Arama

Afrika Tarihi

Güncelleme: 6 Temmuz 2015 Gösterim: 4.578 Cevap: 2
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
20 Eylül 2008       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Afrika Tarih
MsXLabs.org &Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar

19. yüzyıldan önce Afrika'nın büyük bölü­münde, her biri kendi yönetimine, çoğu kez kendi diline ve kültürüne sahip bağımsız devletler vardı. Değişik dinlerin ve bu dinlerden kaynaklanan özgün sanat biçimlerinin beşiği olan Afrika'da bugün de dans, müzik ve hey­kel ilanında çeşitli üsluplar görülür.

Hıristiyanlık ve Müslümanlık Hz. İsa ile Hz. Muhammed'in ölümlerinden kısa bir süre sonra Afrika'ya ulaştı. Ne var ki Afrikalılar'ın çoğu geleneksel toplum düzenlerini koruya­bildikleri sürece yerel dinlerine bağlı kaldılar. 17. yüzyıla kadar Afrika büyük uygarlıkların ve imparatorlukların beşiği oldu. Daha sonra küçük krallıklar yaygınlaştı.
Afrikalılar'ın ilk ilişkiye geçtikleri yabancı­lar doğulular, özellikle de Araplar'dı. 9. ve 10. yüzyıllarda Arap denizciler Kızıldeniz'den Madagaskar Adası'na kadar bütün Doğu Af­rika kıyılarında ticaret merkezleri kurdular.

15. ve 16. yüzyıllarda gerçekleşen coğrafi keşifler yeni kıtalann Avrupa ülkelerince keşfedilmesine ve sömürgeleştirilmesine (yönetimleri altına alınmasına) yol açmıştı. İlk coğrafi keşifler ve sömürgeci yayılma, Porte­kiz ve İspanya krallarının ayrıcalık tanıdığı ti­caret şirketleri aracılığıyla gerçekleştirildi. Bu şirketlere çoğu kez sömürgeleri yönetme gö­revi de verildi. Afrika'nın tropikal bölgeleri 15. yüzyıldan başlayarak önce altın, sonra kö­le ticareti nedeniyle Avrupalılar'ın akınına uğradı. Özellikle Güney Afrika'ya giden beyaz göçmenler, geri dönmemek üzere bu bölgeye yerleştiler. 1440'larda ilk kez Batı Af­rika'dan altın tozu ve köleler Portekiz'e gel­meye başladı.
1494'te papa, yeni keşfedilen toprakları ve insanları Portekiz ile İspanya arasında paylaş­tırdığını Tordesillas Antlaşması'yla açıkladı. Buna göre Afrika kıyıları, Hindistan ve Bre­zilya ile birlikte Portekiz'e bağışlandı.

Yerli halk belirli malları yalnızca sömür­geci ülkelerin şirketlerine satmaya zorlandı. Sömürgeci ülkelerin üretimiyle rekabet edebilecek ürünlerin yetiştirilmesi kısıtlandı ya da yasaklandı. Örneğin Portekiz, kendi sö­mürgelerinde zeytin, zeytinyağı ve üzüm üre­timini yasakladı; şekerpancarı üretimini özen­dirirken şeker yapımını durdurdu. Usta dokumacılar sömürgelerden sürüldü, yal­nızca en kaba kumaşların dokunmasına izin verildi.
Sömürgecilik yöntemlerini daha da gelişti­ren İspanya, Afrika'nın güçlü kuvvetli erkek­lerini yakalayıp köle olarak satan şirketlerden aldığı köleleri Amerika'daki kolonilerinde (sömürgelerinde) çalıştırmaya götürdü. Köle ticaretinin sürdürüldüğü 400 yıl boyunca Afri­ka, 75 ile 90 milyon arasında genç erkeğini yitirdi. Bu dönemde Amerika'ya 15 milyon köle getirilmişti. Aradaki fark, köleleştirilen Afrikalılar'ın yolda ya da Afrika'daki bekle­me depolarında ölmesinden kaynaklanmak­tadır.

Sömürgecilik 17. yüzyılda Fransa ve Hol­landa'nın, 18. yüzyılda Fransa ve İngiltere' nin, 19. yüzyılda ise yalnızca İngiltere'nin egemenliğinde sürdü.
20. yüzyılın başında bütün kıta İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Belçika ve Portekiz arasında bölüşülmüştü. I. Dünya Sa-vaşı'nda Almanya yenilince, onun sömürgele­ri zafer kazanan ülkeler arasında bölüşüldü.
Bugünkü Afrika ülkelerinden yalnızca Eti­yopya sömürge olmadı. 20. yüzyıla gelindiğin­de Liberya ve Mısır bağımsızlıklarını kazan­mışlardı. Bugün Afrika'da yalnızca Reunion Fransa'ya bağlı bir ada devletidir.

Özellikle son 30 yıldan bu yana ulusal ba­ğımsızlık hareketleri, askeri darbeler, dış mü­dahaleler ve ırk ayrımcılığına karşı mücadele­ler Afrika kıtasını sarsmaktadır.

1960'larda kıtanın büyük bölümü yeniden Afrikalılar'ın yönetimine girdi. Yalnız Güney Afrika'daki ırk ayrımı politikası güden beyaz yönetim bugün de siyasal iktidarı elinde tut­maktadır.

Sömürge yönetimleri döneminde Afrika' nın büyük bir bölümü gelişemedi. Çünkü bu yönetimler yüzyıllar boyunca Afrika halkının yaşam düzeyini iyileştirmeden, kıtanın ma­denlerini, hammaddelerini ve öteki zenginlik­lerinin başlıca amacı, kıtanın kaynaklarını Bağımsızlık sonrasında yeni Afrika yönetim­lerinin başlıca amacı kıtanın kaynaklarını halklarının yaşam ve eğitim düzeyini yükselt­mek için kullanmak oldu.

Ekonomi
Ülkeden ülkeye değişiklikler göstermekle bir­likte Afrika ekonomisinin ortak özelliği geçmiş­te bir sömürge ekonomisi oluşudur. Sömürgeci ülkeye hammadde sağlayan ve bu ülkenin işlen­miş mallarına zorunlu pazar olan ülkelerde gelir çok az sayıdaki üründen elde edilirdi. Bağımsız­lığına kavuşan ülkelerin hemen hepsi bu durum­dan kurtulmaya, ürünlerini çeşitlendirmeye ça­lışmaktadır. Ancak sanayileşme ve kalkınma büyük ölçüde sermaye birikimine bağlı olduğun­dan, gerekli parasal kaynakların sağlanması önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Hızla dış borçlanmaya başvuran ülkelerin büyük bölümü, Nijerya gibi borçlarını ödeyemez duru­ma düşmektedir.

Afrika ülkelerinden pek çoğunun ekonomisi, çağdaş teknolojiden yoksun araç, gereç ve yön­temlerle yapılan tarımsal üretime dayanır. Her 100 Afrikalı'dan 80'i, 15 ile 20 kulübeden oluşan köylerde yaşar. Kıta topraklarının ancak yüzde 10'u ekilebilmektedir. Bu nedenle Afrika ülke­lerinin ekonomik kalkınma hızı çok düşüktür (1970-79 arasında ulusal gelirlerin ortalama yıl­lık büyüme hızı yüzde l'in altındaydı).

Afrika'da "geçimlik" ve "ticari" olmak üzere iki tür üretim yapılır. Afrikalılar'ın geleneksel geçim kaynaklan olan avcılık, yabani bitkileri toplama, tanm ve hayvancılık halkın geçimini ancak karşılar. Nüfusun "ticari üretim" yapan bölümü ise pazarda satmak üzere ürün yetiştirir ya da imalat ve madencilik alanında çalışır.
Bugün Afrika dış ticaretinin yaklaşık yüzde 75'i Avrupa, ABD ve Japonya arasında bölüşül­müştür.Sulama kanalları Nil Irmağı'nın suyunu hurma, pam Sakkara'daki bu sulama kanalının arkasında Mısır görülüyor.

Tarım
Afrika'nın batısındaki tropik ormanlarda ye­tişen ve tatlı patates ile yerelmasına benzeyen yam bitkisi buralarda yaşayan halkın temel besinidir. Tropik bölgenin doğu kesiminde te­mel besin maddesi muz, Afrika'nın güneyinde mısır, çayırlık yerlerde ise mısır, dan ve yayla pirinci gibi tahıllardır. Çayırlıklar aynı zaman­da hayvancılığa da elverişlidir.
Afrikalılar tanma açmak istedikleri yerler­deki bitkileri elbirliğiyle keser, köklerini yakar ve bu alanı bir mevsim için ektikten sonra yeni bir yere göçerler. Tanma açılan alanlar, bitki­lerin yeniden büyümesi için birkaç yıl işlenme­den bırakılır. Böylece aşın ekim nedeniyle top­rak verimliliğinin azalması önlenmiş olur.

Bugün Afrika ülkelerinin çoğu besin mad­delerini dış ülkelerden satın almak zorunda­dır. Çünkü daha fazla besin üretimini zorunlu kılan nüfus artışı ve kentlerin büyümesi karşı­sında, ancak geçimlik ürünü sağlayabilen ge­leneksel yöntemler yeterli olmamaktadır. Bu nedenle Afrika yönetimleri makineli tarım yöntemleri uygulayarak besin üretimini, güb­re kullanımını özendirerek de toprak verimli­liğini artırma çabasındadır.
Sahra'yı çevreleyen topraklardaki uzun ku­raklık dönemleri nedeniyle, kıta topraklarının hemen hemen yarısında yaşayan halk açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ama, Afrika'nın bu bölümü için olağan olan bu kuraklık açlı­ğın nedenlerinden yalnızca biridir. Nüfus faz­lalığı, gübre ve tarım ilaçlarının yeterince kul­lanılmaması, tarım alanındaki hükümet yatı­rımlarının azlığı ve ülkelerin geri kalmışlığı da açlık nedenleri arasında sayılabilir. Durumun en ciddi boyutlara ulaştığı Etiyopya'da yedi milyon kişi açlıkla karşı karşıyadır.

Afrika'nın birçok bölgesinde belirli ürünler yalnızca yurtiçi ve yurtdışı pazarlara satılmak için üretilir. Dünya palmiye çekirdeği üreti­minin büyük bölümünün ve bundan elde edi­len palmiye yağı ile kakaonun üçte ikisinin kaynağı Afrika'dır. Önemli miktarda üretilen pamuk, sisal keneviri, çay, kahve, kauçuk ve yerfıstığı da ihraç edilir.
Afrika'da "geçimlik" ve "ticari" olmak üzere iki tür üretim yapılır. Afrikalılar'ın geleneksel geçim kaynaklan olan avcılık, yabani bitkileri toplama, tanm ve hayvancılık halkın geçimini ancak karşılar. Nüfusun "ticari üretim" yapan bölümü ise pazarda satmak üzere ürün yetiştirir ya da imalat ve madencilik alanında çalışır.
Bugün Afrika dış ticaretinin yaklaşık yüzde 75'i Avrupa, ABD ve Japonya arasında bölüşül­müştür.Sulama kanalları Nil Irmağı'nın suyunu hurma, pam Sakkara'daki bu sulama kanalının arkasında Mısır görülüyor.

Ormancılık ve Balıkçılık
Orman ürünleri Afrika'nın değerli ihraç mal­lan arasındadır. Tropik ormanlardan abanoz, maun ve mobilya yapımında çok aranan öbür sert odunlar elde edilir. Afrika'nın kuzeyinde ise şişe mantan üretilir. Fas'ta ve Güney Afrika Cumhuriyeti'nde balıkçılık kuruluş-lannın önemli olmasına karşılık, ticari balık­çılık kıta düzeyinde önemli bir gelir kaynağı değildir.

Madencilik
Afrikalılar 2.000 yıldır demir, bakır ve altın gibi madenleri çıkanp işlemektedir. Afrika' nın batısındaki ormanlık alanlardan çıkanlan altını eskiden Afrikalı tüccarlar Sahra boyun­ca taşıyarak Avrupa ve Asya ülkelerine satı­yorlardı. Avrupalılar Yenidünya'yı keşfedin­ceye kadar Afrika'dan gelen altını kullandı­lar. Bugünkü Zimbabve'den çıkarılan altın kı­yıya taşınarak Hindistan'a ihraç edilirdi.
Sömürgecilik döneminde madencilik geliş­ti, birçok yeni maden yatağı bulundu. Günü­müzün bağımsız Afrika devletleri de maden kaynaklannın geliştirilmesine büyük önem vermektedir.

Kıtanın en gelişmiş madencilik bölgeleri Güney Afrika Cumhuriyeti, Zimbabve, Zam-bia ve Zaire'nin Katanga yöresidir. Bu bölge­lerden çıkanlan çeşitli madenler arasında en önemlileri altın, elmas, bakır (Zambia'nın ba­kır kuşağından), platin, vanadyum, kobalt, uranyum, asbest ve kromdur.
1950'lerde Libya ve Cezayir'in Sahra bölge­lerinde zengin petrol ve doğal gaz yatakları bulundu. Petrol ve doğal gaz Nijerya'nın kıyı bölgelerinde, Mısır Arap Cumhuriyeti'nde ve Gabon'da da çıkarılır. Güney Afrika Cumhu­riyeti, Zimbabve, Nijerya ve Fas'ta büyük kö­mür yataklannın bulunmasına karşılık öbür yörelerde kömür azdır.

Sanayi
Afrika'daki sömürge yönetimlerinin temel uygulaması kıtanın hammaddelerini dış ülke­lere satmaktı. Bağımsız Afrika ülkeleri kendi imalat sanayilerini geliştirerek sömürge tipi ekonomi modelini kırmaya yöneldiler. Bugün gelişmekte olan imalat sanayilerinin bir bölü­mü, yerel olarak üretilen tarım ürünlerini işle­meye, bir bölümü de iç tüketim mallarını üretmeye yöneliktir.

Afrika'nın en sanayileşmiş ülkesi olan Gü­ney Afrika Cumhuriyeti'nin ekonomisi zengin maden kaynaklarına ve ucuz Afrikalı işgücü­ne dayanır.
Afrika'nın güneyindeki öbür ülkelerden Zimbabve, Zambia ve Zaire daha az sanayi­leşmiştir. Kuzey Afrika'daki Mısır Arap Cumhuriyeti, Tunus, Cezayir ve Fas'ta ağır sanayi ile tüketim malları sanayisi gelişmiştir. Afrika'nın doğusunda ve batısında sanayi ge­nellikle başkentlerin çevresinde yoğunlaşır.

Enerji
Afrika'nın başlıca enerji kaynağı ırmaklardır. Akarsu gücünden yararlanmak için 20. yüzyı­lın ortalarında pek çok büyük proje başlatıl­mış, bunlardan bir bölümü henüz tamamlana­mamıştır. Gana'daki Volta Irmağı'nda, alü­minyum sanayisine enerji sağlamak ve elek­trik üretmek amacıyla bir baraj yapılmıştır. Nijerya'nın Kainji bölgesinde de, planlanan demir-çelik sanayisine enerji sağlamak üzere, Nijer Irmağı üzerinde benzer bir proje gelişti­rilmiştir. Zimbabve'de Zambezi Irmağı üze­rindeki Kariba Barajı ve Mısır Arap Cumhu­riyeti'nde Nil Irmağı üzerindeki Assuan Bara­jı da elektrik enerjisi üretir.

Ulaşım
Afrika'nın büyük bölümünde yeterli bir ula­şım ağı yoktur. Karayolu ve demiryolu ulaşı­mı yalnızca sanayileşmiş yörelerde gelişmiştir. Ulaşım ekonomik gelişmenin en önemli öğe­lerinden biri olduğu için, Afrika hükümetleri­nin çoğu ulaşım olanaklarını geliştirme çaba­sındadır.

Kaynak: MsXLabs.org &Temel Britannica

Gerçekçi ol imkansızı iste...
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
6 Temmuz 2015       Mesaj #2
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Afrika'nın Askeri Tarihi
MsXLabs & Büyük L.

Sponsorlu Bağlantılar

Süveyş kanalının yeniden hizmete girmesinden (1975) sonra da Avrupa petrolünün bir bölümünün Cape yoluyla transit taşınması sürdürüldüğü için, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin stratejik önemi büyüktür. Hükümet, dışta (Hint okyanusu’nda sovyet gücünün artması) ve içte (zenci sorunu nedeniyle), gün geçtikçe tehlikenin arttığının farkındadır. Güney Afrika Cumhuriyeti BM'nin silah satımına koyduğu ambargolar (bu ambargolara İngiltere 1964'ten bu yana, hükümet değişikliklerine göre az ya da çok, Fransa ise 1974'ten bu yana tam olarak uymaktadır) nedeniyle, siyasal yalnızlığının yanı sıra, askeri açıdan da yalnızdır. Pretoria hükümeti bu yüzden, ülkeyi güçlü ve çağın koşullarına uygun silahlarla donatmayı kendi olanaklarıyla gerçekleştirmeye çalışmakta, ama çabası, asker sayısını artırmakla ve askeri donatımın yenilenmesiyle sınırlı kalmaktadır. Güney Afrika Cumhuriyeti'nin savunma bütçesi 1979'da 2,23 milyar doları (yani gayrisafi yurtiçi hasılanın % 5'ini) bulmuştur. Sürekli silah altında bulundurduğu asker sayısı 63 000'dir (her erkek iki yıl zorunlu askerlik hizmeti yapmaktadır). Bu kuvvet, sekiz yıl süreyle her yıl 30 gün silah altına alınan-yedeklerin oluşturduğu Citizen Force'a bağlı 100 000 kişinin çağrılmasıyla çabucak büyüyebilmededir. Ayrıca, ülke savunması için eğitilmiş sivillerden oluşan 90 000 kişilik bir de komando kuvveti vardır. Kara kuvvetleri, 9 bölge komutanlığına ayrılmış 15 alaydan oluşur. 250 İngiliz Centurion tankı, patentle ülkede üretilen 1 600 AMl Panhard tankı ve gelişmekte olan silah sanayisinin ürettiği 500 hafif zırhlı araçla donatılmıştır. Deniz kuvvetleri, 1 000 tonluk üç denizaltı (1972'de Fransa'dan alınmıştır), 2 eski destroyer ve 20 kadar çeşitli gemiden oluşur. Hava kuvvetleri, 400 kadar savaş uçağı (70'i fransız yapımı Mirage III) ve büyük bölümü fransız yapımı 170 helikopteri kapsar. Silahlı kuvvetler bütünüyle beyazlardan oluşmuştur. Bununla birlikte, 1978'de melezlerden oluşan bir alay da kurulmuştur.
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
6 Temmuz 2015       Mesaj #3
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Kurulan Kurumlar
MsXLabs & Büyük L.


21 eylül 1983'te yürürlüğe giren yeni anayasayla İngiliz tipi parlamenter demokrasiden başkanlık sistemine geçildi. İlk kez melez ve Hintli azınlığa temsil hakkı verilirken ülkenin çoğunluğunu oluşturan zencilere yine oy hakkı verilmedi. Eski anayasada başkanla başbakan arasında paylaşılan yetkiler devlet başkanında toplandı. Parlamento üyeleri gibi 5 yıl için seçilen devlet başkanı, üç meclisten seçilecek 50 beyaz, 25 melez ve 13 Hintli üye tarafından seçilir. Parlamento üç meclisten oluşur: Meclis (beyazlar) 178 üye, Temsilciler meclisi (melez vatandaşlar) 85 üye ve Delegeler meclisi (Hintli vatandaşlar) 45 üye. Devlet başkanı meclisleri toplantıya çağırır, gerekirse toplantıları erteler ya da belli koşullarda, dağıtabilir. Toplumun tümünü ilgilendiren konularda üç meclisin kararının uyumlu olması gerekir. Bu uyum sağlanamamışsa konu Başkanlık konseyi'ne iletilir; kesin kararı konsey verir. Bir danışma meclisi niteliğinde olan bu konsey, kamuyu ilgilendiren konularda başkanın dikkatini çeker, başkanın havale ettiği konuları inceler. Zencilerle ilgili konuları doğrudan devlet başkanı karara bağlar. Parlamento Cape Town’ da, başkan ve bakanlar kurulu Pretoria'da çalışır.

Benzer Konular

21 Temmuz 2012 / virtuecat Tarih
20 Eylül 2008 / KisukE UraharA Edebiyat
19 Ekim 2009 / ThinkerBeLL Felsefe
7 Nisan 2013 / Mira Tarih