YARALAMAK g. f.
1. Bir kimseyi, bir hayvanı (bir şeyle bir silahla) [bedeninin bir yerinden] yaralamak, onlara bir yara, bir bere oluşturacak biçimde bir darbe indirmek ya da bir silahla vurmak: Bir kimseyi tabancayla, bıçakla, baltayla kafasından yaralamak.
2. Bedeninin biryehni yaralamak, çarparak, vurarak, keserek vb. orada bir yara, bir bere oluşmasına neden olmak: Düşüp dizlerimi yaraladım.
3. Bedeninin bir yerini yaralamak, bir şeyden söz ederken, bir sürtünme, sıkışma vb sonucunda bir yara, bir sıyrık vb. oluşmasına yol açmak, vurmak: Eyer atın sırtını yaralamış.
4. Bir şeyi yaralamak, zedelenmesine zarar görmesine yol açmak: Bir ağacı yaralamak Bir tekneyi gövdesinden yaralamak.
5. Bir kimseyi(araç tüm. +) yaralamak, onda derin bir üzüntü yaratmak, onu incitmek; gururunu, onurunu, kırmak: Bu sözleriyle onu derinden yaralamıştı. Bu eleştiri onun gururunu yaraladı.
—El sant. Temiz yüzeyli olmayan örs ve çekiçle çalışarak bakır levha üzerinde pürüzler oluşmasına neden olmak.
—Ormanc. Bir ağacı yaralamak, ölümüne yol açabilecek ölçüde yaralar oluşturarak bir ağacın ana dallarını kesmek.
♦ yaralanmak edilg. f.
1. (Bir yerinden) yaralanmak, bir yeri yaralanmak, bedeninin bir yerinde yara açılmak, bedeninin bir yeri yara olmak: Kazada başından yare tandı. Kolun yaralanmış hemen saralım. 2. Zedelenmek, zarar görmek.
3. Bir şeyden dolayı kırılmak, gücenmek, onuru, gururu incinmek: En çok onun ihane tinden yaralandım.
Kaynak: Büyük Larousse