SÜİT a (fr. süite). Müz.
1. Aynı tonda yazılmış ve dansla ilgili çalgı parçaları dizisi. (Bk. ansiki. böl.)
2. Koregrafik, lirik bir sahne yapıtından alınmış müzik parçalarından oluşturulmuş bütün.
—ANSİKL. Başlangıçta (XV. yy.) süit, bir biçimden çok, aynı tema üzerine yazılmış bir danslar topluluğunu hareketlendiren bir birlik anlayışıydı. XVI. yy.'dan başlayarak, genellikle lavtayla çalınan farklı özellikte bir danslar çiftine “süit” adı verildi ve bu ilk çekirdeğe yavaş yavaş aynı eksenlilikte başka danslar eklendi (Gervaise). Her şeyden önce pratik nitelikteki nedenlere (akort edilmesi güç bir çalgı olan udun kullanımını kolaylaştırmak) dayanan bu besteleme yöntemi başta klavsen olmak üzere öteki çalgılara da uygulandı. Bunun üzerine süitin bileşimine yeni danslar da girerken transız utçular, başlarında çalgının akordunu süreklileştirmeye yarayan bir prelüd bulunan üç danslık (allemande, courante, zarabanda) bir temel şema oluşturdular. İtalyan etkisiyle, süiti başlatan parça (prelüd ya da sinionia) genişledi. Frescobaldi’nin kesin bir biçim kazandırdığı süit, kendi eksenlilik birliklerini koruyan dansların daha etkili bir ardışıklığı durumuna geldi ve danslardaki tema birliği, çeşitleme ilkesinin uygulanmasına yol açtı, işlevsel özelliğini yitiren süit, virtüozluğa da yer veren bir konser parçası niteliği kazandı. Dansların adını pitoresk başlıklarla değiştiren ve jigi son parça olarak kullanmaya başlayan Transız klavsenciler (Danglebert, L. Couperin, Lebögue ve Nivers) süiti bir konser yapıtı durumuna getirdi. İtalya’da, süit sonata da camera’ya doğru gelişti. XVIII. yy.'da, konser süitiyle dans süiti arasındaki ayrım yoğunlaştı. Almanlar’ın genellikle partita olarak adlandırdıkları konser süiti, geniş bir giriş (uvertür, sinfonia, prelüd, toccata, kapris, arya) içeriyor ve bu giriş üsluplaştırılmış eski danslarla karışık betimleyici parçalarla izleniyordu. Dans süitiyse, başlarında transız tarzı bir uvertür bulunan daha modern danslardan (menuet, bourröe, gavot, furlana) oluşuyordu. Bach, Scarlatti, Hândel, Telemann ve Rameau, bu kuralı izledi. Daha sonra ortaya çıkan yeni müzik biçimleri (sonat, konçerto ve senfoni), bir yandan süitin ortadan kalkmasına yol açarlarken, bir yandan da onun menuet gibi bazı danslarını aldılar.
XIX. ve XX. yy.’larda süit ya bir sungu, ya bir üslup bilgisini sınama aracı (Debussy, Ravel, Roussel, Bartök, Schönberg) ya da sahne yapıtlarından (Faurö, Pellâas et MeUsande; Bizet, TArlâsienne; Ravel, Daphrıis et Chloe) alınan her türlü müzik parçaları dizisini adlandıran çok serbest bir biçim durumuna geldi. Ayrıca bazı besteciler (Berg, Migot) süiti, kendilerini klasik biçimlerle bu biçimlerin ikite- malılığından kurtarmak için bir yol olarak gördüler.
1. Aynı tonda yazılmış ve dansla ilgili çalgı parçaları dizisi. (Bk. ansiki. böl.)
Sponsorlu Bağlantılar
—ANSİKL. Başlangıçta (XV. yy.) süit, bir biçimden çok, aynı tema üzerine yazılmış bir danslar topluluğunu hareketlendiren bir birlik anlayışıydı. XVI. yy.'dan başlayarak, genellikle lavtayla çalınan farklı özellikte bir danslar çiftine “süit” adı verildi ve bu ilk çekirdeğe yavaş yavaş aynı eksenlilikte başka danslar eklendi (Gervaise). Her şeyden önce pratik nitelikteki nedenlere (akort edilmesi güç bir çalgı olan udun kullanımını kolaylaştırmak) dayanan bu besteleme yöntemi başta klavsen olmak üzere öteki çalgılara da uygulandı. Bunun üzerine süitin bileşimine yeni danslar da girerken transız utçular, başlarında çalgının akordunu süreklileştirmeye yarayan bir prelüd bulunan üç danslık (allemande, courante, zarabanda) bir temel şema oluşturdular. İtalyan etkisiyle, süiti başlatan parça (prelüd ya da sinionia) genişledi. Frescobaldi’nin kesin bir biçim kazandırdığı süit, kendi eksenlilik birliklerini koruyan dansların daha etkili bir ardışıklığı durumuna geldi ve danslardaki tema birliği, çeşitleme ilkesinin uygulanmasına yol açtı, işlevsel özelliğini yitiren süit, virtüozluğa da yer veren bir konser parçası niteliği kazandı. Dansların adını pitoresk başlıklarla değiştiren ve jigi son parça olarak kullanmaya başlayan Transız klavsenciler (Danglebert, L. Couperin, Lebögue ve Nivers) süiti bir konser yapıtı durumuna getirdi. İtalya’da, süit sonata da camera’ya doğru gelişti. XVIII. yy.'da, konser süitiyle dans süiti arasındaki ayrım yoğunlaştı. Almanlar’ın genellikle partita olarak adlandırdıkları konser süiti, geniş bir giriş (uvertür, sinfonia, prelüd, toccata, kapris, arya) içeriyor ve bu giriş üsluplaştırılmış eski danslarla karışık betimleyici parçalarla izleniyordu. Dans süitiyse, başlarında transız tarzı bir uvertür bulunan daha modern danslardan (menuet, bourröe, gavot, furlana) oluşuyordu. Bach, Scarlatti, Hândel, Telemann ve Rameau, bu kuralı izledi. Daha sonra ortaya çıkan yeni müzik biçimleri (sonat, konçerto ve senfoni), bir yandan süitin ortadan kalkmasına yol açarlarken, bir yandan da onun menuet gibi bazı danslarını aldılar.
XIX. ve XX. yy.’larda süit ya bir sungu, ya bir üslup bilgisini sınama aracı (Debussy, Ravel, Roussel, Bartök, Schönberg) ya da sahne yapıtlarından (Faurö, Pellâas et MeUsande; Bizet, TArlâsienne; Ravel, Daphrıis et Chloe) alınan her türlü müzik parçaları dizisini adlandıran çok serbest bir biçim durumuna geldi. Ayrıca bazı besteciler (Berg, Migot) süiti, kendilerini klasik biçimlerle bu biçimlerin ikite- malılığından kurtarmak için bir yol olarak gördüler.
Kaynak: Büyük Larousse
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.

Süit Nedir?
