YÜZMEK gçz. f.
1. Bir su hayvanından söz ederken suda doğal olarak yer değiştirmek, ilerlemek.
2. Bir insandan söz ederken bazı özel kol ve bacak hareketleriyle su altında ya da üstünde ilerlemek: Denizde, havuzda yüzmek. Su altında yüzmek. Karşı kıyıya yüzmek.
3. Yüzme sporu yapmak: Çocukluğundan beri yüzüyor.
4. Bir şeyden söz ederken, bir sıvının yüzeyinde batmadan durmak, suyun hareketi, rüzgârın etkisi vb. ile yer değiştirmek: Denizde yüzen karpuz kabukları, tahta parçaları, plastik şişeler.
5. Bir yiyecekten söz ederken, bol miktardaki bir sıvının içinde bulunup iştah açıcı bir görünüm sunmamak: Yağda yüzen fasulye tanelerini, et parçalarını görünce yemekten vazgeçtim.
6. Bir şey içinde yüzmek, o şeyle kaplanmak, ona bulanmak: Ev toz pislik İçinde yüzüyor.
7. Bir durum içinde yüzmek, o durumun en aşırı derecesinde bulunmak: Bolluk, varlık içinde yüzmek.
8. Bir giysi içinde yüzmek, o giysi ona bol gelmek: Bu pantolon bana büyük geldi, içinde yüzüyorum.
—Bors. Yüzen kıymetler, bir emisyonda, çıkarılan kıymetlerin plase edilemeyen bölümü. (Bazen bir rant, devlet istikrazı, şirket esham ya da tahvilatı emisyonundan sonra, çıkarılan kıymetlerin tümü mali piyasa tarafından emilmeyebilir. Bu durumda emisyon bakiyesi, plasman kuruluşlarının elinde kalır. Yüzen kıymetler adı işte bu bakiyeye borsada verilir.)
—Fizs. Yüzen cisim, bir bölümü sıvıya batmış, bir bölümü ise sıvıya batmamış olarak dengede duran katı cisim. (Bu denge durumunda, cismin ağırlığı yer değiştiren sıvının ağırlığına eşittir ve her ikisinin ağırlık merkezleri aynı düşey üzerindedir)
—Zool. Yüzen larva, derisidikenlilerde, dipleurula evresinden önce ortaya çıkan yüzücü gastrula.
♦ yüzülmek edilg. f. Yüzmek, suda ilerlemek eylemi yapılmak: Artık bu kıyılarda yüzülmez.
♦ yüzdürmek ettirg. f.
1. Bir kimseyi yüzdürmek, yüzmesini sağlamak ya da yüzmek eylemini yaptırmak.
2. Bir şeyi yüzdürmek, su yüzünde durmasını, ilerlemesini sağlamak: Kütükleri ırmakta yüzdürmek.
3. Bir tekneyi yüzdürmek, kızaktan suya indirmek ya da batmış, oturmuş durumdayken yeniden yüzer duruma getirmek: Batık gemiyi yüzdürmek.
—Denize. Batmış ya da karaya oturmuş bir gemiyi yeniden yüzer duruma getirmek. || Kuru havuzdaki bir gemiyi, havuza su alarak yüzer duruma getirmek. || Kızak üzerindeki bir gemiyi suya indirmek.
—Kim. müh. Bir malzemeyi yüzdürme işlemine uğratmak. || Yüzdürme işlemi sırasında ayrılması istenen bir madde ya da bir parçacığın köpük içine geçmesi için hava kabarcıklarına yapışmasını sağlamak; çok ince öğütülmüş cevherleri basınçlı hava ve köpük yapıcı maddelerin etkisiyle özütlenmek istenen elementler bakımından zenginleştirmek.
—Metalürj. Yerçekimi kuvvetini karşılayan dengeleyici bir kuvvet etkisiyle bir metali bir yüzey üzerinde yüzme durumunda tutmak.
♦ yüzdürülmek edilg. f. Yüzdürmek eylemine konu olmak.
YÜZMEK g. f.
1. Deriyi yüzmek, soyarak çıkarmak.
2. Bir hayvanı yüzmek, derisini soyup çıkarmak.
3. Halk. Bir kimseyi yüzmek, aldatarak ya da zorunlu kılarak bir şey karşılığında gereğinden fazla para almak: O lokantada derinizi yüzerler.
4. Yüze yüze kuyruğuna gelmek, yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek, bir işin büyük bir bölümünü yapıp bitirecek duruma gelmek.
♦ yüzülmek edilg. f.
1. Derisi çıkarılmak: Koyun yüzüldü.
2. Derisi sıyrılmak: Duvara çarpınca parmağımın derisi yüzüldü.
3. Sömürülmek.
—Güz. sant. Derisi soyulmuş olarak gösterilen insan ya da hayvan figürleri için kullanılır. (Özellikle alçı model biçiminde yüzülmüş insan ya da hayvan figürleri güzel sanatlar okulu ya da akademi öğrencilerine, kasların, damarların ve eklemlerin konum ve biçimlerini inceleme olanağı sağlar. Houdon'un Yüzülmüş insan'ı [1767], bu tür insan figürlerinin en tanınmışıdır.)
♦yüzdürmek ettirg. f. Derisini soydurmak: Kuzuyu kasaba yüzdürmek.
♦ yüzdürülmek edilg. f. Yüzdürmek eylemine konu olmak.
Kaynak: Büyük Larousse