Arama

Yapı Nedir?

Güncelleme: 20 Mart 2016 Gösterim: 18.515 Cevap: 8
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
18 Ekim 2008       Mesaj #1
nünü - avatarı
Ziyaretçi
YAPI a.
1. Her türlü mimarlık yapıtı; ev, köprü, anıt vb.; bina: Kent, tarihi yapılarla doluydu. (Bk. ansikl. böl.)
Sponsorlu Bağlantılar
2. Yapı işlerinde kullanılan şeyleri ya da yapı işleriyle uğraşan kimseyi belirtir; inşaat: Yapı malzemeleri. Yapı ustası.
3. Bir tamlayanla, yapılmış, ortaya konulmuş, oluşturulmuş şeyi belirtir: Amerikan yapısı uçaklar. Çekoslovak yapısı bir araç. El yapısı.
4. Bir bütünün çeşitli bölümlerinin kendi içinde düzenleniş biçimi: İnsan vücudunun yapısı. Bir bitkinin yapısı.
5. Bir bütünün tutarlığını ve kendine özgülüğünü kazandıran düzeni: Tüık sanayiinin yapısı. Bir kunımun yapısı.
6. Çeşitli öğeleri birbirine bağlı örgütlenmiş geniş bütün: Feodal yapı. Toplumsal yapı.
7. Bedensel direnci belirleyen özelliklerin tümü; bünye: Yapısı oldukça sağlam bir genç.
8. Bireyin hangi tipten olduğunu belirlemeyi olanaklı kılan morfolojik, fizyolojik ve psikolojik özelliklerin tümü. (Bk. ansikl. böl. Ruhbil. ve Psik.)

—Antropol. Deneysel gerçeklikten yola çıkılarak ortaya konan soyut model. Bu model, kendi çeşitli öğelerini birleştiren ilişkilerden başka şey değildir. (Bu görüş, Lövi-Strauss'un ve "yapısalcı" akımın görüşüdür. Bir yapının içinde, her öğe bütün diğerlerine bağlıdır ve bir model belirli yapısal vasaiara göre dönüşüm geçirir (bir yapı, bir "dönüşüm grubuna bağlıdır"). Strauss yapı kavramını özellikle verimli olduğu iki alanda, yani dünya ölçeğinde, akrabalık yapılan ("ilksel" ve "karmaşık") ve Kuzey ve Güney Amerika anakaraları ölçeğinde efsaneler alanında uyguladı ve goliştirdi. || Toplumsal yapı, bir toplumsal grubun örgütlenme tarzlannın bütünü ve her toplumun çeşitli alanları (akrabalık, siyaset, ekonomi, din vb.) arasında ve içinde mevcut ilişkiler çeşidi. (E. Durklıeim'dan sonra, İngiliz işlevselci okulu kuramcıları, A. R. Radcliffe-Brovrn, E. E. Evans Pritchard ve M. Fortes tarafından geliştirilmiş "yapısal işlevsel" bir görüştür.)

—Bayınd. Sanat yapılan, bir ülkenin donanımlarını (ulaşım yolları, hidrolik düzenlemeler, liman inşaatlan, enerji yapılan vb.) ilgilendiren tüm bayındırlık uygulamalarına verilen genel ad.

—Bilş. Bir bilişim sisteminin bileşimine giren çeşitli öğelerin, bütünün belirli bir kullanım için, tasarımını eniyilemek amacıyla düzenlenmesi. (Bir bilişim sisteminin yapısına giren temel öğeler, işleme işlemci ya da işlemcileri ya da merkezi işlemciler, gerektiğinde bir önbellekle donatılmış merkezi bellek, diskli ya da manyetik şeritli bellekler gibi yardımcı bellekler, bu öğeler arasındaki bağlantı araçları, çevre birimi öğeleri (kart ya da şerit okuyucular, deliciler, yazıcılar, görüntüleme konsolları vb.] ve son olarak bütünün işletim sistemidir. Bir yapının eniyilenmesi sonucunda gereksinimlere uyarlanmış bir biçimlenme elde edilir; eniyileme aşaması çoğu kez çeşitli şık birimlerin ve "yük”ün yani, sistemin işlemesi gereken işlerin tipinin ve miktannın modellenmesini gerektirir.

—Bot. Çeşitli elemanlann ve dokulann bitki içindeki konumu. (Üstün yapılı bitkilerde dokular iki kaynaktan gelir: genç ve <*- su bitkilerde birincil dokular [birincil yapı ya da oluşum] ve yaşlı bitkilerde büyüt- ken tabakalardan gelen ikincil dokular [ikincil yapı ya da oluşum], |j Eklemli yapı, eklemlerden oluşan bir bitkinin yapısı. | Hücreli yapı, birçok hücreden oluşan bir bitkinin yapısı. || Sifonlu yapı, yalnız bölmesiz ipliklerden oluşan bir bitkinin (Mu- coraceae) yapısı.

—Çevrebil. Bir ekosistemi oluşturan çeşitli öğeler (bitki re hayvan türleri, fiziksel parametreler vb.) arasındaki ilişki düzeni.

—Dilbil. Dilsel birimlerin düzenli bir kurallar dizgesinde bir araya gelme biçimi. (Bu kurallar hem birimleri, hem birimler arasındaki bağıntıları tanımlar.)

—Fels. Birbirine karşılıklı olarak bağımlı ve bağıntıları birtakım yasalara uyan düzenli ve özerk bütün. (Yapısalcılık insan bilimleri alanındaki çalışmalarıyla sözkonusu yasaları belirlemeye çalışmıştır; bu yasalar bugün daha çok, ortaya çıkma olasılığı yüksek birbirine bağlı elemanlar arasındaki bağıntılar olarak düşünülmektedir.)

—Fizs. kim. Değişik fiziksel durumlarda düşünülen kimyasal bileşiklerdeki atomların, moleküllerin ya da iyonların üçbo- yutlu düzenlenimi. (Bk. ansikl. böl.)|j Yapı formülü, bir maddenin yapısal özelliklerini (molekülünde yer alan atomların türü ve sayısı, elementleri arasındaki kütle oranlan ve değerlikleri) olabildiğince açık olarak veren simgesel gösterim biçimi. || Yapı suyu, bir bileşiğin ayrılmaz bir öğesi olan, yapısal bozunma ya da değişme olmadan, bir başka deyişle sözkonusu bileşiği susuz bir bileşiğe dönüştürmeden kaybolmayan su. (Örneğin sodyum orto- fosfat [NaHjPOJ, iki molekül başına bir molekül yapı suyu yitirerek sodyum piro- fosfata [NajHjPjO,] dönüşür.)

—Fizyol. Canlı varlıkların organizmasını oluşturan kısımlann tümü.

—Genet. Genetik yapılar, gerek bir loküs içinde atollerin, gerekse belirli bir topluluk içinde belirli bir kuşağın bünyesinde bulunan genotiplerin tümü. (Bk. ansikl. böl.)

—Homeopat. Homeopatik tiplendirmenin iki bileşeninden biri. (Bk. ansikl. böl.)

—Ikt. Belli koşullarda ve belli bir zamanda bir ekonomik birimi niteleyen oran ve ilişkilerin tümü. (Ekonomik birimlerin etkinliklerini niteleyen ekonomik yapılardan başka, ekonomik etkinliğin çerçevesini oluşturan çevresel yapılar da bulunur.) [Bk. ansikl. böl.] || Yapı tasarrufu, bireyleri konut edindirmek, yaptırmak ya da onarmak için tasarrufta bulunmaya özendirici sistem. (Bk. ansikl. böl.)

—Inş. Ek yapı, daha önemli bir başka yapıya bitişik olarak yapılan ancak çoğu kez onunla bütünleşmeyen yapı.

—Kâğ. san. Bir kâğıt yaprağını oluşturan bileşenlerin dağılış, yöneliş ve birbirine karışma biçimi.

—Küm. kur. Bir kümenin donatıldığı ba ğıntı (lar). [Bu bağıntılar arasında yer alan fonksiyonel bağıntılara (ya da fonksiyonlara) bileşim yasası denir. Yapılar, türlerine ve kendilerini oluşturan bağıntıların özelliklerine göre başka deyişle modelleri H olduğu kuramlara göre sınıflandırılır; o gruplar, halkalar, kafesler, modüller, topolojik uzaylar vb.)

—Ormanc. Bir ormanı oluşturan, yaşlarına, boyutlarına göre sınıflandırılmış ağaç kategorilerinin nispi dağılımı ve oranı. (Düzgün, bahçe tipi ya da karma yapı diye çeşitlere ayrılır.)

—Patol. Vfepı kusuru, doğuştan beden bozukluğu.

—Pedol. Bir toprakta parçacıklann birleşme tarzını belirleyen temel fiziksel özellik. (Toprağın iskeletini oluşturan bu parçacıklar, çimentolarla ya da organik [humustu maddeler] ve mineral [hidroksitler ve killer] koloitlerle birbirine bağlanır.) [Bk. ansikl. böl]

—Petr. san. Hidrokarbon birikimine olanak veren, belirgin biçimli jeolojik bütün.

—Petrogr. Bir kayacı oluşturan minerallerin, birbirlerine göre düzeni.

—Ruhbü. Çeşitli ilişkilerle birbirine bağlı ruhsal birimlerin tümlü. {[ Anlama yetisine ilişkin yapı, zekânın yapısını açıklamak İçin J. P. Guilford'un önerdiği model. (Ek. ansikl. böl.) || Bilişsel yapılar, karşılıklı ilişkileri içinde ele alınan bilgilerin ya da bilişsel yeteneklerin tümü. j| Kişilik yapısı, kişiliğin istikrarlı ve sürekli bir bütün halinde sabitleşmiş derin ve temel metapsişik öğelerinin tümü (öznenin zihinsel işlevleri bu bütünün oluşturduğu temele dayanır). [Bk. ansikl. böl.] || Yalın yapı, bir değişkenler grubu içindeki bağıntıları açıklamak için gerekli ortak etmenlerin yalnız bir bölümünün bu değişkenlerin her birine etkide bulunduğunu öngören ve L. L. Thurston tarafından öne sürülen varsayım.

—Yerbil. Ortak bir dinamik sonucunda doğan kayaçların tümü (plutonik, volkanik, tortul vb. yapı). |j Bir kayacın yapısal ve dokusal özelliklerinin tümü.

—Yerbil. ve Jeomorfol. Tektonik kökenli geometrik düzenleniş; mikroskobik ölçekten (mikroyapı) bölgesel ölçeğe (megayapı), örneğin mikrokıvrımdan kilometre boyutunda yatık kıvrıma kadar farklı ölçeklerde yapılar vardır. (Tektonik üsluba uygun olarak, masamsı [yarıyatay ya da yatay katmanlar] ya da rnonoklinal yapı [bir yöne eğimli katmanlar], kınklı ya da kıvrımlı yapı görülür.) [Bk. ansikl. böl.]

—ANSİKL. Fizs. kim. Kimyasal bir bileşiğin tanımlanması yalnızca bu bileşiği meydana getiren atomların sıralanarak sayılarının verilmesi, oranlarının gösterilmesi ve atomlan arasındaki bağ türlerinin belirtilmesiyle sınırlanamaz; çünkü kimyasal bir bileşik sıradan bir yığın değildir; bu nedenle farklı öğelerinin nasıl bir araya geldiği ve ne şekilde düzenlendiği ya da başka bir deyişle atomlardan kurulan ve yapısı açıklanarak tanımlanması gereken bir kuruluştur. Bu tür bir incelemede fiziksel durum önemli bir rol oynar; örneğin gazlar durmadan ve gelişigüzel biçimde hareket eden moleküllerden oluşur ve bu nedenle yalnızca moleküllerinin yapısı göz önüne alınır. Bileşen parçacıkları arasındaki uzaklık gazlarınkinden çok daha az olmakla birlikte, sıvılar için de ilk bakışta aynı şey sözkonusudur; buna karşılık kristalleşmiş katı bir yapıda, bileşen parçacıkların, yani molekül, atom ya da iyonların düzenli bir yerleşimi vardır. Maddelerin içyapısı X-ışıniarı, elektron ya da nötron kırınım diyagramlan ve diğer tayfgözlem yöntemleriyle (kızılaftı ışınlar, Raman etkisi, morötesi ışınlar, Hertz dalgaları, nükleer manyetik çınlama* vb.) incelenir. Bu yöntemler, kimi atom gruplarının varlığını ortaya çıkardıkları gibi atomların karşılıklı konumlarının kesin olarak belirlenmesini, farklı bağlanma biçimlerinin yanı sıra atomların boyut ve kütlelerine ilişkin sağlam verilerin elde edilmesini sağlar. Silikatlar ya da biyolojik bileşikler (nükleik asitler) gibi kimi bileşiklerin kimyası, atom yapılanma tanınması 9onucu yeniden ete alınıp incelenmiştir.
Amorf bileşiklerle elde edilen sonuçların yorumlanması, kristalleşmiş bileşiklerle elde edilen sonuçların yorumlanmasından çok daha zor olmakla birlikte, yine de sıvı maddeler, kolloitler ve camlardaki atomlann düzenlenişi tanımlanabilmektedir.

• Moleküllerin, çokatomlu iyonların ve makromoleküllerin yapısı. Moleküller ile çokatomlu iyonlann atomları arasındaki bağlar, ortak değerlikli bağlardır ve yapıları açık formüllerle gösterilebilir. Yapılaşma, biçimlenme ve yerleşme olmak üzere üç çeşit yapısal örgütlenme vardır: ya- pılaşma hangi atomlann kendi aralarında birbirlerine bağlı olduğunu gösterir. Örneğin asetik asitte düzlemsel açık formül, herhangi bir belirsizliğe yer bırakmadan genel yapıyı göstermeye yeterlidir (bk. şe kil). Benzer moleküllerde görülen. CH, OH, CC, CO bağlarının uzunlukları kesin olarak tanımlanabilir; aynı şey örneğin H—C—H gibi bağlar arasındaki açılar için de geçerlidir.
Biçimlenme ve yer/eşme'nin tanımlanmasında, üçboyutlu açık formüllerden ya da bunların bir düzlem üzerindeki izdüşümlerinden yararlanılır. Biçimlenme', belirli bir atomun çevresinde bu atoma bağlı atomların düzenlenişini gösterirken, yerleşme' iki atom arasındaki bağa göre, doğrudan bu iki atoma bağlanmış atomların düzenlenişini tanımlar.
Makromoleküllerin yapısı, boyutları dışında tomelde klasik organik bir molekülün yapısından pek farklı değildir. Kohezyon (iç tutunum) ya ortak değerlikli bağlarla, ya iyon bağlarıyla ya da eşkonum bağlarıyla sağlanır. Bu yolla oluşan bileşikler organik, anorganik ya da karma yapıt olabilir. Karşılaşılan başlıca yapılar doğrusal, ikiboyutlu (yapraklı) ve üçboyut- ludur.

• Kristallerin, metallerin ve alaşımların yapısı. Kristaller* duruma göre iyon (iyon- sal kristaller), atom (atomsal ya da ortak değerlikli kristaller) ya da moleküller (molekülse! kristaller) halinde bulunan parçacıkların oluşturduğu üçboyutlu örgüsel bir ağ yapıdan (kristal kafesinden) [sürekli yinelenen bir motif oluşturarak] meydana gelir, iyonsa! bir kristalin kohezyonu, ters işaretli iyonlar arasında oluşan iyon bağlarıyla sağlanır. İyon bağı yönlendirilemediğinden, ters işaretli bir iyon çevresinde toplanan belli işaretteki iyonlann sayısı (eşkonum indisi), iyonlann boyutuna bağlıdır. Nitekim sodyum Idorürde (NaCI), sodyum iyonları (Na+), yüzey merkezli kübik bir kristal örgüsü, klorür iyonları (Cl~), kübik kristal örgüsü içine yerleşmiş yüzey merkezli bir başka kristal örgüsü düştürür. Sezyum klorürün kristal örgüsü yalnızca kübiktir. Daha az rastlanan başka tip yapılar da bulunmaktadır. Atomsal bir kristalin kohezyonu ortak değerlikli bağlarla sağlanır. Sınırlı sayıda olan bu bağlar yön- lendirilebildiğinden çoğu kez boşluklu bir yapı ortaya çıkar; ayrıca bu bağlar kısa, kuvvetli ve yörelleşmiş olduğundan ortak değerlikli kristaller oldukça serttir; zor erirler ve yalıtkan bir özellik taşırlar (örneğin elmas, kuvars vb.). Molekülse! kristaller’ in kohezyonu Van der Waals kuvvetleri (oksijen, azot, klor, soygazlar, yoğuşturul- muş durumda organik maddeler) ya da hidrojen bağlarıyla (buz) sağlanır. Kristal örgüsünü oluşturan kohezyon, serbest elektron bulutuyla sağlandığından an metaller katı durumdayken iç içe geçmiş küçük kristallerden oluşur. Metal bağ tümüyle yöresiz olduğundan ve ayrıca yönlen- dirilemediğinden katyonlann yapısı genellikle tıkız, eşkonum sayıları ise yüksektir. Al, Ni, Cu, Ag, Au vb gibi pek çok metalin yüzey merkezli kübik bir kristal örgüsü vardır ve bu kristal örgü içinde her katyonun on iki komşusu bulunur. Mg, Zn, Cd, vb. gibi kimi metallerse heksagonal sistemde kristallenir ve yukarıdakiler gibi heksagonal tıkız kristal örgüsü oluştururlar. Alkali metaller ile içinde demirin (olağan sıcaklıkta) da yer aldığı diğer metallerin kübik merkezli bir kristal örgüleri vardır; ancak bunların kristal örgüleri yukarıdaki metallerin kristal örgülerinden daha az tıkızdır; kristal örgüsü içinde her katyonun yalnızca sekiz yakın komşusu vardır.
Alaşımlar, metallerin kendi aralannda ya da bir metal ile bir ametalin birleşmesi sonunda oluşur. Kristal yapıları genellikle arı motallarinkine benzer. Bununla birlikte görece daha basit ikili alaşımlarda birçok yapı tipinin bulunduğunu da göz önüne almak gerekir. Alaşımın, çok küçük arı metal kristallerinden meydana geldiği durumlar dışında (çok ender rastlanır) karşılaşılan başlıca yapı tipleri, katı çözeltiler* (ornatma ya da araya yerleşme) ite ara* fazlardır.

—Genet. Genetik yapılar. Temel bir karakteri (örneğin ABO ya da Hhesus sistemi gibi bir kan sistemi) yöneten genler bir lo- kusta bulunur, yani herhangi bir kromozomun belirli bir noktasında yer alır. Bu genler sözkonusu karakter üzerinde çeşitli etkilere sahip olabilirler, ya da başka bir ifadeyle, alel terimi ile tanımlanmış a(, .. a,... gibi çeşitli kategorilere art olabilirler; böylece ABO kan sistemini yöneten lokus A,, A2, B ve O olarak 4 alel taşır. Her birey, her temel karakter için iki gene sahiptir; bunların tümü onun genotipini oluşturur; eğer aynı alel her iki atadan geçmişse genotip homozigot olabilir:
(a,a,), (a,a), ya da bunlar farklı iki alelden aktarılmışsa heterozigot olabilir: (a1a2), ~. (a^; böylece ABO sistemi için toplulukta 4 homozigot tipine, (A,A-,). (A2A2), (BB), (00) ve 6 heterozigot tipine (A,A^, (A,B), (AO), (A2B), (A20), (BO) rastlanır.
Belirli bir kuşakta, tanımlanmış bir topluluk, her lokus için, bu lokusta yer alan gerek çeşitli a, .... a,... alellerinin p, .... Pı... sıklıkları bütünü ile tanımlanır ve bu bütüne topluluğun gen yapısı denir; gerekse (a,a,), (a,a2), ... (apj) ... gibi çeşitli genotiplerin P„, P12 ... P-... sıklıkları bütünü ile tanımlanır ve bu bütün topluluğun genotip yapısını oluşturur.
Göründüğünden daha gerçekçi bazı varsayımların ışığı altında, bir genotipin yapısının, Hardy ve Weinberg yasasını oluşturan yalın bağıntılar sayesinde gen yapısından çıkarılabileceği gösterilmiştir.
Çeşitli etmenlerin -değişinimler, göçler, ayıklanma baskıları, rastlantıya bağlı türeme etkisi altında bir topluluğu gen yapısında meydana gelen dönüşümler topluluk genetiğinin ana konusunu oluşturur.

—Homeopat. Homeopatik tiplendirme başlıca iki bileşene önem verir: birincisi statik ve değişmez olan yapı, İkincisi onunla karşıt ve gelişime elverişli dinamik bir durum olan mizaç. Homeopatların önerdikleri çeşitli yapı sıralamaları arasında, tedaviyi doğrudan doğruya etkilemesi ve kolay anlaşılır olması bakımından L6- on Vannier'ninki göz önünde bulundurulmaya değer. L. Vannier, Lozanlı Antoine Nebel'in çalışmalarından esinlenerek ve kalsiyum tuzlarının organizmadaki eşitsiz dağılımına dayanarak üç temel tip tanımlamıştır: karbonik, fosforik, fluorik. Bundan başka yapılarla diyatezler arasında ilginç ilişkiler bulmayı başarmıştır. Kuşkusuz, bu üç tipin saf halleri kuramsal kavramlardır: her ikisi kendi çerçevesi içinde yerleşiktir ve içerdiği çeşitli yapısal eğilimlerin bir toplamı olarak belirir. Bununla beraber, tiplerden biri ötekilere göre üstündür.
Bundan sonra gelen sıralamalar, örneğin Henrı Bernard ya da Martiny'ninkiler, ancak Nebel ve Vannier’nin temel sistemine uyar, bunları ya zenginleştirir, ya da ret yoluna giderler, ama her zaman bir karışıklığa uğratırlar. Biraz şematik olan ve karboniklere daha büyük yer veren bu sistem, bir öncü değeri taşır ve Hahne- mann'ın insan ve hastalıkları üzerindeki kavramlarını, fizyopatolojinin yeni elde ettiği bilgilerle kaynaştırmaya çalışarak geniş bir sistem içine de girebilir.
Homeopatik ilaç ya da ilaçların seçiminde tipoloji bilgisine gerek yoktur, eninde sonunda bu seçim için benzerlik yasasına başvurulacaktır.

—İkt. Bu terimi iktisat bilimine sokan F. Perroux’nun tanımı göz önüne alınırsa (beli koşullarda ve zamanda bir ekonomik birimi niteleyen oranların ve ilişkilerin tümü), burada iki önemli noktanın aydınlatılması gerekir. Yapılar etmen ve etmen grupları arasındaki ilişkilerdir: bu nedenle, varlıkları bu ilişkilerin gerçekleşmesine bağlıdır. Öte yandan, bu bağıntılar nesneldir: etmenlere kabul ettirilirler; onlardan önce de vardırlar; etmenler bu ilişkilerin istenç dışı destekleri olur; yapısal değişiklikler çoğu kez ortak stratejilerin çatışmasının istenç dışı sonuçlarıdır.
Yapı kavramının uygulama alanı oldukça geniştir. Öncelikle temel bir ekonomik birimin incelenmesinde kullanılırlar: bir ailenin yapısı, kendisini oluşturan bireylerin sayısına, bu bireylerin çalışma alanlarına, aile gelirinde çeşitli kazanç türlerinin paylarına, tasarruf edilen gelir yüzdesine göre belirlenir. Aynı biçimde, bir işletmenin yapısı da öyle belirtilebilir: üretim içinde sermaye ve emeğin görece önemleri, değişik hizmetlerin örgütlenmesi, kullanılan mali kaynakların yapısı (mali yapı) vb ikinci olarak, yapı kavramı karmaşık bir ekonomik birimi incelemekte kullanılabilir: bir mali kurumun yapısı, bir işçi ya da işveren sendikasının yapısı, bir ulusun ya da uluslar grubunun yapısı. Bu oran ve ilişkiler durağan değildir: zaman içinde, örneğin tüketimdeki artış ya da teknolojik gelişmenin etkisiyle değişiklik gösterir. Bu nedenle genel olarak, bir yapının dengesi ancak kısa bir dönem için belirlenir: örneğin, fiyatların oluşmasına ilişkin bir orta dönem araştırmasında gelir dağılımı yapısı veri olarak kabul edilebilir. Ancak, uzun dönemli bir inceleme sözkonusu olduğunda, ekonomik ve sosyal gelişme ya da hükümetin siyaset ve vergi politikalarındaki değişmeler gibi etkenlerin gelir dağılımında yol açacağı göz önünde tutulmalıdır.

Yapı tasarrufu. Türkiye’de, küçük tasar- ruflan değerlendirerek konut yapımı amacıyla, özellikle 1930'lardan sonra, birçok kredi kurumu ve kamu kuruluşları etkinlik göstermiştir. Bunlar arasında başta Emlak ve kredi bankası olmak üzere bazı bankalar, emekli sandıkları, Sosyal sigortalar kurumu ve Ordu yardımlaşma kurumu sayılabilir. Emlak ve kredi bankası, uzun süre, konut sahibi olmak için belirli bir tasarrufu olan kişilere, Sosyal sigortalar kurumu’nun konut fonlarından da yararlanarak bireysel krediler açmıştır. Ancak, 1960’larda, SSK konut yapımı için ayırdığı fonları kendi örgütü aracılığıyla ve yalnızca yapı kooperatiflerine vererek işçileri kooperatifleşme suretiyle tasarrufa yöneltip konut edinebilmesini amaçlamıştır. Bu durum, yapı kooperatiflerinin yaygınlaşmasına neden olmuş ve bu kooperatiflere üye olan kişiler tasarruflarını uzun vadeyle borçlanmak yoluyla değerlendir- meşlerdir. 10 temmuz 1981’de çıkartılan Toplu konut yasası ile konut sorununun çözülebilmesi için halk tasarruflarının ve öteki konut fonlarının kısa sürede ve etkili bir biçimde konut üretimine yönlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu yasaya göre, konut sahibi olmak isteyen kişilerin tasarruflarına bütçeden ayrılacak °/o 5’lik bir payın eklenmesiyle toplu konut fonu oluşturulması öngörülmüştür Ancak, uygulamada böyle bir fonun yetersiz olduğu görülmüş, yasa 1985'te yeniden düzenlenerek toplu konut fonuna kişilerin yapı tasarrufu yanında dışalımın bir bölümünden yapılacak kesintilerle akaryakıt, tekel ürünleri vb. kamu kesimi ürünlerine yapılacak zamlarla kaynak sağlanması yoluna gidilmiştir. Günümüzde bazı bankalar kişilere konut kredisi açarak onları uzun vadede borçlandırıp yapı tasarrufuna yöneltmekle birlikte yapı tasarrufları genel olarak Toplu konut fonu'nda toplanmaktadır. (-* TOPLU* KONUT FONU.)

—inş. Toprağın, taşın ya da ahşabın kabaca istiflenmesi, kullanımı günümüzde bile süren çözümler getirmiş, tuğla ya da kesme taş gibi standart öğeleri örme tekniği, çok eski tarihlerden beri bu çözümleri tamamlamıştır. Ahşap esaslı maddeleri biçim değiştirmez bir çerçeve içinde birleştirme uygulaması ise, başka amaçlarla geliştirilmiş teknikler ve uygun gereçler gerektirdiğinden, daha geç bir döneme rastlar ve yaygınlaşmamıştır. Bu nedenle çatkı, ancak XIX. yy.'da, demir kullanımı yoluyla atılım göstermiştir. Ama, en zengin olanakları sunan kalıplama işlemidir. Böyle olmasının nedeni, çok eski tarihlerden beri, üst üste yığılmış gereçleri birbirine bağlamak ve korumak için sanayi bağlayıcılarından yararlanılmış olmasıdır (IV. binyıl’dan başlayarak alçı, II. bin- yıl’dan başlayarak kireç ve çimento). Romalılar, kalıplar içinde biçimlendirilmiş kerpiç yerine, tonozlu dev yapılar yapmalarına olanak veren yığışım tekniğini kullandılar. XIX. yy.'ın teknik adamları, hem betonun, hem de çatkının etkisiyle, karma bir çözüm olan ve benzersiz bir değişime yol açan betonarme1 yi buldular. Yapı bileşenlerini sanayi üretimiyle elde etme yolundaki ilk denemeler de geçen yüzyılda yapıldı. Bu, başlangıçta, ahşap ve demiri mekanik yollarla işleminin, metalleri kalıplama ya da haddelemenin, seramik, cam gibi ürünleri işleyerek kullanmanın sağladığı olanaklardan yararlanılarak ince inşaata uygulanıyordu. Bütün bunlar, aydınlatma, ısıtma, sıhhi tesisat gibi alanlarda ve henüz birbirine ve kaba inşaata bağımlı donatı öğelerinde önemli gelişmeler sağladı. Ancak XX. yy.'ın ortalarına gelindiğinde, kent topraklarında yeniden yapma ve biçimlendirme çalışmaları sırasında, kaba inşaatın da sanayi yoluyla üre- tilbeleceği düşünüldü. Güçlü taşıma ve kaldırma araçlarının geliştirilmiş olması, bu düşünceyi uygulanabilir kılıyordu. (-* ÖNÜRETİM.) Günün gereksinmelerine çözüm getirmek amacıyla geliştirilen ve betonun önce levhalar, sonra da hücreler halinde kalıplanmasına dayanan bu sanayileşme, kaba inşaat donatım ilişkisi gözden geçirilmediğinden, ge'°neksel tekniklerin bir devamı olmaktan öteye gitmedi. Oysa, yapının gerçek anlamda sanayileşmesi için, tüm işlevleri bir bütün olarak değerlendirilmeli; yapı, ısıl, görsel, sesli alışverişlere duyarlı bir aygıta dönüşmelidir; böyle olunca yapı, sürekli bakım ve düzenli aralarla yenilenmeyi gerektirerek ve hizmet verdiği süre boyunca denetlenebilecektir. Bütün bunlar yalnız dış müdahalelerle sağlanamaz: kullanılan tüm tekniklerin bu amaca yönelmesi gerekir.

—Mim. ve inş. Taşıyıcı yapıların düzlemsel sistemlere ayrıştırılabilir türde olanları statik hesaplarının kolayca yapılmasına olanak verir. "Uzay yapıları" ya da "uzay strüktürleri” diye anılan yapılarsa ancak üç boyutta kararlılık kazanır. Bu tür yapılar, inşaatta denenmeden önce pek çok alanda uygulanmıştır. Bina üretimindeyse, ahşap çatkılarla gerçekleştirilmiş örneklerde bile, basınca ya da bükülmeye karşı edilgen bir etki yaratan gereç ve yöntemler kullanılıyordu. XIX. yy. boyunca, kuramsal bilgilerin gösterdiği evrim, sanayi ürünlerinin, yani metal ve silikatların kullanımını yaygınlaştırmaya olanak verdi. Demirin inşaat gereci olarak kullanılması, asma strüktürlerin (örn. asma köprüler) ve matal çatkılarda gergilerle denge kazanan yapıların gerçekleştirilmesini sağlarken, demir, betonarme ya da öngerilmeli beton donatısı olarak da büyük önem kazandı. Taşıma araçlarının gelişmesi ve ticari sergilerin yaygınlaşması, taşıyıcı yapıyı hafifletmek, büyük bir açıklığı geçmeye ve geniş bir mekânı örtmeye olanak vermek için iskelet ile kılıfı birbirinden ayırmayı amaçlayan tekniklerin geliştirilmesini kolaylaştırdı. Ne var ki, bu uygulama, rüzgâr etkilerini artırırken, yapım ve bakım işlemlerini de karmaşık bir duruma getirdi. Taşıyıcı yapı düzeyinde de benzer sorunlar ortaya çıktı çünkü her türlü germe düzenek bir ankraj yapılmasını gerektiriyordu. Bir sanat yapısında, yüksek bir binada, arazi yapının ayrılmaz bir parçasıdır; bu da hem yerbilimcinin, hem de zemin mekaniği uzmanının yapım sürecine katkısını gerektirir. Uygulamada, yalnız bir özelliğini kullanmak, tek bir “çalışma” biçimine zorlamak için gereçleri bütünden ayrı değerlendirmek mümkün değildir; öyle ki, çeliğin çekme kuvvetlerine dayanımı, bu gerecin yalnız germe yapılarda kullanılmasını gerektirmez. Kimi gereçleri çubuk ve levha biçiminde üretme ve kullanma zorunluluğu, birçok farklı özelliğin bir arada bulunması sonucunu doğururki, bu da her türlü kuramsal sınıflandırmayı belirsiz kılar.
Çekme kuvvetlerinin ikinci derecede önem taşıdığı eski çatkılarda ve tonozlu kâgir yapılarda olduğu gibi, dikgen öğelerden oluşan çatkılarla (metal ya da betonarme) gerçekleştirilmiş büyük inşaatlarda da, üçüncü boyut ihmal edilebilir; hesabı ve üretim sürecini kolaylaştırmak için bunlar iki boyutlu düzlemsel sistemlere indirgenebilir. Esnek (kablolar, zarlar) ya da bükülmez (levhalar ve kabuklar) gereçlerle yapılan üç doğrultulu germe sistemlerdeyse -hiç değilse hesap yönünden- üçüncü boyutu ihmal etmek mümkün değildir. Uçlarından ankre edilmiş ve iki kazık yardımıyla gerilmiş bir kablo (tıpkı bir çamaşır teli gibi), kararlı bir yapıya sahip değildir (şek. 1): Bu kabloyu bir düzlemde sabitleştirmek için ya ters eğrilikli bir başka kablodan ve bağlantı çubuklarından yararlanmak (şek. 2), ya da bu kabloya bükülmez bir çubuk asmak (şek. 3) gerekir. Birbirine koşut sıralar (şek. 4) ya da bir dairenin çaplan (şek. 5) biçiminde düzenlenmiş bu kablo dizileri, bir çatıyı asmaya ya da taşımaya olanak verir. Koşut açıklıklar bulunması durumunda rüzgâr bağlantıları yapmak zorunludur; çember biçiminde düzenlemedeyse, ankrajların yerini zaten yassı bir halka alır. Ters eğrilikli kablo, eğik gergilerle bağlandığı, kazıklar arasına gerilmiş iki kablo arasında da yer alabilir. Bu almaşık düzenlemeyle, koşut (şek. 6) ya da ışınsal kıvrımları olan ve dengelenmiş eğrisel yüzeylerden oluşan kararlı bir biçim elde edilir.

iki kemer yardımıyla gerilmiş bir dizi kablo da, tek başına kararlı bir bütün oluşturmaz. Bu kararlılık, dik düzlemlerde ilk kablolara bağlanan ters eğrilikli kablolarla sağlanır (şek. 7). Elde edilen ağ, kemerlerin profiline ve konumuna bağlı olarak formülü değişen çift ters eğrilikli bir örtü oluşturur; yarımhiperboloit, konoit, hiperbolik paraboloit* biçiminde örtüler başlıca tüllerdir. Bu gerilmiş örtüler üzerine hafif bir kaplama (sac, beton plak, kontrplak), bir yalıtım ve bir sızdırmazlık katmanı tespit edilir.
Şimdiye kadar incelenen sistemlerde, taşıyıcı yapıyı oluşturan kablolarla örtü birbirinden ayırt edilebilmektedir. Bu öğeler, tıpkı çadırlarda olduğu gibi, kazıklar ya da kemerler yardımıyla gerilmiş zar biçiminde yüzeylerle birleştirilebilir. Ağırlık, bu tür sis: nleri etkileyen üç doğrultulu gerilimler abanındadır. Zar, bir gaz yardımıyla ş : niş bir mekânın kılıfını oluşturduğun- urum değişir. Dikmeler üzerine tespitnımiş bir basınç halkasıyla birleştirilen vıft zarın ortaya çıkardığı mercek biçimindeki yapı (Şek. 8) ilginç bir barınak, bir örtü oluşturur. Bir çadır bezini taşımak için, şişirilmiş kemerler ağı da kullanılabilir. Kimi zaman, balonun cidarları içinde kalan mekânı yaşanabilir duruma getirmek daha elverişli olabilir. (-► ŞİŞME yapı.)

Bir kablolar ağıyla örtüsünü, kuvvetleri birleştiren bükülmez bir biçim oluşturarak bir bütün haline getirmek de mümkündür; ahşap ve özellikle betonarme bu olanağı verir. Yukarıda göz önüne alınan hiperbolik paraboloitler dengelenmiş yüzeylerdir; demek ki, bunların biçimini doğrusal öğeler yardımıyla gerçekleştirmek olasıdır. Gerçekten de, eşkenar dörtgen biçiminde bir alanı örten bir hiperbolik paraboloit parçası ya da çivilenerek birleştirilmiş çapraz levhaların üst üste getirilmesiyle bu parçaların benzerleri düşük maliyetle gerçekleştirilebilir. Böyle bir uygulamaya bir sızdırmazlık katmanı da eklendiğinde eksiksiz bir bütün oluşur. Ayrıca bu yapı, beton bir kabuk için kalıp işlevi de görebilir: seçilen eğrisel yüzey ne olursa olsun, kabuğun donatıları dorusal doğuruculara göre yerleştirilecektir. Dönel paraboloit dikine uygulandığında dev boyutlu, betonarme kimyasal ve nükleer soğutma bacaları gerçekleştirmeyi sağlar (kimi bacalar da, kablolar ağına bir kılıf giydirme yoluyla elde edilir).

Yine betonarme olarak, kâgir tonozları andıran, daha geleneksel görünüşlü kabuklar gerçekleştirilmektedir; gerçekte bunlar tonozlardan oldukça farklıdır çünkü kuvvetlerin üç doğrultulu olarak yönelmesine bağlı olarak bükülmezlik kazanan ince bir kabuk sözkonusudur. Gerçekten de, beşik kemer biçiminde basit eğrilikli bir kabuk, alınlık tablalarıyla kararlı duruma getirilmelidir (şek. 9); çift eğrilikli bir kubbeyse bir basınç halkasıyla çevrelen- melidir. Beşik kemer biçimli kabukların yinelenmesiyle yarım dalgalı (eğri sürekli olduğunda tam dalgalı, şek. 10) bir örtü elde edilir; bu örtünün kuvvetleri denge durumuna yönelmektedir. Dalgalı profilin U eğrileri yerlerini V eğrilerine bıraktığında, kırık çizgili bir kabuk oluşur; V eğrileri, dörtgen bir örtüde (şek. 11) koşut olarak, çembersel bir örtüdeyse yelpaze biçiminde düzenlenmiştir. Çok sayıda karma biçim elde etmek de mümkündür. Daha 1924'te, Freyssinet, Oriy'de, çok ustaca düzenlenmiş bir kalıp yardımıyla, kırık kabuklarla parabolik hangarlar gerçekleştirmiştir. Günümüzde, kütlesel görünüşlü, ama gerçekte çok ince bir zardan oluşan, son derece karmaşık çokyüzlü biçimler yaratılmaktadır.
Vektörel gerilme-basınç ilkesine göre çalışan daha iddiasız sistemler de denenmiştir: bunlar, çatı makasından ve kafes kirişten türetilen ve "üçboyutlu" sistemler diye anılan düzlemsel sistemlerdir. Elde edilen metal ya da metal-ahşap karışımı çift ağ, çubuklardan ve birleşme noktalarındaki düğümlerden oluşur; gözleri levhalarla ya da ikincil kabuklarla doldurulabilir.
Bu çözümlerin bileşimiyle pek çok yeni tür elde edilerek, çok büyük olanaklar sağlanır ve km’ye varan açıklıklar geçilebilir. Bu yolla gerçekleştirilen binalar, rüzgâr etkilerine karşı özellikle duyarlıdır. Rüzgâr bağlantılarını gereği gibi yapabilmek için, şimdiye değin yalnız yerçekimi etkisi düşünülerek hesaplanan düzenekleri düşeyde dengelemek gerekir: dikgen çatkının dörtgen bölmeleri eğrileşir, düşey bir kabuk yardımıyla gerginleştirilir, hatta çaprazlarla donatılır.
Geleneksel yapımda öğeler ayrı ayrı algılanır ve oluşturdukları bütün pek kararlı bir yapı göstermezdi. Artık, insana yabancı bir ölçek yakalama pahasına, doğada (madenler ya da bitkiler dünyasında) gözlenene yakın bir yapısal birlik aranmaktadır. Ne olursa olsun bu yapılar, her türtü biçimsel estetikle taban tabana zıt yapısal bir mimarlık doğurmakta ve mekânın mühendis tarafından denetlenmesini gerektirmektedir.

—Pedol. Bir toprağın yapısı birçok gözlem ölçeğine göre tanımlanır: çıplak gözle, toprağın parçalanmadan sonraki temel hacmi (günlük dilde toprak keseği); mikroskopta, temel topaklar halindeki mikroyapı. Tarımcılar ve pedologlar toprakların yapısını yapısal öğelerin biçimine, boyutuna ve kökenine göre sınıflandırır: mineral toprağın parçacıkları birbirine bağlı olmadığında yapısızlık ya da parçacıklı yapı; toprak doğal parçalanmaya uğramadan (kabuk, zırh, alyos) az ya da çok sertleşmiş bir kütle oluşturduğunda kütlesel yapı; az ya da çok yuvarlak, taneli (1 mm ile 1 cm arasında yarıküresel öğeler), pıt- raklı (düzgün olmayan öğeler), ceviz biçimli olduğunda (1 cm'den büyük öğeler) topaklı yapı (bütün bu topaklı yapılar biyolojik etkinlik sonucu oluşur); biçimine göre, çokyüzlü, prizmatik ya da safihalı bir yapıda olduğunda çatlama yapıları.
Toprağın yapısı ve kararlılığı pek çok etkene bağlıdır: fauna etkinliği (toprak solucanları); bitki köklerinin rolü; killihumuslu çimentoların bolluğu; fiziksel etkenler (nemlenme ve kurumanın ardaşması). Bunlar toprağın davranışında ve verimliliğinde önemli bir rol oynar: hava ve su için gözeneklilik, toprakların açınıma ve bozulmaya karşı direnci, biyolojik etkinlik vb.

—Ruhbil. Anlama yetisine ilişkin yapı. Guilford her işin kendi içeriği, bu içerik üzerinde yapılacak işlem ve bu işlemin sonucu ile tanımlanabileceğini ileri sürer. Çeşitli iş tiplerini sınıflandırmak için de dört içerik, beş işlem ve altı sonuç kullanılır. Onun varsayımına göre, bir içerik, bir işlem ve bir sonuç birleştirilerek elde edilen yüz yirmi tipin her biri bağımsız bir etmene ya da hiç değilse sistemin öteki etmenlerinden açıkça farklı bir etmene tekabül edecektir.

Kişilik yapısı. Örtük boğuntunun niteliği, nesneyle ve başlıca savunma meka- nizmalanyla ilişkinin tipi, semptomların genellikle kendini gösterme biçimi, kişilik yapısının teşhisinde psikanalizcilerin üzerinde durdukları temel öğelerdir. İstikrarlı bir kuruluş olan kişilik yapısı, bireyin çocukluk dönemi boyunca oluşur. Genel olarak, sağlam bir biçimde örgütlenmiş iki temel yapı kabul edilir: nevrozlu yapı ve psikoz- lu yapı. Bu yapılar, herhangi bir semptom görüntüsü dışında da vardırlar. (-» NORMALLİK) Ama bir yetersizlik durumunda, nevrozlu yapı, bir nevrozun (histerik ya da saplantılı), psikozlu yapı da bir psikozun (çözüntülü, manyakodepresif ya da paranoyak) doğmasına yol açar. Ayrıca, bazı psikanaliz okullarınca rıozografik bir değer atfedilen limit durumlar da varsa da, bunlara -tanım gereği olarak- yapı statüsü tanınmaz.

—Ruhbil. ve Psik. Bir öznenin yapısı, doğrudan doğruya onun genetik mirasına dayanır. Uzun süre yalnızca bireylerin morfolojik yapısını belirtmekte kullanılan yapı terimi, giderek onların fizyolojik ve hatta psikofizyolojik karakterlerini de kapsamaya başladı. Böylece, yapı ve mizaç birbirine çok bağlı kavramlar haline geldi; bu nedenle, bir özne, yapısı ve mizacından oluşan iki cephesiyle birden ele alınabilir. Yapı, bir statik özellikler bütünüdür ve bu statik özellikler, mizacı tanımlamaya yarayan bir dinamik özellikler bütününe takabül eder.
Yapı tipleri kavramı, ruhsal alanı da kapsayacak biçimde yaygınlaştırıldı. Böylece, belli bir morfolojik tipe, belli bir ruhsal yapının denk düştüğü fikri ortaya atıldı. Bu uygulama, doğuştan gelen zihinsel yeteneklerin varlığını kabul etmeyi gerektirir. Bütün tiplemelerin meşruluğu ve doğruluğu, doğrudan doğruya, henüz bugüne kadar kesin olarak kanıtlanamamış olan bu iddianın (doğuştan yeteneklerin varlığı) taşıdığı değere bağlıdır. Gerçekte, morfolojik ve fizyolojk yapı kavramı, ondan bir ruhsal yapı kavramı çıkarmamıza elverişli değildir. Bu aşırı kavram genişletmesi, tamamen varsayımsal nitelikli bir orga- nizmacı psişizm görüşüne dayanır. Doğuştan gelme bir ruhsal yapı ve hele doğuştan gelme bazı psikopatolojik yapı profilleri kavramı, çağdaş psikanaliz araştır- malan tarafından olduğu kadar, günümüzdeki bazı psikiyatri akımları tarafından da giderek daha fazla çürütülmektedir.

—Yerbil. ve Jeomorfol. Jeolojik yapı tektonik hareketler sonucunda yüksek ve alçak yerleri belirleyerek doğrudan ya da değişik dirençteki kayaç kütlelerini farklı aşınmaya maruz bırakarak yüzey şekilleri üzerinde dolaylı yoldan etki yapar. Bu nedenle, engebe iki ana ilkeyle açıklanır: “çukur bölgeler dirençsiz ya da tektonik güçlerin etkisiyle alçalmış kayaçlardan, yüksek bölgelerse dirençli ya da tektonik hareketlerle yükselmiş kayaçlardan oluşmuştur" (R Birot). Engebe, doğrudan doğruya tektoniği yansıttığında, ilkel yapısal biçimlere rastlanır (örn. ilksel fayın dikliği). Çok daha sık görülen bir durum da engebenin yalnızca dirençli ve dirençsiz kayaçların dağılımına bağımlı olmasıdır: o zaman türemiş yapısal biçimler ortaya çıkar ve bunlar topografyanın tektonik biçim değişiklikleriyle çakışıp çakışmamasına göre uyumlu ya da terstir (örneğin, engebenin kıvrımlı yapıyla olan ilişkisine göre antiklinal eksenleri üzerinde tepeler ve comb denilen vadiler ya da sen- klinaller üzerinde val denilen vadiler ve tünemiş vadiler görülür). Yapısal biçimlerin bu topolojisi, katmanların basit uzanıştı yüzeylerle birbirinden aynldığı tortul yapılarda rahatça uygulanabilir; buna karşılık, engebeyle kristalli kayaçların yapısı ve bulunuş tarzı arasındaki ilişki incelenirken, uzun bir süre bu kayaçların yataklanma tarzına ilişkin çok şematik bir bilgiyle yetinildi. Oysa daha kesin bir geometrik çözümleme, granitoitlerin tutarlı yapısal özellikler gösterdiğini ve temelde yer alan engebe biçimlerine, yalnızca tortul oluşuklar için kullanılan terminolojiyi uygulama eğiliminin yerinde olduğunu ortaya koydu: yüksek malgaş arazisinin paraapalaş engebesi ya da Doğu Pireneler'deki Öuârigut-Madrâs'in monoklinal biçimleri, kalkanların ve eski kütlelerin yapısal morfoloji bakımından ne denli zengin olduğuna tanıklık eder; oysa bu yapılar çoğunlukla artık engebelerle farklı aşınım petekleri arasındaki fakirleştirici karşıtlıkla tanımlanıyordu.
Yapı meslek liseleri ve İnşaat teknik liseleri, öğrencilerini genel lise programındaki derslere ek olarak inşaat teknolojisi, yapı teknikleri vb. derslerle bir yandan orta kademe meslek elemanı olarak yetiştiren, bir yandan da özellikle alanlarıyla ilgili dallarda yükseköğrenime hazırlayan ortaöğrenim kurumlan.
Öğrenim süresi 3 yıl olan Yapı meslek liseleri Yapı, Yapı ressamlığı, Restorasyon ve Sıhhi tesisat olmak üzere 4 bölümden oluşur. Bu bölümleri bitirenler mesleklerinde başarılı çalışma yaptıktan sonra girecekleri ustalık sınavını kazanmak koşuluya la branşlarında yeterlik kazanmış olurlar.
inşaat teknik liselerinin öğretim süresi 4 yıldır. Yapı meslek liselerinin birinci sınıfında bazı derslerden belirli bir başarı ortalamasını tutturan öğrenciler inşaat teknik liselerine devam edebilirler inşaat teknik lisesini bitirenler iş hayatında teknisyen unvanı ile çalışırlar.
Yapı ve kredi bankası aş, her türlü bankacılık işleminin yanı sıra, küçük tasarruf sahiplerini konut edindirme ve bu yolla küçük tasarrufları inşaat alanına kanalize edebilme amacıyla kurulan özel sermayeli ticaret bankası. 1944'te Kâzım Taşkent'in girişimiyle kuruldu. Türk bankacılık sistemine küçük tasarrufların bankaya yatırılması için ikramiye konutları dağıtmak, vitrinli semt şubeleri açmak, bankacılık işlemlerinden başka çeşitli kültür ve sanat hizmetleri vermek, köylerde halı, kilim atölyeleri kurmak, üniversite bitirmiş gençlere meslek kredisi açmak vb. yenilikler getirdi. 1946’da Türkiye Emlak kredi bankası'nın kuruluşundan sonra, tasarrufları konut yapımına dönüştürmek amacından giderek uzaklaştı ve çok şubeli ticaret bankacılığına ağırlık verdi. 1970’lerin ikinci yarısında, hisselerinin büyük bölümünü satın alan Çukurova holding’in yönetim ve denetimine girdi. 1980'de özkaynakları toplamı 589 milyar 400 milyon TL, krediler toplamı 3 trilyon 600 milyar 600 milyon TL, toplam mevduatı 7 trilyon 663 milyar 600 milyon TL olan banka, 543'ü yurtiçinde, 2'si serbest bölgelerde, 1'i yurtdışında olmak üzere 546 şubesi, 11 yurtdışı temsilciliği ve 9 767 çalışanı ile Türkiye'nin önde gelen bankaları arasında yer alır. Başlıca iştirakleri şunlardır: Auer imalat aş, Çanakkale Çimento aş. Halk sigorta taş, Oyak- Renault otomobil fabrikaları aş, Robert Bosch aş, Turyağ aş, Türk Henkel aş.
Yapıaltın barajı, Sivas ilinde, Çaylak suyu üzerinde baraj (1977). Sulama amacıyla yapılan barajın gövdesi toprak dolgu tipinde, normal su kotunda (1 301,5 m) su toplama hacmi 14,6 Mm3, göl alanı 1.41 km3, sulama alanı 2 894 ha'dır.


Kaynak: Büyük Larousse

Son düzenleyen Safi; 20 Mart 2016 13:37
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
7 Haziran 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Yapı

Sponsorlu Bağlantılar
isim
1 .
Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina.
2 .
Yapılmakta olan konut, yol, köprü vb. inşaat, konstrüksiyon.
3 .
Yapma, oluşturma, ortaya konulma, meydana getirme:
"Kırıkkale yapısı bir tabanca."- .
4 . Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür:
"Yapısı sağlam, güzel bir erkekti."- Y. Z. Ortaç.
5 . Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür:
"Dil yapısı. Cümle yapısı."- .
6 . (felsefe) Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün.
7 .
(toplum bilimi) Parçaları ve ögeleri arasında yasaya uygunluk, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge veya bütün, strüktür.

Birleşik Sözler
  • yapı adası
  • yapı bilgisi
  • yapı bilimi
  • yapı elemanı
  • yapı kooperatifi
  • yapı malzemesi
  • yapı taşı
  • yapı yeri
  • altyapı
  • ana yapı
  • düzlek yapı
  • eş yapı
  • kaba yapı
  • öz yapı
  • sosyal yapı
  • toplumsal yapı
  • üstyapı
  • Allah yapısı
  • fizik yapısı
  • kul yapısı
  • soy yapısı
  • toplum yapısı

Son düzenleyen Safi; 20 Mart 2016 13:38
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
18 Haziran 2015       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YAPILABİLİRLİK a. Yapılabilir olanın özelliği; fizibilite.


—ikt. Yapılabilirlik araştırması, bir yatırım, yöntem ya da projesinin, bir operasyonel varsayım içinde, gerçekleşme olanakları ve iktisadi verimlilik açısından incelenmesi.
Kaynak: Büyük Larousse
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
18 Haziran 2015       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YAPILANMA ya da YAPILAŞMA a
Değişik öğelerden bir sistem, bir yapı oluşturulma: Yeniden yapılanma. Yapılanma farkları. Yapılanma sorunları. Yanlış yapılaşma.


—Ruhbil. Daha önce var olan bazı özellik ya da bağıntıların korunduğu, bazılarının ortadan kaldırıldığı ya da yerlerine başkalarının konduğu bilişsel ya da duygusal bir yapının değişimi.


—Topbil. Bir topluluğun toplumsal bütünleşme derecesi. (Yapılanma her bireydeki toplumsal buyrukların derinliğiyle ölçülür.)


Kaynak: Büyük Larousse
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
18 Haziran 2015       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YAPILI sıf.
1. Nit. sıf. + yapılı, yapısı belirtilen nitelikte olan bir kimse için kullanılır: Sağlam yapılı bir genç, iri yapılı bir kadın.
2. iriyarı, güçlü kimse için kullanılır: Yapılı bir adam.
Kaynak: Büyük Larousse
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
19 Haziran 2015       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YAPINTI a. Hayal gücünün ürünü olan, gerçekdışı, düşsel şey: Bu, hayalin bir yapıntısı değil, gerçeğin ta kendisiydi.

—Fels. Spinoza'ya göre, insanın salt istencine dayanarak, aklın yönetimi dışında, keyfi bir biçimde oluşturduğu kavram. (Yapıntı “insanın bir araya getirmekten hoşlandığı şeyleri bir araya getirir, birbirinden ayırmaktan hoşlandığı şeyleri de birbirinden ayırır" [Cogitata metaphysica (Metafizik düşünceler), 1,1]. (Örneğin, Kentauros bir yapıntıdır.)

—Mant. Mantıksal yapıntı, bazı ifadelerin anlamlı sayılabilmesi için, varlığının bir koyut olarak kabul edilmesine gerek olmadığı mantıksal çözümlenmesinden anlaşılan sözde özlük. ("1978’de Fransa kralı” türünden ifadeler içeren bağlamsal tanımların gösterdiği gibi, bu ifadenin yer aldığı tümcelere bir anlam vermek için böyle bir özlüğün varlığına gerek yoktur. Russell ilkesi uyarınca, "mümkün olan her yerde, çıkarsama ürünü özlüklerin yerine mantıksal yapılar konulmalıdır”.)

Kaynak: Büyük Larousse
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
19 Haziran 2015       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YAPISAL sıf. Bir şeyin yapısıyla, kuruluşuyla ilgili şey için kullanılır: Yapısal değişiklik. Yapısal bir çözümleme. Tûrkçenin yapısal özellikleri.

—Dilbil. Cümlelerin ya da dilin yapısına ilişkin olan. || Yapısal dilbilim, YAPISALCI- LIK'ın eşanlamlısı.

—Eğit. Yapısal alıştırma, dilsel bir yapıyı, alıştırmanın başlangıcında önerilen tek modele göre kurulan bir dizi cümlede sistemli biçimde kullanmaya dayanan alıştırma.

—Fels. Yapısal nedensellik, bir yapının, kendisini kuran öğeler üzerinde, bu öğelerin yapı içindeki yerlerine göre etkiler yaratması.

—Ger day. Yapısal dayanım eğrisi, homojen ve izotrop olduğu varsayılan belli bir malzeme için, malzemenin dayanımı ya da biçim değiştirebilirliği ile bağdaşan sınır gerilme vektörlerinin uçlarının geometrik yeri. (Bk. ansikl. böl.)

—Jeomorfol. Engebenin, jeolojik yapı tarafından doğrudan belirlenen öğelerine ilişkin. || Yapısal yüzey, üstte bulunan gevrek bir katmanın aşınımıyla açığa çıkmış sert bir katmanın üst bölümünden oluşan yüzey.

—ikt. Yapısal egemenlik, güçlü bir iktisadi yapıdan kaynaklanan ve zayıf yapılı bir ekonomiyi gelişmekten alıkoyarak onu kendi yararına bozan bakışımsız eylemi açıklamak amacıyla François Perroux' nun önerdiği kavram.

—Mant. Yapısal tanım (bir A kavramının, B veC kavramları aracılığıyla yapısal tanımlanması), içinde A kavramı bulunan herhangi bir ifadenin, yalnızca B ve C kavramlarını içeren bir ifade haline getirilebilmesini sağlayan çeviri kuralı.

—Metalürj. Yapısal aşırıergime, alaşımların katılaşmasının incelenmesi sırasında gözlenen alaşım yapısının nedenini açıklamaya yarayan olay; tek başına ısıl aşırı- ergimeyle açıklanamayan yapılar, yapısal aşırıergime olayıyla açıklanır. (Bk. ansikl. böl.)

—Patol. Yapısal kusur, doğuştan gelen önemsiz biçim bozukluğu. (Bk. ansikl. böl.)

—Psikan. ve Psik. Kişiliğin yapısıyla ilgili olan.

—Tip. Yapısal hastalık, kişinin bünyesiyle ilgili olan ve bir dış etken işe karışmadan ortaya çıkan hastalık.

—Yapış. Yapısal yapıştırıcı, bir yapının ayrılmaz bir parçası olan ve çok uzun ömürlü bir yapışma sağlayan yapıştırıcı; gerçekleştirdiği yapışmanın dayanıklılığı en az yapıştırdığı yapının ömrü kadardır. || Yapısal yapıştırma, yapısal bir yapıştırıcı kullanarak gerçekleştirilen yapıştırma işlemi.

—Yerbil. Bir yapının bileşenleri (yapısal öğeler), özellikleri (yapısal tipler, stiller, düzeyler), yerelleşmesi (yapısal kuşak) için kullanılır. (Terim aynı zamanda buna ilişkin jeolojik incelemeyi tanımlamaya yarar [yapısal çözümleme, şema, harita].)

—ANSİKL. Ger. day. Yapısal dayanım eğrisi gerilme vektörü ile bunun etki yaptığı düzlemsel öğenin normalinin oluşturduğu düzlem içine çizilir: böylece, gerilme vektörünün normal ve kesme bileşenlerini taşıyan iki koordinat eksenine göre belirlenir. Yapısal dayanım eğrisi malzemenin sınır mekanik niteliklerini tanımlar ve böylece verilen iç kuvvetlerin etkisinde güvenliğinden emin olunmasını sağlar. Yapısal dayanım eğrisi malzemenin sınır davranışına (kopma, plastik biçim değiştirme) denk düşen bu gerilme halinde elde edilen sınır Mohr dairelerinin zarfı olmasıyla nitelendirilebilir. Zemin mekaniğinde, toz halinde bulunan bir toprak için, yapısal dayanım eğrisinin başlangıç noktasından çıkan iki yarım doğrudan oluştuğu kabul edilir.

—Metalürj. Bir aşırıergime olayının ortaya çıkması, ısıl kökenli ya da alaşımın kimyasal yapısının değişmesine bağlı olabilir. Nitekim kararlı bir rejim oluştuğunda, katı-sıvı arayüzeyinin sıvı tarafında çözünen maddenin dağılımını veren denklemi, basit yayınım yasalarıyla kurmak mümkündür. Oysa denge koşullarında katılaşmanın meydana gelebileceği sıcaklıkla ilgili saymaca bir dağılım eğrisi, alaşımın faz diyagramlarına özgü veriler yardımıyla bu gerçek değişime bağlanabilir. Gerçek sıcaklık ile denge koşullarındaki katılaşma sıcaklığı arasındaki fark, yapısal aşırıergimenin meydana geldiği bölgeyi gösterir. Alaşımların dendritik hücre sıcaklıkları, mikro ve makroayrışmalar, kaynakların katılaşma yapıları yapısal aşırıergime olayıyla açıklanabilir.

—Patol. Yapısal kusurların sıklığı konusunda çeşitli veriler vardır: yaklaşık olarak % 2-3 oranında olduğu söylenebilir Yapısal kusurlar, genetik ve kromozom kökenli, yani kalıtsal olabildikleri gibi (Mongolizm, Tumer sendromu vb.) dış etmenlere bağlı da olabilirler. Yapısal kusurun olabilmesi için, dış etmenlerin gebeliğin üçüncü ayından önce etkili olması gerektiği sanılıyor Çok fazla ve erken etkili olduklarında, çok sayıda ve ağır yapısal kusurlara, hatta bir ucubeliğin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu etmenler çok çeşitlidir: bulaşıcı hastalıklar (kızamıkçık, toksoplaz- moz vb.), kimyasal maddeler (örneğin ta- lidomit), hormonlar, beslenme bozuklukları, X ışınları ya da atom radyasyonları vb.

Kaynak: Büyük Larousse
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
yapısal
sıfat
  • Yapı ile, yapılış ile, kuruluş ile ilgili, strüktürel.

Birleşik Sözler
yapısal dil bilimi
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM
yapısal ingilizcesi
  • structural; constitutional
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

9 Aralık 2016 / bahar öztürk Kimya
23 Nisan 2016 / Misafir Cevaplanmış
22 Kasım 2016 / mld Cevaplanmış
6 Haziran 2014 / emel Soru-Cevap