MARUZ sıf. (ar. ma'rOz).
1. Bir şeyin etkilerine doğrudan açık olan, onunla karşı karşıya olan şey ya da kimse için kullanılır: Rüzgârlara maruz bir yer. Bu durumda büyük bir tehdide maruzuz.
2. Bir şeyi (bir şeye) maruz bırakmak, onu bir şeyin etkisine açık duruma getirmek. || Bir kimseyi (bir şeye) maruz bırakmak, onu bir durumun ya da olayın karşısında bırakmak ya da onların etkisiyle karşı karşıya getirmek: Beni hakaretlere maruz bıraktın. || Maruz bulunmak, olmak, bir durumun, bir olayın ya da şeyin etkisiyle karşı karşıya gelmek. || Bir şeye maruz kalmak, onun etkisine hedef olmak, o şeyle karşı karşıya gelmek.
—Esk. Bildirilen, arz ve takdim edilen; verilen, sunulan, söylenen. || Maruz-ı bende gânemdir, maruzı çakeranemdir, maruzı daiyanemdir, "ben kulunuzun dileğidir" anlamında yüksek bir makama ya da büyüğe yazılan resmi mektuplarda kullanılan hitap sözü. || Maruzı bendeleridir, "kölenizin dileğidir" anlamında ulama dışındaki kimselerin şeyhülislamlık görevi yapmış olanlara yazdıkları resmi mektuplarda kullanılan hitap sözü. || Maruz-ı bendei dirineleridir, ulema dışındakilerin şeyhülislama yazdıkları resmi mektuplarda kullanılan hitap sözü. j| Maruzı çakerikemi neleridir, "değersiz kulunuzun dileğidir" anlamında ulema dışındakilerin sadrazama yazdıkları resmi mektuplarda kullanılan hitap sözü. || Maruzı daileridir, "duacınızın dileğidir" anlamında ulema tarafından şeyhülislamlık yapmış olanlara hitap ederken kullanılan resmi tabir. || Maruzı daii dirineleridir, “eski duacınızın dileğidir” anlamında şeyhülislama hitaben kullanılan resmi tabir. || Maruzı daii kemineleridir, "değersiz duacınızın dileğidir” anlamında ulemanın sadrazama yazdıkları resmi mektuplarda kullanılan hitap sözü.
Kaynak: Büyük Larousse