SÖNMEK gçz. f.
1. Artık yanmamak, yanmaz olmak: Şöminedeki ateş bir süre sonra söndü. Yangın söndü. Sigaram söndü.
2. Bir aygıt, bir aydınlatma düzeneği sözkonusuysa, artık çalışır durumda olmamak, çalışmamak; artık aydınlatmaz olmak: Arabanın farları birden söndü. Evde ışıkları sönmüş, herhalde uyuyorlar.
3. Bir yanardağdan söz ederken, artık etkin durumda olmamak.
4. Şişirilmiş bir şeyden söz ederken, içindeki hava ya da gazın boşalmasıyla hacmini, şişkinliğini yitirmek: Lastiklerin havası sönmüş. Balon sönüyor
5. Sözkonusu bir sesse, hafiflemiş, bastırılmış olmak; bakışsa, parlaklığını, canlılığını yitirmiş olmak: Sesler gecenin içinde sönüp gitti. Gözlerinin ışığı sönmüş gibiydi.
6. Bir duygudan, bir tutkudan söz ederken, gücünü, yoğunluğunu yitirmek, yok olmak: Onu görünce bütün öfkesi sönüverdi. Sönmek bilmeyen bir kin.
7. Canlılığını yitirmek, tükenmek, yok olmak: Zavallı kadın yoksulluk içinde gitgide sönüyordu. Göçler yüzünden çevredeki köyler birer birer sönüp gitti.
—Arıc. Kovandaki arılar sözkonusu olduğunda, hastalık ya da besinsizlik yüzünden topluca ölmek
♦ söndürmek ettirg. t.
1. Bir ateşi, bir şeyi (alev almış, yanan) söndürmek, yanmasına son vermek: Bir yangını söndürmek. Hava akımı mumu söndürdü.
2. Bir aleti (gazla, yakıtla vb. çalışan) söndürmek, çalışmasını durdurmak: Kaloriferi söndürmek. Havagazını söndürmek.
3. Bir ışığı, bir yerin ışığını söndürmek, devreyi keserek lambaların ışık vermemesini, aydınlatmamasını sağlamak: Arabanın farlarını söndürmek. Salonun ışığını söndürün
4. Şişirilmiş bir şeyi söndürmek, içindeki havayı ya da gazı boşaltmak: Bir balonu, bir lastiği söndürmek.
5. Bir şeyi (durum, duygu, duyum), söndürmek, dindirmek, azaltmak, yok etmek: Bu söz onun tüm umutlarını söndürdü Birinin hırsını, neşesini, öfkesini, hararetini söndürmek.
—Boyac. Bir tonun parlaklığını yumuşatmak, azaltmak. || Renkleri söndürmek, çarpıcı zıtlıklar olmaksızın bir renkten diğerine karışımla ve aşamalı geçiş yapmak.
—Denize. Yelken söndürmek, YELKEN BOŞALTMAK'ın eşanlamlısı.
—Fiz. Bir elektromanyetik ışıma demetine etkiyen bir sistem için, kimi dalga boylarının sönümüne neden olmak.
—inş. Kireci söndürmek, hidratlamak ve toz haline getirmek için susuz (sönmemiş) kireci sulamak.
—Metalürj. Gaz çıkışının (kaynama) durdurulması yoluyla yapılan söndürme yöntemine göre bir çelik külçesini katılaştırmak. (Söndürülmüş çelik hem sakinleştirilmiş, düzgün, oksidi giderilmiş özlü çeliklerin üstünlüklerini hem de daha sonra uygulanacak haddeleme işlemleri için elverişli düzgün bir kabuk oluşturan kaynayan çeliğin yüzey üstünlüklerini taşır.)
—Tıp. Bir beden bölgesinin, bir apsenin vb. şişliğini gidermek.
♦ söndürülmek edilg. f
1. Yanmasına son verilmek: Yangın saatlerce söndürü- lemedi.
2. Çalışmasına, aydınlatmasına son verilmek: Kaloriferler erken söndürülecek. Işıklar söndürülünce yıldızlar ortaya çıktı.
3. Havası, gazı boşaltılmak.
4. Dindirilmek, azaltılmak, yok edilmek: Söndürülemeyen bir kin.
1. Artık yanmamak, yanmaz olmak: Şöminedeki ateş bir süre sonra söndü. Yangın söndü. Sigaram söndü.
Sponsorlu Bağlantılar
3. Bir yanardağdan söz ederken, artık etkin durumda olmamak.
4. Şişirilmiş bir şeyden söz ederken, içindeki hava ya da gazın boşalmasıyla hacmini, şişkinliğini yitirmek: Lastiklerin havası sönmüş. Balon sönüyor
5. Sözkonusu bir sesse, hafiflemiş, bastırılmış olmak; bakışsa, parlaklığını, canlılığını yitirmiş olmak: Sesler gecenin içinde sönüp gitti. Gözlerinin ışığı sönmüş gibiydi.
6. Bir duygudan, bir tutkudan söz ederken, gücünü, yoğunluğunu yitirmek, yok olmak: Onu görünce bütün öfkesi sönüverdi. Sönmek bilmeyen bir kin.
7. Canlılığını yitirmek, tükenmek, yok olmak: Zavallı kadın yoksulluk içinde gitgide sönüyordu. Göçler yüzünden çevredeki köyler birer birer sönüp gitti.
—Arıc. Kovandaki arılar sözkonusu olduğunda, hastalık ya da besinsizlik yüzünden topluca ölmek
♦ söndürmek ettirg. t.
1. Bir ateşi, bir şeyi (alev almış, yanan) söndürmek, yanmasına son vermek: Bir yangını söndürmek. Hava akımı mumu söndürdü.
2. Bir aleti (gazla, yakıtla vb. çalışan) söndürmek, çalışmasını durdurmak: Kaloriferi söndürmek. Havagazını söndürmek.
3. Bir ışığı, bir yerin ışığını söndürmek, devreyi keserek lambaların ışık vermemesini, aydınlatmamasını sağlamak: Arabanın farlarını söndürmek. Salonun ışığını söndürün
4. Şişirilmiş bir şeyi söndürmek, içindeki havayı ya da gazı boşaltmak: Bir balonu, bir lastiği söndürmek.
5. Bir şeyi (durum, duygu, duyum), söndürmek, dindirmek, azaltmak, yok etmek: Bu söz onun tüm umutlarını söndürdü Birinin hırsını, neşesini, öfkesini, hararetini söndürmek.
—Boyac. Bir tonun parlaklığını yumuşatmak, azaltmak. || Renkleri söndürmek, çarpıcı zıtlıklar olmaksızın bir renkten diğerine karışımla ve aşamalı geçiş yapmak.
—Denize. Yelken söndürmek, YELKEN BOŞALTMAK'ın eşanlamlısı.
—Fiz. Bir elektromanyetik ışıma demetine etkiyen bir sistem için, kimi dalga boylarının sönümüne neden olmak.
—inş. Kireci söndürmek, hidratlamak ve toz haline getirmek için susuz (sönmemiş) kireci sulamak.
—Metalürj. Gaz çıkışının (kaynama) durdurulması yoluyla yapılan söndürme yöntemine göre bir çelik külçesini katılaştırmak. (Söndürülmüş çelik hem sakinleştirilmiş, düzgün, oksidi giderilmiş özlü çeliklerin üstünlüklerini hem de daha sonra uygulanacak haddeleme işlemleri için elverişli düzgün bir kabuk oluşturan kaynayan çeliğin yüzey üstünlüklerini taşır.)
—Tıp. Bir beden bölgesinin, bir apsenin vb. şişliğini gidermek.
♦ söndürülmek edilg. f
1. Yanmasına son verilmek: Yangın saatlerce söndürü- lemedi.
2. Çalışmasına, aydınlatmasına son verilmek: Kaloriferler erken söndürülecek. Işıklar söndürülünce yıldızlar ortaya çıktı.
3. Havası, gazı boşaltılmak.
4. Dindirilmek, azaltılmak, yok edilmek: Söndürülemeyen bir kin.
Kaynak: Büyük Larousse
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.

Sönmek Nedir?
