30 ton eroinin esrarı
Yıllardır İstanbul ve çevresinde yakalanan uyuşturucuların, 1999'da deniz yoluyla Marmara Ereğlisi'nden Türkiye'ye getirilen 30 ton eroinin parçaları olduğu ortaya çıktı. Onar tonluk üç ayrı depoda tutulan bu uyuşturucunun son deposuna henüz ulaşılamadı.
Her şey, 31 Mart 2002 günü Sakarya'nın Hendek ilçesindeki bir depoda 7,5 ton baz morfin yakalanması ile başladı. Bu olay, uyuşturucu tarihindeki en büyük operasyonlardan biriydi. Jandarma'nın yaptığı bu operasyondan sonra cevabı aranan soru şuydu: "Bu kadar büyük mal kimin ya da kimlerindi?"
Yakalanan iki şahıs, o güne kadar uyuşturucu âleminde isimleri bilinen kişiler değildi. Dosyaya göre uyuşturucunun sahipleri, yıllardır İstanbul'da yaşayan ve bir Türkle evli olan İran asıllı İngiliz vatandaşı Abdülgasım Gomçey ile Atilla Özyıldırım'dı. 1962 Londra doğumlu Gomçey, İstanbul'da "İranlı Ali" lakabıyla bilinmekteydi. Tutuklanan Gomçey, mahkemede uyuşturucunun sahibi değil, sadece emanetçisi olduğunu belirtti. Cezaevinden dışarıya gönderdiği mesajlarda da, "Beni öldürecekler. Bu malın tamamı 30 ton." dedi.
İstanbul Narkotik polisi başlangıçta İranlı Ali'nin, "uyuşturucunun tamamı 30 ton" sözlerinin üzerinde fazla durmadı. Ancak, geçtiğimiz yılın mart ayında İstanbul Esenyurt'taki bir depoda 201 çuval içinde, tam 4,5 ton uyuşturucu yakalanınca işin rengi değişti. Çünkü bu çuvallar da tıpkı 1999'da Sakarya'da yakalananlar gibi, "1999" tarihini ve "Afganistan" damgasını taşımaktaydı. Bu gelişmeden sonra, İranlı Ali'nin sözleri ciddiyet kazandı. Araştırma derinleşince, 1999 yılında Afganistan'dan Marmara Ereğlisi'ne gemiyle 30 ton uyuşturucu getirildiği, bu uyuşturucuların onar ton halinde üç ayrı TIR’a yüklenerek önceden belirlenen depolara nakledildiği ortaya çıktı. Birinci depoyu Sakarya Hendek'te jandarma ortaya çıkarmıştı. Esenyurt'ta polisin yakaladığı 4,5 ton uyuşturucu, ikinci deponun burası olduğunu göstermekteydi.
30 tonun tamamı Urfi Çetinkaya’ya mı ait?
Şimdi jandarma ve polis, üçüncü depoyu arıyor. 30 tonluk bu geniş çaplı eroin dosyasında önem kazanan bir diğer soru ise şu: Değeri 100 milyon doları aşan bu kadar büyük mal kim ya da kimlere aitti? İlk on tonluk depoda yakalanan 7,5 ton uyuşturucunun sahibi olarak yargılanan İranlı Ali, mahkemede "Uyuşturucunun sahibi İranlı Aga Mesadi'dir" dedi. Ancak, bu bilgi Narkotik uzmanlarını tatmin etmedi. Narkotik uzmanlarına göre, Aga Mesadi bu sevkiyatın bir yerinde yer alsa bile, bu uyuşturucu İstanbul'daki büyük uyuşturucu baronlarından oluşan bir konsorsiyuma aitti.
Ancak şu ana kadar 30 ton dosyasında yapılan bütün operasyonlarda ön plana çıkan isim sadece Urfi Çetinkaya oldu. Sakarya operasyonunda, savcı sanıklara Çetinkaya'yı tanıyıp tanımadıklarını sorsa da Çetinkaya'nın ismi dosyada açıkça malın sahibi olarak yer almadı, ama Esenyurt operasyonunda Narkotik polis malın sahibi olarak Çetinkaya'nın ismini açıkladı. Ne var ki, bu türden büyük uyuşturucu sevkiyatlarında sadece tek bir kişinin yer almadığı biliniyor. Uyuşturucu âleminde bu çapta bir mal için birkaç kişiden oluşan ortaklığa "Nuh'un gemisi" adı veriliyor.
Avusturya ile Türkiye arasındaki Nergis krizi
Ortakları, taşıyıcısı, depocusu, Batı ülkelerine pazarlamacısı ile bu organizasyon, uzunca bir zincirden oluşuyor. Örneğin, 1992 nisan ayında Türkiye'ye gelen 6 ton baz morfin ve beş ton esrarın alıcıları Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Hurşit Han, Adnan Yıldırım, Cahit Kocakaya, Eyüp Kocakaya, Ferda Seven'di. 1993'te Akdeniz'in uluslararası sularında Luck-S gemisinde yakalanan 14,5 ton uyuşturucunun ortakları olarak Hüseyin Baybaşin, Şevket Çubuk, Halil Havar, Çapanlar, Aziz Dervişi, Bizur Hacı gibi kişiler ön plana çıktı. 1992'de yakalanmak üzere iken gemi mürettebatı tarafından içindeki uyuşturucu ile batırılan Kısmetim-1 gemisindeki uyuşturucu da benzer bir ortaklığa aitti. 2000 yılında Mersin'de yakalanan 22 ton esrar olayında da Urfi Çetinkaya ile birlikte ismi gündeme gelen kişi Mustafa Nergis'ti. Narkotik polise göre Nergis, 22 ton esrarın depocusu konumundaydı.
Son zamanlarda Avusturya polisi ile Türk Emniyeti arasında yaşanan bir krizin göbeğindeki kişi de Mustafa Nergis. Uyuşturucuyu sorunsuz bir şekilde Avrupa'ya sevk etmek isteyen Nergis, "İkiz TIR" adı verilen yöntemi kullanmaya başladı. Türkiye'den çıkış yapan "temiz" ve boş TIR’ların, aynı plakayı taşıyan ikizini Balkan ülkelerinde bulunduran Nergis, böylece Avrupa polisini atlatmayı denedi. Çünkü Türk polisinin "temiz" dediği bir TIR’ın yolculuğu daha kolay olacaktı. Ancak, uyuşturucunun bulunduğu Balkan ülkesinden itibaren yola devam eden TIR, aynı plakayı taşıyan ikiz olanıydı. Avusturya polisi iki ayrı operasyonda bu TIR’ların zulalarında 60 ve 93 kilo eroin yakalayınca, olay Türkiye'ye bildirildi. Türk Emniyeti'ne, bu iki TIR’ın nasıl olup da "temizdir" diye çıkış yaptığı soruldu. İşin gerçeği, Nergis'in bunu bir yöntem olarak geliştirdiğinin anlaşılmasıyla ortaya çıktı. Nergis olayındaki bir diğer nokta, Balkan ülkelerindeki bu depolara uyuşturucuların İstanbul rotasını izleyerek değil, Ukrayna üzerinden gitmiş olmasıydı.
1990'lı yıllarda özellikle Yunanistan üzerinden Avrupa’ya gönderilen uyuşturucularda yine benzer bir yöntem uygulanıyordu. Örneğin Türkiye’den giden folklor ekiplerini taşıyan otobüslerin zulalarında bu ülkeye uyuşturucu gönderiliyordu. Nakliyeciler, folklor ekiplerinin dönüşünde, “Otobüslerden biri arızalandı” gerekçesi ile Türkiye’den yeni otobüs getirtmekteydi. Böylece folklor ekipleri Türkiye’ye dönerken; otobüslerden biri ile uyuşturucu Yunanistan’dan çıkarılıp gideceği Avrupa ülkesine yönlendiriliyordu.
Narkotik uzmanları on tonluk üçüncü deponun Esenyurt'tan Rize'ye kadar herhangi bir noktada olabileceğini belirtiyor. Nitekim 2003 yılında Rize'nin Çayeli ilçesi Seslidere köyünde iki ayrı uyuşturucu laboratuvarı ortaya çıkarılmıştı.
Narkotik polise göre, bu 30 ton uyuşturucunun ön plandaki ismi Urfi Çetinkaya olmasına rağmen, son yıllardaki operasyonlarla ağır darbeler alan Çetinkaya, “âlemin en büyüğü” unvanını kaybetti. Şu anda uyuşturucu piyasasının en büyük ismi olarak Van eski milletvekili Mustafa Bayram’ın damadı Cumhur Yakut gösteriliyor. Yakut, yıllardır bütün çabalara rağmen yakalanamıyor.