Arama

Takmak Nedir?

Güncelleme: 16 Temmuz 2015 Gösterim: 841 Cevap: 0
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
16 Temmuz 2015       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM
TAKMAK g. f.
1. Bir şeyi, bir şeye takmak, onu bir çengele, bir kancaya vb. geçirmek; bir kanca, bir çengel vb. aracılır şeye tutturmak: Şapkayı bir çiviye'thkmak. Trene ek bir vagon takmak.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Bir şeyi (bir yere) takmak, onu oraya gerektiği gibi yerleştirmek: Vidayı yuvasına takmak. Musluğa lastik takmak. Kapı kanadını'kasaya takmak.
3. Bir şey takmak, bir giyeceği ya da kişisel bir eşyayı kendi üzerine geçirmek: Fular takmak. Siyah gözlük takmak.
4. Bir kimseye, yüzük, bilezik, para vb. takmak, yüzük, bilezik vb. değerli şeyleri, onun parmağına, boynuna vb. geçirerek, giysilerine iliştirerek armağan olarak vermek: Oğlan tarafı geline on tane bilezik taktı. Genç çifte düğünde çok para taktılar.
5. Bir kimseye ad, lakap vb. takmak, onu bir özelliğinden ya da yaşamından esinlenerek başka bir adla çağırmak, ona başka bir ad koymak: Tarihçiler, İstanbul'a fethettiği için, I. Mehmet'e "Fatih" adını takmışlardı. Zayıflığı yüzünden ona "çiroz" adını takmıştık.
6. Tkz. (Bir kimseye) borç takmak, (ona olan) borcunu ödememek, borç bırakmak: Mahalle esnafına epey borç takıp ortalıktan kaybolmuş. Üç aylık kirayı takıp gitti.
7. Bir şeyi kafasına, aklına takmak, aklını, kafasını birşeye takmak, onu bir saplantı haline getirmek, sürekli onu düşünmek, onunla ilgilenmek: Bu sorunu taktı kafasına bir kere, sonuçlandırmadan rahat edemez. Aklını böyle şeylere takma.
8. Bir kimsenin peşine, arkasına bir kimseyi takmak, onu bir kimseye izlettirmek, takip ettirmek: Polis, peşine adam takmış.
9. Tkz. Peşine, ardına, arkasına bir kimseyi takmak, onu beraberinde götürmek, yanına almak: Kendisi yetmiyormuş gibi peşine üç beş kişi daha takıp gecelemeye gelmiş.
10. Tkz. Bir dersten takmak, bir sınıfta takmak, bir dersten başarısız olmak; bir sınıfı geçememiş olmak: Bu yıl da matematikten taktı. Lise sonda taktı.
11. Tkz. Bir kimseyi, bir şeyi takmak, onu önemsememek, ona değer vermemek (olumsuz kullanılır): Hiç kimseyi takmaz. Kuralları takmayan asi bir genç. Geç olmuştu ama hiç kimsenin saati taktığı yoktu.
12. Arg. Bir kimseyi takmak, onu geçmek, geride bırakmak.
13. Tkz. (Bir kimseye) takacak kulp bulamamak, hiçbir eksik ve kusur bulamamak. || Takıp takıştırmak, özene bezene, inceden inceye süslenmek.

—Cerr. Protez takmak, bir kişiye ya da vücudun bir yerine protez yerleştirmek.

♦ gçz. f, Tkz. Bir kimseye takmak, sürekli onunla uğraşmak, sürekli ona kötülük yapmaya çalışmak: Bu öğretmen, çocukcağıza fena takmış, onu mutlaka sınıfta bırakacak.

takılmak edılg. f.
1. Bir şeye iliştirilmek, tutturulmak: Römork bu arabaya takılabilir mi? Lambalar hâlâ takılmamış.
2. Bir kimsenin üzerine iliştirerek, geçirilmek; ona armağan olarak verilmek: Geline çok güzel takılar takıldı.

takılmak dönşl. f.
1. Bir şeye, bir yere ilişip ya da dokunup kalmak: Çapaya takılan yosunlar. Mantonun eteği çiviye takıldı. Plağın iğnesi sık sık takılıyor. Boğazına bir şey takıldı.
2. Bir yerde, bir şeyde kalmak, daha ötesine gidememek, geçememek: Üçüncü soruda takıldım.
3. Gözlerden, bakışlardan söz ederken, ısrarla bir şeyde durmak, sabitleşmek: Gözü her nedense ona takılmıştı.
4. Bir kimseye takılmak, kötü bir amaç gütmek- sizin onu kızdıracak, sinirlendirecek şeyler söyleyerek ya da yaparak eğlenmek: Kardeşine takılmaktan vazgeç, sonunda onu ağlatacaksın. Çocukcağıza sürekli takılıp onu çileden çıkarır.
5. Tkz. Bir yere, bir kimseye takılmak, genellikle sık sık oraya gitmek, o kimseyle birlikte olmak, orada oyalanmak ya da eğleşmek: Hafta sonu grupça bu lokale takılırız. Geciktiğim için özür dilerim, yolda bir arkadaşa takıldım.
6. Birşeye (soyut) takılmak, bir şeyin üzerinde ısrarla durmak ya da o şeyin eksik, aksayan bir yönünü görerek üzerinde durup düşünmek: Bu konuya bu kadar takılmamalıydın. Denetçilerin takıldığı noktalar oldu mu?
7. Bir kimsenin peşinden gitmek, onu izlemek: Biz de onun arkasına takıldık.
8. Takılıp katmak, sözkonusu bir kimseyse, bir yerde uzun süre oyalanmak: Kahvede arkadaşlarına takılıp kalmış, eve çok geç dönmüştür; bakış, düşünce vb. ise bir noktaya saplanmak, oradan ayrılmamak: Düşünceleri o olaya takılıp kalmıştı.

—Denize. Bir demirden söz ederken deniz dibinde iki kaya arasına sıkışıp kalmak.

—Spor. Bisiklet sporunda çalıştırıcıyı ya da daha önden giden diğer yarışçıları yakından izlemek; Kümeye takılmak.

takınmak dönşl. f.
1. Bir şeyi kendine takmak: Değişik, rengârenk yüzükler takınmış.
2. Davranışlarına belli bir nitelik vermek: Biraz ciddiyetini takınırsan iyi olur.

takışmak ışt. f. Anlaşmazlığa düşmek, araları bozularak ağız kavgası yapmak: Onunla yine takıştık, bu iş yürümeyecek.

taktırmak ettirg. f. Takmak eylemini yaptırmak; takılmasını sağlamak ya da buna yol açmak: Kırılan camı taktırmak. Eteğini masanın çivisine taktırmak. Bir kimsenin arkasına adam taktırmak. Nişanda yüzükleri enişteye taktıracağız.
Kaynak: Büyük Larousse

X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.

Benzer Konular

20 Ocak 2011 / trsoo Soru-Cevap
17 Mayıs 2012 / Misafir Cevaplanmış
8 Ocak 2010 / asla_asla_deme Müslümanlık/İslamiyet