Arama

Baki

Güncelleme: 16 Kasım 2016 Gösterim: 48.279 Cevap: 4
Kral_Aslan - avatarı
Kral_Aslan
VIP MsXTeam
25 Kasım 2006       Mesaj #1
Kral_Aslan - avatarı
VIP MsXTeam

Bâkî

Ad:  Bâki-3.jpg
Gösterim: 3569
Boyut:  19.7 KB
(06.11.1525)- (24.11.1599)
1526 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Mahmud Abdülbaki'dir. Çıraklık yaptı. Güçlü okuma isteği sonucu medrese öğrenimini tamamladı. Zamanının ünlü şair ve bilim adamlarıyla görüştü. Onlardan dersler aldı. Zâtî'nin dikkatini çekti. 18-19 yaşlarında iken artık ünlü bir şair olmuştu. Medrese öğrenimini bitirdikten sonra İstanbul medreselerinde müderrrislik yapmaya başladı. Kadılık yaptı. Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulundu. Şeyhülislâm olmak arzusuna bir türlü ulaşamadı. Bâkî, klasik şiirimizin en büyük şairlerinden biridir. Osmanlı imparatorluğunun muhteşem devirlerine yakışan muhteşem bir şiirin şairi oldu. Şiirinde felsefî düşünüşlere de yer verdi. Sultanü'ş-Şu'ârâ (Şairlerin Sultanı) olarak anıldı. Çeviriler yaptı.1600 yılında öldü.
Sponsorlu Bağlantılar

ESERİ

Bir Dîvân'ı vardır.
Son düzenleyen _Yağmur_; 16 Kasım 2016 16:10
Biyografi Konusu: Baki nereli hayatı kimdir.
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Haziran 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Baki


Türk divan edebiyatının büyük şairlerinden biridir. Kanuni Sultan Süleyman devrinde İstanbul'da doğdu. Asıl adı Abdülbaki Mahmut'tur. Babası Fatih Camii müezzinlerinden Mehmet Efendi'dir. Babası onu saraç çıraklığına verdi. Ama Baki bu işte çok kalmadan medreseye girerek okumağa başladı. Yirmi yaşına gelmeden İstanbul'un çok beğenilen genç şairlerinden biri olarak ün yaptı. "Doğu Seferi'nden dönüşünde Kanuni'ye sunduğu bir kaside ile onun ilgisini çekti (1554).
Sponsorlu Bağlantılar

Şeyhülislâm olmak istedi ama bu isteğine ulaşamadan öldü. «Şairler Sultanı» diye anılan Baki'nin cenazesine bütün devlet büyükleri, tanınmış adamlar katıldı. Şeyhülislâm Sunullah Efendi'nin, musalla taşında şairin tabutunun önünde onun şu dizelerini söylediği anlatılır:


«Kadrini sengi musallada bilüp ey Baki Durup el bağlayalar karşında yaran sal saf» (Ey Baki! Dostların senin değerini [ancak] musalla taşında anladılar ve karşında sıra sıra el bağladılar).

SANATI VE KİŞİLİĞİ


Baki zevke ve eğlenceye düşkün olmasına rağmen ölçülü ve hesaplı bir hayat yaşadı. Yükselmek tutkusuyla büyüklere yaranmak için elinden geleni yaptı. Ama Kanuni'nin ölümüne yazdığı mersiye, onun hükümdara duyduğu gerçek saygı ve bağlılığı ispatladı. İçtenliği, ifade ve ahenk güzelliği ile bu mersiye divan edebiyatının şaheserlerinden sayılır. Divan'ında bulunan bir dizesinde «Şairler Sultanı» diye tanınmış olmasını kastederek «bu devirde söz ülkesinin padişahı benim» diyen, kaside ve gazel yazmanın kendisine özgü olduğunu söyleyen bu övüngen ve gururlu şairin övünmelerinden biri de şöyledir:

«Meddah olalı çeşm-i gazâlanına Baki öğrendi gazel tarzını Rûmun şuarâsı» (Baki onun ahu gözlerini övmeğe, onlar için şiir yazmağa başlayalı beri, Osmanlı şairleri gazelin ne olduğunu, nasıl yazılacağını öğrendiler).
Son düzenleyen _Yağmur_; 16 Kasım 2016 14:46
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
23 Şubat 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

BAKÎ

Ad:  Bâki-2.jpg
Gösterim: 1161
Boyut:  16.7 KB

1526'da İstanbul’da dünyaya geldi.. 1600 yılında İstanbul'da vefaat etti. Osmanlı Divan Edebiyatı'nda şiire biçim ve içerik açısından birçok yenilik getiren ve yaşarken "Sultanü'ş Şuârâ" (şairler sultanı) unvanını alan şairi. Asıl adı Mahmud Abdülbaki. Fatih Camii müezzinlerinden Mehmed Efendi'nin oğlu. Çocukluğunda bir süre esnaf yanında çıraklık yaptı. Güçlü okuma isteği sonucu medreseye girdi. Zamanının ünlü müderrislerinden Karamanlı Ahmed ve Mehmed efendilerden ders aldı. Birçok ünlü edebiyatçı ile tanıştı. Hocası Mehmed Efendi için yazdığı "Sümbül Kasidesi" ününü artırdı. Dönemin ünlü şairlerinden Zâtî’nin dikkatini çekti. 18-19 yaşlarında ünlü bir şair oldu. Süleymaniye Medresesi'nde Ahmed Şemseddin Efendi'nin derslerine devam etti. 1955'te Nahçıvan seferinden dönen Kanuni Sultan Süleyman'a sunduğu kasideyle saray çevrelerine girmeyi başardı. Kadılık göreviyle Halep'e gönderilen hocası Ahmed Şemseddin Efendi ile Halep'e gitti. 1560'ta İstanbul'a dönüşünde Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile tanıştı. Kanuni Sultan Süleyman'ın ölümü üzerine düyduğu üzüntüyü "Kanuni Mersiyesi" ile dile getirdi. 2. Selim döneminde Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın korumasına girdi. Saray toplantılarına çağrılmaya başlandı. 3'üncü Murad döneminde de yerini korudu. Süleymaniye Müderrisi oldu. Düşmanlarının bir oyunu ile bir süre gözden düştü. Edirne'ye sürüldü. Medine ve Mekke kadılıkları yaptı. 1581'de İstanbul'a döndü. 1584'te İstanbul Kadısı oldu. 1591'de Rumeli Kazaskerliği görevine getirildi. Şeyhülislam olmak istiyordu ama bu görevi elde edemeden yaşamını yitirdi. Zevke ve eğlenceye düşkün, neşeli, hoş sohbet ve hırslı bir kişiliği vardı. Nükteci ve dedikoducu yapısı yüzünden zaman zaman döneminin önde gelenlerini darıltıp zor durumlara da düştü. Hicviyeleri ile ünlüdür. Özel yaşamındaki özgürlüğüne ve sınırsızlığına rağmen kadılık görevlerinde adalete düşkünlüğü ile dikkat çekti. Mesnevi yazmadı. Başarılı kasideleri de olmasına rağmen gazel şairi olarak tanınır. Dünyanın geçiciliğinden yakınan, okurları aşk ve şarabın tadını çıkarmaya çağıran gazelleriyle ünlendi. Şiirlerinde tasavvufi değil, dünyevi aşka önem verdi. Mersiye, methiye ve fahriyelerinde içten ve abartısız bir anlatım kullandı. Edebiyatta geleneklere bağlı kaldı ama şiir diline yeni bir düzen ve akıcılık getirdi. Nazım tekniğini geliştirdi, birçok büyük şairin "kaçınılmaz" olarak gördüğü nazım kusurlarından kurtulmayı bildi. Çağdaşı şairlere göre daha sade ve anlaşılır bir dil seçti. Biçim açısından kusursuz şiirleri, duygu ve anlam bakımından Fuzûlî'ninkiler kadar derin, Nevî'ninkiler kadar içten bulunmaz. Eserleri, 16'ncı Yüzyıl Osmanlı toplumunun beğenisine uygun, sanat incelikleri ve hayal güzellikleri ile doludur. Duru ve temiz bir İstanbul lehçesinin yanı sıra şiirlerinde halk deyimleri ve söyleyişleri de kullandı. Divanı Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlandı. Ama bu divan bütün şiirlerini kapsamaz. Başında manacaat ve na't bulunmayan divanında 27 kaside, 2 terkib-i bend, 1 terci-i bend, 7 tahmis, 619 gazel, 24 kıta, bir tarih ve 38 müfred yer alır. Çevirileri ve dinsel konularda eserleri de var.
Son düzenleyen _Yağmur_; 16 Kasım 2016 14:47
Quo vadis?
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
25 Nisan 2011       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
(1526 İstanbul-1600 İstanbul), divan şairi. Çocukluğunda saraç çıraklığı yaptı, kendi çabasıyla medrese öğrenimi gördü, dönemin ünlü bilgelerinden Kadızade Şemsettin'in derslerine devam etti. İlkin danişment olarak görev verildi (1561). Bir süre Silivri'de Piri Paşa (1563), İstanbul'da Mahmutpaşa medreselerinde (1569) mülazımlık yaptıktan sonra Eyüp Müderrisliği'ne atandı (1571). Edirne, Mekke, Medine, İstanbul'da kadılık ve Anadolu, Rumeli kazaskerliği görevlerinde bulundu (1564-1591). Dönemlerinde yaşadığı dört padışahın da (Kanunî Süleyman, II. Selim, III. Murat, III. Mehmet) yakınlığını kazandı. İlk deneylerini yaptığı gençlik döneminde yaşıtı olan öteki gençler gibi Zati'nin (1477-1546) söyleşilerine katılarak edebiyat derslerini bu çevreden aldı. Şiirin temel unsurunun sözcükler olduğunun bilincine varan, daha başlangıçta dize kurma tekniğinin üstesinden gelen sayılı şairlerden biridir. Divan şairlerinde çoğunlukla rastlanan dinsel duygulara ve tasavvufa bağlanmamış iç ve dış dünya, şiirinin kaynağı olmuştur. Yaşam, Bâkî için usun bütün olanaklarıyla duyulması gereken geniş bir görünümdür, ulaşabildiği kadar almasını bilir; bu güzelliği yitirme korkusu, şiirinin ana kaynaklarından biri olur. Şiirlerinin en büyüğü sayılan "Kanunî Mersiyesi"nde ölüm gerçeği karşısında insanî acıyı değişmeyen yönleriyle yansıtmayı başarmıştır. Türkçeyi aruz disiplini içinde ilk kez çok iyi kullanması, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın deyişiyle "parmaklarının arasında dili, biçim vereceği bir madde gibi görmesi" yüksek bir şiir kurmasının başlıca nedenleri arasındadır. Divanı ilk kez taşbasması olarak İstanbul'da (1859), daha sonra Almanya'da (1908) basılmıştır. Sadettin Nüzhet Ergun tarafından yeni harflerle yapılan basımında 659 şiir vardır (1935).

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs
Son düzenleyen _Yağmur_; 16 Kasım 2016 15:12
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
16 Kasım 2016       Mesaj #5
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Bâkî

Ad:  Bâki kimdir.jpg
Gösterim: 1386
Boyut:  7.5 KB

Tam adı Mahmud Abdülbâkî (d. 1526, İstanbul - ö. 7 Kasım 1600, İstanbul), divan edebiyatının en büyük şairlerinden. Divan şiirine hem biçim hem de imge açısından canlılık ve yenilik getirmiş, daha yaşarken sultanü’ş-şuara (şairler sultanı) unvanını almıştır.

Babası müezzin olan Bâkî, bir saraçm yanında çırak olarak çalıştıktan sonra medreseye girdi. Dönemin ünlü müderrislerinden Karamanlı Ahmed ve Mehmed efendilerden ders aldı. Bir yandan da birçok ünlü edebiyatçıyla tanışarak şiir yazmaya başladı. Hocası Mehmed Efendi için yazdığı “Sümbül Kasidesi” ile ününü artırdı. 1553’te Süleymaniye Medresesi’nde Kadı- zade Ahmed Şemseddin Efendi’nin derslerine devam etmeye başladı ve onun koruması altına girdi.

1555’te Nahçıvan Seferi’nden dönen I. Süleyman’a (Kanuni) sunduğu kasideyle saray çevresine girmeyi başardı. Aynı yıl Halep kadılığı ile görevlendirilen hocası Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi ile Halep’e gitti. 1560’ta İstanbul’a dönünce Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile tanıştı ve ona daha sonra bir lamiye (lam kafiyesi ile düzenlenmiş) kasidesi sundu. Mirahor Fer- had Paşa gibi sarayla yakın ilişkileri olan kişilerin yardımlarıyla şiirlerini I. Süleyman’a ulaştırmayı başardı. Öte yandan çeşitli kasideleri ile Semiz Ali Paşa’nın da övgüsünü kazandı. 1564’te padişahın buyruğu ile mülazım olarak önce Silivri Pîrî Paşa Medresesi’ne, ertesi yıl da İstanbul’da Mu- rad Paşa Medresesi müderrisliğine atandı. Böylece İstanbul’da meslek yaşamına başlayan Bâkî, I. Süleyman’a sunduğu kasideler ile edebiyattaki ününü ve yerini de pekiştirdi. Süleyman’ın kendi şiirlerine nazireler yazmasını istediği Bâkî, bu dönemde sık sık saraya kabul edildi ve aldığı ihsanlarla rahat bir yaşam sürdü.

Bâkî, 1566’da Süleyman’ın ölümünden duyduğu acıyı, ona olan derin ve içten bağlılığını ünlü “Kanuni Mersiyesi” ile dile getirdi. Süleyman’dan sonra tahta çıkan II. Selim’e bir cülus kasidesi sundu, ama yükselişini çekemeyenlerin etkisiyle birkaç ay sonra Murad Paşa Medresesi’ndeki görevinden ahndı. Uzun süre işsiz kaldıktan sonra, 1569’da Mahmud Paşa Medresesi’ne ve Eyüp Medresesi’ne atandı. Münşeatü’s- Selâtin yazan Feridun Bey’in aracılığıyla Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’mn korumasına giren Bâkî, 1573’te sahn müderrisi oldu ve aynı yıl padişahın özel toplantılanna çağrılmaya başladı. II. Selim’in birkaç gazelini tahmis etti; aynca çeşitli vesilelerle ona methiyeler yazdı. III. Murad tahta çıktıktan sonra da yerini korudu ve 1575’te Süleymaniye Medresesi müderrisliğine yükseltildi. Aym yıl kendisini çekemeyenlerin, Nâmî’ nin bir gazelini tahrif ederek ona mal etmeleri ve bu gazelde III. Murad aleyhinde bir ima bulunması nedeniyle görevden ahndı. Bunun doğru olmadığının kanıtlanmasıyla sürgünden kurtulmasına karşın, 1576’da Edirne’de Selimiye Medresesi müderrisliğine atanarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı. 1579’da Mekke kadılığına, ertesi yıl da Medine kadılığına gönderildi. 1581’de görevden ahndı ve İstanbul’a döndü. Fer- had Paşa, Siyavuş Paşa ve özellikle eski arkadaşı Hoca Sadeddin Efendi gibi etkili kişilerden gördüğü destekle 1584’te İstanbul kadılığına getirildi. 1586’da Anadolu kazaskeri, 1591’de de Rumeli kazaskeri oldu. Ama Bâkî’nin emeli en yüksek dinsel görev olan şeyhülislamlıktı. Bunun için çeşitli entrikalara bile karışmasına karşın, bu görevi elde edemeden öldü.

Yaygın ünü nedeniyle çeşitli kaynaklarda Bâkî ile ilgili geniş bilgi vardır. Bunlara göre Bâkî, zevke ve eğlenceye düşkün, neşeli, hoşsohbet, yükselme hırsı olan bir kişiydi. En ciddi toplantılarda bile aklına gelen bir nükteyi söyleyiverir, eleştiriden çekinmezdi. Nükteci ve dedikoducu yaratılışı yüzünden dönemin ileri gelenlerinden birçoğunu darıltmış, değişik dönemlerde de ağır suçlamalara hedef olmuştu. Şakacılığıyla dostlar ve koruyucular da kazanmış ve yüksek düzeydeki toplantıların aranan kişisi haline gelmişti. Onun uzun zaman sözlü olarak nakledilen latifelerine eski mecmualarda ve kitaplarda da rastlanır. Bakî, dönemin geleneğine uyarak Edirneli Emri, Mecdî, Dimetokalı Deli Kerim, Tiryaki Gubarî gibi şairlerle karşılıklı hicviyeler yazmıştır. Nev’î ile medreseden arkadaş olmalanna karşın, şiirlerinde karşılıklı tarizlere yer vermişlerdir. Özel yaşamında rind ve özgür davranışh bir kişi olan Bâkî, adaletten ayrılmayan bir kadıydı. Fuzulî’ den sonra 16. yüzyıl divan edebiyatının en büyük şairlerindendi. Döneminde çok yaygın olan lugaz, muamma ve tarih yazmayı önemsememiş, mesnevi türünde de hiç yapıt vermemiştir. Başarılı ve ünlü kasidelerine karşın, daha çok gazel şairi olarak tanınmıştır.

Edebi Kişiliği


Bâkî, dünyanın geçiciliğinden yakman ve okuru aşk ve şarabın tadını çıkarmaya çağıran gazelleriyle ünlüdür. Şiirlerinde dünya aşkını ele alır, tasavvufi aşka yer vermez. Mersiyelerinde, methiyelerinde ve tahliyelerinde içten ve abartısızdır. Son yıllarında yazdığı şiirlerinde daha çok hakimane düşüncelerle öğütler ve yaşlılığın verdiği kötümserlik görülür. Edebiyatta geleneğe bağlı kalmakla birlikte, şiir diline yeni bir düzen ve akıcılık getirmiştir. Döneminin verdiği olanaklar içinde nazım tekniğini yetkinleştirerek birçok büyük şairin kaçınılmaz dediği nazım kusurlarından kurtulmuştur. Kendisinden önceki ve çağdaşı şairlere göre daha anlaşılır ve sade bir dil kullanmıştır. Biçim açısından kusursuz bir güzelliği içeren şiirleri, duygu bakımından Fuzulî’ninkiler kadar derin, Nev’î’ninkiler gibi içten değildir. Onun rind ve neşeli yaşam görüşü, bulunduğu çevrenin eğilimlerini yansıtır. Yapıtları 16. yüzyıl Osmanlı toplumunun beğenisine uygun, sanat incelikleri ve hayal güzellikleri ile doludur. Türkçeyi ustalıkla kullanan Bâkî’nin önemli bir yanı da, şiir diline temiz ve akıcı İstanbul Türkçesini getirmiş olmasıdır. Birçok şiirini halk deyimleriyle süslemiş ve pek çoğunda da halk diline yaklaşmıştır.

Bâkî yaşadığı dönemde “melikü’ş-şuara”, daha çok da “sultanü’ş-şuara” sanıyla anılmıştır. Yazılı kaynaklarda “Rum sultanü’ş- şuarası” (Anadolu şairleri sultanı) sanı tek başına kullanıldığında, yalnızca Bâkî anlatılmak istenir. 16-19. yüzyıllarda Gelibolulu Mustafa Âli, Şeyhülislam Yahya, Nev’îzade Ataî, Nedim, Nâbî, Sâbit ve Leyla Hanım gibi birçok şair onun gazellerini tahmis ve tesdis etmişler, nazire olarak gazeller ve kasideler yazmışlardır.

Bâkî, I. Süleyman döneminde padişahın isteği ve buyruğu ile şiirlerini bir Divan'da (ös 1859) topladı. Ama sonradan pek çok şiir yazdığı için Divan'ı bütün şiirlerini kapsamaz. Başında münaca’t ve na’t bulunmayan Bâkî’nin Divan'mm eksiksiz nüshası Sabahaddin Küçük’ün Bâkî'nin Divan'ı Üzerinde Bir İnceleme (1982, 2 cilt) adlı doktora tezinde yer almıştır. Buna göre Bâkî’nin Divan'ında 27 kaside, 2 terlab-i bend, 1 terci-i bend, 7 tahmis, 619 gazel, 24 kıt’a, 1 tarih ve 38 müfred bulunmaktadır.

Eserleri


Bâkî’nin dinsel konularda da birçok yapıtı vardır. Bunlardan Mealimü’l-Ya/dn fi Sîret-i Seyyidi’l-Mürselin (1845’te 1. cilt; 1898’ de 2. cilt), Şihabeddin Ahmed bin Hati- bü’l-Kastalani’nin Mevahibul-Ledüniyye bi’l-Minahi’l-Ahmediye adh ünlü yapıtını temel alarak yazdığı bir siyer kitabıdır. Bâkî, Şafii mezhebinin özelliklerini yansıtan yerleri Hanefilik ilkelerine göre değiştirmiş, gereksiz ayrıntıları çıkarıp eklemeler yapmıştır. Sokollu Mehmed Paşa’nın buyruğuyla hazırladığı bu yapıt, Bakî’nin şeri sorunlardaki ve Hanefi fıkıhındaki bilgisini göstermek bakımından önemlidir. Fezail-i Cihad, Ahmed bin İbrahim’in Me- şariü’l-Eşvak ila Mesarii’l-Uşşak adh Arapça kitabının çevirisidir. Sokollu Mehmed Paşa’ya sunulan çeviri, 1571’de tamamlanmıştır. Girişinin ağır ve süslü bir dille yazılmış olmasına karşın, metin sade bir Türkçeyle kaleme alınmıştır. Kutbeddin Mekki’nin el-İlâm fi Ahval-i Bedel Allahü’l- Haram adh yapıtını, Fazail-i Mekke adıyla çeviren Bâkî, kitabı 1579’da Mekke kadılığı sırasında tamamlamıştır. Yapıt, Mekke tarihinden ve özellikle Osmanlı padişahlarının burada kurduğu tesislerden söz eder. Ataî Şakaik Zeylf nde, Bâkî’nin Eyüp müderrisliği sırasında Ebu Eyyub el-Ensari’ den rivayet edilen hadisleri toplayıp Tercü- me-i Hadis-i Erbain adıyla çevirdiğini belirtir; ama böyle bir kitap henüz ele geçmemiştir. Bunlardan başka çeşitli mecmualarda ve Topkapı Müzesi Arşivi’nde Bâkî’nin bazı özel mektupları ve kadılık yaparken verdiği bazı hükümler bulunmaktadır.

MsXLabs.org & Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

9 Temmuz 2011 / Daisy-BT Edebiyat tr
26 Temmuz 2008 / KisukE UraharA Sinema tr
7 Nisan 2010 / LaSalle Edebiyat tr
27 Şubat 2016 / Baturalp X-Sözlük