SALİK sıf. (ar. sülük tan satik). Esk.
1. Bir yola giren, bir yol tutan: "Sâlik irince kemâle şöyle bir i Yüreğin yaş bağrını kan eylemiş" (Niyazi, XVII. yy.).
2. Salik olmak, bir yola girmek: "Bulmaz cihanda zevk u safa-yı feragati I Şehrâh-ı aşka ez dil ü can salik olmayan" (V. K. Beyatlı).
—Tasav. Bir tarikata bağlanarak Tanrı katına doğru ilerlediğine inanılan kişi. (Bk. ansı kİ. böl.)
—ANSİKL. Tarikat yolunda genellikle dört aşama bulunduğu kabul edilir: Tarikata gönlü ısınan ve bu yola koyulmak isteyene talip,
tarikata bağlanana mürit,
bu yolda derece derece ilerleyene salik,
amaçlarının en yüksek derecesine ulaşana da vâsıl
denir. Bu son aşamaya salik, ancak ilm el-yakin, ayn et-yakin
ve hakk el-yakin
adı verilen bilgi (marifet) aşamalarından geçerek ulaşabilir. Bu bilgi düzeyine ulaşan salike arif
de denir. Salikin bu manevi yolculuk sırasında uyması gereken birçok kural (erkân ve adap) vardır. Her durumda Tanrı'nın denetimi altında bulunduğunu bilmek, günahkârlardan (fasık) uzak durmak; nefsini oruç tutmak, açlık ve susuzluk gibi gönüllü yoksunluklarla (mahrumiyet) eğitmek (terbiye etmek), sürekli aptesti olmak, az konuşmak (kıllet-i kelam), az yemek (kılleti taam), az uyumak (kıllet-i menam), tarikatın gerektirdiği ve şeyhinin uygun gördüğü ezkâr ve evradı aksatmamak, salikin uyması gereken kurallardan başlıcalarıdır.
Kaynak: Büyük Larousse