Arama

Büyük Türk Devletleri - Harezmşahlar

Güncelleme: 30 Eylül 2010 Gösterim: 5.551 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Haziran 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Harezmşahlar (Harzemşahlar)
Ad:  harezm.gif
Gösterim: 245
Boyut:  913 Byte

Sponsorlu Bağlantılar
On birinci yüzyıl sonlarında Harezm bölgesinde kurulan Türk devleti.
Harezmşahların atası Anuştegin, bir Türk kölesiydi. Büyük Selçuklu emirlerinden Bilge Tegin, onu satın alarak, saraya getirmiş ve özel olarak yetiştirmiştir. Selçuklu sarayında taştdârlık vazifesinde bulunan Anuştegin, gösterdiği başarılar neticesinde, Harezm valiliğine getirildi. Ölümünden sonra oğlu Kutbeddin Muhammed, Harezmşah unvanı ile Sultan Sencer tarafından aynı vazifeye tayin edildi. Büyük Selçuklu Devleti'nin valisi sıfatıyla 30 yıl Harezm’i idare eden Kutbeddin, aynı zamanda Harezmşahlar Devletinin kurucusudur. Kutbeddin, saltanatı müddetince, mükemmel bir idareci olarak, âdilane hareketleri ile halkı kendisinden hoşnut etti. Her ne kadar, müstakil bir hükümdar olarak hüküm sürmedi ise de, oğullarının gelecekteki faaliyetleri için sağlam bir zemin hazırladı. Onun idaresi zamanında, Harezm ülkesinin, Selçuklulara tabi ülkelerle ticarî faaliyetleri yoğunlaştı. Harezm, maddî ve manevî yönden gelişmeler gösterdi.
Harezm’de işbaşına geçen yeni idare, Atsız ve taraftarlarının da karşı faaliyetleri üzerine, halkı memnun etmekten uzak kaldı. Harezm halkı, huzur dolu eski idareyi aramaya başladı. Bu sebeple, Atsız’ın, Harezm’de hakimiyeti ele geçirmesi uzun sürmedi. 1140 yılında devletin başına geçen Atsız, Sencer’in yeni bir seferinden çekinerek, onu metbu tanımayı ve ona uymayı ihmal etmedi. Fakat, bu durum uzun sürmedi. Sencer’in, 1141 yılında Karahitaylarla yaptığı savaşı kaybetmesi üzerine Atsız, büyük bir orduyla Horasan’a gelerek Merv’i zaptetti. 1142 yılında ise Nişapur’u alarak adına hutbe okuttu. Bu arada, Sencer, Horasan’da yeniden hakimiyetini kurmaya muvaffak olunca, Atsız, geri çekilmeye mecbur kaldı ve yeniden Sultan’a bağlılığını arz etti (1144). Atsız’ın Sencer’e karşı giriştiği isyanlar, Sultan’ı üçüncü defa Harezm ülkesine girmeye mecbur etti. Hazarasp Kalesini fetheden Sultan Sencer, Harezmşahların merkezi Gürgane önüne geldi ise de, Müslümanlar arasında kan dökülmesini istemeyen bir dervişin ricasını kırmayarak, Atsız’ın, kendisini metbu tanıdığını bildirmesi ve affını rica etmesi üzerine geri döndü.
1156 yılında Atsız’ın vefatı üzerine, yerine veliaht Ebû Feth İl Arslan geçti. İl Arslan, daha hükümdarlığının başında, saltanatta hak sahibi olabilecek durumda bulunan amca ve kardeşlerini ortadan kaldırdı. İl Arslan’ın hükümdarlığını, Sultan Sencer de kabul etti. Ancak, Sencer’in çok geçmeden vefat etmesi ile, Doğu İran sahasında Selçukluların etkisi kalmadı. Böylece, bölgede Harezmşahlar kuvvetli duruma geldiler ve Selçuklularla bağlarını kopararak müstakil bir devlet oldular. Nişapur’u kendisine merkez yapan İl Arslan, 1170 yılında Tus, Bistam ve Damgan taraflarını fethetti. Bu arada Harezmşahların, Karahitaylara ödedikleri vergiyi kesmeleri, iki devleti karşı karşıya getirdi. Karahitayların üzerlerine gelmesi üzerine onlar, her zaman olduğu gibi, yine istila sahalarını su altında bırakmak suretiyle kendilerini korudular. İl Arslan, 1172 yılında vefat etti.
İl Arslan’ın vefatı, ülkeye yeniden kardeş kavgalarını getirdi. İl Arslan’ın küçük oğlu ve veliaht olan Sultan Şah, annesi Terken Hatun’la beraber Harezm’de bulunuyordu. Babasının ölümüyle tahta oturan Sultan Şah’a, kardeşi Tekiş itaat etmedi. Tekiş, kardeşinin kendi üzerine kuvvet sevk etmesi üzerine, Karahitaylara müracaat ederek kendisini desteklemelerini istedi. Her fırsatta Harezmşahların iç işlerine karışan Karahitaylar, bu talebi severek kabul etti. Tekiş’in, çok kuvvetli bir Karahitay ordusunun başında olarak Nişapur’a geldiğini duyan Sultan Şah, taraftarlarıyla birlikte Irak Selçukluları’nın naibi olan Melik Ayaba’nın da kuvvetlerini yanına alarak, sultanlığını ilan eden Tekiş üzerine birçok kereler sefere çıktı ise de, hemen hepsinde başarısızlığa uğradı. Hattâ, bu seferlerden birinde yakalanan Ayaba öldürüldü (1174). Terken Hatun ve Sultan Şah Dihistan’a kaçtılar.
Bundan sonra tahta geçen Alâeddin Tekiş, Harezmşahlar sülalesinin en kudretli şahsiyetlerindendir. Harezmşahlar Devleti, onun sayesinde imparatorluk hâlini aldı. Tekiş, ilk olarak Karahitaylar ile mücadeleye girişti. Harezmşahlardan vergi istemeye gelen Karahitaylı elçinin gururlu oluşu ve edepsizliği, Tekiş’in onu öldürtmesine yol açtı. Bu şekilde başlayan çarpışmalar, Harezmşahların başarısıyla sonuçlandı. 1187 yılında, kardeşi Sultan Şahın ölümü, Tekiş’i daha rahatlattı. Doğu İran ve Horasan’ı tamamen emri altına alabilmek için faaliyetlere girişti. Selçuklu Sultanı İkinci Tuğrul Şahı, giriştiği muharebede öldürttü. Tekiş, artık kendisini Selçukluların vârisi sayıyordu. Bağdat halifesinden Irak, Horasan ve Türkistan sahalarının hakimiyetini tasdik eden saltanat menşûrunu (fermanını) aldı. İsmailîler elinde bulunan bazı kaleleri geri aldı. Bu geniş fütuhatları gerçekleştiren Tekiş, Harezm’e döndüğü 1200 yılında vefat etti. Yerine bu sırada Turziz muhasarasında bulunan oğlu Muhammed, Alâeddin unvanı ile tahta çıktı.
Alâeddin Muhammed’in ilk devirleri, daha babasının sağlığında istiklâl emelleri besleyen Melikler ve Gur sultanları ile mücadele hâlinde geçti. Bilhassa, tehlikeli bir hâl almış bulunan Gur istilâsını güçlükle önlemeye muvaffak oldu. Gur sultanı Şehâbeddin’in ölümü üzerine, Alâeddin, Herat’a hakim oldu (1207). Gurluların, tehlikesiz bir hâle getirilmesinden sonra Harezmşahlar için en büyük tehlike Karahitaylar idi. Mâverâünnehir’i hakimiyetleri altında bulunduran bu devletin nüfuzunu kırmayı ve İslâm dünyasını böyle bir dertten kurtarmayı amaçlayan Alâeddin, bunu kendisi için pek mühim bir vazife biliyordu.
Nitekim, 1207 yılında Mâverâünnehir’e karşı giriştiği sefer ile, bu büyük hareketi başlattı. 1208 yılında, Karahitay ordusunu, büyük bir hezimete uğratan Alâeddin, Buhara’yı zaptetti. Yine bu sırada Cengiz’in önünden kaçan Naymanların, Karahitay ülkesine girişi ile Karahitaylar, bir daha kendilerini toparlayamadılar ve tamamen Harezmşahlar’a tâbi hâle geldiler (1212). Harezmşahların nüfuz ve kudreti, İran ve Afganistan sahalarında devamlı artmaktaydı. 1225 yılında Gazne’yi alan Alâeddin, bu bölgenin idaresini oğlu Celâleddin’e verdi. 1217 yılında İran’a bir sefer yaptı. Ancak bu sefer, diğerleri gibi başarılı geçmedi ve ordu büyük zâyiata uğradı.
Harezmşahların bu haşmetli devresinde, doğuda büyük bir tehlike başgösterdi. Bu tehlike, doğuda yalnız Harezmşahları ortadan kaldırmakla kalmayacak, bütün dünyanın tarihî mukadderatı üzerinde derin izler bırakacaktır. Çünkü, tam bir çapulcu sürüsü olan Moğol ordusu, önüne gelen her yeri yakıp yıkmakta, girdikleri ülkelerde kültür ve medeniyetten eser bırakmamaktaydı. Başlangıçta Harezmşahlarla, Moğollar arasında dostluk ve ticarî ilişkilerin geliştirilmesi gayesiyle elçiler gelip gittiyse de, bir Moğol kervanının, Otrar Valisi İnalcık tarafından, casusluk iddiası ile tevkif edilip, tacir ve kervancıların öldürülmesi, araya soğukluk getirdi. Cengiz, Harezmşah’a bir elçi göndererek İnalcık’ın teslimini ve malların tazminatını istedi. Sultan Alâeddin’in bu teklifi reddetmesi, iki devlet arasında savaşı kaçınılmaz kıldı. Her ne kadar, Alâeddin’in, bu teklifi reddetmekle, yüzbinlerce Müslümanın kanını akıtacak bir olaya sebebiyet verdiği iddia edilmekteyse de, bu teklifin kabulü neticesinde, kibir timsali Cengiz’in daha da şımaracağı, yeni istekler peşinde koşarak harbe sebebiyet vereceği belliydi. Nitekim, 1216 yılından itibaren, uzun askerî hazırlıklar içinde olan Cengiz’in hedefi, İslâm âlemi idi.
Gerçekten de Cengiz, 1219 yılı sonlarına doğru, 200 bin kişilik ordusuyla ilk olarak Harezmşahlara karşı harekete geçti. Harezmşahların, kuvvetlerini, büyük şehir ve kalelere dağıtmasından da istifade ederek, önemli merkezleri tek tek ele geçirmeye başladı. Mukavemet gösteren mevkiler, korkunç bir katliama uğratılıyordu. Kısa bir süre içinde Buhara, Semerkand, Otrar, Sığnak, Berakend ve Hocend gibi şehirler, Moğolların eline geçti. Harezm müdafaa kuvvetlerinin, büyük kahramanlıklar göstermesine rağmen, sonuç değişmiyordu. Sultan Alâeddin, son olarak Devletâbâd yakınlarında Moğolların karşısına çıktı ve tekrar yenildi. Abiskun’da bir adaya sığınan Alâeddin, çok geçmeden burada hastalanarak, 1220 yılında vefat etti ve yerine oğlu Celâleddin tahta çıktı.
Harezmşahların bu son hükümdarının hayatı, maceralar ve kahramanlıklar ile dolu geçmiştir. Celâleddin Harezmşah, saltanatının daha ilk yıllarında, kendisini tanımak istemeyen Türk kumandanlarının suikast tertipleri neticesinde Horasan’a çekildi. Burada toparlayabildiği kuvvetlerle, gece-gündüz demeden, var gücüyle Moğollara karşı çarpıştı. Neticede, batıya doğru yayılan bu istilâ selini bir müddet geciktirmeye muvaffak oldu. Celâleddin ile birlikte Harezmşahlar Devleti de son buldu (1230).
Kültür ve teşkilât: Harezmşahların askerî ve idarî teşkilâtı, ana hatları ile Büyük Selçuklular'dan alınmıştır. Harezmşahların ordusu, Tekiş zamanında, doğunun en büyük askerî kuvveti hâlini almıştı. Harezmşahlarda malî işler Dîvân-ı İstifâda, askerî işler ise Dîvân-ı Arz’da görülürdü. Dîvâna sultanın vekili sıfatı ile vezir-i âzam başkanlık ederdi.
Harezmşahlarda ordu, hassa ordusu ve eyalet askerlerinden meydana geliyordu. Memleketin her tarafına dağılmış haldeki ıktâ sahiplerinden teşekkül eden muazzam bir süvari kuvveti bulunuyordu. Ayrıca, muhtelif eyaletlerde askerî valilerin emri altında özel kuvvetler vardı. Bunlar, sultana tam bağlı olup, istenildiği yere kuvvet sevk ederlerdi.
Harezmşahlar Devletinin adlî teşkilâtı bütün Müslüman-Türk devletlerinde olduğu gibi şer’î ve örfî kanunlar idi. Memlekette en çok Hanefî ve kısmen de Şâfiî mezhebinin hükümleri uygulanırdı. Şer’i mahkemelere kadılar bakmaktaydı. Orduya mensup olanların şer’î meselelerini halletmek için, kazaskerler yani ordu kadıları vardı. Harezmşahlar devrinde başkent Cürcan başta olmak üzere, Herat, Belh, Merv, Nişâbur, Buhâra ve Semerkand bir bilim ve sanat merkezi hâline gelmişti. Cürcan’da on büyük vakıf kütüphâne vardı. Nişabur, ilim ve sanat adamlarının toplandıkları parlak bir medeniyet merkezi olmuştu. Eski binalar tamir edilmiş, yeni yeni medreseler, hânkâhlar ve saraylar ile süslenmişti. Hükümdar ve şehzadeler, genellikle iyi tahsil görmüş, kültür sahibi insanlardı. Âlimleri ve şairleri saraylarında topluyor, onlara en büyük değeri veriyor ve himaye ediyorlardı. Meselâ Atsız, Horasan seferinden dönüşte Zemahşerî, Fahreddîn Râzî, Şemseddîn Muhammed gibi âlim ve bilginleri Harezm’e getirmişti. Avfi, Harezm’deki ilim ve sanat adamlarını gökteki yıldızlara benzetmektedir. Bu durum, Moğol istilâsından önce, Harezm’in medenî inkişafını çok iyi belirtmektedir. Memleketin her tarafında kütüphaneler, hastaneler, eczaneler ve hanlar yapılmıştı.
1127 yılında Kutbeddin Muhammed’in ölümü üzerine, yerine büyük oğlu Alâeddin Atsız tayin olundu. Küçüklüğünden itibaren iyi bir tahsil ve terbiye görmüş olan Atsız, aynı zamanda Sultan Sencer’in şahsî teveccühüne mazhar olmuştu. Nitekim Atsız, ilk devirlerde Sultan Sencer’in seferlerine bizzat ordusuyla katıldı ve onun başarılarında büyük yardımı oldu. Atsız, aynı zamanda kendi siyasî nüfuzunu genişletmeye de çalışıyordu. Bu sebeple Cend ve Mangışlak gibi askerî bakımdan mühim merkezleri zaptetti. Ancak Atsız’ın bu faaliyetleri, Sultan Sencer’i kızdırdı ve tekdir edilmesine yol açtı. Atsız, Sultan’ın bu tutumu üzerine, kesin olarak bağımsızlığını ilan etti. Sultan Sencer, bu duruma nihaî bir çözüm getirmek amacıyla, 1138 yılında, büyük bir ordunun başında, Harezm üzerine yürüdü. Yapılan savaşta Sencer, Atsız’ın ordusunu hezimete uğrattı. Atsız’ın kardeşi Atlığ da ölenler arasındaydı. Harezm’in idaresini Süleyman bin Muhammed’e veren Sencer, onun başkanlığında vezir, atabeg ve hâcib adı verilen memurlardan müteşekkil bir dîvân kurdu ve 1139 yılında Merv’e döndü.

Kaynak : Genel Türk Tarihi / dallog. com

Son düzenleyen Blue Blood; 24 Ocak 2007 22:25
Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
30 Ağustos 2008       Mesaj #2
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi
Türkistan'da Ortaçağ'da kurulan Türk devletidir. Türkistan'da Amuderya dolaylarına Ortaçağ'da Harizm veya Harezm denirdi. XI. yüzyılın sonlarına doğru bu bölgede kurulan Türk devletine Harizmşahlar ya da Türkçe kolay söylenişiyle Harzemşahlar adı verilir.

Sponsorlu Bağlantılar
Selçuklular Zayıf Durumdaysa...

Harzemşahlar soyu Harizm'i yöneten Selçuklu valisi Anuş Tigin ve onun oğlu Kutbeddin Muhammet ile başlar. Otuz yıl Selçuklular adına Harizm'i yöneten Kutbeddin iyi bir yönetici, anlayışlı bir siyaset adamı idi. Onun zamanında Harizm büyük bir gelişme gösterdi.

Kutbeddin'den sonra oğlu Kızılarslan Atsız, Harzemşah olarak görevlendirildi. Atsız ilk zamanlarda Selçuklulara bağlı kaldı. Ama bir süre sonra Sencer ile arası açıldığında bunu fırsat bilerek bağımsızlığını ilân etti (1142). Fakat bu çok sürmedi. Bir ara gene Sencer'e yenilip ona bağlandı. Atsız böylece, Selçuklular zayıf olduğu zaman bağımsızlık ilân edip Selçuklu güçlenince ona bağlılık gösterme siyasetini birkaç kez tekrarladı.

Atsız'ın ve Sencer'in art arda ölümünden (1156 ve 1157) sonra Harzemşahlar soyunu sürdüren Atsız'ın oğlu İlarslan ve özellikle onun oğlu Tökiş, ailenin büyük hükümdarı olarak ün kazandılar.

Cengiz'in Karşısında

Onun oğlu Alâeddin Muhammet, Karahıtayları yenerek egemenlik altına aldı (1207). Fakat kurduğu büyük imparatorluğu devam ettiremedi. Bir Moğol kervanını vurması üzerine Cengiz ile arası açıldı. Cengiz büyük bir ordu ile Türkistan'a yürüdü (1219). Harizm ordusunu perişan etti.

Alâeddin Muhammet güçlükle kaçıp kurtuldu ve Hazar kıyısında yokluk içinde öldü. Yerine geçen oğlu Celâleddin Harzemşah da Cengiz ile savaştı, ancak, yenilerek batıya çekilmek zorunda kaldı. Doğu Anadolu'da bir kurt tarafından öldürüldü ve Harzemşahlar Devleti de böylece sona erdi (1230).

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
24 Ekim 2008       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
(1077-1231), Ceyhun Ir-mağı'nın güneyinde yer alan Harezm bölge­sinde hüküm sürmüş, egemenliğini daha sonra İran ve Afganistan'a yaymış bir hanedandır. Zengin bir tarım havzası olan Harezm bu yüz­den eskiden beri bölgede egemenlik kurmuş dev­letlerin özel önem verdikleri bir yerdir. Dört bir yanının bozkırlar ve çöllerle çevrili olması ise bölgeye siyasal bakımdan özerklik olanağı sağlıyordu. Bölgede hüküm süren devletler içinde hükümdarlarına "Harezmşah" sanı ve­rilen ilk hanedan 917-995 arasında egemen olan Afrigiler'dir. Onları Memuniler (995-1017) izledi, ardından bölge bir süre Altuntaş ve onun soyundan gelen Gazneli valilerince özerk olarak yönetildi.
1041'de Selçuklular'ın eline geçen Harezm'e bundan sonra Selçuklu valileri atandı. 1072-92 yılları arasındaki Melikşah dönemin­de Harezm valisi olan Anuştigin bölgeyi özerk olarak yönetmeye başladı, 1097'de ölü­münden sonra da oğlu Kutbeddin Muham-med yönetime egemen olmayı başardı. On­dan sonra da Harezm'i Anuştigin'in soyundan gelenler yönettiler. Bunlar zaman zaman Sel­çuklu yönetimiyle çatıştılar. 1127'de başa geçen Atsız, Selçuklu Hükümdarı Sencer'in 1141'de Karahitaylar karşısında büyük bir yenilgiye uğraması üzerine bağımsızlığını ilan etti. Ama Sencer 1143 ve 1147'de düzenlediği iki seferle Harezmşahlar'ı yeniden Selçuklular'a bağımlı kıldı. Büyük Selçuklular'ın 1157'de dağılması Harezmşahlar'a batıya doğ­ru yayılma fırsatı yarattı. Bu arada 1156'da Atsız ölmüş, yerine oğlu İl Arslan geçmişti.
İl Arslan Harezmşahlar'ın egemenliğini ba­tıya doğru genişletirken bir yandan da doğu­dan gelen Karahitay baskısına karşı direnme­ye çalışıyordu. 1172'de ölümünden sonra Ka­rahitaylar Harezmşahlar'ın içişlerine doğru­dan karıştılar ve İl Arslan'ın iki oğlu Alaeddin Tekiş ile Sultan Şah arasındaki mücadelede Sultan Şah'ı tutarak onun Merv, Serahs ve Tus bölgesine egemen olmasını sağladılar.
Tekiş de batı seferini sürdürdü, Horasan' dan sonra İran içlerine yöneldi ve 1194'te III. Tuğrul'u yenerek Irak Selçukluları'na son verdi. Tekiş'ten sonra tahta çıkan oğlu Alaed­din Muhammed'in dönemi (1200-20) Ha­rezmşahlar'ın hem en başarılı, hem de çöküş yılları oldu. Harezm bu dönemde güneyden Gurlular'ın, kuzeydoğudan da Karahanlılar ile Karahitaylar'ın baskısı altındaydı. Alaed­din Muhammed uzun mücadelelerden sonra Gazne'yi ele geçirerek 1215'te Gurlular hane­danına son verdi. Böylece Harezmşahlar'ın sınırları Hindistan'a dayanmış oluyordu. Bu arada Karahitaylar'la da mücadele sürüyor­du. Alaeddin Muhammed 1210'da Endican (bugün Andican) yakınlarında Karahitaylar'ı büyük bir bozguna uğrattı. 121 l'de Batı Kara-hanlı Hükümdarı Osman'ı yenerek Mavera-ünnehir'e egemen olmayı başardı. Güneybatı­da da genişleme sürüyor, Sistan, Kirman ve Basra Körfezi kıyıları Harezmşahlar'ın ege­menliği altına giriyordu.
Harezmşahlar artık Abbasiler'le komşu ol­muşlardı. Ama doğudan gelen yeni bir güç Harezmşahlar'ı büyük sarsıntıya uğrattı. Bu güç Moğollar'dı. Cengiz Han'ın önderliğinde­ki Moğollar batıya doğru yayılmalarını sürdü­rürlerken Harezmşahlar'la karşılaşmaları ka­çınılmazdı. 1219'da bir Moğol ticaret kervanı­nın Harezmşahlar'ın Otrar valisi tarafından alıkonması ve kervandakilerin öldürülmesi bu fırsatı yarattı. Tazminat isteğinin kabul edilmemesi üzerine harekete geçen Cengiz Han kısa sürede Maveraünnehir'i ve Ha­rezm'i istila ederek her yeri yakıp yıktı. Alaeddin Muhammed Hazar Denizi'nin gü­neyindeki Abaskun Adaları'ndan birine sığın­dı ve 1220'de burada öldü. Yerine geçen oğlu Celaleddin Harezmşah'ın hükümdarlığı, iler­leyen Moğollar'ın önünden kaçmakla geçti. Önce Gazne'ye, ardından da Hindistan'a sığı
nan Celaleddin Harezmşah üç yıl kadar bura­da kaldıktan sonra İran'a geçti ve 1225'te Tebriz'i merkez edinerek devlet düzenini korumaya çalıştı. Bu arada Moğollar'ın batıya doğru ilerleyişi sürüyordu. Celaleddin Ha­rezmşah da bu yüzden daha batıda topraklar kazanmak, kendini güvenceye almak istiyor­du. Ama bu amaçla başlattığı sefer sonunda yeni düşmanlar kazandı ve kendi sonunu hazırladı. 1229'da Doğu Anadolu'ya giren Celaleddin Harezmşah uzun bir kuşatmadan sonra 1230'da, Eyyubiler'in elindeki Ahlat'ı ele geçirdi. Bunun üzerine Eyyubiler Anado­lu Selçukluları ile birleşerek Celaleddin Harezmşah'ı Erzincan yakınlarındaki Yassıçi-men'de ağır bir yenilgiye uğrattılar. Celaled­din Harezmşah Gence'ye (bugün Kirovabad) kaçtıysa da bu kez Moğollar'ın izlemesi üzeri­ne yeniden Anadolu'ya döndü. Diyarbakır yakınlarında Moğollar'ın baskınına uğrayan Celaleddin Harezmşah bir kez daha kaçmayı başardıysa da Silvan yakınlarında öldürüldü ve böylece Harezmşahlar hanedanı 1231'de son buldu.
Harezmşahlar tarih sahnesinde göründük­leri 150 yıl boyunca Harezm bölgesinin tarım ve ticaret alanındaki geleneksel canlılığını sürdürdüler. Yaptırdıkları sulama kanallarıy­la tarımı daha da geliştirdiler. Devlet örgüt­lenmesinde de Büyük Selçuklular'ı örnek aldılar. Atsız döneminden (1127-56) başlaya­rak devlet merkezi Gürgenç bir bilim ve sanat kenti durumuna geldi. Zemahşeri, Reşideddin Vatvat, Fahreddin Razi gibi ünlü bilgin­ler bu dönemde yetişti.

Msxlabs & TemelBritannica
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
canan ö - avatarı
canan ö
Ziyaretçi
8 Şubat 2009       Mesaj #4
canan ö - avatarı
Ziyaretçi
Devlet İdaresi

Harezmşah devletinin ilk çekirdeğini Büyük Selçuklu Devletine bağlı Harezm'i yöneten bir Türk ailesi kurdu. Hükümdar ve sülalesi ile devlet hazinesinden yararlananların dışında bütün halk vergi öderdi. Sınırları korumak, asayişi sağlamak, devletin göreviydi. Bu görev, ücretli askerler, belirli bir toprağın vergisini almakla yetkili sipahiler tarafından yapılırdı. İdare, maliye, adliye işleriyle uğraşan kurumlarda çalışan görevliler, bir çeşit bürokratik aristokrasi meydana getirirlerdi. Büyük küçük, hemen hemen bütün memuriyetler babadan oğula geçerdi. İdarî müesseseler, Büyük Selçuklu Devletinin aynıydı. Alâeddin zamanında, mahallî bağımsız beyliklere ve hanedanlıklara son verilerek, merkezî yönetim sistemi uygulandı. Bağımsız eyaletten, önce tâbi bir devlet, sonra bir imparatorluk durumuna gelince, saray teşkilatı, teşrifat kuralları, lâkaplar, unvanlar, daha gösterişli bir nitelik kazandı. Alâeddin, İskender-i Sânî ve Sancar lakaplarını kullandı, tuğrasına zıllullah-i fi'l-arz (Allah'ın yeryüzündeki gölgesi) yazdırdı. Şehzadelere genellikle Alâeddin lakabı verilirdi. Hükümdarların lakapları ise, önceleri Harezmşah, melik iken, sonraları şahenşah, sultan, sultanıâzam olarak değiştirildi. Hükümdarların hepsinin tuğra ve tevkîleri ayrı ayrıydı. Hükümdarlık sembolü, bayrak ve çetreydi. Sultan elbiseleri siyahtı. Sarayda sultanın özel bir mızıka takımı vardı. Selçuklu saraylarındaki hâcib, çomakdâr, çavuş gibi sınıflar, Harezm sarayına da girmişti.

Hükümdarın, dîvan görüşmelerini kafes arkasından izlemesi, Ramazandaki huzur dersleri gibi Osmanlı saray gelenekleri, Harezm'de de vardı. Saltanat hususunda Harezmşahlarda yerleşmiş bir kural yoktu. Bu yüzden şehzadeler arasında sık sık taht kavgaları olurdu. Veliahdlar genellikle Horasan'a tayin olunur, güvenilir bir Türk kumandanı, atabey unvanıyla yanlarına verilirdi. Merkezî idarenin başında bulunan vezir, hükümdarın vekili olarak devlet işlerini yürütürdü. Bütün tımarlardan, hattâ sultanın hassından, öşür alan vezirlerin maiyetinde çeşitli dîvanlar (dîvan-ı tuğra, dîvan-ı inşâ, dîvan-ı arz, dîvan-ı istîfâ, dîvan-ı işrâf vb.) vardı. Bu dîvanlar, çeşitli idare şubeler niteliğindeydi.

Maliye işleri, dîvan-ı istîfâ tarafından yürütülürdü. Vergi düzeni Selçukluların aynıydı. ayrıca, zapt olunan yerlerde mahallî gelenekler korunur, antlaşma ile genel gelirin üçte biri tutarında vergi alınır, olağanüstü durumlarda salma ve müsadere yoluna gidilirdi. Ordu ve askerî işlere, dîvan-ı has bakardı. Orduda görevli herkesin belirli değerde bir ikta'ı vardı. İkta sahiplerinin kurduğu büyük süvari gücü, imparatorluğun her tarafına yayılmıştı. Bunun yanı sıra, doğrudan doğruya sultana bağlı hâssa ordusu başkente yakın bir yerde, emre hazır beklerdi. Orduda ayrıca, ücretli asker ve köleler de savaşçı olarak görev alırdı. Adlî teşkilâtta, şer'î kazâ ile örfî kaza birbirinden ayrılmıştı. Saraylıların işlediği suçlar, kendi âmirlerince cezalandırılırdı. Memlekette en çok Hanefî ve kısmen Şâfiî fıkhı uygulanırdı. Toplum hayatında reâya sınıfından başka, büyük şehir ve kasabalarda ticaret yapan varlıklı bir tüccar sınıfı yaşıyordu.

Toprak sahibi köylüler arasında, topraksız gündelikçiler, yarıcılar bulunurdu. Bunların dışında, büyük toprak ve sermaye sahibi dihkân sınıfı ve göçebe kabîleler vardı.


Bilim ve Sanat

Harezmşahlar devrinde başkent Cürcân, bir bilim ve sanat merkeziydi. Şehirde on büyük vakıf kütüphane vardı. Hükümdar ve şehzadeler, iyi eğitim görmüş kişilerdi, âlim ve sanatçıları korurlardı. Ebü'l-Fazl Kirmânî, Ebu Mansur, Hüseyin Ersbendî, Ebu Muhammed Harekî gibi kadı, vâiz ve filozoflar, başkent Cürcân'da toplanmışlardı. Ayrıca, Fahr-i Harezm lakabını taşıyan Zemahşerî (1074-1144), Fahrüddîn-i Râzî, Şihâbeddin Hivâkî, Şemsüddin Muhammed el-Zabî gibi bir çok tanınmış âlim ve şair, Harezm'de yaşadılar. Harezmşahlarda bilim ve din dili olarak, Arapça ön sırada yer alırdı. Dîvanlar, fermanlar Farsça yazılırdı. Yalnız, Ahmed Yesevî ve onun yolundan gidenler, eserlerini Türkçe yazdılar. Muhammed bin Keys adındaki yazarın Celaleddin Harezmşah'a sunduğu Tibyân-ı Lügati't-Türkî alâ Lisanü'l-Kanglı (Kanglı Dilinde Türk Dili Lügati) bu dönemde yazılan önemli eserlerden biridir.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
17 Haziran 2010       Mesaj #5
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Harzemşahlar
(11 yy. -1230):

  • Harzem ve çevresinde kurulmuş Türk Devletidir.
  • İç kargaşa, kabileler arasındaki geçimsizlik ve mezhep kavgaları ülkede birliği bozdu.
  • Moğol saldırısına uğradı.
  • 1230'da Yassıçemen savaşında Anadolu Selçuklu Devleti'ne yenilerek yıkıldılar.

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Eylül 2010       Mesaj #6
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ceyhun irmaginin Aral gölüne döküldügü yerin güney kesimleri Harezm (Harzem) adiyla anilir. Öteden beri burada hüküm sürenlere Harzemsah (Harezmsah) denilmistir .Harzemsahlar sülâlesinin atasi Anus-Tegin isminde, Begdili Türk zümresine mensup bir kisidir. Anus- tegin Selçuklu Sultani Meliksah'in saray hizmetinde bulunuyordu. Oglu Kudbeddin Muhammed, Selçuklulara bagli kalarak, Harzemsah unvani ile bu bölgenin valiligini üstlenmistir (1097-1128). Daha sonra basa geçen Atsiz ve Il-Arslan devirlerinde hem Irak Selçuklulari hem de Kara-Hitaylarla mücadele edildi. Nitekim Il-Arslan, Sultan Sencer'in ölümü üzerine bagimsizligini ilân etti (1157).

Harzemsahlarin en büyük hükümdari Alaaddin Tekis'tir (1172 -1200). Tekis, önce Kara-Hitaylar'i, ardindan son Selçuklu Hükümdari II. Tugrul'u yendi. Harzemsahlar kisa sürede sinirlarini Dogu Anadolu'dan Maverâünnehir'e kadar genislettiler. Âdeta Selçuklu devletinin vârisi oldular. Karahanli ve Kara-hitay devletlerine son verdiler. Ancak bu parlak dönem uzun sürmedi. 1220'de bütün ülke Cengiz Mogollari'nin istilâsina ugradi. Celâleddin Harzemsah devleti yeniden toparlamak için ugrastiysa da basarili olamadi. Ölümü üzerine Harzemsahlar Devleti tamamen ortadan kalkti (1231).

MsXLabs.org & Osmanlı Tarihi
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

6 Kasım 2016 / Baturalp Türk ve İslam Dünyası
18 Kasım 2016 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
17 Kasım 2016 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
17 Kasım 2016 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
1 Şubat 2017 / Misafir Türk ve İslam Dünyası