ÖZ a
1 . Bir kimsenin benliği, tinsel varlığı; zat, nefis.
2. Bir şeye, bir varlığa özgü temel nitelik, temelde onu oluşturan şey: Burada insanın özüne değiniliyor.
3. Bir şeyin temel içeriği: Öz ve biçim ilişkisi.
4. Bir maddenin en etkili bölümü; hülasa: Meyve özü.
5. Çıbanın en derininde ölmüş doku ile birlikte bulunan pıhtılaşmış cerahat.
6. Buğday gibi taneli bitkilerin içi.
7. Özü sözü bir, düşündüğü gibi davranan, düşündüğünü açık açık söyleyen kimse için kullanılır. || Özü sözü sağlam, bir kimsenin güvenilir bir kişiliği olduğunu belirtmek için söylenir.
—Bot. Bitkilerin özeğine ait olan. || Öz ışınları, düzlemleri sap ya da kök ekseninden geçen, birincil demetleri ayıran (birincil öz ışınları) ya da ikincil odunu ve soymuğu kesen (ikincil öz ışınları) parankima lamları.
—Fels. Aristoteles'e göre, bir şeyin temel özelliğini ya da tözünü oluşturaii-şey. (Bk. ansikl. böl.) || Skolastikçilere ve Descartes'a göre, algılayanın ve/ya da düşünenin dışında, bir şeyin ya da bir düşünce nesnesinin doğasına ilişkin olan. (Bk. ansikl. böl.) || Hegel’e göte, varlık ile kavram arasında yer alan şey. (Bk. ansikl. böl.) || Husserl’e göre, bir aesnenin, kendisini ne ise o yapan ve bu nesnenin herhangi bir özelliğinden önce bu özelliği olanaklı ve anlaşılır kılan zorunlu yapısı. || Heidegger ve Sartre’a göre, varoluştan ayrı tutulmaması gereken ve burada-varlık’ta ayırt edilmez olan kavram. (Bk. ansikl. böl.) || Öz niceliği, Leibniz'e göre, Olası bir bireyin yüklem zenginliği. (Bu zenginlik, zenginlik kavramının bütününü içerir.)
—ikt. Ortaklaşa oyunlar kuramında, hiçbir koalisyon (çıkar grubu) tarafından bloke edilemeyen ödeneklerin tümü. (Bk. ansikl. böl.)
—inş. ve Taşoc. Taş özü, TAŞ BUDAĞrnın eşanlamlısı.
—Kaynakç. Bir kaynak elektrotunun özü, bir elektrotta, akımı iletmeye yarayan ve dolgu metalini oluşturan, metal tel biçimindeki merkezi bölüm.
—Metalürj. Bir döküm parçasının ya da bir külçenin iç bölümü. || Bir katotun özü, elektrolizle üzerine bir metal kaplanan ve böylece elde edilen katot plakasının merkez bölümünü oluşturan ince metal yaprak.
—Mutf. Et suyu özü, et suyunun ağır ağır kaynaması sonucunda çektirilmesiyle elde edilen ve soğudukça katılaşan koyu şurup kıvamında madde. (Kasaplık hayvan, kümes hayvanı, balık ve bazen av hayvanlarının etinden elde edilen et suyu özü, bazı sosları koyulaştırmakta kullanılır.)
—Ormanc. Öz çatlağı, bir ağacın özodu- nunda meydana gelen dairesel çatlak. || Öz ışını ağı, bir odunun enlemesine kesitinde öz ışınlarının görünümü. (Bk. ansikl. böl.)
—Parf. Bileşiminde yüksek miktarda ve üstün nitelikte konsantre bulunan alkollü çözelti; konsantre oranı çoğunlukla °/o 15 -25 arasında değişir.
♦ sıt.
1. içinde arılığını bozacak hiçbir şey bulunmayan şey için kullanılır; halis, saf, arı.
2. üVEV'e karşıt olarak, bir kimseye kan bağıyla bağlı olan bir kimse için kullanılır: Öz kardeş. Öz anne.
3 .Az ve öz konuşmak, bir şeyi yalın ve somut bir biçimde anlatmak.
—Antropol. Öz erkek kardeş, öz kız kardeş, aynı baba ve aynı anadan doğan erkek ve kız kardeşler. (Karşt. ANABİR.)
—Geom. Yoz olmayan bir koniğe ya da ikileniğe denir. || Katlı noktaları sonlu sayıda olan bir yayım ya da bir yüzeyin parametrik gösterimi için kullanılır. || Konikler ve ikilenikler için YOZ'un eşanlamlısı. || Bir eğrisinin parametrik gösteriminde, parametrenin değişik değerlerinin aynı noktayı göstermesi durumunda, sonlu sayıdaki kimi noktalar bir yana bırakılırsanin bütün noktaları için kullanılır.
—Küm. kur. Bir E kümesinin öz parçası, E nin boş olmayan ve E den farklı olan parçası. || Bir M kümesinin öz olmayan parçası, boş küme 0 ve M kümesinin tümü (bu deyim, M nin, kendinden farklı, boş olmayan parçalarına karşıt anlamda kullanılmaktadır).
—Fels. Öz kavramı genellikle bir başka kavrama, sözgelimi “ilinek” ya da "varoluş" kavramına karşıt olarak tanımlandı ve bunların bireşiminin geleneksel felsefecilerin gözünde büyük bir önemi vardır Özlerin (yani idealar'ın) “görüfıüşler”e karşıt olarak, varlığın değişmez ve sonsuz yanını oluşturan şeyler sayılması Platon' la başlar (görünüşler ise yan yana [mekân] ve art arda [zaman] gelerek ölümlü ve geçici bir dünya meydana getirirler). Aristoteles'te öz (ti esti, yani “varolan" deyimi genellikle böyle çevrilir) öncelikle tözü belirtir. Aristoteles şöyle yazar: "ilk anlamında varlık tözü gösterdiği ölçüde özdür” (Metafizik 7, 1). Bir tözün özünü belirlemek, onun sonlu sayıda olması gereken temel unsurlarını belirlemektir (ilineksel olanları değil): “Özde içerilmiş bulunan yüklemlerin sonlu sayıda olması gerekir" (Analitikler, 2, 10, 22). Bazı çevirmenler, yunanca “ti esti"ye karşılık olarak latince "quid est”i koyarak “öz” ile “nelik" terimlerini bütünüyle eşanlamlı sayarlar. Bu bakış açısından öz kavramı arıs- totelesçi geleneğe uygundur. Buna karşılık platoncu öz kavramı değişikliğe uğrayarak bazı skolastikçiler ve Descartes'ta yeniden ortaya çıkar. Descartes özleri değişmez ve ölümsüz saymakla platoncu geleneği izlemiş olur ve şöyle der: “Bir üçgen tasarladığım zaman, benim zihnimin dışında, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şekil olmasa bile [...], bu durum, bu şeklin belli bir yapısı ya da biçimi ya da özü olmasına engel değildir; değişmez ve ölümsüz olan bu öz ne benim uydurduğum bir şeydir ne de herhangi bir biçimde benim zihnime bağlıdır” (Beşinci metafizik düşünce).
Tanrı fikrinde olduğu gibi, kimi durumlarda öz, sonuçlan göz önünde tutularak sonradan tanımlanır; Descartes Tanrı'nın varoluşunun sonuçlarını göstererek. Tanrı hakkındaki fikrimizin onun özünden kaynaklandığın' kanıtlar. Buna karşılık maddi şeylerin özlerini bazen matematiksel fikirler, bazen de duyumsal gerçeklikler sayesinde biliriz.
Spinoza töz kavramını yalnızca Tanrı için sözkonusu eder ve şeylerin özlerini çözümlerken şu ifadeyi kullanır: “Bir şey kendi varolunca ait olduğu nesne de ister istemez varoluyorsa ve yok olduğu zaman da ait olduğu nesne de ister istemez yok oluyorsa, bu şey o nesneye aittir demek istiyorum; başka bir deyişle bu şey kendi olmadan nesnenin ne olabileceği ne de düşünülebileceği ve tersinden alırsak, nesnenin de onsuz yaralamayacağı ve düşünülemeyeceği şeydir” (Etika, 2, tanım 2).
Kant ile birlikte fenomen/numen ayrımı, akla uygun bir bilgi için, öz/görünüş ayrımıyla örtüşür. Bu ayrımda görünüş ya da fenomen, şeyin bir tasarımı olduğu ve bilinebilir bir nitelik taşıdığı halde, öz ya da kendinde şey bizim için bilinemez olarak kalır.
Hegel'de "Öz (Wesen), Varlık ve Kavram arasında yer alır ve onların orta terimini, hareketi de Varlık’tan Kavrarn’a geçişi oluşturur” (Wissenschaft der Logik (Mantık bilimi], “Öz"). Buna göre mantık’ ın ikinci terimi olan öz, bu durumda var- lık'ın “arka-plan'Tnı, yani kaynağının ve düşünsel dinamizminin yersiz yerini adlandırır. “Bilgi dolayımsız varlıktan hareket edilerek içselleştirildiği içindir ki bu aracılıkta özü bulur” (ay. ypt). Ancak, bu özün ereği kendinden değildir (bu yüzden de kendine özgü zaman ve yerden yoksundur): varoluş, fenomen, somut gerçeklik ve son olarak kavram, biçimleriyle dış-sallıkta ortaya çıkar. “Düşünümün kendi içindeki görünümü, aynı zamanda kendiliğinden varolan dolayımsızlık olduğuna ve bu değişik somut gerçekliğin varlığı, kendinde yalnızca dolayımsız bir görünüm olduğuna göre kavram, bu bakımdan varlığın ve özün gerçeğidir” (Enzyklo- pâdie der Philosophischen Wissenschaf- ten im Grundrisse [Felsefi bilimler ansiklopedisi], 159).
Heidegger’e göre öz ve varoluş arasında yunan felsefesi tarafından yapılan ayrımın berisine, yani varlık'a dönmek gerekir. Şöyle der: "Sein und Zeit'da (Varlık ve zaman) şu italik cümleyle karşılaşılır: “Buradavarlığın özü, onun varoluşundan kaynaklanır." Ancak burada existentia (varoluş) ve essentia (öz) arasında bir karşıtlık sözkonusu değildir” (Über den Hu- manismus [insanlık üzerine]). Gerçekte bu cümlede, insanın varoluşu ve özünün aynı şey oldukları söylenmek istenir.
Buna karşılık Sartre, insanda “varoluşun özden önce geldiğini” ileri sürer. Bu tavır alışın nedeni, Sartre'ın “öz”ü ferimin metafizik anlamında, yani kavram, ıdea ya da bir şeyin niteliği olarak almasıdır. Nitekim şöyle yazar: "Örneğin bir kitap ya da kitap açacağı gibi yapılmış bir nesne düşünelim. Bu nesnenin bir kavramdan esinlenen bir zanaatçı tarafından yapıldığı açrktır [...]. Buna göre kitap açacağının, özün -yani kitap açacağını yapmak ve tanımlamak olanağını sağlayan tüm yöntem ve niteliklerin- varoluştan önce geldiğini söyleyebiliriz... Burada teknik bir dünya görüşüne dayanmaktayız" (Varoluşçuluk [t_’existentialisme est un humanisme]). Tanrı tarafından yaratılan bir insan görüşüyle Descartes ve Leibn.iz’de karşılaşıldığını söyleyen Sartre, onların görüşünden iyice uzaklaşiF ve şöyle yazar: “Benim temsil ettiğim tanrıtanımaz varoluşçuluk daha tutarlıdır [...] Varoluşun özden önceliği burada ne anlama gelir? insanın önce varolduğu, dünyada beliriverdiği ve kendini sonra ortaya koyduğu anlamına gelir. Varoluşçuluğun tasarladığı insanın tanımlanamaz olmasının nedeni, ilkin hiçbir şey olmamasıdır. Ancak daha sonra bir şey olacak ve kendini ne yaparsa o olacaktır."
—ikt. Bir oyun kurulurken, ortaya "oyuncu” adı verilen kişiler arasında bölüştürülmek üzere, örneğin bir miktar para konduğunda, bu paranın birtakım bireysel ve ortak akılcılık kurallarına uyularak ve bireyler arasında bazı doğruluk ilkeleri ya da birey grupları (ortaklıklar) arasında pazarlık gücü ilkeleri göz önünde tutularak paylaşım biçimleri aranır.
Bireysel ve ortak akılcılık kavramları, ödenek kavramının tanımlanmasını gerektirir. Ödenek, her oyuncuya ayrılan kazançların bir listesidir (eğer n tane oyuncu varsa, IRn'nin bir vektörüyle temsil edilir). Her oyuncunun kazancı, en azından, onun kendi olanaklarıyla sağlayabileceği kazanca eşit olmalıdır (bireysel akılcılık) ve paylaştırılacak mikta/ın da oyuncular arasında tamtamına dağıtılması gerekir (ortak akılcılık).
—Orm. san. Öz ışını ağı odunun kalınlığına göre değişir. Odun enlemesine daha kolay yarılır; yarma yoluyla elde edilen meşe fıçısı latalarında öz ışını ağı apaçık
görülür. Oz ışınları kesit yüzeyinde eşitsiz dağılmıştır ve öz ışını ağı çoğunlukla sedef gibi parlak görünür. Meşede öz ışını ağında gözler büyük ve düzensizdir; kayında ise küçüktür ve oldukça düzgün dağlım gösterir.
ÖZ a Yörs.
1. Dere, çay.
2. Sulak yer.
3. Vadi.
1 . Bir kimsenin benliği, tinsel varlığı; zat, nefis.
Sponsorlu Bağlantılar
3. Bir şeyin temel içeriği: Öz ve biçim ilişkisi.
4. Bir maddenin en etkili bölümü; hülasa: Meyve özü.
5. Çıbanın en derininde ölmüş doku ile birlikte bulunan pıhtılaşmış cerahat.
6. Buğday gibi taneli bitkilerin içi.
7. Özü sözü bir, düşündüğü gibi davranan, düşündüğünü açık açık söyleyen kimse için kullanılır. || Özü sözü sağlam, bir kimsenin güvenilir bir kişiliği olduğunu belirtmek için söylenir.
—Bot. Bitkilerin özeğine ait olan. || Öz ışınları, düzlemleri sap ya da kök ekseninden geçen, birincil demetleri ayıran (birincil öz ışınları) ya da ikincil odunu ve soymuğu kesen (ikincil öz ışınları) parankima lamları.
—Fels. Aristoteles'e göre, bir şeyin temel özelliğini ya da tözünü oluşturaii-şey. (Bk. ansikl. böl.) || Skolastikçilere ve Descartes'a göre, algılayanın ve/ya da düşünenin dışında, bir şeyin ya da bir düşünce nesnesinin doğasına ilişkin olan. (Bk. ansikl. böl.) || Hegel’e göte, varlık ile kavram arasında yer alan şey. (Bk. ansikl. böl.) || Husserl’e göre, bir aesnenin, kendisini ne ise o yapan ve bu nesnenin herhangi bir özelliğinden önce bu özelliği olanaklı ve anlaşılır kılan zorunlu yapısı. || Heidegger ve Sartre’a göre, varoluştan ayrı tutulmaması gereken ve burada-varlık’ta ayırt edilmez olan kavram. (Bk. ansikl. böl.) || Öz niceliği, Leibniz'e göre, Olası bir bireyin yüklem zenginliği. (Bu zenginlik, zenginlik kavramının bütününü içerir.)
—ikt. Ortaklaşa oyunlar kuramında, hiçbir koalisyon (çıkar grubu) tarafından bloke edilemeyen ödeneklerin tümü. (Bk. ansikl. böl.)
—inş. ve Taşoc. Taş özü, TAŞ BUDAĞrnın eşanlamlısı.
—Kaynakç. Bir kaynak elektrotunun özü, bir elektrotta, akımı iletmeye yarayan ve dolgu metalini oluşturan, metal tel biçimindeki merkezi bölüm.
—Metalürj. Bir döküm parçasının ya da bir külçenin iç bölümü. || Bir katotun özü, elektrolizle üzerine bir metal kaplanan ve böylece elde edilen katot plakasının merkez bölümünü oluşturan ince metal yaprak.
—Mutf. Et suyu özü, et suyunun ağır ağır kaynaması sonucunda çektirilmesiyle elde edilen ve soğudukça katılaşan koyu şurup kıvamında madde. (Kasaplık hayvan, kümes hayvanı, balık ve bazen av hayvanlarının etinden elde edilen et suyu özü, bazı sosları koyulaştırmakta kullanılır.)
—Ormanc. Öz çatlağı, bir ağacın özodu- nunda meydana gelen dairesel çatlak. || Öz ışını ağı, bir odunun enlemesine kesitinde öz ışınlarının görünümü. (Bk. ansikl. böl.)
—Parf. Bileşiminde yüksek miktarda ve üstün nitelikte konsantre bulunan alkollü çözelti; konsantre oranı çoğunlukla °/o 15 -25 arasında değişir.
♦ sıt.
1. içinde arılığını bozacak hiçbir şey bulunmayan şey için kullanılır; halis, saf, arı.
2. üVEV'e karşıt olarak, bir kimseye kan bağıyla bağlı olan bir kimse için kullanılır: Öz kardeş. Öz anne.
3 .Az ve öz konuşmak, bir şeyi yalın ve somut bir biçimde anlatmak.
—Antropol. Öz erkek kardeş, öz kız kardeş, aynı baba ve aynı anadan doğan erkek ve kız kardeşler. (Karşt. ANABİR.)
—Geom. Yoz olmayan bir koniğe ya da ikileniğe denir. || Katlı noktaları sonlu sayıda olan bir yayım ya da bir yüzeyin parametrik gösterimi için kullanılır. || Konikler ve ikilenikler için YOZ'un eşanlamlısı. || Bir eğrisinin parametrik gösteriminde, parametrenin değişik değerlerinin aynı noktayı göstermesi durumunda, sonlu sayıdaki kimi noktalar bir yana bırakılırsanin bütün noktaları için kullanılır.
—Küm. kur. Bir E kümesinin öz parçası, E nin boş olmayan ve E den farklı olan parçası. || Bir M kümesinin öz olmayan parçası, boş küme 0 ve M kümesinin tümü (bu deyim, M nin, kendinden farklı, boş olmayan parçalarına karşıt anlamda kullanılmaktadır).
—Fels. Öz kavramı genellikle bir başka kavrama, sözgelimi “ilinek” ya da "varoluş" kavramına karşıt olarak tanımlandı ve bunların bireşiminin geleneksel felsefecilerin gözünde büyük bir önemi vardır Özlerin (yani idealar'ın) “görüfıüşler”e karşıt olarak, varlığın değişmez ve sonsuz yanını oluşturan şeyler sayılması Platon' la başlar (görünüşler ise yan yana [mekân] ve art arda [zaman] gelerek ölümlü ve geçici bir dünya meydana getirirler). Aristoteles'te öz (ti esti, yani “varolan" deyimi genellikle böyle çevrilir) öncelikle tözü belirtir. Aristoteles şöyle yazar: "ilk anlamında varlık tözü gösterdiği ölçüde özdür” (Metafizik 7, 1). Bir tözün özünü belirlemek, onun sonlu sayıda olması gereken temel unsurlarını belirlemektir (ilineksel olanları değil): “Özde içerilmiş bulunan yüklemlerin sonlu sayıda olması gerekir" (Analitikler, 2, 10, 22). Bazı çevirmenler, yunanca “ti esti"ye karşılık olarak latince "quid est”i koyarak “öz” ile “nelik" terimlerini bütünüyle eşanlamlı sayarlar. Bu bakış açısından öz kavramı arıs- totelesçi geleneğe uygundur. Buna karşılık platoncu öz kavramı değişikliğe uğrayarak bazı skolastikçiler ve Descartes'ta yeniden ortaya çıkar. Descartes özleri değişmez ve ölümsüz saymakla platoncu geleneği izlemiş olur ve şöyle der: “Bir üçgen tasarladığım zaman, benim zihnimin dışında, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şekil olmasa bile [...], bu durum, bu şeklin belli bir yapısı ya da biçimi ya da özü olmasına engel değildir; değişmez ve ölümsüz olan bu öz ne benim uydurduğum bir şeydir ne de herhangi bir biçimde benim zihnime bağlıdır” (Beşinci metafizik düşünce).
Tanrı fikrinde olduğu gibi, kimi durumlarda öz, sonuçlan göz önünde tutularak sonradan tanımlanır; Descartes Tanrı'nın varoluşunun sonuçlarını göstererek. Tanrı hakkındaki fikrimizin onun özünden kaynaklandığın' kanıtlar. Buna karşılık maddi şeylerin özlerini bazen matematiksel fikirler, bazen de duyumsal gerçeklikler sayesinde biliriz.
Spinoza töz kavramını yalnızca Tanrı için sözkonusu eder ve şeylerin özlerini çözümlerken şu ifadeyi kullanır: “Bir şey kendi varolunca ait olduğu nesne de ister istemez varoluyorsa ve yok olduğu zaman da ait olduğu nesne de ister istemez yok oluyorsa, bu şey o nesneye aittir demek istiyorum; başka bir deyişle bu şey kendi olmadan nesnenin ne olabileceği ne de düşünülebileceği ve tersinden alırsak, nesnenin de onsuz yaralamayacağı ve düşünülemeyeceği şeydir” (Etika, 2, tanım 2).
Kant ile birlikte fenomen/numen ayrımı, akla uygun bir bilgi için, öz/görünüş ayrımıyla örtüşür. Bu ayrımda görünüş ya da fenomen, şeyin bir tasarımı olduğu ve bilinebilir bir nitelik taşıdığı halde, öz ya da kendinde şey bizim için bilinemez olarak kalır.
Hegel'de "Öz (Wesen), Varlık ve Kavram arasında yer alır ve onların orta terimini, hareketi de Varlık’tan Kavrarn’a geçişi oluşturur” (Wissenschaft der Logik (Mantık bilimi], “Öz"). Buna göre mantık’ ın ikinci terimi olan öz, bu durumda var- lık'ın “arka-plan'Tnı, yani kaynağının ve düşünsel dinamizminin yersiz yerini adlandırır. “Bilgi dolayımsız varlıktan hareket edilerek içselleştirildiği içindir ki bu aracılıkta özü bulur” (ay. ypt). Ancak, bu özün ereği kendinden değildir (bu yüzden de kendine özgü zaman ve yerden yoksundur): varoluş, fenomen, somut gerçeklik ve son olarak kavram, biçimleriyle dış-sallıkta ortaya çıkar. “Düşünümün kendi içindeki görünümü, aynı zamanda kendiliğinden varolan dolayımsızlık olduğuna ve bu değişik somut gerçekliğin varlığı, kendinde yalnızca dolayımsız bir görünüm olduğuna göre kavram, bu bakımdan varlığın ve özün gerçeğidir” (Enzyklo- pâdie der Philosophischen Wissenschaf- ten im Grundrisse [Felsefi bilimler ansiklopedisi], 159).
Heidegger’e göre öz ve varoluş arasında yunan felsefesi tarafından yapılan ayrımın berisine, yani varlık'a dönmek gerekir. Şöyle der: "Sein und Zeit'da (Varlık ve zaman) şu italik cümleyle karşılaşılır: “Buradavarlığın özü, onun varoluşundan kaynaklanır." Ancak burada existentia (varoluş) ve essentia (öz) arasında bir karşıtlık sözkonusu değildir” (Über den Hu- manismus [insanlık üzerine]). Gerçekte bu cümlede, insanın varoluşu ve özünün aynı şey oldukları söylenmek istenir.
Buna karşılık Sartre, insanda “varoluşun özden önce geldiğini” ileri sürer. Bu tavır alışın nedeni, Sartre'ın “öz”ü ferimin metafizik anlamında, yani kavram, ıdea ya da bir şeyin niteliği olarak almasıdır. Nitekim şöyle yazar: "Örneğin bir kitap ya da kitap açacağı gibi yapılmış bir nesne düşünelim. Bu nesnenin bir kavramdan esinlenen bir zanaatçı tarafından yapıldığı açrktır [...]. Buna göre kitap açacağının, özün -yani kitap açacağını yapmak ve tanımlamak olanağını sağlayan tüm yöntem ve niteliklerin- varoluştan önce geldiğini söyleyebiliriz... Burada teknik bir dünya görüşüne dayanmaktayız" (Varoluşçuluk [t_’existentialisme est un humanisme]). Tanrı tarafından yaratılan bir insan görüşüyle Descartes ve Leibn.iz’de karşılaşıldığını söyleyen Sartre, onların görüşünden iyice uzaklaşiF ve şöyle yazar: “Benim temsil ettiğim tanrıtanımaz varoluşçuluk daha tutarlıdır [...] Varoluşun özden önceliği burada ne anlama gelir? insanın önce varolduğu, dünyada beliriverdiği ve kendini sonra ortaya koyduğu anlamına gelir. Varoluşçuluğun tasarladığı insanın tanımlanamaz olmasının nedeni, ilkin hiçbir şey olmamasıdır. Ancak daha sonra bir şey olacak ve kendini ne yaparsa o olacaktır."
—ikt. Bir oyun kurulurken, ortaya "oyuncu” adı verilen kişiler arasında bölüştürülmek üzere, örneğin bir miktar para konduğunda, bu paranın birtakım bireysel ve ortak akılcılık kurallarına uyularak ve bireyler arasında bazı doğruluk ilkeleri ya da birey grupları (ortaklıklar) arasında pazarlık gücü ilkeleri göz önünde tutularak paylaşım biçimleri aranır.
Bireysel ve ortak akılcılık kavramları, ödenek kavramının tanımlanmasını gerektirir. Ödenek, her oyuncuya ayrılan kazançların bir listesidir (eğer n tane oyuncu varsa, IRn'nin bir vektörüyle temsil edilir). Her oyuncunun kazancı, en azından, onun kendi olanaklarıyla sağlayabileceği kazanca eşit olmalıdır (bireysel akılcılık) ve paylaştırılacak mikta/ın da oyuncular arasında tamtamına dağıtılması gerekir (ortak akılcılık).
—Orm. san. Öz ışını ağı odunun kalınlığına göre değişir. Odun enlemesine daha kolay yarılır; yarma yoluyla elde edilen meşe fıçısı latalarında öz ışını ağı apaçık
görülür. Oz ışınları kesit yüzeyinde eşitsiz dağılmıştır ve öz ışını ağı çoğunlukla sedef gibi parlak görünür. Meşede öz ışını ağında gözler büyük ve düzensizdir; kayında ise küçüktür ve oldukça düzgün dağlım gösterir.
ÖZ a Yörs.
1. Dere, çay.
2. Sulak yer.
3. Vadi.
Kaynak: Büyük Larousse
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.

Öz Nedir?
