LAF a. (fars. lâf).
1. Bir düşünceyi, bir duyguyu anlatmak için söylenmiş sözcük, sözcükler dizisi; söz, lakırdı: Son lafınızı iyi anlayamadım. Laflarına dikkat eü
2. Hiçbir geçerliliği olmayan, boş, yararsız bir düşünceyi ifade eden söz: Bütün bunlar laf. Laf üretmekten başka yaptığın bir şey yok.
3. Konuşma: Lafımı henüz bitirmedim, lütfen biraz daha bekleyin.
4. Bir konuşmanın konusu: Lafı değiştirmek. Laftan lafa geçmek.
5. (Bir şeyden) laf açmak, ondan söz etmeye başlamak: Önce fiyatlardan laf açtı, sonra başka konulara geçti. || Laf açmazı, kavranması güç, ince anlamlı söz (arg.). || Laf, lafı ağzında kalmak, söyleyeceği sözü bitirmeye fırsat ya da vakit bulamamak: Onların içeri girmesiyle laf ağzımda kaldı, konuyu kapattık. || Laf, lakırdı, söz altında kalmamak, bir kimsenin kırıcı ve incitici sözlerini karşılıksız bırakmamak, söylediklerine aynı biçimde karşılık vermek. || Laf, laftan anlamak, anlayışlı olmak, söz dinlemek: Öte- ki gibi değildir, laf anlar, güçlük çıkarmaz. || Laf anlamaz, bildiğinden şaşmayan, inatçı, aptal kimse için kullanılır. || Laf aramızda, "söylediğimi kimseye söylemeyin, başkaları duymasın” anlamında söylenir. || Laf atmak, şuradan buradan konuşmak, söyleşmek: Gel bize, hem bir şeyler yer hem de biraz laf atarız. || (Bir kimseye) laf atmak, ona dokunacak, onu incitecek bir sözü işittirecek biçimde uzaktan söylemek: Sürekli laf attı, ama ben oralı olmadım; bir kız ya da kadına sözle sarkıntılık etmek: Yaşına başına bakmadan, sokaktan geçen genç kızlara laf atardı. || Laf cambazlığı, gerçekleri çarpıtmak için sözcük oyunlarına başvurma: Bırak laf cambazlığını da konuya gel. || Laf, lakırdı çıkarmak, gerçekdışı bir haber uydurarak bunu sağa sola yaymak: Gelmeyecekmişim diye bir laf çıkarmış. || Laf çıkmak, kesin olmayan bir haber ağızdan ağıza dolaşmak: Böyle bir laf çıktı, ama kimse inanmadı. || Laf değil, bir şeyin önemli olduğunu vurgulamak için söylenir: Bir trilyon bu, laf değili || Laf, söz dinlemek, kendisine söylenen bir sözü ya da verilen bir öğüdü kabul edip ona uymak. || Laf dokundurmak, bir şeyi bir kimseye dolaylı bir biçimde anlatmaya çalışmak. || (Bir kimseye) laf, söz düşmemek, kendisinden daha yeterli ya da yetkili kimseler varken kendisinin söz söylemesine gereklik duyulmamak; bir konuda söz söyleyenlerin çokluğu yüzünden konuşma sırası kendine gelmemek. || Laf ebesi - LAFEBESİ. || (Biriyle) laf etmek, bir kimse ile konuşmak. || (Bir şeyi) laf etmek, bir şey hakkında yerici, çekiştirici biçimde konuşmak: İyi düşünün, sonradan laf etmeyin. || Laf, söz işitmek, azarlanıp paylanmak, kendisine kızılmak: Senin yüzünden ben de laf işiteceğim. || Laf kalabalığı, boş, gereksiz söz: Laf kalabalığına getirip sözde bizi kandıracak. || Laf kaldırmamak, kendisine yöneltilen eleştiri ya da uyarı niteliğindeki sözlere dayanamamak, tepki göstermek. || Laf kıtlığında asmalar budayayım, gereksiz, konuyla ilgisi bulunmayan, anlamsız sözler söylenmesi durumunda kullanılır. I| Laf körüğü, aşırı ölçüde konuşan, çenesi düşük, geveze |{ Laf lafı açar, bir konu başka bir konuya, bir söz başka bir söze geçme olanağı yaratır anlamında söylenir. || Laf mı?, söylenilen bir sözün anlamsızlığını, saçmalığını belirtmek için kullanılır: Bunlar da laf mı, neyi kanıtlamak istiyorsun? \\ Laf ota (torba dola), laf ola beri gele, saçma ve anlamsız bir söz söylenmesi karşısında “bu da laf mı” anlamında kullanılır || Laf olmak, hoş karşılanmamak, dedikodu yapılmak: Herkesinki doğal karşılanır, bizimkisi laf olur. || Laf olsun diye, bir amaç gözetmeden, salt bir şey söylemiş olmak için: Öyle bir şey düşünmedim, laf olsun diye söyledim. || Laf söyledi balkabağı, konuyla hiçbir ilgisi bulunmayan bir söz söyleyen kimseye “şu ahmağın söylediği söze bak” anlamında aşağılayıcı bir tonla söylenir. || Laf, lakırdı taşımak, kişileri birbirine düşürmek, aralarını açmak amacıyla bir kimsenin başka bir kimse aleyhinde söylediği sözü ona ulaştırmak: Bunun lafını ona, onunkini buna taşıyarak herkesi birbirine düşürdü. || Laf vurmak, övünmek, çalım satmak, dem vurmak (esk.). |J Laf, lakırdı yetiştirmek, kendisine söylenilen her söze karşılık vermek, hiçbir sözün altında kalmamak. || (Bir şeye) laf, söz, diyecek yok, bir şeyin hiçbir eksiği, kusuru, eleştirilecek bir yönü bulunmadığını belirtmek için kullanılır: Doğrusu evin manzarasına laf yok. || (Birini) lafa boğmak, bir şeyi gürültüye getirerek geçiştirmek için karşısındakine söz söyleme fırsatı vermemek. || (Biriyle) lafa dalmak, kendini konuşmanın akışına kaptırarak yapacağı bir işi unutmak. || Lafa karışmak, başkaları konuşurken konuşmaya katılıp söz söylemek: Başta oturan yaşlı adam da lafa karıştı. II Lafa limon sıkmak, suluca davranışlarla konuşmanın akışını kesmek. || (Birini) lafa, lakırdıya tutmak, sözü uzatarak bir kimseyi işinden alıkoymak, oyalamak: Sen bekçiyi lafa tutarsın, ben de arka kapıdan girerim. || Lafa yekûn tutmak, konuşmayı kesip bir sonuca bağlamak. || Lafı, lakırdıyı, sözü ağzına tıkamak, bir kimsenin konuşmasına tepki göstererek sözünü bitirmeden onu susturmak. || Lafı, lakırdıyı, sözü ağzında gevelemek, söylemek istediği bir şeyi bir türlü açık açık söyleyememek. || Lafı ağzından kaçırmak, gizli tuttuğu, söylemek istemediği bir şeyi elinde olmayarak söyleyivermek. | Lafı, lakırdıyı, sözü çevirmek, konuşmanın akışının sakıncalı bir yön aldığının ayrımına varınca sözü değiştirerek başka bir konuya geçmek. || Lafı, lakırdıyı, sözü çiğnemek, gereksiz yere konuşmayı uzatarak yinelemelere düşmek. || (Bir şeyin) lafı mı, lakırdısı mı, sözü mü olur, bir şeyin ya da bir eylemin öneminden, değerinden söz edildiğinde "ondan daha önemli başka şeylerin bulunduğunu, onu anmaya bile sıranın gelmeyeceğini” belirtmek için söylenir. || Lafı, sözü uzatmak, konuyla ilgisi olmayan gereksiz ayrıntılara yönelmek: Lafı uzattıkça uzattı, dinleyenlerin de dikkati dağıldı. || Lafı, lafını yabana atmamak, söylenen sözü değerli ve geçerli bulmak: Lafını yabana atma, öyle yapsaydık daha iyi kazanırdık. // Lafın gümrüğü olmaz ya, bir kimsenin sözüne karışanın, engel olanın bulunmadığını, istediği gibi konuştuğunu belirtmek için söylenir. || Lafını, lafınızı balla kestim, bir kimsenin sözünü kesmek durumunda "izin verin” anlamında söylenen nezaket sözü. || Lafını (sözünü) bilmek, ölçülü, tutarlı ve mantıklı konuşmak, kimseye dokunmayan, sakıncasız sözler söylemek: Ona bakmayın, lafını bilmez, siz beni dinleyin. || Lafını, sözünü esirgememek, düşündüğünü açık açık söylemek, dobra dobra konuşmak. || (Bir şeyin) lafını, lakırdısını etmek, onun hakkında konuşmak. || Lafını kesmek, karşısındakinin konuşmasını bitirmesini beklemeden söze karışıp onu susmak zorunda bırakmak: Lafımı kesmeden sonuna kadar dinle. || Lafını şaşırmak, heyecan, korku gibi nedenlerle ne söyleyeceğini bilmemek. || Lafta, laftan ibaret kalmak, üzerinde konuşulmuş, düşünülüp tasarlanmış olduğu halde bir iş ya da sorunu gerçekleştirememek, uygulamaya koyamamak: Bunlarda geçen sefer olduğu gibi yine lafta kalmasın. || Laf ü güzaf, anlamsız, boş, yersiz ve gereksiz söz.
ünl. Söylenen bir sözün önemsenmediğini belirtmek için kullanılan hafifseme sözü: Sınıfını geçecekmiş, takdirname alacakmış, laf!
Kaynak: Büyük Larousse