Arama

Kadın Nedir?

Güncelleme: 21 Nisan 2016 Gösterim: 7.253 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Aralık 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kadın
Ad:  kadın4.jpg
Gösterim: 744
Boyut:  27.5 KB


Sponsorlu Bağlantılar
isim
1 .
Erişkin dişi insan, zen erkek veya adam karşıtı:
"Yanlarında, kendileriyle ahbaplık edecek dostlar, hizmetlerine koşacak kadınlar veya erkekler görmek isterler."- A. Ş. Hisar.
2 . Evlenmiş kız.
3 .
sıfat
Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri olan.
4 .
mecaz
Hizmetçi bayan.
5 .
eskimiş
Bayan:
"Hintli kadın toplantıyı renklendirmek için herkesin kendisine bazı şeyler sormasını teklif ediyordu."- B. Felek.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
  • kadının fendi, erkeği yendi
  • kadının yüzünün karası erkeğin elinin kınası
  • kadın olmak
Birleşik Sözler
  • kadınana
  • kadın avcısı
  • kadın berberi
  • kadınbudu
  • kadındüğmesi
  • kadınevi
  • kadıngöbeği
  • kadın hareketi
  • kadın hastalıkları
  • kadın kadına
  • kadın kadıncık
  • kadınnine
  • kadın terzisi
  • kadın ticareti
  • kadıntuzluğu
  • kadınlar hamamı
  • ana kadın
  • ayşekadın
  • genel kadın
  • gündelikçi kadın
  • kiralık kadın
  • kötü kadın
  • temizlikçi kadın
  • uygunsuz kadın
  • yazıcı kadın
  • bilim kadını
  • ev kadını
  • hayat kadını
  • iş kadını
  • Osmanlı kadını
  • sokak kadını

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 21 Nisan 2016 17:26
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mart 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kadın terzisi
isim
Sponsorlu Bağlantılar
  • Kadın giysisi diken terzi.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mart 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ana kadın
isim

Bir ailede veya bir toplulukta en çok saygı gösterilen kadın:
"Alınganları hep kolladım. Bana ne yahu! Ana kadın olmak hep bana mı düşecek?"- N. Meriç.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mart 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
temizlikçi kadın
isim

Ev, iş yeri vb. yerlerde ücret karşılığı temizlik işleri yapan kadın.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mart 2010       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bohçacı kadın
isim



  • Gezerek bohça içinde dokuma eşya satan kadın, bohçacı:
    "Bir bohçacı kadın gelmiş, beni sormuş, görmek istemiş."-
    S. M. Alus
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
12 Şubat 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
KADIN a.
Ad:  kadın2.jpg
Gösterim: 489
Boyut:  22.8 KB

1. Dişi cinsiyetli insan; insanın doğuranı (Bk. ansikt. böl. Anat. ve Fizyol.).
2. Kıza ya da genç kıza karşıt olarak, erişkin, özellikle de bakire olmayan dişi birey: Soh gördüğümde çocuktu, şlm-
di karşımda bir kadın duruyor.
3. tkz Sevgili (iyelik ekiyle)
4. Tamlayan olarak kadınlara özgü bir şeyi belirtmek için kullanılır: Kadın reyonu. Kadın giyimi.
5. Bir sıfat ya da bir tamlayanla, özelliklerine, kusurlarına, etkinliklerine, kökenine vb. göre ele alınan dişi yetişkin birey: Çocuk kadın. Yürekti kadın.
6. Bir kadından beklenen olumlu özellikleri ve nitelikleri taşıyan dişi birey: Temiz, tertipli, tam bir kadın olmuş.
7. Hanım anlamında kullanılan bir unvan: Fatma kadın.
8.' Tkz Hizmetçi, gündelikçi: Bugün kadın gelecek, evde temizlik var.
9. Kadın avcısı, türlü yollarla kadınların ilgisini çekip sevgisini kazanarak onları ayartan, baştan çıkaran erkek. || Kadın berberi, kadınların saçını kesen, saç tuvaletini yapan berber, kuaför. || Kadın kadına, yalnızca kadınlar bir arada olarak: Konuyu kadın kadına görüşeceğiz. || Kadın kadıncık, evinin işlerini ustaca yapan, giyimine kuşamına özen gösteren, becerikli ev kadını için kullanılır. || Kadın kısmı, kadın milleti, kadınlar anlamında alay yollu söylenir. || Kadın olmak, sözkonusu kızsa, kızlığını yitirmek; kadınsa, evini, kocasını ustaca yönetmesini bilmek. || Kadın tüccarı, para karşılığında yasadışı cinsel ilişkiler için kadın bulan, bu tür ilişkilere aracılık yapan kimse; || Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası, yasadışı cinsel ilişkilerin kadınlar için bağışlanmaz bir suç sayılmasına karşın, erkekler için bir övünme nedeni olabileceğini belirtmek için kul lanılır. || (Bir yer) kadınlar hamamına dönmek, kimsenin kimseyi dinlemediği, herkesin hep bir ağızdan konuştuğu gürültülü patırtılı bir yer durumuna gelmek.

—Folk. Kadınlar hamamı, tümüyle ya da belirli saatlerde kadınların yıkanmasına ayrılmış hamam. (Bk. ansikt. böl.) || Beyaz kadın, Almanya'da bir efsane kişisi ve konusu. (Bk. ansikt. böl ).

—Kur. tar. Kadın efendi, padişahların eşleri için kullanılan bir deyim; gedikli cari- yelerin en yüksek rütbesi. (Bk. ansikl. böl.)

♦ sıt.
1. Genellikle kadınlara özgü olduğu kabul edilen nitelikleri, özellikleri taşıyan: Kadın sesli bir erkek.
2. Meslek ya da işlev adından önce sözü edilen kimsenin cinsiyetinin dişi olduğunu belirtmek için kullanılır: Kadın mimar. Kadın öğretmen.
3. Kadın ağızlı, dedikoduyu seven, geveze erkek için kullanılır (tkz ). || Kadın nine, büyükanne ya da çok yaşlı kadın için söylenir.

—ANSİKL. Anat. ve Fizyol. Ürojenital organlarının özgüllüğü dışında, kadınla erkek arasındaki anatomik farklılık, özellikle erinlik çağında ortaya çıkar: kalçanın ve memelerin gelişmesi. Bu ikincil cinsel
özelliklerin dışında da kadında bazı anatomik farklılıklar bulunur. Kemikler, uzunluklarına oranla daha dar ve daha hafiftir. Kafatası daha küçüktür: bel omurgası bölümü daha uzun, bacaklar daha kısadır. Erkekteki durumun tersine, kalça daha geniştir ve omuz genişliğini aşar. Kalça kemiğinin tıkalı deliği, oval değil üçgen bi çimindedir. Uyluk kemiği, leğen ile daha eğik eklemlenir, dizler birbirine daha yakındır; kadınların kalça oynatarak yürümelerinin nedeni budur Az gelişmiş olan kaslar daha çok yağ ve hücre dokusuyla kaplı olduğundan kadınların genel görünüşü daha yuvarlaktır. Deri daha incedir ve kılyağ öğeleri de daha azdır.
Cinsel etkinlik döneminde kadının fizyolojisi erkeklerinkinden farklıdır, çünkü âdet devresi ve gebelik süresince hipofiz ve yumurtalık salgılarıyla çevrimsel olarak değişikliğe uğrar. Âdet devresi, vücut sıcaklığı ve ağırlık üzerinde de etkilidir. (ATEŞ EĞRİ'Sİ.) Ağırlık âdet öncesi su tutulmasına bağlı olarak artar. Nörovejetatif sinir sistemi dengesi, ruhsal davranış ve etkinlik, kişilere ve âdet devresi dönemlerine göre değişimler gösterir. ( ÂDETÖNCESİ SENDROMU.) Âdet devresi aynı zamanda, sindirim sistemi ve karaciğer işlevlerini de etkiler.
Gebelik belirgin bir biçimde, tüm parametrelerde kadın fizyolojisini değişime uğratır: solunum, dolaşım, içsalgı sistemleri ve metabolizma dengelerini etkiler.

—Folk. Kadınlar hamamı, OsmanlIlar döneminde kaoalı bir vasam süren kadınların en büyük eğlencelerinden biriydi. Genellikle hamama topluca gidilir, hazırlıklar birkaç gün önceden başlardı. Çeşitli yiyecek ve soğukluklar hazırlanır, hamam takımları sandıktan çıkartılırdı. Saray ve konak çevrelerinden kadınların hamam takımlarında sırma ya da simle işlenmiş peştamallar, ipekli bohçalar, işlemeli havlular, sedef takunyalar, gümüş hamam tasları ve sabun kutuları bulunur, belirlenen günde hizmetkârlar önden giderek gerekli hazırlıkları yaparlardı. Sabah erkenden gidilen hamamda yıkanılır, yenir içilir, çeşitli eğlenceler düzenlenir ve akşama doğru eve dönülürdü. Eğlenme ve temizlenme amacı dışında hamamda yapılan geleneksel toplantılar da vardı (kırk hamamı, gelin hamamı, adak hamamı vb.). Yetişkin erkek çocuğu olanlar gelin adayını da genellikle hamamda seçerlerdi. Saray ve konaklarda özel hamamlar bulunduğu halde, eğlence işlevi nedeniyle kadınlar hamamına gitmek yeğlenirdi.

Beyaz kadın. Almanya’da Berlin, Ansbach, Bayreuth, Kleve’de ve Bohemya'ya kadar uzanan bölgede anlatılan bir halk efsanesine göre, beyazlar giymiş, siyah maskeli ve siyah eldivenli bir kadın, gece yarısı, bazen de öğle vakti görünmekteydi. Tanıkların söylediğine göre bu görünüş, bir aile reisinin ya da önemli bir kişinin ölüm habercisiydi. Efsaneye göre beyaz kadın ilk kez 1486’da Bayreuth yakınlarındaki Plassenburg’da; 1677’de Bayreuth'te; 1812’de yine aynı yerde, Rusya seferine çıkmak üzere olan Napoleon l'in de hazır bulunduğu bir sırada; daha sonra da, 1840 ve 1850’de görüldü. Yine efsaneye göre, beyaz kadının görünmesi 1888’de alman imparatoru VVİlhelm l'in ölümünü bildirdi. Bu efsaneye değişik biçimler altında başka ülkelerde de rastlanır.

—Güz. sant. Tarihöncesi sanattan günümüze, Lespugue heykelciği ya da Laussel alçakkabartması gibi (üst yontmataş) kadını konu alan birçok yapıt kaldı. Bu yapıtlarda, genellikle analık belirtileri aşırı biçimde vurgulanmıştı. Sümer figürleri ise (Eşarplı kadın. Louvre), tam tersine, Minos uygarlığına ait "Parisli kadın" denilen resimde olduğu gibi, son derece ince ve süslüydü. Mısır sanatında freskler ve mezar stellerinde boylan normalden daha uzun, giysilerindeki üsluplaştırma sayesinde soylu bir görünüme bürünmüş kadınlar betimlenmişti.
Yunanlı heykelciler kadın vücudunu hâlâ içinde kapanıp kaldığı silindir biçiminden (Sisamlı Hera. Louvre, İ.Ö. VI. yy.) yavaş yavaş kurtardılar. Adak heykeli korede görülen katılık, V. yy. sonunda kayboldu. Aphrodite'nin doğuşu (Terme müzesi, Roma), vücudun ve giysi kıvrımlarının esnekliğiyle dikkati çekti; Louvre’daki Dirseklerine dayanmış Aphrodite'üe de görülen bu esneklik, Ksanthos'ta bulunan bir Nereides kabartmasında (British Muse- um) daha da belirgindi. Venüs Gerıitrix (Louvre) ve Knidos Aphroditesi'nin kopyaları, günümüzdeki ölçülere oldukça yakındır. Tanagra ve Myrina heykelcikleriyse, kadını günlük işleri içinde canlandırırlar. Romalı kadını, karmaşık saç tuvaletlerinden hoşlandığını gösteren gerçekçi büst ve madalyalardan tanımaktayız.
Ortaçağ sanatı, erken hıristiyanlık döneminden başlayarak kadını özellikle Bakire Meryem ya da tüller ve geniş harmanilerle örtülü saray kişileri (irfıparatoriçe Theodora'nın maiyeti, Ravenna mozaiği) biçiminde betimledi. Çıplaklık yalnızca Havva'yı ve cehennemlik günahkârları konu alan yapıtlarda görüldü. Duccio'da egemen olan bizans sanatına özgü katılık, Giotto’da latin etkisiyle yavaş yavaş yumuşadı. Gotik sanatçılar, TrĞs Riches Heures du duc de Berry'deki minyatürler, Dame â la licorne duvar halıları gibi yapıtlarda hükümdar saraylarının incelmiş zarafetini biraz yapmacık bir biçimde betimlediler.
Rönesans, bilginlerin ve sanatçıların birlikte saptamaya çalıştıkları vücut ölçülerine bağlı kalan, daha az uzatılmış, bir başka kadın tipi getirdi. Çıplaklık, Antikçağ’ da taşıdığı öneme yeniden kavuştu ve pek çok mitolojik resim yapan Raffaello (Galateia'nın zaferi, Farnesina, Roma), Correggio (Leda, Berlin; Antiope, Louvre), Tiziano ve Tintoretto tarafından değişik biçimlerde yorumlandı. Manierismocular (Parmigianino, Fontainebleau okulu ressamları, XVI. yy.’ın ikinci yarısındaki floransalı sanatçılar), yine üsluplaştırılmış uzun biçimlere döndüler. Heykel alanında, Giambologna, Falconet, Houdon Canova, Rodin, Maillol gibi büyük ustâların-çoğu, az ya da çok idealleştirilmiş çıplaklar yaptılar.
Halk kadını ilk kez Flandre ve Hollanda resminde betimlendi (Aertsen’in aşçı kadınları, Bruegel’in kermes dansözleri, Le Nain kardeşlerin süssüz çiftçi kadınları, caravaggiocuların çingeneleri ve kibar fahişeleri). Aynı dönemde yapılan saray portrelerinde olağanüstü güzellikte giysiler görüldü (örneğin İngiltere kraliçesi Elizabeth'in giysileri). Rubens, vücut dolgunluğu kadar giysilerin zenginliğinden de hoşlandı; Rembrandt kadınları betimlemekten çok iç dünyalarını yansıtmaya önem verdi. Van Dyck ve R Mignard, aristokratik portre geleneğine bağlı kaldılar. Velâzquez de bu yolu izledi, ancak bazen acımasızlığa varan bir gerçekçiliği de elden bırakmadı. Daha sonra Largilliöre, Boucher, Nattier, Reynolds ve Gainsborough ten rengini, takıları, giysileri daha hafifleterek, bir önceki yüzyıla oranla daha kişisel portreler çizdiler; Vfatteau ise çizdiği kadınlara düşsel bir incelik kazandırmaya çalıştı. XIX. yy.’da ingres, aslında zamanın modasına sadık kalan modellerine, belli belirsiz Antikçağ'ı çağrıştıran bir hava vererek, kişisel, ideal bir kadın tipi yarattı; Delacroix ise, bu tipe ters düşen şehvetli kadınlar betimledi, izlenimcilikle birlikte sanatçıların canlandırdıkları kadınlar, her şeyden önce ışık ve renk haline dönüştüler; fotoğraf da kadın modasını ayrıntılarıyla vermeyi üstlendi; ayrıca izlenimcilik döneminde, Degas'nın dansçıları, şarkıcıları, ütücüleriyle, Toulouse- Lautrec'in sirk ya da çalgılı kahve sanatçılarıyla, her türlü kadın resme girdi.
XX. yy.’da plastik sanatlar, toplumsal bir kadın tipinden çok (bu işi fotoğraf üstlenir) sanatçıların kadına kişisel, kimi zaman da düşsel bakış açısını yansıtır (Picasso’ nun ürkütücü ilkel idolleri, Delvaux’nun seçkin hayaletleri, Henry Moore’un çok uzuvlu kadınları, Hans Bellmer’in sökülüp takılabilir erotik Bebek'i, Niki de Saint -Phalle'ın karikatürümsü dev "nana"ları). [ÇIPLAK, ANA.]

—İsi. Kuran, insanların bir erkek ile bir kadından yaratıldığını bildirir (XLIX, 13). Başka bir ayatte de “Ey insanlar, sizi bir tek candan yaratan, ondan da onun eşini yaratan ve ikisinden birçok kadın ve erkek üreten Tanrı’nıza karşı gelmekten sakının” (IV,1) denilir. Hz. Muhammet de “Kadınlar hakkında iyi olmanız ve onlara karşı incelikle davranmanız konusundaki öğüdüme uyunuz. Çünkü, kadınlar eğe kemiğinden yaratılmışlardır” der. Çoğu din bilginlerine göre bu hadisteki “eğe kemiği", maddesel bir anlam taşımayıp, kadının erkeğe göre daha duyarlı ve duygusal olduğunu belirtmek amacıyla kullanılmıştır.
Kuran’a göre Âdem bütün insanlığın nasıl atası ise, Havva da anasıdır. Ehli kitabın, Âdem'i “asli günah"ı işlemeye Havva’nın kışkırttığı yolundaki inançlar),(Eski Ahit; Yaradılış, 3), İslam inançları ile bağdaşmaz. Kuran, ikisini de şeytanın yanılttığını belirtir. Bir ayette, açıkça, şeytanın Âdem’e seslenerek “Ey Âdem, sana ebedilik ağacını ve eskimeyen saltanatı göstereyim mi?” (XX, 120) diyerek onu aldattığı belirtilir. Dolayısıyla, İslam inancında erkek ve kadın, gerek yaradılış, gerekse temel insanlık değerleri bakımından eşittir. Kuran’da “Kadınlar erkeklerin, erkekler de kadınların elbiseleri gibidir” (II, 187) denir. Ayrıca, kadın ve erkek arasında kurulmuş sevgi ve sevecenlik bağ , Allah’ın gücünün kanıtlarından biri olarak gösterilir (XXX, 21). Kadın, bağımsız bir dinsel ve hukuksal kişilik sayılır; kocası ya da başka birisi tarafından haklarını kullanmaktan alıkonulamaz; kocasına karşı, evlilik kurumunun gereği saygılı olmak ve ödevlerini yerine getirmek zorundaysa da kocasının ana ve babasına hizmet etmek, malından kocasına, çocuklarına ya da kocasının yakınlarına harcamak zorunda değildir. inancını koruma ve savunma, düşüncesini açıklama özgürlüğüne sahiptir. Kuran, kocasının bir davranışından dolayı haksızlığa uğradığı için Hz. Peygamber’e sert bir dille düşüncesini açıklayan bir kadının bu düşüncesinin doğruluğuna katılır. Bu konuyla ilgili sureye “Mücadile” (Mücadeleci kadın) adı verilir.
İslam hukukunda kadının mirastan payı, erkek kardeşinin yarısı kadardır. Bunun nedeni, ailede ekonomik sorumlulukların tümüyle erkeğe yüklenmesi ve denge sağlanmak istenmesidir Müslümanlık çok kadınla evlenmeyi sınırlar. Dönemin koşulları gereği birden fazla kadınla evlenmeye izin verilmekle birlikte Kuran şöyle der: "Adaleti yerine getirmekten kaygı duyarsanız bir kadın yeter” (IV,3). Hz. Muhammet de Ali'nin, Fatma'nın üzerine ikinci kez evlenmesine izin vermediği gibi kendisi de, 50 yaşındayken ölen ve kendisinden daha büyük olan eşi Hatice sağken başka kadınla evlenmedi. Sonraki evliliklerinin nedeni, dönemin anlayışına uygun olarak, akrabalık bağlarını genişletmek yoluyla siyasal destek sağlama düşüncesidir.
İslam hukukunda boşanma yetkisi ilke olarak erkeğe verilmiş olmakla birlikte, nikâh sırasında kadın, boşanma hakkının kendisine verilmesi koşulunu getirebilir Böyle bir koşul konmamış olsa bile, "Karı ile kocanın Tanrı'nın koyduğu sınırları korumalarından kuşkuya düşülmesi durumunda" yetkili mercilerin tarafları boşama olanağı vardır (11,229). Buna karşılık, tarih boyunca uygulamaların kadınların aleyhine gelişmesi, eski toplumlarda erkeklerin kadınlar karşısında daha etkin durumda olmalarından ileri gelmiştir.
İslam dininde kadın, önce kız çocuğu, sonra eş ve anne olarak özel bir ilgi görür. Kuran, kız çocuklarını horlayanları sert bir biçimde eleştirir (XVI, 58). Hz. Muhammet, özellikle kız çocuklarını en iyi biçimde eğiterek yetiştirmenin ve evlendirmenin büyük bir onur ve mutluluk kaynağı olduğunu, böyle davrananların cennete gireceklerini belirtir. İslam dini kadına en büyük değeri anne olarak verir. Hz. Muhammet, “Cennet, annelerin ayakları altındadır" der; yatalak bir annesi olduğunu, onun bütün isteklerini yerine getirdiğini, zorunlu gereksinimlerini karşılaması için sırtında taşıdığını anlatarak analık hakkını ödeyip ödemediğini soran birine ise şu yanıtı verir: “Yalnız sevgisinin karşılığını bile ödemiş sayılmazsın.”

—iş huk. Türk hukukunda çalışan kadınlara ilişkin özel kurallar vardır. Anayasa' nın 50. maddesi kimsenin yaşına, cinsiyetine ve gücüne uygun olmayan işlerde çalıştırılamayacağı kuralını koymuştur, iş kanunu aynı işte çalışan kadın ve erkekler arasında ücret farklılığının bulunmayacağını belirtir. Uluslararası çalışma örgütü 1951 yılında “eşit işe eşit ücret” ilkesini koydu. Türkiye 13 aralık 1966 tarih ve 810 sayılı yasayla örgütün bu ilkesinin dayandığı sözleşmeyi onayladı ve cinsiyet farkı nedeniyle değişik ücret ödenmesini yasakladı. Çalışan kadınlara ilişkin öteki kurallar da şunlardır: doğum yapan kadınların belirli bir süre çalıştırılamaması, kadınların gece ve yeraltında çalıştı alamaması, ağır ve tehlikeli işlerde kadınların çalıştırılmasının yasak olması.

—Kur. tar. Kadın derecesine yükselen cariye, padişahın eteğini öperek samur kürk giyer, kendisine ayrıca bir özel daire, hizmetine cariyeler verilirdi. Abdülmecit döneminde padişahların kadınlarıyla nikâh kıymaları usulü getirildikten sonra, halayıklardan padişahın nikâhı altına girenlere “kadın efendi" denilmeye başlandı. Nikâhlandıkları tarihe göre birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü sırayı alan kadın efendilerin mutlaka çocuk doğurmuş olmaları gerekiyordu. Hükümdar öldüğü zaman, kız çocuk doğurmuş ya da dünyaya getirdiği erkek çocuğu ölmüş olan kadınlar yüksek dereceli devlet memurlarıyla evlendirilirdi. Erkek çocuğu tahta çıkan kadın efendi "valide sultan” unvanını alırdı.

—Topbil. Çalışan kadın. Kadının iş dünyasındaki yerinin eksiksiz bir biçimde incelenmesi olanaksızdır, çünkü, etkinliğinin büyük bir bölümü toplumsal açıdan iş olarak kabul edilmemiştir. Birçok ülkede, kocalarının ya da aile reisinin çalışmalarına katılan kadınlar dikkate alınmaz. Daha genel olarak, ev işleri ve çocukların eğitimi kadın işçilere ilişkin istatistiklerde görülmez. Kadınların iş hayatına yeni girdikleri düşüncesi yanlıştır. Antropologlar, genellikle, geleneksel toplumlarda görülen kadınla erkek arasındaki işbölümünün toplumun sınıflara bölünmesinden önceki bir tarihte gerçekleştiği görüşündedirler. O halde, üretim alanında cinsiyete dayanan uzmanlaşma, rastlantısal ya da ikincil değerde bir olay değildir. Üçüncü dünya ülkelerinde görüldüğü gibi, tarımın egemen olduğu toplumlarda, çalışma hayatının toplumsal örgütlenme biçimi, kadınları iktisadi bakımdan tümüyle erkeklere bağlı bir durumda bırakmaktadır. Bu ülkelerde kadınlar, genellikle tarım alanında çok ağır koşullarda çalışmalarına rağmen, bir ücret almazlar; işleriyle ilgili olarak karar ya da söz hakkına da sahip değillerdir. Sanayi devrimine ve kapitalizmin gelişmesine olanak sağlayacak toplumsal ilişkilerin doğduğu Ortaçağ kentlerinde de kadınlar çalışma hayatında yer almış; ancak, meslek eğitimi ve örgütlenmesinde, ürünlerin pazarlanmasında tekel oluşturan loncaların tümüyle dışında tutulmuşlardır. Atölye ve imalathanelerin ortaya çıkışıyla işbölümü gelişmiş, giderek daha çok sayıda kadın, niteliksiz ve yorucu işlerde düşük ücretle çalışmaya başlamıştır, işçilerin çalışma koşullarını yansıtan birçok anket, XIX. yy.’da erkeklere oranla dörtte birden yarıya kadar az ücretle çalışan kadın ve çocuk işçilerin içinde bulunduğu insanlık dışı koşulları vurgular.
Türk kadınının çalışma hayatına katılması toplumsal ve .kültürel geleneklerden ötürü Batı'ya oranla çok gecikmiştir; bugün de göreli olarak çok gerilerdedir. Kadınlar en yoğun olarak, etkin nüfusun yarısını oluşturdukları tarım alanında çalışırlar. Ancak, bu nüfusun °/o 95'e yakın bölümünü tarımsal etkinliği aile işinin uzantısı olarak, ücret almaksızın yapan kadınlar oluşturur. El emeğinin yoğun olduğu tarım işleri aile işletmelerinde kadınlara düşer; makineleşme ilerledikçe bu alanda kadın emeğine talep azalmaktadır. Ayrıca, tarımda çalışan nüfusun zamanla azalışı bu talebi düşüren bir başka etkendir; çünkü, kentlerde kadınların çalışma hayatına katılımı çok azdır. Kentlerde çalışabilir yaştaki nüfusun yarısını kadınlar oluşturduğu halde, istihdam edilen nüfusun ancak % 14'ü kadındır. Bu etkenlerin üst üste eklenmesi, Türkiye’de dünyadakine ters bir eğilim yaratmaktadır. 1985 yılı nüfus istatistiklerine göre Türkiye'deki iktisaden faal nüfusun % 21,64'ünü kadınlar oluşturmaktadır. Çelişkili bir diğer görünüm de şudur: gene aynı döneme ait istatistiklere göre eğitim kurumlarından diploma alanlar içinde kız öğrencilerin oranı ilkokullarda % 45,3 liselerde % 42,2, üniversitelerde % 31,2'dir. Eğitim kurumlanndaki sayılarının ve oranlarının artışına rağmen, kentlerde, ev kadınlığı hâlâ kadınların başlıca mesleğidir. Bununla birlikte, bazı mesleklerde kadınların payı (üçte bir dolayında) oldukça yüksektir: bunların başında öğretmenlik, sağlıkla ilgili meslekler ve bazı diğer hizmetler bulunmaktadır.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 21 Nisan 2016 17:26
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
12 Şubat 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
kadın ingilizcesi
Ad:  kadın3.jpg
Gösterim: 452
Boyut:  17.1 KB
  • woman; married woman; lady; servant; female
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 21 Nisan 2016 17:27

Benzer Konular

20 Mart 2010 / Misafir X-Sözlük
20 Mart 2010 / Misafir X-Sözlük
20 Mart 2010 / Misafir X-Sözlük
20 Mart 2010 / Misafir X-Sözlük
27 Mayıs 2015 / _AERYU_ X-Sözlük