Arama

Akıl Nedir?

Güncelleme: 6 Mart 2016 Gösterim: 1.052 Cevap: 1
Hera - avatarı
Hera
VIP A'mour
12 Temmuz 2015       Mesaj #1
Hera - avatarı
VIP A'mour
AKIL, 1. Bilip tanımayı, yargılamayı ve ilkelere göre davranmayı sağlayan insana özgü yeti: Aklını kullanmak, içgüdüye, duyguya, tutkuya ve imgeleme karşıt olarak akıl.
2. Doğru davranmayı, doğru yargı vermeyi sağlayan düşünme biçimleri ve ilkeler bütünü; sağduyu, bilgelik, ayırt etme yetisi: Akla uygun bir karar. Akla aykırı davranmak. (Bk. ansikl. böl., Fels., İsi. fels.)
Sponsorlu Bağlantılar
3. Normal durumları ve işleyişleri bakımından ele alınan düşünsel yetilerin bütünü; uyanıklık: Aklı başında olmak (olmamak). Aklını yitirmek. Bü olay onun aklını karıştırdı.
4. Bellek, algı, düşünme, vb. zihinsel yetilerden her biri: Bugün geleceği aklımdan bütünüyle çıkmış. Adını aklımda tutamıyorum. Bugünkü aklımla yirmi yaş genç olsaydım. Sen bu akılda olduğun sürece daha çok sürünürsün.
5. Akıl akıl, gel çengele takıl, bir sorunun çözüm yolunu bilememe, sonucun nereye varacağını düşünememe durumunda söylenir.

ÖRNEK: (Bir kimseden) akıl almak, danışmak, sormak, bir konuda bir başkasının görüşünü almak: Bu işe başlayayım mı, başlamayayım mı, sizder. akıl almaya geldim.
Akıl almaz, olanaksız, inanılmaz: Akıl almaz bir güç. Akıl al maz bir serüven.
Akıl bu ya, “doğru ol masa da kendi aklına uymuş, ne diyelim’ anlamında söylenir.
Akıl defteri, akla gelen ya da yapılması gerekli şeyleri unutmamak için yazılan küçük defter.
Birşeye akıl, aklı ermek, o şeyi anlamak, anlayacak düzeyde olmak: Matematiğe ak iyi erer. Bu gidişe aklım ermiyor.
Bir şeyi akıl etmek, bir önlem ya da çareyi tar zamanında almak, onu düşünebilme: Havanın karardığını görünce açıktaki bi tün buğday çuvallarını içeri taşıtmayı ak etmişti.
Akıl fikir, doğru düşünebilme yetisi: Allah akıl fikir versin.
Akıl fukaraı akılsız, aklı kıt. Akıl hastanesi, ruh ve akıl hastalıklarıyla ilgili hastane. Akıl hastası, aklını ve ruhsal dengesini yitirmiş olan kimse. Akıl hocası, bir konuda bir kimseye yol gösteren ya da herkese akıl öğretmeye meraklı kimse.
Akıl kân, akıl işi değil, bir işin akla uygun olmadığını sonunda zarar getireceğini anlatmak için kullanılır: Üç büyük marketin bulunduğu mahalleye bir küçük bakkal dükkânı açmak, akıl kârı değil. Bu karlı kış gününde hasta hasta yola çıkmak akıl işi değil.
Akıl kethüdası, herkese akıl ve öğüt verme meraklısı olan kimse (esk.).Akıl kutusu, kumkuması, küpü, bir kimsenin özellikle yaşına ve görünüşüne göre de bir çocuğun akıllı olduğunu belirtmek için şaka yollu söylenir.
Akıl öğretmek, bir kimseye kendinin düşünemediği, çıkarına uygun davranış yolunu göstermek: Sen bu işte eskisin, deneyimlisin, nasıl davranmamız gerektiği konusunda bize akıl öğretirsin.
Akli satmak, kendi düşüncesini başkasına aşılamaya çalışmak; bilgiçlik taslamak: Biz ondan para istiyoruz, o ise bize akıl satmaya çalışıyor. ||
Bir şeye akıl sır ermemek, anlaşılabilir nitelikte olmamak: Onun yaptıklarına akıl sır ermez ki.
Akıl terelelli, bir kimsenin dengesiz, hoppa, delişmen olduğunu belirtmek için kullanılır. || Akıl var yakın var, akıl var izan var, "bunu aklı olan her insan anlar" anlamında söylenir, || Bir kimseye akıl vermek, o kimseye yol göstermek.
Bir şeyi, akıldan, aklından atmak, çıkarmak, o şeyi düşünmemek, unutmak: O konuyu aklından at, başka şeyler düşün.
Bir şeyi, akıldan bulmak, çözmek, söylemek, bir sorunun karşılığını araç ve gereç kullanmadan zihin yoluyla bulmak: işlemlerin hemen hepsini kâğıt kalem kullanmadan akıldan çözüyor Akıldan, aklından çıkmak, unutulmak, unutmak:
Akla gelmedik, beklenilmeyen, düşünülmeyen: Akla gelmedik kurnazlıklara başvurmak.
Akla, aklına gelmek, anımsamak;düşünmek, tasarlamak: O olay aklıma geldikçe hâlâ sinirlenirim. Bu hiç aklıma gelmemişti. ||
Akla hayale gelmez, inanılmaz, ürkütücü, korkunç: Küçücük çocuklara bile akla hayale gelmez işkenceler yapmışlar. Akla, aklına sığmamak, bir olay ya da durum sözkonusuysa, onu kavrayamamak, olabileceğine inanmamak.
Akla yakın, aklın benimseyebileceği şey için kullanılır: Bu olasılıkların hepsi de akla yakın şeyler.
Akla, akıllara zarar, aşırı ölçüde şaşırtıcı olan, aklı işlemez duruma düşüren şey için kullanılır.
Bir şeyi aklı almamak, onu kavrayamamak, akla uygun bulmamak ya da gerçekleşebileceğini olanaksız saymak.
Aklı başına gelmek, yaptığı yanlış işlerin zararını görerek doğru yolu bulmak; uslanmak: Artık öyle delice işler yapmam, aklım başıma geldi.
Aklı başında, davranışları akıllıca ve ağırbaşlı olan kimse; doğru, eksiksiz olan şey için kullanılır: Aklı başında bir genç. Sorularıma aklı başında yanıtlar verdi.
Aklı başından gitmek, aşırı korku ya da sevinçten ne yapacağını bilememek; şaşırmak.
Aklı başka yerde, başka bir şeyde olmak, dolaşmak, düşüncelerini o an için üzerinde durduğu konuda yoğunlaştırmayıp başka şeyler düşünmek: En ufacık bir dalgınlık doğru sonuç almanızı engeller, bunun için aklınız başka yerde olmayacak, işinize vereceksiniz kendinizi.
Aklı ermek, yetmek, akıl yönünden yetkinleşip gelişmek; büyümek: Oğlan büyüdü, aklı erer oldu.
Aklı fikri (bir şeyde), tek derdi, bütün düşündüğü (o): Aklı fikri futbolda, elbette derslerini başaramaz.
Aklı gitmek, bir şeyi çok beğenmek: O mini bilgisayara aklım gitti ama çok pahalı; bir şeyden korkmak.
Aklı gözünde, ancak gördüğüne inanan kimse için söylenir. || Aklı bir şeyde, bir yerde kalmak, beğenilen, ancak elde edilemeyen bir şeyi düşünmek; bir iş ya da Konu üzerinde dururken, bundan daha önemli saydığı başka bir konuyu düşünmekten kendini alamamak: Ben hurdayım, ama aklım evde, çocuklarda kaldı.
Aklı karışmak, düşündüğü şeyleri ayıramamak, bocalayıp ne yapacağını bilememek: Anlatılanları dinledikçe aklım karışmaya başladı.
Bir şeye aklı kesmek, yatmak, bir şeyin yapılabileceğine, olabilirliğine inanmak: Başlangıçta bu işin üstesinden gelemeyeceğini sanmıştı, iş ilerleyince başkalarının yardımı olmasa da bitireceğine aklı kesmişti.
Aklı kısa, kıt, anlama ve kavrama gücü sınırlı olan kimse için kullanılır.: aklı okkadan dört yüz dirhem eksik, akılsız, kafasız
Aklı saplanmak, takılmak, sürekli bir biçimde belirli bir şeyi düşünmek, zihni tek şeyle uğraşmak: Aklı dün akşamdan beri o çocuğun söylediklerine saplanmıştı, başka hiçbir şey düşünemiyordu.
Aklı sıra, birinin düşüncesi yönünden, sandığına ve umduğuna göre, aklınca, sözde: Aklı sıra satılmayan mallarını bize satacak, onlardan kurtulacaktı.
Aklı sonradan gelmek, yaptığı bir işin, bir karar ya da düşüncenin yanlışlığını anlayıp geri dönmek.
Aklına düşmek, gelmek, bir şeyi anımsamak: Gurbetteki oğlu aklına her düştüğünde gözleri dolu dolu oluyordu.
Aklına esmek, bir şeyi birden yapmaya kalkışmak: Aklına esmiş, kar kış demeden kalkıp kızının yanma gelmişti.
Aklına gelen başına gelmek, olabilir diye düşündüğü korkulu ve kötü şey gerçekleşmek: Aklıma gelen başıma geldi, o gece öyle bir kar yağdı ki tüm yollar kapandı.
Aklına geleni söylemek, rasgele, ölçüsüz biçimde konuşmak,Aklına geleni yapmak, iyice düşünüp taşınmadan her istediğini yapmaya kalkışmak.

Akıl sağlığı, bireyin, çevresi hesaba katılarak fiziksel bakımdan olduğu kadar akıl ve duygu açısından da en uygun biçimde gelişmesi.Akıl kavramının karşılığı olduğu geleneksel olarak kabul edilen yunanca logos, hem saymayı bilerek hem de bilgi edinme yetisi anlamlarına gelir ve dünyanın çeşitliliğini örgütleyen, düzene koyan ve varolanı kavramaya yönelen bir mantık hesabının bulunduğu düşüncesi buradan kaynaklanır. Bundan ötürü, akıl konusundaki felsefi söylem, başlangıçtan beri, varlık konusundaki söylemden ayrılmaz durumdadır. Sokratesöncesi düşünürler, herkes için aynı olan şeyi, düşüncenin ve varlığın temelini, akıl yoluyla ortaya koymayı amaçlamışlardı. Dünyanın tutarlılığını, tutarlı bir söylemde dile getirmek için bütün dış görüngülerin (fenomenlerin) biricik ve kurucu nedenini aramaları da bu yüzdendi. Platon’a göre akıl, bölük pörçük ve özellikle duyuların sağladığı dolaysız bilgiye karşıt olan doğru düşüncedir. Akılsal bilgi, dış görünüşler alanını aşmamızı ve idealara ulaşmamızı sağlar. Akılda, iki tür bilgi vardır: özleri dolayımsız olarak kavrayan sezgisel akıl ve "ruhun, sessizlik içinde kendine yönelttiği bir söylem olan" (Sofist) ve matematik tanıtlamaya benzeyen gidimli akıl.
Ortaçağ düşüncesine göre aklın (lat. ratio) ancak inanca oranla bir değeri vardır. Yani akıl ya inanca bağımlıdır ya da insanın doğal yetisi olarak bir özerkliği varsa, ancak gidimli bir akıl olabilir. Nite kim Thomas Aquinus şöyle der: “Akıl yürütmek, kavrama konusu olan bir nesneden bir başkasına gitmektir ve amacı da kavranabilir doğruyu bulmaktır. Nitekim doğaları gereği bu bilgiye eksiksiz sahip olan melekler, bir kavranabilirden bir başkasına gitmek zorunda değillerdir ve şeylere ilişkin doğruları, gidimli bir tarzda değil yalnızca sezgiyle bilirler” (Summa The ologiae).
Descartes ile birlikte, bilimsel düşünceyi kurmak üzere, dinsel inançtan sıyrılmış akılsal bir düşünce kendini gösterir.' ‘Yerinde olarak sağduyu ya da akıl diye adlandırılmış olan iyi yargılama ve doğruyu yanlıştan ayırt etme gücü, bütün insanlarda doğal olarak eşittir” (Yöntem üzerine konuşma).
Malebranche’a göre akla saygı duymak, doğrunun ve bilginin ölçütü olarak gereklidir: “Yalnızca o çeşit önermeleri tüm olarak kabul etmeliyiz ki, bunların apaçıklığını, bir iç acısı ve aklın gizli sitemleri olmadan reddedemeyelim" (Hakikatin araştırılması). Bu akıl görüşü içinde Tanrı da yer alır kuşkusuz:"Böylece, başvurduğumuz akıl [...], evrensel bir akıldır [...], değişmez ve zorunlu bir akıldır [...]. Ama bütün insanların pay aldığı aklın, evrensel, sonsuz, değişmez ve zorunlu olduğu doğruysa, Tanrı'nın aklından hiçbir biçimde farklı olmadığı da kesindir” (ay.y., 3, 10. açıklama).
Bununla birlikte, Leibniz gibi Malebranche için de, inançtan bağımsız olarak özerk aklın gücünü hiçbir şey sarsa-maz. Leibniz şöyle yazar: "inancın nesnesi, tanrı'nın açıkladığı doğrudur [...]. Akıl, doğruların art arda zincirlenişidir; ama özellikle inanç ile karşılaştırıldığında, insan düşüncesinin, inancın ışığı olmadan ulaşabileceği doğruların zincirlenişidir” (iman ile aklın uygunluğu üzerine).
Kant, aklı (alm. Vernunft) en yüksek bilgilerin alanı olarak görür: "Bütün bilgilerimiz duyularla başlar, oradan anlığa geçer ve akılla sona erer. Duyusal görünün sağladığı malzemeyi işleme ve düşüncenin en yüksek birliğine ulaştırma konusunda, varlığımızda, akıldan üstün bir yeti yoktur." Aklın gücü, "Aklın yasalarının insan ruhuna ulaşmasına ve kuralları konusunda onu etkilemesine, yani nesnel pratik olarak öznel otamak da pratik olmasını sağlamayı göz önünde tutan ahlaklılığın kuralınıda kapsar (Pratik aklın eleştirisi, "Salt pratik aklın yöntembilimi”).
Rousseau'ya göre, akıl, toplumsal yasaların yol göstericisi ve ölçütü olmalıdır: “Tek tek bireyler, yanaşmadıkları iyiliği görüyorlar; topluluk ise görmediği iyiliği istiyor. Hepsinin yol göstericiye gereksinimi var; isteklerini, akıllarına uydurma durumuna sokmak gerekir onları” (Toplum sözleşmesi).
Hegel’e göre akıl (alm. Vernunft), bilmenin yüksek biçimidir; anlığın ortaya çıkardığı farklılıkları, birlikleri içinde kavrama biçimidir. "Anlık, belirlenimleri belirler ve saptar; akıl, olumsuzlayıcı ve diyalektiktir, çünkü anlığın belirlemelerini hiçe indirir; ama olumlayıcıdır da, çünkü tümeli üretir ve tikeli onun altına koyar" (Wissenschaft der Logik). İçindeki doğruluk açısından akıl, tindir, bir anlık aklı ya da akıl anlığı vardır"
Husserl’e göre, bilimlerin ortaya çıkışı, parçalanmış bir akıl ortaya çıkarmakla birlikte, “kuramsal bir sistemin birliği”nden ve “akılsal bir yöntembilim”den yine de vazgeçmemektedir. “Olguculuk (pozitivizm) gibi bazı felsefeler, ‘en son ve en yüksek soruları' bir yana atsalar da, daha yakından bakılınca, bu sorular ve olguculuğun bir yana attığı bütün öteki sorular, örtük ya da belirtik bir biçimde, akla ve aklın her biçimine ilişkin sorunları kapsamaları bakımından bir birliğe sahiptirler. Gerçekten de, bilgi dallarına temalarını veren akıldır (bu bilgi ise doğru ve gerçektir, yani akılsal bilgidir)” Akıl sözcüğü, yunanca nus’ un (evreni harekete getiren ve düzenleyen tanrısal akıl) arapça karşılığıdır.
Kelamcılara göre akıl (akıl), bilginin kaynağıdır ve gelenekle aktarılanın, yani nakl'in karşıtıdır. İslam kültüründeki aklı ve nakli bilgiler karşıtlığı buradan kaynaklanır. Akıl, vahiyden bağımsız olarak hakikati ve hatayı, doğruyu ve eğriyi bilip ayırt etmeyi sağlar ve bu anlamda bir "doğal ışık”tır.
İslam filozofları, aklı, ruhtaki düşünen ve bilen yeti olarak görürler. Ama aklın, ruhtan bağımsız ve değişikliğe uğramayan bir töz (cevher) olduğunu savunanlar da vardır. Akıl, özlerle tümelleri kavrayan kuramsal akıl ve davranışları belirleyip iyi edimlere yönelten pratik akıl olmak üzere ikiye ayrılır. Ayrıca yeniplatonculuğun etkisi, İslam filozoflarının, evreni ve bilgiyi bir kademeleşmeye göre ortaya çıkaran ve tanrısal varlığa doğru yükselen bir akıllar türeyişi ve sıralanması olarak düşünmelerine yol açmıştır...
Kaynak: Büyük Larousse

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
6 Mart 2016       Mesaj #2
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
AKIL, -klı Ar. ¤a®l
MsXLabs.org & TDK, Türk Dil Kurumu
Sponsorlu Bağlantılar

1. Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us.
2. Öğüt, salık verilen yol:
- Bu aklı size kim verdi.
3. Düşünce, kanı:
- “Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve!” -A. K. Tecer.
4. ruh. Bellek:
- “Hâlâ aklımda o tufan yağmuru.” -C. S. Tarancı.


Benzer Konular

3 Aralık 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
2 Ekim 2006 / GusinapsE Taslak Konular
14 Ekim 2014 / Misafir Soru-Cevap
12 Temmuz 2015 / Hera X-Sözlük