KAKMA a. Kakmak eylemi.
—inş. Bir kaplama şeridini kakmak eylemi; bu eylemin sonucu. || Taş kakma, taş bir duvarın gerekli noktalarında bazı taşları, hatta bazen bütün bir sırayı değiştirmeye dayanan onarım.
—Süslem. sant. Bir metal, ahşap, taş üzerine açılan yuvalara, başka bir metal (altın, gümüş), ahşap, sedef, fildişi vb. gömerek yapılan süsleme. (Bk. ansikl. böl.) || Kakma işlemek, bir yüzeyi istenilen biçimlerde oyarak açılan yuvalara, başka bir maddeden o yuvalara uygun olarak kesilen parçalan yerleştirmek. || Kakma kalemi, kakma işlerinde kullanılan ucu kes
kin çelik kalem. || Telkâri kakma, bir metal ya da ahşap üzerine açılan yuvalara altın ya da gümüş tel kakarak elde edilen süsleme. (Şam kakması da denir.)
sıf.
1. Arkasından mil ya da kalıpla vurularak ön yüzünde kabartılı biçimler, resimler oluşturulmuş şey için kullanılır: Kakma gümüş tepsi.
2. Üzerinde açılan oyuklara sedef, altın vb. süsleme maddeleri yerleştirilmiş şey için kullanılır: Sedef kakma hançer.
—Nalbantl. Kakma mahmuz, nalın kızdırılması ve daha önce açılmış olan yuvanın genişlemesi sonucu sokulan, nal soğutulunca yerine sıkıca tutunan, boynu yuvarlak ya da dört köşe mahmuz, (istendiğinde kolayca çıkarılamadığı için ayakta yara açma tehlikesi vardır.)
—ANSİKL. Metale başka bir metal kakmada ana ilke, yapıtın rengiyle zıt bir renk kullanmaktır. Bu tür kakmalarda yivlerin içine dolgu olarak tel, yuvalara da ince varaklar istenen biçimde kesilerek yerleştirilir. Anadolu'da Alacahöyük kazılarında ortaya çıkarılan kral mezarlarında bulunmuş tunç yapıtlar arasında gümüş kakmalı örnekler vardır (İ.Ö. III. binyıl ikinci yarısı). Metale başka bir metal kakma tekniği Yakındoğu'da uzun bir aralıktan sonra İslam döneminde canlanmaya başladı, özellikle Selçuklularda Horasan’da büyük bir gelişme gösterdi (XII. yy.). Bu dönemde yivler ve yuvalar, çelik kalemlerle çalma ya da kazıma teknikleriyle açılıyordu. Başlangıçta yalnızca tunç yapıtlara uygulandı ve dolgu olarak kırmızı bakır ya da gümüş varaklar kullanıldı. XII. yy. sonlarında ve XIII. yy.'da pirinç yapıtlar yaygınlaştı, önce gümüş ve bakır, daha sonra da altın ve siyah savat dolgular kullanıldı; böylece çok renkli kompozisyonlar elde edildi. Bu teknik XIII. yy. başlarında İran' dan Mezopotamya’ya, oradan da tüm İslam dünyasına yayıldı, XIII. ve XIV. yy.'lar- da başlıca metal süsleme tekniği oldu. Bu tür yapıtlar her zaman soylular ve varlıklı tüccarlar için hazırlanıyordu ve üzerlerinde taht, av, şölen, polo oyunları gibi sahneler yer alıyordu (tahtta oturan hükümdar, avlanan şehzade gibi). Doğu’da ve İslam dünyasında, içerisinde yıldızların ve küçük fildişi levhaların yer aldığı çokgenlerle süslü kapılar da vardır; Sevilla'daki (ispanya) Alcazar sarayı'nın kapıları kakma tekniğiyle süslü güzel örneklerdendir. OsmanlIlar da maden sanatlarında kakma tekniğini başarıyla uyguladılar (ayna, mangal, tepsi, güğüm, miğfer, kılıç, kalkan, kama, bıçak, tabanca ve tüfek kabzaları). Ahşap sanatlarında da yaygın olan kakma işlerinde daha çok ceviz üzerine dolgu maddesi olarak sedef, fildişi, bağa, abanoz kullanılıyordu. Kimi örneklerde sedefler gümüş telle çevreleniyordu. Bu. yolla süslenmiş tahtlar, kapı ve pencere kanatları, minberler, dolaplar, kutular, çekmeceler, konsollar, rahleler, Kuran mahfazaları, ok kuburları vardır.
Kaynak: Büyük Larousse