Arama

Kazak Türkleri'nde Nasreddin Hoca ve Fıkraları

Güncelleme: 17 Ocak 2011 Gösterim: 11.220 Cevap: 1
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
22 Haziran 2008       Mesaj #1
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Kazak Türkleri'nde Nasreddin Hoca ve Fıkraları

Sponsorlu Bağlantılar
Kazak Türkleri arasında pek çok kimse Nasreddin Hoca’nın Akşehirli olduğunu bilmez. Onu Kazak coğrafyasının Çimkent, Almatı, Aktöbe, Kostanay, Semey veya Astana gibi herhangi bir şehrinde yaşamış Kazakların efsanevi kahramanlarından biri olduğunu zanneder.


Bu durum, elbette sadece, Kazaklar için geçerli değildir. Nasreddin Hoca, nasıl Kazakistan’da bir Kazak ise, Özbekistan’da Özbek, Türkmenistan’da Türkmen, Kırgızistan’da Kırgız ve Tataristan’da da bir Tatar’dır. Bu durum sayamadığımız diğer Türk halkları için de geçerlidir. Onun fıkraları o kadar benimsenmiştir ki, kimse onun Anadolu doğup büyümüş bir şahsiyet olduğunu fark etmez bile.
İste Nasreddin Hoca’yı benzersiz kılan da budur. Nasreddin Hoca bu yönüyle dünyada tektir. Başka bir deyişle, Nasreddin Hoca tüm Türk Dünyası’nın kendinden bilerek benimsediği ortak edebi şahsiyettir. Bu açıdan bakıldığında, Nasreddin Hoca’nın yaşadığı Akşehir’i de Türk Mizah Dünyası’nın başkenti olarak görebiliriz.

Biz bu yazimizda Nasreddin Hoca’nin Kazak Edebiyatindaki yeri ve bu konuda yapilan arastirmalar hakkinda bilgi vermeye calisacagiz.

Yukarida dile getirdigimiz gibi, Kazaklar kendi dillerinin fonotik ozelliklerine uygun olarak “Kocanasir” diye adlandirdiklari Nasreddin Hoca’yi o kadar benimsemistir ki, onun adi Kazak Turkcesine deyim olarak girmistir. Kazakca sozluklere baktigimizda, “Kocanasir” kelimesine “ankav”, yani saf, her seye inanan “angal”, yani bilmemis gibi gorunen ve “ak konil” yani temiz kalpli, iyi niyetli manalarini yuklendigini goruruz (Kazak Tilinin Sozdigi 1999: 398). Bunun disinda sozluklerde sifat olarak da yer almaktadir. Kazak Turkcesinde, Nasreddin Hoca gibi saf kisilere “Kocanasirlav”, Nasreddin Hocalik is manasinda “Kocanasirlik” ve Nasreddin Hoca gibi manasinda “Kocanasirsa” ve “Kocanasirday” deyimleri kullanilmaktadir (Kazak Tilinin Sozdigi 1999: 398). Bunun disinda mizah yayinlarinda “Kocanasir Korcini”, yani “Nasreddin Hoca’nin Heybesi” deyimi yerlesmistir. Ilk defa Kazak Edebiyati dergisinin son sayfasindaki mizaha ayrilan bolume verilen bu isim daha sonra bir cok dergi ve gazetelerin mizah sayfalarina ad olmustur. (Kisibekov vd. 1996: 42) Sadikbek Adambekov Almati’da mizah oykulerinin yayinladigi kitabina[1], oykulerinin Nasreddin Hoca ile hic ilgisi olmamasina ragmen “Kocanasir Kakpasi”, yani “Nasreddin Hoca Kapisi” adini vermistir (Kisibekov vd. 1996: 42).


Kisibekov Nasreddin Hoca fikralarinin siradan gulduru fikralari olmadigina isaret etmektedir. Ona gore, Kazaklar dunyada uc seyi arsiz olarak gorur: 1. yemek, 2. uyku 3. gulme. Nasreddin Hoca’nin fikralari yukaridaki gibi arsiz gulmeceler degil, arli dusunduren gulmecelerdir (Kisibekov vd. 1996: 42).


Aslinda Kazaklarda Nasreddin Hoca sadece mizahi bir karakter degildir. O ayni zamanda bilgeligi, cesareti, hazircevapliligi zalim zenginler ile yoneticilere karsi adaleti tesis etmeye calisan bir kahramani temsil eden bir sahsiyettir. Kazak Edebiyatinda Nasreddin Hoca’dan baska da fikra kahramanlari vardir. Bunlarin baslicalari Aldar Kose, Jiyrense Sesen, Tazsa Bala, Kil Kenirdek, Siybut ve Jargak Bas’tir (Sattarov 1987: 5; Meyermanova 2001: 7-20). Bunlar icinde Aldar Kose ve Jiyrense Sesen’in ozellikleri Nasreddin Hoca’ya cok benzemektedir. Bu yuzden ayni fikranin kahramani bazen Nasreddin Hoca, bazen Aldar Kose ve bazen de Jiyrense Sesen’dir. Ayni fikranin bu sekilde farkli kahramanlara mal edilerek anlatilmasi, Kazaklar arasinda yadirganmamakta, hatta aksine normal karsilanmaktadir (Sattarov 1987: 8). Cunku, Aldar Kose ve Jiyrense Sesen karakterlerini inceledigimizde Nasreddin Hoca ile benzer ozellikler tasidigini gormekteyiz.


Kazak Edebiyatinda akilli ve kurnaz bir sahsiyeti sembolize eden Aldar Kose (Aldatan Kose) hazircevapliligi ve keskin zekasiyla cimri ve zalim zenginler ile beyleri alt eder. Aldar Kose’nin gercekten yasamis bir sahsiyet olup olmadigi konusunda somut deliller yoktur. (Gabdullin 1996: 153-157; Kazak SSR 1989: 111; Meyermanova 2001: 13-15; Kadeseva 1997: 101-104) Aldar Kose fikralari Turkce’ye de cevrilmistir (Danes Erimbetova, Aldar Kose Fikralari, Istanbul 2003). Bazi arastirmacilar, onun Nasreddin Hoca’dan esinlenerek uretilmis bir kahraman olabilecegini ileri surmektedirler. (Kisibekov vd. 1996: 42). Bazi fikralarin hem Aldar Kose ve hem de Nasreddin Hoca’ya mal eldildigini yukarida ifade etmistik. Asagidaki Aldar Kose fikrasi bu acidan bir cok kimseye tanidik gelebilir.
“Alti genc Aldar Kose ile eglenmek icin nehir kiyisina gotururler. Iclerinden biri:
-Aldar Amca, simdi hep birlikte suya girelim ve birer yumurta yumurtlayip cikalim, dedi. Onlarin hepsi Aldar Kose’ye fark ettirmeden yanlarinda birer yumurta getirmislerdi. Aldar Kose:

-Tamam, diyerek suya girmeye razi olur.
Genclerin hepsi suya dalip cikarak:
-Iste biz birer yumurta yumurtladik. Sizin yumurtaniz nerede? diye Aldar Kose’ye yumurtalarini gosterirler.
Bunu goren Aldar Kose:
-Uuuruuu, diye horoz gibi otmeye baslar.
-Aldar Amca, ne yapiyorsunuz? diye alti genc sorarlar. O zaman Aldar Kose:
-Bu kadar tavuga, bir horoz lazim degil mi? diye cevap verir.” (Mamet 2000: 221)

Buna benzer bir fikranin da Nasreddin Hoca’da oldugunu biliyoruz (Secilmis Nasreddin Hoca Fikralari 1992: 110-112; Erginer 1969: 79).
Kazak Sozlu Edebiyatinda bilgelik ve feraseti temsil eden Jiyrense Sesen Kazak Hanligi’nin kurucusu Janibek Han doneminde yasamis gercek bir tarihi sahsiyettir. Kazak efsanelerine gore, Jiyrense Sesen Kazak Hanligi’nin kurulmasina destek vermistir. Buna ragmen Kazak Hanlarini hatalarini gordugunde elestirmek de geri durmaz. Hanlarin onunde dogruyu soyleyebilen cesareti ile on plana cikar. Han zaman zaman Jiyrense Sesen’i bilgeligi ve guzel karisindan dolayi kiskanir. Bu sebeple Han, Jiyrense Sesen’e ifa etmedigi takdirde cezalandiracagini soyleyerek yerine getirilmesi imkansiz buyruklar verir. Boylece Jiyrense Sesen’e surgun cezasi vererek uzaklastirmak veya oldurmek ister. Ancak Jiyrense Sesen her defasinda akilli karisi Karasas’in (Karasac) tavsiyeleri dogrultusunda hareket ederek bu cezalardan kurtulmasini bilir. Kazaklar arasinda Jiyrense Sesen ile ilgili pek cok fikra anlatilir. Ancak bunlarin kacinin gercekten onun basindan gectigi bilinmez. Genel kani bir cogunun sonradan ona mal edilmis olmasidir. (Gabdullin 1996: 160-163; Kazak SSR 1989: 257; Meyermanova 2001: 16-17).

Jiyrense Sesen fikralarina tipik bir ornek su sekildedir:

“Jiyrense Sesen’den kurtulmak isteyen Han ona on koc verir ve “Bunlara kirk gun icinde kuzu dogurtup bana geri vereceksin” diye buyurur. Bu emri nasil yerine getirecegini bilemeyen ve kara kara dusunen Jiyrense Sesen’in imdadina karisi Karasac yetisir. “Bunun icin uzulme. Koclari al gel. Kesip yiyelim. Hana cevabini daha sonra ben veririm.” der. Kirk gunluk muddet dolunca, Karasac kocasi Jiyrense Sesen’i yataga yatirir ve ustune yorgani orter. Bir ara Han eve gelir ve Jiyrense Sesen’in nerede oldugunu sorunca “Kocam yeni dogum yapti. Yatiyor.” diye cevap verir. Han sasirarak “Sen ne diyorsun, hic erkek dogum yapar mi?” diye cikisir. Bunun uzerine Karasac “Hunkarim, madem erkeklerin dogum yapamayacagini biliyorsunuz, o zaman nicin koclara kuzu dogurtsun diye Jiyrense Sesen’e emir verdiniz?” der. Buna soylenecek bir laf bulamayan Han yenilgiyi kabul eder ve halk nezdinde gulunc duruma duser” (Gabdullin 1996: 162).


Nasreddin Hoca’nin Timur ile ilgili hikayeleri Jiyrense Sesen’in fikralarina benzemektedir.[2] Aldarkose’nin kurnazligi ve zekasiyla zalimleri alt etmesi ve Jiyrense Sesen’in bilgeligi Nasreddin Hoca’nin bunyesinde toplanmaktadir. Yani Nasreddin Hoca hem kurnaz, hem saf ve hem de bilgelik gibi onemli vasiflari bunyesinde toplamaktadir. Bu haliyle Nasreddin Hoca’nin Aldarkose’nin ve Jiyrense Sesen’in ozelliklerini tek basina tasimakta oldugunu soyleyebiliriz.
Bu yuzden Kazaklar arasinda Nasreddin Hoca bazen kurnaz, bazen saf fakat cogunlukla temiz kalpli, iyi niyetli evliya gibi kutsal bir sahsiyet olarak algilanir (Kisibekov vd. 1996: 40).


Kazakistan’da Nasreddin Hoca uzerine arastirmalar 1960’li yillardan itibaren ele alinmistir. Ilk olarak V. Gordlevskiy, I. Braginskiy ve K. Davletov’un bu konudaki arastirmalari yayinlandi. Daha sonra bu konuda arastirmalar yayginlasmaya basladi. Bu konuda yayinlanan onemli calismalari soylersek;

L. Solov’yev, Kocanasir, Almati 1963.
T. Abdurahmanov, Kocanasir Angimeleri, Almati 1965
T. Abdurahmanov, Kocanasir Hikayalari, Almati 1977
B. Kencebayev, Timpiy, Almati 1981
Baltabay Adambayev – Tolevhan Jarkinbekova, El Avzinan (Sesendik Sozder, Akindik Tolgamdar, Aniz – Angimeler), Almati 1985
Kocanasir Hikayalari (Rusca’dan ceviren O. Kenjebek), Almati 1998.
Kazakistan Nasreddin Hoca’nin fikralari uzerine son derleme Onalbek Kenjebek tarafindan yayinlanarak 2007’de Astana sehrinde yayinlanmistir. Eserde 1118 Kazakca Nasreddin Hoca fikrasina yer verilmistir. Bunlar, Kazaklar arasindaki fikralarin yanisira, Kirgiz, Ozbek, Turk, Turkmen, Tacik, Fars, Tatar, Arap, Karakalpak, Uygur, Baskurt, Kurt, Yunan, Hakas, Avar, Cecen, Osetin gibi halklarin dilindeki Nasreddin Hoca fikralarindan yapilan cevirilerdir (Kenjebek 2007: 2).

Bunlarin disinda “Kazak Ertegileri” Kazak Hikayeleri isimli kitaplarda Aldarkose, Jiyrense Sesen ve Tazsa Bala fikralariyla birlikte Nasreddin Hoca’nin fikralarina genis yer verilmektedir. (Sattarov 1987: 8) Nasreddin Hoca fikralari Kazaklar arasinda ozanlarin soyledigi terme – tolgav denilen nasihat siirlerinde de yasatilmaktadir. (Sattarov 1987: 9) Kazaklar arasinda Nasreddin Hoca’nin birkac asir oncesinden beri yasadigini gosteren yazili bir kaynak Kazakistan Ilimler Akademisi Merkez Kutuphanesinde muhafaza edilen el yazma Kissa-i Nasir Efendi isimli el yazmasidir. (Sattarov 1987: 9)

Kazakistan’da 1960’li yillardan itibaren Nasreddin Hoca fikralari uzerine kitaplar ve makaleler yayinlanmakla birlikte, bu konudaki arastirmalarin yeterli oldugu soylenemez. Kisibekov, Nasreddin Hoca fikralarinin halk arasinda genis capli yaygin olmasina ragmen, sistemli arastirmalarin olmamasindan yakinmaktadir. Kazakistan’da yayinlanan felsefe, tarih ve edebiyat arastirmalarinda Nasreddin Hoca fikralarinin sosyal, felsefi ve beseri ozelliklerinin irdeleyen calismalara yer verilmedigini ifade etmektedir. Hatta, Kazakistan Tarihi ve Kazak Edebiyati Tarihi gibi cok ciltli eserlerde bile Nasreddin Hoca fikralari hakkinda bilgi ve yorumlara cok az yer verildigini soylemektedir (Kisibekov vd. 1996: 42).


Aslinda Nasreddin Hoca fikralarina sadece Kazakistan veya sadece Turkiye acisindan bakmak bu konudaki arastirmalarin her zaman eksik kalmasina yol acacaktir. Cunku, Nasreddin Hoca tum Turk Dunyasi’nin ortak sahsiyetine olduguna ve her Turk ulkesi ona kendinden bir seyler kattigina gore, Nasreddin Hoca fikralarina tum Turk Dunyasi genelinde bakmak yerinde olacaktir. Hatta bu konuda baska milletler ve dillerdeki fikralari da derleyip incelemek gereklidir. Bunun icin Nasreddin Hoca’nin yurdu, Turk Mizah Edebiyatinin ata yurdu, baskenti Aksehir’de bir Nasreddin Hoca Enstitusu veya Merkezi kurulmalidir. Merkez tum dunyadaki Nasreddin Hoca fikralarini derlemelidir. Turk ulkelerinin her birinde Nasreddin Hoca arastirmalarina maddi ve manevi destek vermelidir. Cunku, sohreti ve fikralari sinirlar otesine tasmis olan Nasreddin Hoca artik sadece Turk ulkelerinde degil, tum dunya edebiyatinda yeri ve etkisi olan bir olgudur. Buna uygun olarak dunya capinda Nasreddin Hoca arastirmalari yapilmalidir. Nasreddin Hoca’nin 800. yilinda yapilan ve genis katilimli bu sempozyumunun dunya capindaki arastirmalar icin bir basamak teskil etmesini temenni ediyorum.

KAYNAKLAR:
Erginer, Kaya, Nasreddin Hoca Tarihi Kisiligi ve Hikayelerinin Anlami, Istanbul, 1969.
Erimbetova, Danes, Aldar Kose Fikralari, Istanbul 2003.
Gabdullin, Malik, Kazak Halkinin Aviz Adebiyeti, Almati 1996.
Golpinarli, Abdulbaki, Nasreddin Hoca, Istanbul 1961.
Kadeseva, Karligas, “Kazak Folklorunda Hoca Nasreddin Gibi Baska Tipler”, Uluslar arasi Nasreddin Hoca Bilgi Soleni (Sempozyumu) Bildirileri 24-26 Aralik 1996 Izmir, Ankara 1997.
Kazak SSR Kiskasa Entsiklopediya, c. IV, Almati 1989.
Kazak Tilinin Sozdigi, Almati 1999, s. 398.
Kenjebek, Onalbek, Kocanasir Hikayalari, Astana, 2007.
Kisibekov, Dosmuhamed – Kisibekov, Timur, “Mangilik Omir – Mangilik Kulki Kocanasir Azil Angimelerinin Omirsendigi Tuvrali Birer Soz”, Akiykat, 1996, Sayi 5, s. 42.
Mamet, S., Kazak Ertegileri (Hayvanattar Tuvrali Jane Aniz Ertegiler), Almati 2000.
Meyermanova, Jannet, Kazak Fikralari ve Fikra Tipleri, (Basilmamis Yuksek Lisan Tezi) Selcuk Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu 2001.
Sakaoglu, Saim, Nasreddin Hoca Fikralarindan Secmeler, Ankara 2006.
Sattarov, Kidirali, El Avzinan Kuldirgi Angimeler, Almati 1987.
Secilmis Nasreddin Hoca Fikralari, Senyildiz Yayinevi, Istanbul 1992.




* Bu yazi, 8-9 Mayis 2008 tarihinde Aksehirde gerceklesen 21 Yuzyili Nasrettin Hoca ile Anlamak konulu uluslararasi sempozyuma bildiri olarak sunulmustur


İNTERNET ADMİNİ - avatarı
İNTERNET ADMİNİ
Ziyaretçi
17 Ocak 2011       Mesaj #2
İNTERNET ADMİNİ - avatarı
Ziyaretçi
Nasreddin Hoca (Nasreddin Hoca Kimdir? - Nasreddin Hoca Hakkında)

Sponsorlu Bağlantılar
Nasreddin Hoca (1208-1284)
resimgosteraspxdil1belglj6
Türk halk bilgesi. Halk dilinde, duygu ve inceliği içeren, gülmece türünün öncüsü olmuştur.
Sivrihisar'ın Hortu yöresinde doğdu, Akşehir'de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun'dur. Önce Sivrihisar'da medrese öğrenimi gördü, babasının ölümü üzerine Hortu'ya dönerek köy imamı oldu. 1237'de Akşehir'e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim'in derslerini dinledi, İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur'la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.
resimgosteraspxdil1belgsl0

Nasreddin Hoca'nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir. Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma. Gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Katı kurallar karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır.
resimgosteraspxdil1belgyk4

Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca'nın diliyle kendi sesini duyurur.
Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer. Hoca soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur'la ilgili "hamam, Timur ve peştemal" gülmecesi de, Timur'dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi Hoca'yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" türünden bir yergi yaratmıştır.
resimgosteraspxdil1belgtn1

Burada yerilen, dolaylı olarak, kendi toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.
Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez, onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar. Bu konuda, başka bir çelişki sergilenir, gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yanyana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, "eşek evde yok" deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün "işte eşek ahırda" diye diretmesi karşısında, Hocanın "eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi" demesidir.
Onun gülmecelerinde, kaba sofuların "ahret" le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. "Fincancı Katırları", "Ben Sağlığımda Hep Burdan Geçerdim" başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan "Ye Kürküm Ye" gülmecesi, Hoca'nın dilinde, halkın tepkisini gösterir.
Nasreddin Hoca'nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmış, "İncili Çavuş", "Bekri Mustafa", "Bektaşi" gibi çok değişik yörelerin duygularını yansıtan gülmece türlerinin doğmasına olanak sağlamıştır. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin oldukça kaba beğenisini, üçüncüsü de gene halkın Yönetim hatalarına karşı duyduğu tepkiyi dile getirir.

resimgosteraspxdil1belgas9



Nasreddin Hoca Fıkraları




O ZAMAN BAŞKA
Hoca’nın kadılık yaptığı sıralarda bir adam gelmiş:
-Hoca efendi demiş,size bir şey danışacağım.
-Buyrun sorun.
Demiş Hoca, adam sözünü sürdürmüş:
-Geçen gün , komşuların size ait olduğunu söyledikleri bir inek, tarlada bizim ineğin karnını vurup öldürmüş. Şimdi ne yapmam gerek?
Hoca , sakallarını sıvazlayıp bir an düşündükten sonra :
-Hayvan bu, demiş, dava edecek değilsin ya!..
-Teşekkür ederim kadı efendi.
-Sahibinin de bu işte suçu yok;ne bilsin böyle olacağını?
Adamın yüzü gülmüş, tekrar söze başlamadan önce:
-Kusura bakma kadı efendi, demin ben bir yanlışlık yaptım, ölen inek benimki değil, seninki imiş.
Hoca , yerinden doğrulup:
-Bak demiş, şimdi iş değişti. O halde verin raftaki kara kaplı kitabı da hele bir bakalım! ...




SUBAŞINI EŞEĞİ
Eşeği kaybolan Subaşı, ateş püskürmüş:
-Çabuk benim hayvanımı bulun, yoksa karışmam! Diye bağırmaya başlamış.
Herkesi bir telaş , bir korkudur almış. Eşeği aramak için dört bir tarafa dağılan Akşehirliler , yolda Hoca’ya rastlamışlar:
-Aman Hocam, bize yardım et. Yolda sahipsiz bir eşek bulursan hemen yakala n’olur.
-Eşek kimin?
-Subaşının.
Demişler. Hoca da: “Peki ararım” demiş ve türkü söyleye söyleye yolunu sürdürmüş. Karşısına çıkan bir köylü :
-Hocam, böyle türkü söyleyerek ne yapıyorsun?
Deyince ,Hoca:
-Subaşının kaybolan eşeğini arıyorum!
Demiş. Adam , yine sormuş:
-Peki , böyle türkü söyleyerek eşek mi aranır a Hoca?
-El elin eşeğini elbette türkü söyleyerek arar. Hele eşek zorla aranıyorsa. Üstelik Subaşınınsa....




EŞEĞE NEDEN TERS BİNMİŞ
Bir gün Hoca, eşeğine binerek , arkasına takılan bir kısım insanlarla birlikte, camiden eve dönerken birdenbire durur, hayvandan iner ve yüzü insanlara dönük olarak eşeğe ters biner, yani semere ters oturur. Bunu görenler yaptığı hareketin nedenini sorarlar. Hoca şöyle der:
-Düşündüm taşındım, eşeğime böyle binmeye karar verdim çünkü saygısızlığı hiç sevmem. Siz önüme düşseniz, arkanızı bana dönmüş olacaksınız; usulsüzlük saygısızlık olur. Ben önde gitsem, size arkamı çevirmiş olacağım ki bu da doğru değildir. Böyle ters bindiğim zaman ise hem ben önünüzden giderim, siz de ardımdan gelmiş olursunuz; hem de karşı karşıya bulunuruz!




PERDEYİ BEN BULDUM
Bir ahbap topluluğunda Hoca’nın eline iş olsun diye bir saz tutturmuşlar:
-Hadi bize güzel güzel bir şeyler çal da dinleyelim!
Demişler. Hoca sazı eline alınca mızrabı bir aşağı bir yukarı teller üzerinde rastgele dolaştırmağa ve böylece tuhaf tuhaf sesler, gıcırtılar çıkarmağa başlamış:
-Aman Hoca demişler, saz dediğin böyle mi çalınır? Perdeler üzerinde usuliyle gezinmek gerek ...
Hoca , elindeki sazı dımbırdatmağı sürdürürken:
-Onlar perdeyi bulamazlar, aramak için gezinip dururlar. Ben buldu işte. Niçin boşu boşuna gezinip durayım, demiş. Gülmüş.

Alıntı

bu yardımcı oldu mu ?



Benzer Konular

30 Kasım 2016 / virtuecat Edebiyat tr
1 Aralık 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
29 Mayıs 2008 / Bia Türk ve İslam Dünyası
25 Eylül 2012 / kara_melek Soru-Cevap
23 Kasım 2014 / Misafir Cevaplanmış