Arama

Yapmak Nedir?

Güncelleme: 20 Mart 2016 Gösterim: 926 Cevap: 2
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
19 Haziran 2015       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YAPMAK g. f.
1. Bir şey (somut) [araç tümleci +] yapmak, bir iş, bir çalışma sonucu birtakım gereçler kullanarak somut bir şey ortaya koymak ya da onu yoktan var etmek, yaratmak, nesneler üretmek, imal etmek: Ekmek yapmak. Elbise yapmak için kumaş satın almak. Güzel bir tablo yapmak. Mobilya yapan bir atölye.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Bir şey (somut) yapmak, bir şeyden söz ederken, onu üretmek, ortaya çıkarmak; ona yol açmak: Bu odunlar çok yaş olduğu için is yapıyor. Şarap kan yapar. Artık sular, hastalık yapıyor.
3. Bir şey (eylem) yapmak, bir eylemi gerçekleştirmek: Yaşamında bir yenilik yapmak. Kitle iletişim araçlarındaki gelişme toplum yaşamında bir devrim yaptı.
4. Bir şey (etkinlik, spor) eylem vb. yapmak, belli bir etkinlik göstermek, bir sporu uygulamak, geçici ya da sürekli bir işle, bir eylemle uğraşmak: Politika yapmak. Müzik yapmak. Boks, güreş yapmak. Ne yapıyorsun? Görüyorsun ki kitap okuyorum. Şu sıralarda ne yapıyor? Elektrikçilik yapıyor. Yılbaşı gecesi ne yaptın?
5. Bir şey yapmak, belli bir biçimde davranmak: Çocukluk yapmak. Demagoji yapmak.
6. Bozuk bir şeyi yapmak, onarmak, eski durumuna getirmek: Saatçi saatimi yapmış mı? Nihayet yolu yapıyorlar.
7. Bir şeyi, o şey, bir kimseyi o kimse yapmak, varlığıyla onu oluşturmak, ona gerçek niteliğini kazandırmak: Sevgiyi sevgi yapan şey özveridir, insanı insan yapan özelliklerin biri de meraktır.
8. Bir şey (sonuç, toplam vb.) yapmak, onu vermek, ona eşit olmak: 3 ile 2'nin toplamı 5 yapar. Bu da yüz milyon türk lirası gibi, fena olmayan bir rakam yapar.
9. Bir buyruğu, bir isteği, bir dileği vb. yapmak, onu yerine getirmek, uygulamak: Üstlerinin emirlerini eksiksiz yapmalısın. Bu dediklerimi yaparsan başarıya ulaşırsın. Ne istediysem yaptı.
10. Bir şey yapmak, onu özel bir çabayla hazırlamak, düzenlemek vb. (daha kesin bir fiilin karşılığıdır): Akşama onlara kızarmış et yapacağım (pişireceğim). Yatakları yapmak (düzenlemek). Odanızı yaptım, ne zaman isterseniz yatabilirsiniz.
11. Bir şeyi, bir yeri, bir kimseyi bir şey, bir kimse yapmak, o şeyi belli bir biçimde düzenlemek; onları o şeye, o kimseye dönüştürmek: Bu odayı yazıhane yapacağız. Evlilik onu bambaşka bir adam yaptı. Bu ilişki onu mutlu bir insan yapacaktır.
12. Toplantı, gösteri, nişan vb. yapmak bir etkinliği düzenlemek: Öğrenciler son kararlar üzerine büyük bir gösteri yaptılar. Önce nişan, sonra düğün yaparız.
13. Bir hareket yapmak, o hareketi gerçekleştirmek, oluşturmak: Kımıldama, hiçbir hareket yapma. Koşucu hızlı bir çıkış yaptı. Son metrelerde atak yapan atlet. Bu çok sarsıntı yapıyor.
14. Bir salgı yapmak, onu salgılamak, çıkarmak: Bu bezler tükürük yapar.
15. Bir şey yapmak, etkisi o olmak, bu olmak: Ütü pantolonda iz yapar.
16. Bir şey (biçim) yapmak, o biçimi göstermek, o biçimi almak: Yol, burada keskin bir viraj yapıyor.
17. Öğrenim yapmak, öğrenim görmek: ilk, orta ve yükseköğrenimini İzmir- de yaptı. Başarılı bir tıp öğrenimi yaptı. Doktora yapmak.
18. Bir kimseyi bir kimseye yapmak, onun onunla evlenmesini sağlamak: Senin kızı bu çocuğa yapalım.
19. Bir kimseyi, bir şey yapmak, ona bir rol, bir unvan, bir nitelik vermek: Sizi aramızda hakem yapalım. Oy birliğiyle onu başkan yaptılar.
20. Bir şeyi, belli bir fiyata yapmak, onu bir kimseye belli bir fiyata vermek; satmak: Şu koltuğu bana kaça yaparsın?
21. Bir şeyi, bir kimseyi, bir şey yapmak, o şeyden, o kimseden şu ya da bu biçimde yararlanmak, o şeyi öyle kullanmak, onların hakkında herhangi bir karar vermek (soru tümcelerinde): Eylemciler, rehineleri ne yapacaklarını henüz açıklamadılar. Kazandığın bu parayı ne yapacaksın?
22. Akşamı, sabahı vb yapmak, belirtilen zamanı bulmak, ona erişmek: Oflaya puflaya akşamı yaptık. Uyumadan sabahı yaptı.
23. Fili + mamazlık yapmak, (daha çok koşul tümcesi olarak) fiilin gösterdiği durumda olmak; etmek: Laf dinlememezlik yapma. Konuşmamazlık yaparsa, zorla ko
nuşturun.
24. Bir kimseyle ya da bir kimsesiz, bir şeysiz yapamamak, bir kimseyle geçinememek; bir kimsenin, bir şeyin yokluğuna dayanamamak; edememek: O, hiç kimseyle yapamıyor. Onsuz yapamıyorum. Söylenmeden yapamıyor.
25. Tkz. Bir kimseyi yapmak, onunla cinsel ilişkide bulunmak.
26. Sayı sıfatı (hız) yapmak, o hıza ulaşmak: Saatte iki yüz yapan bir otomobil.
27. (Yol) yapmak, belli bir uzaklığı geçmek, almak: Bugün üç yüz kilometre (yol) yaptık.
28. Bir adla birlikte, tek bir fiil değerinde, deyimsel fiiller oluşturur: Boya, cila yapmak. Aşk yapmak. Savaş, barış, anlaşma yapmak. Şaka, hile, oyun yapmak. Bir kimseye iyilik, kötülük, yardım yapmak.
29. (Bir şey) yapmak, iyilik ya da kötülük etmek: Sana yapacağımı bilirim. || (Kilometre, mil, fersah...) yapmak, hız sağlamak, yol almak. |j Yapıp etmek, yapmak. || Yapma, yapmayın, yapmayınızi, bir kimseyi, ilgilendiği, yapmak istediği bir işten vazgeçirmek için söylenir: Yapma, sonra kırılır. || Yapma!, söylenilen bir söz karşısında şaşma bildirir: Hepsine para dağıtmışlar.

—Yapma! || Yapmadığı kalmamak, kendisine zarar verecek birçok iş yapmak. || Yapmadığını bırakmamak, yapmadığını koymamak, başkalarına zarar verecek her türlü kötülüğü yapmak, onlara türlü türlü sıkıntılar vermek: Hele bir gelmeyin, size yapmadığımı bırakmam. || Yapmak varmış, olumsuz bir sonuçla karşılaşma durumunda “şöyle yapmalıymışız, yapmadık” anlamındasöylenir.|| Yaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek, bir işte elde ettiği kazanç uğradığı zarardan az olmak. || Yaptığını bilmemek, bilinçsizce davranmak, aklı başında olmamak.

—ikt. Yap, işlet, devret modeli, yerli ve özellikle yabancı sermayenin ülke için gerekli yatırım projelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla uygulanan ve yatırım teşvik ve finansman aracı olarak kullanılan model. (BOT [Built-Operate and Transfer sözcüklerinin baş harfleri] MODELİ de denir.) [Bk. ansikl. böl.]

—Oy. Kâğıt yapmak, kâğıtları dağıtmadan önce karmak; kâğıtları dağıtmak. || Yeniden kâğıt yapmak, kâğıtları yeniden karıp öbür oyuncuya ikinci kez kestirmek.

♦ gçz. f. 1.
1. Bir kimseye, az, çok yapmak, ona kötülükte bulunmak, zarar vermek, etmek: Kadıncağıza az yapmadı.
2. Belirteç + yapmak, belirtilen biçimde davranmak: Buraya yerleşmekle doğru mu yaptık yanlış mı bilmiyorum. Sanırım iyi yapmadık.
3. Tuvalet gereksinimini gidermek, işemek ya da dışkısını çıkarmak: Gene yatağına yapmış. Çok sıkışmış neredeyse altına yapacaktı.

♦ Yardımcı fiil.
1. Bir şey yapmak, onun sahibi olmak: Servet yapmak. Mal, mülk yapmak. Sayı yapmak.
2. Bir meslek sahibi kılmak: Oğlunu okuttu, doktor yaptı.
3. Havanın bir durumunu gösterir olmak: Bu yaz çok sıcak yaptı.

yapılmak edilg. f.
1. Ortaya konulmak, var edilmek, gerçekleştirilmek, oluşturulmak, imal edilmek, üretilmek: Bu perdeler ne zaman yapıldı? Tavana çok güzel süslemeler yapılmış. Yapılan deneylerin sonuçları olumsuz. Jimnastik yapılan salon çok havasız. Geçen ay yapılan buzdolaplarının tümü arızalıymış.
2. Onarılmak, tamir edilmek: Bu saat hâlâ yapılmadınıı?
3. Yerine getirilmek, uygulanmak: Dedikleri yapılsaydı böyle olmazdı.
4. Eylemsel olarak gerçekleştirilmek: Adamcağıza şantaj yapılıp para sızdırılmış.
5. Bir etkinlik düzenlemek, gerçekleştirilmek: Yapılan gösterilerde olaylar çıktı. Mayısta nişan, haziranda düğün yapılacak.
6. Özel bir çabayla hazırlanmak, düzenlenmek: Yataklar yapıldı. Burada yapılan yemekler çok lezzetli oluyor. Bu alan park yapılacak.
7. Bir kimseye zarar verilmek, kötülük edilmek: Bu insanlara çok yapıldı.

—Bors. Yapıldı haberi, bir borsa âcenta- sının kendisine verilen bir emrin yerine getiritmiş olduğunu bildirmek amacıyla emri veren müşterisine gönderdiği ihbarname.

yapınmak dönşl. f.
1. Yörs. Kendine yapmak ya da kendi için yaptırmak: Bir elbise yapınmak.
2. Bir şeye yapınmak. ona hazırlanmak, onu yapmayı denemek, özenmek: Kuş yavrusu uçmaya yapınıyor.

yaptırmak ettirg. f.
1. Bir şeyi yaptırmak. onun ortaya koyulmasını, oluşturulmasını, gerçekleştirilmesini sağlamak: Doğum günü pastası yaptırmak. Kendine takım elbise yaptırmak.
2. Bir şeyi yaptırmak, bozuk bir şeyi eski durumuna getirtmek, onartmak, tamir ettirmek: Televizyonu yaptırdım.
3. Bir şeyi, bir kimseye yaptırmak, o şeyi onun yapmasını sağlamak: Arkadaşına şantaj yaptırmış.
4. Bir kimseye öğrenim yaptırmak, onun öğrenimini sağlamak: Ona mükemmel bir öğrenim yaptırdık.

yaptırılmak edilg. f. Yaptırmak eylemine konu olmak.

—Ceb. Bir T iç bileşim yasasıyla donatılı bir E kümesinin bir A parçası üzerinde yaptırılmış yasa, AxA dan A içine tanım lanmış, (x, y) ye xTy yi eşlik ettiren yasa, || İşlem bölgesi Q olan bir dış bileşim yasasıyla donatılı bir E kümesinin bir A parçası üzerinde yaptırılmış yasa, !îxA dan A içine tanımlanmış (a, x) i a-x e eşlik et tiren yasa. || Sıralanmış bir (E, <) kümesinin bir A parçası üzerinde yaptırılmış sıra, A nın elemanları üzerinde tanımlanmış -< sıra bağıntısı.

—Topol. Bir E kümesinin bir A parçası üzerinde, A ile, E üzerindeki bir J süzgecinin (aynı biçimde birTj topolojisinin açıklarının) elemanlarının kesişimleri olarak elde edildiğinde birrtiSüzgecine (aynı'biçimde bir 91 topolojisine) denir. (Aya [aynı biçimde'U ya] A üzerinde yaptırılmıştır denir.)

yaptırtmak ettirg. t. Yaptırılmasını sağlamak.

—ANSİKL. Yap, işlet, devret modeliyle elektrik santralları; köprü, otoyol gibi altyapıyla ilgili ya da belediyenin arıtma tesisleri, soğuk hava depoları, spor tesisleri, çöp fabrikaları vb. büyük yatırım projelerinin yerli ya da yabancı yatırımcılar tarafından gerçekleştirilerek belli bir süre işletilip, gelirinden yararlandıktan sonra, ilgili kamu kuruluşuna devredilmesi amaçlanmaktadır. Bu kamu kuruluşu merkezi idare, KİT ya da belediyeler olabilir. Yap, işlet, devret yöntemiyle KİT’lerin iyileştirilmesi, modern teknolojilerin girişi, yeni iş olanaklarının açılarak yerli personelin eğitimi gibi yararlar sağlanabileceği belirtilmektedir Model, gelişmekte olan ülkeler için kamu kesimi yatırımlarının finansman sorununa çözüm getireceği düşünülen bir yöntem olarak geliştirilmiştir. Bu model, hukuksal açıdan imtiyaz sözleşmesi niteliklerini gösterdiğinden bu tür şirketler imtiyazlı şirketler sayılmaktadır. Bu konumdaki şirketler yatırımların finansmanını karşılarken kendilerine vergi kolaylıkları, belli bir arazinin kullanımlarına bırakılması, fiyat saptanırken belli bir getiri sağlayacak biçimde hesaplanması ve bunun garantisinin verilmesi vb. bir seri kolaylıklar ve ayrıcalıklar tanınmaktadır Türkiye'de Medeni hukuk ve Borçlar K.'nun genel hükümlerine göre uygulanmakta olan yap, işlet, devret modeli henüz yatırım aşamasındadır.

Kaynak: Büyük Larousse

X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
yapmak
(-i durum ekiyle kullanılan fiil)
Sponsorlu Bağlantılar

1 . Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek:
"Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır."- Ç. Altan.
2 . Olmasına yol açmak.
3 . Bir işle uğraşmak, meşgul olmak:
"Yaratıcı hamleler yapmak isteyen bir millet için mutlaka bir şeye inanmak lâzım."- O. S. Orhon.
4 . Onarmak, tamir etmek.
5 . (birincisi -i 'li, ikincisi eksiz olarak aynı nesnenin iki kez tekrarlandığında) Gerçek niteliğini vermek:
"Ayrıca terbiye edeceğim, onu yaman bir polis köpeği yapacağım."- R. H. Karay.
6 . Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek:
"Şu işi yapıver diye yalvarmıştı da enişte engel olmuştu."- S. M. Alus.
"Arkadaşım on dakika içinde istediğimi yapmıştı."- S. F. Abasıyanık.
7 . Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek:
"Elimi ağzına götürerek sus işareti yaptım."- R. H. Karay.
8 . Düzenli bir duruma getirmek.
9 . Üretmek.
10 . Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak.
11 . Zarara yol açmak.
12 . Etkili olmak.
13 . Salgılamak, çıkarmak.
14 . Dışkı çıkarmak.
15 . Gerçekleştirmek:
"İlk ve orta öğrenimini Anadolu'da yapmıştır."- Y. Z. Ortaç.
16 . (tehdit yollu) Birini herhangi bir duruma düşürmek.
17 . Evlendirmek.
18 . (yardımcı fiil) (isim soyundan bir kelimeyle birlikte) bir durum yaratmak:
"Fırının harlı ateşi yanaklarını pembe pembe yapmıştı."- N. Araz.
19 . (yardımcı fiil) Edinmek, sahip olmak.
20 . (yardımcı fiil) Bir kimseye bir meslek kazandırmak; yetiştirmek:
"Onu da Üsküdar'daki ambar memuru yapmak suretiyle daireden uzaklaştırdı."- H. Taner.
21 . (nesne almayan fiil) Davranmak, hareket etmek.
22 . Olmak.

Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
yapıp etmek
yapma!
yapma! (yapmayın, yapmayınız!)
yapmadığı kalmamak
yapmadığını bırakmamak (veya koymamak)
(bir şey) yapmak
(kilometre, mil, fersah...) yapmak
yaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek
yaptığını bilmemek
(bir şey) yapmak

İyilik veya kötülükte bulunmak.
(kilometre, mil, fersah...) yapmak

Yol almak.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
yapmak ingilizcesi

1. /ý/ to make; to build, construct, fashion; to create; to manufacture; to produce; to prepare.
2. /ý/ to do; to busy oneself with (something); to do (something) (as one´s regular work or occupation); to carry out, perform; to effect, execute: Ne yapýyorsun? What´re you doing? Baþka ne yapayým? What else can I do? Haldun öðretmenlik yapýyor. Haldun teaches./Haldun´s a teacher.
3. /ý/ to repair, fix (something).
4. /ý/ to cause, bring about (an illness).
5. /ý/ to be (used with reference to the weather): Geçen kýþ çok kar yaptý. It snowed a lot last winter.
6. /ý/ to make, acquire (money).
7. /ý/ to produce (offspring).
8. /ý/ (for a vehicle) to do, go, travel at (a specified speed).
9. /ý/ to make (someone, something) (reach a certain state): Bu ilaç beni iyi yaptý. This medicine made me well. Ýstanbul´u Ýstanbul yapan odur. That´s what makes Istanbul Istanbul./That´s what makes Istanbul what it is. Oðlumu doktor yapmak istiyorum. I want to make a doctor of my boy. Orayý muz bahçesi yapmalýsýnýz. You ought to make that bit (of land) over there into a banana grove.
10. to do, act, behave: Gelmekle iyi yaptýn. You did well to come. Fena mý yapmýþým yani? So somebody reckons I´ve behaved badly, eh?
11. /ý/ to be occupied with (the doing of something): Stajýmý o hastanede yaptým. I did my internship in that hospital. Lise öðrenimini Sen Jozef´te yaptý. He got his high school education at St. Joseph´s.
12. /a/ to defecate (in/on); to urinate, wet: Çocuk yine yataðýna yapmýþ. The child´s wet the bed again.
13. /ý/ to harm, do (someone) harm: Beni kýzdýran kiþiyi yaparým! I don´t let anybody who crosses me get off easy!/The person who crosses me is in for it!
14. /ý/ to do, arrange: Þayeste, saçýný Þahinde´ye yaptýrdý. Þayeste had Þahinde do her hair. Gülfidan, bir daha yataðýný yapmadan kahvaltýya gelme ha! Gülfidan, don´t you let me catch you coming to breakfast again without first making your bed!
15. /ý/ to make or describe (an arc, a curve, a bend, etc.): Yol orada viraj yapar. The road makes a bend there.
16. /ý/ slang to do it to, have sex with.

Yapma!
1. Leave him/her/them alone!
2. Leave it alone!/Stop it!/Cut it out!: Yapma Eda, kýrarsýn! Leave it alone, Eda! You could break it!
3. Oh go on!/Go on! (used to express disbelief): Yapma! Þaka söylüyorsun! Go on now; you´re kidding me! yapmadýðýný býrakmamak/yapmadýðý kalmamak to do everything in the book to annoy or upset someone: Ayhan yapmadýðýný býrakmadý; onun sepetleneceði kesin. Ayhan´s committed every crime in the book; he´s sure to be fired. O gün söylediklerine itiraz ettim; ondan bu yana bana yapmadýðý kalmadý. I objected to what she said that day, and since then she´s done everything possible to harass me. yaptýðý hayýr ürküttüðü kurbaðaya deðmemek for (someone´s) well-meant help to do more harm than good."
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

27 Kasım 2009 / LaSalle X-Sözlük
12 Ocak 2014 / Misafir Soru-Cevap
31 Mart 2012 / CrasHofCinneT Sosyal Ağlar
27 Kasım 2009 / _KleopatrA_ X-Sözlük
15 Nisan 2010 / LaSalle X-Sözlük