PARÇA a. (fars. pâr, parça, bölüm, ve çe’ den pârçe, küçük parça, küçük şey).
1. Kırılan, kesilen bir nesnenin ayrılan bölümlerinden her biri: Kınlan vazonun parçalarını toplamak. Patatesleri küçük parçalar halinde doğramak.
2. Bir bütünden alınan miktar: Kumaştan bir parça kesmek. Bana pastadan bir parça daha verir misiniz?
3. Genellikle tamlanan olarak kullanıldığında, bir şeyin az bir miktarı: Bir tahta parçası. Bir kağıt parçası üzerine bir şeyler karalamak.
4. Bir bütünü bir diziyi oluşturan öğelerden her biri: Koleksiyonuna değerli bir parça daha katmak. Bu tablo, müzemizin en güzel parçalarından biridir. Kırk dört parçadan oluşan bir sofra takımı.
5. Birleştirildiğinde bir nesne oluşturan öğelerden her biri: Bir motorun ana parçası. Bir makinenin bir parçasını değiştirmek.
6. Özellikle değerine ya da güzelliğine göre ele alınan bir nesne: Bu mobilya, bir eşi daha bulunmayan bir parçadır.
7. Sayı sıfatıyla birlikte kullanıldığında tane anlamına gelir: Üç parça pirzola.
8. Eti yenilen hayvanların vücutlarının herhangi bir bölümü: Bifteğinizi hangi parçadan hazırlayalım?
9. Edebi bir yapıttan alınan bölüm, metin: Romanlardan seçilen parçalar.
10. Bir müzik yapıtı ya da onun bir bölümü: Mozart'ın bir parçasını yorumlamak.
11. Bir sinema yapıtının tanıtım filmi, fragman.
12. Arg. Çok güzel, çok çekici kadın.
13. Ay parçası, elmas parçası deyimlerinde ' 'ona benzer, onun gibi eşsiz" anlamında kullanılır.
14.Ad + parçası, belirtilen ada, bir aşağılama anlamı yükler: Bir köylü parçası.
15. Parça başı, parça başına, parça hesabıyla, belli bir tarife uyarınca yapılan işe, çıkarılan parça sayısına göre (harcanan zamanı hesaba katmayarak): Parça başı çalışmak. Parça başına para ödeyecekti. || Parça bohçası, biçkiden geriye kalan değişik kumaş parçalarının konduğu bohça. || Parça işçisi, ücreti parça başına verilen işçi. || Parça parça, parçalanmış biçimde, birçok parçaya ayrılmış olarak; bölüm bölüm || Parça parça etmek, küçük küçük parçalara ayırmak, bölmek: Mektubu okuduktan sonra parça parça etti. || Parça pürçük önemsiz, sınırlı: Çocukluğumdan o günlerle ilgili parça pürçük şeyler anımsıyorum.
—Arit. iç içe doğru parçaları beliti, CANTOR-DEDEKİND BELİTİ'nin eşanlamlısı.
—Avc. Av hayvanları tablosunda yer alan hayvanların her biri.
—Camc. Yaprak parça, panoların bileşimine giren cam parçalarının her biri.
—Cerr. Bir madde yitimini örtmek için isteyerek alınan ya da kazara ayrılan doku bölümü (gref).
—Ciltç. Parça su - KESME.
—Elektrotekn. Kutupsal parça, bir makinede, çekirdeğin, çevresine ya da içine indükleyici bir sargı yerleştirilen ya da kalıcı bir mıknatıstan oluşan bölümü.
—Fels. Hegel’de, anlık yoluyla yapılan bir bölmenin sonucu.
—Geom. Bağlantılı ve sınırlı doğru parçası. (Bunun iki noktasına uçlar adı verilir. Kimi kez doğru parçası diye de kesinleştirilir. A ile B uçlarının alınıp alınmamasına göre, kapalı [AB] ya da açık ]AB[ ya da yalnız birinin alınmasına göre yarıaçtk (]AB) ya da [A8[) olabilir. || Daire parçası - DAİRE. || Küre parçası, bir yuvarla, sınırı, yuvarın küre sınırının keseni olan yarıuzayın arakesiti. || Sıfır parça, uçları eşit olan parça.
—Güz. sant. Yapıt, özellikle de sanat ya da zanaat eşyası, heykel, asamblaj ya da yerleştirme.
—işi. ikt. Parça hesabıyla ış, üretim süreci içinde yerine getirilecek görevleri bölen iş örgütleme biçimi.
—Kuyuc. Kurtarılacak parça, bir kuyunun içinde kalan ve "kurtarılması” gereken malzeme ya da malzeme parçası (kırılmış ya da sıkışmış çubuk, matkap parçası, yukarı çekilemeyen takım). [Eşanl. FİSH ]
—Küm. kur. Bir E kümesinde, yalnızca E ye ait elemanlardan oluşmuş A kümesi. (Eşanl. ALTKÜME.)
—Metalürj. işlenerek biçimlendirilmiş ya da hiçbir işlemden geçirilmemiş metal nesne. || Kalınlık parçası, istenen parçanın kalınlığında olan, modelin bir yüzü üzerine yerleştirilerek az bir masrafla diğer parçanın basit bir modelini çıkarmaya yarayan öğe. || Kalıp parçası, konumu işaretlerle belirlenen, modelin kalıptan kolayca çıkarılamayacağı yerlere monte edilen ve yeniden kalıplama sırasında yine eski yerine yerleştirilen kuvvetlice sıkıştırılmış döküm kalıbı parçası. (Kalıbın sökülebilen bölümlerini meydana getiren kalıp parçaları, kalıpla aynı anda sıkıştırılarak elde edilir, oysa maçalar ayrıca işlenir.) || Oynak model parçası, kalıbın sökülmesi sırasında maça ya da kalıbın içinde kalan modelin ya da karşı eğimli maça kutusunun öğesi: oynak model parçası kalıp söküldükten sonra çıkarılır.
—Taşoc. ve inş. Bir taş blokundan, özel bir kesme işleminden sonra bir duvar örgüsünde yer alacak biçimde ayrılmış bölüm. || Kesme parça, kesme işlemi tamamlanmış, yerine konulmaya hazır parça. || Kütlesel parça, çok büyük boyutlarda parça.
—Tekst. Bir giyim birimi. (Genellikle parça olarak, çift olarak ya da düzine olarak sayılır.)
—‘ferz. Birleştirilmeden önce, bir giysinin kısımlarının her biri. || Bir yırtığı onarmak ya da aşınmış bir kısmı sağlamlaştırmak için bir kumaşın ters tarafına elle, makineyle dikilen ya da ısı uygulayarak yapıştırılan kumaş.
♦sıf.
1. Bütün olmayan.
2. Parça et, kıymaya karşıt olarak parçalar halinde bölünmüş et için kullanılır. || Parça kumaş, bir bütünden arta kalmış kullanılabilir uzunluktaki kumaş için kullanılır.
—Tic. Parça satış, perakende ticarette, müşterinin isteğine göre parça halinde (parça tavuk, parça kumaş vb.) yapılan satış.
—Tüt. Parça tütün, tütün yapraklarının işlenmesi sırasında ortaya çıkan ve kırık toz tütünden daha büyük (1-2 cm2 ile 10 cm2 arası) yaprak parçalarından oluşan tütün.
—ANSİKL. Fels. Hegel’e göre, parçaların (alm. 7e//) ortaya konmasını olanaklı kılan işlem, ilk terimin, somut bağlantısı içindeki zenginliğini görmemizi sağlar. Hegel şöyle der: "Parçalar birbirlerinden farklıdırlar ve kendiliğinden var olan şeydirler. Ama ancak birbirleriyle olan özdeş ilişkileri içinde, ya da birlikte alındıklarında bütünü oluşturdukları ölçüde parçadırlar. Ancak bütün, parçanın karşıtı ve olumsuzlanmasıdır" (Enzyklopâdie der Philosophischen Wissenschaften [Felsefi bilimler ansiklopedisi], 135 a).
Kaynak: Büyük Larousse