KALAFAT a. (ital. calafato). Denize.
1. Güverte tahtalarının, borda ve alabanda kaplamalarının armozlarını üstüpüyle doldurup ziftleyerek sızdırmaz hale getirme.
2. Su sızdıran perçin başlarını özel keskilerle döverek sızdırmaz hale getirme.
3. Onarma, tamir etme.
4. (Bir gemiyi) kalafata çekmek, onu kalafatlamak için kıyıya çekmek. || (Bir kimseyi) kalafata çekmek, onu azarlayıp paylamak.
—Denize. Kalafat demiri, kalafatlamada kullanılan kör keskilerin tümüne verilen ad. || Kalafat eskisi, eskimiş kalafat üstüpülerini kesmede kullanılan geniş ağızlı keski. || Kalafat tokmağı, kalafat üstüpüsünü armozlara sıkıştırmada kullanılan ağaç tokmak. (Bu tokmakların başı, dağılmaması için demir çemberlerle berkitilir.) || Kalafat yuvası, iki borda kaplamasının arasında kalan, üstüpü sıkıştırılmış ve ziftlenmiş aralık. || Kalafata açmak, kalafat yuvalarındaki eskimiş kalafatları köfteruzla çıkarıp temizlemek. || Kalafatı atmak, kalafat yuvalarına sıkıştırılmış üstüpülerden söz ederken, zamanla gevşeyip çıkmak. || ince kalafat, çok dar olan kaplamaların armozlarına pamukla ya da ince üstüpüyle yapılan kalafat.
—Giy. Yeniçerilerin günlük yaşamda kullandıkları altı dar üstü geniş, dilimli ve yüksek başlık. (Bk. ansikl. böl.) || Çatal kalafat, üzerine birbirini çaprazlamasına kesecek biçimde iki ayrı yönde sarık sarılmış kalafat. || Dal kalafat, sarık sarmadan kullanılan kalafat. (Keçeden yapılmış kalafat üzerine bir tat kalınca tülbent konup dilimleri birlikte dikilerek yapılır, ayrıca üzerine sarık sarılmazdı.) || Destarh kalafat, üzerine sarık sarılmış kalafat.
—ANSİKL. Giy. Kalafat keçeden yapılır, rengi kullanacak olanın rütbe ve mevkiine göre devetüyü, sarı, yeşil, mor, al olmak üzere değişirdi. Altı başa göre yapılır, üste doğru giderek genişler, üzeri alttaki pamuk ve astarla birlikte eşit dilimler halinde dikilirdi. Sonraları topçu subaylarının giydiği başlığa da bu ad verildi. 1826'da Yeniçeri ocağı'nın kaldırılmasıyla kalafatın giyilmesi yasaklandı.
Kaynak: Büyük Larousse