Arama

Nasreddin Hoca (Nasrettin Hoca) - Sayfa 3

Güncelleme: 30 Kasım 2016 Gösterim: 436.013 Cevap: 26
_VICTORY_ - avatarı
_VICTORY_
VIP Silent storM
1 Ağustos 2013       Mesaj #21
_VICTORY_ - avatarı
VIP Silent storM

Nasreddin Hoca


İnce nükteli, düşündürücü ve güldürücü fıkralarıyla ünlü fıkra kahramanı.
Sponsorlu Bağlantılar

Yaşamı üzerindeki bigiler arasında Sivrihisar Müftüsü Hasan Efendi'nin "Mecmua-i Maarif" adlı kitabındakiler doğruya yakın kabul edilmiştir. Sivrihisar'ın Horto köyünde doğduğu, köy hocası olan babasından Arapça ve din bilgisi dersleri aldığı, babasından sonra bir süre köyünde imamlık ettiği, daha sonra Akşehir'e yerleştiği yazılmıştır. Kızı Fatma'ya ait olduğu anlaşılan bir mezar taşındaki tarihlerle de bu bilgiler doğrulanmakta, 13. yüzyılda Selçuklular döneminde yaşadığı kabul edilmektedir. Nasrettin Hoca, çağdan çağa, okumuş, okumamış, Türkçeyi konuşan her kuşaktan değişik toplumsal sınıf ve tabakalardaki insanların benimsediği fıkralarıyla halk zekâsının simgesi olmuştur. Genellikle insanların günlük yaşam içindeki tutum ve davranışları, devletli-tâbi, paralı-parasız, güçlü-güçsüz, esnaf-halk, yönetilen-yöneten, insan ve hayvan ilişkileri işlenerek, insanın ussal güçlerine bağlanmak istenmiş olan fıkralarda bilgece buluşlar ve düşündürme özelliklerinin yanı sıra güldürü havası, amacı zenginleştiren başlıca ögeler arasındadır. Başa gelen sıkıntı ve açmazlardan bir yolunu bulup çıkıvermek, genel bir iyimserlik havası, kimi zaman da yaşamı saran toplumsal koşulları alabildiğine taşlama, zaman içinde Hoca'nın fıkralarına eklemelerin yapılmasına yol açmış, halk şiirimizde olduğu gibi ortak bir nitelik kazandırmıştır. İlkin Çaylak Tevfik'in derlemesinden (1885) sonra Nasrettin Hoca fıkralarının çeşitli basımları yapılmış, Orhan Veli Kanık'ın şiir diliyle yazdıkları da değişik bir güzellik getirmiştir.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Son düzenleyen Baturalp; 28 Kasım 2016 20:37 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Tesadüfen Zirveye Çıkılmaz... Çıkılsa Bile Durulmaz...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Aralık 2015       Mesaj #22
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Nasrettin Hoca'nın Türk Toplumundaki Yeri ve Önemi


Nasreddin Hoca’nın önemi, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerekse halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki mana, yergi ve alay unsurlarının inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından ortaya çıkardığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü unsurunu, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir. Onunla alakalı gülmeceleri oluşturan unsurların ana noktası sevgi, yergi, övgü, alaya alma. Gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Şeriat’ın katılıkları karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı kabullenmedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin hakim unsurudur. Bu unsurlar Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca’nın diliyle kendi sesini duyurur.
Sponsorlu Bağlantılar

“Nasreddin Hoca’nın adı, günde bir kez olsun dile gelmeyecek olursa, dünyanın sonu geldi demektir” derler. Halkın bu inancı, Nasreddin Hoca’nın yaygın şöhretini işaret ediyor… Gerçekten, Hocamız, yalnız Türk toplumu içinde değil, doğudan batıya, hemen her yerde tanınmakta, günde bir kere değil, belki bin kere dile gelmektedir. Kim derdi ki, yedi yüz elli yıl önce, Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğan bir köy çocuğu, dünya durdukça, insanoğlunun dilinden düşmeyecek, hayata, insanlığa yayılarak ona, tatlı gülüşler içinde, gerçekleri gösterecek… Bu akla gelir miydi hiç…

Nasrettin Hoca mizahı, halkın sorunlarıyla beslenen ve birlikte yürüyen, toplumsal kültüre, eğitime önem veren, güler yüzle ciddi olmasını bilen Türk halkının mizahıdır.

Günümüzde, Nasrettin Hoca mizahının folklorik zenginliği, dilimize:
  • Parayı veren düdüğü çalar
  • Yorgan gitti kavga bitti
  • Acemi bülbül böyle öter
  • Ye kürküm ye
  • Sen de haklısın
  • Kavaktan öte yol gider
  • El elin eşeğini türkü okuyarak arar
  • İpe un sermek
  • Bilenler bilmeyenlere anlatsın
  • Geç yiğidim geç
  • Damdan düşen halden anlar, gibi deyim ve yükümler kazandırmıştır.
Tek kişiye özel mizah kavramını yıkarak güçlü bir toplumsal mizah yaratan Nasrettin Hoca, yaşadığı çağdan günümüze değin Türk halkının, toplumun sorunlarını, aile içi kavgalarını, geçim sıkıntılarını, toplumsal yaşam ilişkilerindeki yanlış tutumları, mizahın gerçekçi aynasından ustalıkla yansıtmayı başarmıştır. Ki bu başarı, başka ulusların toplumsal sorunlarına da uyduğundan Nasrettin Hoca mizahı, evrensel bir boyut kazanmıştır.

Nasrettin Hoca mizahındaki abartısızlık ve doğallık, öylesine halkın kendisi anlamına gelmiştir. Ki bir anlamda halk, Nasrettin Hoca ile özdeşleşmiştir.

Derlemedir.

Son düzenleyen Baturalp; 1 Aralık 2016 01:40 Sebep: konu düzeni moderatör ekleri
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
28 Kasım 2016       Mesaj #23
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Nasreddin Hoca


(1208-1284)
Türk halk bilgesi. Halk dilinde, duygu ve inceliği içeren, gülmece türünün öncüsü olmuştur.

Sivrihisar'ın Hortu yöresinde doğdu, Akşehir'de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun'dur. Önce Sivrihisar'da medrese öğrenimi gördü, babasının ölümü üzerine Hortu'ya dönerek köy imamı oldu. 1237'de Akşehir'e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim'in derslerini dinledi, İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur'la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.
Ad:  Nasreddin_Hoca1.JPG
Gösterim: 2033
Boyut:  50.9 KB
Nasreddin Hoca'nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir.

Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma. Gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Katı kurallar karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca'nın diliyle kendi sesini duyurur.

Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer. Hoca soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur'la ilgili "hamam, Timur ve peştemal" gülmecesi de, Timur'dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi Hoca'yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" türünden bir yergi yaratmıştır.

Burada yerilen, dolaylı olarak, kendi toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.
Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez, onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar. Bu konuda, başka bir çelişki sergilenir, gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yanyana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, "eşek evde yok" deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün "işte eşek ahırda" diye diretmesi karşısında, Hocanın "eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi" demesidir.

Onun gülmecelerinde, kaba sofuların "ahret" le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. "Fincancı Katırları", "Ben Sağlığımda Hep Burdan Geçerdim" başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan "Ye Kürküm Ye" gülmecesi, Hoca'nın dilinde, halkın tepkisini gösterir.

Nasreddin Hoca'nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmış, "İncili Çavuş", "Bekri Mustafa", "Bektaşi" gibi çok değişik yörelerin duygularını yansıtan gülmece türlerinin doğmasına olanak sağlamıştır. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin oldukça kaba beğenisini, üçüncüsü de gene halkın Yönetim hatalarına karşı duyduğu tepkiyi dile getirir.

Kaynak: kültür.gov.tr
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 1 Aralık 2016 02:04
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
30 Kasım 2016       Mesaj #24
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Nasreddin Hoca
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
30 Kasım 2016       Mesaj #25
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Nasreddin Hoca Fıkraları
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
30 Kasım 2016       Mesaj #26
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Nasrettin Hoca'nın Fıkraları ve Öğütleri

Ad:  Nasreddin_Hoca4.JPG
Gösterim: 1929
Boyut:  41.5 KB


Hocanın Hesabı


Hoca, bir gün, taşınacak Evde ne varsa, kap kacak, Hepsini derler, toparlar; Giyinir, sokağa fırlar. Yükü taşıyacak bir adam bulur; Bu adamla pazarlığa koyulur. Adam sorar:-"Nedir gidecek şeyler?" Hoca da birer birer sayar döker; -"Sandık mandık, dolap molap; Kilim milim, esvap mesvap." Adam cağız on iki akça ister; Hoca, düşünür taşınır:-"Peki." der. Peki der, yani adamla anlaşır; Adam da ne kadar şey varsa taşır. İs bitip hesaba gelince sıra, Hoca cebinden, çıkara çıkara, Tamam altı akça para çıkarır; -"Alacağın bu kadar," der. Adamsa itiraz eder : -"Hocam, şu ettiğin iş reva mıdır? Hem arzuya rıza gösteriyorsun, Hem tutup altı akça veriyorsun." Hoca kızar,der ki :-"A sersem adam! Ben o türlü pazarlıktan anlamam; Boş yere beynime uğratma kanı. Dolap molap dedik, nerede molap? Esvap mesvap dedik, nerede mesvap? Hesabım doğrudur,çek arabanı!"

Öğüt: Bir anlaşma yaparken şartlarını iyi belirlememiz gerekir.

Deniz Tükendi


Hoca birgün kayığa biner.Dümenin yanına oturur.Biraz bakar, dümenciliği kolay bir iş sanır.Sokulur dümencinin yanına, kendini göstermek ister: -Belki tanımazsın beni ya, bende ustasıyım bunun. Sen şöyle bir kenara çekilde bir dinlen. Ben idare ederim. Dümencide inanır buna. Dümeni Hoca' ya bırakır. Bir köşeye uzanır. Kayık bir süre gider. Tam kıyıya yaklaştıkları sırada bir koca dalga gelir, kayığı sarsar, karaya çarpar. Yolcular korkuyla bağrışırlar: -Hey ne yapıyorsun sen?Hoca ciddiliğini hiç bozmaz; cevabı verir: -Ben birşey yapmadım, deniz tükendi.

Öğüt: Bir işi bilene teslim etmezsek o işin sonu kötü olabilir.

Eşeğin Sözü


Adamın biri Hoca'dan eşeğini ister fakat evde olmadığını söylediği sırada ahırdan anırma sesini duyunca, "Aşkolsun Hocam bunca yıllık komşuyuz. Bak işte sesi geliyor" Hoca hemen cevabı yapıştırır: "Ne yani şimdi kırk yıllık komşuna değil de kıl kuyruk eşeğin sözüne mi inanıyorsun?!" der.

Öğüt:İnsan yapmak istemediği bir iş karşısında çeşitli bahaneler uydurabilir.

Kedi Nerede


Ad:  Nasreddin_Hoca1.JPG
Gösterim: 2030
Boyut:  20.5 KB
Nasreddin hoca kasaptan iki okka et alır ve hanımına akşama pişirmesini tembihleyip gezmeye çıkar. Hoca gidince komşu kadınlar Hoca'nın hanımına misafirliğe gelirler. Hoca'nın hanımı da misafirlere ikram olsun diye eti pişirir ve afiyetle yerler. Hoca et hayaliyle eve gelir. Karısı üzgün bir şekilde Hoca'ya: "Hocam senin eti bizim kedi yedi." der. Hoca kediyi tutup tartar. Kedi tam iki okka gelince karısına döner ve: "Hanım bu bizim kedi ise benim aldığım iki okka et nerde; Bu benim aldığım iki okka et ise bizim kedi nerde?"

Öğüt: Hoca'nın hoşgörüsüne diyecek yoktur. Son derece affedici ve hoşgörülü bir insandır. Ama hiçbir zaman aptal yerine de konmak istemez. Yani herşeyin farkındadır. Hanımının sözlerine kanmadığını kendi esprili uslubuyla göstermiştir.

Kavuk


Adamın biri, bir gün elinde eğri büğrü yazılı bir kâğıt geti­rip, okumasını söyler. Hoca evirir, çevirir fakat okuyamaz. Adam, Hoca’ya, “Bir yazıyı okunamadın, başındaki kavuğundan utan” deyince,
“Hoca kavuğu çıkartıp uzatır. Sonra: Mademki, der, İş kavuktadır; Haydi benim düdüğüm, giy de şunu Kendin oku bakalım mektubunu” der.

Öğüt: İnsan çok şey bilebilir,ama herşeyi bilemeyebilir.Bilgi sahibi insanlara saygı göstemek gerekir.

Kim Daha Büyük


Hoca'ya: - "Efendi" demişler, "padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi ?" - "Çiftçi büyük elbet" demiş Hoca ve eklemiş; "Çünkü çiftçi buğday yetiştiripvermezse pâdişah acından ölür."

Öğüt: İnsanların kendileri gibi işleri de toplumun birparçasıdır. Bir meslek grubunun eksikliği, vücudumuzdaki bir uzvumuzuneksikliği gibidir. Değil mi ?

Gönlüm razı olmadı


Nasreddin Hoca, kasabadan Kur'an-ı kerim, tefsir ve ilmihal gibi bazı kitaplaralmış. Bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı sırtına almış, eşeğine binmiş köyünedoğru gidiyor. Yolda Hoca'yı görenler : " Bre Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın ?" diye sormuşlar. - "Ne yaparsın" demiş Hoca, "zavallı hayvan zaten benim bütün kahrımı çekiyor. Kendi bindiğim yetmiyormuş gibi çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı."

Öğüt: Aslında her iki halde de eşeğin taşıdığı yükaynı. Olaylara yeteri kadar dikkatli ve inceleyici bir gözle bakmalı sonra tepkimiziortaya koymalıyız. Çuvalın içindekilerin üzerine oturulabilir mi?

Ya Tutarsa


Ad:  Nasreddin_Hoca5.JPG
Gösterim: 4819
Boyut:  22.4 KB
Nasreddin Hoca azığını heybesine koyup yola çıkmış. Öğlen vakti Akşehir gölükenarında, bir ağacın altında oturmuş. Ekmeğini, zeytinini ve bir çanakyoğurdunu gölgede keyifle yemiş. Yoğurt çanağını gölde çalkalarken birisi görüpsormuş. - "Ne yapıyorsun Hoca ?" -"Göle maya çalıyorum" demiş Hoca. Adam üstelemiş : - "İlâhi Hoca, göl maya tutar mı hiç ?" -"Ben de biliyorum tutmayacağını, ammaaa ya tutarsa !..."

Öğüt: Bu söz 750 yıldır, bütün insanların hayâl hudutlarınahitab ediyor. Yaşantımızda, güzel örneklerden faydalanalım.

Sesimin Arkasından Koşuyorum


Hoca ikindi ezanını okumaya başlamış. O sırada bazı komşuları evlerininönlerinde birbirleriyle konuşuyorlar, sanki ezan sesini duymuyor gibidavranıyorlarmış. Aslında O komşular camiye de pek sık gelmiyorlarmış. Hocasesini biraz daha yükseltmiş, amma bakmış ki fark eden bir şey yok. O tarafadoğru koşmaya ve koşarken de ezanı okumaya devam etmiş. O komşulardan birkaç kişi Hoca'ya bir şey olduğunu düşünerek yanına koşuşupsormuşlar : - "Ne oldu Hoca Efendi, niçin koşarak ezan okuyorsun.?" - "Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de; arkasından koşuyorum"demiş.

Öğüt: Ezanların insanları ebedi kurtuluşa çağırdığını unutmayalım. Her an eksilmekte olan ömür sermayemizi en mükemmel şekildekullanma gayreti içinde olalım.

Hanımla Muhabbet


Hoca bir gün karısına : - "Hatun" demiş, "Şu bizim komşu, çarıkçı, Mehmet ağanın adı neydi ?" - "Kendin söyledin ya, efendi" demiş karısı, "Mehmet ağa." - "Canım, dilim sürçtü işte... Ne iş yapar diyecektim." demiş Hoca. - "A efendi" demiş karısı, "kendin çarıkçı demedin mi?" - "Anlasana işte" demiş Hoca, "nerede oturuyor demek istedim." - "Efendi, bugün sana ne oluyor?" demiş karısı "Komşu" dedin ya..." Hoca birden sinirlenmiş. - "Aman be karı... Seninle de bir türlü konuşulmaz ki!"

Öğüt : Sohbetler, basit konularla da kolaylıkla açılabilirler. (örneğin: "Bu gün hava çok güzel" diyene, "görüyorum kör değilim" denir mi ?) Sohbetlerimizi sıcak ve faydalı konularda yoğunlaştırabilirsek kazançlıçıkarız.

İnsanlar gibi düşünür


Nasreddin Hoca pazarda dolaşırken, bir papağanın on iki altına satıldığınıgörünce şaşıp kalarak yanındakilere sormuş: - "Bu kuş neden bu kadar para ediyor ?" - "Bu papağandır" demişler, "konuşur." Hoca doğru evine gitmiş. Hindisini koltuğunun altına alıp pazara getirmiş. - "Kaça hindi ?" diye sormuşlar. - "On beş altın" demiş Hoca. - "Bir hindi on beş altın eder mi ?" demişler. - "Görmüyor musunuz !" demiş Hoca; "yumruk kadar papağanı on iki altınasatıyorlar." - "Onun marifeti var, insan gibi konuşur. Ya seninki ne yapar ?" diyesormuşlar. - "O düşünmeden konuşur" demiş Hoca ; "Bu da insanlar gibi düşünür."

Öğüt: Düşünmeden konuşanın, kendisine ve diğer insanlara pekyararı olmadığı gibi, büyük zararları da olabilir. Konuşabilmek insanlaraverilmiş büyük bir lütuftur. Düşünerek, idrak ederek konuşabilmek ise çok daha büyük bir lütuftur. Olguninsanlar iyi düşünürler, faydalı konuşurlar.

Bindiği dalı kesmesi


Nasreddin Hoca, köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış, elindekibalta ile bindiği dalı kesmeye başlamış. Görenler : -"Aman Hocam, bindiğin dalı kesiyorsun, düşeceksin!" diye bağırmağa başlamışlar. Hoca kesmeye devam ederek seslenmiş: -"Bu dalı kesenin yere düşeceğini hepiniz akıl ettiniz de , ben size yıllardır ahiretin dalı olan dünyanızı keserseniz cehenneme düşersiniz diyorum, neden hâlâ akıl edemiyorsunuz!!!..."

Öğüt : Gerçek akıllı kişi, dünya işlerini plânlayıp ona görehareket eden ve dünya işleriyle meşgul olurken, öldükten sonraki ahiret hayatıiçin de hazırlık yapan insandır.

Oğlumun babası öldü de Bir gün


Nasreddin Hoca'yı siyah elbiseleriyle görenler: -"Ne oldu Hoca efendi" demişler, "bu gün karalar giymişsin?" -"Oğlumun babası öldü de ..." demiş Hoca, "O'nun yasını tutuyorum."

Öğüt : Kültürümüze ve ahlâkımıza uygun her renk ve modelelbiseyi giyebiliriz. Tereddüt ettiği konuları bilene danışmak akıllı insanınözelliğidir

Su dediğin böyle olur


Nasreddin Hoca bir yaz günü yolculuk ederken, öğle vaktine doğru bir hayli susar. İlerde bir göl görür. Şöyle kana kana su içmeyi düşünerek gölün kenarına gelir, avucunu doldurur, hızla bir kaç yudum yutar; amma midesi bulanır,tükürmeye çalışır. İlk defa karşılaştığı bir su olan Acıgöl'ün sodyum sülfatlı suyu midesini berbat etmiştir. Hoca civarda aranırken küçük bir su kaynağına rastlar. Suyun tatlı su olduğunu anlayınca, önce ağzını iyice çalkalar, sonra da kana kana su içer, Eşeğini de sular. Şakır şakır dalgalanan Acıgöl'e şöyle bir bakar, su içtiği kaynaktan avucunu doldurarak gölün kenarına gelir; - "Cimri zenginin zekâtsız malı gibi şişinip durma!... Su dediğin böyle olur"diyerek avucundaki suyu şak diye gölün yüzüne savurur.

Öğüt : Yerinde ve zamanında yapılmış ikramın küçüğü, büyüğü olmaz. Allah'ın rızasını kazanmak için fırsatları iyi değerlendirelim.

Birinin anası ağlayacak


Hoca'nın oğullarından biri yakın köylerin birinde çömlekçilik yapıyormuş. Birgün Hoca yanına gidince : - " Baba, bütün paramı şu çömleklere yatırdım" demiş. " Hava güneşli olurda zamanında hepsi kurursa zengin olacağım. Ama yağışlı olursa anam ağlayacak!" Hoca oradan ayrılıp başka bir köyde oturan büyük oğluna uğramış. Oğlu : - " Baba, varım yoğum şu tarlada, zamanında rahmet yağarsa zengin oldum gitti. Kuraklık olursa anam ağlayacak" demiş. Hoca eve canı sıkkın dönmüş. Karısı : - "Hayrola efendi, yüzün neden asık" demiş. - "Benimki bir şey değil" demiş Hoca, "asıl Sen kendi halini düşün. Yağmuryağsa da yağmasa da bizim oğlanlardan birinin anası ağlayacak".

Öğüt: İşlerimizde gerekli tedbirleri önceden almaya, tesadüflerinetkilerinden olumsuz etkilenmemeye dikkat edebilmeliyiz. Başarının bir sırrıçok çalışmaksa diğer bir sırrı da işimizin gerektirdiği tedbirleri zamanında almaktadır.

Hamam bahşişi


Hoca bir gün hamama gider. Hamamcılar onunla hiç ilgilenmez, eski bir peştamal,yırtık bir havlu verirler. Hoca sesini çıkarmaz. Hamamdan çıkarken uzatılan aynaya yüklüce bir bahşiş bırakır. Bir hafta sonra aynı hamama geldiğinde, bu kez büyük ikramlar görür, fakat çıkarken aksine pek az bir bahşiş bırakır. -"Efendi" der hamamcılar, "gösterdiğimiz o kadar ilgiye, saygıya karşı bu kadarcık mı bahşiş verilir?" - "Bugün verdiğim, geçen haftanın bahşişiydi" der Hoca, "geçen hafta verdiğimde bugünkü hizmetinizin karşılığıydı. Böylece ödeştik !"

Öğüt: Ecdat yadigârı hamamlarımızda, bir kerecik bile olsa gidip yıkanalım, inceleyelim, sistemini sorup öğrenelim.

Mevsimlerden yakınanlara


Bir toplulukta soğuklardan yakınanlar olmuş. İçlerinden biri: - "Şu insanoğlu haline şükretmesini hiç bilmez; kışın soğuktan, yazın sıcaktan yakınırlar." demiş. Konuşmaya kulak misafiri olan Hoca : - "Öyle deme bre cahil, bak bahara kimsenin bir şey dediği var mı?" demiş.

Öğüt: Olayları bir bütün olarak değerlendirebilmek olgunluk belirtisidir. Dünyayı insanlar için sonsuzgüzelliklerde ve sonsuz bir ilâhi sanatla yaratan ve her an varlıkta tutan Rabbimize teşekkür etmeyi, şükretmeyi unutmayalım.

Acemi bülbül


Hoca bir gün, yol kenarındaki hayrat ağaçlardan birine çıkmış,incir yemeye başlamış. Yanından geçen bir yolcu seslenmiş: -"Hey ! Sen kimsin ? Ne yapıyorsun orada ?" -"Ben bülbülüm" demiş Hoca. Adam : - "Öyleyse öt bakalım" deyince, Hoca karga gibi acayip sesler çıkarmış. -"Bu ne biçim bülbül sesi yahu", demiş adam. "Bülbül hiç böyle mi öter." -"Ne yapalım" demiş Hoca, "acemi bülbül bu kadar öter!"

Öğüt: Türk - İslâm kültürünün çok güzel bir örneği olan vakıf müessesesini sevelim. Bizim de bir dikili ağaç dahi olsa bir vakfımızın olmasına çalışalım.

Saz çalması


Hoca'ya sormuşlar : -"Saz çalmayı bilir misin?" -"Bilirim" demiş. -"Buyur, çal bakalım" diyerek eline bir saz tutuşturmuşlar. Hoca mızrabı almış, perdelere basmadan tellere vurmağa, tuhaf sesler çıkarmağa başlamış. -"Saz böyle mi çalınır Hoca?" demişler, "parmaklar perdeler üzerinde gezdirilir, mızrap tellere vuruldukça da sazdan makamlara göre ses çıkar." - "Perdeleri bulamayanlar öyle çalar" demiş Hoca; " Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum! Ne diye boşuna gezineyim."

Öğüt: İnsanlarla konuşurken alâkasız, ilgisiz sorular sormaktan kaçınalım. Eskilerimiz böyle davrananlara "münasebetsiz" derlerdi.

Akıl sır ermiyor


Hoca'nın iki yüz akçe parası kaybolmuş. Bulunması için dua etmeye başlamış. O sırada Akşehir'in zenginlerinden birinin bindiği gemi yolda fırtınaya tutulmuş. "Eğer sağ salim memleketime varırsam Hoca'ya iki yüz akçe vereceğim" diye adakta bulunmuş. Adam kurtulup gelmiş, Hoca'yı bulup parayı vermiş. Hoca bir süre düşündükten sonra: -"Allah'ım bu ne dolambaçlı yol ! Bu parayı ben nerede yitirdim, Sen bana nerede buldurdun ! ... İşine gerçekten de akıl sır ermiyor" demiş.

Öğüt: Sebeplere sarılmayı hiç ihmal etmeyelim. Denizde balık tutmayı bekleyen bir insanın, en azından denize atılmış bir oltası olmalıdır.

Mesele çatallaştı Kasabalılar


Nasreddin Hoca'ya Kadı'dan yakınmışlar : "Kadı efendi çok menfaatçi bir adam. Aynı suça bazen beraat, bazen de çok ağır ceza veriyor. Hak hukuk tanımıyor, nereden menfaati varsa o taraftan oluyor. Münafık bir adamdır. Bundan nasıl kurtuluruz" demişler. Hoca durumu mülki amirlere bildirmişse de, onları pek inandıramamış. "Nasıl ispat edersin" demişler. Hoca'mız, Kadı efendinin tanımadığı bir müfettişin kendisine gönderilmesini ve beraberce Kadı'yı ziyaret etmelerinin yeterli olacağını mülki amire, (vali'ye) anlatmış. Kabul etmişler. Kararlaştırılan günde müfettiş bey kasabaya, Nasreddin Hoca'nın konuğu olarak gelmiş. Kimliğini gizli tutarak, kasaba eşrafından beş altı kişiyle beraber kadı efendi yi ziyarete gitmişler. Hoş beşten sonra, Hoca , Kadı efendiye : -"Efendi" demiş. "Kırda sığırlar yayılırken bir alaca inek, sanırım sizinki bizim ineği karnından boynuzlayıp öldürmüş. Buna ne gerekir ?" -"Bunda sahibinin ne kabahati var ?" demiş Kadı, "hayvandan kan davası edilmez." Hoca sözünü değiştirmiş: - "Yok yok yanlış söyledim, bizim inek sizinkini öldürmüş !" Bunu duyan kadı efendi hızla yerinden kalkıp, raftaki Kanun kitabına uzanırken; -"Haa mesele şimdi çatallaştı, bakalım kara kaplı kitap ne diyor?" demiş.

Öğüt : Mevki ve makamlar kimseye kalmaz. Eskilerimiz "mahkeme Kadı'ya mülk değil" derler. Aklımızı en iyi şekilde kullanıp, ömrümüz boyunca bütün işlerimizi en doğru şekilde yapmaya gayret edelim.

Ben küçük yangınlara karışmam


Kasabanın en zenginlerinden olan Murat ağa, kendisinin çok akıllı olduğu içinservet sahibi olduğunu sanırmış. Cumadan cumaya camiye gelirmiş. Caminin yakınında, etrafı sağlam taş duvarlarla çevrili, içinde çok çeşitli meyve ağaçları olan büyük bir bahçe içinde, üç katlı kocaman bir evi varmış. Süslü ve pahalı elbiseler giyer, gururla dolaşırmış. Nasreddin Hoca'nın cuma vaaz ve hutbelerini dinledikten sonra, vaaz işine gelmiyorsa; -"Hoca, sen dünya işlerine karışma, din işi ayrı, dünya işi ayrı" der bilgiçlik taslarmış. Birgün Murat ağa'nın evinde yangın çıkmış. O sırada cemaat öğlen namazından çıkmaktaymış. Murat ağa camiye doğru koşup, Nasreddin Hoca'ya ve cemaate hitaben: -"Aman Hocam yetişin! Evimden alevler çıkıyor. Şu yangını söndürelim" diye feryat eylemiş. Hoca sakin ve aldırışsız bir sesle: -"Bak komşu, Kırk yılda bir de olsa bugün senin sözünü dinleyelim. O yangın bizim asla karışmamamızı istediğin bir dünya işidir. Hem meraklanma. Ev birkaç saat içinde kül olur ve yangın da söner. Ahrette, ateşten bir evde sonsuz yaşamaktan korkmayan, senin gibi cesur, yiğit, zengin, akıllı bir adamın böyle ufak bir yangın için telâşı da ne demek olur!" demiş.

Öğüt: Kibir, gurur insanları yanlışdüşüncelere götürebilir. Hatta cehenneme bile gönderebilir. Kendimize zulümetmeyelim.

Bulmanın keyfi
Nasreddin Hoca kasabanın pazarına gitmiş. Eşeğini bir yere bağlamış. Alış veriş yapmış. Döndüğünde eşeğini bağladığı yerde bulamamış. Hemen bir tellâl tutmuş. Şöyle bağırtmağa başlamış : -"Eşeğimi kim bulup getirirse, Semeriyle, yularıyla ve üstündeki herşeyle beraber eşeğimi ona vereceğim." -"Hoca efendi" demişler, "eşeği bulana verecek olduktan sonra ne diye arıyorsun?" - "Kaybolan şeyi bulmanın keyfini bilmezsiniz siz!" demiş Hoca; "Eşeği bulup getirene mükâfat olarak o eşek yeter." "Gençliğimi bulup getirene bütün servetimi veririm." "Cenneti bulsam, canımı da veririm."

Öğüt : Çalıntı mal haramdır. İnsanlar hayatları boyunca hoşgörülü, geniş düşünceli olmalılar. Kendi zararımıza da olsa, başkalarının hukukunu da koruyalım.

Belki ağaçtan öteye bir yol düşer


Mahallenin çocukları Nasreddin Hoca'ya muzip bir şaka yapmak istemişler. Plânlarını kurmuşlar. "Hoca'yı ağaca çıkaralım. Pabuçlarını alıp uzaklaşarak biraz şaka yapalım" diye düşünmüşler. Hoca'nın yoldan geçeceği saatlerde, uçurtmalarını büyükçe bir ağaca taktırmışlar. Hoca'yı beklemeye başlamışlar. Hoca oradan geçerken de hemen etrafını sarmışlar : -"Hocam uçurtmamız ağaca takıldı. Biz çıkıp kutraramadık. Bize yardımcı olur musunuz?" demişler. -"Hay hay" demiş Hoca. Ayakkabılarını çıkarıp sırt çantasına yerleştirmeye başlamış. Çocuklar : -"Hoca efendi onları niye yanına alıyorsun? Ağaçta pabuçları ne yapacaksın ?"demişler. -"Belli olmaz ki evlâtlarım" demiş Hoca; "Bu iyiliğime karşı Rabbim, belki bana ağaçtan öteye bir yol ikram eder."

Öğüt: Akıl, akıldan üstündür demişler. Bazılarının bizden dahaiyi akıl edebileceklerini daima hatırımızda tutalım. Bizde davranışlarımızda zarafeti, efendiliği ve gönül kırmamayı ilke edinelim.

Derlemedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
30 Kasım 2016       Mesaj #27
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Timur ,Fil ve Hoca



Aksak Timur, Akşehir’e gelirken yanında bir de erkek fil getirmiş. Fil bu, bağ bahçe tanımıyor, önüne gelen yeri talan ediyormuş. Bununla kalsa iyi, Akşehirliler fili beslemek için ambarda, kilerde ne varsa tüketmişler. Bakmışlar böyle olmayacak, Hoca’ya:

– Aman Hocam, demişler, Hünkâr seni dinler; bir konuş da şu fil belasını başımızdan alsın.
– O zaman demiş, Hoca, toparlanın, o aksak mendebura derdimizi birlikte anlatalım.
Hoca önde, Akşehirliler arkada, huzura çıkmak için yola düşmüşler. Otağın kapısına gelindiğinde Hoca arkasına bakmış ki in cin top oynuyor. Bir Allah bir kendisi! Ben yapacağımı biliyorum, diyerek huzura çıkmış.

Timur sormuş:
– Hayırdır, Hoca, yine ne istiyorsun?
– Hünkârım, demiş Hoca, Akşehirli sizin fili çok sevdi; ancak yalnızlığına üzülüp duruyor, ferman buyursanız da yanına bir de dişi fil getirseler.

Timur memnun:
– Çok yaşa Hoca, demiş, bunu nasıl düşünemedim. Var git müjdeyi hemen ver.

Hoca, otağın kapısından çıkınca, sağa sola saklanan Akşehirliler etrafını sarmışlar:

– Müjde bekleriz Hoca, fil ne zaman gidiyor?
Hoca müjdeyi vermiş:
– Alın size müjde, dişisi de yarın geliyor!

İnşallah ben geldim.


Hoca, yarına şunları yapacağım, edeceğim, diye plan yaparmış. Plan yaparmış yapmasına da her şeyin nasip kısmet işi olduğunu iyi bilen hanımı onu uyarmaktan geri kalmazmış: “Hoca, inşallah de!”, “Hoca, insanlık hâli!” “Hoca, kader kısmet var!”, “Hoca, nasipten öte yol git.’ mez!”

Hoca bu, hanımının her sözüne itibar etmediği gibi bu sözlerine de itibar etmezmiş.

Günlerden bir gün, akşam yatmadan önce bizim Hoca kansına:

– Hatun, demiş, yarın güneş açarsa tarlaya, hava yağmurlu olursa oduna gideceğim.
Hanımı yine: “İnşallah de Hoca.” diye uyarmış ama uyarmasıyla cevabını alması bir olmuş.

– Be kadın, demiş, bunun inşallah) maşallahı mı var, yarın hava ya kapalı olacak ya açık. Ben de ya tarlaya gideceğim ya oduna!
Sabah uyanmış ki hava kapalı. Eşeğe bindiği gibi dağın yolunu tutmuş. Neyse uzatmayalım, odunu etmiş, tam eşeğe yükletecekken, bir grup haydut etrafını çevirip:

– Babalık, demişler, filan köyü biliyor musun?
– Biliyorum, demiş Hoca, ne olacak?
– O zaman düş önümüze bizi oraya götür.
Hoca yalvarmış yakarmış ama iş bildiğiniz gibi değil. Üstelik filan köy dedikleri çeyrek günlük yol. Kaçsa arkadan mızraklayacaklar, yere yatsa üstünü çiğneyecekler, bu melanet heriflerden kurtulmanın çaresi yok. Önlerine düşüp o köyü bulmuş ama gün de batmak üzere. Yayan yapıldak onca yolu yürüyüp sabaha karşı evin kapısını çalmış. Hanımı içeriden seslenmiş:

– Kim o?
Hoca yorgunluk akan bir sesle cevap vermiş:

– Aç hanım aç, inşallah ben geldim!
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

1 Aralık 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
30 Kasım 2016 / Misafir Cevaplanmış
17 Ocak 2011 / Bia Türk ve İslam Dünyası
25 Nisan 2010 / misafirdn Cevaplanmış
23 Kasım 2014 / Misafir Cevaplanmış