Arama

Çerkez Ethem Ayaklanması (İsyanı)

Güncelleme: 27 Aralık 2016 Gösterim: 32.562 Cevap: 4
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
2 Ocak 2010       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Çerkez Etem ayaklanması / 27 Aralık -23 Ocak 1921

Ad:  Çerkez Ethem Ayaklanması1.jpg
Gösterim: 4722
Boyut:  55.9 KB

Çerkez Ethem olayı, Kurtuluş savaşı'nda önce hizmetleriyle, sonra da ulusal davaya ihanetiyle dikkat çeken Kuvayı seyyare komutanı Ethem Bey’in yarattığı sorun.
Sponsorlu Bağlantılar

Mondros mütarekesi sonrasında B. Anadolu'nun yunan işgaline uğraması tehlikesini kavrayan Rauf (Orbay) Bey, Ege bölgesini örgütlemek için Anadolu'ya geçti ve eski bir Teşkilatı mahsusa üyesi olan Çerkez Ethem'i, aynı örgütten olup, Malta'da tutsak bulunan Kuşçubaşı Eşref Bey'in Salihli'deki çiftliğini bir gerilla merkezine dönüştürmekle görevlendirdi. Bu çiftlik daha Dünya savaşı yıllarında çeşitli silah ve cephanenin depo edildiği bir gizli üs durumuna getirilmişti. Kendi arkadaşlarıyla Eşref Bey' in çiftliğinde ilk çeteyi kurduktan sonra çevredeki Poyraz Ağa ve Alaşehirli Mustafa Bey kuvvetlerini de çetesine katan Çerkez Ethem, 1920'nin ortalarına kadar Yunanlılar'a cesaretle karşı koyan Salihli cephesini meydana getirdi. Ardından, yöredeki dağınık çeteleri de kendine bağlayarak batı cephesini tutan bir güç durumuna geldi. Ulusal hükümetin kuruluşu döneminde ve düzenli ordunun yeniden örgütlendirilmesine kadar geçen sürede, ulusal amaca çok yararlı hizmetlerde bulundu. (Atatürk, onun bu hizmetlerini Nutuk'ta övgüyle anar.)

Başarılarından ötürü kendisine “Umum kuvayı seyyare ve Kütahya havalisi komutanlığı" unvanı verilerek Ali Fuat (Cebesoy) Paşa' ya bağlandı. Ancak, bu bağlantı yüksek komuta düzeyinde olduğundan, egemen bulunduğu bölgede dirlik ve düzeni, özellikle savaşı kendi bildiğince yönettiği, halktan dilediği gibi para toplayarak adalet dağıttığı için başına buyruk bir konumdaydı. Anzavur ayaklanmalarının bastırılmasında, Sivas'a ve Ankara dolaylarına kadar yayılan Yozgat-Yenihan Düzce ayaklanmasının bastırılmasında, İzmit'te Süleyman Şefik Paşa nın Hilafet ordusunu, Hendek'te mutasarrıf İbrahim Bey'in Kuvayı ahmediye'sini yok etmekte ve Demirci'de Yunanlılar'a ilk büyük darbeyi indirmekte üstün başarı göstermesi, ününü artırdığı gibi, TBMM'de münci-i millet (ulusun kurtarıcısı) ilan edildi ve rütbesiz ilk milli kuvvet kahramanı oldu, işte bu dönemde, TBMM hükümetinin oluşturmak istediği düzenli ordu örgütlenmesine karşı olanlar ve bundan çıkar umanlar, ağabeyleri Saruhan (Manisa) milletvekili Reşit’ Bey ve yüzbaşı Tevfik Bey başta olmak üzere, Ethem’i ihanete kadar götüren bir siyaset oyununun içine attılar. Öte yandan, Yeşil ordu’cular da Rusya' da kurulanlara benzer, bir Anadolu çer- kez devletinin başkanı yapacakları vaadiyle Ethem'i aralarına alarak onun kazandığı ünü sömürmeye yöneldiler Bu arada, iyice şımaran ağabeyleri onun gücüne dayanarak TBMM hükümetinden milli savunma bakanlığı, genelkurmay başkanlığı ya da kolordu komutanlığı ister duruma geldiler.

Ayrıca, bazı siyaset adamları da onu TBMM başkanı Mustafa Kemal Paşa'ya karşı yeni bir önder olarak görme hevesine kapıldılar.Bu sırada Ali Fuat Paşa nın Moskova elçiliğiyle Batı cephesi komutanlığından ayrılması (8 kasım 1920), onu düzenli ordunun öncüsü ve Batı cephesinin yeni komutanı ismet (İnönü) Bey ile doğrudan karşı karşıya bıraktı. İşe, Ethem’in yetkilerini kısıtlamak ve emir-komuta düzenine uymaya zorlamakla başlayan miralay İsmet Bey, onun unvanını “Birinci Kuvayı seyyare komutam” olarak değiştirdi. Ardından, yasalar gereği bölgesel güvenlik önlem lerinin mülki amirlerin yetkisinde bir sorumluluk olduğunu duyurdu. Ethem Bey, yeni unvanına karşı çıktığı gibi, Gördes'e gönderilen kaymakam İbrahim Bey'i de geri çevirdi, ismet Bey, daha sonra, çeteleri bir kadro ve bütçeye bağlamak isteyince, Ethem’in ağabeyi ve Kuvayı seyyare komutan vekili yüzbaşı Tevfik Bey bu öneriyi reddetti.

Ethem Bey ise 28 kasımdan sonra çalışmaları hakkında bağlı oldukları Batı cephesi komutanlığına bilgi vermeye bile gerek görmedi. Bu konu TBMM başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından kendisine sorulunca, Ankaıa'da bulunan Ethem Bey bazı özürler öne sürerek bağlılığını bildirdi. Ancak, bu yanıtlarla yetinmeyen Mustafa Kemal Paşa, iki komutan arasındaki anlaşmazlığı gidermek için Ethem'i de yanına alarak İsmet Bey ile buluşmak üzere Bılecik'e doğru yola çıktı. Eskişehir'de Mustafa Kemal'in treninden gizlice ayrılan Ethem Bey, kuvvetlerinin başına döndü. Ankara'da toplanan bakanlar kurulu (22 aralık 1920), son bir girişimde bulunmak amacıyla Ethem'ın büyük ağabeyi milletvekili Reşit Bey ile Celal (Bayar) Bey, Kılıç Ali, Karesi milletvekili Vehbi Bey ve Eyüp Sabri (Hayırlıoğlu) Bey'den oluşan bir grubu Ethem Bey'in karargâhına göndererek anlaşma yolları aradı.

Ancak önceki görüşlerinde direten Ethem Bey, Cenup cephesi komu tanı miralay Refet Bey'in komutanlıktan alınmasını, Garp cephesi komutanının da Kuvayı seyyare’ye karışmamasını istedi ve Meclis başkanı Mustafa Kemal Paşa’yı is met Bey ile Refet Bey i tutmakla suçladı. Bu seri tutum üzerine TBMM hükümeti 27 aralık 1920 kararnamesini yayımladı. Bu kararname şöyleydı:
  • Birinci Kuvayı seyyare de, öteki bütün askeri birlikler gibi kayıtsız şartsız TBMM'nin kanunlarına itaat etmek zorundadır
  • Bu komutanlık, askeri vazifelerle ilgili düşünce ve tekliflerini doğrudan bağlı olduğu Batı cephesi komutanlığına yapar
  • En yüksek merci, başkomutanlıktır.” Ancak, Ankara hükümetinin bu kesin kararını dinlemeyen Ethem Bey'in üzerine izzettin Bey (Çalışlar) komutasında 2 piyade ve 7 süvari alayı gönderildi. Kütahya yakınlarındaki ilk çatışmada kuvvetleri bozguna uğrayan ve dağılan Çerkez Ethem (29 aralık 1920),Gediz'e çekilmek zorunda kaldı.
Bir yandan yunan başkomutanlığıyla pazarlığa girişirken, bir yandan da sadrazam Damat Ferit'e başvurarak, TBMM ordularına karşı savaşmak için kendisine görev verilmesini istedi. İstanbul hükümetinin de desteğiyle Birinci İnönü savaşı'nın en bunalımlı günlerinde yine izzettin Bey komutasındaki61. Tümen'e saldırıp püskürtüldü. Affedilme olanaklarını da yitirmiş bir vatan haini durumuna düştü. İnönü savaşlarının düzenli ulusal ordunun zaferiyle sonuçlanması üzerine çevresindeki çeteciler kendisinden uzaklaşmaya başlayınca, durumu iyice sarsıldı. Savaşma gücünü de yitirdiğinden, anlaşmaya vardığı Yunanlılar'ın safları arasından geçerek Salihli'de Eşref Bey çiftliğine çekildi.Yunanlılar ile işbirliği yaptı, İzmir'in kurtarılmasından önce Atina'ya götürüldü.

Kaynak: Büyük Larousse

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 27 Aralık 2016 00:50
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
13 Ocak 2010       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Çerkez Ethem Ayaklanması
I. İnönü savaşı sırasında bastırılmıştır. Kuvvei Seyyare döneminde oldukça başarılı hizmetler veren Çerkez Ethem bu yenilgi sonunda Yunan ordusuna teslim olmuş ve TBMM tarafından vatan haini olarak ilan edilmiştir.
Sponsorlu Bağlantılar

Ayaklanma nedenleri


  • Ankara Valisi'ni yetki dışı yargılama girişimi. Çerkez Ethem, Yozgat Ayaklanması'nı bastırdıktan sonra, ayaklanmaya, dönemin Ankara Valisi Yahya Galip Bey'İn uygulamalarının neden olduğunu öne sürmüştür. Yahya Galip Bey'i bu suçtan yargılamak üzere 26 Haziran 1920'de Yozgat'a çağırmıştır. Bu emir, TBMM Başkanı Atatürk tarafından reddedildi.
  • İstiklal Mahkemeleri hakkındaki karara karşı çıkış. TBMM, 18 Eylül 1920 tarih ve 42 sayılı kararı ile kaçak erat ve casusların yargılanmasıyla görevli olmak üzere İstiklal Mahkemeleri kurulmasına karar vermişti. Çerkez Ethem ve kardeşleri ise kaçak erat ve casusların, birliklerin önünde asılarak idam edilmesi şeklindeki uygulamaya devam edeceklerini bildirmişler, Mahkemeyi tanımamışlardır.
  • Asker toplamada İçişleri Bakanlığı'na engel olunması. Yozgat Ayaklanması'nın bastırılması ardından Çerkez Ethem, 1920 yılının Haziran ayı sonrasında Yozgat dolaylarında asker toplamaya başlamıştı. Gerçekte asker toplama yetkisi TBMM tarafından İçişleri Bakanlığı'na verilmiştir. Dönemin İçişleri Bakanı Albay Refet Bele'nin bu keyfi işleme karşı çıkması üzerine Çerkez Ethem, İçişleri Bakanı'na hakarethamiz bir telgraf çekmişti. Çerkez Ethem, Batı Cephesi'nde de asker toplamaya devam etmiştir. Eskişehir'in Karacaşehir Köyü'nde kurulan müfrezeyi Kütahya'ya kaydırarak Cephe Komutanlığı'nın denetimine bırakmamıştır.
  • Batı Cephesi Komutanlığı'nın iki kısma ayrılmasına karşı çıkılması. Çerkez Ethem ve kardeşleri, TBMM Hükümeti'nin 9 Kasım 1920 tarihinde Batı Cephesi (Kurtuluş Savaşı) Komutanlığı'nın iki kısma ayrılması kararına karşı çıkmışlardır. Çerkez Ethem, Güney Cephesi komutanı Albay Refet Bey'e güvenmediğini söylüyor, tüm batı cephesinin eskisi gibi Albay İsmet Bey komutasında kalmasını istiyordu. Öte yandan kardeşi Yüzbaşı Tevfik Bey, İsmet Bey'e bağlı olmasına karşın bir süredir rapor vermiyordu. Cerkez Ethem, Hükümetin kararına karşın kendi isteklerinin uygulanması konusunda ısrarcı olmuştur.
  • Düzenli ordunun kurulmasına gösterilen direnç. Çerkez Ethem ve taraftarları, TBMM Hükümeti'nin, düzenli ordu kurulması ve Milli Kuvvetler'in bu orduya katılması yönündeki kararına karşı çıkmakta idiler. Çerkez Ethem'in kardeşi Saruhan milletvekili Reşit Bey, "ordu teşkilinin bütün dünyada iflas etmiş olduğunu, vatanı ancak Milli Kuvvetler'in kurtarabileceği" yönünde konuşmalar yapmaktaydı. Eskişehir'de yayımlanan Kuvve-i Seyyare yanlısı Yeni Dünya gazetesi de bu yönde yazılar yayımlamaktaydı. Oysa Milli Kuvvetler ile, Batı Anadolu'daki Yunan askeri varlığına, olsa olsa büyük darbeler vurulabilirdi. Yunan askeri varlığını vatan topraklarından tümüyle atmak ise ancak düzenli bir ordunun, güçlü bir strateji ile vereceği savaşımla sağlanabilirdi.
  • Başkumandanlık Yetkisi'nin TBMM'ne verilmesine karşı çıkma. TBMM Hükümeti'nin düzenli bir ordu kurulması yönündeki kararı, aynı zamanda bu ordunun tüm sevk ve idare yetkisini de TBMM'ne vermekteydi. Çerkez Ethem taraftarları, düzenli orduya karşı çıkarken aynı zamanda ve yanı sıra TBMM'nin bu Başkumandanlık konumuna da karşı çıkmaktaydılar.
  • Çerkez Ethem kuvvetlerine 1. Kuvvei Seyyare adının verilmesine karşı çıkma. Düzenli ordunun kurulması çalışmaları sırasında, Çerkez Ethem'e bağlı kuvvetlerini, diğer benzer teşkillerden ayırd edilebilmesi için onlara 1. Kuvvei Seyyare adının verilmesi karara bağlanmıştı. Çerkez Ethem bu karara karşı çıkmış, kendi kuvvetlerine Umumi (genel) Kuvve-i Seyyare adını vermiş, kendisini de Umumi Kuvve-i Seyyare Komutanı ilan etmiştir. Böylece bağımsız bir komutanlık konumunda ısrar etmekteydi.
  • Yüzbaşı Tevfik Bey ile Cephe Komutanlığı arasındaki çekişmeler. Batı Cephesi Komutanlığı, Yunan işgalinden kurtarılmış olan ilçelerde halkın güvenliği için, 23 Kasım 1920 tarihinde bir sahra jandarma bölüğü kurulmasını kararlaştırılmıştı. 1. Kuvve-i Seyyare komutan vekili Yüzbaşı Tevfik Bey, bu birliğin kendisini denetlemek için kurulmuş olduğu kanısındadır. Simav ve Havalisi Komutanlığı adıyla Binbaşı İbrahim Bey emrindeki bu kuvvete, Yüzbaşı Tevfik Bey tarafından, geri dönmesi emredilmiştir. İdam edilme tehditleri karşısında bu birlik geri çekilmiştir. Bu tarihten itibaren Yüzbaşı Tevfik, Cephe Komutanlığı'na rapor vermemeye başlamıştır. Zaten Yüzbaşı Tevfik Bey, 27 Kasım tarihinde Mustafa Kemal'e yazdığı bir telgrafta "...Batı Cephesi'ni tanımayacağını..." bildirmektedir.
Bütün bu olaylar Çerkez Ethem ve iki kardeşinin kendilerini, TBMM Hükümeti ve onun düzenli ordusu dışında bağımsız bir siyasi - askeri otorite olarak gördükleri ve bunu korumaya kararlı olduklarını göstermekteydi. Bu durum, TBMM Hükümetinin ülke genelindeki otoritesinde bir gedik oluşturmaktaydı. Öte yandan düzenli ordunun askere alma kaynağını da zayıflatmaktaydı.

Ayaklanmanın başlaması


Çerkez Ethem'in kendi bölgesinde TBMM Hükümeti'in siyasi otoritesini tanımaması, kendi otoritesine göre hareket etmesi, 1920 yılının son aylarında ayaklanma şeklini almaya başlamıştır. Çerkez Ethem, Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe ve Sarı Efe'yi de kendi yanına çekmek için çalışmalara başlamıştır. Şifreli telgraflar, mektuplar ve özel ulaklarla Kuvayı Milliye'nin bu komutanlarını etkilemeye çalışmaktadır. Ethem'in Yörük Ali Efe'ye 12 Aralık 1920 tarihinde gönderdiği şifreli telgrafta TBMM Hükümeti'ni birkaç kişinin aleti olmakla suçlamakta, Demirci Mehmet Efe'yi yok etmeye kararlı olduğunu belirtmektedir. "Harcadığımız emeklerin boşa gitmemesi için birbirimize sarılmalıyız" demektedir.

Çerkez Ethem, 2 Ocak 1921 tarihinde İstanbul Hükümeti'ne çektiği telgrafta, TBMM Reisliğine Mustafa Kemal'in Bilecik'ten dönerken Ankara'ya götürdüğü İstanbul Hükümeti'nin temsilcilerinin hemen serbest bırakılmasını isteyen bir telgraf çektiğini bildirmektedir. Bu telgrafta ayrıca, TBMM Hükümeti'nin ordularının kendisine taarruz konumunda olduklarını, kendi kuvvetlerininin taarruz edecek kuvvette olduklarını, bu durumu Yunan makamlarına da bildirdiğini yazmaktadır.

Ayaklanmanın bastırılması


Bunu üzerine Meclis'de Kuvayi Seyyareye karşı çıktı. Batı Cephesi komutanlığı Ethem ve Tevfik Beylerin vatana ihanet suçu işlediklerini öne sürerek teslim olmalarını istedi. Fakat mebus Reşit Bey'in de kendilerine katılmasıyla üç kardeş Uşak'ta Yunanlılarla görüştüler. Düzenli ordu İsmet Bey ve Refet Bey'in komutasında 1921 yılı ocak ayında Kuvayı Seyyare'nin tuttuğu Gediz-Kütahya üstüne yürüdü. Çerkez Ethem'in yanındaki kuvvet iyice küçülmüştü. 1. Süvari Grubu komutanı binbaşı Derviş Bey takip ediyordu. Derviş Bey, Ethem'in arkadaşı olduğu için Yunanlılara sığınmadan önce silahlarını bırakmasını sağladı.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 24 Aralık 2016 23:19
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Kasım 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Çerkez Ethem Ayaklanması2.jpg
Gösterim: 3958
Boyut:  71.6 KB
Ankara Valisi'ni yetki dışı yargılama girişimi. Çerkez Ethem, Yozgat Ayaklanması'nı bastırdıktan sonra, ayaklanmaya, dönemin Ankara Valisi Yahya Galip Bey'İn uygulamalarının neden olduğunu öne sürmüştür. Yahya Galip Bey'i bu suçtan yargılamak üzere 26 Haziran 1920'de Yozgat'a çağırmıştır. Bu emir, TBMM Başkanı Atatürk tarafından reddedildi.

İstiklal Mahkemeleri hakkındaki karara karşı çıkış. TBMM, 18 Eylül 1920 tarih ve 42 sayılı kararı ile kaçak erat ve casusların yargılanmasıyla görevli olmak üzere İstiklal Mahkemeleri kurulmasına karar vermişti. Çerkez Ethem ve kardeşleri ise kaçak erat ve casusların, birliklerin önünde asılarak idam edilmesi şeklindeki uygulamaya devam edeceklerini bildirmişler, Mahkemeyi tanımamışlardır.

Asker toplamada İçişleri Bakanlığı'na engel olunması. Yozgat Ayaklanması'nın bastırılması ardından Çerkez Ethem, 1920 yılının Haziran ayı sonrasında Yozgat dolaylarında asker toplamaya başlamıştı. Gerçekte asker toplama yetkisi TBMM tarafından İçişleri Bakanlığı'na verilmiştir. Dönemin İçişleri Bakanı Albay Refet Bele'nin bu keyfi işleme karşı çıkması üzerine Çerkez Ethem, İçişleri Bakanı'na hakarethamiz bir telgraf çekmişti. Çerkez Ethem, Batı Cephesi'nde de asker toplamaya devam etmiştir. Eskişehir'in Karacaşehir Köyü'nde kurulan müfrezeyi Kütahya'ya kaydırarak Cephe Komutanlığı'nın denetimine bırakmamıştır.

Batı Cephesi Komutanlığı'nın iki kısma ayrılmasına karşı çıkılması. Çerkez Ethem ve kardeşleri, TBMM Hükümeti'nin 9 Kasım 1920 tarihinde Batı Cephesi (Kurtuluş Savaşı) Komutanlığı'nın iki kısma ayrılması kararına karşı çıkmışlardır. Çerkez Ethem, Güney Cephesi komutanı Albay Refet Bey'e güvenmediğini söylüyor, tüm batı cephesinin eskisi gibi Albay İsmet Bey komutasında kalmasını istiyordu. Öte yandan kardeşi Yüzbaşı Tevfik Bey, İsmet Bey'e bağlı olmasına karşın bir süredir rapor vermiyordu. Cerkez Ethem, Hükümetin kararına karşın kendi isteklerinin uygulanması konusunda ısrarcı olmuştur.
Düzenli ordunun kurulmasına gösterilen direnç. Çerkez Ethem ve taraftarları, TBMM Hükümeti'nin, düzenli ordu kurulması ve Milli Kuvvetler'in bu orduya katılması yönündeki kararına karşı çıkmakta idiler. Çerkez Ethem'in kardeşi Saruhan milletvekili Reşit Bey, "ordu teşkilinin bütün dünyada iflas etmiş olduğunu, vatanı ancak Milli Kuvvetler'in kurtarabileceği" yönünde konuşmalar yapmaktaydı. Eskişehir'de yayımlanan Kuvve-i Seyyare yanlısı Yeni Dünya gazetesi de bu yönde yazılar yayımlamaktaydı. Oysa Milli Kuvvetler ile, Batı Anadolu'daki Yunan askeri varlığına, olsa olsa büyük darbeler vurulabilirdi. Yunan askeri varlığını vatan topraklarından tümüyle atmak ise ancak düzenli bir ordunun, güçlü bir strateji ile vereceği savaşımla sağlanabilirdi.

Başkumandanlık Yetkisi'nin TBMM'ne verilmesine karşı çıkma. TBMM Hükümeti'nin düzenli bir ordu kurulması yönündeki kararı, aynı zamanda bu ordunun tüm sevk ve idare yetkisini de TBMM'ne vermekteydi. Çerkez Ethem taraftarları, düzenli orduya karşı çıkarken aynı zamanda ve yanı sıra TBMM'nin bu Başkumandanlık konumuna da karşı çıkmaktaydılar.
Çerkez Ethem kuvvetlerine 1. Kuvvei Seyyare adının verilmesine karşı çıkma. Düzenli ordunun kurulması çalışmaları sırasında, Çerkez Ethem'e bağlı kuvvetlerini, diğer benzer teşkillerden ayırd edilebilmesi için onlara 1. Kuvvei Seyyare adının verilmesi karara bağlanmıştı. Çerkez Ethem bu karara karşı çıkmış, kendi kuvvetlerine Umumi (genel) Kuvve-i Seyyare adını vermiş, kendisini de Umumi Kuvve-i Seyyare Komutanı ilan etmiştir. Böylece bağımsız bir komutanlık konumunda ısrar etmekteydi.
Yüzbaşı Tevfik Bey ile Cephe Komutanlığı arasındaki çekişmeler. Batı Cephesi Komutanlığı, Yunan işgalinden kurtarılmış olan ilçelerde halkın güvenliği için, 23 Kasım 1920 tarihinde bir sahra jandarma bölüğü kurulmasını kararlaştırılmıştı. 1. Kuvve-i Seyyare komutan vekili Yüzbaşı Tevfik Bey, bu birliğin kendisini denetlemek için kurulmuş olduğu kanısındadır. Simav ve Havalisi Komutanlığı adıyla Binbaşı İbrahim Bey emrindeki bu kuvvete, Yüzbaşı Tevfik Bey tarafından, geri dönmesi emredilmiştir. İdam edilme tehditleri karşısında bu birlik geri çekilmiştir. Bu tarihten itibaren Yüzbaşı Tevfik, Cephe Komutanlığı'na rapor vermemeye başlamıştır. Zaten Yüzbaşı Tevfik Bey, 27 Kasım tarihinde Mustafa Kemal'e yazdığı bir telgrafta "...Batı Cephesi'ni tanımayacağını..." bildirmektedir.

Bütün bu olaylar Çerkez Ethem ve iki kardeşinin kendilerini, TBMM Hükümeti ve onun düzenli ordusu dışında bağımsız bir siyasi - askeri otorite olarak gördükleri ve bunu korumaya kararlı olduklarını göstermekteydi. Bu durum, TBMM Hükümetinin ülke genelindeki otoritesinde bir gedik oluşturmaktaydı. Öte yandan düzenli ordunun askere alma kaynağını da zayıflatmaktaydı.
Son düzenleyen Safi; 27 Aralık 2016 00:51
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mart 2014       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Çerkez Ethem Yunan Ordusuna Sığınıyor


Ocak 1921, Kütahya civarı

Çözülmekte olan bir devlet sisteminin yerine bir yenisi doğarken ve bu arada esas olarak halkın gönüllü katılımına dayanan yeni bir askeri örgütlenme biçimlenirken geçmişin profesyonel kadroları dışında yeni askeri önderler ortaya çıkar. Henüz düzenli ordunun olmadığı veya varolan askeri kuvvetlerin bu tür bir örgütlenme modeline ulaşmadığı koşullarda ancak bir gerilla mücadelesinden söz edilebilir.

Daha önce askerlikle profesyonel bir ilişkisi olmamasına karşın doğal askeri yetenekleri ve cesaretleriyle sivrilerek gerillalara komuta eden bu yeni askeri önderlerin kaderi bir noktada yol ayrımına gelir; ya kendilerinin yönetimindeki birlikler düzenli birliklere dönüşerek yeni devletin askeri liderleri durumuna gelirler, ya kendi dışlarındaki bir takım odakların inisiyatifiyle örgütlenmesini tamamlayan düzenli birliklere katılarak onların bir parçası olurlar, ya da çözülmekte olan devletin yanı sıra doğmakta olan yeni devlete de isyan edip, güçleri yeterse 'kahraman' yetmezse de 'hain' olarak tarihe geçerler!

Hiç kuşkusuz bu yol ayrımında tutulacak yolun sonunu ve dolayısıyla tarih tarafından nasıl anılacaklarını belirleyen şey kendi yetenek ve cesaretlerinden önce toplumsal koşullardır. Bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde de olsa çıkarlarını savundukları sınıfların tarihsel olarak sahip oldukları güç ve örgütlenme düzeyidir.

1919-1922 yılları arasında Türkiye'deki milli mücadele gelişirken Osmanlı devleti dağılıyor ve yerine "millete dayandığını", siyasal meşruiyet kaynağının millet olduğunu söyleyen yeni bir devlet sistemi adım adım kuruluyordu. İşte daha bu sürecin başlarında, henüz Ankara'daki yeni merkezin elinde ciddi bir askeri kuvvet olmadığı sıralarda Batı Anadolu'daki Yunan işgaline karşı ortaya çıkan "milli direniş" bir yandan Ege'deki efelerin çetelerinde, bir yandan da Çerkez Ethem'in kuvvetlerinde ifadesini bulacaktı. Bunlar milli mücadelenin gerilla örgütlenmesiydi.

Bandırmalı bir Çerkez ailesinin üç çocuğunun en küçüğü olan Ethem, Birinci Dünya Savaşı sırasında orduya katılmış ve ancak başçavuşluğa kadar yükselebilmişti. Mütarekeden sonra köyüne dönen Ethem'in ağabeyleri Tevfik ve Reşit de orduda subaydı. Yunan işgalinin ardından harekete geçen Ethem önce eski İzmir Valisi Rahmi'nin oğlunu kaçırarak 50 bin lira fidye almış ve daha sonra da civardan 300 kişilik bir müfreze örgütleyerek Yunan kuvvetlerine karşı mücadeleye girişmişti.

Salihli cephesinde Yunan askeri birliklerine karşı düzenlediği gerilla saldırılarıyla kısa sürede ünlenen Çerkez Ethem'in emrindeki kuvvetlerin sayısı da giderek artacak ve süreç içinde Kütahya ve havalisine egemen duruma gelirken "Kuvvayı Seyyare Umum Kumandanı" olacaktı.

Henüz Ankara'nın yeni bir iktidar merkezi olarak kendini kabul ettirmediği ve emrinde de önemli bir askeri kuvvet bulunmadığı 1920 yılının başlarında Batı Anadolu'da en önemli kuvvet Çerkez Ethem'di. Nitekim Ankara'daki harekete karşı gelişmeye başlayan yerel isyanların birçoğu Çerkez Ethem tarafından bastırılmıştı. İlk olarak 16 Şubat 1920'de Balıkesir taraflarında İkinci Anzavur isyanını bastıran Çerkez Ethem'in Kuvvayı Seyyare'si ardından Geyve, Adapazarı, Düzce ve Bolu bölgesindeki tüm isyanları bastıracaktı.

Bu isyanları gerilla birlikleri niteliğindeki Kuvvayı Seyyare'nin bastırabilmesi ve bu arada saflarını genişletmesi anlaşılır bir durumdu. Çünkü bu birlikler gönüllü savaşçılardan oluşuyor, uzun yıllardır süren savaşlar sonucunda halkta subaylara ve düzenli orduya karşı oluşan tepkiyi çekmiyor ve sahip oldukları olanaklar -giyim-kuşam, yiyecek, içecek- açısından da sefalet içindeki yoksul kitlelere cazip geliyordu. Dağınık durumdaki düzenli ordu askerleriyle karşılaştırıldığında Kuvvayı Seyyare çok daha iyi donatılmış durumdaydı.

Ordudaki askeri disiplin ve hiyerarşinin yol açtığı baskı ve eziyetten de uzak olan bu kuvvetlere halktan insanların katılımı mümkün oluyordu. Birçok yerdeki isyancılar karşılarında düzenli ordu askerlerini değil de aslında aynen kendileri gibi olan müfrezeleri gördüklerinde kolayca onların safına geçebiliyorlardı.

Zaten birçok yerde de isyanların elebaşılarını cezalandırdıktan sonra geri kalanlara hoş görüyle yaklaşılıyordu. Bu arada yöredeki zenginlerden, eşraftan alınan haraçlar bir adalet duygusuna da hitap ediyor ve yoksulların Kuvvayı Seyyare'ye daha farklı gözle bakmasında önemli bir rol oynuyordu.

1920 yılında Şubat'tan Mayıs'a kadar Marmara ve Ege bölgesindeki isyanlarla uğraşan ve tümünü de bastıran Çerkez Ethem ve kuvvetlerine Haziran ayında Yozgat yolları göründü. Çünkü Yozgat'ta isyan eden Çapanoğulları şehri ele geçirmişti ve yeni katılımlarla hareket bölgede yayılıyordu. Yozgat bölgesindeki isyanı bastırmak üzere.
Son düzenleyen Safi; 24 Aralık 2016 23:16
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
24 Aralık 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Çerkes Ethem İsyanı


Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetine karşı olan ve “Çerkez Ethem” adlı bir birliğin komutanı tarafından çıkarılan ayaklanmadır (1920-21).

TBMM Milis kuvvetleri halinde düşmanla yer yer savaş eden birlikleri muntazam ordu birlikleri haline getirmek için gerekli teşebbüslere geçmiştir. Bu birliklerden hemen hepsi Türkiye Büyük Millet Meclisinin muntazam ordu kadrosu içine girdikleri halde “Kuvayi Seyyare” adı altında çalışan birliğin komutanı Çerkez Ethem ordunun dışında ve bağımsız olarak çalışmak hususunda ısrar etmiştir.

Çerkez Ethem, millî hareketin başladığı sıralarda Salihli cephesinin savunmasını üzerine almış. Anzavur kuvvetlerinin dağıtılmasında hizmet etmiş Düzce, Yozgat ve Konya isyanlarının bastırılmasında başarılar kazanarak ün sahibi olmuştur. Bu başarılarından kuvvet alarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bağlı olarak kurulan Garp Cephesi Komutanlığı’na karşı durmuş bu komutanlığı bir üst olarak kabul etmemiştir. Bu arada Çerkez Ethem’in kurulmuş olan “Yeşil ordu” cemiyeti ile sıkı temaslarda bulunması, doğrudan doğruya valilere emir vermeye kalkması, halktan para toplaması, Meclis Başkanı ile doğrudan doğruya muhaberede bulunması gibi sebepler onun artık bir anarşi unsuru haline geldiğini gösteren önemli olaylar olmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu olaylar karşısında düzenli bir ordu ve devlet kanunlarının yürürlüğü prensiplerini her düşüncenin üzerinde tutmaya karar vererek Çerkez Ethem olayına da son verilmesi gerektiği kararını almıştır. Mustafa Kemal bu kararın tatbikine geçmeden önce Çerkeş Ethem’i yola getirmek için uğraşmış, fakat bir sonuç alınmayınca Batı Cephesi komutanlarına Çerkez Ethem’e karşı harekete geçmeleri emri verilmiştir. Yunanlıların muhtemel hareketlerine karşı toplanmış olan kuvvetlerimizin bir bölümü Çerkez Ethem üzerine gönderilmiş bu harekât karşısında Çerkez Ethem kuvvetleri ile birlikte geri çekilmek zorunda kalmıştır. İstanbul hükümetinden Yunanlılarla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine karşı savaşmak müsaadesi almış olmasına rağmen Çerkez Ethem düşüncelerini gerçekleştirememiş, canlarını kurtarmak için kardeşi ile birlikte 5 Ocak 1921 de Yunan ordusuna sığınmak zorunda kalmıştır. Böylece büyük ve kuvvetli bir ordu kurulmasını güçleştiren son engel de ortadan kalkmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin memleket içindeki otoritesi kuvvetlenmiştir.

Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu Mondros Ateşkesi’ni imzalayarak savaştan yenik çıkmıştı. Ateşkesin hükümlerine göre Türk ordusunun silah ve cephanesi elinden alınıyor, tüm askeri kuvveti, jandarma da dâhil olmak üzere 50.000 ile sınırlanıyordu. Bu durum karşısında Osmanlı Genelkurmayı ordusunun kadrolarını yeniden düzenlemek zorunda idi. İtilaf Devletleri’nin yetkilileriyle anlaşan Genelkurmay orduyu 9 Kolordu ve 20 Tümen halinde örgütlemeyi kabul ettirdi. Ateşkeste birlik sayısı değil, insan sayısı sınırlandırılmıştı. Osmanlı Genelkurmayı bu boşluktan yararlanarak, insan sayısı az, fakat ileride mevcutlarının arttırılması ile büyüyebilecek bir iskelet kurmayı tercih etti. Böylece çok sayıda subay birliklerinin başında bulunabilecek, er sayısı çok az olmakla beraber, ordunun iskeleti bulunduğu için,gerekirse er sayısı arttırılabilecekti. 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgali üzerine Ankara’da B.M.M.’nin açılması ve Türk Devleti’nin genelkurmayının kurulmasıyla bu çalışmaların önemi kalmamakla beraber, Osmanlı genelkurmayının az mevcutlu da olsa, çok sayıda kolordu ve özellikle tümen, alay ve tabur kadrolarını koruması, yani hazır bir iskelet bırakması Türk Ulusal Ordusu’nun kuruluşunda büyük yararları oldu.

İzmir’in işgali ve Yunan ilerleyişine karşı ilk direniş bu zayıf askeri birliklerin bazılarından ve milis kuvvetlerinden geldi. Yunanlıların karşısındaki 17. Kolordu’nun 56. Tümeni hiç karşı koymadı. Bir kısmı Yunanlılarca esir ve bir kısmı da terhis edildi. Bu dağılma karşısında Yunan ordusuna karşı kurulan Kuva-yı Milliye ise zayıf askeri birlikler ve milislerden oluşuyordu. Kuva-yı Milliye ruhu bir süre sonra yayılmaya başladı. Müdafaa-i Hukuk örgütleri, Kuva-yı Milliye’ye asker ve para sağlamak işlerini yüklendiler. Böylece Ayvalık, Salihli, Denizli’ye kadar uzanan bir çizgi üzerinde Yunanlılara karşı Kuva-yı Milliye cephesi kuruldu. M. Kemal Paşa daha Havza’da iken Kuva-yı Milliye ile doğrudan ilgilenerek, birliklere gönderdiği emirlerde, her işgal eylemine karşı, halkın silahlandırılarak karşı konulmasını bildirmişti. Kuva-yı Milliye’nin büyük kısmını efelerin ve Ethem’in emrindeki kuvvetler oluşturuyorlardı.

Bunların ağır silahları olmadığı gibi merkezi bir komuta düzeni ve disiplini de yoktu. M. Kemal Paşa Sivas Kongresi sırasında, bu kuvvetlerin örgütlenmesi gereğini göz önüne alarak 9 Eylül 1919’da Ali Fuat Paşa’ya “Batı Anadolu Genel Kuva-yı Milliye Komutanlığı” görevini verdi. Ancak Ali Fuat Paşa yeterince etkili olamadı. 23 Ekim’de Albay Refet Bey yöreye gönderildi ve bir rapor hazırlayarak, daha uzun süre Batı Anadolu Cephesi’nin tek komuta altına alınamayacağını bildirdi. Bu nedenle askeri, kuvvetler Albay Refet Bey’in komutasına verildi. Milis kuvvetler ise durumlarını korudular.

22 Haziranı 1920’de başlayan Yunan genel saldırısı üzerine Balıkesir, Bursa düştü. B.M.M.’inde büyük tepkiler oluştu ve komutanlar sorumlu tutulup cezalandırılmaları istendi. M. Kemal Paşa komutanların kabahati olmadığını, emirlerinde yeterince asker, silah ve malzeme bulunmadığını, oysa Yunan Ordusu’nun Avrupa Devletleri’nce silahlandırılmış ve donatılmış olduğunu, milis kuvvetleriyle Yunan Ordusu’nun durdurulamayacağını belirterek, T.B.M.M.’nin gerçek anlamda bir orduya sahip olması gerektiğini söyledi. Bunun sağlanabilmesi için Kuva-yı Milliye’nin düzenli ordu haline dönüşmesi ve kısmi seferberlik yapılması gerekiyordu. Meclis’in kararı üzerine düzenli ordu kurulmasına başlandı.

Batı Cephesinde düzenli ordunun kuruluşunu engelleyen iki engel vardı. Birincisi firar olayları, ikincisi Kuva-yı Milliye örgütleri ve özellikle Ethem’in kuvvetleriydi. Birinci Dünya Savaşı sonunda asker kaçağı sayısı 300.000’e ulaşmıştı. Savaşın doğurduğu bunalım, yıkım ve sefalet, yeni bir savaş başlamasında büyük engelleyici durum yaratıyordu. Buna, Padişah’ın askerliği kaldırdığı propagandaları da eklenince, Anadolu’da T.B.M.M.’nin kararlarının yürütülebilmesi çok güçleşti. Asker kaçakları yüzünden düzenli ordu kurulmasında büyük güçlüklerle karşılaşıldığı için “Firariler Hakkında Kanun”un kabulüyle İstiklal Mahkemeleri kurulmuşlardı. İkinci engel ise Kuva-yı Mlilliye’nin düzenli ordu şekline dönüştürülmesi sırasında Ethem’in direnmesinden çıktı.

Kuva-yı Milliye’nin tasfiyesiyle ilgili bir olay da Başarısız Gediz Saldırısı idi. Bazı komutanlar, Yunanlıların Gediz’de bulunan kuvvetlerinin çok ilerlemiş ve ana kuvvetlerinden uzaklaşmış olduğu için kolay yenilebileceklerini düşünüyorlardı. Oysa M. Kemal Paşa, Yunanlılara karşı küçük, yerel saldırılar yapılmasını istemiyordu. Bu çeşit saldırılar bir başarı sağlayamayacağı gibi, başarısızlık durumunda, ordunun ve ulusun maneviyatı bozulur görüşündeydi. O’nun stratejisi daha Erzurum’da iken belirlenmişti. Doğu’da önce Ermeni cephesi tasfiye edilecek, Güney’de Fransızlarla gerilla savaşı yapılıp, bu cephede tasfiye edilecek ve sonunda yalnız Yunan Ordusu kalacaktı. Bu tarihe kadar da Yunan Ordusu gerilla savaşıyla oyalanacak ve Düzenli Ordu kurulduktan sonra da, Yunan ordusu, kesin bir saldırı ile “Anadolu’nun Harem-i İsmetinde” yok edilecekti. Batı Cephesi Komutanlığı ve Kuvve-yi Seyyare Komutanlığı birlikte bir saldırıyla Yunan tümenini yeneceklerini düşünerek Genelkurmay’a başvurup, saldırı izni istediler. Burada bulunan kuvvetlerin toplamı 3.000 tüfek, 105 makineli tüfek, 5.000 kılıç (süvari), 52 top ve 7 uçak kadardı. Batı Cephesi Komutanlığı (Ali Fuat Paşa), Ethem kuvvetleriyle birlikte iki tümeni bu saldırıya ayırdı. Genelkurmay’a başvurarak izin istedi. Genelkurmay cephane yetersizliği sebebiyle bunu red etti Genelkurmay Başkanı İsmet Bey, cepheye gidip durumu inceledi.

Bu arada Kuvve-yi Seyyare, Düzenli Ordu aleyhinde propaganda yapıyordu. “Ordudan fayda yoktur, dağılsın, hepimiz Kuvva-yı Milliye olalım.” sözleri halk arasında ve Meclis’te çok etkili duruma geldi. “Batı Cephesi kıtaları arasında Kuvva-yı Milliye halinde, bir bölge ve bir cephesi bulunan Ethem Bey Müfrezesi’nin erleri, adeta askeri erlere değişilir, ayrıcalıklı görünmeye gıpta edilir durumda sayılmaya başlandı. Ethem Bey ve kardeşleri de, herkes üzerinde bir çeşit nüfuz ve egemenlik sağlıyorlardı.”

Ethem ile anlaşan Ali Fuat Paşa da milis örgütleriyle birlikte Yunanlılara saldırmalarını istiyordu. Cepheye gelen İsmet Bey ile görüştüler. İsmet Bey, yeterince eğitim ve cephanesi bulunmayan ordunun yerel ve geçici bir başarı için kullanılamamasını istedi ve Yunan Ordusu’nun malzeme ve insan sayısı bakımından çok üstün olduğunu belirterek saldırı yapılmaması için diretti. Ali Fuat Paşa saldırıyı ertelediyse de, birkaç gün sonra saldırıya karar verildiğini Genelkurmay’a bildirdi. Sonunda Batı Cephesi Komutanı, Kuvva-yı Seyyare ile birlikte 14 Ekim 1920’de Gediz’de bulunan Yunan kuvvetlerine saldırdı. Dalgalı, disiplinsiz ve emir-komuta düzeni bozuk harekatta Türk Ordusu yenildi. Yunan Ordusu karşısında yenilen Türk kuvvetleri geri çekildi. Gediz Saldırısı genel bir yenilgiyle sonuçlandı.

Batı Cephesi'nin yeniden düzenlenmesi


Ethem, kardeşleri ve yandaşları Gediz Saldırısı’nın başarısızlığını, ordu birliklerine yüklemek için, ordunun iyi savaşmadığını ileri sürerek, ordu aleyhinde propagandaya başladılar. Oysa ordu Komutanları ve subayları ise, Kuvva-yı Seyyare’nin ciddi biçimde savaşmadıklarını söylüyorlardı. Ordu ile Kuva-yı Seyyare (Gezici Kuvvetler) arasındaki gerginlik gittikçe arttı. Ethem’in yandaşları bu kadarla da kalmadılar. Eskişehir’de subaylar aleyhinde gösteriler yaptılar. Ali Fuat Paşa duruma el koyduysa da başarılı olamadı.

Ali Fuat Paşa’nın cephe üzerindeki komutanlık etki ve nüfuzunun sarsılmış olduğunu gören M. Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’yı acele Ankara’ya çağırarak, o sırada çok önemli olan Türk-Sovyet ilişkilerini geliştirmek için Moskova Elçiliği’ne atamasına karar verdi. Ali Fuat Paşa 8 Kasım’da Ankara’ya geldi. Kendisini istasyonda karşılayan M. Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’yı Kuva-yı Milliye kıyafetinde görünce, Batı Cephesi’nin en kısa zamanda düzenlenmesi çalışmalarını hızlandırdı. Ali Fuat Paşa Moskova Elçiliği’ne atandı.

Cephenin ikiye ayrılmasına karar veren M. Kemal Paşa Batı Cephesi diye isimlendirilen önemli olan Kuzey kısmını Albay İsmet Bey’in ve Güneyini de Albay Refet Bey’in emirlerine verdi. Genelkurmay Başkanlığı’na da Milli Savunma Bakanı Fevzi Paşa vekâlet edecekti. 9 Kasım 1920’de Bakanlar Kurulu bu dağılım kararını açıkladı. Böylece Batı Cephesi’nin yeniden düzenlenmesine başlandı. Batı Cephesi kuvvetlerinin yeniden düzenlenmesine en büyük engel Ethem kuvvetleri idi.

Batı Anadolu'da Kuva-yı Milliye'nin dağıtılması


Kuva-yı Milliye’nin ne olduğundan söz etmiştik. Yunan Ordusu’nun ilerleyişi karşısında kurulan silahlı direniş içinde, asker, efe, sivil halk, maceracı v.s. her çeşit insan vardı. Başlangıçta, gerilla savaşı için gerekli olan bu kuvvetler düşmanı oyalayabiliyordu. Fakat bunlarla kesin sonuç alınamıyordu. Fakat Ethem ve kardeşleri bunu kabul etmediler. Bu kuvvete dâhil olanlar “Düşman ilerler, sen bir tepeden çıkıp bir tepeye gidersin, uğraşırsın. Bu iş böyle devam eder gider, sonunda düşman usanır ve barış yapma imkanı hasıl olur.” görüşündeydiler. 16 Mayıs 1920’de çıkan bir kararla Kuva-yı Milliye ‘nin, bütün yiyecek ve cephane ihtiyaçları Milli Savunma Bakanlığı’nca karşılanmak üzere, düzenli orduya bağlanması kararı alındı. 22 Haziran tarihli Yunan saldırısından sonra da Kuva-yı Milliye’nin büyük bir kısmı (Çolak İbrahim Müfrezesi, 3. Süvari Tümeni’ne; Sarı Efe Müfrezesi 33. Süvari Alayı’na Gökbayrak Müfrezesi 61. Piyade Alayı’na) düzenli birlikler haline getirildi, Ordunun subay ihtiyacı için de 1 Temmuz 1920’de subay yetiştirme merkezleri kuruldu.

Kuva-yı Milliye’nin önemli bir kısmı düzenli ordu haline getirilirken, iki engel kaldı. Birincisi Ethem kuvvetleri, ikincisi ise Demirci Mehmet Efe kuvvetleriydi. Gediz saldırısındaki başarısızlık üzerine M. Kemal Paşa, düzenli ordunun kurulması çalışmalarını hızlandırıp, 9 Kasım’da Cephe ikiye ayrılıp, Güney kısmına Albay Refet Bey atanınca, Demirci Mehmet Efe’nin de Refet Bey’in emrine girmesi gerekiyordu. Refet Bey, 22-23 Kasım’da Isparta’da bulunan Mehmet Efe’yi merkezi Konya’da bulunan Atlı Takip Kuvvetleri Komutanlığı’na atayarak ordu birlikleri arasında hizmete girmesini istedi. Bundan sonra doğruca Güney Cephesi Komutanlığı emrine girecek olan Efe, başka makamlarla yazışamayacaktı. Emrindeki kuvvetlerden yaşları uygun olanlar ve geçmişte suç işlememiş olanlardan 300 kişilik bir süvari alayı kurularak, geri kalanlar silahlarıyla birlikte ikmal eri olarak 57. Tümen emrine verilecek, çağ dışı olanlarla suç işlemiş olanlar terhis edileceklerdi. Efe başlangıçta bu emri kabul ettiyse de, sonradan Ethem’in kışkırtmalarına kapıldı. Ethem Yörük Ali ve Demirci Mehmet Efe’ye mektup göndererek, adamlarına 40’ar lira maaş vaadiyle, onları Afyon ve Konya üzerine yürümesi için tahrik etti. Isparta yöresinde keyfi bir yönetim kurmuş bulunan Mehmet Efe, bundan sonra kuvvetlerini bir araya topladı ve Güney Cephesi Komutanlığı’nın isteklerine uymadı. Refet Bey aynı tarihlerde Ethem’in de ayaklanma durumunda olması karşısında, Mehmet Efe’ye karşı ayrı bir harekat yapmayı planladı. Demirci Mehmet Efe’nin, Ethem’in M. Kemal Paşa’yı devirmek istediğini Refet Bey’e bildirmesi üzerine, ikisinin haberleştiğine kesin kanaat getiren Refet Bey, M. Kemal Paşa’nın da Demirci Mehmet Efe’nin ortadan kaldırılması için kendi görüşünü uygun bulması üzerine, Mehmet Efe üzerine kuvvet gönderdi. Efe direnmeden çekildi. 18 Aralık’a kadar 700 çeteci yakalandı. Refet Bey 25 Aralık’da bastırma harekâtını bitirdi. Ethem’le birleşmesinden endişe edilen Efe, af edilerek sığınması istendi. Efe de 30 Aralık 1920’de emrindekilerle birlikte teslim oldu.

Ethem'in ayaklanması


1880’de Bandırma’da doğan Ethem, Çerkez Beylerinden Ali Bey’in oğlu idi. Ağabeyleri Tevfik ve Reşit subaydılar. Babası kendisinin asker olmasını istemediği için kaçıp orduya katıldı ve çavuş, daha sonra asteğmen oldu. Mondros Ateşkesi’nden sonra İzmir Valisi Rahmi Bey’in oğlunu kaçırıp 50.000 lira kurtarma parasını alınca meşhur oldu. Rauf Bey’in teşvikiyle Yunanlılara karşı silahlı direnişe geçti. Salihli yöresinin hâkimi durumuna geldi.

Kuva-yı Milliye’ye dâhil olan Ethem kuvvetleri giderek çoğaldı. Bu kuvvetler, mahpus, soyguncu, asker kaçakları, birliklere zorla yazılan, suça iştirak ettirilen, yağma hevesiyle katılanlardan oluşuyordu. Ayrıca Ethem, erlerine ve komutanlarına maaş veriyordu. Bir yerde ayaklanma bastırmaya giden Ethem buradan zorla para ve insan toplayarak kuvvetlerini çoğaltıyordu. İç ayaklanmalar karşısında B.M.M. çaresiz kalınca, Ethem, Anzavur, Düzce, Bolu, Yozgat ayaklanmalarının bastırılmasında büyük yararlılıklarda bulundu ve şöhreti yayıldı. Yozgat ayaklanmasını bastırmaya giderken, Ankara’da M. Kemal ve Fevzi Paşalara karşı sert ve saygısız bir tavır takındı. Hatta Yozgat ayaklanmasını bastırdıktan sonra, M. Kemal’e valinin teslimine engel olduğu için kızıp, “Ankara’ya geldiğimde M. Kemal’i Meclis kapısına asacağım.” diyecek kadar, kendini büyük görmeye başladı. Yozgat’tan dönüşte, Ankara istasyonundaki oturduğu yerde M. Kemal’in odasına adeta baskın biçiminde girerek, çok tehlikeli duruma yol açtı. Askeri birliklerin bina dışında önlem almaları üzerine olay çıkmadı.

Ethem yandaşlarının Meclis içinde ve dışında Düzenli Ordu aleyhindeki propagandaları çoğaldı. Gediz yenilgisinden sonra M. Kemal Paşa’nın düzenli ordu kurulmasını hızlandırmak için İsmet Bey’i Cephe Komutanlığı’na ataması Ethem ve kardeşleri tarafından beğenilmedi. Ali Fuat Paşa’nın Moskova’ya elçi olarak atanması üzerine, M. Kemal’in diktatör olacağı dedikoduları yayıldı. Ethem ve kardeşleri Kuva-yı Seyyare’nin Düzenli Ordu birliklerine katılmasını kabul etmiyorlardı. Tevfik Bey, İsmet Bey’e yolladığı yazıda “Kuva-yı Seyyare ne bir tümen, ne de muntazam bir kuvvet haline getirilemez. Kuva-yi Seyyare’nin gelişi güzel idare edilmesi gereklidir.” sözleriyle açıkça belirtti. Diğer yandan M. Kemal’e çektiği telgrafla da, İsmet Bey’in Cephe Komutanlığını idare edemeyeceğini ileri sürerek, bundan böyle kendisini komutan tanımayacağını bildirdi. Ethem ve kardeşleri, Düzenli Ordu’nun değil emrine girmeyi kabul etmek, düzenli ordunun varlığına bile karşıydılar. Subay düşmanlığı propagandaları açıkça ortaya çıkmıştı. Kaldı ki Ethem kuvvetleri Yeşil Ordu’ya katılmayı da kabul etmişlerdi. Tevfik Bey cephede gerekli kuvvet toplarken, Ethem ve Reşit Beyler de Ankara’da siyasi ortam hazırlıyorlardı. M. Kemal Paşa, Ethem ve kardeşlerini ikna etmek için bütün iyi niyetiyle çalıştı. Bakanlar Kurulu, Meclis’ten bazılarının ve Reşit Bey’in de katıldığı bir toplantı yaptı.

Bu toplantıda M. Kemal, anlaşmazlığı çözmek ve düşman ordularının ülkeyi işgal ettiği bir sırada bir iç çatışmaya meydan vermemek ve uzlaşma sağlamak için şu konuşmayı yaptı:

“Hakikat şudur ki, önümüzde yenilip mutlaka denize dökülmesi gereken bir Yunan Ordusu vardır. Bu büyük neticeyi alabilmek için ise, büyük, ciddi ve katı önlemlere gereksinim vardır, benim askerliğime itimat buyurursanız ki arkadaşlarımın bu güveni saklamayacaklarını zannederim, bu büyük iş ancak muntazam, bir ucundan öbür ucuna ve en büyük kütlesinden son erine kadar disiplinli mükemmel bir ordu ile başarılabilir. Batı ordusunda bir süreden beri başlanılan çalışma, işte bizi bu gayeye götürmeyi amaç edinen gayret ve himmetlerden teşekkül ve terekküp etmiş bulunuyor. Amaç bundan ibaret olduğuna göre Kuva-yı Seyyare başında bulunan arkadaşlarımın da bu gerçeği anlamaları, onu sadece takdir ve teslim etmeleri gereklidir. Bu takdir ve teslim yapıldıktan sonra ortada hallolunmayacak sorun kalmaz.”

Fakat Reşit Bey, M. Kemal’in hala düzenli ordular kurmak için boş hülyalar peşinde koşan birisi olduğunu söyledi. Tartışmalar Reşit Bey’in uyuşmaz davranışlarıyla sonuçsuz kaldı. Fakat M. Kemal yine de son sözü söylemeden önce uzlaşma yollarını zorladı. Ethem’i ikna ederek Reşit Bey ile birlikte Eskişehir’e İsmet Bey’le görüşmeye gittiler. Fakat Ethem Bey Eskişehir’de ortadan kayboldu. M. Kemal Paşa Ethem’i sorunca, Reşit Bey; “Ethem Bey bu dakikada kuvvetlerinin başındadır” yanıtını verdi. Reşit Bey’in bu tehdit dolu sözleri karşısında M. Kemal’in tutumu değişti ve, “Bu dakikaya kadar sizinle eski bir arkadaşınız sıfatıyla ve sizin lehinizde bir sonuca ulaşmak samimi duygusuyla görüşüyordum. Bu dakikadan itibaren arkadaşlık ve özele ait durumum sona ermiştir. Şimdi karşınızda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümeti’nin Reisi bulunmaktadır. Devlet Reisi sıfatıyla, Batı Cephesi Kumandanı’na durum neyi gerektiriyorsa, yetkilerini kullanmayı emrediyorum” diyerek İsmet Bey’e gereken emri verdi.

M. Kemal bu arada 5 Aralık 1920’de Bilecik İstasyonu’nda İstanbul Hükümeti’nin temsilcileri İzzet ve Salih Paşalarla buluştu. Çok resmi bir hava içinde geçen bu toplantıda, İstanbul temsilcilerinin, vatanın durumundan yeterince bilgileri olmadığını anlayınca, onları zorla Ankara’ya götürdü. Ethem ise bu sırada Padişah’a bağlılık bildiren bir telgraf çekti.
Bakanlar Kurulu’nun 22 Aralık 1920 tarihli toplantısında Ethem’le anlaşabilmek için kendisine arabulucu gönderilmesine karar verildi. Fakat Ethem, kuvvetlerini düşman cephesine karşı değil, ulusal orduya karşı düzene koymaya ve saldırı hazırlıklarına başladı. Görüşmeye gelen heyete ise birçok komutanın yerlerinden alınmasını şart koştu. Artık Ethem, T.B.M.M.’nin emir ve kararlarını dinlemiyordu.

Bunun üzerine 27 Aralık’ta gereken önlemler arttırıldı. M. Kemal Paşa 29 Aralık’ta Meclis’in gizli bir oturumunda Ethem’in ayaklandığını ayrıntılı bir biçimde anlattı. Ethem’in ihaneti kabul edilmekle beraber yine de kardeşkanı dökülmemesi ve düşmana fırsat yaratılmaması için bir kez daha Ethem’le anlaşma olanağı aramaya karar verildi. Fakat Ethem uzlaşmaya yanaşmadı. 2 Ocak 192l tarihinde Bakanlar Kurulu, Ethem ve kardeşlerine, komutadan çekilirlerse af edileceklerini bildirdi. Fakat Ethem 3 Ocak 1921’de Yunanlılarla anlaşmak için bir adamını yolladı. Arkadan da Reşit Bey Yunan Ordusu’na gitti. 7 Ocak’ta da Yunanlılarla protokol imzaladı. Artık Ethem ayaklanmıştı. Ethem olayını yakından izleyen Yunanlılar 6 Ocak 1921’de İnönü Cephesi’nden taarruza geçince İsmet Bey ve Refet Bey Yunan saldırısına karşı koymak için Ethem’e karşı 1 Ocak 1921’de başlamış olan harekata ara verdiler.

Ethem kuvvetlerinin ihaneti ve Yunan saldırısı iç içe girmiş bir durum aldı. Yunan Ordusu’nun saldırısı üzerine Ethem de Ulusal Ordu’ya saldırdı. 8 Ocak’ta Meclis’te savaş durumunu açıklayan M. Kemal Paşa, “Ethem, Tevfik ve Reşit Beyler” diye konuşunca, bir miletvekili “Hain deyiniz” uyarısında bulundu. Ethem kuvvetleri 13 Ocak’a kadar saldırılarını sürdürdüler. 17 Ocak’ta da Yunanlılara sığındılar. Emrindeki askeri birlikler Ulusal Ordu’ya sığındığı için, Yunanlıların yanına 725 kişi gitti. Ankara İstiklal Mahkemesi, Yunanlılara sığınmış bulunan Ethem ve kardeşlerini vatana ihanet suçuyla yargılayarak 9 Mayıs 1921’de gıyaplarında idama mahkûm etti. Aynı kararla gizli Komünist Partisi kurup Hükümet’i devirmek suçuyla yargılanan da mahkûm oldular.
Son düzenleyen Safi; 24 Aralık 2016 23:15
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

24 Aralık 2016 / Tiglon Asker tr
7 Temmuz 2017 / _Yağmur_ Türkiye Cumhuriyeti
2 Ocak 2010 / Misafir Cevaplanmış
2 Mayıs 2009 / UnknowN Edebiyat ww
25 Haziran 2010 / _Yağmur_ Taslak Konular