ŞEY a. (ar şey).
1. Herhangi bir nesneyi, somut ya da soyut bir varlığı, bir olayı, bir sözceyi belirtir: Dostluk az bulunur şeydir. Her yaptığı şeyi iyi yapar. Her şeyin bir zamanı vardır. Başına çok tuhaf bir şey gelmiş. Size bir şey söyleceğım.
2. Canlı varlıklara karşıt olarak cansız varlık; nesne.
3. Konuşma sırasında hatırlanamayan bir sözcüğün yerinde kullanılır: Şeyi gördün mü? Şu şeyi versene.
4. Bir şey. herhangi bir şey: Bir şey söyle, bir şey yap. öyle durma! \\ Bir şey değil, “teşekkür ederirrfe karşılık olarak "teşekküre değmez" anlamında kullanılır. || Bir şeye ya da bir işe yaramamak, yararsız olmak: O kadar uğraşmamız bir şeye yaramadı. || Bir şeyler, tuhaf, anlaşılmaz şeyler: Ona bugünlerde bir şeyler oldu, sanki dünyayla ilişkisi kesildi.
—Fels. Var olabilen, düşünülebilen, bir olumlama ya da olumsuzlamaya konu olabilen her türlü varlık. (Bk. ansikl. böl.) || Kendinde şey, hakkında hiçbir düşünce ileri sürülemeyen, hiçbir fikir edinilemeyen bir "herhangi şey"in yine de var olduğunu paradoksal bir biçimde öne süren varsayım. || Tikel şey, bağımsız bir varlığı bulunmayan, onu kapsayan dış ya da yabancı bir öğe göz önüne alınarak düşünülmesi gereken düşünce nesnesi.
—ANSİKL. Fels. Felsefede tikel şey. ancak, genellikle tikel şeye karşıt olan kendinde şey'e başvurularak tasarlanabilir. Spinoza'ya göre tikel şey “sonlu ve belirlenmiş bir varoluşa sahip şey"dir (Etika 2, tanım 7). Tekil şeylerin özü, varoluşu içine almaz, yani tikel bir şeyin varlığı, ancak başka tikel şeylerle açıklanabilir.
Kant'a göre kendinde şey, kendinde olduğu haliyle nesnedir ve onun karşılığı olan hiçbir duyusal sezgi yoktur Dolayısıyla Kant, şey ile kendinde şey’i (Ding ve Ding an sich) karşıtlaştırır: "Bize hiçbir sezgiyle verilmemiş olan nesneler, işte bundan ötürü, duyulur olmayan nesnelerdir" (Salt aklın eleştirisi [Kritik der reınen Vernunft], 1,1,2).
Hegel, bizim "şey" dediğimizi belirtmek için almancada bulunan iki farklı terimi kullanır: Ding ve Sache. Ding “dolayımsız varolan’'dır, "genel anlamda herhangi şeyin bir feki"dir (Wissenschaft der Logik [Mantık bilimi], “Ûz", 1, 2, 1). Bu durumda şey, "şeylik"in (Dingheit) tözsel birliğinde bir araya getirilmiş bir özellikler bütününden oluşmuştur. Her türlü ilke kavranamazlığını -bilgiye yönelen zihin için ulaşılmaz olan kantçı "kendinde şey"i- bir yana iten şey, özün içselliğini dışsallıkta somut olarak var kılan "fenomen"de kendini gerçekleştirir Daha bütünleyici bir anlam taşıyan Sache terimi ise, maddesel bireyselliği içindeki şeyden çok, insanın deneyiminde taşıdığı önem bakımından şeye işaret eder Özellikle de, "şeyin kendisi" (Sache selbst) kategorisi, "tinsel özselliği ifade eder [...]; bu durumda bir şey, kendinin bilincinin kendisinin olarak ürettiği bir nesnedir ama buna rağmen özgür ve gerçek bir nesne olmaktan da geri kalmaz (Tinin görüngübilimi [Phânomenologie des Geistes], “Akıl").
Nietzsche'ye göre, Kant'ın kendinde şey çözümlemesini derinleştirmek ve şeyleri bilme konusundaki duygumuzun bir yanılsamadan başka şey olmadığını göstermek gerekir: "Bugüne kadar uydurulmuş en büyük masal, bilgi masalıdır Kendinde şey- ter'in yapısının ne olduğu bilinmek isteniyor, oysa kendinde şeyler yoktur. Bir “kendinde”, bir mutlak olduğunu varsaysak bile, sırf bu yüzden onu bilmemize olanak yoktur". Koşullanmamış bilinemez, çünkü bilinemez olmasaydı koşullanmamış olmayacaktı. Bilmek, her zaman, "herhangi bir şeyle ilişkiye girmektir” (Der Wille zur Macht [Güçlülük istenci]).
Kaynak: Büyük Larousse