ÖNCE be.
1. ilk olarak, başlangıçta; evvela: Önce eve gidelim. Önce sen konuş. Sözlerine önce inanmadım. Önce ben geçeceğim.
2. Zaman bildiren sözcüklerden sonra, bir eylemin, bir olayın vb. üzerinden, belirtilen kadar sürenin geçmiş olduğunu bildirir: iki ay önce. Yirmi yıl önce.
3. Önce can sonra canan, insanoğlunun bencilliğini, ilk önce kendisini, ondan sonra yakınlarını, sevdiklerim düşündüğünü belirtmek için söylenir.
♦ ilg.
1. a. + dan önce, adi + dan önce, zamanda ya da yerde öncelik belirtir; evvel: Bu olay savaştan çok önce olmuş, ilaçları yemekten önce almak. Ben senden önce geldim. Okula sizden önce gideceğim.
2. -ma + -dan önce, bir eylemin, bir olayın, bir durumun vb. belirtilen eyleme göre geçmişte kaldığını belirtir: Karar vermeden önce çok düşündüm. Bu olay buraya taşınmamızdan önce olmuş. Bu kazayı geçirmeden önce bir sporcuydu.
♦ a.
1. Başlangıçtaki, daha önceki bölüm, geçmiş zaman: Bu işin öncesini kim bilebilir ki?
2. Önceden, daha önce, başlangıçta, eskiden, evvelce: Olacakları önceden kestirmek. Önceden böyle güzel değildi. || Önceleri, ilk zamanlarda, başlangıçta: Önceleri böyle davranmazdı.
sıf. Fels. Aristoteles'te, nesnenin duyulara oranla bulunduğu duruma denir. (Bk ansikl. böl.)
—Ansİkl. Fels. Aristoteles, bize göre önce ile “kendinde önce” arasında bir ayrım yapar ve şöyle der: “Önce ve en iyi bilinen, ikili bir anlam taşır. Çünkü doğası gereği önce olanla bize göre önce olan arasında özdeşlik olmadığı gibi, doğası gereği en iyi bilinenle bize göre en iyi bilinen arasında da özdeşlik yoktur. Duyuma en yakın olan nesnelere, “bize göre önce” ve “bize göre en iyi bilinen" ve duyulardan en uzak nesnelere de “mutlak olarak önce" ve “mutlak olarak en iyi bilinen” adını veriyorum” (İkinci analitikler [Analytika hystera], 1, 2).
Kaynak: Büyük Larousse