Arama

Modanın Tarihi

Güncelleme: 4 Haziran 2013 Gösterim: 19.576 Cevap: 4
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mayıs 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Modanın Tarihi
Ad:  1_2_begum.gif
Gösterim: 995
Boyut:  12.1 KB
Sponsorlu Bağlantılar
Charlie Chaplin’in “Modern Zamanlar” filminin birçok kişinin etkisinden kurtulamadığı bir başyapıt olduğu kesin… Böyle düşünenler bilir; ekranda beliren jeneriğin ardından koca bir saat, modern zamanlara ait yeni bir günün başladığını haber verir. Bu, her şeye farklı bakış açısı, eski kuralları yıkmak ve yeni şeyler üretmek yalnızca beyazperdeden verilen mesajlar değildi. Pierre-Auguste Renoir, Claude Monet ve Gustave Courbet gibi sanatçılar da eserlerinde modern zamanları simgeleyen öğeler kullandılar.
Ad:  1_2_begum2.jpg
Gösterim: 1065
Boyut:  19.5 KB
Gustave Courbet’nin “Bonjour Monsieur” (1854) adlı eserinde iki şehir beyefendisinin bir köylüyle karşılaşması ve Claude Monet’nin “La Gare St Lazare” (1877) yapıtındaki Paris’in ana istasyonlarından birinde bir buhar makinesinin gelişi ise bu dönemin başarılı simgelerindendi.
Pierre-Auguste Renoir’un “Le Bal au Moulin de la Galette” (1876) eserinde dışarıda bir şeyler içip dansederek güneşin tadının çıkarıldığı bir tablo var.. Ki bu, bugün de rahatlıkla tanık olunabilecek bir sahne… 18.yy’ın sonların doğru “Moulin Rouge” tiyatrosunun Paris’teki sosyal hayatı nasıl da değiştirmiş olduğunu hatırlamak lazım.. Günümüzün “görmek” ve “görülmek” için gidilen gece klupleri tam da o günlere dayanıyor aslında!

Ad:  1_2_begum4.jpg
Gösterim: 921
Boyut:  15.6 KB

Kapılarını 6 Ekim 1889’da açan Moulin Rouge, bu iki amaç için gidilen ilk yermiş.. O dönemler ‘güzel’ kavramının en çok arzulandığı dönemlerdi. Adından anlaşıldığı gibi; “La Belle Epoque”..
Moda ise bu dönemlerde toplumda bir statü sembolü olarak kullanılıyordu. Charles Frederick Worth, moda dünyasına kişiliğini katmasıyla ilk “ünlü moda tasarımcısı” unvanını almış oldu (1858). Daha önceleri moda, adeta kadınların terzilerine kıyafetlerini tasarlatmalarıyla isimsiz ve imzasız bir kavramdı.. Daha sonraları Worth’un pahalı tasarımları, tıpkı günümüzde olduğu gibi, paraca gücü yetmeyenler için taklit edilmeye başlandı.

Ad:  1_2_begum1.jpg
Gösterim: 1046
Boyut:  15.1 KB

Fransa’nın ünlü Lyon şehrinden aldığı ipek kumaşları kullanan Worth, bu şehirde Bucol ve Sfate Et Combier gibi önemli ipek fabrikaları kurulmasını sağladı. 1830’da Fransız terzi Barthelemy Thimonnier’in dikiş makinesini keşfetmesinden sonra ise, Isaac Merrit Singer’in üzerinde yaptığı birtakım değişikliklerle, bu buluş mükemmel bir makine haline getirildi. Singer, 1851 yılından beri de dünyanın en popüler dikiş makinesi unvanını elden bırakmıyor. Hatta dikiş dikmeyi bilmediğim halde cazibesine ve yaratabildiklerine (en çok da Tayvanlı arkadaşım Vivien’a) kanıp benim de bir Singer dikiş makinesi almışlığım vardır… O dönemde insanlar benim gibi bilmeden değil de kullanmasını bilerek dikiş makinesi aldıkları için, evlerinde kendilerine yeni kıyafetler dikmeye başlamışlardı. Bu gelişmeler, moda alanındaki iş hacmini genişleterek “tasarımcı”figürünün genişlemesine yardımcı oldu.
Tüm bu yenilik ve modernlik simgeleri dekoratif sanatlarda “Art Nouveau” sanat akımıyla kendini gösterdi. Bu dönemde cam sanatçısı Rene Lalique ve mücevher tasarımcısı Maison Vever gibi sanatçıların eserleri bu akımın simgeleriydi.
O dönemlerde İngiltere’de, sanatçı William Morris tarafından “Arts&Crafts” hareketi başlamıştı. Günümüzün vazgeçilmez “Department Store” anlayışının da doğuşu bugünlere dek geliyor.. Londra’nın ünlü department store’larından “Liberty” de o dönemlerde açılmıştı. Modern konseptler, sanatın günlük yaşamda önemli bir yere sahip oluşu, Londra dışında da Charles Rennie Mackintosh gibi sanatçılar tarafından da öne çıkarıldı.
Ve Paris’in uluslar arası tasarım ve endüstriyel yeniliklerde ilk sıraya oturmasıyla yeni bir yüzyıl ve 1900’ler başladı. “Art Nouveau” Fransa’da doğduğuna göre, bu ülke yeni ve moderni tüm dünyaya sunmalıydı.
Bu akımları Hollanda doğumlu sanat akımı De Stijl ve ardından 1920’lerde Almanya’da doğan Bauhaus akımı izledi. Bir başka önemli akım ise 1903 yılında Koloman Moser ve Josef Hoffman tarafından kurulan “Weiner Werkstatten” akımıydı. Ana fikir, Art Nouveau akımının karmaşık ve dekoratif tarzının sadeleştirilmesiydi.
Moda dünyasında ise 1905 yılında bir Fransız çıkıp kendi modaevini kurarak kadınların korseden kurtulmasına yardım etti. Bu Fransız daha önceki yazılarımdan birinde ilk parfümü ‘Parfums de Rosine’ adıyla sunduğunu söylediğim Paul Poiret’den başkası değildi. Oryantalizme olan ilgisiyle Doğu’ya özgü kumaşları ve desenleri tasarımlarında kullanarak egzotik bir duygu yakalamaya çalışan Poiret ayrıca kadınların çorap ve sütyen kullanmaya başlamalarında da önemli bir rol oynadı.
O dönemde insanlar hayattan keyif almak için kendilerine zaman ayırıyor ve daha iyi bir hayat yaşamak için para harcamaktan çekinmiyordu. Ancak 1914 yılında Avrupa’da başlayan Birinci Dünya Savaşı ile bir devir tamamen bitti ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar yaşanacak olan yeni devir başlamış oldu..
Ad:  begum102.jpg
Gösterim: 957
Boyut:  3.8 KB
Begüm BAŞOĞLU
ModaTurkiye.com

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mayıs 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
1 pix trans 6E261F51A78A5C46927C4349b 1 pix beyaz 1 pix beyaz
Atlı Köşk'e antika elbise görmeye gidin
Sponsorlu Bağlantılar

Beymen ve Sakıp Sabancı Müzesi çok özel bir sergi için bir araya geldi. 12 Mayıs çarşamba günü açılacak "Paris, St. Petersburg, Alexandre Vassiliev Koleksiyonu'ndan Avrupa Modasının Üç Yüzyılı" adlı sergi, 15 Ağustos'a kadar sürecek. Vassiliev, Moskova Bolşoy Tiyatrosu başta olmak üzere, Fransa, İngiltere ve Amerika'da bale, opera ve tiyatro kostümü hazırlamış. Bu çok özel sergiyi Emirgan Atlı Köşk'te görebilirsiniz.

***

Modanın tarihine uzun bir yolculuk

Alexandre Vassiliev'in Avrupa'nın soylu ve ünlü kişilerine ait giysilerinden oluşan sergisi, Beymen ve Sakıp Sabancı Müzesi işbirliğiyle açılıyor
Emirgan'daki Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi modanın üç asırlık tarihine ev sahipliği yapıyor. Beymen ve Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi işbirliğiyle 12 Mayıs-15 Ağustos tarihleri arasında izlenebilecek olan "Paris-St. Petersburg, Alexandre Vassiliev Koleksiyonu'ndan Avrupa modasının üç yüzyılı" sergisi modaya, tarihe ve tasarıma ilgisi olan herkesi modanın tarihinde yolculuğa çıkaracak. Moskova'da Bolşoy Tiyatrosu olmak üzere Fransa, İngiltere, Amerika, İtalya, Japonya ve Türkiye gibi pek çok ülkede bale, opera ve tiyatronun kostüm tasarımını yapan moda tarihçisi Vassiliev'in bu sergisi daha önce dünyanın pek çok ünlü müzesinde de sergilenmişti. Moskovalı sanatçı bir aileden gelen Vassiliev'in koleksiyonu, Avrupa'nın çeşitli hanedanlarına mensup kişiler ve ünlü sahne sanatçılarına ait giysilerden oluşuyor. Sergide Rusya ve Avrupa modasının tarihi ve hikayeleri Türk moda meraklıları için anlatılacak. Ayrıca dönemin Avrupa modasını yansıtan ve Beymen ekibinin de kurgu çalışmalarına destek verdiği yaklaşık 150 elbise ve 300 aksesuar sergilenecek.

GİYSİLERİN DİLİ

Giyim tarihsel gelişim çizgisi içinde, milletlerin geçirdiği sosyal ve kültürel değişimlerin yansıdığı en belirgin alanlardan biri olmuştur. Bu nedenle uzun zamandır tüm dünyadaki büyük sanat müzelerinin repertuvarına giriyor. Öyle ki Giorgio Armani, Issey Miyake, Vivienne Westwood gibi ünlü tasarımcıların eserleri, New York Guuenheim, Londra Royal Academy, Victoria and Albert ve Paris müzelerinde yerlerini alıyor. Aynı doğrultuda Emirgan Atlı Köşk'te açılacak olan serginin yanı sıra, koleksiyonun bazı parçalarını Beymen'in Nişantaşı mağazasında görebilme şansına sahipsiniz.
Ece Koçal

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Modanın Tarihi

Barınma, beslenme ve giyim insanların temel gereksinimidir. Giyinmeye duyulan gereksinimin eski çağlarda, insanların vücutlarını doğanın etkilerinden koruma düşüncesinden doğmuştur. Dünyada insanlar dışında bütün canlıların dış etkenlerden korunması için değişik korunma etkenlere sahiptirler. Örneğin Ayılarda Post olduğu gibi.
İnsanların güzel görünme ve dikkatleri üzerine çekme arzu ve istekleri, daha iyi ve daha güzeli arama çabaları ile iyi giyim deyimi ortaya çıkmıştır.

Daha iyi ve güzeli arama duygusu, yıpranan, eskiyen giysinin yerine aynısını değil de farklısını edinme isteği ile moda olayı başlamıştır. Modanın tarihi ve tarihçesi İnsanoğlu, örtünmek değil de giyinmek istediği anda belki de bilinçsizce de olsa moda kavramını yaratmış oluyordu aslında moda da amaç giysinin ille de yararlı ve gerekli olması değil farklı olmasıdır. Yani temel de ısınmak veya korunmak için modaya ihtiyacımız yoktur. Ama insanoğlunun güzel ve çekici olmaya, kişiliğine ve stiline giydiği şeylerle belirtmeye olan ihtiyacını moda karşılar. Moda, genelde sanayi sonrası çağa özgü bir olgu olarak düşünülse de gerçekte çok eskilere dayanır. İnsanların yaşama tanıklık eden belgeler ve kalıntılar yaşamın bir moda sergisine benzediğini göstermektedir. Modayı konu alan eserlerin büyük bir bölümü giyimi, her şeyden önce de kadının giyimini işlerler . karikatüristlerin ele aldıkları bir konudur; yeni bir modanın çıktığını gören kadın, kocasına “ GİYECEK HİÇ BİR ŞEYİ” olmadığını söyler. İktisatçıların olduğu gibi kamuoyunun gözün dede moda büyük ölçüde “ kadınca bir gariplik” tir. Aralıksız biçimde yenilendikleri için hep canlı kalan bütün bir mesleki etkinlik insan ilişkilileri, efsane ve kuşkusuz büyük mali çıkarlar dünyası yaratan da moda olmuştur. Ne var ki moda, kadının örtünmesi yada soyunması ile sınırlanmaz. Doğrusu, moda toplumsal yaşamın her alanına karışır. Günümüzde, beslenmeden konuta, otomobillerde ilaçlara, şarkılardan tatil tasarılarına varıncaya kadar, bütün tüketim davranışları modanın damgasını taşır. Giyside moda, moda kavramının kucakladığı bütün içinde çok küçük yer kaplar. Geleneksel toplumlarda moda yoktur. Giysiler belirli rolleri belirtir; herkes kendi yaşına, cinsiyetine, toplum içindeki durumuna, işine uygun olanı giyer. Olabilecek değişiklikler son derece önemsizdir. Kişisel yorumlarda bütünü sürekliliğini bozmaz. Moda, gerçek anlamda, ancak değişmeye inanan, değişme yoluna girmiş toplumlarda ortaya çıkar. Bu nedenle de bir yandan ekonomiye bir yandan da toplumsal yapıya sıkı sıkıya, ama hareketli ( değişken ) biçimde bağlıdır. Uzun zaman boyunca, moda nüfusu ancak çok küçük bir bölümünü ilgilendiren bir olgu olarak kalmış, seçkinlere özgü olmuştur.
Moda, toplumların, geleneklerin, olayların bir büyülü aynasıdır. Savaşlar, barışlar, buluşlar, sanat olayları modayı her açıdan etkilemiştir.
Döşemelik kumaştan ev eşyalarına, mücevherlerden parfüme, otomobilden televizyona, şarkılardan romanlara kadar her şeyin ayrı modası vardır.

Sonuç olarak, Dünyada modası geçmeyecek tek şey insanların modaya uyma dürtüsüdür.
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
16 Ocak 2012       Mesaj #4
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Modanın Tarihi

Bugün moda olan bir giysi,

10 yıl sonra itici,
30 yıl sonra ilginç,
50 yıl sonra ise müthiş kabul edilecektir.
Levier (ingiliz moda araştırmacısı)

Moda her zaman kısa ömürlüdür, bu nedenle bazı insanlar onun kaotik oluşuma sahip olduğunu düşünürler. Şüphesiz bir çoğumuz gelecekte neyin moda olacağını öğrenerek, kendimizi ona göre hazırlamayı çok isteriz.

Bakalım nedir bu moda. Neden kendimizi ona göre ayarlamak isteriz, neden sık sık adını duyarız, neden gazete ve dergilerin onlarca sayfasını kaplar.

Nedir moda? Moda - bizim eski şapkamızdır. Yada yeni kıyafetimizdir. Sonbaharda düşen yapraklar kadar eski, ilkbaharda açan çiçekler kadar yenidir.

Moda toplumun sosyal, politik ve kültürel durumuna yansır. Moda Fransız imparatoriçesi Eugenie'yi 1936 yılında Süveyş kanalının açılışına yanında 250 kıyafetle gitmesine neden olan şeydir. Moda XIX yüzyılda 27 Paris terzisini 100 metrelik kumaştan 11 gün balo kıyafeti dikmeye zorlayan şeydir. Tarih boyunca çeşitli halklar çeşitli giysiler, takılar, boyalar kullanarak farklı tarzlar yaratmışlardı. Bugün modanın ilk ortaya çıkışı uzmanların kafalarını kurcalamakla devam ediyor. Çoğunluğun görüşüne göre moda kökeni ilk insanın ortaya çıkışına dayanıyor. Moda insanlık tarihi boyunca toplumların ayrılmaz bir parçası oldu. Özellikle kadınlar daha güzel görünmek, farkla olabilmek için değişik giyim tarzları ve farklı aksesuarlar geliştirdiler. Bugün hepimizin geleneksel kıyafetler olarak adlandırdığımız giyim tarzları da aslında hepimizin içinde varolan o gizli moda kültürünün dışa yansımasıdır.

Moda kavramı ilk olarak 1900 lü yıllarda ortaya çıktı. 1900 yılında modern yüzyılın terzilerinden Charles Worth'un yanında çalışan Paul Poiret dört yıl sonra Paris'te kendi atölyesini açtı. Yarattığı elbiseler terzilik açısından yeni buluş olarak değerlendiriliyor. Doğu'dan esintilerini elbiselerine yansıtan Poiret, kemeri yukarı taşıyarak göğüslerin yumuşaklığını açığa vuruyor. Gece elbiseleri Poiret'nin özgür kadınını ortaya koyuyor. 1902 yılında Thomas Burbery ilk kez olarak markasını gabardin üzerine yazdırdı. 1905 de gazetelerde moda ekleri yayınlanmaya başladı.

1906 yılında Guccio Gucci aksesuar üzerine çalışan şirketini İtalya'nın Floransa kentinde kurdu. Gucci kalın kaban kumaşından ilk ünlü çantasını 1925'te yaptı. 1932'de de John Wayne'den saray soylularına herkesin ayağına birer mokasen loafer giydirdi. Hala kaliteli, lüks ve klasik sevenlerin çanta ve ayakkabıdaki ilk tercihi.

1913 yılında Gabriel Coco Chanel şapka dizayn etmeye başlamasıyla moda dünyasına girdi. Chanel 1914'te Arthur "Boy" Capel'in desteğiyle biri Paris diğeri Deauville'de olmak üzere iki butik açtı. 20'lerin başlarına doğru moda evi açarak işine devam etti. Erkek kıyafetlerinde kullanılan bir çok aksesuar ve modeli kadın kıyafetlerine uygulayarak, kravatlı, ekose ceketli, şapkalı özgür kadın imajını yarattı.

1915 yılında Jeanne Lanvin, çiçekli giysilerle büyük ün kazandı. 1916 da devam eden I. Dünya Savaşı'nın insanlar üzerindeki etkisi modaya da yansıdı ve modeller askeri tarza yakınlaşmaya başladı.

1919 Chanel, Paris Rue Cambon'da mağaza açtı. Ardından da 1921 yılında Chanel, ünlü parfümü No.5'i piyasaya çıkardı.

1927 Salvatore Ferragamo Amerika dönüşünde İtalya'da üretime başladı. Her zaman kusursuz ayakkabılar üretmeyi kendine ilke edindi. Üne ilk modern sandallar, patent hakkı 1936'da alınmış mantardan yapılmış sivri topuklar ve platform ayakkabıları ile kavuştu.

1929 Charleston akımı tüm dünyayı sardı. 1932 İtalyan Nina Ricci, Paris'te butik açtı. Ve kısa sürede ürettiği muhteşem kozmetikleriyle ün kazandı. 1933 Rene Lacoste, dünyaca meşhur timsahlı tişörtü yarattı. Doğum gününden bu yana Lacoste, spor ama fazla klasik modellerde ısrar etti. Orta yaşlı, üst düzey yöneticilerin yat gezintilerinde, golfte ve özellikle de tenis oynarken vazgeçemedikleri bir marka oldu.

1937 Marie Claire ilk adımlarını attı. 12 Şubat 1947 de Christian Dior Paris Avenue Montaigne'de ilk kez koleksiyonunu sundu. O günlerden hafızalarda arta kalan, dışarının soğuğu ve podyumdaki mankenlerdi. Korseyle sıkılmış beller, ortaya çıkarılan dekolte, aşağıya doğru genişleyerek inen etekler. Dior her şeyin ortasında küçük bir bürokrata benziyordu, ama o savaştan sonra ortaya çıkan bir şatafatın prensiydi. Gazeteciler haberi verebilmek için telefonlara koşuştular. Yeni kadın, yeni imaj işte o defileden sonra doğdu.

60 lı yılların sonu 70 li yılların başlarında modada yeni romantik stil doğdu. Bu romantizm Dior salonlarından gelen bir akımdan farklı idi. Halk giysilerinden gelen bir esinti modaya yün kumaşlar, meksikan pançoları, hint şalları, çingene giysileri kazandırmıştı.

1965 Paco Rabanne, metal elbiseler üreterek modada tam bir sansasyon yarattı. 70 li yıllarda ünlü Japon modacıları Kenzo Takado, Mitsuhiro Matsuda, Yohji Yamomoto, Issey Miyake sayesinde Avrupa giysilerinde doğu rüzgarları esmeye başladı. Bu modacılar bir taraftan orijinal Avrupa giysileri üretirken, diğer taraftan da geleneksel doğu kıyafetlerinin detayları üzerine çalıştılar. Hatta Kenzo Takado Avrupa modasına doğu köylü kıyafetlerinden alıntılar bile eklemeyi bile ihmal etmemişti.

Bazılarına göre 80 li yılların estetiği Georgio Armani ile gelmiştir. Diğerlerine göre ise Versace 1972 yılında Milano'da çalışmaya başlayarak ve 1978 yılında ilk pret-a-porter koleksiyonunu yaratarak, 80 li yılların havasını tamamen değiştirmişti. Versace çalışmalarının reklamına çok önem verir, reklama büyük bütçe ayırırdı. Dünya çapında ün kazanan Versace ilk defa Super Star sistemini moda ile birleştirmeyi başarmıştı.

1984 Donna Karan, Amerika'da popüler oldu.

Böylece modern moda, defile için yaratılan moda, ünlü terzilerin yarattığı moda hepsi bu yüzyıl içinde doğdu ve büyüdü..

Sen sadece aynasin...
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
4 Haziran 2013       Mesaj #5
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Modanın Tarihi

Her gün duymaya alıştığımız bir kavram moda... Giydiklerimize yön veren, ‘Ben bunu asla giymem’i giydiren, kimilerinin değişen trendler uğruna her sene koskoca bir gardırobu değiştirdiği, yapılan defileler sonrası mankenleri/modacıları birbirine düşüren ve daha aklımıza gelmeyen birçok şey...

moda insanın kendisine yakışanı giymesi mi, yoksa çıkan şeyleri kendisine yakıştırması mı? Ya da giydiklerimiz “bizi” mi yansıtıyor yoksa “olmak istediğimizi” mi?
Belki de moda hem bunların hepsi, hem de bunlardan hiçbiri... Bir ortama özgü ortaklaşa yaşama, davranma, düşünme biçimi, yeni olan her şeye bağlanan bir gerçek... Çünkü modanın bulunmadığı bir yerden, etkilemediği bir davranıştan, zaman diliminden ya da toplumdan söz edilemez. Tarihçiler bütün toplumlarda takıların ve giysilerin süsleyici bir özellik taşımanın yanı sıra zenginliği, benimsenmiş olan dini ya da toplumsal durumu belirten simgeler olduğunu ortaya koymuşlardır.

Son 30 yılda, modanın geçirdiği evrim, toplumda çağdaş bölünmelerle paralellik göstererek, çeşitliliğin artması, sosyal gruplar arasındaki karmaşık ilişkiler ve değişik sosyal gruplar arasındaki iletişimin büyümesi yönünde oldu. Baskın tarzdaki değişiklikler, değişik sınıflardaki kişilere hızla iletildi. Bu süreçte üst sınıftaki insanlar model olarak büyük rol oynadılar.

Toplumdaki sosyal sınıflar içinde ve arasında olan bu parçalanma modanın 3 ayrı kategoride gelişmesine neden oldu: lüks tasarımcı modası, endüstriyel moda ve sokak tarzı. Bu 3 kategori zayıf bir bağ ile bağlanıyor: Sokak tarzının lüks tasarımcı tarzı üzerinde, bu ikisinin de endüstriyel moda üzerinde bazı etkileri var.

Bu 3 kategori ilişkileri arasındaki önem çeşitli moda organizasyonları ve bunların müşterilerle olan ilişkilerine dayanıyor.

moda dünyasının merkezleri olan Paris, New York ve Londra farklı açılardan önem taşımaktadır. Her ülkede moda tasarımcıları, tek tür rolü destekliyor, tıpkı kendilerini artist, artist-craftsmen veya girişimci olarak görmeleri gibi...
Çoğu yaşam tarzı uzmanı olan New York tasarımcıları, spesifik yaşam tarzlarını gösteren, gerçek veya hayali kıyafetler yaratmakta ustadır. Londra’daki tasarımcılar ise gençlerle yakın iletişim içindedir, moda tarzını etkileyen değişik popüler kültürlerdeki yaratıcılarla birliktedir ve bunlara kazanç getirenden çok çirkin, yıkıcı ve denenmemiş tasarılardan oluşan çevre daha yakındır.

moda kaynakları, akımları tarih boyunca değişim göstermiş, bir çok olaydan etkilenmiştir. Bunların sonunda da karmaşıklaşmaya başlamıştır. Tarihsel bazda modanın geçmişine göz atarsak bu değişimleri ve etkileri daha iyi anlayabiliriz.

1920ler...havailik, bolluk ve kayıtsız davranışlar zamanı...

1. Dünya savaşının sona ermesiyle insanlar daha özgür olmak, eğlenmek istiyorlardı. Bu dönemde 1800’lerin ortalarında giyilen kıyafetler erkeklerin günlük giysilerini oluşturuyordu. Renkli gömlekler giyiyor, üzerinde geometrik desenler, çizgiler olan kravatlar takıyorlardı.

kadınların giyim tarzı ise bağımsızlık hareketinden büyük oranda etkilendi. Çünkü Batı'da kadınlar eşitlik ve siyasi haklar için savaş veriyorlardı, bu savaş en "şık" ifadesini kadınların dış görünümünde ve giyimlerinde buldu. Bukleli, lüle lüle saçlar yerlerini kısa ve rahat kesimlere bırakmıştı. Fırfırlar, farbalaların yerine sadelik ve rahatlık öne plandaydı... Kıyafete ek olarak duruş, figür, saç ve kozmetik sektörü de gelişti. Bunda film endüstrisi ve artistlerinde önemli etkileri oldu.



Erkeklerde resmi gece kıyafetlerini andıran manto kuyrukları vardı, bunlara şapkalar eşlik ediyordu. Smokinin popülerliği yavaş yavaş artsa da henüz kabul görmemişti. Resmi gece giysilerinin altına siyah deri ayakkabılar giyiliyordu.

Dizden bağlı pantolonlar “knickerbockers” (daha sonraları “knickers” olarak kısaltıldı) iyi giyimli erkeklerin popüler giysisiydi. Paltolara büyük yama cepler, kemerler takılıyor, tek düğmeli ve genellikle omuzluk ile kullanılıyordu. Erkeklerin ayakkabıları ise “knickers”larla uyumlu haldeydi.

1925’te bol pantolonlar ortaya çıktı. moda erkeklerin kıyafetlerini 30 yıl kadar etkiledi. Oxford çantaları ilk defa üniversitelerin knickers üzerindeki yasaklamalarını delmeye hevesli Oxford öğrencileri tarafından giyildi.
20’lerin başlarında kadınlar daha çok bol ve yüksek belli giysiler tercih ediliyordu. Giysi belleri zamanla kalçaya kadar inmesine rağmen bol kesim bir süre daha egemenliğini sürdürmeye devam etti.

Ereklerde ise jazz giyimi çok hızlı bir şekilde moda olup, daha sonra da ortadan kalktı. Bu moda da ceketler uzun ve sıkı belli, uzun arka yırtmaçlıydı. Düğmeler çok sık dikiliydi.

Tüvit giysiler bu zaman popülerlik kazandı. Kabarık dokunmuş yünlü kumaş anlamına geliyordu. Daha sonra bu terim evde örülmüş yünler için kullanılmaya başlandı.


Ayrıca 20’ler düğmenin yılı oldu. 1893’te patentlenen fermuar ise 30’lara kadar yaygın olarak kullanılmamıştır.




1925’te belsiz kıyafetler ortaya çıktı, özgürlük savaşında eteklerinde vazgeçmeyen kadınlar, dizin biraz altına kadar inen pilili eteklere büyük rağbet gösterdiler. Ancak 1928’de tarzın tekrar değişmesiyle kıyafetler vücuda oturmaya başladı.

En çok kullanılan dokuma malzemesi pamuk ve yün oldu, yüksek kalitesinden dolayı ipeğe rağbet olduysa da fiyatı yüzünden bu sınırlı düzeyde kaldı. Bu dönemin ortalarında suni ipek ortaya çıktı ve doğal olanının yerine kullanılmaya başlandı.

kadın yüksek modasının (haute couture) merkezi şimdi olduğu gibi Paris’ti. Ancak erkeklerin kıyafetleri Londra’dan etkileniyordu. Fransa’daki modacılar yenilikleri kolay kabul etmediğinden, bütün erkek moda dergileri Londra’daki stil ve trendlerden oluşuyordu.


Bu dönemde erkeklerin diğer bir popüler giysisi fanila oldu. Fanila yünlü giysi anlamına geliyor. Fanila orijinal olarak ağır, konforlu, yumuşak yapılan hafif uyku giysisiydi. Gri popüler renkti ve gri fanila pantolonlara da “grayers” deniliyordu. Diğer moda renkler beyaz, bej ve çizgili modellerdi. Fanila pantolonlar geleneksel olarak ılık havalarda giyiliyordu. Gençlerde bütün gün fanila pantolonlar ve yakalıklarla geziyorlardı.




Belki de basit tarzlar sayesinde giysi endüstrisi 1920’lerde büyük bir büyüme kaydedildi. Bu üretilen giysiler herkese uyumlu hale getirilirken makul fiyatlı giysiler daha tercih edilir oldu.

1922’de ülkelerin ilk outdoor alışveriş merkezi olan “The Country Club” Kansas City, Kansas’ta açıldı. Bugün hala faaliyetini sürdürüyor.

1930lar... Hazır giyime rağbet azalıyor...

24 Ekim 1929’da yaşanan büyük Wall Street Bunalımı’yla beraber moda da olumsuz yönde etkilendi. Bu bunalımın sebebi para politikasındaki yetersizlik sonucu ortaya çıkan para arzında mutlak düşüştü ve 1932 yılı sonuna kadar süren yaygın banka iflasları ve bununla ilişkili olarak da Amerikan Federal Rezerv Bankasının para stokundaki azalmayı önleyememesi bunalımın büyümesinde büyük bir rol oynadı. Bu bunalımdan sonra yaklaşık 8 milyon insanın işsiz kalmasıyla giysiye ayrılan bütçede ortadan kalktı. Giyim endüstrisi bütçe daralmasına sahne oldu. kadınların dikiş dikme olayında büyük artış oldu. Çünkü yenisi alınmadan önce onarılıyor, yamalanıyordu. Hazır giyime rağbet azaldı ve stillerde olumsuz değişiklikler oldu.

kadın modasında 20’lerdeki salık ve erkeksi görüntünün yerini daha yumuşak, kadınsı çizgiler aldı. Kıyafetlerin topuklara kadar inmesine karşılık yakalarda omuz hizasına kadar indi. Yüksek belin tekrar revaçta olmasıyla beller daha ince, kalçalar daha küçük görünmeye başladı. Eteklerde detaylara dikkat edildi.

Kadınlarda zerafeti, inceliği ön plana çıkaran giysiler modayken erkeklerde ise kıyafetler insan gövdesini büyük göstermeyi amaçlıyordu. Omuzlar vatkayla kaldırılıyor, giysi kolları da bileklere doğru daralıyordu.

Double-breasted kıyafetlere talebin artması modern iş kıyafetlerinin ortaya çıkacağının habercisi oldu. Geniş omuzlu, yırtmaçsız ceketleri bol kesimli uzun pantolonlar tamamlıyordu. Bu kıyafetler gri, siyah, deniz veya gece mavisi oluyordu.

Kışın kahverengi cheviot; baharda ise ince yünün içine beyaz, kırmızı, veya mavi tonlarından oluşan ipekli giysiler popülerdi. Bu zamanda çizgili takımlar erkeklerin gardırobunun standart elementi haline geldi. Tek, çift, chalk, geniş, dar çizgiler tercih edilenler arasındaydı.




Kadınlarda ise kürkün bütün çeşitleri sabah – akşam kullanılmaya başlandı. Kürk atkılar, atkılar, paltolar, değişik aksesuarlar kadın kıyafetlerini süsledi.

Şapkalar açıyla takılmaya başlandı, bere yerine cloche şapka takıldı, bu dönemin sonlarına doğru da türban ortaya çıktı.

Ayakkabıda ise parmak ve topuk gösteren modeller, dans ayakkabıları, apartman topuklar, bilekten bağlı, tokalı modeller, çanta da ise boncuklu tasarımlar moda oldu. 30’ların sonlarında da deri kullanılmaya başlandı.

Bütün bu incelik ve zerafete karşın spor kıyafetler ise erkeksi bir çizgi kazandı. Sportif giysiler, deri ceketler moda oldu.


1935’te Başkan Roosevelt’in yeni anlaşmasının sonucu olarak refah geri döndü. The rebounding ekonomi, iş kıyafetlerine yeni bir dizayn öngörüyordu. Bu, bu giysileri giyen iş adamlarının statüsünü mükemmelleştirmek içindi. Londralı bir terzi tarafından geliştirildiği için London Cut adına alan bu görünümde kıyafet kolları omuzlardan bileklere doğu inceliyordu, büyük cepler ve düğmeler, geniş ve sivri yakalardan oluşuyordu. Vatkalar omuz uçlarını bir hizada gösteriyordu ve ek kumaş kol boşluğunu dolduruyor, omuz bölgesinde bir perde (drape) oluşturuyordu. Bu detaydan dolayı, bu takım “London drape” veya “drape cut” olarak da biliniyordu.




Bu yeni giysinin değişik versiyonları da daha sonra ortaya çıktı. Bunlarda 4 yerine 6 düğme, düğmelere doğru eğimli yaka ve daha uzun kenarlar vardı. Bunların moda olmasında Clark Gable, Cary Grant gibi birkaç Hollywood starının filmlerinde bu giysileri giymesi rol oynamıştır. O andan sonra da orta Amerika da popülerlik kazandı.

Meşhur “Palm Beach” kıyafetlerinin dizayn edilmesi de 1930’lara dayanıyor. Bu kıyafetleri yapmada Gabardin’de kullanılmıştır. Bunlar çok çabuk bir şekilde Amerika’nın mükemmele eşit, ve Wall Street İş adamları arasında sıcak günler için tercih edilen çabuk bir şekilde yayılan yazlık kıyafet haline geldi.
Bu zamanlarda blazers (pantolonu değişik kumaştan, parlak düğmeli bir tür ceket) popüler hale geldi. Bu kıyafetler 19. yüzyılın son zamanlarında İngiliz üniversite öğrencileri tarafından kriket, tenis oynanırken giyilirken bunun Amerikan versiyonu ise mavi, cam yeşili, tütün kahverengisi, krem renklerinden oluşmaktaydı.


Bu dönemde zarar verici madde içermeyen yıkanabilir ve kolay taşınır kumaşlar ortaya çıktı. Günümüzde de kadınların vazgeçilmez aksesuarlarından olan naylon çoraplar, 1935’te naylonun kullanılmaya başlanmasıyla, üretilmeye başlandı.



Bu döneme kadar düğmenin gölgesinde kalan fermuar, İlk başlarda ayakkabıda kullanılandı. Daha sonra da giysi parçalarını kapama amaçlı kullanılmaya başlanmasıyla popülerlik kazandı.

30’lu yıllardaki erkek modasını gangster etkisinden bahsetmeden tartışmak eksiklik olur. Gangsterler hırsız olarak küçümsenirken, çelişkili olarak giydikleri kıyafetler yüzünden “iş adamı” imajı çiziyorlardı. Ancak tipik iş renklerini ve stillerini seçmiyor ve her detayı çok uç noktalarda kullanıyorlardı. Daha sonraları gangster tarzına benzer giyinme yolunda gelen yoğun istekler üzerine New Yorklu yüksek modacılar “Broadway” takımını yaratmak zorunda kaldılar.

1931’de ise erkekler için moda dergisi olarak “Apparel Arts” bulundu. Daha sonra bu orta sınıf Amerikalı erkeklerin moda kural ve gelişimlerini içeren dergisi haline geldi.

Bu on yılda kitle üretiminde yoğun desteklemeler oldu. Bunun sayesinde kadınlar bugünkü iyi kesimli, iyi dikimli kıyafetlere ulaştılar. Ancak 3 Ekim 1939’daki savaşla hem kadın, hem erkek modasındaki yoğunlaşma kesintiye uğradı.
1940lar...Dünyanın moda merkezi değişiyor mu???

2. Dünya savaşı, dünya modasını sonsuza dek değiştirdi. Almanya moda kontrolünü eline geçirmeye başladı. Fransa moda evlerini Berlin’e taşıyarak Berlin’i, dünyanın moda merkezi olmasını istiyorlardı.

Savaştan önce, New York’taki modacılar, Atlantik Okyanusu’nun etrafına geziler yaparak, her yıl Fransa’daki frapan ve zengin moda şovlarına katılıyor, geri dönüncede Paris’teki modayı kopyalıyorlardı. Birleşik Devletler Paris’ten uzaklaşınca yeni moda yaratma girişimlerine başladılar ve spor giyim üzerine yoğunlaştılar. Bunun sonunda da dünyanın spor giyim merkezi oldular.

1941’de hükümet bütün doğal kumaş stoklarına el koydu. Suni ipekli kumaş endüstrisi hız kazandı. Naylon çoraplar ortadan kalktı.

8 Mart 1942’deki US Government War Production Board giyimin her görünüşünü düzene soktu ve doğal ip kullanımını kısıtladı. Sivil giyimde kullanılan yün tedariki, askeri gereksinimi karşılamak için 204.000 tondan 136.000 tona indirildi. Bütün ülkelerdeki üretimler suni iple yapılmaya başlandı. Viskoz ve suni ipek bunlardan en çok kullanılanlarıydı. Ama maalesef bunlar iyi substitute değildi, çünkü sıcak tutmuyorlardı ve çekiyorlardı.

Amerikan tasarımcılarının öncülüğünü yaptığı spor giyim modası lise kampüslerinden çıktı ve toplumun her katına ve her yaş grubuna uyum sağladı.

25 Ağustos 1944’te nihayet Almanya’nın Paris’i işgali bitmesiyle dünya moda sahnesine yeniden çıkan Fransa’da 53 modacı birleşerek seyahat eden bir sergi yarattılar.

Savaş sonunda mecburen giyilen eski yamanmış giysilerden sıkılan kadınlar değişikliğe hazırdılar ve moda yumuşak, kadınsı ve romantik bir resme büründü.



Bu dönemde revaçta olan detaylar ise: etek kenarlarında, yakalarda, bellerde olan dalgalanmalar; çan, birleşik ve a-line etekler; bluzlar; sütyen ve kemer olarak 2’ye ayrılmış korse ve tekrar ortaya çıkan naylon çoraplar.




Tabi ki savaşın bitmesinin etkileri sadece kadın modasında yaşanmadı, erkek modası da bundan büyük bir oranda etkilendi. Stiller tam kesim ve uzundu. Bu değişimin bir nedeni de savaş zamanı olan kıtlığa karşı olan bir reaksiyondu. Uzun montlar ve tam kesim pantolonlar bolluğun ve lüksün simgesi olarak görülüyordu. Bu giysilerde fazla gösterişliden, hassas olana kadar tüm renkler vardı. El boyaması olan kravatlarında popülerliği vardı. Gökdelenler, egzotik ağaçlar, limuzinler, rodeo yapanlar, gün batımı ve bazen de pin-up kızları kravatların üzerinde görülen şekillerdendi.

2. Dünya Savaşından sonra, Paris’in yüksek modadaki gücünü geri almasıyla Amerikan tasarımcıları spor giyim alanında hız, güvenirlik ve saygı kazandılar.

Savaş sonrası modasında en büyük değişikliklerden biri de erkeklerin modasının günlük gömleklere olan adaptasyonu oldu. 1946’da ve 47’de Hawaii veya Carisca gömlekleri ilk defa Kaliforniya ve Florida plajlarında giyildi. Bu gömlekler parlak renklerden yapılıyordu ve meyve, çiçek, ateş, kadın, deniz resimleri vardı.




Bu dönemin sonunda erkekler üniformalardan yorulmuşlardı ve yeni bir görüntü istiyorlardı. Amerikan tasarımcıları dünyanın spor giyimi üzerindeki hakimiyetlerini bıraktılar. Amerika’nın spor giyimdeki trendlerini Avrupa uygulamaya başladı.

Tarihte ilk defa, genç insanlar modayı yarattılar, yaşlılar da onları takip ettiler.

Kaynak:

Benzer Konular

29 Eylül 2014 / Misafir Soru-Cevap
13 Ocak 2015 / Misafir Moda
6 Ekim 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
7 Mayıs 2014 / _EKSELANS_ Mimarlık