Arama

Türklerde Su Kültürü

Güncelleme: 11 Aralık 2007 Gösterim: 6.083 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türklerde Su Kültürü
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Tarih boyunca tüm kültürlerde olduğu gibi insan yaşamını ve yerleşimini belirleyici öğelerinden birisi tuz ise diğeri de su olmuştur.
Günümüzden 2500 yıl kadar önce Uygur Türkleri Doğu Türkistan'ın Turfan bölgesinde 'kariz' denen yer altı su kanalları yapmıştır. Bu yer altı su kanalarının uzunluğu 5000 km'yi bulmaktadır. Bu karizlerin bir kısmı günümüzde de kullanılabilmektedir. Yatay yer altı kanalı olan karizler ile binlerce yıldır çöl ortasında oluşturulan tarım alanları sızıntı ve buharlaşma olmadan yer çekimi gücü ile çalışan bir sistemle sulanmıştır. Orta Asya'da kariz olarak adlandırılan yapıya Anadolu'da da rastlanmaktadır. Anadolu'da bilinen kariz yapılara Gaziantep, Şanlıurfa, Van ve İskilip kentlerinde raslanılmıştır ve bunlarda günümüzde hala kullanılmaktadırlar. Anadolu'da kariz yerine kehriz ve benzeri yöresel isimler kullanılmıştır.
Türkiye'de su hizmetleri, Selçuklulardan Cumhuriyet Dönemine kadar vakıflar eliyle yürütülmüştür. 1926 yılı 10 Mayıs tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 831 sayılı 'Sular Kanunu' yasası ile bütün su vakıfları mal varlıkları ile birlikte belediyelere devredilmiştir.

Anadolu Türk Şehirciliğinde Su Yapıları

Hamamlar

Anadolu'da hamam olarak nitelenebilecek en eski yapı kalıntısı Boğazköy'de Tapınak V'de kazılar sırasında bulunan yapı sisteme göre yıkanma odası olarak nitelenmiştir.
Bunun dışında diğer yapılar şunlardır:
  • Şadırvanlar
  • Çeşmelerebiller
  • Kuyular
  • Yunaklar
  • Musluklar
  • Sarnıçlar
Osmanlı Devri Su Ölçüleri ve Su Tesisi Terimleri
Osmanlı devrinden bu yana kaynak sularının (tatlı su: mâai leziz) çeşmelere dağıtımında geleneksel olarak kullanılan ölçü sistemi vardır:

Ad:  su_1.jpg
Gösterim: 311
Boyut:  21.5 KB
Ad:  su_2.PNG
Gösterim: 232
Boyut:  2.7 KB

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türklerde Su Kültürü

Sponsorlu Bağlantılar
Türk kültüründe su, kutsaldır. İrtiş ırmağı ve Isık-göl bazı Türk boyları tarafından takdis edilirken, Sirderya ve Amuderya civarında yaşayan Türkler’de de suda ölmek bir şeref sayılmıştır. Efsaneye göre Dede Korkut, elinde kopuzuyla ölümü Sirderya üzerine serdiği seccadede beklemişti. Batı Hunları’nın büyük hakanı Attila, Thies veya Etsch nehrine gömülmüş, İranlılar’ın Turan hükümdarı olarak zikrettikleri Afrasyab’ın hayatı da Urmiye gölünde sona ermişti. Büyük nehirleri geçenlerde, büyülü bir güç olduğuna inanılırdı.
Çağnam çağnam kayalardan çıkan su
Ağaç gemileri oynatan su
Hasan ile Hüseynün hasreti su
Bağ ile bostanın zineti su
Ayşe ile Fatmanun nikâhu su.
Şahbaz atlar içdügü su
Ağ koyunlar gelüp çevresinde yatduğu su
Ordumun haberin bilûrmüsün degil mana
Kara başum kurban olsun suyum sana
Salur Kozan bu manzumu söylemeden önce,” Su, Hak didarın görmüşdür, ben bu su ile haberleşeyim” der.
Suyla haşır-neşir olan pek çok millet gelmiş geçmiştir fakat suyu bizim kadar sevip benimseyen, suya bizim kadar kıymet ve kutsiyet veren bir başka millet olmamıştır.
Dünyayı kaplayan su tasarımı bizim milletimizde vardır. Yaratılış ve Türeyiş destanlarımız;
“Yer yer değilken, su su idi.”
diye başlar bu yüzden. Bu milletin toparlayıcı ilk hakanı Oğuz Kağan;
“Takı toluy, takı müren”
derken; bize Aral’dan Hazar’a, oradan Karadeniz’e Akdeniz’e uzanan “Türk Gölü” hedefini göstermiştir. Çünkü açık denizlere ulaşmayan devletin geleceği yoktur, bu toplumlar başarısız kalır, çabuk dağılır.
Türklerin suya bağlılığını bize yazılı kaynak değerinde sunan Göktürk kitabelerinde şu ibare bulunur:
“Türk Milleti! Yerinden, suyundan ayrılmazsan iyilik göreceksin.”
Su, pek çok türkü, mani ve deyişimize de konu olmuştur. Kütahya’nın pınarları, Ordu’nun dereleri...
“Taştın yine deli gönül
Sular gibi çağlar mısın
Aktın yine kanlı yaşım
Yollarımı bağlar mısın”

“Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş çalap
Derdim vardır inlerim”
İnançlarımızı bile şekillendirmiştir su. Nisan yağmurları kutsal sayılmış, sıcak su kaynaklarını bekleyen bir yatırın varlığına ve su üzerinden geçeni büyünün tutmayacağına inanılmış. Farsın ab-ı hayatı, Türkte triglig suyu olmuş; onu Hızır bulmuş, içip ölümsüzleşmiş.

Sonuç
Destanlar, bir milletin tarihî-kültürel hayatına ışık tutan ve o milletin geleceğe güvenle bakmasını sağlayan millî unsurlar bütünüdür. Bu unsurların sadece “var olması” yeterli değildir. Maddî, manevî, geleceğe daha emin adımlarla ilerlemek, bu millî değerlerin şuuruna varmak, yani onu idrak etmekle olur. Fars ve Cermen kavimleri zengin bir millî zevke sahipken, dönemlerinde baskın kültüre yenik düşmüş ve kendi değerlerini küçümsemişlerdir. Ta ki onlara birilerinin bu zevki yeniden tattırması, “hatırlatma”sına kadar...
Zengin bir destan kültürüne sahip olan Türkler, ne yazık ki bu “hatırlatmalara” uzun yıllar ya muhattap olmamışlar, ya da belleklere işletecek bir “vurgu”yla karşılaşmamışlardır. Peki bunun sorumlusu kim? Elbette bu değerlerin bilincine varmış, ehemmiyetini kavramış, ancak bunu aktif olarak topluma kazandırmamış biz “değerli” aydınlar.
Evet; neslimize idrak ettiremediklerimizin başında destanlarımızda ve tarihimizde geniş bir havzaya sahip olan “Su Kültürü” gelir. Çünkü su hayattır ve her koluyla hayatımızın bir parçasıdır. Onu, benliğimizden ayıramadığımızdan olsa gerek, karşısında durup ciddî bir bakışla, hakkında yorum yapma gereği de duymamışız.
Nitekim günümüzde maddî-manevî hayatımıza kaynaklık eden su ve etrafında oluşmuş kültüre her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Enerji açığı, içme suyu sıkıntısı, menba kaynaklarının kuruması, su kirliliği her geçen gün artmakla ve bunlar için alınan bir dizi tedbir de, maalesef sadece devletin ve belediyelerin sorumluluğunda yürütüldüğünden yetersiz kalmaktadır. Asıl olan; sorunu yalnız maddî cihetle ele almayıp, halkı bu konuda eğitip bilinçlendirmek suretiyle, geleceğe yönelik daha köklü çalışmaların yapılmasını sağlamaktır. Bu da, o toplumun içinde yetiştiği kültürün ona yeniden hatırlatılması ve kazandırılmasıyla olabilir.
Tanımayan sevmez; sevmeyen sahip çıkmaz; sahip çıkmayan aynı zamanda korumaz. Bu nedenle, uzun vadeli tedbirlerin alınması için, şimdiki nesil ve gelecek nesillerin bu konuda bilinçlendirilmesi gerekir.
Hâsılı;
Sularla mayalanmış, sularla yoğum yoğum yoğrulmuş bu milletin evlâdı olarak millî değerlerimize sahip çıkmalıyız. Bu zengin kaynağı, çeşitli etkinliklerle toplumumuza, özellikle de gençlerimize öğretmek, sevdirmek birinci vazifemiz olmalı. Bu etkinlikleri şöyle sıralayabiliriz:
  • “Geçmişten bu güne su ve su kültürümüz” başlıklı sempozyumlar düzenlemek;
  • “Destanlarımızda, türkü, şiir ve manilerimizde su” içerikli dergi ve kitap çalışmalarında bulunmak;
  • Okullar arası, resim-şiir-kompozisyon yarışmaları düzenlemek;
  • Millî masal, destan ve halk hikâyelerimizi anlatan çizgi filmler oynatmak ve bu motifleri baskın bir şekilde işlemek;
  • Belgesel programları hazırlayıp, suyun kültürümüz içinde günümüze akışını anlatmak;
  • İlk ve orta dereceli okullarda; saka, tulumbacı vb. geleneksel kıyafetlerle, çocuklar arasında “su şenlikleri” düzenlemek;
  • Reklam ve panellerle, bu alanda yapılan çalışmaları halka duyurmak ve onlara bildiriler dağıtmak;
  • İnternette web sayfaları açıp, her yörede ayrı ayrı tezahür eden, su etrafında (akarsu, çeşme, pınar, göl, deniz...) şekillenmiş efsanevî hikâyeleri, anlatmak (Mehmet Poyraz’ın İnternet’te Osmaniye yöresiyle alâkalı çalışması, buna örnek gösterilebilir.);
  • Tarihî çeşme ve sarnıçlarımızı restore edip, bize su kültürümüzü hatırlatacak, mimarî değerlerimizi yeniden hayata geçirmek;
  • Avrupa’ya temizliği götüren hamamlarımızı, kullanılmaya daha cazip hale getirmek;
  • İlmen de kanıtlamış olan; ecdadımızın büyük bir titizlikle kullandığı ruh ve sinir hastalıklarını “su sesi” ile tedavi yöntemini, tüm dünyaya anlatmak ve yaymak;
  • “Bir yuduma bir dua” niyetiyle yapılmış sebillerimizi korumak ve aynı güzelliğe eş, yenilerini yapmak; suretiyle su kültürümüzün dimağlarda her zaman taze kalmasını sağlamak.


Benzer Konular

1 Haziran 2011 / DERUNİ Türkiye Cumhuriyeti
11 Aralık 2006 / virtuecat Türkiye Cumhuriyeti
16 Nisan 2009 / Keten Prenses Türkiye Cumhuriyeti
17 Eylül 2008 / Bia Türkiye Cumhuriyeti