanı olarak yapılmıştır.
ŞEHİT ŞERİFE BACI
İstiklal Savaşı’nın isimsiz kahramanlarından olan Şehit Şerife Bacı, Türk Kadınını ve Türk ******* kişiliğinde birleştiren müstesna bir kadındır.
1921–1922 kışı çetin olmuştur. Dondurucu soğuğa rağmen İnebolu’dan Ankara’ya cephane taşıyan kafilede bulunanlardan Şerife Bacı, çok zor şartlarda, şehrin kapısı sayılan Kışla önüne kadar gelebilmiş ve taşıdığı Millet Yükünü canı pahasına menziline ulaştırmış, ruhunu da orada teslim etmiştir. Bu hadise, Kastamonu halkının yüreğini derinden yaralamış, şahit olanları gözyaşlarına boğmuştur.
1921 yılı Aralık ayında aniden bastıran kar, yolları kapamış, cepheye giden taşıt kolları geceye kalmadan yakın köylere ve hanlara sığınmışlardı. O gece tipiye rağmen vatan aşkı ile yoluna devam ederek ancak Kastamonu Kışlası’nın önüne kadar gelebilen cephane yüklü kağnı arabasının acı manzarası, görenleri dehşete düşürmüştür. Hadisenin kışlaya haber verilmesi üzerine menzil mıntıka müfettişi Osman Bey derhal Devrekani’li Cemil ve Beşiktaş’lı Rıfat Çavuşu oraya göndermiştir.
Her nasılsa cephane kafilesinden ayrı kalmış genç kadının, cephane yüklü kağnısı ile yorgun ve bitkin bir halde ancak kışla önüne kadar gelebildiği ve şehre girmeden sabaha karşı donduğu anlaşılmıştır.
Kağnı arabasındaki kıymetli yükü korumak için üzerine yorganını örten bu genç kadının kollarını açarak yorganın üzerine kapanıp kaldığı görevliler tarafından görülmüştür.
Rıfat Çavuş öküzleri koşarken, Cemil Çavuş’da şehidin üzerindeki karları süpürmüş her ikiside göz yaşlarıyla, kollarından tutup kaldırılırken, yorganın altından ağlayan bir çocuk sesi gelince şaşırmışlardır. Şehit Anayı çekip hemen yorganı kaldırdıklarında, otlara sarılı top gülleri arasında gizlenmiş, çulların içinde kundaklı bir kız çocuğunun donmaktan kurtulduğunu hayretler içinde görmüşlerdir.
Maiyeti ile birlikte arabanın başına gelen kumandan Osman Bey, bu hazin tablo karşısında gözleri yaşararak; “Türk Kadını, Dünyada Emsali Bulunmayan Kahraman Bir Ana’dır. Öyle bir Anadır ki, tarihte nice kahramanlar cihangirler doğurmuştur. Arkadaşlar; Milli Mücadele’yi kazanacağımızın en büyük misali işte önümüzde. Biri ölü, biri diri yatıyor.” Diyebilmiş ve üzüntüsünden daha fazla konuşamamıştır.
Şehit Ana’nın hüviyetini tespite memur edilen ve Kastamonu muhitini iyi bilen Cemil Çavuş, Şehidin alaca önlüğünden ve başındaki benekli çarından köyünü keşfederek, hanları dolaşmış, Seydiler’li köylülerini bularak, getirip göstermiştir. Onlarda Şerife Bacı’yı tanımışlar, ağlamışlar ve Şehit Ana ile yavrusunu göğüslerine basarak köylerine götürmüşlerdir.
Şehit Şerife Bacı’nın kahraman Anadolu Türk Kadınının bir sembolü haline gelmesi, erkeği, kadını, genci ve yaşlısıyla İstiklal Savaşından en fazla şehit veren üç İlden biri olan Kastamonuluların, bu kahramanlığını ölümsüzleştirmek ve bunu gelecek kuşaklara aktarabilmek için Valilikçe İlimiz Cumhuriyet Alanında bronz bir Anıt yaptırılması kararlaştırılmıştır.
Yapımını Marmara Üniversitesi Heykeltıraşlık Bölümü Başkanı Prof. Tankut ÖKTEM’ in üstlendiği, 12 metre yükseklikte 10 metre eninde 24 metre boyundaki ( Türkiye’nin ikinci büyük anıtı) bu Anıtın açılışı 30.07.1990 tarihinde Başbakan Yıldırım AKBULUT tarafından yapılmıştır.
ATABEY GAZİ CAMİİ (KIRK DİREKLİ)
Kastamonu’da hüküm süren Atabey Muzaffereddin Yavlak Aslan Bey tarafından 13. Yüzyılın ikinci yarısında (1273) yapılmış olduğu düşünülen eser, şehrin bilinen en eski camisidir. Duvarları kesme ve moloz taştan oluşan yapının üzerini kırk direğe oturtulan ahşap tavan örtmektedir. . Bu nedenle halk tarafından “Kırk Direkli Camii” olarak anılır.
Kastamonu Kalesi’nin Bizanslılardan Cuma günü alındığı ve ilk Cuma namazının burada kılındığı tahmin edilmektedir. Bu tür camiiler Türk İslam geleneğinde “Fetih Camii” olarak isimlendirilir.
Cuma ve bayram namazlarında hutbe okumak için minbere kılıç ile çıkma geleneği devam etmektedir. Kastamonu’nun en eski camisi olan yapı 1800,1871 ve 2009 yıllarında onarılmıştır.
YILANLI KÜLLİYESİ
Pervaneoğulları Dönemi eserlerindendir. 671 / 1272 yılında Abdülkadir Geylani Hz. Nin 4. oğlu olan Abdülfettah Veli tarafından vücuda getirilmiştir. Küpçiğez Mahallesi Yılanlı Sokakta bulunan külliye; darü’ş-şifa, Cami, Türbe ve iki şadırvandan meydana gelmektedir.
Darü’ş-Şifa: Ali oğlu Süleyman’ ın oğlu Ali’ nin emriyle Yüksek Mühendis Küherbaş’ ın nezaretinde Kayserili Mimar Said tarafından 672 / 1273 yılında yaptırılmıştır. Asıl bina 1837 yılında yanmıştır. Günümüze sadece medhal (giriş kısmı) ulaşabilmiştir. O dönem Anadolusundaki 9 darüşşifadan birisi konumundadır. Ayrıca Kastamonu’ nun da en eski eserleri arasındadır
. Cami : Abdülfettah-ı Veli Efendi tarafından 671 / 1272 yılları civarında yaptırılmıştır. 1827 veya 1837 yılında vuku bulan yangından sonra ikinci defa yaptırılmıştır. 1935 yılında satışa çıkarılan camiler arasındadır. 1963 – 1954 yıllarında A. Hasip Yılanlıoğlu ve bazı hayırseverlerce yeniden ihya edilmiştir.Vakıflar adına tescilli olan cami ibadete açıktır.
Abdülfettah Veli Türbesi : 672/1273 yılında vefat eden Abdülfettah Veli Efendi ve (iki sanduka hariç) çocukları medfundur.
Şadırvanlar: İki adet şadırvan bulunmaktadır. 1800’lü yılların sonlarında çatıları var olan şadırvanlar, tamirler ve yer değiştirmeler esnasında kaldırılmıştır.Külliyenin yapılış tarihine yakın bir tarihte yapıldığı tahmin edilmektedir.
KASTAMONU KALESİ
Kale, Kastamonu'nun ana simgelerinden biri olarak kentin en yüksek noktasından şehrin bir tacı gibi durmaktadır.
Şehrin batısında bir ana kaya kütlesi üzerinde bulunan kale, M.S. 12. yy.da Komnenoslar tarafından yaptırılmıştır. Orijinal yapıdan günümüzde sadece iç kale kısmı ulaşmıştır. Kalenin dış surları 18. yy. sonlarında yok olmuştur.
Kalenin çeşitli dönemler içerisinde geçirmiş olduğu değişiklikler, bir Ortaçağ Bizans yapısından çok Türk mimarisini yansıtmasına neden olmuştur.
Kalenin şehirden yaklaşık 120 metre yüksekte oluşu; ulaşım yönünden oldukça kolay olması Kastamonuyu panaromik açıdan izlenebilecek en iyi yer konumunda bulunmasını sağlar. Kale içerisinde sarnıçlar, zindan, kaçış tünelleri ve “Bayraklı Sultan” olarak anılan türbe bulunmaktadır.
KASTAMONU HÜKUMET KONAĞI
Çevresindeki 19. yy. anıtsal kamu yapılarıyla birlikte geçmişe ait bir doku oluşturan yapı, 1902 yılında ulusal mimari yapının kurucularından Mimar Vedat Tek tarafından yapılmıştır.
Zemin üstüne 2 kat olarak yapılan bina, stil açısından batı klasizmi ile dış duvar süslemeleri ve pencere şekillerindeki Osmanlı oryantalizminin bir eklektizmini taşımaktadır. Yapı 110 senedir hem işlevini değiştirmeden hem de ciddi anlamda bir restorasyon geçirmeksizin günümüzde Kastamonu ile özdeşleşen sembollerden biri olarak varlığını sürdürmektedir.
SAAT KULESİ
Kastamonu Hükumet Konağı arkasında, Sarayüstü Tepesi'nde yer alan yapı şehrin önemli simgelerinden biridir.
Sultan II. Abdülhamid dönemi yapılarıyla çevrelenmiş olan Cumhuriyet Meydanının ve Kastamonu'nun tacı konumunda bulunan Saat Kulesi,1885 yılında vali Abdurrahman Paşa tarafından yaptırılmıştır. Diğer şehirlerde olduğu gibi çalar, büyük bir saatin Kastamonu'da da bulunması istenmiş ve İstanbul'a sipariş verilmiştir. O dönemde Sarayüstü mevkii olarak bilinen tepeye 13m yüksekliğindeki kule içerisine “Brunberger Fr.s/Strasburg 1885” imzalı saat yerleştirilerek törenle açılmıştır.
Halk arasında sürgün bir saat olduğuna dair yaşayan bir efsanesi de bulunmak tadır. Efsaneye göre, saat İstanbul Sarayburnu’nda bulunmakta iken zamansız çalan gongu, padişahın hamile cariyelerinden birinin çocuğunu düşürmesine neden olduğu için Kastamonu’ya sürgün edildiğine inanılmaktadır.
Saat kulesinde yudumlayacağınız bir bardak yorgunluk çayının tadı, Kastamonu’nun eşsiz manzarasıyla bütünleşecek ve aklınızdan hiç çıkmayacak anlar yaşatacaktır.
ŞEYH ŞABAN-I VELİ KÜLLİYESİ Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli
Hz. Mevlana, Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayramı Veli ve XVI. Yüzyılda da Şeyh Şaban-ı Veli.
Anadolu’nun 4 muhafızı. Medeniyet coğrafyamızın birlik, dirlik ve huzur timsalleri. Milletleşmemizin kökleşmesi için ahlaki, insani ve medeni değerleri yaşayan, yaşatan beşer fedaileri.
Kastamonu’da doğan bu ilim ve irfan güneşi, doğu ve batı düşünce dünyasını, fikir dünyasını aydınlatmıştır. Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri (k.s.),irşad usülüne yeni metotlar kazandırarak, Pir makamına ulaşmış ve kırk yılı aşkın bir süre irşad görevini yerine getirdikten sonra 1568 yılında vefat etmiştir.
Üç yüz altmış halife yetiştirmiştir. İnsanları aydınlatmak için görevlendirilen Halveti- Şabaniye tarikatı halifeleri, Anadolu, Mısır, Hicaz, Pakistan, Kuzey Afrika, Balkanlar ve pek çok ülkede ilim ve irfan hizmetlerinde bulunmuşlardır.
Şeyh Şaban-ı Veli Vakıf Müzesi
Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli’nin yaşadığı döneme ait birçok eşya, yaklaşık bin yıllık Kur’an-ı Kerim ve ülkemizin en zengin halı kolleksiyonu bulunmaktadır.
Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi
Seyyid Sünneti Efendi tarafından 1490 yılından önce vücuda getirilmiştir. Külliye bünyesinde cami, türbe, dergâh, kütüphane, asa suyu ve şadırvan ile dergâh evleri mevcuttur. Vakıflar İdaresine tescillidir.
YAKUP AĞA KÜLLİYESİ
1547’de Kanuni Sultan Süleyman’ın hazine reisi Yakup Ağa tarafından yaptırılmıştır, medrese, imaret, misafirhane ve sıbyan mektebinden oluşur.
Cami; Yavuz Sultan Selim’in hocası Halimi Çelebi tarafından yaptırılmıştır. 1547’de Yakup Ağa tarafından onarılmış bugünkü halini almıştır. Kesme taştan yapılmıştır, kubbeler kurşunla örtülüdür. Yapılış tekniği dolayısıyla mimari kıymeti bulunduğu gibi medrese, imaret ve sıbyan mektebine sahip bir külliyede yer aldığı için de ayrıca değerlidir. Minaresi Cami’nin güneybatı köşesine inşa edilmiştir.
Caminin kapısı ahşap ve sedef işçiliği ile dikkat çekmektedir. Oyma sanatının en iyi örneklerinden biridir. Kapı kanatlarındaki panolarda;
“Bu Cami’nin kapısı her zaman sevinçle açılsın.” ve “Ben Allah’ın birliğine şahadet ederim.” yazıları bulunmaktadır.
İmarethane (Aşevi);külliyenin kuzey tarafında yer alır. Aşevi bitişiğinde önü revaklı üzeri kubbeli odalar ve misafirhane olarak kullanılmış beş kubbeli revaklar bulunur.
Yakup Ağa imaretinde, günün her saatinde sıcak çorba bulunduğu, bu imaret kapısının daima açık olduğu, zengin fakir ayrımı yapılmaksızın gelen her misafire ikram yapıldığı anlatılır. Ağa İmareti olarak anılmasının nedeni bu imaretin halk üzerinde bıraktığı olumlu etkidir.
Sıbyan Mektebi; beş ile on yaş arasındaki erkek ve kız çocuklarına din eğitimi verilen ve okuma yazma öğretilen sıbyan mektebi günümüzde el sanatları satış yeri olarak kullanılmaktadır.
Medrese; külliyenin diğer bir kısmını oluşturan medrese girişinde üzeri kubbeli odalar, güneyinde de tonoz örtülü odalar vardır. Osmanlı medreseleri arasında belirli bir plan tipine uymayan kendine özgü bir yapı şekli vardır.
İSMAİL BEY KÜLLİYESİ
Kent merkezinde İsmail Bey Mahallesi’nde yer alan külliye, üzerinde M.Ö. 7. yüzyıla ait iki adet kaya mezarına sahip Şahinşah Kayası üzerinde yer almaktadır.
Candaroğulları Beyliği’nin son hükümdarı İsmail Bey tarafından yaptırılan külliye içerisinde cami, türbe, medrese, han, hamam ve kütüphaneden oluşan beylikler devri sanatının en güzel örneklerini sergileyen yapılar topluluğu bulunmaktadır.
Döneminin bir ticaret ve ilim üssü olan, külliyenin içindeki deve hanı ve medrese, Kastamonu Valiliği tarafından yeniden düzenlenerek turizm amaçlı yöresel mutfak ve el zanaatları merkezi olarak kullanılmaktadır.
ŞEHİNŞAH KAYA MEZARI
Üzerinde Candaroğulları Beyliği dönemi (15. y.yıl) İsmail Bey Külliyesinin yer aldığı tabii kayalığın doğu cephesinde, iki kaya mezarı olarak oyulmuştur.
Roma Dönemine ait olan mezarın kesin tarihi bilinmemekte ise de M.S. 2. y.yılında yapılmış olabilir.
NASRULLAH CAMİİ VE ŞADIRVANI
Kent merkezinde yer alan cami, meydanı, şadırvanı, köprüsü ve bir de daha sonra eklenen medrese ile bir külliye görünümündedir.
II. Beyazıd döneminde 1506 yılında Nasrullah Kadı tarafından köprü ve şadırvan içindeki su havuzları ile birlikte yaptırılan cami, Kastamonu’nun en büyük camisidir. 1746 yılında genişletilmesine kadar 6 kubbeli bir yapıya sahip olan cami, bu çalışmayla 9 kubbeli bir hale gelmiştir. Cami içindeki hatlar ve süslemeler ise yine Kastamonulu ünlü hattat Ahmet Şevket Efendi tarafından yazılmıştır.
Milli Mücadele yıllarında, Anadolu’yu dolaşarak Kurtuluş Savaşı’na destek toplayan Milli Şair’imiz Mehmet Akif Ersoy, Nasrullah Camii’nde de vaaz vermiş ve aynı zamanda Milli Marş’ımız olan İstiklal Marşı TBMM’de kabulünden önce ilk defa burada okunmuştur.
Nasrullah Camii şadırvanı içindeki su havuzları 1506 yılında cami ile birlikte yapılırken, şadırvan kısmı ise iki kubbeli olarak 1752 yılında Bedii adlı bir hayırsever tarafından yaptırılmıştır.
Halk arasında yaşayan bir söylenceye göre, bu şadırvandan bir kez su içen kişi ömründe ya yedi kez Kastamonu’yu ziyaret etmekte ya da Kastamonu’ya yerleşmektedir.
Nasrullah Köprüsü, Nasrullah Kadı tarafından 1506 yılında inşa ettirilmiştir. Aslı 5 gözlü olarak bilinen köprünün bedeninin dış kaplama taşları kesme taştır. Üzerindeki yaya yolundaki kaplama taşları orijinalinde mermer kalitesinde sert-büyük taşlar iken önceki yıllarda sökülerek beton parke taşı ile kaplanmıştır. Şehrin sembol eserlerinden biri olarak yaşamaya devam etmektedir.
MÜNİRE MEDRESESİ EL SANATLARI ÇARŞISI
Nasrullah Camii arkasında yer alan medrese 1746 yılında Reisül Küttab Hacı Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Yapı 2001 yılında Kastamonu Valiliği’nin düzenlemeleri ile turizme açılmıştır.
Medrese içindeki 21 adet dükkânda, Kastamonu’ya ait her türlü geleneksel el zanaatı bulunabileceği gibi, yöreye ait şifalı bitkiler ve ürünlerden, Kastamonu yöresel mutfağına uzanan geniş bir gezi yapma imkânına da sahip olunabilmektedir.
LİVA PAŞA KONAĞI KASTAMONU ETNOGRAFYA MÜZESİ
1879-1881 yıllarında Mir Liva Sadık Paşa tarafından haremlik selamlıklı olarak bodrum artı üç katlı olarak yaptırılmış konak 1997 yılında etnografya müzesine dönüştürülmüştür.
Müzenin girişinde zemin katta Kastamonu’ya ait eski görüntülerin bulunduğu fotoğraflar yer alır. Kışlık kat olarak kullanılan orta katta Kastamonu el zanaatlarını yansıtan ahşap el oymacılığı eserleri, dokumacılık, semer ve koşum takımcılığı, baskıcılık, kunduracılık, urgancılık ve bakırcılık bölümleri bulunmaktadır.
Yazlık kat olarak kullanılan üst kat ise bir müze ev olarak düzenlenmiş, bir konağın içinde bulunan gelin odası, oturma odası, günlük odalar (kadın-erkek), misafir odası, başoda olarak hazırlanmıştır.
ARKEOLOJİ MÜZESİ
Kastamonu kent merkezinde yer alan müze binasının planını Mimar Kemaleddin Bey çizmiş ve 1917 yılında İttihat ve Terakki Kulübü olarak yapılmıştır. 1921 yılında İstiklal Mahkemesi için hizmet veren bina, 1945 yılına kadar Türk Ocağı, Halk Fıkrası ve Kastamonu Gençlik Teşkilatı binaları olarak da işlev görmüştür. 30 Ağustos 1925 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, İnebolu’dan sonra Şapka ve Kıyafet İnkılâbı’na ilişkin ikinci bir nutkunu da burada vermiştir.
1945-1952 yılları arasında arkeolojik eserlerin toplandığı bir depo iken, 1952 yılında bölge müzesi haline getirilmiştir. Kastamonu ve civarından toplanan birçok eser ile Kastamonu ilk çağ tarihine ışık tutan müzede çeşitli dönemlere ilişkin zengin eserler bulunmaktadır.
KASTAMONU VALİLİĞİ KENT TARİHİ MÜZESİ
Tarihi Kentler Birliği’nin 2002 Eylül ayında almış olduğu tavsiye kararı uyarınca, 29 Ekim 2002 tarihinde Türkiye’nin ilk Kent Tarihi Müzesi’ni Kastamonu Valiliği açmıştır.
Kastamonu Valiliği tarafından oluşturulan ve kendi formatında bir öncü olan müze, Hükümet Konağı’nın hemen altında yer almaktadır. Kastamonu’nun kentlileşme süreci içindeki gelişimlerini fotoğraf, grafik ve çeşitli objelerle ziyaretçilerine sunan müze, içerisinde 1904 yılına ait Anadolu’nun ilk el yapımı konsol piyanosu, Kastamonu Sana-i Nefise Mektebi’nde 1907 yılında dokunan 40 metrekarelik halı gibi nadir eserleri de sergilenmektedir.
OSMANLI SARAYI
Kent merkezinde, yine oldukça tarihi bir doku içinde yer alan yapı, 1922 yılında Kastamonu Belediye binası olarak 3 kat üzerinden kâgir olarak yapılmış, 1925 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün Kastamonu Belediyesi’ni ziyaretlerine ev sahipliği yapmış, günümüzde otel ve turizm amaçlı olarak kullanılmaktadır.
UNESCO DÜNYA MİRAS LİSTESİ ADAYI KASABA KÖYÜ MAHMUT BEY CAMİİ
İlin kuzeybatısında, kente 18 kilometre uzaklıkta Daday ilçemiz yolu üzerindeki Kasaba Köyü’nde yer alır.
1366 yılında Candaroğulları Beyliği hükümdarı Emir Mahmut Bey tarafından Cuma Camii olarak yaptırılmıştır. Dış duvarları moloz taştan yapılan caminin içi tamamen ahşap olup yalnızca mihrap kısmında alçı kullanılmıştır.
Caminin ahşap çatısı bindirme tekniğinde yapılmış ve hiç metal çivi ve herhangi bir aksam kullanılmamasıyla Türkiye’deki ender örneklerden biridir.
Caminin göz alıcı ve en önemli öğelerinden biri de Ankaralı Nakkaş Mahmut oğlu Abdullah tarafından yapılan kapısıdır. Türkiye’de çok az örneği bulunan bu kapının orijinali güvenlik nedeniyle Kastamonu Etnografya Müzesi Liva Paşa Konağı’nda bulunurken, orijinali yerine Kastamonu'nun en eski ahşap oymacılık ustalarından Hikmet DEĞİRMENCİOĞLU tarafından yapılan benzeri yerleştirilmiştir.
Cami içindeki tüm ahşap yüzeyler kökboyasıyla kalem işi süslenmiş ve tüm bu süslemeler hala orijinal haliyle durmaktadır.
UNESCO Dünya Miras Merkezince 15.04.2014 tarihinde yapılan değerlendirme sonucunda Kasaba Köyü Mahmutbey Camii Dünya Mirası Geçici Listesi'ne girmeye hak kazanmıştır.
TAŞKÖPRÜ KALEKAPI (DONALAR) KAYA MEZARI
Taşköprü’ye 17 km mesafedeki Donalar (Süleyman) Köyü’ndedir. Bu mezar ilk defa, Prof. R. Leonhard tarafından bulunmuştur. Köyde, Karadere denilen oldukça derin bir vadi vardır. Kaya mezarı bu kalenin çıkışında bulunan müstakil ve yüksek bir kayanın tasfiye olunan 10x15 metrelik kısmına oyulmuştur. Alınlığın düz hattı yoktur. Meyilli kirişler yirmi derecelik bir açı ile birleşmişler ve bu suretle kabartmaları çerçevelemişlerdir. Mezarın önünde iki sütunlu bir kiriş yeri vardır. Donalar Köyü Kaya Mezarı’nın önemli özelliklerinden biri de, alınlığın tepesindeki kartal, arslan, boğa ve öküz kabartmalarıdır. Bu kabartmaların ve mezarın, yapılan incelemeler sonucunda M.Ö. yedinci yüzyılda Paflagonyalılar tarafından yapıldığı zannedilmektedir.
PAFLAGONYA’NIN BAŞKENTİ POMPEİOPOLİS
Taşköprü’nün zengin kültür tarihi içinde odak noktayı günümüzde Zımbıllı Tepesi olarak anılan “Pompeiopolis Antik Kenti” oluşturmaktadır. Pompeiopolis, M.Ö. 65-64 yıllarında Amnias (Göksu) vadisinin doğu-batı geçiş yolu üzerinde, Roma ordusunun Pontus Kralı Mitridates’i yendiği yerde kurulmuştur. Benzersiz Roma şehirlerinden biri olan Pompeiopolis, arkeolojik değeri bulunan Paflagonya’ya başkentlik yapmıştır. Taşköprü Belediyesi’nin girişimleriyle Pompeiopolis’in gün ışığına çıkarılması için Almanya Münih Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü öğretim Üyesi Prof. Dr. Latife Summerer başkanlığında uluslararası bir kazı ekibi ise 2006 yılında çalışmalara başlamış bulunmaktadır.
M.Ö. 64 yılında Roma İmparatorluğu’nun idaresine geçmesiyle başkent olan Pompeiopolis’in kazı çalışmaları sonucu, Hitit, Frig, Sümer, Lidya, Pers, Pontus Rum, Roma ve Bizans uygarlıklarına ışık tutması beklenmektedir. Kazı çalışmalarına, Münih Teknik Üniversitesi, İsviçre Zürih Üniversitesi, İsviçre Basel Üniversitesi, Almanya Kiel Üniversitesi ve Mainz Üniversitelerinden arkeologlar, seramikçiler, mimarlar, jeoizikçiler, epigraflar ve mozaik uzmanları katılmaktadır.
9 sezondur devam eden kazı çalışmaları sonrasında ise Roma dönemine ait villa kalıntısı, kanalizasyon şebekesi, antik tiyatro, Augustus Tapınağı, Pazar yeri (Forum) gibi kalıntılara ulaşılmıştır.
KASTAMONU SİVİL MİMARLIK ÖRNEKLERİ VE KONAKLARI
Toplam 1433 adet sivil mimari örneğinin yaklaşık 600 adeti kent merkezinde bulunmaktadır. Kent merkezinden sonra konak yoğunluğu açısından sıralamada İnebolu ve Taşköprü ilçelerimiz gelmektedir. Kastamonu'da konaklar, diğer tarihi yapılarla birlikte şehrin kültürel kimliğinin korunmuşluk öğesi olarak göze çarpmaktadır.
Batı Karadeniz Bölgesi’nin tescilli sivil mimarlık yapı stokunun büyük bölümünü elinde tutan Kastamonu’da kent merkezinden sonra konak yoğunluğu açısından sıralamada İnebolu, Taşköprü ve Tosya ilçelerimiz gelmektedir. Kastamonu’da konaklar, diğer tarihi yapılarla birlikte şehrin kültürel kimliğinin korunmuşluk öğesi olarak göze çarpmaktadır.
Kastamonu’nun coğrafi yapısındaki değişik etmenlerden dolayı sivil mimarlık öğeleri de, içinde bulundukları yörenin beşeri coğrafyasına uygun olarak yapım tekniği ve tasarımlarında oldukça zengin bir çeşitlilik sunmaktadırlar. Özellikle kent merkezinde yer alan konakların en önemli özellikleri arasında ilk başta gelen unsur, her bir yapının ön cephelerinde farklı mimari tasarım ve estetik anlayışın hayata geçirilmiş olmasıdır.
Bu özellik Kastamonu’nun binlerce yıllık kültür birikiminin yanında, özellikle Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde bir idari merkez olması, ülkenin her yanından gelen yönetici, memur, asker, zanaatkâr ve tüccarların kendi kültürleri ile burada var olan kültürel alt yapının birleşmesinden doğan eklektizmi ile açıklanabilir.
Kastamonu konaklarındaki bir diğer önemli farklılık ise; diğer konakları ile ünlü kentlerle karşılaştırıldığında ortaya çıkmaktadır. Kastamonu’nun üç katlı konaklarında birinci kat, diğer kentlerde olduğu gibi sağır değil, birebir hayata açılan ve günlük yaşamın başladığı kat olmasıdır. İkinci katlar aile yaşamının ortak alanı iken, üçüncü katlar ise evin konukları için ayrılmış özel mekânlar olarak tasarlanmışlardır.
Sivil mimarlık yapılarının inşasındaki temel düşünce, komşunuzun güneşini, gölgesini ve manzarasını engellememek ile bulunduğu alanı en iyi şekilde değerlendirme düşüncesi, Kastamonu’da yer alan konaklarda en iyi şekliyle görülmektedir.
İNEBOLU EVLERİ VE KONAKLARI
Kastamonu coğrafyası üzerindeki konut çeşitliliğinde kendine özgülüğü ile dikkat. Çeken örneklerin başında sahil ilçemiz İnebolu Evleri yer alır.
Belli başlı özellikleri olan İnebolu Evlerinin, çatıları yöreye özgü arduaz (marla) taşı ile kaplanmıştır. Yapıların dış cepheleri aşı boyası ile boyanmış ve böylece kırmızı başta olmak zere mavi, beyaz gibi renklerle göz alıcı bir güzellik kazandırmışlardır.
Evlerin genellikle dik yamaçlara yapılmalarından dolayı ortaya çıkan seki farklılığında, ön cepheler iki katlı görünürken, arka cepheler konakların asıl yüksekliği olan dört katı da göstermektedir.
Konaklardaki ana yapı olan haremlik selamlık uygulamasından dolayı, içlerinde çift merdivenle üst katlara çıkılmakta, bunun yanında katlar birbirinden bağımsız bir şekilde ihtiyaçları karşılayacak bir biçimde apart tarzda yapılmışlardır. Bu yapı tipini Karadeniz sahilimiz boyunca İnebolu dışında, Abana, İlişi, Bozkurt ve Çatalzeytin gibi yerleşim yerlerinde de görmek mümkündür.