TEMAŞA a. (fars temaşa) Esk.
1. Bakma, seyretme: "Temâşası derûnu hurrem eyler şubhe yokdur k/m"(Nedım, XVIII. yy ).
2. Gezme, dolaşma: "Elli üç gün ne mehâbetli temaşa idi o!" (Y. K. Beyatı).
3. Görülecek, gezilecek şey: "Kim oldı onın şem’ine bu cemtemâşâ" (Nevi, XVI. yy.).
4. Temsil, piyes: "Maksim Gorki'nin temâşâ, roman ve hikâyeleri yalnız Rusya'da değil, bütün dünyada takdir ile karşılanmıştır" (Serveti fünun'dan).
5. Temaşa etmek, kılmak, seyretmek, izlemek: ' 'İkinci defa olarak Ahmet Kerim. Hasip Bey i hayretle temaşa etti" (Y. K. Karaosmanoğlu). "Temâşâ kıl gülün divânına kim hoştemâşadır" (Fuzuli, XVI. yy).
6. Temaşaya şayan, görülmeye, izlenmeye değer.
—Din. Yoğunlaşma ve derin düşünme uygulamalarıyla elde edilen sürekli zihinsel durum.(Gerçek anlamıyla temaşa [bhakti] hint geleneklerinde özel bir rol oynar. Bu durumda, düşünen kişi, düşündüğü nesneyi gözünün önüne getirir ve ayrıntılarını bir bir ele alır.) || Duygusal bilgi aracılığıyla, Tanrı ile birleşme.
—Sey. oy. Sahnede, alanda ya da gergi üzerinde oynanan, göz ve kulağa hitap eden oyun, dans vb. sanatların tümü.
Seyit Tahir’in sahibi, Süleyman Tevfik'in sorumlu yazı işleri müdürü olduğu aylık gazete. 1918-1920 yılları arasında İstanbul'da yayımlanan gazetenin her sayısında Ahmet Suphi. Galip (Arcan), Muhsin Ertuğrul, Reşat Nuri (Güntekiri), Hüseyin Kâzım, Kemal Emin (Bara), Yusuf Ziya (Ortaç) vh yazarların oyun eleştirileri ve çeşitli konulara ilişkin yazıları bulunuyordu.
Kaynak: Büyük Larousse