Arama

Mezheplere Göre Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar

Güncelleme: 8 Aralık 2015 Gösterim: 158.207 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Aralık 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mezheplere göre Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar

Sponsorlu Bağlantılar
Kurt, ayı, aslan, kaplan, pars, sincap, samur, sansar, maymun, sırtlan, fil, köpek, kedi, tilki, gelincik gibi avını köpek dişi ile yakalayan yırtıcı hayvan yenmez. [Şafii’de tilki, sırtlan, samur, sincap, gelincik yenir.] Avını pençesi ile yakalayan ve leş yiyen, çaylak, kartal, kerkenez, kuzgun, akbaba, leş kargası, yarasa, atmaca, şahin gibi kuşlar yenmez.
Haşarat, yani toprak içinde yuvası olan küçük hayvanlar helal değildir. Fare, akrep, yılan, kertenkele, kene, kurbağa, kaplumbağa, arı, sivrisinek, kara sinek, köstebek, kirpi, bit, pire gibi haşarat yenmez. [Şafii ve Maliki’de kirpi, kertenkele yenir.]
İğrenç olmayan, leş yemeyen, avını pençesi ile yakalamayan kuşlar yenir. Mesela ördek, saksağan, kumru, bülbül, keklik, deve kuşu, bağırtlan kuşu, güvercin, bıldırcın, tarla kargası, tavus, kırlangıç, baykuş, papağan, turna, serçe ve sığırcık gibi kuşlar helaldir. Hüdhüd [ibibik] mekruhtur.
[Şafii’de kırlangıç, tavus, hüdhüd, papağan, yarasa yenmez. Leylek hariç, martı ve balıkçıl gibi deniz kuşlarının hepsi yenir.]
Zürafa, geyik, ceylan, tavşan ve evcil hayvanlardan sığır, davar ve kümes hayvanları yenir.
Tezek ve başka necis şeyleri yiyen hayvanın eti kokarsa yemesi mekruhtur. Temiz şey ile beslenip, pis kokusu kalmazsa caiz olur.
[Necaset yemiş olan tavuk, koyun ve sığırı hemen kesip yemek mekruhtur. Tavuğu 3, koyunu 4, sığır ve deveyi 10 gün hapsetmek, yani necaset yedirmeyip temiz gıda ile beslemek gerekir. Şafii’de ise deve 40, sığır 30, koyun 7, tavuk 3 gün hapsedilir.]
Yalnız süt emip başka bir şey yememiş olan küçük kuzuların öldükten sonra karınlarından çıkarılan peynir mayaları temizdir. Koyun, sığır gibi ölmüş hayvanların memelerinden çıkan sütler de temizdir.
Hasta veya bayıltılan bir hayvan, diri olup olmadığı bilinmiyorsa, boğazlanırken hareket ederse veya diri hayvandaki gibi kan çıkarsa yenir. Çünkü bunlar hayat alametidir. Hayat alameti yoksa yenmez.
Hayvanların akan kanı necistir. Etteki akmayan kanı, karaciğeri ve dalağı temizdir.
Çok kimse, bilmediği için, çekirge yenmez zanneder. Çekirgenin helal olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. Dört mezhepte de yenir.
Besmelesiz kesilen hayvan yenmez. Besmele çekmek unutulursa yenir.
Şafii’de Besmelesiz kesilen hayvanı yemek de caizdir. Maliki’de, Besmele unutulursa da yenmez.
Dinsizlerin kestiği, hayvan yenmez. Kesmeyip de, bir yerine bıçak saplayarak, alnına vurarak veya boğarak veya ilaçlayarak, elektrikleyerek öldürülen kara hayvanları, leş olur. Bunları yemek haram olur.
Müslüman kasaptan alınan bir etin, nasıl kesildiği bilinmiyorsa, helal olmak ihtimali varsa, [yani, kesenler müslüman ve dinsiz karışık ise], yemek caiz olur. (Mizan-ül-kübra, Hadika, Berika, Mezahib-i erbea, Hayat-ül hayvan)
Eti yenen her hayvanın 7 yeri yenmez. Bunlar, akan kan, idrar aleti, hayaları [koç yumurtası], bezleri [guddeleri], safra kesesi, dişi hayvanın önü ve idrar kesesidir.
Martı Hanefi ve Hanbeli’de yenmez. [Şafii ve Maliki’de martı ve balıkçıl yenir.]
At eti, tenzihen mekruhtur. [Şafii ve Hanbeli’de helal, Maliki’de haramdır.]
Hanefi mezhebinde balık şeklinde olmayanlar yenmez. Kalkan, sazan, Yunus balığı, yılan balığı yenir. Kalamar, mürekkep balığı, deniz hınzırı, deniz aygırı gibi hayvanlar ve yengeç, midye, istiridye, ıstakoz, kerevit, karides gibi deniz haşaratı yenmez. Diğer üç mezhepte ise, deniz ürünlerinin hepsi yenir.
[Şafii’de denizde yaşayan her hayvan yenir. Bir kısım Şafii âlimlerine göre ise, tab’an pis olanlar yenmez. Peygamber efendimiz, (Denizin suyu temizdir, meytesi [bir sebeple öldürülmüş olanı] helaldir) ve (Kendiliğinden ölüp de, su üstüne çıkan balığı yeme, su çekilip de açıkta kalarak ölmüşse onu ye! Böyle bir sebeple denizde öleni de ye!) buyurdu.]
Su içinde kendiliğinden ölüp, karnı üst tarafta duran balık yenmez. Fakat ağ ile, saçma ile, ilaç ile, sarsıntı ile dinamit veya herhangi bir madde ile ölen her balık yenir. Suyun açılıp kurumasında, fazla sıcaktan veya fazla soğuktan dolayı ölen veya kuşlar tarafından öldürülen, su içinde bağlı tutulmakla ölen, buz arasında sıkışarak ölen balıklar yenir. Deniz içinde ölen veya sudan çıkarılmadan tokmak ile vurulup öldürülen veya bıçakla başı kesilen balıklar yenir. Temiz olmayan suların içindeki balıkları yıkayıp yemek caizdir. Avlanan bir balığın içinden çıkan balık, sağlam ise yenir.
Buffalo, zürafa, zebra, kanguru, deve kuşu yenir. Avını köpek dişi ile yakalayan hayvanın eti yenmez. Avını pençesi ile yakalayan, leş yiyen kuşların eti yenmez.

Bir hadis-i şerif meali:
(Azı dişi olan yırtıcı hayvanlar ve pençesiyle avlanan kuşlar yenmez.) [Müslim]
Buffalo, sığır gibi ot yer, geviş getirir. Zürafa ve zebra ceylan gibi ot yer, kanguru, tavşan gibi ot yer. Bunların köpek dişleri yoktur. Deve kuşu, hindi gibidir, avını pençesiyle yakalamaz, leş yemez. Yumurtası da yenir.


İhtiyaç halinde mezhep taklidi
Mezheplerdeki farklı hükümlerin rahmet olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. Zaruret veya ihtiyaç olunca, başka mezhep taklit edilerek, o mezhepteki helal olan bir hayvan yenir. Mesela kirpi etinin ekzama, kaşıntı, sedef, baras gibi deri hastalıklarına ve gelincik denilen fil hastalığına iyi geldiği Hayat-ül hayvan kitabında yazılıdır. Hanefi ve Hanbeli mezhebinde kirpi eti yemek haramdır. Şafii ve Maliki mezhebinde caizdir. Tesirli başka mubah bir ilaç yoksa, hastanın, bu iki mezhepten birini taklit ederek kirpi eti yemesi caiz olur. Kirpinin başını besmele ile kesmek gerekir. Kirpi insanların yanında başını gizler, suya konunca başını çıkarır. Böylece başını kesmek kolay olur.
Aç kalıp kendi mezhebine göre helal olan yiyecek bulamayan kimse, başka mezhepte helal olan bir yiyeceği yer. Hiçbir mezhepte de çare bulamazsa, ölmeyecek kadar haram olan gıdadan yiyip içmesi caiz olur. (Hadika)

Balık nasıl yenir?
Kur’an-ı kerimde balık eti hakkında mealen buyuruluyor ki:
(Taze et [balık] yemeniz ve [inci mercan gibi] ziynet çıkarmanız için denizi emrinize veren Odur.) [Nahl 14]
Hangi hayvanların nasıl yeneceği de şöyle bildiriliyor:

(Meyte, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilenler size haram kılındı. Henüz ölmeden kesmeniz hariç, boğulmuş, vurulmuş, düşmüş, boynuzlanmış ve canavar tarafından parçalanmış hayvanlar haramdır.)
[Maide 3]
Devamındaki âyette de, keserken Allah adının anılması, yani Besmele çekilmesi bildiriliyor.
Meyte, boğazlanmadan, dine uygun kesilmeden ölen hayvandır, leştir. Bir hayvan ötekini öldürse, dine uygun boğazlanmadığı için yenmez. Âyete bakınca, balığın da Besmele ile boğazlanması gerektiği anlaşılıyor. Ama balıkları hiç kimse kesmiyor. Âyetten anladığımıza uyarsak, balığı kesmeden yemek caiz olmaz. Fakat Peygamber efendimiz açıklıyor, (Balıkları kesmek gerekmez), hatta (Besmele çekmek de gerekmez) buyuruyor.
Balıkları dinamitle veya başka şeylerle öldürünce yine yenir. Hatta bir balık ötekini yese, her iki balık da yenir. Halbuki aslan bir geyiği parçalasa, o geyik yenmez. Peygamber efendimizin açıklaması olmadan bunları Kur'an-ı kerimden anlamak mümkün olmaz.

Âyette, kanın da haram olduğu bildiriliyor. Dalak da kandır. Âyete bakarak dalak yemenin de haram olduğunu söyleyen cahiller olmuştur. Peygamber efendimiz, iki kanın helal olduğunu bildirmiştir. Bu iki kanın birisi dalak, öteki de ciğerdir.

Başka mezhebi gözetmek
Kendi mezhebinde caiz, fakat başka mezhepte haram olan bir şeyi yememek evla değil midir? Mesela tilki eti Şafiide helal, Hanefide haramdır. Şafiilerin de yememesi uygun olmaz mı?
Elbette diğer mezhepleri de gözetmek müstehab ve iyi olur. Mesela Şafiiler deniz haşaratı yemese iyi olur.
Tavşanınböbrek, ciğer, dalak haram değil, helaldir. Çekirge de helaldir. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)
Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur:
(Çekirgeyi ne yerim, ne de, haram kılarım.) [İbni Mace, Ebu Davud]
Resulullah efendimizin yememesi onu haram kılmaz. Soğan sarımsak da yemezdi. Yenmesi için izin vermiştir.

Tavşan eti de helaldir. (Dürer, Mecma’ul-enhür)
Abdüllah ibni Abbas hazretleri buyurdu ki:
Resulullah ile otururken, bir köylü, tavşan kebabı hediye getirdi. Bize, (Yiyin) buyurdu.
Muhammed bin Safvan dedi ki: (İki tavşan yakaladım, kestim. Resulullaha sordum. İkisini de yememi emretti.) [Bedayi]
Hazret-i Enes anlatır:
Avladığımız tavşanı Ebu Talha’ya getirdim. O da, tavşanı keskin bir taşla kesti. “Şu budu Resulullaha götür” dedi. Hemen götürdüm. Resulullah onu yedi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)

Hazret-i Cabir anlatır:
Kavmimden biri, taşla kestiği tavşanı, Resulullaha soruncaya kadar bekletti. Efendimiz yemesini emretti. (Tirmizi)
Halid İbn-ül Huveyris hazretleri anlatır:
Bir adam, avladığı tavşanı Abdullah İbni Ömer’e, “bunun eti yenir mi” diye sordu. O da, "Bir tavşan Resulullaha getirildi. Ne yedi, ne de yenmesini yasakladı, tavşanın hayız gördüğüne inanıyordu" dedi. (Ebu Davud)
Bu hadis-i şerifler de, tavşanın helal olduğunu bildirmektedir.

yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
17 Haziran 2008       Mesaj #2
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
Eti yenen ve yenmeyen hayvanlar
Sual: Eti yenen ve yenmeyen hayvanları, liste halinde bildirebilir misiniz?
Sponsorlu Bağlantılar
CEVAP
Karada yaşayan hayvanlar ve kuşlar için, hadis-i şerifte şöyle bildirilmiştir:
(Azı dişi olan yırtıcı hayvanlar ve pençesiyle avlanan kuşlar yenmez.) [Müslim]

Eti yenmeyen kara hayvanları:
Domuz, kurt, ayı, aslan, kaplan, pars, leopar, panda, panter, çita, jaguar, puma, sincap, samur, sansar, kokarca, goril, maymun türleri [şempanze, babun, gibon, orangutan], sırtlan, fil, köpek, kedi, kunduz, porsuk, vaşak, çakal, tilki, gelincik gibi, avını köpek dişiyle yakalayan yırtıcı hayvanlar yenmez. [Şafii’de tilki, sırtlan, samur, sincap ve gelincik yenir.]

Eti yenen kara hayvanları:
Zürafa, kanguru, tavşan yenir. Eti yenen davar [koyun, keçi], sığır [manda, inek, boğa], deve gibi evcil hayvanların, yabani olanları da yenir. Mesela buffalo, bizon yabani sığırdır. Lama yabani devedir. Yani bunlar yenir. Keçinin yabanisi sayılan dağ keçisi, geyik, ceylan, antilop yenir. Yabani koyunlar da yenir. Evcil at, tenzihen mekruhtur. Midilli, bir at türüdür. At eti, Şafii ve Hanbeli’de helal, Maliki’de haramdır. Yabani atlar yenir. Evcil eşek yenmez. Yabani eşek denilen zebra yenir.

Eti yenmeyen kuşlar:
Avını pençesiyle yakalayan ve leş yiyen, çaylak, kartal, kerkenez, kuzgun, akbaba, leş kargası, yarasa, atmaca, şahin, martı, leylek, flamingo, egret, kelaynak gibi kuşlar yenmez.

Haşaratlar da yenmez:
Haşarat, yani toprak içinde yuvası olan küçük hayvanlar, helal değildir. Fare, akrep, yılan çeşitleri, kertenkele, timsah, kene, semender, kurbağa, kaplumbağa, salyangoz, arı, sivrisinek, karasinek, köstebek, kirpi, tahtakurusu, bit, pire gibi haşarat yenmez. [Şafii ve Maliki’de, kirpi ve kertenkele yenir.]

Eti yenen kuşlar:
İğrenç olmayan, leş yemeyen, avını pençesiyle yakalamayan kuşlar yenir.

Saksağan, kumru, bülbül, kanarya, muhabbet kuşu, keklik, sülün, bağırtlan kuşu, güvercin, bıldırcın, tarla kargası, tavus, kırlangıç, baykuş, papağan, turna, saka kuşu, çalı kuşu, ispinoz, serçe ve sığırcık gibi kuşlar helaldir. Hüthüt [ibibik] mekruhtur. [Martı Hanefi ve Hanbelî’de yenmez. Maliki’de martı ve balıkçıl yenir. Şafii’de kırlangıç, tavus, hüthüt, papağan yenmez. Martı, balıkçıl gibi deniz kuşları yenir.]

Eti yenen kümes hayvanlarının yabanileri sayılan karatavuk, yabani ördek, yabani kaz, kuğu gibiler yenir. Hindinin yabanisi sayılan deve kuşu yenir.

Deniz hayvanları:
Hanefi hariç diğer üç mezhepte, deniz ürünlerinin hepsi yenir.
Hanefi’de balık şeklinde olmayan hiçbir deniz ürünü yenmez. Mesela, ahtapot, kalamar, mürekkep balığı, denizhınzırı, denizatı, denizaygırı, denizanası, denizayısı gibi hayvanlar ve yengeç, midye, istiridye, ıstakoz, kerevit, karides, deniz salyangozu gibi deniz haşaratı yenmez. Somon, kalkan, yunus, köpek balığı ve yılan balığı yenir.

Necaset yiyen hayvan
Sual: Necaset yemiş olan hayvanı yemek caiz midir?
CEVAP
Tezek ve başka necis şeyleri yiyen hayvanın eti kokarsa yemesi mekruhtur. Temiz şeyle beslenip, pis kokusu kalmazsa caiz olur.

Necaset yemiş olan tavuk, koyun ve sığırı hemen kesip yemek mekruhtur. Tavuğu 3, koyunu 4, sığır ve deveyi 10 gün hapsetmek, yani necaset yedirmeyip temiz gıdayla beslemek gerekir. Şafii’deyse deve 40, sığır 30, koyun 7, tavuk 3 gün hapsedilir.

Nereleri yenmez?
Sual: Eti yenen hayvanların yenmeyen yerleri nelerdir?
CEVAP
Eti yenen her hayvanın 7 yeri yenmez. Bunlar, akan kan, idrar aleti, hayaları [koç yumurtası], bezleri [guddeleri], safra kesesi, dişi hayvanın önü ve idrar kesesidir.

Kesmeden öldürülenler
Sual: Kesmeden öldürülen hayvanlar yenir mi?
CEVAP
Kesmeyip de, bir yerine bıçak saplayarak, alnına vurarak veya boğarak veya ilaçlayarak, elektrikleyerek öldürülen kara hayvanları, leş olur. Bunları yemek haram olur.

Hayvandan çıkanlar
Sual: Ölen hayvandan çıkarılan peynir mayası ve süt temiz midir?
CEVAP
Yalnız süt emip başka bir şey yememiş olan küçük kuzuların öldükten sonra karınlarından çıkarılan peynir mayaları temizdir. Koyun, sığır gibi ölmüş hayvanların memelerinden çıkan sütler de temizdir.

Hayat alameti varsa
Sual: Diri olup olmadığı belli olmayan hayvan boğazlanırsa yenir mi?
CEVAP
Hasta veya bayıltılan bir hayvan, diri olup olmadığı bilinmiyorsa, boğazlanırken hareket ederse veya diri hayvandaki gibi kan çıkarsa yenir. Çünkü bunlar hayat alametidir. Hayat alameti yoksa yenmez.

Salam ve jambon
Sual: Salam ve jambon yemek caiz mi?
CEVAP
Avrupa’da genel olarak salam, domuz etinden yapılır. İnek etinden de yapılanı vardır. Türkiye’de inek etinden yapılıyor. Jambon, Fransızca domuz sucuğu, domuz pastırması demektir. Fakat Türkiye’de inek etinden yapılıyorsa, yenmesinde mahzur olmaz. Sırf isminden dolayı bir gıdaya haram denmez.

Hayvana tecavüz
Sual: Çoban tarafından tecavüze uğrayan keçi kesilirse, etini yemek caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caizdir. (S. Ebediyye)

İhtiyaç halinde mezhep taklidi
Sual: İhtiyaç olunca diğer mezhepleri taklit ederek deniz haşaratı yenir mi?
CEVAP
Mezheplerdeki farklı hükümlerin rahmet olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. Zaruret veya ihtiyaç olunca, başka mezhep taklit edilerek, o mezhepteki helal olan bir hayvan yenir. Mesela kirpi etinin ekzama, kaşıntı, sedef, baras gibi deri hastalıklarına ve gelincik denilen fil hastalığına iyi geldiği Hayat-ül hayvan kitabında yazılıdır. Hanefi ve Hanbeli mezhebinde kirpi eti yemek haramdır. Şafii ve Maliki mezhebinde caizdir. Tesirli başka mubah bir ilaç yoksa, hastanın, bu iki mezhepten birini taklit ederek kirpi eti yemesi caiz olur. Kirpinin başını besmeleyle kesmek gerekir. Kirpi insanların yanında başını gizler, suya konunca başını çıkarır. Böylece başını kesmek kolay olur.

Aç kalıp kendi mezhebine göre helal olan yiyecek bulamayan kimse, başka mezhepte helal olan bir yiyeceği yer. Hiçbir mezhepte de çare bulamazsa, ölmeyecek kadar haram olan gıdadan yiyip içmesi caiz olur. (Hadika)

Başka mezhebi gözetmek
Sual: Kendi mezhebinde caiz; fakat başka mezhepte haram olan bir şeyi yememek evla değil midir? Mesela tilki eti Şafii’de helal, Hanefi’de haramdır. Şafiilerin de yememesi uygun olmaz mı?
CEVAP
Elbette diğer mezhepleri de gözetmek müstehab olur, iyi olur. Mesela Şafiiler deniz haşaratı yemese iyi olur.

Şafii’de kadına dokunmak abdesti bozar. Hanefiler de kadına dokununca abdest almaları müstehab olur, iyi olur. Almasalar da caiz; ama öteki hak mezheplere de uymak müstehab olur.

Yenmeyen hayvanlar
Sual: Bazıları, (Köpek, yılan, kartal gibi bütün hayvanlar helaldir. Domuzdan başka hiçbir hayvan haram değildir. Domuzun da yağı, derisi ve gerisi helaldir. Hiçbir hadise inanılmaz) diyorlar. Peygamber efendimiz 23 yıl dini tebliğ etmedi mi? 23 yıl içinde neyin haram, neyin helal olduğunu bildirmedi mi? Köpeğin helal olduğunu bildiren hiçbir kitap var mıdır? Bunlar Peygamber efendimizin bildirdiklerine niye inanmıyorlar?
CEVAP
Bir hayvan leşse, eti pis, yağı ve kanı temiz olmaz. Kur’an-ı kerimde açıkça yazmıyor diye domuzun pisliğine helal denir mi hiç?

Bunların hadis-i şeriflere inanmamalarının birkaç sebebi olabilir:

1- Resulullahın yalan veya yanlış söyleyeceğini sanmış olabilirler. Peygamber efendimizin doğru, emin olduğu birçok âyet-i kerimeyle bildiriliyor. Hâşâ Allahü teâlânın helal ettiklerine haram demiş olsaydı, Allahü teâlâ müdahale etmez miydi? İşte bir âyet-i kerime meali:
(Eğer o [Peygamber] bize atfen, bazı sözler uydursaydı, biz onu kıskıvrak yakalayıp can damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.) [Hakka 44–47]

Demek ki, Peygamber efendimizin Kur’an-ı kerime aykırı bir şey söylemediği, bu âyet-i kerimeyle de sabittir. Şu halde, Resulullah efendimizin haram ettiği her şey Kur’ana uygundur.Ona uymak Kur’ana uymak olur. Birkaç âyet-i kerime meali:

(İhtilaflı bir işin hükmünü öğrenmek için Kur'ana ve Sünnete bakın!) [Nisa 59]

(İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın diye bu Kitabı sana indirdik.) [Nahl 44, 64]

(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Araf 158, Nur 54]

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(O nebi, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

2- Eshab-ı kiramın yalan söylediğini sanıyorlardır. Eshab-ı kiram Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an-ı kerimde övülmüş, her birinin Cennetlik olduğu açıkça bildirilmiştir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra mal verip savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayıp savaşanlardan daha yüksektir. Fakat Allah hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vaad etti.) [Hadid 10]

Âyet-i kerimede, sapıklara fırsat vermemek için, ve küllen vaadallahü hüsna buyuruluyor. Yani Allah her birine Cenneti söz vermiştir buyuruluyor. Fazilet bakımından, Mekke’nin fethinden önce Müslüman olanlar, daha sonra Müslüman olanlardan elbette üstündür. Ama hepsi de Cennetliktir.

Hepsinin Cennetlik olduğuna dair başka bir âyet-i kerime meali:
(Muhacirlerin ve Ensarın [Muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah’tan razıdır. Allah bunlar için, altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.) [Tevbe 100]

3- Resulullah da, Eshab da doğru söyledi. Ama hadis âlimleri yalan söylemiş sanabilirler. Âlimlere itimat etmemizi Allahü teâlâ bildiriyor. (Bilmiyorsanız âlimlere sorun) buyuruyor. (Nahl 43)

Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:

(Âlimlere tâbi olun.) [Deylemi]

(Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir.) [Tirmizi]

(Âlimler rehberdir.) [İ.Neccar]

Bu iddia sahipleri başka dinden olabilirler. Müslümanmış gibi gözüküp müslümanların itikadlarını bozmak istiyorlardır. Geriye, başka ihtimal kalmadı zaten.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Temmuz 2009       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar

Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar Kur’ân-ı Kerîm’de, yeryüzünde ne varsa hepsinin insan için yaratıldığı (el-Bakara 2/29), göklerde ve yerde bu-lunan her varlık ve imkânın Allah’tan bir lutuf olmak üzere insanın emrine verildiği (el-Câsiye 45/13), iyi ve temiz şeylerin helâl, pis şeylerin haram kılındığı (el-Mâide 5/5; el-A‘râf 7/157) bildirilir. Cenâb-ı Allah’ın rahmân sıfatının sonucu olarak dünya hayatında O’nun bu lutfuna mazhar olan bütün insanlık bunlardan kendi amaçları doğrultusunda ve yapılarına uygun olarak yararlanmaktadır. Hayvanlar da bu imkânlar demetinin önemli bir parçasını oluşturur. Nitekim insanlar, tarih boyunca hayvanları binek veya yük taşıma aracı olarak kullanmak, gücünden, etinden, sütünden, derisinden, tüylerinden yararlanmak suretiyle hayatlarını büyük ölçüde kolaylaştırmışlardır. İnsanoğlu bu çeşit faydaları elde etmeye yönelirken, hayvanların neslinin devamını sağlamada olumlu bir rol da üstlenmiş olmaktadır.

Tarihçe

Hayvanlardan yararlanma konusunun önemini hiç yitirmeyen hatta her geçen gün daha da önem kazanan yönü hayvanî gıdalar ve özellikle hayvan etleridir. Tabiatta bütün imkânların insanlığın emrine verilmiş olduğu ger-çeğinden hareketle, her türlü hayvanî gıdanın ve özellikle etin yenebileceği düşünülebilirse de, dinler hatta bazı felsefî akımlar bile birtakım kayıtlayıcı hükümler koyduğundan bu konuda hemen her inanç çevresinin kendine has kuralları bulunagelmiştir.
Bunlardan bazıları oldukça aşırılığa kaçarken bazıları da yasakların sınırını çok daha dar tutmuştur. Meselâ, Brahmanlar ve bazı filozoflar hayvan kesmeyi ve hayvan eti yemeyi kendilerine haram kılarak en uç noktada yer almışlardır. Bunların kendileri için bu yasağı koymalarının sebebi, hayvanların kesimini bir canlıya karşı katı kalplilik olarak kabul etmeleridir.
Üç büyük semavî dinden biri olan Yahudilik’te bu konuda getirilen yasakların gerekçesi farklıdır. Kur’an’da taşkınlıkları ve zulümleri sebebiyle İsrâiloğulları’na bazı hayvanların tamamen, bazı hayvanların da belirli kısımlarının haram kılındığı bildirilir. Konuyla ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Yahudilere tırnaklı bütün hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu, zulümleri yüzünden onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğru söyleyeniz” (el-En‘âm 6/146).
Yahudiliği tamamlamak üzere gelen Hıristiyanlık’ta da durumun böyle olması gerekirken hıristiyanlar, Tevrat’ta kendilerine haram kılınanları helâl saymışlar ve Pavlus’un “ağızdan giren şeylerin değil, ağızdan ve kalp-ten çıkan şeylerin insanı kirleteceği, çarşıda satılan her şeyin yenebileceği” (Matta, 15/11, 18; Korintoslular’a Birinci Mektup, 10/25) şeklindeki sözlerini esas alıp yeme ve içme sınırını çok geniş tutmuşlardır. Buna bağlı ola-rak da, Tevrat’ta haram kılınmış olmasına rağmen domuz eti yemeyi helâl saymışlardır.
Câhiliye Arapları bâtıl inançlara dayalı olarak bazı özelliklerdeki hayvanlara belirli isimler vermişler, bunları putlara kurban etmek veya putlar adına serbest bırakmak suretiyle bir kısım hayvanları kendilerine ha-ram kılmışlardır. Meselâ onlar, beş batın doğuran ve beşinci yavrusu erkek olan devenin kulağını yarıp serbest bırakırlar, artık o hayvandan yararlanmayı ve o hayvanın -kime ait olursa olsun su içmesine ya da otlaklarda beslenmesine müdahale edilmesini yasak sayar-lardı; böyle hayvanlara bahîra denirdi. Bir yolculuktan salimen dönmeye yahut bir hastalıktan kurtulmaya bağlı olarak putlara adanan dişi deve de sâibe adını alır ve serbest bırakılırdı. Koyun dişi doğurursa kendilerinin, erkek doğurursa putların olurdu; fakat hem dişi hem er-kek doğurduğunda artık erkeği kurban etmezler, bu koyuna vasîle derlerdi. Bir erkek devenin dölünden on batın doğarsa bu deve koruma altına alınır ve ona binilmez, yük taşıtılmazdı; bu hayvana hâm denirdi. Kur’ân-ı Ke-rîm’de bu bâtıl inanç ve âdetler temelden reddedilmiş, bazı hayvanların “bahîra”, “sâibe”, “vasîle” ve “hâm” gibi isimlendirmelerle özel hükümlere tâbi tutulup haram sayılması Allah’a yapılan bir iftira olarak nitelendi-rilmiştir (el-Mâide 5/103). Müşriklerin bu saçma düşünce ve uygulamalarına başka âyetlerde de yerme ifadeleri ile işaret edilmiştir (meselâ bk. el-En‘âm 6/136, 138-140, 143-144).

b) İlke ve Amaçlar

İslâm dininde ise, yeryüzündeki her türlü imkân ve nimetin Allah’ın insanoğluna lutuf ve ihsanı olduğu, şükrünü eda etmeleri kaydıyla bunlardan yararlanabilecekleri bildirilmiş, aynı anlayışın bir devamı olarak hayvanlardan ve özellikle etlerinden yararlanılması ö-zendirilmiş, bu konuda sınırlı sayıda yasaklama ve kı-sıtlama getirilerek bunlara uyulması istenmiştir (el-En‘âm 6/142, 145). İslâm dininin getirdiği kayıtlayıcı hükümler, bu konuda yeryüzünde gelenek ve inanç çevreleri arasında orta bir yolu temsil ettiği gibi insan tabiatıyla ve önceki semavî dinlerle de uyum gösterir.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve Hz. Peygamber’in hadislerinde yenmesi helâl ve haram olan etler ile ilgili bazı açıklamalar yer almıştır. Bu açıklamalar bir bütün olarak göz önüne alındığında, her şeyden önce etleri yenebilecek hayvanlarla ilgili bir liste verme yönüne gidilmediği, sadece belli ilke ve ölçüler getirilmekle yetinildiği görülür.
Kur’an’da, yeryüzündeki bütün imkânların insanlığın emrine verilmiş olduğu vurgulandığı için, İslâmiyet’te bu konudaki temel kuralın helâllik olduğu, aksi yönde delil bulunduğu takdirde haramlık hükmünün söz konusu olabileceği anlayışı İslâm bilginlerinin çoğunluğunca benimsenmiştir.
Gerçekten Kur’ân-ı Kerîm’de, yenmesi helâl olan etlerin ayrı ayrı belirtilmesi yönüne gidilmemiş, Allah’ın nimetlerini hatırlatmak ve müslümana yaraşan şeylerin yenmesi gerektiğini vurgulamak üzere “iyi ve temiz şeylerin helâl kılındığı” (meselâ bk. el-Bakara 2/172; el-Mâide 5/4; el-A‘râf 7/32) ifadeleri ile yetinilmiş, bu cümleden olmak üzere en çok yenmesi mûtat olan koyun, deve ve sığır gibi türlere (behîmetü’l-en‘âm) işaret edilmiştir (el-Mâide 5/1).
Kur’an’da yiyecekler konusunda haramlıkla ilgili a-çıklamaların ortak noktası ise, “tayyibât” (iyi ve temiz) sayılamayacak “habâis” (pis ve iğrenç) şeylerin yenmemesi gereğidir. Ayrıca sağlığa zararlı maddelerin alınmaması İslâm’ın genel ilkelerinin (meselâ bk. el-Bakara 2/195) gereklerindendir. Bu konudaki somut yasaklar, bazı âyet-lerde (el-Mâide 5/3) on madde halinde sayılmış ise de aşağıda açıklanacağı üzere bunların bir kısmı aynı grup içinde düşünülerek tamamının Bakara sûresinin 173. âye-tinde yer alan dört ana maddede toplanması mümkündür. Bunlar da; kendiliğinden veya dinî usulde boğazlanmaksızın ölmüş hayvan (meyte), akıtılmış kan, domuz ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlardır.
Hz. Peygamber’in sünneti, Kur’ân-ı Kerîm’deki bu ya-saklamaları teyit eden ifadelerin yanı sıra, “pis ve iğrenç” yiyeceklerin özelliklerine ilişkin detaylandırıcı açıklamalar da içermektedir. Meselâ Hz. Peygamber “yırtıcı hayvanlar”ın (zî nâb: ağzının dört yanında uzun ve sivri dişleri olan hayvanlar) ve “yırtıcı kuşlar”ın (zî mihleb: pençesi ile avını parçalayan kuşlar) etlerinin yenmeyeceği özellikle belirtilmiştir (Müslim, “Sayd”, 15, 16; Ebû Dâvûd, “Et’ime”, 32; Tirmizî, “Sayd”, 9, 11). Ayrı-ca Resûlullah’tan bazı hayvanların etleri ile ilgili hadisler de rivayet edilmiştir. Bu konuda dikkat edilmesi gerekli bir husus, Hz. Peygamber’in yiyecekler konusunda bütün uygulamalarının ve şahsî tercihlerinin daima dinî bir emir veya yasak olarak değerlendirilmemesi gereğidir. Meselâ şu olay bu noktaya ışık tutmaktadır: Abdullah b. Abbas ve Hâlid b. Velîd Hz. Peygamber’le birlikte Hz. Meymûne’nin evinde yemeğe oturmuşlar ve önlerine Necid taraflarından ev sahibesinin bir akrabasının getirdiği kızarmış bir iri keler konmuştu. Resûl-i Ekrem yemeyince İbn Abbas “Bunu yemek haram mıdır ey Allah’ın resulü?” diye sordu. Hz. Peygamber: “Hayır, fakat bizim taraflarda olmayan bir yemektir, hoşuma gitmediği için yemiyorum” buyurdu. Hâlid b. Velîd bu olayla ilgili olarak, “Sonra ben o yemeği önüme çektim ve yedim; Resûlullah da yediğimi görüyordu” demiştir (Buhârî, “ez-Zebâih ve’s-sayd”, 33).
Kitap ve Sünnet’in, hayvanların etleri ile ilgili ola-rak getirmiş olduğu sınırlamalar incelendiğinde, bunların, mükellefleri bazı nimetlerden mahrum bırakarak ceza-landırma yahut bazı yiyeceklere kutsallık verme amacına yönelik olmadığı, temel amacın diğer bütün dinî değer-lendirmelerde olduğu gibi müslümanları insanlık onur ve haysiyetine yaraşır davranışlara yöneltme, onların faydasına olan cihetleri gözetme (yarar sağlayıp zararı savma) olduğu görülür. Gerçekte, bu konudaki yasakların her birinde iyi bir tetkik sonunda kavranabilecek birçok hikmet bulunduğu söylenebilir. Yine bu konudaki yasakların, müslümanlara, onları diğer dinlerin mensuplarından ayırt edici özellikler sağladığı da bir gerçektir. Fakat bütün bunların ötesinde, ilâhî buyruk ve yasaklar, Allah’ın iradesine canı gönülden boyun eğenleri diğerlerinden ayırt eden bir sınav oluşturma hikmet ve amacında birleşir.
İslâm bilginleri, belirtilen amaç ve ilkeler ışığında ictihad ederek hangi hayvanların etinin helâl ve haram olduğunu ya tek tek veya gruplandırarak belirlemeye çalışmışlardır. Bu belirlemelerde, bazı hadislerin sahih kabul edilip edilmemesi veya farklı yorumlanmasının yanı sıra, mahallî âdet ve damak zevkinin, ilkeyi somut olaylara uygulamadaki değerlendirme farklılıklarının, hatta aynı hayvanın değişik yerlerde çeşitli isimlerle anılmakta oluşunun etkili olduğu bir gerçektir. Öte yandan, yeryüzündeki bütün hayvan cinslerinin ismen fıkıh eserlerinde anılmış olmasının beklenemeyeceği de açıktır. Bu sebeple de fıkıh kültüründe eti yenen ve yenmeyen hay-vanlar konusunda zengin bir bilgi birikimine ve birbi-rinden oldukça farklı görüş ve temayüllere rastlanır.

c) Kara Hayvanları

Kara hayvanları özelliklerine göre gruplandırılarak etinin yenmesinin dinî hükmü açıklanabilir.

a) Etlerinin yenmesinin helâl olduğunda görüş birliği bulunan hayvanlar dört gruptur:

1. Sığır, manda, koyun, keçi, deve, tavşan, tavuk, kaz, ördek, hindi türünden evcil hayvanların,
2. Geyik, ceylan, dağ keçisi, yabanî sığır ve zebra gibi vahşi hayvanların,
3. Güvercin, serçe, bıldırcın, sığırcık, balıkçıl gibi kuşların etlerinin helâl olduğunda fakihler görüş birliğindedir. Bu sayılanların bir kısmının helâlliği Kur’an’da tasrih edilmiş (el-Mâide 5/1; el-Hac 22/28, 30), diğerleri de Kur’an’ın “yiyiniz” dediği iyi ve temiz şeyler kapsamında görülmüştür. Bu hayvanların yırtı-cı olmadığı yani ağızlarının dört yanındaki uzun ve siv-ri dişleri ile veya pençeleriyle kapıp avlanmadığı ve kendilerini savunmadıkları da açıktır.
4. Çekirge de, sünnette yenebileceğine dair özel hüküm bulunması sebebiyle yenmesi helâl hayvanlar grubunda yer almıştır (Buhârî, “Zebâih”, 13; Müslim, “Zebâih”, 52).

b) Etlerinin yenmesinin haram olduğunda görüş birliği bulunan hayvanlar ise üç gruptur:


l. Domuzun haram olduğu Kur’an’ın açık hükmüyle sabittir (el-Bakara 2/173). Kur’an’da tür olarak yasaklanan tek hayvan domuzdur. Domuzun çeşitli parçalarından yararlanmanın dinî hükmü aşağıda ayrıca ele alınacaktır.
2. Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etlerinin haram olduğu da yine Kur’an’ın hükmüne dayanır. Bu İslâm’ın tevhid akîdesine verdiği önemin ve şirke karşı aldığı kesin tavrın bir sonucudur. Câhiliye döneminde Araplar putlar adına kurban kesip Kâbe’nin duvarına bırakırlardı. Hayvanların kesiminde Allah’ın adının anılmasının emredilmiş olması da bu sebepledir. Törenlerde, açılış ve karşılamalarda kesilen hayvanlar ise, Allah’ın adı anılarak kesildiği, uğruna kesilen şahıs veya kuruma bir kutsiyet atfedilmediği sürece bu grupta yer almaz.
3. Meyte tabir edilen, dinî usulde kesilmemiş veya kendiliğinden ölmüş hayvanın etinin haram olduğu da yine Kur’an’ın açık hükmüne dayanır. Bakara sûresinin 173. âyetinde, “Allah size meyteyi (dinî usullere göre boğaz-lanmadan ölmüş hayvan etini), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına boğazlanmış hayvanı haram kılmıştır”, Mâide sûresinin 3. âyetinde de, “Meyte, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanmış, boğulmuş, darbe ile (bir yerine vurularak) öldürülmüş, (yukarıdan) yuvarlanarak ölmüş, (başka hayvan tarafından) süsülerek ölmüş, ölmeden yetişip boğazladıklarınız müstesna yırtıcı hayvan tarafından yenmiş (yırtıcı hayvan artığı), dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar... size haram kılındı” buyurularak bir önceki âyetin hükmüne açıklık getirilmiştir.

Birinci âyette üç türlü hayvan etinin haram olduğu bildirilmektedir:

Ölü hayvan eti, domuz eti ve Allah’tan başkası adına boğazlanmış hayvan eti. İkinci âyette bun-lar tekrarlandığı gibi, ayrıca altı madde sayılmaktadır. Fakat bunlardan beşi (boğulmuş, darbe ile bir yerine vuru-lup öldürülmüş, yüksekten yuvarlanıp ölmüş, başka hayvan tarafından süsülüp ölmüş, yırtıcı hayvan artığı) esasen ilk âyetteki birinci madde kapsamındadır, yani bunlar da meyte hükmündedir. Altıncı madde ise (dikili taşlar, put-lar üzerine boğazlanmış hayvan) birinci âyetin son maddesi kapsamındadır, yani Allah’tan başkası adına kesilenlerdendir. İşte bu âyetlerde sayılan hayvan etlerinin haram olduğu hususunda bütün İslâm bilginleri fikir birliği içindedir.

c) Yukarıda sayılan grupların dışında kalan hayvanların etlerinin yenmesinin dinî hükmü fakihler arasında tartışmalıdır. Bazı hayvanlar fakihlerin ittifaka yakın derecede büyük çoğunluğu
tarafından haram veya helâl sayılırken bazı hayvanlarda görüşlerin dengeli şekilde dağıldığı görülür.


1. Yırtıcı hayvanlar grubundan olan yani alt ve üst çe-nesindeki dört uzun ve sivri dişleri ile kapıp avlanan ve kendisini bu yolla savunan -evcil olsun olmasın- kurt, aslan, kaplan, pars, maymun, sırtlan, köpek, kedi gibi hayvanlar ile pençesiyle kapıp avlanan şahin, do-ğan, kartal, akbaba gibi yırtıcı kuşlar, bu özellikte olmasa bile genelde pislikle beslenen kuzgun, karga gibi kuşlar, tabiatı itibariyle iğrenç bulunan fare, yılan gibi hayvanlar, akrep, sinek, örümcek gibi haşerat fakihlerin büyük çoğunluğu tarafından haram görülmüştür.
Mâlikî bilginlerin bir kısmına göre aslan, kaplan gi-bi yırtıcı hayvanların etlerini yemek helâldir, bir kısmına göre haram olmamakla beraber mekruhtur. Mâlikî mezhebinde meşhur görüşe göre şahin, kartal gibi yırtıcı kuşların ve pislikle beslenen kuşların yenmesi de mekruhtur. Bu âlimler Kur’an’da sadece domuzun haram kılınmış olmasından, âyetteki genel iznin hadisle sınırlanamayacağı noktasından hareket etmişlerdir.

2. Eti yenen hayvanların tesbitinde çerçeveyi en dar tutanların Hanefîler, en geniş tutanların ise Mâlikîler olduğu söylenebilirse de bu çerçeve içinde pek çok görüş farklılıkları bulunmaktadır. Bazı hayvanların saldırganlık özelliği, avını tutma ve yeme şekli ile tabiatı itibariyle iğrenç sayılıp sayılmaması hususunda farklı değerlendirmeler bulunduğu için etlerinin hükmü hakkında da ihtilâf edilmiştir. Meselâ tilki, Hanefîler’den Ebû Yûsuf ve Muhammed’e, Şâfiîler’e, bir rivayette Hanbelîler’e ve bazı Mâlikîler’e göre helâl sayılmıştır. Yine bu değerlendirmeler çerçevesinde olmak üzere, ayı Hanefî ve Şâfiîler’e göre haram, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre helâl, zürafa Şâfiîler’de mutemet görüşe göre haram, diğer üç mezhepte helâl kabul edilmiştir. Kezâ tavus kuşu ve papağan Şâfiî mezhebinde haram, diğer üç mezhepte helâl, kirpi Hanefî ve Hanbelîler’de haram, Şâfiî ve Mâlikîler’de helâl sayılmıştır.
Bu çerçeve dahilinde pek çok detay ve görüş farklılı-ğı bulunmaktadır. Hanefîler’e göre yukarıda sayılanlar dışında yenmesi câiz görülmeyen belli başlı hayvanlar şunlardır: Çakal, sincap, samur, sansar, sırtlan, keler, gelincik, çaylak, kuzgun, baykuş, atmaca, kaplumbağa, köstebek, kertenkele, salyangoz ve her türlü haşerat.

Hakkında hadis bulunması veya bir hadis ile ilgi kurulması dolayısıyla yenmesinin câiz olup olmadığına dair farklı görüş belirtilen hayvanlar da vardır.

Bunların başlıcaları şunlardır:

3. Tavşan eti, dört Sünnî mezhebe göre helâl olmakla birlikte, bazı sahâbe ve tâbiîn bilginleri ile müctehid imamlardan İbn Ebû Leylâ’ya göre tahrîmen mekruhtur.
4. At eti, dört mezhepte genel kabul gören görüşe gö-re helâldir; Ebû Hanîfe’ye göre ise tahrîmen mekruhtur. Hanefî literatüründen zâhirü’r-rivâye eserlerinde “mek-ruh”, Hasan b. Ziyâd rivayetinde “haram” nitelemesi geçmekte ise de, asıl belirtilmek istenen husus bunu yemenin helâl olmadığıdır. İmâmeyn ise (Ebû Yûsuf ve Muham-med) at eti yemeyi mekruh saymamışlardır. Fakat bazı Ha-nefî bilginlerin görüşü doğrultusunda olmak üzere Hanefî mezhebinde tenzîhen mekruh görüşü yaygındır. Mâlikî mez-hebi içinde de at eti yemeyi haram görenler ve tenzîhen mekruh sayanlar vardır.
5. Evcil eşek eti konusunda dört mezhepçe genellikle kabul edilen hüküm, ehlî merkeplerin etinin haram olduğu yönündedir. Mâlikî bilginlerin bir kısmı bunu tenzîhen mekruh saymış, bazı sahâbîlerden ve Hanefî bilgin Bişr el-Merisî’den ehlî eşek etinin helâl olduğu görüşü nak-ledilmiştir.
6. Katır ve benzerlerinin etine gelince, iki ayrı türden hayvanın birleşmesi ile meydana gelen hayvanın konusunda üç durum söz konusudur: a) Her iki tür, eti helâl olanlardan ise, bunlardan meydana gelen hayvanın eti de helâldir. b) Her iki tür, eti haram olanlardan ise, bunlardan meydana gelen hayvanın eti de haramdır. c) Biri eti helâl olanlardan diğeri haram olanlardan ise, Hanefî ve Mâlikîler’e göre hükümde ananın türü esas alınır; Şâfiî ve Hanbelîler’e göre helâl olmayan taraf esas alınır. Buna göre dört mezhepte de anası eşek olan katırın haram olduğu görüşü yaygındır. Anası at ise, Ebû Hanîfe’ye göre mekruhtur; Ebû Yûsuf ve Muhammed’e göre mekruh değildir. Ayrıca, anasının at veya eşek olması hususunda ayırım gözetmeden başka delillere dayanarak katır etinin mekruh olduğunu savunan bir görüş de vardır.

d) Su Hayvanları

Kur’ân-ı Kerîm’de deniz avının ve denizden elde edilen yiyeceğin helâl olduğu bildirilmiş (el-Mâide 5/96; el-Fâtır 35/12), Hz Peygamber de deniz hakkında sorulan bir soruya “Onun suyu temiz, meytesi (içinde ölen) helâldir” şeklinde cevap vermiştir (Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 41; Tirmizî, “Tahâret”, 52). Gerek bu açıklamalar gerekse hakkında özel bir hüküm bulunmayan konularda mubahlığın esas alınması ilkesi suda yaşayan hayvanlarla ilgili hükmün temelini teşkil eder.

1. Balık türleri bütün mezheplere göre helâldir, boğazlama işlemine de gerek yoktur. Şu var ki, Hanefîler’e göre kendiliğinden ölmüş ve su üzerine çıkmış balıklar yenmez. Hanefîler’in bu görüşü sağlık açısından ihtiyatı tercih etmiş olmalarından kaynaklanır. Fakat suyun çok sıcak veya soğuk olmasından, buzlar arasına sıkışmaktan, su içine hapsedilmekten ve suyun çekilmesinden ötürü ölen balıklar kendiliğinden ölmüş sayılmaz, yenebilir. Yine, balık avlamak üzere suya balık otu atıldığında balıklar ele geçirilmeden ölse ve onların bu yüzden öldüğü bilinse, kezâ kılıç balığı gibi büyük balıklar avlandığında sudan çıkmadan başına sert bir cisim vurularak öldürülse, yenebilir.

2. Balık türü dışında kalan (midye, kurbağa, yengeç gibi) su hayvanlarını yemek Hanefîler’e göre helâl de-ğildir. Diğer üç mezhebe göre ise, sadece suda yaşayan her türlü hayvan kendiliğinden ölmüş bile olsa- yenebi-lir, helâldir. Şâfiî mezhebinde, Hanefîler’in paralelinde bir görüş ile su hayvanlarından eti yenen kara hayvanlarına benzeyenleri helâl, eti yenmeyen kara hayvan-larına benzeyenleri haram sayan bir görüş de vardır.
Hanefîler Mâide sûresinin 3. âyetinde geçen “meyte” lafzını mutlak şekilde yorumlamışlar, ayrıca balık dı-şındaki türleri “habâis” (iğrenç şeyler) kapsamında kabul etmişlerdir. Fakihlerin çoğunluğu Mâide sûresinin 96. âyetindeki “deniz avı” ifadesinin umumunu (kapsamlı olu-şunu) esas almışlar ve ayrıca Hz. Peygamber’in “Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir” (Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 41; Tirmizî, “Tahâret”, 52) anlamındaki hadisine dayanmışlardır.

e) Hem Karada Hem Suda Yaşayan Hayvanlar

Hem karada hem suda yaşayan kurbağa, kaplumbağa, yen-geç, yılan, timsah gibi hayvanlar hakkında üç görüş var-dır: Hanefîler’e ve Şâfiîler’e göre bunları yemek helâl değildir. Mâlikîler’e göre bu tür hayvanlar yenebilir, helâldir. Hanbelîler’e göre timsah, kurbağa ve yılanın yenmesi helâl değildir, diğerleri yenebilir. Ancak bunlardan, akıcı kanı olan (kaplumbağa, su aygırı gibi) hayvanlar için boğazlama işlemi gerekir, akıcı kanı olma-yanlar için boğazlama da gerekmez. Yengecin akıcı kanı olmamakla beraber mezhepte yaygın görüş, herhangi bir yerini keserek boğazlama yerine geçecek bir işlemin (tezkiye) yapılması gerektiği yönündedir. Ahmed b. Hanbel’den ise tezkiye gerekmediği rivayet edilmiştir.

f) Hayvan Etleri ile İlgili Bazı Meseleler

Etinin yenmesi helâl sayılan bir hayvanın usulüne gö-re boğazlanması (tezkiye), avlanma yoluyla elde edile-cekse bu konudaki dinî şartlara uyulması gerekir. Her iki konu da ileride ayrıca ele alınacaktır.
Etinin yenmesi helâl olmakla beraber, pislik yemiş olan kara hayvanlarının (cellâle) bekletilmeden kesilip yenmesi hemen bütün mezheplerce mekruh görülmüştür. Ahmed b. Hanbel’den mekruh ve haram olduğuna dair iki rivayet vardır; Mâlikîler’de yaygın görüş mekruh olmadığı yönündedir. Bu tür hayvanlar bir süre temiz yiyecek-lerle beslenmeli, etindeki kötü kokunun gitmesi sağlanmalıdır. Fıkıh kitaplarında, bu durumdaki tavuklar için üç gün, koyunlar için dört gün, sığır ve develer için on gün gibi süreler belirtilmiş ise de aslolan hayvandaki pis kokunun gitmesini sağlayacak bir süre beklenmesidir.
Balıkların temiz olmayan sularda bulunmuş olması, etlerinin yenmesine engel değildir. Balığın yuttuğu balık da eğer parçalanmamışsa yenebilir.
Etinin yenmesi helâl türlerden bile olsa, canlı hayvandan henüz boğazlama yapılmadan koparılan parça, meyte (murdar) hükmündedir; yenmesi bütün bilginlere göre haramdır. Usulünce kesilmiş hayvanın da yenmesi câiz görülmeyen bazı organ ve cüzleri vardır.
Hayvanların yumurtası ve sütü genellikle etlerinin hükmüne bağlanmıştır; ancak bazı ayrıntılar vardır. Buna göre, etinin yenmesi câiz olan bir hayvandan ister canlı iken ister dinî usulüne göre boğazlandıktan sonra (ya da balık gibi boğazlamaya gerek olmayan hayvanlardan ölü halinde) çıkan yumurtanın yenmesi bozulmuş olmadıkça câ-izdir; bu hususta İslâm bilginleri fikir birliği içinde-dir. Etinin yenmesi câiz olan fakat dinî usulüne göre boğazlanmadan ölmüş bir hayvandan çıkan yumurta sertleşmişse yenebilir, aksi halde yenmez. Etinin yenmesi câiz olmayan hayvanın yumurtasına gelince, Hanefîler’e ve Hanbelîler’e göre bunun yenmesi câiz değildir. Şâfiîler’e göre -domuz, köpek ve bunlardan doğmuş hayvanlar hariç- canlı halinde iken bütün hayvanlar temiz olduğun-dan, eti yenmeyen hayvanların da canlı iken yaptıkları yumurta temizdir ve yenebilir. Mâlikî fakihleri de yumurtlayan hayvanlarda eti yenen ve yenmeyen ayırımı yapmayıp, zararlı değilse bunların yumurtalarının yenebile-ceği görüşündedir.

Süt, dört mezhebe göre etin hükmüne tâbidir. İnsan eti, saygınlığına binaen haram kılınmıştır. Ancak sütü haram değildir. Ebû Hanîfe’den at etinin haram veya mekruh olduğuna dair nakledilen görüşü esas alan bazı bilginler sütünü de haram veya mekruh olarak nitelendirmişlerse de, mezhepte sahih kabul edilen görüşe göre atın sütü mubahtır, çünkü eti pis olduğu için değil cihad aracı olduğu için yasaklanmıştır.

Eti yenen bir hayvan boğazlandığında karnından çıkan yavru ile hemen doğum sonrası ölen yavru hakkında, hayvanların deri, boynuz, kıl gibi parçalarından yararlanmanın hükmü hakkında özel hükümler mevcut olup bu konuya ileride temas edilecektir.

g) Domuzla İlgili Fıkhî Hükümler

Domuz etinin yenmesi gerek Kur’an’da (el-Bakara 2/173; en-Nahl 16/115) gerekse Hz. Peygamber’in hadislerinde açık ve kesin bir ifade ile müslümanlara yasak kılınmış, ümmetin icmâı ve uygulaması da bu yönde olmuştur. Zaten İslâm’da yiyecek ve içeceklerden haram kılınanlar olduk-ça sınırlıdır ve bunların başında da domuz eti yer alır. Hatta Kur’an’da tür itibariyle haram kılınan tek hayvan domuzdur.
Esasen domuz etinin yenmesi bütün ilâhî menşeli dinler-de, söz gelimi Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta da haramdır. Tevrat’ta domuzun murdar olduğu be-lirtilip etinin yenmesi ve ölüsüne dokunulması yasaklanmıştır (Tesniye, 14/8). İn-cil’de domuz yer yer aşağılandığı halde etinin yenmesini yasaklayan açık bir ifade yoktur. Ancak bu durum, Hıristiyanlığı bu yönde köklü a-lışkanlıkları olan toplumlara benimsetebilmek maksadıyla Pavlus’un domuz etini yasaklayan ibareleri İncil’den çıka-rıp “İnsanı ağızdan giren değil ağızdan çıkan kirletir” (Matta, 15/11, 18) hükmünü esas aldığı ve “Çarşıda alınıp satılan şeyler yenebilir” (Korintoslular’a Birinci Mektup, 10/25) gibi ifadelerle bu yönde bir uygulama başlattığı şeklinde açıklanmaktadır.
Kur’an’da akıtılmış kan ile domuz, meyte ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etinin haram kılındığı birkaç defa tekrar edilir (el-Bakara 2/173; el-Mâide 5/3; el-En‘âm 6/145; en-Nahl 16/115). Yine Kur’an’da temiz o-lan her şeyin insanlar için helâl, pis olan şeylerin de haram kılındığı bildirilir (el-A‘râf 7/157; Tâhâ 20/81; el-Mü’minûn 23/51). Hz. Peygamber de bu yasağı devamlı teyit etmiş, “Allah ve resulü şarabın, ölü hayvan etinin, domuzun ve putların alım satımını haram kılmıştır” buyur-muş, hadisin devamında da meytenin yağının gemilerin cilâlanmasında, derilerin yağlanmasında ve aydınlatmada kullanılmasının da haram olduğunu ifade etmiştir (Buhârî, “Büyû‘”, 112; Ebû Dâvûd, “Büyû‘”, 66; Tirmizî, “Büyû‘”, 61). Yeme açısından domuzun etiyle yağının ara-sında fark olmayıp ikisinin de haram olduğunda İslâm hukukçuları görüş birliği içindedir.
Domuzun cüzlerinin, söz gelimi iç yağının gıda dışın-daki amaçlarla kullanılmasına gelince, İslâm hukukçula-rının çoğunluğu ilgili âyet ve hadisleri yorumlayarak bunların da necis ve haram olduğu sonucuna varmışlardır.
İslâm bilginleri domuz etinin haram kılınmasını açık-lamak amacıyla, domuz etinin insan sağlığını ve tabiatını olumsuz yönde etkileme özelliği üzerinde ısrarla durur, bu hususta birçok aklî, tecrübî ve ilmî açıklamada bulunurlar. Ancak, bu anlatılanlar domuz etinin haram kılınmasının gerçek sebebi (illeti) olmadığından, haram-lık hükmü zikredilen sakıncaların olup olmamasına göre değişiklik göstermez. XX. yüzyılda gelişen teknolojik imkânların bu sakıncaları bertaraf etmesi, domuz eti ve yağının başka terkip ve şekiller altında hazırlanması veya katkı maddesi olarak kullanılması da dinin bu açık yasağını kaldırmaz. Çünkü, dinin emir ve yasaklarının mutlaka mâkul bir sebebi ve açıklaması olsa bile, bunun tamamının bugün için kavranabileceğini ve gerçek sebebin bulunabileceğini ileri sürmek ölçüsüz bir iddia olur. İlmî gelişmeler ve tecrübeler arttıkça dinin emir ve yasaklarındaki hikmet ve gaye daha iyi anlaşılmaktadır. Öte yandan müslüman açısından İslâm’ın emir ve yasakla-rı, doğruluğuna inanılan gerçekler olup iyi müslüman olma bunlara sıkı sıkıya bağlı olmakla mümkün olur.
İslâm toplumlarında domuz etinin ve yağının yenmesi-nin haramlığı konusunda gerek uygulamada gerekse hukuk doktrininde görüş birliği vardır. Ancak etinin yenmesi hariç domuzla ilgili birçok fıkhî mesele tartışılmıştır. Bunlar arasında, domuzun ağzını sürdüğü kabın ve suyun hükmü, kılının, derisinin, kemiğinin kullanımı, domuzun alım satımı, telef edildiğinde tazmininin gerekip gerek-mediği sayılabilir.
Ana hatlarıyla ifade etmek gerekirse, domuz İslâm hu-kukunda müslümanlar açısından hukuken değerli mal (mütekavvim mal) sayılmaz. Bir müslümanın domuz üzerinde mülkiyet hakkı olamayacağı gibi kasten telef edilmesi halinde tazmini ve çalınması halinde çalanın cezalandı-rılması gerekmez. Domuzun gayri müslimlere nisbetle mal hükmünde olup olmadığı ise tartışmalıdır. Hanefî ve Mâlikîler’e göre maldır, gayri müslime ait bir domuz hak-sız yere telef edilmişse tazmin edilmesi gerekir.
İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu domuzun canlı iken de necis olduğu, bu sebeple salyasının, terinin vs. bulaştığı şeyin de necis olduğu görüşündedir. Bu sebeple de ağzını sürdüğü kabın, biri toprakla olmak üzere yedi defa yıkanması gerektiğini söylerler. Mâlikî hukukçular ise canlı olduğu sürece köpek gibi domuzun da necis ol-madığı görüşündedir. Bu ihtilâfın pratik sonucu domuzun girip çıktığı veya salyasını bulaştırdığı suyun temizliği ve temizlenmesi konusunda kendini gösterir. İslâm hukukçularının çoğunluğu domuzun derisinin tabaklansa bile kullanılmayacağı, necis olduğu görüşünde iken, Zâ-hirîler, Ebû Yûsuf, İbn Hazm gibi bazı hukukçular tabaklanan domuz derisinin kullanılabileceği görüşündedir. Bir kısım hukukçu da bu derinin tulum gibi sıvı madde-lerde değil de örtü, sergi, çadır gibi suyla temas etti-rilmeden kullanılabileceğini söyler. Domuzun kılının iğne ve badana fırçası olarak kullanılmasının İslâm hu-kukçularının çoğunluğu tarafından câiz görülmesi de buna o dönemde olan ihtiyaç sebebiyledir. Domuzun eriyip çürüyüp başka bir maddeye dönüşmesi halinde İslâm hukuk-çuların çoğunluğuna göre bu yeni oluşan maddenin hükmü esas alınır. Bazı koruyucu terkiplerin içinde domuz vb.nin yağının bulunması da, istihâle ve temize karışma yoluyla değişme konusunda hâkim olan ölçü ve yaklaşımdan hareketle hükme bağlanabilir.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Aralık 2015       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
EN'AM Suresi 145. ayeti Türkçe Kur'an Mealleri | 6/EN'AM-145 / Kuran-ı Keri

Bu linkten ENAM 145. Ayete baktığımızda, ayette bahsedilenler hariç haram edilmiş bir şey bulamıyorum deniyor. Onunda haricindekiler yenebilir diyor. Hala bunun aksini iddia eden varsa buyursun etsin. Bu kadar açık bir ayet varken, yok şu mezhebe göre şöyle bunu göre böyle deyip efenim gerektiği zaman da taklit edersin gibi komik durumlarada düşmemek lazım.

Benzer Konular

13 Nisan 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
23 Ekim 2011 / Misafir Arşive Kaldırılan Konular
27 Ocak 2013 / Misafir Soru-Cevap
20 Haziran 2014 / muratparlak28 Soru-Cevap