SES a.
1. Akustik bir dalganın oluşturduğu işitme duyumu. (Bk. ansikl. böl. Akust. ve Müz.)
2. Bu yolla oluşan işitme duyumları bakımından her tür akustik titreşim: Tiz ses. Bir müziğin uyumlu sesleri.
3. insan gırtlağındaki ses tellerinden çıkan titreşimlerin kulakta yarattığı etki. (Bk. ansikl. böl. Fizyol.)
4. Hayvanların gırtlağından ya da başka organlarından çıkan titreşimlerin kulakta yarattığı etki. (Bk. ansikl. böl. Vet.)
5. insan sesinin müzikal amaçlarla, bir şarkı üretmek için kullanılması. (Bk. ansikl. böl. Müz.)
6. Niteliği, tınısı bakımından değerlendirilen bir çalgı, bir alet tarafından seslerin, müzik parçalarının vb. çıkarılması, yayınlanması, tekrarlanması: Gümüş flüt, iyi ses çıkarır.
7. Bir kimseye özgü ya da bir isteği, bir heyecanı, fiziksel bir durumu vb. yansıtan ses çıkarma, konuşma, şarkı söyleme biçimi: Onun sesini binlerce ses arasından bile tanıyabilirim. Sesi bugün bir tuhaftı. Şarkı söylemem için hiç ısrar etmeyin, bende ses yoktur.
8. Bir aygıtın ses gücü, şiddeti: Televizyonun sesini açar mısın? Sesi yükselt. Radyonun sesini kıs.
9. Bir kimsenin, özellikle de bir topluluğun duyguları, düşünceleri, istekleri vb.: Gençliğinin, üniversitenin, işçinin sesi. Kamuoyunun sesine kulak vermek.
10. İnsana yol gösteren, esin veren, bilmediklerini sezdiren şey: Aklın sesini dinle. Vicdanın sesine uymak.
11. Ses sanatçısı: Caz dünyasının en etkileyici seslerinden biri. Karşınızda büyük ses.
12. Kimliği belirlenmeksizin konuşan kimse: Salonun arkalarından bir ses "size katılmıyorum" dedi. Yolsuzluklara karşı yükselecek hiçbir ses olmayacak mı?
13. Ed. Bir şeyin çıkardığı ses: Ağaçlarda rüzgârın sesi. Çatıda yağmurun tekdüze sesi.
14. işitmeyle ilgili sanrı: Cinayeti işlemeden önce bir ses ona "bu adamı mutlaka öldürmelisin" demiş.
15. (Tamlayan olarak) özellikle sinema, radyo, televizyon vb. ile ilgili ses kayıt ve yenileme tekniklerinin tümünü belirtir: Ses kaydı bozuk bir film. Ses operatörü.
16. Ses çıkarmamak, ses etmemek, hoş olmayan bir şeyi ya da durumu hoş görerek bir şey dememek, itiraz etmemek: Başlangıçta oğlunun savurganca harcamalarına ses çıkarmadı. || Ses çıkmamak, bir konuyla ilgili olarak, bir kimseden ya da bir yerden bir haber gelmemek: Geziye biz de katılırız dediler ama onlardan bir daha ses çıkmadı. || Ses etmek, seslenmek. || Ses kesilmek, artık duyulmaz olmak: Ses önce yavaşladı, sonra hepten kesildi. || Ses seda çıkmamak, hiçbir tepki gelmemek, hiçbir haber duyulmamak: Sorduk ama onlardan hiçbir ses seda çıkmadı. || Ses seda kesilmek, ses seda kalmamak, tam bfr sessizlik çökmek. || Ses seda yok, "hiçbir haber alamadık, hiçbir haber gelmedi” anlamında söylenir. || Ses soluk, gürültü patırtı: Az sonra ortalıkta ses soluk kalmadı; haber: Nicedir kardeşinden ses soluk yoktu. || Ses vermek, bir çağrıya karşılık vermek; bir sesi çıkarmak. || (Bir kimsenin) sesi, sesi soluğu çıkmamak, bir konuda hiçbir şey söylemeyerek susmak. || Sesi ayyuka çıkmak, çok yüksek sesle bağırmak. || Sesini çıkarmamak, düşündüğünü söyleyememek, bir şey söylemekten kaçınmak. || Sesini kesmek, söz konusu konuşmakta olan bir kimseyse, artık bir şey söyleyemez olmak: Onların geleceğini görünce sesini kesti; bir kimseyse, konuşan birini susturmak, artık söyletmemek: Sorduğu sorularla sesini kesti. || Sesini yükseltmek, yüksek ve kızgın bir sesle söylemek: Sesini niçin yükseltiyorsun, sadece öğrenmek için sormuştum.
—Akust. Ses dalgaları, ses titreşimleriyle cisimlerde oluşturulan dalgalar. || Ses titreşimleri, ses çıkaran cisimlerin titreşmesiyle oluşan ve cismin çevresindeki havayla yayılan titreşimler.
—Biyol. Ses kalınlaşması, ergenlik çağında sesin tınısında, perdesinde ve gücünde meydana gelen değişiklik. (Oğlan çocuklarında çok açık seçik görülür.)
—Böcbil. Ses organı, ağustosböceğinin ötme organı. Çınlama bölümünü oluşturan bir boşluğun altındaki gergin ve titrek bir zardan oluşur.
—Denizbil. ve Jeofiz. Ses dalgası yayın- layıcısı, SULU KANON’un eşanlamlısı.
—Dilbil. Ses uyumu, bir sesbirimin (ünlü ya da ünsüz) yakın bir sesbirimle benzeşmesi. ( ÜNLÜ UYUMU, ÜNSÜZ’ UYUMU.)
—Ed. Ses yinelemesi - YİNELEME.
—Elektroakust. Ses kaseti, ses kaydetmek ve kayıtlı sesleri dinlemek için kullanılan kaset. (Genel olarak, video kasetiyle olası bir karıştırma sözkonusu olmadığında, yalnızca kaset adı verilir.) [Eşanl. ODVOKASET.] || Ses yükseltme, bir kaynağın ses gücünü, az çok büyük bir alana ses yayını yapmak amacıyla artırma; bu artırma özellikle elektronik yükselteçler ve hoparlörler yardımıyla gerçekleştirilir. (Bk. ansikl. böl.) || Yapay ses, tayf yapısı ortalama insan sesinin tayf yapısına denk düşen karmaşık ses.
—Elektron. Ses frekansı, işitilebilir frekanslar bandının, seslerin iletimi ya da üretilmesi için kullanılan bölümünde yer alan frekans. (Ses frekansları bandının sınırları göz önüne alınan iletim ya da ses üretim sistemine bağlıdır; telefon için 300 ile 3 400 Hz arası, yüksek nitelikli ses iletimleri için 40 ile 15 000 Hz arası.)
—Fizyol. Ses oluşumu, ses çıkarmayı ve daha genel anlamda konuşmayı sağlayan, fizyolojik ve nörofizyolojik etmenlerin tümü. (Bk. ansikl. böl.)
—Fizyol. ve Patol. Bazı organlardan gelen ve değişiklikleri patolojik bir durumun belirtisi olan ses olgularının tümü. (Bk. ansikl. böl.)
—Mim. Ses pancuru, bir çan kulesinde, çanı korumak ve sesini yere doğru yöneltmek için, geleneksel örtü öğeleriyle ya da betonarme olarak yapılan, lamalardan oluşmuş düzenek.
—Müz. Bir ses ya da çalgı parçasında, her seslendiriciye ayrılan parti. (Bk. ansikl. böl.)
—Parac. Sesi tam para, çıkarması gereken sesi çıkaran madeni para. || Sesi ve ağırlığı tam para, halis sikke, yani alaşımının kalitesi sesiyle ve ağırlığı terazide ölçülerek kontrol edilmiş madeni para. || Bir sikkeye ses verdirmek, kalp veya kusurlu (iç boşluklar) olup olmadığını anlamak için madeni veya taştan bir satıh üzerinde bir sikkeyi çınlatmak.
—Patol. Ses kısıklığı, sesin tınısında, tonlamasında ve perdesinde değişiklik meydana gelerek bozulması. (Bir gırtlak hastalığından ileri gelir.) [Bk. ansikl. böl.] || Çift tonlu ses, DİPLOFONİ'nin eşanlamlısı.
—Ftad., TV. Ses arşivi, radyo ya da televizyon yapımcıları tarafından kullanılmak üzere, gürültü ve ses efektleri kayıtlarının konduğu arşiv.
—Sesbil- Somut gerçekleşmesi bakımından ele alınan dilin sesçil birimi (ünlüler ve ünsüzler). || Bir sesbilimin, sesçil bağlama göre değişen somut gerçekleşmesi. || Ses değişimi, değİşim'in eşanlamlısı. || Ses düşmesi, bir sesin sözcüğün ba şında, içinde ya da sonunda söylenmez olması (ısıcak > sıcak; arşları > aslan; çift > çif). || Ses kakışması -> KAKOFONİ.
—Sine. Ses bandı ya da ses kuşağı, üzerine sesin kaydedildiği boş film parçası.
—Sine, ve TV. Ses mühendisi, çekim sırasında ses kaydından sorumlu teknisyen. (Ayrıca ses bandının hazırlanmasıyla ilgi li teknik işlemlerin uygulanmasından so rumludur.)
—Telekom. Bir telefon ağırım, komütasyon işlemlerinin durumunu belirtmek için ilettiği işitilebilir işaret. || Çevir sesi, bir kaydedicinin hatta bağlı ve çağırma numarası kabul etmeye hazır olduğunu ve abonenin, dilediği numarayı oluşturmaya davet edildiğini bildiren ses.
—Zool. Gizil ses, hayvanlarda sesaltı ve sesötesi frekanstaki titreşimlerin yayımına ve algılanmasına dayalı iletişimi sağlayan ses. || Hayvan sesi, bir hayvan tarafından çıkarılan ve türüne özgü olan ses: Havlama köpeğin sesidir. (Bk ansikl böl Etol ve tablo) || Ses kesesi, kuyruksuz kurba ğaların ağız boşluğunun tabanında, ya altta ortada (tek) ya da altta yanlarda (çift) bulunan ve ses üretimi için hava deposu ve öttürücü rolü oynayan çok esnek bölge. (Eşanl. HAVA KESESİ.)
—ANSİKL. Akust. Bir cismin ancak titreştiği zaman bir ses yayımladığı kolaylıkla gözlemlenebilir. Bu titreşimler hava aracılığıyla kulakzarına iletilir; kulakzarı da aynı anda titreşmeye başlayarak titreşimle rini kulak kemikçiklerine, oradan da işitme siniri dallarının son bulduğu iç kulağa iletir. Ses yalnız havada değil, genel olarak bütün maddesel ortamlarda (katı, sıvTya da gaz) yayılır; ancak boşlukta yayılmaz. Sesin yayılma hızı ortama bağlıdır. Sesin 0° C'ta havada yayılma hızı 331 m/sn'dir (Paris Bilimler akademisi’nin 1822' de, Regnault'nun da 1864'te yaptığı ölçümler). Bu hız normal sıcaklıkta 1° C'lık bir sıcaklık artışı için yaklaşık 0,6 m/sn kadar artar Sesin yayılma hızı diğer gazlarda aynı büyüklük düzeyindedir (birkaç yüz m/sn). Bu hız sıvılarda daima km/sn düzeyindedir: 8° C sıcaklığındaki suda 1 435 m/sn'dir (Colladon ve Sturm'un 1827'deki ölçümleri). Katilarda sesin hızı birkaç km/sn'dir (çelikte 5 km/sn).
Sesler üç özelliğe göre birbirinden ayırt edilir:
1. yükseklik pes bir sesi tiz bir sesten ayırt etmeyi sağlayan niteliktir. Sesin yüksekliği, ses kaynağının titreşimlerinin frekansına bağlıdır. Tiz sesler yüksek frekanslı titreşim hareketlerinden, pes sesler de alçak frekanslı titreşim hareketlerinden kay
naklanır Bununla birlikte kulak ancak frekansları yaklaşık 16 ile 16 000 Hz arasında olan, yani 10 oktavlık sesleri algılaya bilir;
2. yeğinlik kuvvetli bir sesi zayıf sesten ayırt etmeyi sağlayan niteliktir. Yeğinlik ses titreşimlerinin genliğine bağlıdır. Bununla birlikte bu genlik çok düşükse, kulak sesi algılayamaz. Kulağın algılayabileceği sesin minimum yeğinliğine “işitme eşiği" denir. Bunun tam tersine ses titreşimlerinin yeğinliği gittikçe artırılırsa, işitme son derece rahatsız edici olmaya başlar. Kıı lağın dayanabileceği son sınır olan mak siınum yeğinliğe "ağrı eşiği" denir;
3. tını farklı iki kaynaktan çıkarı iki sesi ayırt etmeyi sağlayan niteliktir Ses, terimin akustik anlamıyla “müzikal" ise, yani dönemli bir titreşim hareketinden doğmuşsa, se^n armonikler adı verilen basit seslerin üst üste binmesi olarak düşünülebileceği kanıtlanır. Armoniklerin frekansları "armonik T' adı '/erilen temel bir sesin frekansının tam katlarıdır. Böyle bir sesin tınısı onu oluşturan çeşitli basit armonik seslerin göreli yeğinliğine bağlıdır.
—Elektroakust. Ses yükseltme. Her ses yükseltme donanımı, üç temel bölümden oluşur: modülasyon kaynakları, yükselteçler ve hoparlörler. Modülasyon kaynağı olarak, doğrudan yayın için bir ya da birçok mikrofon ve kaydedilmiş sesler için elektrik okuyuculu pikap ya da teyp kullanılır. Bu kaynakların birinden ya da birçoğundan gelen modülasyon gerilimi uy gun biçimde yükseltilir. Yükselteç çıkışında elde edilecek güç, salonun hacmine ya da seslendirilecek alanın yüzölçümüne olduğu kadar, bu salon ya da alanı sı nırlayan yüzeylerin soğurma özelliklerine de bağlıdır. Küçük bir konferans salonu, ancak on watt düzeyinde bir güç gerektirir; buna karşılık, büyük bir stadı seslendirmek için kilowattlar düzeyinde güç gereklidir
—Etol. Hayvanlar belli davranışlarla birlikte ses çıkarırlar. Omurgalılarda, hem bir toplulukta yer alan bireyler arasındaki bağlılığı (temas sesi, çağrı sesi), hem de topluluktaki bireylerin düşmandan korunmak için çevreye dağılmasını (uyarı sesi, tehdit sesi, korku sesi) sağlar.
—Fizyol. Ses oluşumu için bir enerji kaynağı, titreşim yapabilen bir organ, bir re zonans boşluğu ve bunların tümüne kumanda eden ve aralarında eşgüdüm sağlayan bir sinir sistemi gereklidir.
Enerji kaynağı, soluk verme sırasında basınç altında dışarı atılan havadır Basınç akciğerlerin esnekliği ve solunum kaslarının kasılmasıyla sağlanır.
Normal insarı sesi, belirli bir basınç altında akciğerlerden çıkan havanın gırtlaktan geçerken buradaki ses tellerini art arda titreştirmesiyle oluşur. “Glot” denen açıklığı sınırlayan ve birbirine bakan iki yatay kas kıvrımından oluşan bu ses telleri müzik aletlerinin telleri gibi titreşmezler; sesin çıkarılmasında en önemli rolü gırtlak hareket siniri oynar; örneğin bir kişi do sesi çıkardığında ses tellerine saniyede 259 uyarı ileterek onları 259 kez kasar ve böylece glottan aynı sayıda hava geçişi ve geniz-ağız boşluğunda basınç artışı sağlar. Soluk verme kaslarıyla desteklenen (ki en büyük pay karın kaslarınındır) bu glot altı basınç normal günlük konuşmada 10 cm, şarkıda 30 cm, söylevlerde 50 cm ve opera müziğinde 150 cm su basıncı değerine ulaşır.
Bir yandan dişlere ve damağa değdirilen dil, öte yandan dudaklar, yardımcı titreşim organları olarak sessiz harflerin oluşumunu sağlar; fısıltı ve ıslık seslerinin kaynağıysa yalnız bunlardır.
Rezonans davulları sabit boşluklar (burun boşlukları ve sinüsler) ile hareketli boşlukları (ağız ve yutak) kapsar; bunlar armonikleri hafifleterek ya da yükselterek sesleri değiştirir; sesin başlangıçta ya da sonda az ya da çok sert çıkmasını etkileyerek insan sesinin eklemlenmesine özgü inişli çıkışlı ara sesleri oluşturur.
Ses oluşumunu sağlayan sinir sistemi' nin merkezi soğaniliktedir; bu merkez solunum, gırtlak ve ağız-yutak sinirleri aracılığıyla solunum kaslarının çalışmasını düzenler; gırtlak kaslarının, ağız ve yutak kaslarının eşgüdümlü çalışmasını sağlar; soğanilikteki merkez de, otomatik hareketleri düzenleyen ve insanlarda, sol Sylvius kanalının her iki yanındaki beyin kabuğu kısmının yönettiği merkezi bozçekirdeklerin denetimi altındadır.
Ortaya çıkan seslerin fiziksel özellikleri tüm bu öğelerin değişik oranlarda etkili olmasına bağlıdır:
Seslerin yeğinliği (genlik) göğüs kafesinin yarattığı basınca ve ses tellerinin bu basınca gösterebileceği dirence bağlıdır.
Sesin yüksekliği (frekans) ses tellerinin boyutlarına, gerilimine ve seselim (rezonans) davullarının boyutlarına bağlıdır. Çocuklarda ve kadınlarda küçük olan teller ve boşluklar tiz sesler çıkarır, yetişkin erkekte ise teller ve boşluklar çok geliştiği için kalın ses verir. Bir bireyde, boşluklar, o bireyin çıkarmak istediği seslere göre uyarlanır: kalın ses için yutak ve gırtlağın aşağı inmesiyle büyür; tiz sesler için, gırtlak-yutak sisteminde yükselme olur.
insan sesinin inceliği-kalınlığı iki oktav arasında (sıradan insanlar) ya da daha fazla olabilir (şarkıcılar). Bu incelik-kalınlık derecesinin yüksekliğine göre, en kalından en inceye doğru sesler şöyle sıralanır: bas, bariton, tenor, kontralto, mezzosoprano, soprano.
Sesin tınısı (çeşitli armoniklerin miktarı) önce glot sesine, yani ses tellerinin yarattığı sese (larenjit ve ergenlik çağındaki ses değişmesi bunu bozar), sonra da rezonans davullarına (ağız, yutak ve burun boşlukları) bağlıdır ("hımhımlama" burun tıkanıklığından ileri gelir).
Ses perdesinin çeşitlenme'si seslerin yeğinliğinin, yüksekliğinin ya da tınısının tedrici değişmesidir.
Eklemlenme, çeşitlenen sese, aynı yeğinlikteki "geçici" ani değişikliklerin katılmasıyla özellik kazanır.
—-Fizyol. ve Patol. Kalp sesleri. Dinleme sırasında, normal olarak birbirlerinden küçük bir sessizlik aralığıyla (0,2 sn) ayrılan iki ses ve bunun ardından uzun bir sessizlik (0,3 sn) duyulur, birinci ses kalındır, karıncık sistolundan doğar: ikinci ses, açık ve kısadır, sigmoit kapakçıkların kapanmasından doğar. Bu seslerde herhangi bir değişiklik (üfürüm, ikileşme, dörtnal sesi, sürtünme sesi, aritmi) genellikle bir kalp hastalığının belirtisidir. Dinlemekle duyulan anomalilerin nereden geldiği, lezyonların yeri hakkında bilgi verir.
Solunum sesleri. Akciğer parankimasının göğüs çeperiyle temas halinde olduğu her yerde, hem soluk alınırken, hem soluk verilirken çok hafif bir üfürüm duyulur: bu tam bir üfürümden çok bir hırıltıdır, bundan ötürü kesecik fısıltısı adını alır. Bu çeşit hırıltılar akciğer alveollerinin açıl masından ileri gelir.
Patolojik değişiklikler. Plevrada bir sıvı ya da gaz kütlesinin varlığı, kesecik fısıltısının azalmasına ya da kaybolmasına neden olur, işitilen üfürümler, havanın gırtlaktan geçerken, gırtlak kapağında yarattığı Cıfürümün anormal yankılanmasından ileri gelir. (Duyulan çeşitli üfürümler, boru, boşluk, küp ve plevra üfürümleridir.)
Patolojik sesler Plevra hışırtıları, iltihaplı iki plevra tabakasının birbirine sürtünmesinden doğar (bundan ötürü pürüzlüdür); railer, hava yollarında patolojik salgıların bulunduğuna işarettir; bronşlarda iltihap varsa bu sesler hırıltılı, akciğer dokusunda yoğunlaşma varsa çıtırtılıdır; madeni tınlama ise büyük plevra boşluğunda gaz toplandığı zaman duyulur.
Damar sesleri. Boyun bölgesinde (karotis) ve kasık bölgesinde (uyluk) damarlarda duyulan seslerdir; buralarda bir üfü- rüm duyulması, bu damarların kısmi tıkanmasının önemli bir belirtisidir.
Kas sesleri. Fizyolojik tetanos durumundaki bir kas, sarsılmaların birleşmesi sonucu, saniyede 30 ila 35 titreşimin yarattığı bir ses çıkarır
Başka sesler Bir hasta muayene edilirken, ancak boş mideden gelirse patolojik bir anlam taşıyan mide çalkantısı, bağırsaklardaki hava-sıvı karışımının çıkardığı gurultular gibi sindirim yolu sesleri de duyulabilir. Gebe kadında karnın dinlenmesi dölütün kalp seslerini duyma olanağını sağlar.
—Huk. Ses bandı. Ceza yargılamasında kanıtlama araçları sınırlı olmadığından yargıç her şeyi kanıt olarak inceleyebilir. Bu nedenle, ses bantlarının kanıt olarak incelenmesi de, genel olarak, kabul edilmektedir.
Ancak, ses bantlarının yargılama hukukundaki kanıt değeri iki açıdan tartışılmaktadır:
1. teknik olarak, bu araçlarla sağlanmış bilgilerin doğruluğu ve sesin kime ait olduğunun saptanmasındaki güçlükler;
2. ilgilinin bilgisi dışında yasal yöntemlerle saptanmamış bantların hukuksal değeri.
Hukuk yargılamasında ise, ses bantları ancak yardımcı kanıt olabilir. Ses bantları, senetle kanıtlanması gereken hukuksal işlemlerde kanıt olarak kabul edilemez.
—Müz. Müzikal seste tını, müzikçilerin çok bağlı oldukları ruhsal bir içeriğin taşıyıcısıdır ve temel sesle bu sesin armoniklerinin karışmasından oluşur. Kulak terbiyesi sonucunda, bir müziği dinlerken, sesin bütünlüğü kavranabilir. Ses ve armoniklerinin aynı anda algılanması tınıyı meydaçeşitli seslerin genişliği na getirir. Bu tınıya yüklenen estetik ve duygusal nitelikler müziğin varmak istediği sonucu oluşturur.
• Bir bestenin partisi. IX. yy.’da ana ses, yukarısına eklenen ikinci bir sesten ayrıldı. Bundan sonra, yapıtların çokseslilik yapısı da karmaşıklaştı. Birkaç sesi üst üste getirmek yaygınlaştı ve önce vokal, sonra da çalgı müziğinin kontrapunto kurallarını belirledi (ricercare; invention, füg). XVI. yy.’da vokal çoksesliliğin her partisi, o partiyi yüklenen sesin kapsamıyla (tessitura) adlandırıldı: cantus, altus, contraltus, tenor ve basus. XIX. yy.’da üslup ne olursa olsun, bir koronun ses alanları tizden peşe doğru şöyle sıralanıyordu: soprano. mezzo-soprano. alto ya da kontralto, tenor, bariton ve bas.
• Şarkıyı üreten ses. Bir ses tınısıyla ayırt edilir, insan morfolojisine göre değişen (kafatası rezonatörlerinin durumu) bu tını her şarkıcıya göre değişir; ayrıca her sesin kendine özgü bir kapsamı vardır. Bu iki parametrenin özgünlüğü seslerin kullanımı ya da sınıflandırılması bakımından kesin normlara ulaşmayı olanaksız kılar. Bununla birlikte bu iki parametre de yüzyıllar boyunca gerekli görülmüştür. XVIII. yy.’da yarattığı kişilere göre, bir ses tiplemesi kurmayı ilk deneyenlerden biri Mozart’tır. Ama bu tipleme hem çok karmaşıktır, hem de seslerin kendi aralarında birbirlerine geçmelerini engelleyemez. Gerçekten de tarih boyunca öylesine kendine özgü sesler görülmüştür ki, bu sesleri ayırt etmek için sahiplerinin adıyla adlandırmak şart olmuştur (bariton Martin gibi). Verdi ve Wagner, şarkıcılarına pek ödün vermemiş ve kapsamları bir hayli genişletmişlerdi. Bu davranışın kaynağında, sesi değişik bir biçimde kullanma isteği vardı: böylece şarkıcı "bel cento”dan kesinlikle kopuyor, daha doğal (Falstatt) ya da daha dramatik (Die Walkûre) bir inşat üslubuna yaklaşıyordu (bu gelişme son biçimini Sprechgesang’da buldu). Schönberg'in Pierrot lunaire'inden sonra insan sesi besteciler tarafından kendi olanaklarının çok ötesinde kullanılmaya başladı. Şarkıcılardan istenilen gerek soluk, gerek ses kaslarının kullanımı bakımından vücudun daha çok seslendirmeye katılmasıydı. Nitekim birtakım besteciler, sesi yalnız şarkı söylemek için değil, haykırmak, konuşmak, mırıldanmak için de kullanmaktadırlar.
—Patol. Ses kısıklığında, ses tellerinin esnekliğindeki azalma yüzünden ses boğuk, donuk ve değişik perdeli olur ve çeşitli farklılıklar gösterir: ıslıklı, çatırtılı, boğuk (tahta, düdük, takırtı sesi). Daha ileri evrede sesler eklemli değil üfürümlü çıkar (geğirti sesi). Gırtlak hastalıklarının çoğunda ses kısıklığı gözlenir: akut ve süreğen iltihaplar, urlar ve felçler.
—Vet. Hayvanlarda sesin özellikleri hem gırtlağın iç yapısına bağlıdır (onların gırtlağında ses telleri basit ve az çıkıntılı, glotun üst ve alt kısmı az engebelidir), hem ötüm boşluklarının, burun deliklerinin ve burun boşluklarının konumuna bağlıdır; ayrıca ağız ve yutağın yapısı da önem taşır.
Hayvanlarda diyatonizm ıskalasının insanlardan daha az geniş olması, ses aygıtının, nispeten ilkel olmasından ileri gelir. Ses, onu çıkaran aygıtın zedelenmesi yüzünden, bazen bozulur ya da yok olur. Bazı hastalıklarda, ses özel bir tını ya da karakter alır ki, bazen teşhis için çok değerli bir bulgudur. Sağır-dilsizlik hayvanlarda oldukça ender olmakla beraber, köpekte görülmüştür.
—Zool. Omurgalılarda ses hemen hemen daima, titreşebilen solunum yolları öğelerinin üzerinden geçen hava akımıyla çıkarılır; bu durum suda yaşayan omurgalılarda da (balinalar) böyledir. En iyi bilinen istisna, gagasını vurarak ses çıkaran leylektir. Havada (yarasa) ya da suda (ba- linagiller) sesüstü dalgalar yayma iletişimden çok yankıyla yönelmeye, yer bulmaya yarar. Omurgasızlarda sesli işaretler, elitraların birbirine sürtülmesiyie (cırcırböceği, çekirge), vücuttaki bir boşluğun üzerinde gerili karın zarlarının titreştirilmesiyle çıkarılır. İM, ikinci meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde çıkan bazı süreli yayınlann ortak adı:
—Haşan Basri tarafından Balıkesir'de yayımlanan haftalık haber gazetesi (1918-1919).
—Yaşar Çöl tarafından İstanbul'da yayımlanan haftalık gazete. 1938 sonlarına doğru dört sayı çıktıktan sonra kapandı. 1939 odalarından başlayarak Yusuf Ahıskalı tarafından aylık fikir ve sanat dergisi olarak yeniden yayımlandı. Zaman zaman kapalı kalan ya da Yeni ses adıyla yayımlanan dergi, "işçiler birle şiniz” başlıklı bir yazı nedeniyle 1953 yılında süresiz olarak kapatıldı. Yazarları arasında Suphi Nuri ileri, Abidin Dino, Sadri Ertem, Abidin Nesimi, Nâzım Hikmet (Nurettin Eşfak takma adıyla) vb. bulunuyordu.
—Şevket Rado’nun yönetiminde İstanbul’da yayımlanan haftalık magazin dergisi. Hayat yayınları aş tarafından 1961’de çıkarılan dergi, uzun yıllar sine ma magazin dergiciliğinin öncülüğünü yaptı; düzenlediği kapak yarışmaları türk sinemasına yeni oyuncuların kazandırılmasını sağladı.
Ses opereti, operet ve müzikli oyunlar oynamak için İstanbul'da kurulan topluluk (1942). Beyoğlu'ndaki Ses sinemasında Ekrem ve Cemal Reşit Rey’in Havacıva operetiyle perdelerini açan topluluğun yönetmeni Avni Dilligil'di. Kadroda Semiha Berksoy, Halide Pişkin, Renan Fosforoğlu, Hulusi Kentmen, Muammer Karaca vb. sanatçılar bulunuyordu. 1947 yazında salon sahibiyle çıkan anlaşmazlık üzerine dağılan topluluk, bir süre sonra Yeni ses opereti adını aldı.
Ses sese karşı (Point Counter Point), A. Huxley'in romanı (1928). Bu deneysel "düşünce romanı”nın müzikal yapısı Birinci Dünya savaşı ertesinde İngiliz aydınlarının geniş bir tablosunu çizme olanağı verir; roman dünyayı ancak düşüncelerin kurtaracağı yolundaki düşüncenin artık bırakıldığını göstermektedir.
Ses ve öfke (The Sound and the Fury), VVilliam Faulkner’ın romanı (1929). Yapıt, boğucu bir ritimle anlatılan, bir müzik şemasına göre kopuk kopuk monologlarla iç içe geçen nesnel betimlemelerden oluşur. Üç kardeş (biri hadım bir geri zekâlı, öteki kız kardeşine duyduğu aşktan ötürü intihar etmiş, üçüncüsüyse akıllı geçinen ve kolayca aldatılan biri) yaşamlarının en önemli anını anlatırlar; romanın havası kitabın Shakespeare'in Macbethînden alınmış olan adını doğrular: “Bir budalanın anlattığı bir öyküdür bu, ses ve öfke dolu, ama anlamdan yoksun bir öykü."
1. Akustik bir dalganın oluşturduğu işitme duyumu. (Bk. ansikl. böl. Akust. ve Müz.)
2. Bu yolla oluşan işitme duyumları bakımından her tür akustik titreşim: Tiz ses. Bir müziğin uyumlu sesleri.
3. insan gırtlağındaki ses tellerinden çıkan titreşimlerin kulakta yarattığı etki. (Bk. ansikl. böl. Fizyol.)
4. Hayvanların gırtlağından ya da başka organlarından çıkan titreşimlerin kulakta yarattığı etki. (Bk. ansikl. böl. Vet.)
5. insan sesinin müzikal amaçlarla, bir şarkı üretmek için kullanılması. (Bk. ansikl. böl. Müz.)
6. Niteliği, tınısı bakımından değerlendirilen bir çalgı, bir alet tarafından seslerin, müzik parçalarının vb. çıkarılması, yayınlanması, tekrarlanması: Gümüş flüt, iyi ses çıkarır.
7. Bir kimseye özgü ya da bir isteği, bir heyecanı, fiziksel bir durumu vb. yansıtan ses çıkarma, konuşma, şarkı söyleme biçimi: Onun sesini binlerce ses arasından bile tanıyabilirim. Sesi bugün bir tuhaftı. Şarkı söylemem için hiç ısrar etmeyin, bende ses yoktur.
8. Bir aygıtın ses gücü, şiddeti: Televizyonun sesini açar mısın? Sesi yükselt. Radyonun sesini kıs.
9. Bir kimsenin, özellikle de bir topluluğun duyguları, düşünceleri, istekleri vb.: Gençliğinin, üniversitenin, işçinin sesi. Kamuoyunun sesine kulak vermek.
10. İnsana yol gösteren, esin veren, bilmediklerini sezdiren şey: Aklın sesini dinle. Vicdanın sesine uymak.
11. Ses sanatçısı: Caz dünyasının en etkileyici seslerinden biri. Karşınızda büyük ses.
12. Kimliği belirlenmeksizin konuşan kimse: Salonun arkalarından bir ses "size katılmıyorum" dedi. Yolsuzluklara karşı yükselecek hiçbir ses olmayacak mı?
13. Ed. Bir şeyin çıkardığı ses: Ağaçlarda rüzgârın sesi. Çatıda yağmurun tekdüze sesi.
14. işitmeyle ilgili sanrı: Cinayeti işlemeden önce bir ses ona "bu adamı mutlaka öldürmelisin" demiş.
15. (Tamlayan olarak) özellikle sinema, radyo, televizyon vb. ile ilgili ses kayıt ve yenileme tekniklerinin tümünü belirtir: Ses kaydı bozuk bir film. Ses operatörü.
16. Ses çıkarmamak, ses etmemek, hoş olmayan bir şeyi ya da durumu hoş görerek bir şey dememek, itiraz etmemek: Başlangıçta oğlunun savurganca harcamalarına ses çıkarmadı. || Ses çıkmamak, bir konuyla ilgili olarak, bir kimseden ya da bir yerden bir haber gelmemek: Geziye biz de katılırız dediler ama onlardan bir daha ses çıkmadı. || Ses etmek, seslenmek. || Ses kesilmek, artık duyulmaz olmak: Ses önce yavaşladı, sonra hepten kesildi. || Ses seda çıkmamak, hiçbir tepki gelmemek, hiçbir haber duyulmamak: Sorduk ama onlardan hiçbir ses seda çıkmadı. || Ses seda kesilmek, ses seda kalmamak, tam bfr sessizlik çökmek. || Ses seda yok, "hiçbir haber alamadık, hiçbir haber gelmedi” anlamında söylenir. || Ses soluk, gürültü patırtı: Az sonra ortalıkta ses soluk kalmadı; haber: Nicedir kardeşinden ses soluk yoktu. || Ses vermek, bir çağrıya karşılık vermek; bir sesi çıkarmak. || (Bir kimsenin) sesi, sesi soluğu çıkmamak, bir konuda hiçbir şey söylemeyerek susmak. || Sesi ayyuka çıkmak, çok yüksek sesle bağırmak. || Sesini çıkarmamak, düşündüğünü söyleyememek, bir şey söylemekten kaçınmak. || Sesini kesmek, söz konusu konuşmakta olan bir kimseyse, artık bir şey söyleyemez olmak: Onların geleceğini görünce sesini kesti; bir kimseyse, konuşan birini susturmak, artık söyletmemek: Sorduğu sorularla sesini kesti. || Sesini yükseltmek, yüksek ve kızgın bir sesle söylemek: Sesini niçin yükseltiyorsun, sadece öğrenmek için sormuştum.
—Akust. Ses dalgaları, ses titreşimleriyle cisimlerde oluşturulan dalgalar. || Ses titreşimleri, ses çıkaran cisimlerin titreşmesiyle oluşan ve cismin çevresindeki havayla yayılan titreşimler.
—Biyol. Ses kalınlaşması, ergenlik çağında sesin tınısında, perdesinde ve gücünde meydana gelen değişiklik. (Oğlan çocuklarında çok açık seçik görülür.)
—Böcbil. Ses organı, ağustosböceğinin ötme organı. Çınlama bölümünü oluşturan bir boşluğun altındaki gergin ve titrek bir zardan oluşur.
—Denizbil. ve Jeofiz. Ses dalgası yayın- layıcısı, SULU KANON’un eşanlamlısı.
—Dilbil. Ses uyumu, bir sesbirimin (ünlü ya da ünsüz) yakın bir sesbirimle benzeşmesi. ( ÜNLÜ UYUMU, ÜNSÜZ’ UYUMU.)
—Ed. Ses yinelemesi - YİNELEME.
—Elektroakust. Ses kaseti, ses kaydetmek ve kayıtlı sesleri dinlemek için kullanılan kaset. (Genel olarak, video kasetiyle olası bir karıştırma sözkonusu olmadığında, yalnızca kaset adı verilir.) [Eşanl. ODVOKASET.] || Ses yükseltme, bir kaynağın ses gücünü, az çok büyük bir alana ses yayını yapmak amacıyla artırma; bu artırma özellikle elektronik yükselteçler ve hoparlörler yardımıyla gerçekleştirilir. (Bk. ansikl. böl.) || Yapay ses, tayf yapısı ortalama insan sesinin tayf yapısına denk düşen karmaşık ses.
—Elektron. Ses frekansı, işitilebilir frekanslar bandının, seslerin iletimi ya da üretilmesi için kullanılan bölümünde yer alan frekans. (Ses frekansları bandının sınırları göz önüne alınan iletim ya da ses üretim sistemine bağlıdır; telefon için 300 ile 3 400 Hz arası, yüksek nitelikli ses iletimleri için 40 ile 15 000 Hz arası.)
—Fizyol. Ses oluşumu, ses çıkarmayı ve daha genel anlamda konuşmayı sağlayan, fizyolojik ve nörofizyolojik etmenlerin tümü. (Bk. ansikl. böl.)
—Fizyol. ve Patol. Bazı organlardan gelen ve değişiklikleri patolojik bir durumun belirtisi olan ses olgularının tümü. (Bk. ansikl. böl.)
—Mim. Ses pancuru, bir çan kulesinde, çanı korumak ve sesini yere doğru yöneltmek için, geleneksel örtü öğeleriyle ya da betonarme olarak yapılan, lamalardan oluşmuş düzenek.
—Müz. Bir ses ya da çalgı parçasında, her seslendiriciye ayrılan parti. (Bk. ansikl. böl.)
—Parac. Sesi tam para, çıkarması gereken sesi çıkaran madeni para. || Sesi ve ağırlığı tam para, halis sikke, yani alaşımının kalitesi sesiyle ve ağırlığı terazide ölçülerek kontrol edilmiş madeni para. || Bir sikkeye ses verdirmek, kalp veya kusurlu (iç boşluklar) olup olmadığını anlamak için madeni veya taştan bir satıh üzerinde bir sikkeyi çınlatmak.
—Patol. Ses kısıklığı, sesin tınısında, tonlamasında ve perdesinde değişiklik meydana gelerek bozulması. (Bir gırtlak hastalığından ileri gelir.) [Bk. ansikl. böl.] || Çift tonlu ses, DİPLOFONİ'nin eşanlamlısı.
—Ftad., TV. Ses arşivi, radyo ya da televizyon yapımcıları tarafından kullanılmak üzere, gürültü ve ses efektleri kayıtlarının konduğu arşiv.
—Sesbil- Somut gerçekleşmesi bakımından ele alınan dilin sesçil birimi (ünlüler ve ünsüzler). || Bir sesbilimin, sesçil bağlama göre değişen somut gerçekleşmesi. || Ses değişimi, değİşim'in eşanlamlısı. || Ses düşmesi, bir sesin sözcüğün ba şında, içinde ya da sonunda söylenmez olması (ısıcak > sıcak; arşları > aslan; çift > çif). || Ses kakışması -> KAKOFONİ.
—Sine. Ses bandı ya da ses kuşağı, üzerine sesin kaydedildiği boş film parçası.
—Sine, ve TV. Ses mühendisi, çekim sırasında ses kaydından sorumlu teknisyen. (Ayrıca ses bandının hazırlanmasıyla ilgi li teknik işlemlerin uygulanmasından so rumludur.)
—Telekom. Bir telefon ağırım, komütasyon işlemlerinin durumunu belirtmek için ilettiği işitilebilir işaret. || Çevir sesi, bir kaydedicinin hatta bağlı ve çağırma numarası kabul etmeye hazır olduğunu ve abonenin, dilediği numarayı oluşturmaya davet edildiğini bildiren ses.
—Zool. Gizil ses, hayvanlarda sesaltı ve sesötesi frekanstaki titreşimlerin yayımına ve algılanmasına dayalı iletişimi sağlayan ses. || Hayvan sesi, bir hayvan tarafından çıkarılan ve türüne özgü olan ses: Havlama köpeğin sesidir. (Bk ansikl böl Etol ve tablo) || Ses kesesi, kuyruksuz kurba ğaların ağız boşluğunun tabanında, ya altta ortada (tek) ya da altta yanlarda (çift) bulunan ve ses üretimi için hava deposu ve öttürücü rolü oynayan çok esnek bölge. (Eşanl. HAVA KESESİ.)
—ANSİKL. Akust. Bir cismin ancak titreştiği zaman bir ses yayımladığı kolaylıkla gözlemlenebilir. Bu titreşimler hava aracılığıyla kulakzarına iletilir; kulakzarı da aynı anda titreşmeye başlayarak titreşimle rini kulak kemikçiklerine, oradan da işitme siniri dallarının son bulduğu iç kulağa iletir. Ses yalnız havada değil, genel olarak bütün maddesel ortamlarda (katı, sıvTya da gaz) yayılır; ancak boşlukta yayılmaz. Sesin yayılma hızı ortama bağlıdır. Sesin 0° C'ta havada yayılma hızı 331 m/sn'dir (Paris Bilimler akademisi’nin 1822' de, Regnault'nun da 1864'te yaptığı ölçümler). Bu hız normal sıcaklıkta 1° C'lık bir sıcaklık artışı için yaklaşık 0,6 m/sn kadar artar Sesin yayılma hızı diğer gazlarda aynı büyüklük düzeyindedir (birkaç yüz m/sn). Bu hız sıvılarda daima km/sn düzeyindedir: 8° C sıcaklığındaki suda 1 435 m/sn'dir (Colladon ve Sturm'un 1827'deki ölçümleri). Katilarda sesin hızı birkaç km/sn'dir (çelikte 5 km/sn).
Sesler üç özelliğe göre birbirinden ayırt edilir:
1. yükseklik pes bir sesi tiz bir sesten ayırt etmeyi sağlayan niteliktir. Sesin yüksekliği, ses kaynağının titreşimlerinin frekansına bağlıdır. Tiz sesler yüksek frekanslı titreşim hareketlerinden, pes sesler de alçak frekanslı titreşim hareketlerinden kay
naklanır Bununla birlikte kulak ancak frekansları yaklaşık 16 ile 16 000 Hz arasında olan, yani 10 oktavlık sesleri algılaya bilir;
2. yeğinlik kuvvetli bir sesi zayıf sesten ayırt etmeyi sağlayan niteliktir. Yeğinlik ses titreşimlerinin genliğine bağlıdır. Bununla birlikte bu genlik çok düşükse, kulak sesi algılayamaz. Kulağın algılayabileceği sesin minimum yeğinliğine “işitme eşiği" denir. Bunun tam tersine ses titreşimlerinin yeğinliği gittikçe artırılırsa, işitme son derece rahatsız edici olmaya başlar. Kıı lağın dayanabileceği son sınır olan mak siınum yeğinliğe "ağrı eşiği" denir;
3. tını farklı iki kaynaktan çıkarı iki sesi ayırt etmeyi sağlayan niteliktir Ses, terimin akustik anlamıyla “müzikal" ise, yani dönemli bir titreşim hareketinden doğmuşsa, se^n armonikler adı verilen basit seslerin üst üste binmesi olarak düşünülebileceği kanıtlanır. Armoniklerin frekansları "armonik T' adı '/erilen temel bir sesin frekansının tam katlarıdır. Böyle bir sesin tınısı onu oluşturan çeşitli basit armonik seslerin göreli yeğinliğine bağlıdır.
—Elektroakust. Ses yükseltme. Her ses yükseltme donanımı, üç temel bölümden oluşur: modülasyon kaynakları, yükselteçler ve hoparlörler. Modülasyon kaynağı olarak, doğrudan yayın için bir ya da birçok mikrofon ve kaydedilmiş sesler için elektrik okuyuculu pikap ya da teyp kullanılır. Bu kaynakların birinden ya da birçoğundan gelen modülasyon gerilimi uy gun biçimde yükseltilir. Yükselteç çıkışında elde edilecek güç, salonun hacmine ya da seslendirilecek alanın yüzölçümüne olduğu kadar, bu salon ya da alanı sı nırlayan yüzeylerin soğurma özelliklerine de bağlıdır. Küçük bir konferans salonu, ancak on watt düzeyinde bir güç gerektirir; buna karşılık, büyük bir stadı seslendirmek için kilowattlar düzeyinde güç gereklidir
—Etol. Hayvanlar belli davranışlarla birlikte ses çıkarırlar. Omurgalılarda, hem bir toplulukta yer alan bireyler arasındaki bağlılığı (temas sesi, çağrı sesi), hem de topluluktaki bireylerin düşmandan korunmak için çevreye dağılmasını (uyarı sesi, tehdit sesi, korku sesi) sağlar.
—Fizyol. Ses oluşumu için bir enerji kaynağı, titreşim yapabilen bir organ, bir re zonans boşluğu ve bunların tümüne kumanda eden ve aralarında eşgüdüm sağlayan bir sinir sistemi gereklidir.
Enerji kaynağı, soluk verme sırasında basınç altında dışarı atılan havadır Basınç akciğerlerin esnekliği ve solunum kaslarının kasılmasıyla sağlanır.
Normal insarı sesi, belirli bir basınç altında akciğerlerden çıkan havanın gırtlaktan geçerken buradaki ses tellerini art arda titreştirmesiyle oluşur. “Glot” denen açıklığı sınırlayan ve birbirine bakan iki yatay kas kıvrımından oluşan bu ses telleri müzik aletlerinin telleri gibi titreşmezler; sesin çıkarılmasında en önemli rolü gırtlak hareket siniri oynar; örneğin bir kişi do sesi çıkardığında ses tellerine saniyede 259 uyarı ileterek onları 259 kez kasar ve böylece glottan aynı sayıda hava geçişi ve geniz-ağız boşluğunda basınç artışı sağlar. Soluk verme kaslarıyla desteklenen (ki en büyük pay karın kaslarınındır) bu glot altı basınç normal günlük konuşmada 10 cm, şarkıda 30 cm, söylevlerde 50 cm ve opera müziğinde 150 cm su basıncı değerine ulaşır.
Bir yandan dişlere ve damağa değdirilen dil, öte yandan dudaklar, yardımcı titreşim organları olarak sessiz harflerin oluşumunu sağlar; fısıltı ve ıslık seslerinin kaynağıysa yalnız bunlardır.
Rezonans davulları sabit boşluklar (burun boşlukları ve sinüsler) ile hareketli boşlukları (ağız ve yutak) kapsar; bunlar armonikleri hafifleterek ya da yükselterek sesleri değiştirir; sesin başlangıçta ya da sonda az ya da çok sert çıkmasını etkileyerek insan sesinin eklemlenmesine özgü inişli çıkışlı ara sesleri oluşturur.
Ses oluşumunu sağlayan sinir sistemi' nin merkezi soğaniliktedir; bu merkez solunum, gırtlak ve ağız-yutak sinirleri aracılığıyla solunum kaslarının çalışmasını düzenler; gırtlak kaslarının, ağız ve yutak kaslarının eşgüdümlü çalışmasını sağlar; soğanilikteki merkez de, otomatik hareketleri düzenleyen ve insanlarda, sol Sylvius kanalının her iki yanındaki beyin kabuğu kısmının yönettiği merkezi bozçekirdeklerin denetimi altındadır.
Ortaya çıkan seslerin fiziksel özellikleri tüm bu öğelerin değişik oranlarda etkili olmasına bağlıdır:
Seslerin yeğinliği (genlik) göğüs kafesinin yarattığı basınca ve ses tellerinin bu basınca gösterebileceği dirence bağlıdır.
Sesin yüksekliği (frekans) ses tellerinin boyutlarına, gerilimine ve seselim (rezonans) davullarının boyutlarına bağlıdır. Çocuklarda ve kadınlarda küçük olan teller ve boşluklar tiz sesler çıkarır, yetişkin erkekte ise teller ve boşluklar çok geliştiği için kalın ses verir. Bir bireyde, boşluklar, o bireyin çıkarmak istediği seslere göre uyarlanır: kalın ses için yutak ve gırtlağın aşağı inmesiyle büyür; tiz sesler için, gırtlak-yutak sisteminde yükselme olur.
insan sesinin inceliği-kalınlığı iki oktav arasında (sıradan insanlar) ya da daha fazla olabilir (şarkıcılar). Bu incelik-kalınlık derecesinin yüksekliğine göre, en kalından en inceye doğru sesler şöyle sıralanır: bas, bariton, tenor, kontralto, mezzosoprano, soprano.
Sesin tınısı (çeşitli armoniklerin miktarı) önce glot sesine, yani ses tellerinin yarattığı sese (larenjit ve ergenlik çağındaki ses değişmesi bunu bozar), sonra da rezonans davullarına (ağız, yutak ve burun boşlukları) bağlıdır ("hımhımlama" burun tıkanıklığından ileri gelir).
Ses perdesinin çeşitlenme'si seslerin yeğinliğinin, yüksekliğinin ya da tınısının tedrici değişmesidir.
Eklemlenme, çeşitlenen sese, aynı yeğinlikteki "geçici" ani değişikliklerin katılmasıyla özellik kazanır.
—-Fizyol. ve Patol. Kalp sesleri. Dinleme sırasında, normal olarak birbirlerinden küçük bir sessizlik aralığıyla (0,2 sn) ayrılan iki ses ve bunun ardından uzun bir sessizlik (0,3 sn) duyulur, birinci ses kalındır, karıncık sistolundan doğar: ikinci ses, açık ve kısadır, sigmoit kapakçıkların kapanmasından doğar. Bu seslerde herhangi bir değişiklik (üfürüm, ikileşme, dörtnal sesi, sürtünme sesi, aritmi) genellikle bir kalp hastalığının belirtisidir. Dinlemekle duyulan anomalilerin nereden geldiği, lezyonların yeri hakkında bilgi verir.
Solunum sesleri. Akciğer parankimasının göğüs çeperiyle temas halinde olduğu her yerde, hem soluk alınırken, hem soluk verilirken çok hafif bir üfürüm duyulur: bu tam bir üfürümden çok bir hırıltıdır, bundan ötürü kesecik fısıltısı adını alır. Bu çeşit hırıltılar akciğer alveollerinin açıl masından ileri gelir.
Patolojik değişiklikler. Plevrada bir sıvı ya da gaz kütlesinin varlığı, kesecik fısıltısının azalmasına ya da kaybolmasına neden olur, işitilen üfürümler, havanın gırtlaktan geçerken, gırtlak kapağında yarattığı Cıfürümün anormal yankılanmasından ileri gelir. (Duyulan çeşitli üfürümler, boru, boşluk, küp ve plevra üfürümleridir.)
Patolojik sesler Plevra hışırtıları, iltihaplı iki plevra tabakasının birbirine sürtünmesinden doğar (bundan ötürü pürüzlüdür); railer, hava yollarında patolojik salgıların bulunduğuna işarettir; bronşlarda iltihap varsa bu sesler hırıltılı, akciğer dokusunda yoğunlaşma varsa çıtırtılıdır; madeni tınlama ise büyük plevra boşluğunda gaz toplandığı zaman duyulur.
Damar sesleri. Boyun bölgesinde (karotis) ve kasık bölgesinde (uyluk) damarlarda duyulan seslerdir; buralarda bir üfü- rüm duyulması, bu damarların kısmi tıkanmasının önemli bir belirtisidir.
Kas sesleri. Fizyolojik tetanos durumundaki bir kas, sarsılmaların birleşmesi sonucu, saniyede 30 ila 35 titreşimin yarattığı bir ses çıkarır
Başka sesler Bir hasta muayene edilirken, ancak boş mideden gelirse patolojik bir anlam taşıyan mide çalkantısı, bağırsaklardaki hava-sıvı karışımının çıkardığı gurultular gibi sindirim yolu sesleri de duyulabilir. Gebe kadında karnın dinlenmesi dölütün kalp seslerini duyma olanağını sağlar.
—Huk. Ses bandı. Ceza yargılamasında kanıtlama araçları sınırlı olmadığından yargıç her şeyi kanıt olarak inceleyebilir. Bu nedenle, ses bantlarının kanıt olarak incelenmesi de, genel olarak, kabul edilmektedir.
Ancak, ses bantlarının yargılama hukukundaki kanıt değeri iki açıdan tartışılmaktadır:
1. teknik olarak, bu araçlarla sağlanmış bilgilerin doğruluğu ve sesin kime ait olduğunun saptanmasındaki güçlükler;
2. ilgilinin bilgisi dışında yasal yöntemlerle saptanmamış bantların hukuksal değeri.
Hukuk yargılamasında ise, ses bantları ancak yardımcı kanıt olabilir. Ses bantları, senetle kanıtlanması gereken hukuksal işlemlerde kanıt olarak kabul edilemez.
—Müz. Müzikal seste tını, müzikçilerin çok bağlı oldukları ruhsal bir içeriğin taşıyıcısıdır ve temel sesle bu sesin armoniklerinin karışmasından oluşur. Kulak terbiyesi sonucunda, bir müziği dinlerken, sesin bütünlüğü kavranabilir. Ses ve armoniklerinin aynı anda algılanması tınıyı meydaçeşitli seslerin genişliği na getirir. Bu tınıya yüklenen estetik ve duygusal nitelikler müziğin varmak istediği sonucu oluşturur.
• Bir bestenin partisi. IX. yy.’da ana ses, yukarısına eklenen ikinci bir sesten ayrıldı. Bundan sonra, yapıtların çokseslilik yapısı da karmaşıklaştı. Birkaç sesi üst üste getirmek yaygınlaştı ve önce vokal, sonra da çalgı müziğinin kontrapunto kurallarını belirledi (ricercare; invention, füg). XVI. yy.’da vokal çoksesliliğin her partisi, o partiyi yüklenen sesin kapsamıyla (tessitura) adlandırıldı: cantus, altus, contraltus, tenor ve basus. XIX. yy.’da üslup ne olursa olsun, bir koronun ses alanları tizden peşe doğru şöyle sıralanıyordu: soprano. mezzo-soprano. alto ya da kontralto, tenor, bariton ve bas.
• Şarkıyı üreten ses. Bir ses tınısıyla ayırt edilir, insan morfolojisine göre değişen (kafatası rezonatörlerinin durumu) bu tını her şarkıcıya göre değişir; ayrıca her sesin kendine özgü bir kapsamı vardır. Bu iki parametrenin özgünlüğü seslerin kullanımı ya da sınıflandırılması bakımından kesin normlara ulaşmayı olanaksız kılar. Bununla birlikte bu iki parametre de yüzyıllar boyunca gerekli görülmüştür. XVIII. yy.’da yarattığı kişilere göre, bir ses tiplemesi kurmayı ilk deneyenlerden biri Mozart’tır. Ama bu tipleme hem çok karmaşıktır, hem de seslerin kendi aralarında birbirlerine geçmelerini engelleyemez. Gerçekten de tarih boyunca öylesine kendine özgü sesler görülmüştür ki, bu sesleri ayırt etmek için sahiplerinin adıyla adlandırmak şart olmuştur (bariton Martin gibi). Verdi ve Wagner, şarkıcılarına pek ödün vermemiş ve kapsamları bir hayli genişletmişlerdi. Bu davranışın kaynağında, sesi değişik bir biçimde kullanma isteği vardı: böylece şarkıcı "bel cento”dan kesinlikle kopuyor, daha doğal (Falstatt) ya da daha dramatik (Die Walkûre) bir inşat üslubuna yaklaşıyordu (bu gelişme son biçimini Sprechgesang’da buldu). Schönberg'in Pierrot lunaire'inden sonra insan sesi besteciler tarafından kendi olanaklarının çok ötesinde kullanılmaya başladı. Şarkıcılardan istenilen gerek soluk, gerek ses kaslarının kullanımı bakımından vücudun daha çok seslendirmeye katılmasıydı. Nitekim birtakım besteciler, sesi yalnız şarkı söylemek için değil, haykırmak, konuşmak, mırıldanmak için de kullanmaktadırlar.
—Patol. Ses kısıklığında, ses tellerinin esnekliğindeki azalma yüzünden ses boğuk, donuk ve değişik perdeli olur ve çeşitli farklılıklar gösterir: ıslıklı, çatırtılı, boğuk (tahta, düdük, takırtı sesi). Daha ileri evrede sesler eklemli değil üfürümlü çıkar (geğirti sesi). Gırtlak hastalıklarının çoğunda ses kısıklığı gözlenir: akut ve süreğen iltihaplar, urlar ve felçler.
—Vet. Hayvanlarda sesin özellikleri hem gırtlağın iç yapısına bağlıdır (onların gırtlağında ses telleri basit ve az çıkıntılı, glotun üst ve alt kısmı az engebelidir), hem ötüm boşluklarının, burun deliklerinin ve burun boşluklarının konumuna bağlıdır; ayrıca ağız ve yutağın yapısı da önem taşır.
Hayvanlarda diyatonizm ıskalasının insanlardan daha az geniş olması, ses aygıtının, nispeten ilkel olmasından ileri gelir. Ses, onu çıkaran aygıtın zedelenmesi yüzünden, bazen bozulur ya da yok olur. Bazı hastalıklarda, ses özel bir tını ya da karakter alır ki, bazen teşhis için çok değerli bir bulgudur. Sağır-dilsizlik hayvanlarda oldukça ender olmakla beraber, köpekte görülmüştür.
—Zool. Omurgalılarda ses hemen hemen daima, titreşebilen solunum yolları öğelerinin üzerinden geçen hava akımıyla çıkarılır; bu durum suda yaşayan omurgalılarda da (balinalar) böyledir. En iyi bilinen istisna, gagasını vurarak ses çıkaran leylektir. Havada (yarasa) ya da suda (ba- linagiller) sesüstü dalgalar yayma iletişimden çok yankıyla yönelmeye, yer bulmaya yarar. Omurgasızlarda sesli işaretler, elitraların birbirine sürtülmesiyie (cırcırböceği, çekirge), vücuttaki bir boşluğun üzerinde gerili karın zarlarının titreştirilmesiyle çıkarılır. İM, ikinci meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde çıkan bazı süreli yayınlann ortak adı:
—Haşan Basri tarafından Balıkesir'de yayımlanan haftalık haber gazetesi (1918-1919).
—Yaşar Çöl tarafından İstanbul'da yayımlanan haftalık gazete. 1938 sonlarına doğru dört sayı çıktıktan sonra kapandı. 1939 odalarından başlayarak Yusuf Ahıskalı tarafından aylık fikir ve sanat dergisi olarak yeniden yayımlandı. Zaman zaman kapalı kalan ya da Yeni ses adıyla yayımlanan dergi, "işçiler birle şiniz” başlıklı bir yazı nedeniyle 1953 yılında süresiz olarak kapatıldı. Yazarları arasında Suphi Nuri ileri, Abidin Dino, Sadri Ertem, Abidin Nesimi, Nâzım Hikmet (Nurettin Eşfak takma adıyla) vb. bulunuyordu.
—Şevket Rado’nun yönetiminde İstanbul’da yayımlanan haftalık magazin dergisi. Hayat yayınları aş tarafından 1961’de çıkarılan dergi, uzun yıllar sine ma magazin dergiciliğinin öncülüğünü yaptı; düzenlediği kapak yarışmaları türk sinemasına yeni oyuncuların kazandırılmasını sağladı.
Ses opereti, operet ve müzikli oyunlar oynamak için İstanbul'da kurulan topluluk (1942). Beyoğlu'ndaki Ses sinemasında Ekrem ve Cemal Reşit Rey’in Havacıva operetiyle perdelerini açan topluluğun yönetmeni Avni Dilligil'di. Kadroda Semiha Berksoy, Halide Pişkin, Renan Fosforoğlu, Hulusi Kentmen, Muammer Karaca vb. sanatçılar bulunuyordu. 1947 yazında salon sahibiyle çıkan anlaşmazlık üzerine dağılan topluluk, bir süre sonra Yeni ses opereti adını aldı.
Ses sese karşı (Point Counter Point), A. Huxley'in romanı (1928). Bu deneysel "düşünce romanı”nın müzikal yapısı Birinci Dünya savaşı ertesinde İngiliz aydınlarının geniş bir tablosunu çizme olanağı verir; roman dünyayı ancak düşüncelerin kurtaracağı yolundaki düşüncenin artık bırakıldığını göstermektedir.
Ses ve öfke (The Sound and the Fury), VVilliam Faulkner’ın romanı (1929). Yapıt, boğucu bir ritimle anlatılan, bir müzik şemasına göre kopuk kopuk monologlarla iç içe geçen nesnel betimlemelerden oluşur. Üç kardeş (biri hadım bir geri zekâlı, öteki kız kardeşine duyduğu aşktan ötürü intihar etmiş, üçüncüsüyse akıllı geçinen ve kolayca aldatılan biri) yaşamlarının en önemli anını anlatırlar; romanın havası kitabın Shakespeare'in Macbethînden alınmış olan adını doğrular: “Bir budalanın anlattığı bir öyküdür bu, ses ve öfke dolu, ama anlamdan yoksun bir öykü."
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 12 Mayıs 2016 15:46
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.