SEVAP a. (ar. şevâb).
1. ilahi yasaları, dinsel buyrukları yerine getirme: Sevap işlemek. Sevaba girmek.
2. TanrTnın ödüllendireceğine inanılan davranış: Yoksullara yardım etmek sevaptır.
3. Hayırlı bir davranış karşılığında Tanrı tarafından verileceğine inanılan ödül: Üç aylarda oruç tutmanın sevabı büyüktür. Sevap kazanmak.
4. Sevabına, hayır olsun diye, karşılık beklemeden.
—isi. TanrTnın kullarının iyilik ve ibadetine vereceği karşılık; Tanrı tarafından ödüllendirileceğine inanılan ibadet. (Bk. ansikl. böl.)
—ANSİKL. Kuran’da sevap sözcüğü on üç ayette geçer ve ayetlerin tümünde dünyaya da ahıret nimetleri, yararları anlamında kullanılır. Bu ayetlere göre Allah, isteyene dünya sevâbını (nimet ve yararını), isteyene de ahret sevabını verir. İslam inancına göre, yalnız dünya nimet ve yararlarını isteyip de ahret sevabına ilgi göstermeyenler büyük bir yanılgı içindedirler. Kuran, “Tanrımız, hem dünyada iyilik hem de ahrette iyilik ver” diyenlerden övgü ile söz eder (II, 201).
insanın Tanrı katındaki değerini yükselten ve ona ahret nimetlerini kazandıracak olan bütün olumlu eylemleri de genellikle sevap kabul edilir. İslam bilginleri bu açıdan sevap sayılan eylemleri “et-Tazim li-emrillah” (Allah'ın buyruğuna saygı) ve "eş-Şefkat-ü alâ halkıllah" (Allah'ın yarattıklarını sevme) biçiminde iki temel bölüme ayırırlar. Buna göre, Allah'a saygı niyetiyle yapılan ve Allah ile kul arasında kalan namaz, oruç, zikir, dua, tövbe, sabır, şükür gibi tutum ve davranışlar yanında; çıkar gözetmeyen, Tanrı hoşnutluğu ve insan sevgisine dayanan; insanların sağlık, mutluluk ve refahına, maddi ve manevi gelişmesine yarayan her türlü hayırlar da sevap olan işler arasında yer alır. Tüm bunlara karşın, sevap sözcüğü, bütün bu ibadet ve hayırlar arasında, daha çok farz olmadığı halde gönüllü olarak yapılanlar için kullanılır.
Kaynak: Büyük Larousse